TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
MEVLÜT CAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/12954)
Karar Tarihi: 14/11/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Melek KARALİ SAUNDERS
Başvurucu
Mevlüt CAN
Vekilleri
Av. Şenal SARIHAN-Av. Oya AYDIN GÖKTAŞ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında maruz kalınan kötü muamele nedeniyle intihara sürüklenildiği iddiaları ile ilgili olarak sorumlu tutulan kolluk mensupları hakkında yapılan ceza soruşturması ve idari soruşturma sonucunda bir kısım görevlinin hiçbir ceza almaması, bir kısım görevlinin ise yetersiz cezalar alması ile idari disiplin soruşturması sonucunda verilen kararın iptali için açılan davanın, dava ehliyeti yönünden reddedilmesi nedenleriyle yaşam hakkı ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddiaları hakkındadır.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve bağlantılı dosyalarda yer alan bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünce teknik takip yapılan kişiden uyuşturucu madde aldığı tespit edilen başvurucunun oğlu O.Y.C., 2/6/2010 tarihinde saat 21.20'de bu Şube Müdürlüğüne bağlı iki personel tarafından yakalanmıştır.
9. Üzerinde 11,8 g esrar ele geçirilen O.Y.C., anılan Şube Müdürlüğüne götürülmüştür.
10. Başvurucu; oğlunun burada tek başına bir süre bir odada bekletildiğini, bu sırada ona acı çekmekte olan bir kişinin sesinin dinletildiğini, buradan alınarak konulduğu diğer bir odada tamamıyla soyulduğunu, yere çömeltilerek öksürtüldüğünü, elle anal boşluğunun aranılması suretiyle cinsel istismara uğradığını, tokatlandığını, çıplakken uzun süre duvara dönük olarak bekletildiğini ve sözlü şiddete maruz kaldığını ileri sürmektedir.
11. Genel Bilgi Toplama (GBT) Sistemi'nde kaydı bulunmayan O.Y.C. ile ilgili olarak Beyoğlu Cumhuriyet savcısı, O.Y.C.nin saat 22.00'de serbest bırakılması yönünde kolluk görevlilerine talimat vermiştir.
12. Sağlık muayenesinin ardından O.Y.C. 3/6/2010 tarihinde saat 01.00'de serbest bırakılmıştır.
13. Ertesi gün, tutulan tutanakları inceleyen S.G., S.M. ve Y.B. isimli aynı Şube Müdürlüğünde çalışan kolluk görevlileri tutanaklarda tarih, saat, sicil gibi bilgiler yönünden hatalar yapıldığını tespit ederek O.Y.C.yi tekrar Şube Müdürlüğüne çağırmıştır.
14. O.Y.C. talep doğrultusunda tek başına Şube Müdürlüğüne giderek resmî olmayan bir ortamda yeniden düzenlenen tutanakları imzalamış, eski tutanakların huzurunda imhasının ardından Şube Müdürlüğünden ayrılmıştır.
15. Başvurucunun iddiasına göre O.Y.C. kolluk görevlilerinin kendisine işlemediği bir suçu yükleyeceğinden korkmuş, hakkında yürütülen süreci daha iyi takip edebilmek için 21/6/2010 tarihinde bir avukata vekâlet vererek hukuki yardım almıştır.
16. Yetkilendirilen avukat konuyla ilgili olarak Şube Müdürlüğüne gitmiş; burada kendisine, ifadesinin alınmasına ihtiyaç duyulduğu belirtilerek O.Y.C.nin Müdürlüklerine başvurması gerektiği söylenmiştir.
17. Başvurucunun iddiasına göre O.Y.C. görevlilerin bu konudaki talebi karşısında strese girmiş ve 23/6/2010 günü yaklaşık saat 22.00 civarında evinin penceresinden atlamak suretiyle intihar etmiştir.
18. Başvurucu 112 Acil Servis elemanlarının alana hızlı bir şekilde intikal etmemeleri nedeniyle oğlunun kırk dakika yerde bekletildiğini, ambulansla götürüldüğü Şişli Etfal Hastanesi hastayı kabul etmeyerek SSK Okmeydanı Hastanesine yönlendirdiğini, burada arızalı bir alet nedeniyle oğluna müdahalenin geciktiğini, dolayısıyla ölüm olayında sağlık görevlilerinin ihmalinin olduğunu da ileri sürmektedir. Neticede başvurucunun oğlu, Okmeydanı Hastanesinde yapılan müdahale sırasında 24/6/2010 günü saat 02.00'de vefat etmiştir.
A. Olayla İlgili Ceza Yargısı Süreci
19. 24/6/2010 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/29412 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden başvurucunun oğlunun ölümü ile ilgili olarak resen bir soruşturma başlatılmıştır.
20. Bu soruşturma devam ederken başvurucu 2/7/2010 tarihinde Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak oğlunun 2/6/2010 tarihinde Narkotik Şube Müdürlüğünde gördüğü kötü muamele sonucunda intihar ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca olay yerine geç intikal eden 112 Acil Servis çalışanları, oğlunu kabul etmeyen Şişli Etfal Hastanesi ile ameliyatını gecikmeyle gerçekleştiren SSK Okmeydanı Hastanesi çalışanları hakkında ihmalleri nedeniylesuç duyurusunda bulunmuştur.
21. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı 7/7/2010 ve 16/7/2010 tarihli kararlarıyla memurların soruşturulmasının ayrı usule tabi olduğu, başvurucunun oğluna yönelik olarak kötü muamelede bulunduğu ileri sürülen polis memurları ile hastane görevlileri hakkındaki evrakın tefriki gerektiği gerekçesiyle işkence yapma, intihara sebebiyet verme, görevi ihmal ve görevi kötüye kullanma suçları yönünden soruşturma evrakının ayrılmasına karar vermiştir.
22. Tefrik edilen evrak üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda sağlık görevlileri hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerinden İstanbul 5. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2011/441 sayısında kayıtlı ceza davası açılmış, 18/12/2014 tarihinde sanıkların ayrı ayrı beraatlerine karar verilmiştir. Kararla ilgili temyiz incelemesi devam etmektedir.
23. Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı tefrik kararı verdiği tarihte, Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları hakkında işkence, intihara sebebiyet verme suçu yönünden yürütülen soruşturmada yetkisizlik kararı vermiş ve dosyayı Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
24. Şişli Cumhuriyet Savcılığı başvurucunun oğlunun ölümüyle ilgili olarak yürüttüğü soruşturma sonucunda 5/1/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
25. Bu karara karşı yapılan itirazı inceleyen Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesi 9/3/2011 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.
26. Öte yandan Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli polis memurları hakkında yürütülen soruşturma sonucunda Fatih Cumhuriyet Savcılığı 2/5/2011 tarihinde ek kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir.
27. Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesi 26/12/2011 tarihinde karara karşı yapılan itirazın reddine karar vermiştir.
28. Başvurucu, eşi ve diğer çocuğu ile birlikte kesinleşen kararlar üzerine 17/6/2012 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvurarak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 2., 3., 5., 6. ve 13. maddelerinin olayda ihlal edildiğini ileri sürmüştür. AİHM'in şikâyet ile ilgili incelemesi devam etmektedir.
29. Öte yandan Fatih Cumhuriyet Savcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Narkotik Şube Müdürlüğünde O.Y.C. ile ilgili işlemleri yürüten büro personelinin bilgisayarları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmıştır. Düzenlenen bilirkişi raporunda bazı belgelerin içeriklerinin değiştirilerek kaydedildiği tespit edilmiştir.
30. Anılan Savcılık, bilirkişi raporuna dayanarak 2/5/2011 tarihli fezleke ile görevli polis memurlarının resmî belgede sahtecilik suçu işledikleri, isnat edilen fiilin ağırlığı gözönünde bulundurularak şüpheliler hakkında görevli ve yetkili İstanbul Ağır Ceza Mahkemesine kamu davası açılabilmesini teminen dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
31. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 12/5/2011 tarihli iddianamesi ile görevli polis memurlarından S.B. ile S.G. hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 204. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 53. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükmü uyarınca kamu görevlisi tarafından gerçekleştirilen resmî belgede sahtecilik suçundan yargılanmaları istemiyle İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılmıştır.
32. İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi 15/5/2012 tarihinde, sanıkların sahte resmî evrak düzenleyip kullandıklarının anlaşıldığı gerekçesiyle cezalandırılmalarına karar vermiştir.
33. Kararı temyizen inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesi 15/4/2014 tarihinde, diğerlerinin yanı sıra belgelerde yapılan değişikliklerin ne gibi hukuki sonuç doğuracağının kararda tartışılmaması, sanıkların hukuki durumlarının sonucuna göre belirlenmesi gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma sonucu, yetersiz bilirkişi raporu da esas alınarak mahkûmiyet hükmü tesis edildiği gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiştir.
34. Bozma sonrasında İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2014/284 sayısına kayden ilgililerin yargılanmasına devam edilmektedir.
B. Olayla İlgili İdari Yargı Süreci
35. Başvurucu ve yakınlarının başvurusu üzerine İstanbul Valiliği olaya karışan altı görevli hakkında soruşturma başlatmıştır.
36. İstanbul Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu 13/3/2012 tarihinde görevliler H.A., S.G., S.B., Y.M., M.O., O.Ü. hakkında işkence, kötü muamele, cinsel istismar fiilleri nedeniyle ceza tayinine yer olmadığına karar vermiş; S.G., S.B. hakkında ise görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü ve savsaklama fiillerini işledikleri gerekçesiyle bir gün aylıktan kesim cezasının verilmesini uygun bulmuştur.
37. Başvurucu, uygulanan cezanın az oluşu ve bir kısım personel için ise ceza tayin edilmeyişi nedeniyle kararın hukuka aykırı olduğundan bahisle iptali için idari yargıda dava açmıştır.
38. İstanbul 8. İdare Mahkemesi 27/3/2013 tarihli kararıyla O.Y.C. ile ilgili olarak Şube Müdürlüğündeki sürecin ve uygulamaların belirlenmesi amacıyla davalı idare tarafından yapılan ve dava konusu işleme dayanak oluşturan soruşturmanın yetersiz, etkisiz ve eksik olduğunu tespit etmiş; eksik incelemeye dayalı olarak tesis edilen işlemin hukuk ve mevzuata aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şu şekildedir:
"...
