TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEVLÜT CAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12954)
|
|
Karar Tarihi: 14/11/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Melek KARALİ
SAUNDERS
|
Başvurucu
|
:
|
Mevlüt CAN
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Şenal SARIHAN-Av. Oya AYDIN GÖKTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında maruz kalınan kötü muamele nedeniyle
intihara sürüklenildiği iddiaları ile ilgili olarak
sorumlu tutulan kolluk mensupları hakkında yapılan ceza soruşturması ve idari
soruşturma sonucunda bir kısım görevlinin hiçbir ceza almaması, bir kısım
görevlinin ise yetersiz cezalar alması ile idari disiplin soruşturması
sonucunda verilen kararın iptali için açılan davanın, dava ehliyeti yönünden
reddedilmesi nedenleriyle yaşam hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiği
iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
bağlantılı dosyalarda yer alan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle
şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube
Müdürlüğünce teknik takip yapılan kişiden uyuşturucu madde aldığı tespit edilen
başvurucunun oğlu O.Y.C., 2/6/2010 tarihinde saat 21.20'de bu Şube Müdürlüğüne
bağlı iki personel tarafından yakalanmıştır.
9. Üzerinde 11,8 g esrar ele geçirilen O.Y.C., anılan Şube
Müdürlüğüne götürülmüştür.
10. Başvurucu; oğlunun burada tek başına bir süre bir odada
bekletildiğini, bu sırada ona acı çekmekte olan bir kişinin sesinin
dinletildiğini, buradan alınarak konulduğu diğer bir odada tamamıyla
soyulduğunu, yere çömeltilerek öksürtüldüğünü, elle anal boşluğunun aranılması
suretiyle cinsel istismara uğradığını, tokatlandığını, çıplakken uzun süre
duvara dönük olarak bekletildiğini ve sözlü şiddete maruz kaldığını ileri
sürmektedir.
11. Genel Bilgi Toplama (GBT) Sistemi'nde kaydı bulunmayan
O.Y.C. ile ilgili olarak Beyoğlu Cumhuriyet savcısı, O.Y.C.nin
saat 22.00'de serbest bırakılması yönünde kolluk görevlilerine talimat
vermiştir.
12. Sağlık muayenesinin ardından O.Y.C. 3/6/2010 tarihinde saat
01.00'de serbest bırakılmıştır.
13. Ertesi gün, tutulan tutanakları inceleyen S.G., S.M. ve Y.B.
isimli aynı Şube Müdürlüğünde çalışan kolluk görevlileri tutanaklarda tarih,
saat, sicil gibi bilgiler yönünden hatalar yapıldığını tespit ederek O.Y.C.yi tekrar Şube Müdürlüğüne çağırmıştır.
14. O.Y.C. talep doğrultusunda tek başına Şube Müdürlüğüne
giderek resmî olmayan bir ortamda yeniden düzenlenen tutanakları imzalamış,
eski tutanakların huzurunda imhasının ardından Şube Müdürlüğünden ayrılmıştır.
15. Başvurucunun iddiasına göre O.Y.C. kolluk görevlilerinin
kendisine işlemediği bir suçu yükleyeceğinden korkmuş, hakkında yürütülen
süreci daha iyi takip edebilmek için 21/6/2010 tarihinde bir avukata vekâlet
vererek hukuki yardım almıştır.
16. Yetkilendirilen avukat konuyla ilgili olarak Şube
Müdürlüğüne gitmiş; burada kendisine, ifadesinin alınmasına ihtiyaç duyulduğu
belirtilerek O.Y.C.nin Müdürlüklerine başvurması
gerektiği söylenmiştir.
17. Başvurucunun iddiasına göre O.Y.C. görevlilerin bu konudaki
talebi karşısında strese girmiş ve 23/6/2010 günü yaklaşık saat 22.00 civarında
evinin penceresinden atlamak suretiyle intihar etmiştir.
18. Başvurucu 112 Acil Servis elemanlarının alana hızlı bir
şekilde intikal etmemeleri nedeniyle oğlunun kırk dakika yerde bekletildiğini,
ambulansla götürüldüğü Şişli Etfal Hastanesi hastayı
kabul etmeyerek SSK Okmeydanı Hastanesine yönlendirdiğini, burada arızalı bir
alet nedeniyle oğluna müdahalenin geciktiğini, dolayısıyla ölüm olayında sağlık
görevlilerinin ihmalinin olduğunu da ileri sürmektedir. Neticede başvurucunun
oğlu, Okmeydanı Hastanesinde yapılan müdahale sırasında 24/6/2010 günü saat
02.00'de vefat etmiştir.
A. Olayla İlgili Ceza Yargısı Süreci
19. 24/6/2010 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının
2010/29412 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden başvurucunun oğlunun ölümü ile
ilgili olarak resen bir soruşturma başlatılmıştır.
20. Bu soruşturma devam ederken başvurucu 2/7/2010 tarihinde
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak oğlunun 2/6/2010 tarihinde Narkotik
Şube Müdürlüğünde gördüğü kötü muamele sonucunda intihar ettiğini ileri
sürmüştür. Başvurucu ayrıca olay yerine geç intikal eden 112 Acil Servis
çalışanları, oğlunu kabul etmeyen Şişli Etfal
Hastanesi ile ameliyatını gecikmeyle gerçekleştiren SSK Okmeydanı Hastanesi
çalışanları hakkında ihmalleri nedeniylesuç
duyurusunda bulunmuştur.
21. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı 7/7/2010 ve 16/7/2010 tarihli
kararlarıyla memurların soruşturulmasının ayrı usule tabi olduğu, başvurucunun
oğluna yönelik olarak kötü muamelede bulunduğu ileri sürülen polis memurları
ile hastane görevlileri hakkındaki evrakın tefriki gerektiği gerekçesiyle
işkence yapma, intihara sebebiyet verme, görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma
suçları yönünden soruşturma evrakının ayrılmasına karar vermiştir.
22. Tefrik edilen evrak üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda
sağlık görevlileri hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerinden İstanbul 5. Asliye
Ceza Mahkemesinin E.2011/441 sayısında kayıtlı ceza davası açılmış, 18/12/2014
tarihinde sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar
verilmiştir. Kararla ilgili temyiz incelemesi devam etmektedir.
23. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tefrik kararı verdiği tarihte,
Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları hakkında işkence, intihara
sebebiyet verme suçu yönünden yürütülen soruşturmada yetkisizlik kararı vermiş
ve dosyayı Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
24. Şişli Cumhuriyet Savcılığı başvurucunun oğlunun ölümüyle
ilgili olarak yürüttüğü soruşturma sonucunda 5/1/2011 tarihinde kovuşturmaya
yer olmadığına karar vermiştir.
25. Bu karara karşı yapılan itirazı inceleyen Beyoğlu 4. Ağır
Ceza Mahkemesi 9/3/2011 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
26. Öte yandan Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli polis
memurları hakkında yürütülen soruşturma sonucunda Fatih Cumhuriyet Savcılığı
2/5/2011 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
27. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi 26/12/2011 tarihinde karara
karşı yapılan itirazın reddine karar vermiştir.
28. Başvurucu, eşi ve diğer çocuğu ile birlikte kesinleşen
kararlar üzerine 17/6/2012 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM)
başvurarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2., 3., 5., 6. ve 13.
maddelerinin olayda ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM'in
şikâyet ile ilgili incelemesi devam etmektedir.
29. Öte yandan Fatih Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen
soruşturma kapsamında Narkotik Şube Müdürlüğünde O.Y.C. ile ilgili işlemleri
yürüten büro personelinin bilgisayarları üzerinde bilirkişi incelemesi
yapılmıştır. Düzenlenen bilirkişi raporunda bazı belgelerin içeriklerinin
değiştirilerek kaydedildiği tespit edilmiştir.
30. Anılan Savcılık, bilirkişi raporuna dayanarak 2/5/2011
tarihli fezleke ile görevli polis memurlarının resmî belgede sahtecilik suçu
işledikleri, isnat edilen fiilin ağırlığı gözönünde
bulundurularak şüpheliler hakkında görevli ve yetkili İstanbul Ağır Ceza
Mahkemesine kamu davası açılabilmesini teminen
dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
31. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/5/2011 tarihli
iddianamesi ile görevli polis memurlarından S.B. ile S.G. hakkında 26/9/2004
tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 204. maddesinin (2) numaralı
fıkrası ile 53. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükmü uyarınca kamu görevlisi
tarafından gerçekleştirilen resmî belgede sahtecilik suçundan yargılanmaları
istemiyle İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
32. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi 15/5/2012 tarihinde,
sanıkların sahte resmî evrak düzenleyip kullandıklarının anlaşıldığı
gerekçesiyle cezalandırılmalarına karar vermiştir.
33. Kararı temyizen inceleyen Yargıtay
11. Ceza Dairesi 15/4/2014 tarihinde, diğerlerinin yanı sıra belgelerde yapılan
değişikliklerin ne gibi hukuki sonuç doğuracağının kararda tartışılmaması, sanıkların
hukuki durumlarının sonucuna göre belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik
soruşturma sonucu, yetersiz bilirkişi raporu da esas alınarak mahkûmiyet hükmü
tesis edildiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir.
34. Bozma sonrasında İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2014/284 sayısına kayden ilgililerin yargılanmasına
devam edilmektedir.
B. Olayla İlgili İdari Yargı Süreci
35. Başvurucu ve yakınlarının başvurusu üzerine İstanbul
Valiliği olaya karışan altı görevli hakkında soruşturma başlatmıştır.
36. İstanbul Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu 13/3/2012
tarihinde görevliler H.A., S.G., S.B., Y.M., M.O., O.Ü. hakkında işkence, kötü
muamele, cinsel istismar fiilleri nedeniyle ceza tayinine yer olmadığına karar
vermiş; S.G., S.B. hakkında ise görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü
ve savsaklama fiillerini işledikleri gerekçesiyle bir gün aylıktan kesim
cezasının verilmesini uygun bulmuştur.
37. Başvurucu, uygulanan cezanın az oluşu ve bir kısım personel
için ise ceza tayin edilmeyişi nedeniyle kararın hukuka aykırı olduğundan
bahisle iptali için idari yargıda dava açmıştır.
38. İstanbul 8. İdare Mahkemesi 27/3/2013 tarihli kararıyla
O.Y.C. ile ilgili olarak Şube Müdürlüğündeki sürecin ve uygulamaların
belirlenmesi amacıyla davalı idare tarafından yapılan ve dava konusu işleme
dayanak oluşturan soruşturmanın yetersiz, etkisiz ve eksik olduğunu tespit
etmiş; eksik incelemeye dayalı olarak tesis edilen işlemin hukuk ve mevzuata
aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısımları şu şekildedir:
"...
