TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÜMİT YALÇIN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/12984)
|
|
Karar Tarihi: 26/2/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan y.
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Erdal TERCAN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Recep ÜNAL
|
Başvurucu
|
:
|
Ümit YALÇIN
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, kendisine cinsel
saldırı eyleminde bulunulduğu iddiasıyla yaptığı şikâyet sonucunda kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiğini ve hakkında atama, disiplin cezası ve düşük
sicil olmak üzere pek çok idari işlem tesis edilerek “mobbing” uygulandığını, bu
nedenlerle, adil yargılanma, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakları
ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 5/8/2014 tarihinde
Kayseri 2. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde, Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, 24/11/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
belirtildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Kara Kuvvetleri Komutanlığı
1. Komando Tugayı Lojistik Destek Komutanlığında (Komutanlık) Astsubay olarak
görev yapan başvurucu, 17/10/2012 tarihinde yemekhanede iken “Loj.Des.K.P.Yb.” N.M.’nin,
sakalı olduğunu bahane ederek “Suratına ağda
mı yaptırdın?” dediğini ve “okşar
vaziyette” yanağına dokunduğunu, bu şekilde cinsel saldırıda
bulunduğunu iddia ederek değişik tarihlerde kendi sıralı amirleri ile
Başbakanlık İletişim Merkezine (BİMER) başvurularda bulunmuş olup, bu
doğrultuda, olayın araştırılması amacıyla Komutanlık bünyesinde idari
soruşturma başlatılmıştır.
6. Başvurucu, ayrıca N.M.
tarafından cinsel saldırıya maruz kaldığını, bu suçla ilgili sıralı amirlerine
yazılı ve sözlü olarak şikâyetlerini iletmesine rağmen mağduriyetini giderici
gerekli kanuni işlemler yapılmadığını, sıralı amirleri tarafından yöneltilen
onur kırıcı davranışlar neticesinde küçük düşürülmek suretiyle kendisine “mobbing”
uygulandığını belirterek, ilgili kişiler hakkında 17/2/2014 tarihinde Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur.
7. Başvurucunun dilekçesini
kabul eden nöbetçi Cumhuriyet Savcısı, aynı tarihte başvurucunun şikâyetçi
sıfatıyla ifadesini almıştır. Başvurucunun ifadesinin ilgili kısımları şöyledir:
“… 17/10/2012 tarihinde maruz kaldığım cinsel saldırı
hakkında sıralı amirlerim olan … N… M…, … Ü… D... ve … M... K...’a işlem
yapılması için bilgi vermeme rağmen gerekli işlemler yapılmadı. Bunun yanında
gerekli işlemleri yapmayan amirlerimin şahsımı rencide edici, onurumu kırıcı
davranışlarına maruz kaldım. 17/10/2012 tarihinde Lojistik Destek Komutanlığı
yemekhanesinde öğle yemeği sırasında masada yemeğimi yediğim esnada yemekhanede
bulunan amirim … N… M... beni yanına çağırdı; ‘suratına ağda mı yaptırdın’
diyerek yanağıma okşar vaziyette dokundu. Bu el hareketi cinsel amaçla
yaptığını düşünüyorum. Türk örf ve adetlerine göre bir erkeğin bir erkeğe bu
şekilde konuşup bu hareketi yapmaması gerekir. Bu olay nedeniyle psikolojik
sorunlar yaşadım. Kayseri Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Özel Kartal Erciyes …
Hastanesi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisinden bu olay nedeniyle yaşadığım
sorunlar nedeniyle tedavi gördüm. Dilekçemde ismi yazılı sıralı amirlerime bu
olayı ve durumu anlattım. Kayıtsız kaldılar. Bu olayla ilgili Başbakanlık
iletişim merkezine de müracaatlarım oldu. Sıralı sicil amirlerim müracaatlarımı
almalarına rağmen herhangi bir işlem yapmadılar. Belirttiğim şekilde bana
cinsel saldırıda bulunan N… M… ile bu olay nedeniyle gerekli tahkikat işlemlerini
yapmayan sicil amirlerim olan … A... A…, … Ü… D… ve … M… K....’dan
şikâyetçiyim. Beni yıldırmak için sürekli başka olaylardan dilekçemin ekinde
ibraz ettiğim evraklardan da anlaşılacağı üzere savunmamı aldılar…”
8. Soruşturma dosyasında görevli
Cumhuriyet Savcısı, 24/3/2014 tarihinde, şüpheli sıfatıyla N.M.’nin savunmasını almıştır. N.M.’nin
ifadesi şöyledir:
“… Ümit YALÇIN, benim … Komutanı olarak görev yaptığım
askeri birimde başçavuş olarak hatırladığım kadarıyla Eylül 2012’de göreve başladı.
