TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
KADRİYE OKAY BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4106)
|
|
Karar Tarihi: 10/6/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 18/09//2015-29479
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
|
|
Muammer TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
İsmail Emrah PERDECİOĞLU
|
Başvurucu
|
:
|
Kadriye OKAY
|
Vekili
|
:
|
Av. Altan BALANTEKİN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, 13/4/1995
tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tespit davası ile birleşen
üç ayrı davaya ilişkin yargılama sürecinde zamanaşımı hükümlerinin yanlış
uygulandığını, buna ilişkin itirazlarına gerekçeli kararda ve Yargıtay ilâmlarında
cevap verilmediğini, ayrıca yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığını
belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, yeniden
yargılama yapılmasına karar verilmesini ve tazminata hükmedilmesini talep
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 25/3/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumunun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 18/9/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
12/12/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 16/1/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, 13/4/1995
tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada, davalı Kooperatif
ile aralarında 16/12/1991 tarihinde sözleşme düzenlendiğini, sözleşme gereğince
yükümlülüklerinin % 95'ini yerine getirdiğini, buna karşın davalı tarafın
yükümlülüklerini yerine getirmediğini, ayrıca davalının noter aracılığıyla
gönderdiği ihtarname ile herhangi bir hukuki dayanağı olmadan sözleşmeyi
feshettiğini, eylem ve tutumları ile ifayı imkansızlaştırmaya çalıştığını
belirterek, bu hallerin haklı nedenlere dayanmadığının tespitine ve feshin
iptaline karar verilmesini, ayrıca söz konusu sözleşmeden doğan yükümlülüklerin
yürürlükte ve bağlayıcı olduğuna hükmedilmesini talep etmiş, dava Mahkemenin
1995/223 Esas numarasına kaydedilmiştir.
8. Başvurucu ayrıca 5/5/1995
tarihinde aynı davalı aleyhine aynı Mahkemede açtığı alacak davasında, ilk
açtığı davadaki uyuşmazlık konusu olan sözleşmeye istinaden davalı taraftan
alacaklı olduğunu iddia ettiği miktarın tahsilini talep etmiş, dava Mahkemenin
1995/280 Esas numarasına kaydedilmiştir.
9. Başvurucu tarafından açılan
bu davalara karşı davalı Kooperatif, 24/5/1995 tarihinde açtığı istirdat
davasında, başvurucuya sözleşmeden doğan yükümlülükleri karşılığında
gerçekleştirdiği işten daha fazla ödeme yapıldığının tespit edildiğini, ayrıca
ödemelerin hayali fatura ve belgelere dayanılarak, yapılmamış işlerin yapılmış
gibi gösterilerek ödendiğini, sözleşme gereği alınması gereken teminatın
alınmadığını belirterek, fazladan ödenen bedellerin tahsilini ve verilmeyen
teminatın alınmasını talep etmiş, dava Mahkemenin 1995/311 Esas numarasına
kaydedilmiştir.
10. Başvurucu, aleyhine açılan
istirdat davasına cevaben sunduğu 3/7/1995 tarihli dilekçe ile davacı tarafın
iddialarına karşı beyanlarda bulunmuş, aynı zamanda “… Alacaklı olmamıza rağmen, sayın mahkemenin yanıltılması suretiyle
verilmiş bulunan ihtiyati tedbir kararı dava sonunda kaldırılsa dahi bu dönem
içinde müvekkilimize telafisi imkânsız zararlar verecektir. …” ifadesi
ile davacı tarafından ileri sürülenin aksine, davacıdan alacaklı olduğunu
belirtmiştir.
11. Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi, açılan bu davaların, aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle,
başvurucu aleyhine açılan dava dosyasında birleştirilmesine karar vermiş,
yargılamaya E.1995/311 sayılı dava dosyasında devam etmiştir.
12. Yapılan yargılama sonunda
Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 20/5/1997 tarihli ve E.1995/311, K.1997/245
sayılı kararı ile başvurucu aleyhine açılan istirdat davasının kısmen kabulüne,
başvurucu tarafından açılan davaların reddine karar vermiştir.