"Türkiye'nin de imzalayarak kabul ettiği
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin 'Etkili
başvuru hakkı' başlıklı 13.maddesinde; 'Bu Sözleşme’de
tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi
bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa
dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.' hükmüne
yer verilmiştir.
Söz konusu düzenlemede dikkate alınarak davalı
idarece emsal Danıştay kararına atıfla davacıların dava açma ehliyeti
bulunmadığı itirazına bakılacak olursa; disiplin soruşturmasına konu eylemlerin
(çırıl çıplak soyunup yere çökertilerek öksürtülmesi,
elle muayenesi ve mevzuata aykırı diğer eylemler) muhatabı [O. Y. C.]'ın vefatı nedeniyle onun şahsına yönelik eylemlerden
dolayı artık hayatta olmayışı nedeniyle doğrudan yakını anne ve babası ile
menfaat bağının bulunduğu göz ardı edilemez. Disiplin hukuku ile idarenin mevzuatta
öngörülen kamu hizmetinin sağlıklı sürdürülmesi ve çalışma ortamının sağlıklı
kılınması, personel disiplinin muhafaza edilmesiön
planda ise de disipline aykırı eylem bizatihi idarenin kamusal hizmet sunmakla
mükellef olduğu (olayda olduğu üzere) hizmet alan konumundaki davacılarla
yadsınamaz ilişkisini ihlal etmekte ise artık menafaat
ihlali iddiasının ardından tesis edilen işlemin davacıların kişsel
menfaatlerini ihlal ettiği dolayısyla dava açma
ehliyetlerinin olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim iş bu davada davacıların şikayet
dilekçeleri üzerinden etkili resmi bir soruşturma sağlanmasını elde etmeye
dönük talep üzerine tesis edilmiş bir işlem yargılama konusu olmakla, anılan
amaca ulaşılıp ulaşılamadığının davacılar açısından açılacak iptal davası ile
yargısal denetiminin elde edilmek istenmesi söz konusudur.
Bu sebeple, davalı taraf ehliyet itirazına
itibar edilmemiş olup, diğer müdahil isteminin kabulü ile işin esasına
geçilmesi kararlaştırıldı:
....
Dava dosyasının incelenmesinden; müteveffa [O.Y.C.] 02.06.2010 tarihinde İstanbul ili Beyoğlu İlçesinde
teknik takibi yapılan kimseden kullanmak üzere uyuşturucu madde (esrar)
aldığının anılan madde ticaretini yapanlara yönelik gizli takipte görülmesi
üzerine davalı idare Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü personelince
21:20'de yakalandığı, üzerinde dara ağırlığı 11,4 gram (net 10,8 gram) esrar
maddesi ele geçirildiği ve Polis Müdürlüğüne götürüldüğü, ifadesi alındıktan
sonra 03.06.2010 tarihinde saat 01:00'te doktor muayenesini müteakiben serbest
bırakıldığı, aynı gün tutanakları inceleyen ekip amiri vekilince tutanaklarda
tarih, saat, sicil ve benzeri kısımlarında hata bulunduğundan bahisle öğleden
sonra telefon ile adı geçenin Şubeye çağrıldığı, müdüriyet kafeteryasında
yeniden düzenlenen tutanağın şahsa imzalatıldığı veeski
tutanakların yırtılarak imha edildiği, şahsın da şubeden ayrıldığı,21.06.2010
günü vekili aracılığıyla tekrar gelmesinin istendiği, 23.06.2010 tarihinde
evinin balkonundan çıplak vaziyette iken atladığı ve 24.06.2010 günü saat 02:10
da vefat ettiği, davacılar tarafından ilgili emniyet personelince şube
müdürlüğünde yapılan muameleler ve izlenen süreç nedeniyle şahsın
psikolojisinin bozulmasına sebebiyet verildiğinden bahisle hasıl olan neticeden
sorumlu personel hakkında yapılan şikayete binaen davalı idarece
yürütülen23.12.2011 tarih ve 2011/2442 sayılı disiplin soruşturma raporu
üzerinden 13.03.2012 tarih ve 2012/698 sayılı (dilekçedeki işlem sayısındaki
çelişkinin (968) davacıya hitaben verilen idareye ait üst yazıdaki hatadan
kaynaklı olduğu görülmekle) İl Disiplin kurul Kararı ile Komiser
[H.A.], polis memurları [Y.B.,
M.O. ve O.Ü.] hakkında ceza tayinine mahal
olmadığına, resmi belgeyi değiştirme ve yok etme iddiasının gerçek olmadığındna bahisle, polis memuru [S.G. ve
S.B.] hakkında ise görevin takdir ve yerine
getirilmesinde hoşgörü ve savsaklama suçunu işlediklerinden bahisle verilen bir
günlük disiplin cezasının adil olmaktan ve kamu yararını ön planda tutmaktan
ziyade personelini koruma maksatlı olduğundan bahisle iptali istemiyle bakılan
davanın 14.06.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
...
Mahkememizce, somut olaya ilişkin
soruşturmanın, davalı idare emniyet biriminin davacıların şikâyet ettiği türden
eylemlerin vuku bulmadığını ortaya koyacak, kurumu ve personelini şaibeden uzak
tutacak ve mevzuatta öngörülen düzenlemelere eksiksiz riayet edildiğini
gösteren bir soruşturma olduğu izlenimi edinilememiştir.