Birkaç ay sonra müştekinin sakal t(ı)raşı olmadan
mesaiye geldiğini gördüğümde kendisini neden sakal t(ı)raşı
olmadın diyerek uyardım ve kendisi bana ‘yeni stilimi beğendiniz mi’ şeklinde
karşılık verdi. Ben de kendisine elimle sakalını işaret ederek uyarıda
bulundum. Herhangi bir şekilde müştekinin iddia ettiği gibi yanağına
dokunmadım. Sadece t(ı)raşsız olduğ(u)nu
belirtmek için elimle sakalını işaret ederek, yukarıda belirttiğim sözlerle
kendisini uyardım. Hatta bu davranışı sebebiyle yetkim olmasına rağmen
müştekinin birliğe yeni intikal etmesini nazara alarak hakkında yasal işlem
yapmadım. Kesinlikle tarafıma yöneltilen cinsel saldırı suçlamasını kabul
etmiyorum. Ayrıca müştekinin bu iddiası hakkında Tugay Komutanlığımızca idari
tahkikat heyeti oluşturulmuş ve bu konu hakkında tahkikat yapılmıştır. Hem
benim hem de müştekinin dilekçe ve beyanında bahsetmiş olduğu diğer sıralı
sicil amirlerinin bu konuda yaptığı müracaatını işlemsiz bırakma gibi bir
durumumuz söz konusu değildir. Bu husu(s)lar gerçek dışıdır. Ayrıca hakkımda şikayette bulunan bu
personelin şahsi dosyasını incelediğimde kendisinin daha önceki çalıştığı
birliklerde çeşitli eylemleri sebebiyle oda hapsi ve hapis cezaları aldığını
fark ettim. Zaten bu personel bizim birimimizde çalışmış olduğu yaklaşık 1
yıllık sürenin 8 buçuk ayını raporlu ve izinli olarak geçirmiştir. Yaptığımız
görev gereği yılın büyük bir bölümünü Güneydoğuda geçi(r)mek
durumunda olduğumuz için bu personelin bu şekilde bizim birimimizde çalışması
mümkün olmadığından ilgili üstlerimize durumu arz etmemiz neticesinde
müştekinin çalıştığı birim 2. Ana Bakım Merkez Komutanlığı olarak değiştirildi.
Müştekinin emri altında çalıştığı dönemde psikoloji rahatsızlığı olabileceğini
değerlendirdim ve bunun neticesinde kendisi GATA’da tedavi görmüştür. Bundan
evvel Kayseri Eğitim Araştırma Hastanesinin müşteki hakkında delizyonel bozukluk şüphesi bulunduğu için kendisi GATA’ya
sevk olunmuştur. Haricen kendi yaptığım araştırmalara göre bu hastalığa sahip
insanlarda kendisinin takip edildiğini, kendisine komplo kurulduğunu sık sık
düşünmesi ve adli mercilere bitip tükenmek bilmeyen ısrarlı başvurular yapma
refleksinin mevcut olduğunu öğrendim. Atılı suçlamaları kesinlikle kabul
etmiyorum. Söyleyeceklerim bundan ibarettir…”
9. Kayseri Cumhuriyet
Başsavcılığının 28/3/2014 tarih ve S.2014/5486, K.2014/7308 sayılı kararı ile
“...Yapılan soruşturmada şüphelinin atılı
suçu işlediğine ilişkin, müştekinin soyut iddiası dışında kamu davasının
açılması için yeterli şüphe oluşturacak, objektif ve somut delil elde
edilemediği...” gerekçesiyle şüpheli N.M. hakkında kovuşturmaya yer
olmadığına karar verilmiştir.