13. İlk Derece Mahkemesinin bu
kararının temyiz edilmesi sonucu, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 29/6/1998 tarih
ve E.1998/2096, K.1998/2835 sayılı ilâmı ile başvurucu ve diğer bir kısım
kişiler hakkında Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinde açılmış bulunan bir ceza
davası olduğunu, aralarındaki bağlantı nedeniyle söz konusu ceza davasında
verilecek kararın hukuk hâkimini bağlayabileceğini, bu nedenle ceza davasının
bekletici mesele yapılması gerektiğini, ayrıca İlk Derece Mahkemesinin kabulüne
göre davalı kooperatifin fazla ödemede bulunduğunun sabit olduğunun
görüldüğünü, bu duruma göre davalının başvurucuya borçlu bulunmadığının
tespitine karar verilmesi gerekirken bu hususun göz ardı edilmesinin ve
istirdat davasındaki diğer taleplerin bir gerekçe gösterilmeden reddinin doğru
olmadığını belirterek bozmaya hükmetmiştir.
14. Bozma üzerine Bodrum 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi, Yargıtay ilâmında belirtilen ceza davası dosyasını
bekletici mesele yaparak, E.1999/82 sayılı dava dosyasında yargılamaya devam
etmiştir.
15. Yargılama devam ederken
başvurucu, ceza davasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde, davalı taraftan
alacaklarının bulunduğunun tespit edilmesi üzerine, 3/4/2009 tarihinde Bodrum
1. Asliye Hukuk Mahkemesinde yeni bir alacak davası daha açmış, davalı
Kooperatiften sözleşme uyarınca gerçekleştirdiği işler karşılığında alacağının
olduğunu ileri sürerek tahsilini talep etmiş, dava dosyası Mahkemenin 2009/207
esasına kaydedilmiş, başvurucu yargılamanın ilerleyen aşamalarında da alacak
miktarını ıslah yolu ile arttırmıştır.
16. Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi açılan bu davanın da hukuki ve fiili irtibat nedeniyle E.1999/82
sayılı dava dosyası ile birleştirilmesine karar vermiştir.
17. Bekletici mesele olarak
kabul edilen ceza davasının zamanaşımına uğrayarak, Yargıtay onamasıyla
14/12/2011 tarihinde kesinleşmesi üzerine Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi,
15/6/2012 tarihli ve E.1999/82, K.2012/633 sayılı kararı ile başvurucu
tarafından 13/4/1995 ve 5/5/1995 tarihlerinde açılan ve birleştirilerek görülen
davaların, 15/3/2001 tarihli celsede takip edilmediğinden işlemden
kaldırıldığını ve üç aylık yasal süresi içinde yenilenmediğini belirterek,
15/6/2001 tarihi itibarıyla bu davaların açılmamış sayılmalarına; başvurucu
aleyhine 24/5/1995 tarihinde açılan istirdat davasının, herhangi bir alacak
bulunmadığından reddine hükmetmiştir.
18. Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi aynı kararında, açılmamış sayılan davaların, açılmamış sayılma
koşulları gerçekleştiği tarihten itibaren hukuk dünyasında oluşturdukları
sonuçlar ortadan kalktığından, başvurucunun talep ve iddiaları yönünden
zamanaşımının kesici etkilerinin de ortadan kalktığını belirtmiş, dolayısıyla
yine başvurucu tarafından 3/4/2009 tarihinde açılan ve bu davalarla
birleştirilerek görülen alacak davasının zamanaşımı nedeniyle reddine karar
vermiştir.
19. Başvurucu İlk Derece
Mahkemesinin 15/6/2012 tarihli kararı üzerine, gerekçeli kararda
belirtildiğinin aksine 3/4/2009 tarihinde açılan davanın zamanaşımının
gerçekleşmesi nedeniyle reddedilmesinin hatalı olduğunu, somut olayda
zamanaşımının gerçekleşmediğini, dolayısıyla Mahkeme kararının bozulması
gerektiğini belirterek, temyiz talebinde bulunmuştur.
20. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi,
4/7/2013 tarihli ve E.2013/11, K.2013/4358 sayılı ilâmı ile “…Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilamı
gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamasına göre; iş sahibi kooperatif ile yüklenici Kadriye
Okay’ın yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya
uygun olan hükmün ONANMASINA” karar vermiştir.