"Türkiye'nin de imzalayarak kabul ettiği İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme'nin 'Etkili başvuru hakkı' başlıklı 13.maddesinde; 'Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.' hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu düzenlemede dikkate alınarak davalı idarece emsal Danıştay kararına atıfla davacıların dava açma ehliyeti bulunmadığı itirazına bakılacak olursa; disiplin soruşturmasına konu eylemlerin (çırıl çıplak soyunup yere çökertilerek öksürtülmesi, elle muayenesi ve mevzuata aykırı diğer eylemler) muhatabı [O. Y. C.]'ın vefatı nedeniyle onun şahsına yönelik eylemlerden dolayı artık hayatta olmayışı nedeniyle doğrudan yakını anne ve babası ile menfaat bağının bulunduğu göz ardı edilemez. Disiplin hukuku ile idarenin mevzuatta öngörülen kamu hizmetinin sağlıklı sürdürülmesi ve çalışma ortamının sağlıklı kılınması, personel disiplinin muhafaza edilmesiön planda ise de disipline aykırı eylem bizatihi idarenin kamusal hizmet sunmakla mükellef olduğu (olayda olduğu üzere) hizmet alan konumundaki davacılarla yadsınamaz ilişkisini ihlal etmekte ise artık menafaat ihlali iddiasının ardından tesis edilen işlemin davacıların kişsel menfaatlerini ihlal ettiği dolayısyla dava açma ehliyetlerinin olduğunun kabulü gerekmektedir.
Nitekim iş bu davada davacıların şikayet dilekçeleri üzerinden etkili resmi bir soruşturma sağlanmasını elde etmeye dönük talep üzerine tesis edilmiş bir işlem yargılama konusu olmakla, anılan amaca ulaşılıp ulaşılamadığının davacılar açısından açılacak iptal davası ile yargısal denetiminin elde edilmek istenmesi söz konusudur.
Bu sebeple, davalı taraf ehliyet itirazına itibar edilmemiş olup, diğer müdahil isteminin kabulü ile işin esasına geçilmesi kararlaştırıldı:
....
Dava dosyasının incelenmesinden; müteveffa [O.Y.C.] 02.06.2010 tarihinde İstanbul ili Beyoğlu İlçesinde teknik takibi yapılan kimseden kullanmak üzere uyuşturucu madde (esrar) aldığının anılan madde ticaretini yapanlara yönelik gizli takipte görülmesi üzerine davalı idare Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü personelince 21:20'de yakalandığı, üzerinde dara ağırlığı 11,4 gram (net 10,8 gram) esrar maddesi ele geçirildiği ve Polis Müdürlüğüne götürüldüğü, ifadesi alındıktan sonra 03.06.2010 tarihinde saat 01:00'te doktor muayenesini müteakiben serbest bırakıldığı, aynı gün tutanakları inceleyen ekip amiri vekilince tutanaklarda tarih, saat, sicil ve benzeri kısımlarında hata bulunduğundan bahisle öğleden sonra telefon ile adı geçenin Şubeye çağrıldığı, müdüriyet kafeteryasında yeniden düzenlenen tutanağın şahsa imzalatıldığı veeski tutanakların yırtılarak imha edildiği, şahsın da şubeden ayrıldığı,21.06.2010 günü vekili aracılığıyla tekrar gelmesinin istendiği, 23.06.2010 tarihinde evinin balkonundan çıplak vaziyette iken atladığı ve 24.06.2010 günü saat 02:10 da vefat ettiği, davacılar tarafından ilgili emniyet personelince şube müdürlüğünde yapılan muameleler ve izlenen süreç nedeniyle şahsın psikolojisinin bozulmasına sebebiyet verildiğinden bahisle hasıl olan neticeden sorumlu personel hakkında yapılan şikayete binaen davalı idarece yürütülen23.12.2011 tarih ve 2011/2442 sayılı disiplin soruşturma raporu üzerinden 13.03.2012 tarih ve 2012/698 sayılı (dilekçedeki işlem sayısındaki çelişkinin (968) davacıya hitaben verilen idareye ait üst yazıdaki hatadan kaynaklı olduğu görülmekle) İl Disiplin kurul Kararı ile Komiser [H.A.], polis memurları [Y.B., M.O. ve O.Ü.] hakkında ceza tayinine mahal olmadığına, resmi belgeyi değiştirme ve yok etme iddiasının gerçek olmadığındna bahisle, polis memuru [S.G. ve S.B.] hakkında ise görevin takdir ve yerine getirilmesinde hoşgörü ve savsaklama suçunu işlediklerinden bahisle verilen bir günlük disiplin cezasının adil olmaktan ve kamu yararını ön planda tutmaktan ziyade personelini koruma maksatlı olduğundan bahisle iptali istemiyle bakılan davanın 14.06.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmıştır.
...
Mahkememizce, somut olaya ilişkin soruşturmanın, davalı idare emniyet biriminin davacıların şikâyet ettiği türden eylemlerin vuku bulmadığını ortaya koyacak, kurumu ve personelini şaibeden uzak tutacak ve mevzuatta öngörülen düzenlemelere eksiksiz riayet edildiğini gösteren bir soruşturma olduğu izlenimi edinilememiştir.
Belirtilen tüm bu durumlar, müteveffa şahsa karşı Polis Merkezinde izlenilen sürecin ve tatbik edilen muamelelerin eksiksiz ve yerinde olup olmadığının belirlenmesi amacıyla davalı idare tarafından yürütülen dava konusu işleme dayanak soruşturma Mahkememizce yetersiz, etkisiz ve eksik olduğu sonucuna varılması için yeterli görülmüştür.