Belirtilen tüm bu durumlar, müteveffa şahsa
karşı Polis Merkezinde izlenilen sürecin ve tatbik edilen muamelelerin eksiksiz
ve yerinde olup olmadığının belirlenmesi amacıyla davalı idare tarafından
yürütülen dava konusu işleme dayanak soruşturma Mahkememizce yetersiz, etkisiz
ve eksik olduğu sonucuna varılması için yeterli görülmüştür.
Bu itibarla, eksik incelemeye dayalı olarak,
kimi personel için ceza tayinine gerek olmadığına ve kimi personel için ise
saptanan eylemlerin karşılığı fiiller yerine hafif disiplinsizlik eylemlerinin
karşılığı tatbik edilen bir günlük disiplin cezasının verilmesi suretiyle tesis
olunan dava konusu işlemde hukuka ve anılan mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
..."
39. Karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay Beşinci
Dairesince incelenmekte olup başvuru tarihi itibarıyla istem hakkında herhangi
bir karar verilmemiştir.
40. İstanbul 8. İdare Mahkemesinin görevli polis memurları
hakkında disiplin yönünden tesis edilen işlemi iptal etmesi üzerine bu kararın
uygulanması bağlamında İstanbul Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu konuyu tekrar
görüşmüş ve 25/6/2013 tarihli kararıyla,polis
memurları S.G ve S.B hakkında hizmet içinde resmî sıfatın gerektirdiği
saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak fiilini
işledikleri gerekçesiyle altı ay kısa süreli durdurma cezası ile cezalandırılmalarına,
şüpheli görevlilerin kötü muamele ve cinsel istismar fiilini işlediklerini
kanıtlayacak somut delil elde edilemediğinden haklarında ceza tayinine yer
olmadığına karar vermiştir.
41. Başvurucu, hukuka aykırılığını ileri sürerek kararın iptali
için İstanbul 5. İdare Mahkemesine başvurmuştur. 7/1/2014 tarihli kararıyla
Mahkeme, yapılan soruşturma sonucunda ilgili polisler hakkında tesis edilen
işlemin davacıların hukukunu doğrudan ilgilendirmeyen, davalı idarenin iç
işleyişine yönelik bir işlem olduğu gerekçesiyle, oyçokluğuyla davanın ehliyet
yönünden reddine karar vermiştir.
42. Karara karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Onikinci Dairesi 9/5/2014 tarihinde ilk derece mahkemesinin
kararını onamıştır.
43. Karar, başvurucuya 15/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş;
başvurucu 24/7/2014 tarihinde karara karşı düzeltme kanun yoluna başvurmuştur.
Başvurucu 8/8/2014 tarihinde, karar düzeltme kanun yolundan alınacak sonucu
beklemeden bireysel başvuruda bulunmuştur.
44. Kararın düzeltilmesi istemi Danıştay Beşinci Dairesinin
14/6/2017 tarihli kararıyla, oyçokluğuyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
45. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul
Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari dava türleri şunlardır:
İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep,
konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı
iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptaldavaları
..."
46. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun "Kişilerin uğradıkları zararlar" kenar
başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kişiler
kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu
görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava
açarlar...
Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu
personele rücu hakkı saklıdır."
2. Danıştay İçtihadı
47. Danıştay Beşinci Dairesinin 6/11/2017 tarihli ve
E.2016/6893, K.2017/22033 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İdarî davalar, idarenin işlem ve
eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal yolla denetlenmesi, kamu
hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetin gereklerine uygun biçimde
yapılmasının sağlanması için kişilere tanınmış bir haktır.
İdarî işlemin iptalinin istenilebilmesi için,
davacının menfaatinin ihlâl edilmiş olması gerekir. Yargı kararlarına ve
öğretiye göre "menfaat", dâvacı ile iptalini
istediği idarî işlem arasındaki bağı, ilgiyi ifade eder. Bu bakımdan, idarî
işlem ile dâva açan kişi arasında meşru, güncel, ciddi maddi ve/veya manevi bir
ilişki sözkonusu ise, dâvada menfaat bağı bulunduğu
kabul edilmelidir.
Diğer yandan, idarî işlemlerle ilgisi
bulunmayan kişilerin dâva açması sonucu, idarenin devamlı dava tehdidi altında
kalmaması ve idarenin işleyişinin olumsuz yönde etkilenmemesi bakımından, dâva
ehliyeti için aranan "menfaat ihlâli" koşulu, her olaya özgü olarak
irdelenmelidir. Bu bağlamda, her olay ve davada, menfaat ihlalinin gerçekleşip
gerçekleşmediğinin takdiri yargı mercilerine bırakılmıştır.
Yukarıda değinilen hususlar, disiplin cezaları
özelinde değerlendirildiğinde ise, disiplin cezalarının, hizmetin iyi işlemesi ve
kamu görevlisinin uyması gereken düzenleme ve yasaklara uyulmasının sağlanması
amacıyla getirilmiş olduğu ve kamu görevlileri hakkındaki şikayetlerin disiplin
suçunun ihbarı niteliğinde olması nedeniyle, şikayetçinin hak ve çıkarlarını
doğrudan ilgilendirmediği sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte, şikayet
konusu olayın, doğrudan kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması ve bu
yönüyle şikayetçiyi doğrudan etkilemiş olması idarî yargıda menfaat ihlâlinin
varlığı için yeterli sayılmalıdır."
B. Uluslararası Hukuk
48. Sözleşme'nin "Etkili
başvuru hakkı" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen
herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler
tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola
başvurma hakkına sahiptir.”