21. Aynı Daireye yapılan karar
düzeltme istemi de Dairenin 22/1/2014 tarihli ve E.2013/5385, K.2014/469 sayılı
ilâmında “… Yargıtay ilâmında belirtilen
gerektirici nedenler karşısında ve özellikle zamanaşımının en son takipsizlik
nedeni ile açılmamış sayılmasına karar verilen birleşen 1995/280 Esas sayılı
davanın açıldığı 24.05.1995 tarihinde kesildiğinin ve bu tarihten birleşen
2009/207 Esas sayılı davanın açıldığı 03.04.2009 tarihine kadar 818 sayılı
Borçlar Kanunu’nun 126/4. maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin
geçtiğinin anlaşılmasına göre HUMK’un 440. maddesinde
sayılan nedenlerden hiç birisine uygun olmayan karar düzeltme isteklerinin
REDDİNE…” şeklinde açıklanan gerekçe ile reddedilmiştir.
22. Başvurucu karar düzeltme
talebinin reddine ilişkin ilâmı 6/3/2014 tarihinde öğrendiğini beyan etmiştir.
23. Başvurucu, 25/3/2014
tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
24. 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 30. maddesi şöyledir:
"Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir
biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür."
25. 22/4/1926 tarihli ve 818
sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 126. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki alacak veya davalar hakkında beş
senelik müruru zaman cari olur.
…
4- Ticari olsun
olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar
arasında açılmış bulunan bütün davalar ile bir şirketin müdürleri,
temsilcileri, murakıplariyle şirket veya ortaklar
arasındaki davalar, vekâlet akdinden, komüsyon aktinden, acentalık
mukavelesinden, ticari tellallık ücreti davası hariç, tellallık akdinden doğan
bütün davalar, mütaahhidin kasıt veya ağır kusuru ile
akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme
kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar
hariç olmak üzere istisna akdinden doğan bütün davalar.”
26. 11/1/2011 tarihli ve 6098
sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 147. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki
alacaklar için beş yıllık zamanaşımı uygulanır:
…
6. Yüklenicinin
yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında,
eser sözleşmesinden doğan alacaklar.
27. 818 sayılı mülga Kanun’un
133. maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki hallerde
müruru zaman katedilmiş olur:
…
2 – Alacaklı dava
veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai
takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde.”
28. 6098 sayılı Kanun’un 154.
maddesi şöyledir:
“Aşağıdaki
durumlarda zamanaşımı kesilir:
…
2. Alacaklı, dava
veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde bulunmuşsa
ya da iflas masasına başvurmuşsa.”
29. 818 sayılı mülga Kanun’un
136. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bir dava veya
defi ile katedilmiş olan müruru zaman, dava devam
ettiği müddetçe iki tarafın muhakemeye müteallik her muamelesinden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana
başlar.”
30. 6098 sayılı Kanun’un 157.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bir dava
veya def’i yoluyla kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların
yargılamaya ilişkin her işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden
işlemeye başlar.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
31. Mahkemenin 10/6/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/3/2014 tarihli ve 2014/4106
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
32. Başvurucu, 13/4/1995
tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tespit davası ile birleşen
üç ayrı davaya ilişkin yargılama sürecinde zamanaşımı hükümlerinin yanlış
uygulanması nedeniyle taleplerinin reddedildiğini, halbuki aleyhine açılan
istirdat davasına sunduğu cevap dilekçesinde davacıdan alacaklı olduğunu ileri
sürdüğünü, böylelikle def’ide bulunarak alacağına
ilişkin zamanaşımının kesilmesini sağladığını, bu durumda 818 sayılı mülga
Kanun ve 6098 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri gereğince istirdat davasına
ilişkin nihai karar verilinceye kadar alacağına ilişkin zamanaşımının kesilmeye
devam ettiğini, ancak Mahkeme ve Yargıtayın bu duruma
ilişkin itirazlarına cevap vermediğini ve bireysel başvuruya konu ettiği
yargılama sürecinde yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
33. Başvuru dilekçesi ve ekleri
incelendiğinde, başvurucunun, bireysel başvuruya konu yargılama sürecinde
zamanaşımı hükümlerinin yanlış uygulanması nedeniyle taleplerinin
reddedildiğini, 818 sayılı mülga Kanun ve 6098 sayılı Kanun’un ilgili hükümleri
gereğince istirdat davasına ilişkin nihai karar verilinceye kadar alacağına
ilişkin zamanaşımının kesilmeye devam ettiğini, buna rağmen Mahkeme ve Yargıtayın bu duruma ilişkin itirazlarına cevap vermediğini
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü
anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların ihlal iddialarına ilişkin
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi kendisi yapar.
Başvurucunun anılan ihlal iddiası, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay
kararlarının gerekçesiz olması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiası kapsamında kabul edilerek bu yönden değerlendirme yapılmıştır.