Bu itibarla, eksik incelemeye dayalı olarak, kimi personel için ceza tayinine gerek olmadığına ve kimi personel için ise saptanan eylemlerin karşılığı fiiller yerine hafif disiplinsizlik eylemlerinin karşılığı tatbik edilen bir günlük disiplin cezasının verilmesi suretiyle tesis olunan dava konusu işlemde hukuka ve anılan mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.
..."
39. Karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay Beşinci Dairesince incelenmekte olup başvuru tarihi itibarıyla istem hakkında herhangi bir karar verilmemiştir.
40. İstanbul 8. İdare Mahkemesinin görevli polis memurları hakkında disiplin yönünden tesis edilen işlemi iptal etmesi üzerine bu kararın uygulanması bağlamında İstanbul Valiliği İl Polis Disiplin Kurulu konuyu tekrar görüşmüş ve 25/6/2013 tarihli kararıyla,polis memurları S.G ve S.B hakkında hizmet içinde resmî sıfatın gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak fiilini işledikleri gerekçesiyle altı ay kısa süreli durdurma cezası ile cezalandırılmalarına, şüpheli görevlilerin kötü muamele ve cinsel istismar fiilini işlediklerini kanıtlayacak somut delil elde edilemediğinden haklarında ceza tayinine yer olmadığına karar vermiştir.
41. Başvurucu, hukuka aykırılığını ileri sürerek kararın iptali için İstanbul 5. İdare Mahkemesine başvurmuştur. 7/1/2014 tarihli kararıyla Mahkeme, yapılan soruşturma sonucunda ilgili polisler hakkında tesis edilen işlemin davacıların hukukunu doğrudan ilgilendirmeyen, davalı idarenin iç işleyişine yönelik bir işlem olduğu gerekçesiyle, oyçokluğuyla davanın ehliyet yönünden reddine karar vermiştir.
42. Karara karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Danıştay Onikinci Dairesi 9/5/2014 tarihinde ilk derece mahkemesinin kararını onamıştır.
43. Karar, başvurucuya 15/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiş; başvurucu 24/7/2014 tarihinde karara karşı düzeltme kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu 8/8/2014 tarihinde, karar düzeltme kanun yolundan alınacak sonucu beklemeden bireysel başvuruda bulunmuştur.
44. Kararın düzeltilmesi istemi Danıştay Beşinci Dairesinin 14/6/2017 tarihli kararıyla, oyçokluğuyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Mevzuat
45. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"İdari dava türleri şunlardır:
İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptaldavaları
46. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun "Kişilerin uğradıkları zararlar" kenar başlıklı 13. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar...
Kurumun, genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır."
2. Danıştay İçtihadı
47. Danıştay Beşinci Dairesinin 6/11/2017 tarihli ve E.2016/6893, K.2017/22033 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"İdarî davalar, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal yolla denetlenmesi, kamu hizmetlerinin hukuk kurallarına ve hizmetin gereklerine uygun biçimde yapılmasının sağlanması için kişilere tanınmış bir haktır.
İdarî işlemin iptalinin istenilebilmesi için, davacının menfaatinin ihlâl edilmiş olması gerekir. Yargı kararlarına ve öğretiye göre "menfaat", dâvacı ile iptalini istediği idarî işlem arasındaki bağı, ilgiyi ifade eder. Bu bakımdan, idarî işlem ile dâva açan kişi arasında meşru, güncel, ciddi maddi ve/veya manevi bir ilişki sözkonusu ise, dâvada menfaat bağı bulunduğu kabul edilmelidir.
Diğer yandan, idarî işlemlerle ilgisi bulunmayan kişilerin dâva açması sonucu, idarenin devamlı dava tehdidi altında kalmaması ve idarenin işleyişinin olumsuz yönde etkilenmemesi bakımından, dâva ehliyeti için aranan "menfaat ihlâli" koşulu, her olaya özgü olarak irdelenmelidir. Bu bağlamda, her olay ve davada, menfaat ihlalinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin takdiri yargı mercilerine bırakılmıştır.
Yukarıda değinilen hususlar, disiplin cezaları özelinde değerlendirildiğinde ise, disiplin cezalarının, hizmetin iyi işlemesi ve kamu görevlisinin uyması gereken düzenleme ve yasaklara uyulmasının sağlanması amacıyla getirilmiş olduğu ve kamu görevlileri hakkındaki şikayetlerin disiplin suçunun ihbarı niteliğinde olması nedeniyle, şikayetçinin hak ve çıkarlarını doğrudan ilgilendirmediği sonucuna varılmaktadır. Bununla birlikte, şikayet konusu olayın, doğrudan kişilik haklarına saldırı niteliğinde olması ve bu yönüyle şikayetçiyi doğrudan etkilemiş olması idarî yargıda menfaat ihlâlinin varlığı için yeterli sayılmalıdır."
B. Uluslararası Hukuk
48. Sözleşme'nin "Etkili başvuru hakkı" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, söz konusu ihlal resmi bir hizmetin ifası için davranan kişiler tarafından gerçekleştirilmiş olsa dahi, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahiptir.”