49. AİHM'in konu ile ilgili uygulaması
uyarınca etkili başvuru hakkı ihlal iddiaları, sadece Sözleşme'nin maddi hak
tanıyan diğer bir maddesi ile bağlantılı olarak ileri sürülebilir. AİHM;
başvurucuların yakınının ölümü ile ilgili ceza soruşturması sürecine katılma
olanağının bulunmaması nedeniyle ileri sürdükleri ihlal iddialarını
Sözleşme'nin yaşam hakkına ilişkin 2. maddesi ile bağlantılı olarak 13. maddesi
kapsamında incelediği Giuliani ve Gaggio/İtalya
([BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011) kararında, 13. madde bağlamında bir başvuru
yolunun etkili olarak kabul edilebilmesinin mutlaka başvurucu lehine sonuç
vermesi kriterine bağlanamayacağına, bu kanun yolunun mutlaka yargısal bir yol
olmasının da gerekmediği yolundaki içtihadını yinelemiştir. AİHM ayrıca bir
ihlal iddiası ile ilgili olarak birden çok kanun yolunun öngörüldüğü durumlarda
-bunlardan birisi tek başına yeterli bir sonuç vermese bile- kanun yollarının
tümünden elde edilen sonucun toplam etkisinin maddi hak ihlali için iç hukukta
etkili bir yol bulunup bulunmadığı sorununun değerlendirilmesinde dikkate
alınacağına kararda yer vermiştir (Giuliani ve Gaggio/İtalya, § 337).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin
İddia
1. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu;
i. Oğlunun İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün
yaptığı teknik takibe takılması sonucunda üzerinde uyuşturucu madde ile
yakalandığını, götürüldüğü polis merkezinde kötü muamele gördüğünü, bunun
sonucunda yaşadığı psikolojik travma ve aynı şubeye üçüncü kez çağrılmasının
yol açtığı stres sonucu yaşamına son verdiğini,
ii. Oğlunun ölümüne yol açan muameleyi gerçekleştiren görevliler
hakkında yürütülen ceza soruşturması ve idari yargılama süreci sonucunda bir
kısım personelin hiçbir ceza almadığını, bir kısım personelin ise cüzi cezalar
alması ile süreçlerin sonuçlandığını,
iii. Kolluk görevlileri hakkında işkence, kötü muamele, cinsel
istismar ve resmî evrakta sahtecilik suçu işledikleri iddialarıyla ilgili
olarak yapılan disiplin soruşturması sonucunda verilen kararın iptali için açtıkları
idari davada, Mahkemenin eksik incelemeye dayalı olarak bir personel hakkında
işlem tesis edildiğini tespit ederek işlemi iptal ettiğini,
iv. İptal kararının uygulaması bağlamında tesis edilen idari
işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın ise dava açmakta ehliyetlerinin
bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiğini belirterek yaşam hakkı, kötü
muamele yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma ve etkili
başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
53. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin
temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve
toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve
hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır.”
54. Öte yandan Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
“…Başvuruda
bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, gözaltına
alınması sırasında ve gözaltında uğradığı muamelenin ardından kolluk
görevlilerinin üzerinde kurdukları baskı nedeniyle intihara sürüklendiğini
ileri sürdüğü yakınının ölümü ile ilgili yürütülen ceza soruşturması ve idari
yargı sürecinin etkili olmadığı, ilgililer hakkında disiplin yönünden tesis
edilen işleme karşı açtıkları davanın ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle
hak ihlali iddiaları ile ilgili etkili bir başvuru yolunun bulunmadığıdır. Bu
itibarla başvurucunun oğlunun intihara sürüklenmesinden kaynaklanan ihlal
iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan
yaşam hakkı, açtığı idari davanın ehliyet yokluğu nedeniyle reddolunmasından
kaynaklanan hak ihlali iddialarının ise yaşam hakkı ile bağlantılı olarak
Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı kapsamında
incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Genel İlkeler
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
57. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un anılan hükmü uyarınca
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup Anayasa Mahkemesi, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık
düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları
da içerecek şekilde Anayasa Mahkemesinin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün
değildir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisine ilişkin bu
düzenlemenin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bireysel başvurunun tüm
aşamalarında resen dikkate alınması gerekir (Ahmet
Melih Acar, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15; G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
58. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru olarak
belirleyebilmek için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra
gerçekleştiği iddia olunan müdahalenin zamanını da doğru tespit etmek gerekir.
Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia
olunan hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Zeycan Yedigöl [GK], B. No:
2013/1566, 10/12/2015, § 31).
59. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
60. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun
temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal
sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların
ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, başvuru yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
61. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet
Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
62. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak
ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde
başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun
ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek
için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca
başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Ayşe Zıraman
ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
63. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru
yolları ibaresinin başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı
sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili
başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını
tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala
riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması
esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının
varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun
kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu
nedenle başvurucunun kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında
beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri
dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
64. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak
ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna
ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesi "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel
yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın
yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve
cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/09/2013, § 25).
65. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma
türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin
yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti
gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen
ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince
devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve
cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme
yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki
soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi bu hak ihlalini
gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 55).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
66. Somut olayda başvurucu, oğlunun 2/6/2010 tarihinde
yakalanarak götürüldüğü İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğünde gördüğü muamele ile
daha sonrasında aynı olayla ilgili olarak kamu görevlilerince üzerinde kurulan
baskı sonucunda intihara sürüklendiğini ileri sürmektedir.