Öte yandan başvurucunun, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiası ayrıca değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlali İddiası
34. Başvurucunun, yargılama
sırasında ilgili Kanun hükümlerini ileri sürerek yaptığı itirazlarına, Bodrum
1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15/6/2012 tarihli kararında ve bu karara yönelik
Yargıtay ilâmlarında cevap verilmediği şikayeti açıkça dayanaktan yoksun değildir. Ayrıca başka bir
kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığı için başvurucunun şikâyetlerinin kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b.
Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası
35. Başvurucunun yargılamanın
uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet
için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu
nedenle, başvurunun bu bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a.
Gerekçeli Karar Hakkının İhlali İddiası
36. Başvurucu, 13/4/1995
tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı tespit davası ile birleşen
üç ayrı davaya ilişkin yargılama sürecinde, birleşen davalardan biri olan
24/5/1995 tarihinde aleyhine açılan istirdat davasında, karşı tarafın
iddialarına karşı sunduğu cevap dilekçesinde borçlu değil alacaklı olduğunu
ileri sürerek def’ide bulunduğunu, böylelikle 6098
sayılı Kanun’un 154. maddesi uyarınca alacağına ilişkin zamanaşımının
kesildiğini, aynı Kanun’un 157. maddesi hükmü uyarınca anılan dava
sonuçlanıncaya kadar da zamanaşımının kesilmeye devam ettiğini, buna rağmen
3/4/2009 tarihinde açtığı ve birleşen davalardan olan alacak davasının,
alacağın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddedildiğini, ancak Mahkeme ve
Yargıtay kararlarında, somut olaya uyan ve itirazlarının esasını teşkil eden 818
sayılı mülga Kanun ve 6098 sayılı Kanun’un anılan hükümlerine ilişkin
değerlendirme yapılmayarak itirazına cevap verilmediğini belirterek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
38. Anayasa’nın 141. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.”
39. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar
ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek
olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının
makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
40. Gerekçeli
karar hakkı da makul sürede yargılanma hakkı gibi, adil yargılanma hakkının
somut görünümlerinden biridir (Kırmızı Gaa İnşaat Turizm Gıda San. Tic. A.Ş., B.No: 2013/2370, 11/12/2014, §
42). Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı
birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı
ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lâfzî içeriğinde yer alan ve AİHM
içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen gerekçeli karar
hakkı ve silahların eşitliği ilkesi gibi ilke ve haklara, Anayasa'nın 36.
maddesi kapsamında yer vermektedir (Güher
Ergun ve Diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38). Ayrıca,
hakkaniyete uygun yargılamanın bir unsuru olan gerekçeli karar hakkı
Anayasa'nın 141. maddesinin birinci fıkrasında yer verilen “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır” hükmüyle, mahkemelerin uyması gereken bir yükümlülük
olarak düzenlenmiştir (Muhittin Kaya,
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
41. Mahkeme
kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından biri
olmakla beraber, bu hak yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya
ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle, gerekçe
gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla
birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya
esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden
olacaktır (Muhittin Kaya, Muhittin Kaya
İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi, § 26). Gerekçenin ayrıntısı davanın niteliğine
göre değişmekle birlikte kararın hüküm kısmına dayanak oluşturacak hukuki bir
gerekçenin kısa ve özet de olsa bulunmasının zorunlu olduğu açıktır (Vesim Parlak, B. No: 2012/1034, 20/3/2014, §
33).
42. Kararların
gerekçeli olması, davanın taraflarının mahkeme kararının dayanağını öğrenerek
mahkemelere ve genel olarak yargıya güven duymalarını sağladığı gibi,
tarafların kanun yoluna etkili başvuru yapmalarını mümkün hale getiren en
önemli faktörlerdendir. Gerekçesi bilinmeyen bir karara karşı gidilecek kanun
yolunun etkin kullanılması mümkün olmayacağı gibi bahsedilen kanun yolunda
yapılacak incelemenin de etkin olması beklenemez (Vesim Parlak, § 34).
43. AİHM’e göre
mahkemeler ve yargı mercileri verdikleri kararlarda yeterli gerekçe
göstermelidirler. Gerekçe gösterme yükümlülüğünün kapsamı, kararın niteliğine
göre değişir ve davaya konu olayın içinde bulunduğu şartlar ışığında
değerlendirilerek belirlenir (Mustafa
Kahraman, B.No:
2014/2388, 4/11/2014, § 36).
44. Kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece
mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin, onama kararlarında kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz
Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile
getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara
ilişkin temyiz başvurularıyla, başvurucuların usuli
haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde
tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken
hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman,
§ 37).
45. Somut
olayda, başvurucu tarafından, yüklenicisi olarak taraf olduğu eser
sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlık nedeniyle Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde 13/4/1995 tarihinde tespit davası, 5/5/1995 tarihinde ise alacak davası açılmıştır.
Eser sözleşmesinin karşı tarafı ise aynı Mahkemede 24/5/1995 tarihinde
başvurucu aleyhine açtığı istirdat davasında anılan sözleşmeden dolayı
başvurucuya fazla ödeme yapıldığını ve sözleşme gereği alınması gereken
teminatın başvurucudan alınmadığını iddia ederek, fazladan ödenen bedellerin
tahsilini ve verilmeyen teminatın alınmasını talep etmiştir. Başvurucu,
aleyhine açılan istirdat davasına ilişkin olarak İlk Derece Mahkemesine sunduğu
cevap dilekçesinde, karşı tarafın iddiasının aksine anılan eser sözleşmesinden
kaynaklı olarak alacaklı olduğunu ileri sürmüştür (bkz. § 10).
46. Bodrum 1.
Asliye Hukuk Mahkemesi söz konusu üç davayı aynı esas numarası altında
birleştirerek yargılamaya devam etmiş, 20/5/1997 tarihinde verdiği
karar ile başvurucu aleyhine açılan istirdat davasının kısmen kabulüne,
başvurucu tarafından açılan davaların reddine karar vermiştir. İlk Derece
Mahkemesinin bu kararının temyiz edilmesi sonucu, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi,
29/6/1998 tarihli ilâmı ile başvurucu ve diğer bir kısım kişiler hakkında
açılmış bulunan bir ceza davasının olduğunu, aralarındaki bağlantı nedeniyle
söz konusu ceza davasında verilecek kararın hukuk hâkimini bağlayabileceğini,
bu nedenle ceza davasının bekletici mesele yapılması gerektiğini belirterek
bozmaya hükmetmiştir.
47. Yargılama devam ederken
başvurucu, ceza davasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde karşı taraftan
alacaklarının bulunduğunun tespit edildiğini ileri sürerek, 3/4/2009 tarihinde
Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde yeni bir alacak davası daha açmış,
Mahkemece, bu dava dosyasının da görülmekte olan diğer üç dava dosyası ile
birleştirilmesine karar verilmiştir.
48. Bekletici mesele olarak
kabul edilen ceza davasının zamanaşımına uğrayarak Yargıtay onamasıyla
kesinleşmesi sonucu, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 15/6/2012 tarihinde
verdiği karar ile başvurucu tarafından 13/4/1995 ve 5/5/1995 tarihlerinde
açılan ve birleştirilerek görülen davaların, 15/3/2001 tarihli celsede takip
edilmediğinden işlemden kaldırıldığını ve üç aylık yasal süresi içinde
yenilenmediğini belirterek, 15/6/2001 tarihi itibarıyla koşulları gerçekleştiğinden
açılmamış sayılmalarına; başvurucu aleyhine 24/5/1995 tarihinde açılan istirdat
davasının, herhangi bir alacak bulunmadığından reddine hükmetmiştir.
49. Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesi aynı kararında, açılmamış sayılan davaların, açılmamış sayılma
koşulları gerçekleştiği tarihten itibaren hukuk dünyasında oluşturdukları
sonuçlar ortadan kalktığından, başvurucunun talep ve iddiaları yönünden
zamanaşımını kesici etkilerinin de ortadan kalktığını ifade etmiş, dolayısıyla
yine başvurucu tarafından 3/4/2009 tarihinde açılan ve bu davalarla
birleştirilerek görülen alacak davasının zamanaşımı nedeniyle reddine karar
vermiştir.