49. AİHM'in konu ile ilgili uygulaması uyarınca etkili başvuru hakkı ihlal iddiaları, sadece Sözleşme'nin maddi hak tanıyan diğer bir maddesi ile bağlantılı olarak ileri sürülebilir. AİHM; başvurucuların yakınının ölümü ile ilgili ceza soruşturması sürecine katılma olanağının bulunmaması nedeniyle ileri sürdükleri ihlal iddialarını Sözleşme'nin yaşam hakkına ilişkin 2. maddesi ile bağlantılı olarak 13. maddesi kapsamında incelediği Giuliani ve Gaggio/İtalya ([BD], B. No: 23458/02, 24/3/2011) kararında, 13. madde bağlamında bir başvuru yolunun etkili olarak kabul edilebilmesinin mutlaka başvurucu lehine sonuç vermesi kriterine bağlanamayacağına, bu kanun yolunun mutlaka yargısal bir yol olmasının da gerekmediği yolundaki içtihadını yinelemiştir. AİHM ayrıca bir ihlal iddiası ile ilgili olarak birden çok kanun yolunun öngörüldüğü durumlarda -bunlardan birisi tek başına yeterli bir sonuç vermese bile- kanun yollarının tümünden elde edilen sonucun toplam etkisinin maddi hak ihlali için iç hukukta etkili bir yol bulunup bulunmadığı sorununun değerlendirilmesinde dikkate alınacağına kararda yer vermiştir (Giuliani ve Gaggio/İtalya, § 337).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
50. Mahkemenin 14/11/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
51. Başvurucu;
i. Oğlunun İstanbul Narkotik Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğünün yaptığı teknik takibe takılması sonucunda üzerinde uyuşturucu madde ile yakalandığını, götürüldüğü polis merkezinde kötü muamele gördüğünü, bunun sonucunda yaşadığı psikolojik travma ve aynı şubeye üçüncü kez çağrılmasının yol açtığı stres sonucu yaşamına son verdiğini,
ii. Oğlunun ölümüne yol açan muameleyi gerçekleştiren görevliler hakkında yürütülen ceza soruşturması ve idari yargılama süreci sonucunda bir kısım personelin hiçbir ceza almadığını, bir kısım personelin ise cüzi cezalar alması ile süreçlerin sonuçlandığını,
iii. Kolluk görevlileri hakkında işkence, kötü muamele, cinsel istismar ve resmî evrakta sahtecilik suçu işledikleri iddialarıyla ilgili olarak yapılan disiplin soruşturması sonucunda verilen kararın iptali için açtıkları idari davada, Mahkemenin eksik incelemeye dayalı olarak bir personel hakkında işlem tesis edildiğini tespit ederek işlemi iptal ettiğini,
iv. İptal kararının uygulaması bağlamında tesis edilen idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın ise dava açmakta ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verildiğini belirterek yaşam hakkı, kötü muamele yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
53. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
54. Öte yandan Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”
55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, gözaltına alınması sırasında ve gözaltında uğradığı muamelenin ardından kolluk görevlilerinin üzerinde kurdukları baskı nedeniyle intihara sürüklendiğini ileri sürdüğü yakınının ölümü ile ilgili yürütülen ceza soruşturması ve idari yargı sürecinin etkili olmadığı, ilgililer hakkında disiplin yönünden tesis edilen işleme karşı açtıkları davanın ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle hak ihlali iddiaları ile ilgili etkili bir başvuru yolunun bulunmadığıdır. Bu itibarla başvurucunun oğlunun intihara sürüklenmesinden kaynaklanan ihlal iddiaları Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında güvence altına alınan yaşam hakkı, açtığı idari davanın ehliyet yokluğu nedeniyle reddolunmasından kaynaklanan hak ihlali iddialarının ise yaşam hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa'nın 40. maddesinde düzenlenen etkili başvuru hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Genel İlkeler
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceler."
57. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un anılan hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Anayasa Mahkemesi, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenleme karşısında anılan tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde Anayasa Mahkemesinin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisine ilişkin bu düzenlemenin kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle bireysel başvurunun tüm aşamalarında resen dikkate alınması gerekir (Ahmet Melih Acar, B. No: 2012/329, 12/2/2013, § 15; G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
58. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisini doğru olarak belirleyebilmek için kesinleşen nihai işlem ve kararın tarihinin yanı sıra gerçekleştiği iddia olunan müdahalenin zamanını da doğru tespit etmek gerekir. Bu tespit yapılırken müdahaleyi oluşturan olaylar ve ihlal edildiği iddia olunan hakkın kapsamı birlikte değerlendirilmelidir (Zeycan Yedigöl [GK], B. No: 2013/1566, 10/12/2015, § 31).
59. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
60. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, başvuru yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
61. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).
62. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin yetkili idari ve yargısal mercilerce düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, § 17).
63. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
64. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa'nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa'nın 17. maddesi "Devletin temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/09/2013, § 25).
65. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda, yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 55).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
66. Somut olayda başvurucu, oğlunun 2/6/2010 tarihinde yakalanarak götürüldüğü İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğünde gördüğü muamele ile daha sonrasında aynı olayla ilgili olarak kamu görevlilerince üzerinde kurulan baskı sonucunda intihara sürüklendiğini ileri sürmektedir.