67. Başvurucunun bu şikâyetleri ile ilgili olarak ceza
yargılamasının yanı sıra idari yargı makamları önünde iki ayrı yargılama
sürecinin yürütüldüğü görülmektedir. Bu süreçlerde de birden çok davanın
açıldığı, bir kısmının sonuçlandığı bir kısmının ise sonuçlanmadan bireysel
başvuruda bulunulduğu görüldüğünden olayla ilgili olarak yürütülen yargı
süreçlerinden hangisinin bireysel başvuru mekanizması açısından esas alınması
gerektiği hususunun belirlenmesi gerekir.
68. Öncelikle başvurucunun iddialarının esas itibarıyla oğlunun
kötü muamele gördüğü ve intiharının bunun yarattığı travmadan kaynaklandığı
iddiaları etrafında formüle edildiği anlaşılmaktadır. Bu iddialar yönünden
ilgili olan yargılama sürecinin başvurucunun oğlunun ölümü ile ilgili olarak
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/29412 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden
yürüttüğü ve 5/1/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla
sonuçlanan süreç olduğu anlaşılmaktadır. Anılan karar, Beyoğlu 4. Ağır Ceza
Mahkemesinin yapılan itirazın reddine dair 9/3/2011 tarihli kararı ile
sonuçlanmış ve kesinleşmiştir.
69. Başvurucunun şikâyetleri ile doğrudan ilişkili görülen diğer
dosyanın aynı soruşturma dosyasından tefrik edilerek 2010/32888 soruşturma
sayısı ile işlem gören, 16/7/2010 tarihli karar ile yetkisizlik gerekçesiyle
Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen, Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli
polis memurlarının işkence, intihara sebebiyet verme suçundan soruşturulmasına
ilişkin dosyanın olduğu görülmektedir. Bu dosyada Fatih Cumhuriyet Savcılığı
2/5/2011 tarihinde, anılan suçlar yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiş; karara karşı yapılan itirazı inceleyen Bakırköy 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 26/12/2011 tarihli itirazın reddine dair kararı ile bu süreç de
kesinleşmiştir. Akabinde başvurucu, işbu başvuruda ileri sürdüğü iddialarla AİHM'e bireysel başvuruda bulunmuştur.
70. Yukarıda yer verilen ve başvurucunun iddiaları ile doğrudan
ilgili olduğu görülen her iki ceza yargılaması sürecinin Anayasa Mahkemesinin
zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sonuçlandığı
görülmektedir.
71. Bu durumda başvuruya esas alınan, olaya karıştıkları ileri
sürülen kamu görevlileri hakkında yapılan disiplin soruşturması sonucunda
verilen kararların iptali için idari yargı mercileri önünde açılan davaların
başvuruya konu şikâyetler yönünden etkili bir kanun yolu olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekmektedir.
72. Başvurucunun oğluna yönelik kötü muamele iddiaları yönünden
İstanbul 8. İdare Mahkemesinin kamu görevlileri hakkında yürütülen
soruşturmanın eksik olduğu gerekçesiyle disiplin cezalarını iptal ettiği 27/3/2013
tarihli kararında, davalı idarenin başvurucu ve eşinin dava ehliyetinin
bulunmadığı yönündeki itirazlarını Sözleşme'nin etkili başvuru hakkını
düzenleyen 13. maddesine gönderme yaparak disiplin soruşturmasına konu
eylemlerin başvurucunun oğluna yönelik eylemler olduğu, dolayısıyla
başvurucunun ve eşinin menfaatini ilgilendirdiği, işlemin oğullarının ölümü
olayı ile ilgili olarak etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasına yönelik
taleplerinden kaynaklandığı gerekçesiyle reddederek işin esasını incelediği
görülmektedir.
73. Yukarıdaki gerekçenin başvurucu iddiaları ile karışlaştırıldığında İstanbul 8. İdare Mahkemesinin
önündeki davayı, başvurucunun bu başvuruda ileri sürdüğü iddialarla ilgili
etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasının sağlanmasına yönelik taleplerinden
kaynaklanan bir dava olarak nitelediği anlaşılmakla birlikte anılan davanın
yaşam hakkının ihlal iddiaları açısından tek başına bireysel başvuruya esas
alınabilecek, tüketilmesi gereken etkili bir yargı yolu olup olmadığı hususunun
ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
74. Bu açıdan bakıldığında anılan Mahkemenin kolluk görevlileri
hakkında disiplin yönünden tesis edilen işlemi, işleme esas teşkil eden
soruşturmanın davacıların şikâyetine yol açan, kolluk görevlilerine atfedilen
eylemleri tespit etmekten uzak, yeterli, yetkin ve etkili bir soruşturma
olmadığı gerekçesi ile iptal ettiği dikkat çekmektedir.
75. Anılan gerekçenin disiplin soruşturmalarını idarenin iç
işleyişinin bir parçası olarak görmenin ötesinde başvurucunun oğlunun yaşamını
sonlandırmasına yol açtığını iddia ettiği kötü muamele ile ilgili savlarının
etkili bir şekilde incelenebileceği bir kanun yolu olarak kabul ettiği açıktır.