10. Başvurucunun, sıralı
amirleri tarafından gerekli yasal işlemlerin yapılmadığı iddiası yönünden
başlatılan soruşturma kapsamında, Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığının 28/3/2014
tarih ve S.2014/10598, K.2014/14 sayılı görevsizlik kararı ile gereğinin takdir
ve ifası için soruşturma dosyasının, yetkili ve görevli Kara Kuvvetleri
Komutanlığı Askeri Savcılığına gönderilmesine karar verilmiştir. Başvuru formu
ve eklerinden, Askeri Savcılık önündeki soruşturmanın akıbeti hakkında bilgi
edinilememiştir.
11. Başvurucunun kovuşturmaya
yer olmadığına dair karara itirazı, Boğazlıyan Ağır Ceza Mahkemesinin 19/6/2014
tarih ve 2014/653 Değişik İş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
12. Anılan karar, 15/7/2014
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu 5/8/2014
tarihinde, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili
Hukuk
14. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. ve 173. maddeleri, 2/12/1999 tarih ve
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun’un 4. maddesinin birinci fıkrası, 5. maddesinin birinci fıkrası, 6. ve 9.
maddeleri (B. No: 2012/1213, 17/7/2014, § 12; B. No: 2013/3512, 17/7/2014, §
9).
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
15. Mahkemenin 26/2/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 5/8/2014 tarih ve 2014/12984
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
16. Başvurucu, Yüzbaşı N.M.’nin “suratına ağda mı
yaptırdın?” diyerek, okşar şekilde yanağına dokunmak suretiyle
cinsel saldırı suçu işlemesine rağmen Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmesi ve bu karara itirazının, yeterli araştırma
yapılmadan reddedilmesi sebebiyle anılan kişi hakkında herhangi bir yaptırım
uygulanmadığını, hukuk devletinde hiç kimseye imtiyaz tanınamayacağını, kişilik
haklarına saldırı niteliğinde olan eylem nedeniyle ruh sağlığının bozulduğunu,
hakkında, atama, disiplin cezası ve düşük sicil notu verilmesi gibi birçok
idari işlem tesis edilerek “mobbing”
uygulandığını belirterek, Anayasa’nın 10., 12., 17., 36. ve 56. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
17. Başvurucu ayrıca, cinsel
saldırı suçuyla ilgili sıralı amirlerine yazılı ve sözlü olarak şikâyetlerini
iletmesine rağmen, mağduriyetini giderici gerekli kanuni işlemlerin
yapılmadığını, Askeri Savcılık tarafından silahların eşitliği ilkesi ve makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Adil
Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
18. Başvurucu, üstü ve komutanı
olan N.M.’nin “suratına
ağda mı yaptırdın?” diyerek, okşar şekilde yanağına dokunmak
suretiyle cinsel saldırı suçunu işlemesine rağmen, Cumhuriyet Başsavcılığınca
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve bu karara itirazının yeterli
araştırma yapılmadan reddedilmesi sebebiyle anılan kişi hakkında herhangi bir
yaptırım uygulanmadığını, hukuk devletinde hiç kimseye imtiyaz
tanınamayacağını, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olan eylem nedeniyle
ruh sağlığının bozulduğunu, ayrıca, cinsel saldırı suçuyla ilgili sıralı
amirlerine yazılı ve sözlü olarak şikâyetlerini iletmesine rağmen mağduriyetini
giderici gerekli yasal işlemlerin yapılmadığını, Askeri Savcılık tarafından
silahların eşitliği ilkesi ile makul sürede yargılanma hakkının ve dolayısıyla
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
19. Anayasa’nın “Görev ve yetkileri” kenar başlıklı 148.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
20. 30/11/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
21. Anılan Anayasa ve Kanun
hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 18).