67. Başvurucunun bu şikâyetleri ile ilgili olarak ceza yargılamasının yanı sıra idari yargı makamları önünde iki ayrı yargılama sürecinin yürütüldüğü görülmektedir. Bu süreçlerde de birden çok davanın açıldığı, bir kısmının sonuçlandığı bir kısmının ise sonuçlanmadan bireysel başvuruda bulunulduğu görüldüğünden olayla ilgili olarak yürütülen yargı süreçlerinden hangisinin bireysel başvuru mekanizması açısından esas alınması gerektiği hususunun belirlenmesi gerekir.
68. Öncelikle başvurucunun iddialarının esas itibarıyla oğlunun kötü muamele gördüğü ve intiharının bunun yarattığı travmadan kaynaklandığı iddiaları etrafında formüle edildiği anlaşılmaktadır. Bu iddialar yönünden ilgili olan yargılama sürecinin başvurucunun oğlunun ölümü ile ilgili olarak Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/29412 Soruşturma sayılı dosyası üzerinden yürüttüğü ve 5/1/2011 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair kararla sonuçlanan süreç olduğu anlaşılmaktadır. Anılan karar, Beyoğlu 4. Ağır Ceza Mahkemesinin yapılan itirazın reddine dair 9/3/2011 tarihli kararı ile sonuçlanmış ve kesinleşmiştir.
69. Başvurucunun şikâyetleri ile doğrudan ilişkili görülen diğer dosyanın aynı soruşturma dosyasından tefrik edilerek 2010/32888 soruşturma sayısı ile işlem gören, 16/7/2010 tarihli karar ile yetkisizlik gerekçesiyle Fatih Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilen, Narkotik Şube Müdürlüğünde görevli polis memurlarının işkence, intihara sebebiyet verme suçundan soruşturulmasına ilişkin dosyanın olduğu görülmektedir. Bu dosyada Fatih Cumhuriyet Savcılığı 2/5/2011 tarihinde, anılan suçlar yönünden kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiş; karara karşı yapılan itirazı inceleyen Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 26/12/2011 tarihli itirazın reddine dair kararı ile bu süreç de kesinleşmiştir. Akabinde başvurucu, işbu başvuruda ileri sürdüğü iddialarla AİHM'e bireysel başvuruda bulunmuştur.
70. Yukarıda yer verilen ve başvurucunun iddiaları ile doğrudan ilgili olduğu görülen her iki ceza yargılaması sürecinin Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başladığı 23/9/2012 tarihinden önce sonuçlandığı görülmektedir.
71. Bu durumda başvuruya esas alınan, olaya karıştıkları ileri sürülen kamu görevlileri hakkında yapılan disiplin soruşturması sonucunda verilen kararların iptali için idari yargı mercileri önünde açılan davaların başvuruya konu şikâyetler yönünden etkili bir kanun yolu olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
72. Başvurucunun oğluna yönelik kötü muamele iddiaları yönünden İstanbul 8. İdare Mahkemesinin kamu görevlileri hakkında yürütülen soruşturmanın eksik olduğu gerekçesiyle disiplin cezalarını iptal ettiği 27/3/2013 tarihli kararında, davalı idarenin başvurucu ve eşinin dava ehliyetinin bulunmadığı yönündeki itirazlarını Sözleşme'nin etkili başvuru hakkını düzenleyen 13. maddesine gönderme yaparak disiplin soruşturmasına konu eylemlerin başvurucunun oğluna yönelik eylemler olduğu, dolayısıyla başvurucunun ve eşinin menfaatini ilgilendirdiği, işlemin oğullarının ölümü olayı ile ilgili olarak etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasına yönelik taleplerinden kaynaklandığı gerekçesiyle reddederek işin esasını incelediği görülmektedir.
73. Yukarıdaki gerekçenin başvurucu iddiaları ile karışlaştırıldığında İstanbul 8. İdare Mahkemesinin önündeki davayı, başvurucunun bu başvuruda ileri sürdüğü iddialarla ilgili etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasının sağlanmasına yönelik taleplerinden kaynaklanan bir dava olarak nitelediği anlaşılmakla birlikte anılan davanın yaşam hakkının ihlal iddiaları açısından tek başına bireysel başvuruya esas alınabilecek, tüketilmesi gereken etkili bir yargı yolu olup olmadığı hususunun ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.
74. Bu açıdan bakıldığında anılan Mahkemenin kolluk görevlileri hakkında disiplin yönünden tesis edilen işlemi, işleme esas teşkil eden soruşturmanın davacıların şikâyetine yol açan, kolluk görevlilerine atfedilen eylemleri tespit etmekten uzak, yeterli, yetkin ve etkili bir soruşturma olmadığı gerekçesi ile iptal ettiği dikkat çekmektedir.
75. Anılan gerekçenin disiplin soruşturmalarını idarenin iç işleyişinin bir parçası olarak görmenin ötesinde başvurucunun oğlunun yaşamını sonlandırmasına yol açtığını iddia ettiği kötü muamele ile ilgili savlarının etkili bir şekilde incelenebileceği bir kanun yolu olarak kabul ettiği açıktır. Bu yaklaşımın idari yargı organları nezdinde yerleşik bir yaklaşım olarak değerlendirilebildiği noktada -ceza yargılaması yanında- bu tür eylemleri gerçekleştiren kamu görevlilerine karşı yürütülen disiplin işlemlerinin iptali için öngörülen idari yargı yolunun da kamu görevlileri eliyle gerçekleştirilen kötü muamelelerle bağlantılı şikâyetlere ilişkin bireysel başvurulara esas teşkil edebilecek kanun yolu olarak kabul edilmesi gerekir.