Bu yaklaşımın idari yargı organları nezdinde yerleşik bir yaklaşım olarak
değerlendirilebildiği noktada -ceza yargılaması yanında- bu tür eylemleri
gerçekleştiren kamu görevlilerine karşı yürütülen disiplin işlemlerinin iptali
için öngörülen idari yargı yolunun da kamu görevlileri eliyle gerçekleştirilen
kötü muamelelerle bağlantılı şikâyetlere ilişkin bireysel başvurulara esas
teşkil edebilecek kanun yolu olarak kabul edilmesi gerekir.
76. Bu açıdan değerlendirildiğinde disiplin soruşturmalarının
ardından eylemi gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında verilen disiplin
cezalarına ilişkin işlemlere karşı müştekinin dava ehliyetinin olmadığı
yönündeki kararların Danıştay Beşinci Dairesinin yerleşik içtihadını yansıttığı
tespit edilmektedir. Bu bağlamda Daire, bir polis memurunun şikâyet ettiği
amirleri hakkında ceza tayinine mahal olmadığı yönünde tesis edilen işleme
karşı açtığı davanın ehliyet yönünden reddine dair ilk derece mahkemesinin
kararını onadığı görülmektedir (Danıştay Beşinci Daire, E.2016/24863,
K.2018/3884 sayılı, 22/1/2018 tarihli karar).
77. Aynı Daire 16/1/2018 tarihli kararıyla davacının bazı kamu
görevlileri hakkında yaptığı şikâyet sonucunda disiplin soruşturması açılmaması
yönündeki Emniyet Genel Müdürlüğü işleminin iptali için açtığı davada, dava
ehliyetinin olmadığına dair ilk derece mahkemesi kararını da onamıştır
(Danıştay Beşinci Daire, 16/1/2018 tarihli ve E.2016/29537, K.2018/2793 sayılı
kararı).
78. Başvuru konusu olayda ise İstanbul 8.İdare Mahkemesinin
iptal kararı üzerine kararın uygulanmasına yönelik olarak İstanbul İl Polis
Disiplin Kurulunun şüpheli emniyet görevlileri hakkında tesis ettiği işlemin
iptali istemiyle başvurucunun açtığı davada -yukarıda yer verilen yerleşik
içtihada uygun olarak- İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 7/1/2014 tarihli davanın
ehliyet yönünden reddine dair karar, Danıştay Onikinci
Dairesinin 9/5/2014 tarihli kararı ile onanmış; kararın düzeltilmesi kanun
yoluna yapılan başvurunun reddinin ardından karar 14/6/2017 tarihinde
kesinleşmiştir.
79. Yukarıda yer verilen tespitler bağlamında kötü muamele
oluşturan eylemlerin faili olduğu ileri sürülen kamu personeli hakkında
yürütülen disiplin soruşturmaları sonucunda ilgililer hakkında disiplin hukuku
yönünden tesis edilen işlemlere karşı açılan iptal davalarının yaşam hakkı ya
da kötü muamele yasağı kapsamındaki şikâyetlerle ilgili bireysel başvurular
yönünden öncelikle ve esaslı olarak tüketilmesi gerekli kanun yolu olmadığı
sonucuna ulaşılmaktadır.
80. Ulaşılan bu sonuç ile bağlantılı olarak bu başvuru
bağlamında Anayasa Mahkemesinin kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu
meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17.
maddesi gereğince etkili ve tüketilmesi gerekli yolun ceza soruşturmaları
olduğu, olaylarla ilgili olarak yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve
davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesinin bu hak ihlalini gidermek ve
mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli olmadığı yönündeki içtihadından
ayrılmayı gerektiren bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
81. Bu itibarla başvurucunun şikâyetleri yönünden ilgili görülen
ceza yargılama süreçlerinin Anayasa Mahkemesinin 23/9/2012 tarihinde başlayan
yargılama yetkisinin öncesinde kesinleştiği hususuyla birlikte
değerlendirildiğinde kötü muamele iddialarının ilişkili olduğu kamu personeli
hakkındaki disiplin cezalarına karşı açılan iptal davalarından birinde, ilk
derece mahkemesinin kararına karşı yapılan temyiz başvurusu hakkında verilen
karar üzerine yapılan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisi dışında olduğu sonucuna varılmaktadır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkı ile Bağlantılı Olarak Etkili
Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
83. Başvurucu; kolluk görevlileri hakkında işkence, kötü
muamele, cinsel istismar ve resmî evrakta sahtecilik suçu işledikleri
iddialarıyla ilgili olarak yapılan disiplin soruşturması sonucunda verilen
kararın iptali için açılan davada Mahkemenin işlemin iptaline ilişkin kararının
uygulaması bağlamında tesis edilen idari işlemin iptali istemiyle açtıkları
davanın ehliyet yönünden reddedildiğini belirterek nihayetinde oğlunun ölümüne
yol açan kötü muamele iddialarının incelenebileceği etkili bir kanun yolunun
bulunmadığını ileri sürmektedir.
84. Başvuruda esas olarak yaşam hakkının ihlal edildiği
iddiasının öne sürüldüğü, kötü muamele iddialarının da O.Y.C.yi
intihara sürükleyen sürecin bir parçası olarak öngörüldüğü anlaşıldığından
etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarının yaşam hakkı ile bağlantılı
olarak incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
2. Değerlendirme
85. Anayasa’nın “Temel hak ve
hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri
ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının
sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(3/10/2001
tarihli ve 4709 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Devlet, işlemlerinde, ilgili
kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini
belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre,
Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı
saklıdır.”
86. Anayasa'nın "Yargı
yolu" kenar başlıklı 125. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"İdare, kendi eylem ve işlemlerinden
doğan zararı ödemekle yükümlüdür."