50. Başvurucu, İlk Derece
Mahkemesinin 15/6/2012 tarihli kararı üzerine, gerekçeli kararda
belirtildiğinin aksine 3/4/2009 tarihinde açılan davanın zamanaşımının
gerçekleşmesi nedeniyle reddedilmesinin 818 sayılı mülga Kanun ile 6098 sayılı
Kanun’un zamanaşımına ilişkin hükümleri dikkate alındığında hatalı olduğunu,
somut olayda zamanaşımının gerçekleşmediğini, dolayısıyla Mahkeme kararının
bozulması gerektiğini belirtmiş, temyiz talebinde bulunmuştur. Başvurucunun
temyiz talebi Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin, 4/7/2013 tarihli ilâmı ile “… Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma ilâmı
gereğince inceleme yapılıp hüküm verilmiş olmasına, delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamasına göre iş sahibi kooperatif ile yüklenici Kadriye
Okay’ın yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya
uygun olan hükmün ONANMASINA” şeklindeki kararla reddedilmiştir.
51. Temyiz talebinin reddi
üzerine başvurucu aynı Daireye karar düzeltme isteminde bulunmuş, açtığı
davanın, alacağın zamanaşımına uğraması nedeniyle reddedilmesine karşı
itirazlarını tekrar ileri sürmüş, bu itirazlarının onama ilâmında
cevaplanmadığını belirtmiş, ayrıca 6098 sayılı Kanun’un 154. maddesi hükmüne
göre kendisine karşı açılan bir davada, davacıdan alacaklı olduğu yönünde def’i
ileri sürdüğünde zamanaşımının kesildiğini, aynı Kanun’un 157. maddesi hükmüne
göre de yargılamanın devam ettiği süre içinde ve hâkimin bu davayla ilgili her
kararından sonra kesilen zamanaşımı süresinin yeniden işlemeye başlayacağını,
dolayısıyla davacıdan alacaklı olduğuna yönelik def’i ileri sürdüğü istirdat
davasına ilişkin yargılama boyunca alacağının zamanaşımına uğramayacağını ifade
etmiştir.
52. Karar düzeltme incelemesi
sonunda, Yargıtay 15. Hukuk Dairesi, 22/1/2014 tarihli ilâmı ile “… Yargıtay ilâmında belirtilen gerektirici nedenler
karşısında ve özellikle zamanaşımının en son takipsizlik nedeni ile açılmamış
sayılmasına karar verilen birleşen 1995/280 Esas sayılı davanın açıldığı
24.05.1995 tarihinde kesildiğinin ve bu tarihten birleşen 2009/207 Esas sayılı
davanın açıldığı 03.04.2009 tarihine kadar 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 126/4.
maddesinde öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğinin anlaşılmasına
göre …” gerekçesiyle başvurucunun talebini reddetmiştir.
53. Bu oluşa
göre, karar düzeltme talebinin reddine ilişkin ilâmda, başvurucunun temyiz ve
karar düzeltme taleplerine esas teşkil eden hususlardan olan 6098 sayılı
Kanun’un zamanaşımının kesildiği halleri düzenleyen 154. maddesinde yer bulan “Alacaklı,
dava veya def’i yoluyla mahkemeye veya hakeme başvurmuşsa, icra takibinde
bulunmuşsa ya da iflas masasına başvurmuşsa…” hükmüne ve aynı Kanun’un
alacaklının fiili halinde zamanaşımının kesilmesini düzenleyen 157. maddesinde
yer bulan “Bir dava veya def’i yoluyla
kesilmiş olan zamanaşımı, dava süresince tarafların yargılamaya ilişkin her
işleminden veya hâkimin her kararından sonra yeniden işlemeye başlar.”
hükmüne ilişkin değerlendirmelerin başvurucu tarafından açılan ve takipsizlik
nedeniyle açılmamış sayılmasına karar verilen davalara yönelik olarak
yapıldığı, ancak başvurucunun, aleyhine açılan istirdat davasında, karşı
taraftan alacaklı olduğunu ileri sürdüğü, bu durumun anılan Kanun hükümleri
gereği def’i olarak değerlendirilmesi gerektiği ve dolayısıyla istirdat davası
sonuçlanıncaya kadar alacağının zamanaşımına uğramayacağı yönündeki
itirazlarına yönelik değerlendirme yapılmadığı tespit edilmiştir. Bu bağlamda
Yargıtay ilâmlarında, başvurucunun istirdat davasına yönelik ileri sürdüğü
hususlara ilişkin bir değerlendirmeye yer verilmemesinin ve başvurucunun
itirazlarının esaslı noktalarının neye dayanılarak reddedildiğine yönelik bir
açıklama sağlanmamasının gerekçeli karar hakkını ihlal ettiği sonucuna
varılmıştır.