76. Bu açıdan değerlendirildiğinde disiplin soruşturmalarının ardından eylemi gerçekleştiren kamu görevlileri hakkında verilen disiplin cezalarına ilişkin işlemlere karşı müştekinin dava ehliyetinin olmadığı yönündeki kararların Danıştay Beşinci Dairesinin yerleşik içtihadını yansıttığı tespit edilmektedir. Bu bağlamda Daire, bir polis memurunun şikâyet ettiği amirleri hakkında ceza tayinine mahal olmadığı yönünde tesis edilen işleme karşı açtığı davanın ehliyet yönünden reddine dair ilk derece mahkemesinin kararını onadığı görülmektedir (Danıştay Beşinci Daire, E.2016/24863, K.2018/3884 sayılı, 22/1/2018 tarihli karar).
77. Aynı Daire 16/1/2018 tarihli kararıyla davacının bazı kamu görevlileri hakkında yaptığı şikâyet sonucunda disiplin soruşturması açılmaması yönündeki Emniyet Genel Müdürlüğü işleminin iptali için açtığı davada, dava ehliyetinin olmadığına dair ilk derece mahkemesi kararını da onamıştır (Danıştay Beşinci Daire, 16/1/2018 tarihli ve E.2016/29537, K.2018/2793 sayılı kararı).
78. Başvuru konusu olayda ise İstanbul 8.İdare Mahkemesinin iptal kararı üzerine kararın uygulanmasına yönelik olarak İstanbul İl Polis Disiplin Kurulunun şüpheli emniyet görevlileri hakkında tesis ettiği işlemin iptali istemiyle başvurucunun açtığı davada -yukarıda yer verilen yerleşik içtihada uygun olarak- İstanbul 5. İdare Mahkemesinin 7/1/2014 tarihli davanın ehliyet yönünden reddine dair karar, Danıştay Onikinci Dairesinin 9/5/2014 tarihli kararı ile onanmış; kararın düzeltilmesi kanun yoluna yapılan başvurunun reddinin ardından karar 14/6/2017 tarihinde kesinleşmiştir.
79. Yukarıda yer verilen tespitler bağlamında kötü muamele oluşturan eylemlerin faili olduğu ileri sürülen kamu personeli hakkında yürütülen disiplin soruşturmaları sonucunda ilgililer hakkında disiplin hukuku yönünden tesis edilen işlemlere karşı açılan iptal davalarının yaşam hakkı ya da kötü muamele yasağı kapsamındaki şikâyetlerle ilgili bireysel başvurular yönünden öncelikle ve esaslı olarak tüketilmesi gerekli kanun yolu olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
80. Ulaşılan bu sonuç ile bağlantılı olarak bu başvuru bağlamında Anayasa Mahkemesinin kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince etkili ve tüketilmesi gerekli yolun ceza soruşturmaları olduğu, olaylarla ilgili olarak yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesinin bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli olmadığı yönündeki içtihadından ayrılmayı gerektiren bir hususun bulunmadığı değerlendirilmiştir.
81. Bu itibarla başvurucunun şikâyetleri yönünden ilgili görülen ceza yargılama süreçlerinin Anayasa Mahkemesinin 23/9/2012 tarihinde başlayan yargılama yetkisinin öncesinde kesinleştiği hususuyla birlikte değerlendirildiğinde kötü muamele iddialarının ilişkili olduğu kamu personeli hakkındaki disiplin cezalarına karşı açılan iptal davalarından birinde, ilk derece mahkemesinin kararına karşı yapılan temyiz başvurusu hakkında verilen karar üzerine yapılan bireysel başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında olduğu sonucuna varılmaktadır.
82. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkı ile Bağlantılı Olarak Etkili Başvuru Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
83. Başvurucu; kolluk görevlileri hakkında işkence, kötü muamele, cinsel istismar ve resmî evrakta sahtecilik suçu işledikleri iddialarıyla ilgili olarak yapılan disiplin soruşturması sonucunda verilen kararın iptali için açılan davada Mahkemenin işlemin iptaline ilişkin kararının uygulaması bağlamında tesis edilen idari işlemin iptali istemiyle açtıkları davanın ehliyet yönünden reddedildiğini belirterek nihayetinde oğlunun ölümüne yol açan kötü muamele iddialarının incelenebileceği etkili bir kanun yolunun bulunmadığını ileri sürmektedir.
84. Başvuruda esas olarak yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasının öne sürüldüğü, kötü muamele iddialarının da O.Y.C.yi intihara sürükleyen sürecin bir parçası olarak öngörüldüğü anlaşıldığından etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarının yaşam hakkı ile bağlantılı olarak incelenmesinin uygun olacağı değerlendirilmiştir.
85. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesi şöyledir:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’la eklenen fıkra) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, resmî görevliler tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”
86. Anayasa'nın "Yargı yolu" kenar başlıklı 125. maddesinin yedinci fıkrası şöyledir:
"İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür."
87. Anayasa'nın "Görev ve sorumlulukları, disiplin kovuşturulmasında güvence" kenar başlıklı 129. maddesinin beşinci fıkrası şöyledir:
"Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir."