22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
24. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 38).
25. Sözleşme’nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013, § 21).
26. Bir ceza davasında üçüncü
kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar
gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, adil yargılanma hakkının
koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenî
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir
(B. No. 2013/1845, 7/11/2013, § 37; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, §
70).
27. Hukuk sistemimiz açısından,
5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak
iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi
sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut
olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla, verilen
soruşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi
süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları göz önünde bulundurulduğunda
hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır
(B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 24).
28. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da
güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında yer alan temel hak ve
özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Anayasa’nın 17. Maddesinin İhlali İddiası
a. Cinsel Saldırı Suçunun İşlendiği Şüphesiyle Cumhuriyet
Başsavcılığınca Yürütülen Soruşturma
29. Başvurucu, üstü olan N.M.’nin “suratına ağda mı
yaptırdın?” diyerek ve okşar şekilde yanağına dokunarak cinsel
saldırı suçunu işlemesine rağmen Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığınca
kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ve bu karara yaptığı itirazın
yeterli araştırma yapılmadan reddedilmesi sebebiyle anılan kişiye herhangi bir
yaptırım uygulanmadığını, hukuk devletinde hiç kimseye imtiyaz
tanınamayacağını, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olan eylem nedeniyle
ruh sağlığının bozulduğunu belirterek, 10., 12., 17. ve 56. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
30. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.”
31. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
32. Başvuru konusu olay, üçüncü
bir kişi tarafından başvurucuya cinsel amaçla yöneltildiği iddia edilen fiziki
saldırı nedeniyle yürütülen adli soruşturmanın etkisizliği ile ilgili olması
nedeniyle, öncelikle burada korunan hakkın kapsamı tespit edilmeli ve
sonrasında ise bu hakkın yeterince korunup korunmadığı belirlenmelidir (B. No:
2012/1128, 8/5/2014, § 30).
33. Somut olay incelendiğinde,
N.M.’nin başvurucuya yönelik cinsel saldırı eyleminin
-başvurucunun iddiasına göre- anlık geliştiği ve sürdürülmediği
anlaşılmaktadır. Anlık bir saldırıdan öte geçmeyen bu eylemin, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruma hakkı ile bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrası kapsamında incelenmesi gerekir (Aynı yönde bkz. B. No:
2012/1128, 8/5/2014, § 31).
34. Herkesin maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrası insan onurunu korumayı amaçlamıştır. Bu hüküm bir taraftan
Devlete, insan onurunu zedeleyen fiillerden kaçınma ödevi yüklerken, diğer
taraftan bu tür fiillerin Devlet görevlileri ya da üçüncü kişiler tarafından
meydana gelmesi halinde bu fiilleri etkili bir şekilde soruşturma ve failleri
cezalandırma ödevi yüklemektedir (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22).
35. Bireyin, bir Devlet
görevlisi ya da üçüncü kişi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17.
maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin
savunulabilir bir iddiasının bulunması halinde, Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar
başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili resmi
bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların
belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır (B. No:
2012/969, 18/9/2013, § 25).
36. Etkili bir başvuru yolundan
söz edebilmek için, başvuru yolunun sadece hukuken mevcut bulunması yeterli
olmayıp, bu yolun uygulamada fiilen de etkili olması ve başvurulan makamın
ihlal iddiasının özünü ele alma yetkisine sahip bulunması gereklidir. Başvuru
yolunun bir hak ihlali iddiasını önleyebilme, devam etmekteyse sonlandırabilme
veya sona ermiş bir hak ihlalini karara bağlayabilme ve bunun için uygun bir
tazminat sunabilmesi halinde ancak etkililiğinden söz etmek mümkün olabilir.