54. Açıklanan
nedenlerle, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı yapılan itirazlara ilişkin
esaslı hususların Yargıtay kararlarında tartışılmamasından dolayı başvurucunun gerekçeli karar hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı
İddiası
55. Başvurucu, 13/4/1995 tarihinde Bodrum 1. Asliye Hukuk
Mahkemesinde açtığı tespit davası ile birleşen üç ayrı davaya ilişkin yargılamanın
makul sürede sonuçlanmadığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
56. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §
18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma
hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde
yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de
Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili
hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle,
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (Güher Ergun ve Diğerleri,
§§ 38–39).
57. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve Diğerleri, §§ 41–45).
58. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede
karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda, başvurucu ile
yargılamanın karşı tarafınca akdedilen eser sözleşmesinden kaynaklanan
uyuşmazlıklardan dolayı açılan davaların söz konusu olduğu görülmekle, 1086
sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Kanun’da yer alan
usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve
yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (Güher Ergun ve Diğerleri, § 49).
59. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih,
13/4/1995’tir.
60. Sürenin bitiş tarihi ise,
çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme
tarihidir (Güher Ergun ve Diğerleri, §
52). Bu kapsamda, somut yargılama faaliyeti açısından sürenin bitiş tarihinin,
başvurucunun karar düzeltme talebinin Yargıtay 15. Hukuk Dairesince
reddedildiği 22/1/2014 tarihi olduğu anlaşılmaktadır.
61. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın, başvurucu ile karşı taraf arasında
akdedilen eser sözleşmesine dayalı uyuşmazlıklardan kaynaklandığı, Bodrum 1.
Asliye Hukuk Mahkemesinin, 20/5/1997 tarihli kararı ile başvurucu tarafından
açılan davaların reddine, karşı tarafça açılan davanın kabulüne karar verdiği,
temyiz talebi üzerine Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 29/6/1998 tarihli ilâmı ile
başvurucu ve diğer bir kısım kişiler hakkında açılan ceza davasının sonucunun
beklenerek karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozmaya hükmettiği, yargılama
devam ederken başvurucunun aynı Mahkeme nezdinde 3/4/2009 tarihinde bir alacak
davası daha açtığı, bu davanın da diğer davalar ile birleştirildiği, bozma
ilâmında belirtilen ceza davasının zamanaşımına uğrayıp kesinleşmesi ile İlk
Derece Mahkemesinin 15/6/2012 tarihinde yeniden hüküm kurduğu, temyiz
incelemesi sonucu bu hükmün Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 4/7/2013 tarihli
ilâmı ile onandığı, karar düzeltme isteminin 22/1/2014 tarihinde reddedildiği,
böylece İlk Derece Mahkemesi kararının kesinleştiği belirlenmiştir.
62. 6100 sayılı Kanun’un
öngördüğü yargılama usullerine tabi mahkemeler nezdindeki yargılamaların makul
sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu
yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle yargılamada sürati temin
etmeye hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde
bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar
verilmiştir (Güher Ergun ve Diğerleri, §§
34-64).
63. Başvuruya konu birleştirilen feshin iptali, alacak ve
istirdat davalarına ilişkin yargılama sürecinin incelenmesinden; yargılamanın
mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği başvuruya konu
yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya bütün olarak
bakıldığında, somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek
bir yön bulunmadığı ve söz konusu on sekiz yıl dokuz aylık yargılama sürecinde
makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
65. Başvurucu, adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlal sonuçlarının ortadan
kaldırılabilmesi için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini ve ihlal
nedeniyle uğramış olduğu zararların karşılanabilmesi için 7.000.000,00 TL
maddi, 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
66. 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme
sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar
verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi
yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen
ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye
gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde
başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması
yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin
ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde
mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, gerekçeli karar hakkı yönünden Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal
edildiği tespit edilmiş olmakla, 6216 sayılı Kanun'un (2) numaralı fıkrası
gereğince ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması ve yeniden yargılama
yapılması için kararın Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
68. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin on sekiz yıl dokuz aylık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
23.250,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Başvurucu,
adil yargılanma hakkının ihlali nedeniyle maddi tazminat talebinde bulunmuş
olup, mevcut başvuruda Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş
olmakla, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama
yapmak üzere kararın ilgili Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine
hükmedildiği için başvurucunun maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
70. Başvurucu tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
4. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
B. Gerekçeli karar hakkının ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere kararın Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine,
C. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle başvurucuya
net 23.250,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucunun tazminata ilişkin
diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 206,10 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.706,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
10/6/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.