88.Etkili başvuru hakkının kullanılabilmesi için temel hak ve özgürlüklerden birinin ihlal edilmiş olması bir ön koşul değildir. Etkili başvuru hakkı, Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen bir konuda kendisinin zarar gördüğünü düşünen kişinin hem iddiaları hakkında karar verilmesini hem de mümkünse zararının giderilmesini sağlamak için hukuki bir yola başvurma hakkını gerektirmektedir. Başka bir deyişle Anayasa’da düzenlenen temel hak ve özgürlüklerden birinin ihlal edilmesinden dolayı mağdur olduğunu savunulabilir düzeyde ileri süren herkes, Anayasa’nın 40. maddesi kapsamında etkili başvuru hakkına sahiptir. Bir kimsenin Anayasa’da tanınan hak ve özgürlüklerden birinin ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak olumlu ya da olumsuz karar alabileceği bir çözüm merciinin bulunmaması durumunda bu hak ihlal edilmiş olacaktır (Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, B. No: 2013/8137, 20/4/2016, § 73).
89. Etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarda öncelikle başvurucunun ihlal edildiğini ileri sürdüğü anayasal bir hak çerçevesinde tüketilmesi gereken herhangi bir başvuru yolunun bulunup bulunmadığının, bulunuyorsa bunun uygulamada telafi imkânı sağlayacak nitelikte olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir (Cengiz Kahraman ve Kenan Özyürek, § 74).
90. Somut olayda başvurucu; kamu görevlilerinin eylemlerinden dolayı haklarında yürütülen disiplin soruşturması sonucunda verilen karara karşı açtıkları ilk davada mahkemenin işlemin iptaline karar verdiğini, bu kararın uygulanması kapsamında İstanbul İl Polis Disiplin Kurulu tarafından tesis edilen 25/6/2013 tarihli ve kolluk görevlileri S.G. ile S.B.nin hizmet içinde resmî sıfatın gerektirdiği saygınlığı ve güven duygusunu sarsacak eylem ve davranışlarda bulunmak fiilini işledikleri için altı ay kısa süreli durdurma cezası ile tecziyelerine;H.A., S.B., S.G. Y.B., M.O. ve O.Ü.nün ise kötü muamele ve cinsel istismar fiilini işlediklerini kanıtlayacak somut delil elde edilemediğinden ceza tayinine mahal olmadığına dair karara karşı açtıkları davanın ehliyet yokluğu nedeniyle reddine dair karara atıfla şikâyetleri ile ilgili etkili başvuru yolunun bulunmadığını ileri sürmektedir.
91. Başvuru ile bağlantılı derece mahkemesi dosyalarının incelenmesinden başvurucunun oğlunun ölümü olayı ile ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığınca resen bir soruşturma başlatıldığı, kolluk görevlilerinin eylemleri ile sağlık görevlilerinin ihmalinin sonuca katkıda bulunduğu yönündeki başvurucu iddialarının da bu soruşturma sürecinde ayrıca dikkate alındığı görülmektedir. Çoklu ihtimal üzerinden yürütülen soruşturma sonucunda ölüm nedeniyle üçüncü kişilere atfı kabil bir kusur tespit edilememiştir.
92. Bunun dışında Anayasa’nın 129. ve 657 sayılı Kanun’un 13. maddeleri, genel olarak kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı idare aleyhine tazminat davası açılabileceği düzenlemesine yer vermiş; Yargıtay ve Danıştay içtihatlarıyla başvuru konusu olaydaki gibi işkence ve kötü muamele fiilleri nedeniyle idare aleyhine tam yargı davası açılabileceği kabul edilmiştir. Ancak bu yolun başvurucu tarafından kullanıldığına dair başvuru dosyasına yansıyan herhangi bir verinin bulunmadığı görülmektedir.
93. Yaşam hakkı kapsamında yapılan inceleme sırasında ihlal iddiaları yönünden etkili kanun yolunun ceza soruşturması olduğu hususu açıklanmıştır (bkz. § 80). Öte yandan başvurucunun eylemleri ile oğlunun intiharına yol açtığını ileri sürdüğü kamu görevlileri hakkında yürütülen disiplin soruşturması ve takip eden idari yargı yolunun bu tür iddialar yönünden etkili olup olmadığı hususu yaşam hakkı kapsamında yapılan inceleme sırasında değerlendirilmiş ve ilk derece mahkemesinin iptal kararının gerekçesinin idari yargıda yerleşik içtihat ile desteklenmediği sonucuna ulaşılmıştır (bkz. § 76). Yanı sıra başvurucunun şikâyetleri yönünden tazminat davası yolunun da başvurucuya açık olduğu tespit edilmiştir (bkz. § 92). Tüm bu tespitler çerçevesinde başvurucunun kamu görevlileri hakkında yürütülen disiplin soruşturması nedeniyle idari yargı kolunda açtığı davada ehliyetinin bulunmadığı yönündeki karardan kaynaklanan ihlal iddiaları hakkında etkili kanun yolu bulunmadığı şikâyetinin dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
94. Açıklanan nedenlerle yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının bulunmadığı iddiasıyla ilgili olarak herhangi bir ihlal tespit edilmediğinden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yaşam hakkı ile bağlantılı olarak etkili başvuru hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 14/11/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.