Yine, vuku bulmuş bir hak ihlali iddiası söz konusu olduğunda, tazminat
ödenmesinin yanı sıra sorumluların ortaya çıkarılması bakımından da yeterli usuli güvencelerin sağlanması gerekir (B. No: 2012/1128,
8/5/2014, § 34; Benzer yöndeki AİHM kararları
için bkz. Ramirez Sanchez/Fransa, B.
No: 59450/2000, 4/7/2006, §§ 157, 160;
Aksoy/Türkiye, B. No: 21987/93,
18/12/1996, § 95).
37. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve
manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını
ve sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil,
uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Diğer taraftan, burada yer verilen
değerlendirmeler Anayasa’nın 17. maddesinin her durumda, başvuruculara üçüncü
tarafları adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı (benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa,
B. No: 47287/99, 22/7/2008, § 70) ya da tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da
belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi (benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Tanlı/Türkiye, B. No:
26129/95, 10/4/2001, § 111) yüklediği anlamına gelmemektedir (B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 56).
38. Bu açıklamalar ışığında
somut olay incelendiğinde, başvurucunun iddia ettiği cinsel saldırı olayı
nedeniyle 17/2/2014 tarihinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak
şikâyette bulunduğu anlaşılmaktadır.
39. Başvurucunun Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu şikâyet dilekçesi şöyledir:
“17.10.2012 tarihinde 3. sicil Amirim … N… M…
(1.Kom.Tug.Loj.Des.K.) tarafından cinsel saldırıya maruz kaldım. Bu suçla
ilgili müteakip defalar amirlerime yazılı ve sözlü şikayetim neticesinde
sorumlu kişi hakkında mağduriyetimi giderici gerekli yasal işlem yapılmamıştır.
Sıralı amirlerim tarafından şikayetlerim neticesinde şahsıma farklı tarihlerde
onur ve haysiyetimi rencide edici davranışlarda bulunarak mobbing
uygulanmıştır. Bu konulara ait dokümanlar EK’te
sunulmuştur. Sonuç olarak söz konusu sıralı sicil amirlerim (…) hakkında cinsel
saldırı ve mobbing suçlarından yüce mahkemeniz
tarafından mağduriyetimin giderilmesini, mahkeme masraf ve giderlerinin karşı
taraflardan tahsil edilmesini saygılarımla arz ederim.”
40. Bu şikâyet üzerine adli
soruşturmanın bağımsız birimlerce denetime açık olacak biçimde derhal
başlatıldığı ve bu kapsamda başvurucunun şikâyet dilekçesinin işleme konulduğu
aynı gün şikâyetçi sıfatıyla ifadesine başvurulduğu anlaşılmaktadır.
41. Başvurucu, anılan ifadesinde
özetle, 17/10/2012 tarihinde Lojistik Destek Komutanlığı yemekhanesinde öğle
yemeği sırasında amiri N.M.’nin kendisini yanına
çağırdığını, “Suratına ağda mı yaptırdın?”
diyerek yanağını okşadığını, bu el hareketini cinsel amaçla yaptığını
düşündüğünü, olay nedeniyle psikolojik sorunlar yaşadığını ve tedavi gördüğünü,
sıralı sicil amirlerine müracaat etmesine rağmen herhangi bir işlem
yapmadıklarını, kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu iddia ettiği N.M. ile bu
olay nedeniyle gerekli tahkikat işlemlerini yapmadıklarını iddia ettiği sicil
amirleri A.A., Ü.D. ve M.K.’den şikâyetçi olduğunu
belirtmiştir.