87. Anayasa'nın "Görev
ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence" kenar
başlıklı 129. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları,
kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun
olarak, ancak idare aleyhine açılabilir."
a. Genel İlkeler
88.Etkili başvuru hakkının kullanılabilmesi için temel hak ve
özgürlüklerden birinin ihlal edilmiş olması bir ön koşul değildir. Etkili
başvuru hakkı, Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen bir konuda kendisinin zarar
gördüğünü düşünen kişinin hem iddiaları hakkında karar verilmesini hem de
mümkünse zararının giderilmesini sağlamak için hukuki bir yola başvurma hakkını
gerektirmektedir. Başka bir deyişle Anayasa’da düzenlenen temel hak ve
özgürlüklerden birinin ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu savunulabilir
düzeyde ileri süren herkes, Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında etkili başvuru
hakkına sahiptir. Bir kimsenin Anayasa’da tanınan hak ve özgürlüklerden birinin
ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak olumlu ya da olumsuz karar alabileceği
bir çözüm merciinin bulunmaması durumunda bu hak ihlal edilmiş olacaktır (Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No:
2013/8137, 20/4/2016, § 73).
89. Etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarda
öncelikle başvurucunun ihlal edildiğini ileri sürdüğü anayasal bir hak
çerçevesinde tüketilmesi gereken herhangi bir başvuru yolunun bulunup
bulunmadığının, bulunuyorsa bunun uygulamada telafi imkânı sağlayacak nitelikte
olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Cengiz
Kahraman ve Kenan Özyürek, § 74).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
90. Somut olayda başvurucu; kamu görevlilerinin eylemlerinden
dolayı haklarında yürütülen disiplin soruşturması sonucunda verilen karara
karşı açtıkları ilk davada mahkemenin işlemin iptaline karar verdiğini, bu
kararın uygulanması kapsamında İstanbul İl Polis Disiplin Kurulu tarafından
tesis edilen 25/6/2013 tarihli ve kolluk görevlileri S.G. ile S.B.nin hizmet içinde resmî sıfatın gerektirdiği saygınlığı
ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak fiilini işledikleri
için altı ay kısa süreli durdurma cezası ile tecziyelerine;H.A.,
S.B., S.G. Y.B., M.O. ve O.Ü.nün ise kötü muamele ve
cinsel istismar fiilini işlediklerini kanıtlayacak somut delil elde
edilemediğinden ceza tayinine mahal olmadığına dair karara karşı açtıkları
davanın ehliyet yokluğu nedeniyle reddine dair karara atıfla şikâyetleri ile
ilgili etkili başvuru yolunun bulunmadığını ileri sürmektedir.
91. Başvuru ile bağlantılı derece mahkemesi dosyalarının
incelenmesinden başvurucunun oğlunun ölümü olayı ile ilgili olarak Cumhuriyet
Savcılığınca resen bir soruşturma başlatıldığı, kolluk görevlilerinin eylemleri
ile sağlık görevlilerinin ihmalinin sonuca katkıda bulunduğu yönündeki
başvurucu iddialarının da bu soruşturma sürecinde ayrıca dikkate alındığı
görülmektedir. Çoklu ihtimal üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda ölüm
nedeniyle üçüncü kişilere atfı kabil bir kusur tespit edilememiştir.
92. Bunun dışında Anayasa’nın 129. ve 657 sayılı Kanun’un 13.
maddeleri, genel olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri
kusurlardan dolayı idare aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenlemesine
yer vermiş; Yargıtay ve Danıştay içtihatlarıyla başvuru konusu olaydaki gibi
işkence ve kötü muamele fiilleri nedeniyle idare aleyhine tam yargı davası
açılabileceği kabul edilmiştir. Ancak bu yolun başvurucu tarafından
kullanıldığına dair başvuru dosyasına yansıyan herhangi bir verinin bulunmadığı
görülmektedir.
93. Yaşam hakkı kapsamında yapılan inceleme sırasında ihlal
iddiaları yönünden etkili kanun yolunun ceza soruşturması olduğu hususu
açıklanmıştır (bkz. § 80). Öte yandan başvurucunun eylemleri ile oğlunun
intiharına yol açtığını ileri sürdüğü kamu görevlileri hakkında yürütülen
disiplin soruşturması ve takip eden idari yargı yolunun bu tür iddialar
yönünden etkili olup olmadığı hususu yaşam hakkı kapsamında yapılan inceleme
sırasında değerlendirilmiş ve ilk derece mahkemesinin iptal kararının
gerekçesinin idari yargıda yerleşik içtihat ile desteklenmediği sonucuna
ulaşılmıştır (bkz. § 76). Yanı sıra başvurucunun şikâyetleri yönünden tazminat
davası yolunun da başvurucuya açık olduğu tespit edilmiştir (bkz. § 92). Tüm bu
tespitler çerçevesinde başvurucunun kamu görevlileri hakkında yürütülen
disiplin soruşturması nedeniyle idari yargı kolunda açtığı davada ehliyetinin
bulunmadığı yönündeki karardan kaynaklanan ihlal iddiaları hakkında etkili
kanun yolu bulunmadığı şikâyetinin dayanaktan yoksun olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
94. Açıklanan nedenlerle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak
etkili başvuru hakkının bulunmadığı iddiasıyla ilgili olarak herhangi bir ihlal
tespit edilmediğinden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları
yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.