42. Başvurucunun 17/10/2012
tarihinde meydana gelen olay nedeniyle, yaklaşık bir yıl dört ay sonra,
17/2/2014 tarihinde şikâyette bulunduğu anlaşılmaktadır. Diğer yandan
başvurucu, gerek şikâyet dilekçesinde, gerekse Cumhuriyet Savcısı huzurunda
tutanağa aktarılan beyanlarında, iddialarını ispata yarayan herhangi bir somut
delil sunmadığı gibi, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısına hangi
delillerin toplanması gerektiğini de bildirmemiştir. Ayrıca başvurucu, cinsel
saldırı iddiasını, “… yanağıma okşar vaziyette dokundu. Bu el hareketi
cinsel amaçla yaptığını düşünüyorum. …” şeklinde dile getirmiş olup,
şüphelinin eylemini cinsel amaçla yaptığı düşüncesine nasıl ulaştığı konusunda
da bir açıklamada bulunmamıştır.
43. Bu çerçevede adli
soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı, 24/3/2014 tarihinde, soruşturmaya
görevli ve yetkili olduğu şüpheli N.M.’nin
savunmasını almış, diğer şüphelileri hedef alan iddialar yönünden dosyayı,
görevli ve yetkili soruşturma makamı olan ilgili Askeri Savcılığa göndermiştir.
Şüpheli N.M., 24/3/2014 tarihli ifadesinde özetle, başvurucunun, maiyetinde başçavuş olarak Eylül 2012’de göreve
başladığını, birkaç ay sonra sakal tıraşı olmadan mesaiye geldiğini gördüğünde,
nedenini sorarak başvurucuyu uyardığını, başvurucunun kendisine “Yeni stilimi beğendiniz mi?” şeklinde
karşılık verdiğini, bunun üzerine eliyle sakalını işaret ederek ikaz ettiğini,
iddia edildiği şekilde dokunmadığını, yetkisi olmasına rağmen, başvurucunun
birliğe yeni intikal etmesini nazara alarak, hakkında yasal işlem yapmadığını,
başvurucunun iddiaları hakkında Tugay Komutanlığınca idari tahkikat heyeti
oluşturulduğunu ve konu hakkında soruşturma yapıldığını, başvurucunun daha önce
çalıştığı birliklerde çeşitli eylemleri sebebiyle oda hapsi ve hapis cezaları
aldığını, başvurucunun maiyetindeki bir yıllık görev süresinin sekiz buçuk
ayını raporlu ve izinli olarak geçirdiğini, görev gereği yılın büyük bir
bölümünü Güneydoğuda geçirdiklerinden, başvurucunun bu şekilde kendi biriminde
çalışmasının mümkün olmaması nedeniyle görev yerinin değiştirildiğini, “delüzyonel bozukluk” şüphesi nedeniyle başvurucunun
GATA’ya (Gülhane Askeri Tıp Akademisi) sevk edildiğini ve isnat edilen
suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir.
44. Belirtilen ifade ve
beyanları değerlendiren Cumhuriyet Savcısı, kamu davası açılmasını gerektirecek
düzeyde yeterli delil bulunmadığı gerekçesiyle, başvurucunun cinsel saldırı
eylemine ilişkin şikâyeti ile ilgili olarak kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir.
45. Başvurucunun şikâyeti
üzerine soruşturmanın derhâl başlatılmış olması, başvurucunun dilekçesi ve
şikâyetçi sıfatıyla alınan ifadesindeki veriler, şüphelinin savunmasında
sunduğu argümanlar ve başvurucunun, olayın meydana geldiği iddia edilen
tarihten, altı aylık yasal şikâyet süresini de içine alacak şekilde bir yıl
dört ay sonra adli makamlara şikâyetçi olması dikkate alındığında, Cumhuriyet
Başsavcılığınca etkisiz bir soruşturma yürütüldüğü sonucuna ulaşılması mümkün
değildir.
46. Açıklanan gerekçelerle,
Cumhuriyet Başsavcılığınca cinsel saldırı suçunun işlendiği şüphesiyle
yürütülen soruşturma kapsamında, Anayasa’nın 17. maddesi anlamında açık ve
görünür bir ihlal olmadığı anlaşılmakla, başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. “Mobbing” İddiası
47. Başvurucu, cinsel saldırı
eylemi iddiasıyla sicil amiri hakkında şikâyette bulunması üzerine, hakkında
atama, disiplin cezası ve düşük sicil notu verilmesi şeklinde işlem ve
uygulamalar ile farklı tarihlerde onur ve haysiyetini rencide edici
davranışlarda bulunularak, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen maddi ve
manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
48. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
49. Sözleşme’nin “İşkence yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimseye işkence
veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza uygulanamaz.”
50. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup, bu düzenlemede yer verilen maddi ve
manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlük hakkı ile bireyin kendini gerçekleştirme ve kendine ilişkin kararlar
alabilme hakkına karşılık gelmektedir (B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 30).
51. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında ise kimseye “işkence”,
“eziyet” yapılamayacağı ve
kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı düzenlenmiş olup, bu hüküm Sözleşme’nin
3. maddesi kapsamında güvence altına alınmış olan hukuksal çıkarları
kapsamaktadır. Belirtilen düzenlemede yer alan ifadeler arasında bir yoğunluk
farkı bulunmakta olup, kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en ağır
şekilde zarar veren muamelelerin “işkence”,
bu seviyeye varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya
ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muamelelerin “eziyet”, küçük düşürücü ve alçaltıcı
nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak belirlenmesi
mümkündür (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22).
52. Ancak, bir eylemin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari
bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak bir
değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda, muamelenin süresi, fiziksel ve
manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşımaktadır (B. No. 2012/969, 18/9/2013, § 23). Somut olaydaki veriler
ışığında, belirtilen ağırlık eşiğinin altında kalan muamele ve eylemlerin ise,
diğer haklar kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
53. AİHM içtihadında da, başvuru
konusu iddiaların Sözleşme’nin 3. maddesinin güvence kapsamında yer alması için
minimum bir ağırlığa varması gerektiği kabul edilmekte ve acımasız, insanlık
dışı veya küçük düşürücü muamele veya cezanın ağır ve kasıt içeren şekli olarak
kabul edilen işkencenin, şiddetli acı veya eziyet uygulanması, acının kasıtlı
olarak uygulanması ve bilgi almak, cezalandırmak veya korkutmak gibi amaçlı bir
muameleyi içermesi gerektiği benimsenmektedir. Önceden tasarlanarak saatlerce
uygulanan ve gerçek yaralar ve en azından ağır fiziki ve ruhsal acılar çektiren
muameleler ise insanlık dışı muamele olarak değerlendirilmektedir. Küçük
düşürücü muamelenin ise, mağdurlarda korku ve aşağılık duygusu oluşturan, küçük
düşürücü ve alçaltıcı nitelikte olan muameleleri ifade ettiği kabul edilmekte
ancak, söz konusu muamelenin amacının ilgili kişiyi küçük düşürmek veya
alçaltmak olup olmadığı ve sonuçları itibarıyla mağdurun kişiliğini
Sözleşme’nin 3. maddesi ile uyuşmayan bir olumsuzlukta etkileyip etkilemediği
üzerinde durulmaktadır (B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 34).
54. Yukarıda yer verilen
tespitlerden de anlaşılacağı üzere, doğası gereği cezaların veya menfi hareket
ve eylemler ile olumsuz hayat deneyimlerinin, kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini
etkilemesi ve kişide stres, üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu
etkileri açısından özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması
mümkün olmakla birlikte, belirtilen eylemlerin Sözleşme’nin 3. maddesi
anlamında işkence, insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele ve bu kavramların
Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen muadilleri olan işkence, eziyet veya
haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için,
mağdurun sübjektif niteliklerinin yanı sıra muamelenin uygulanış şekli ve
yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından
önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (B. No: 2013/2284, 15/4/2014,
§ 35).
55. Belirtilen tespitler
ışığında somut başvuru incelendiğinde; başvurucu, 17/10/2012 tarihinde üçüncü
sicil amiri olan N.M. tarafından işlendiğini iddia ettiği cinsel saldırı eylemi
ile ilgili olarak birçok defa amirlerine yazılı ve sözlü şikâyetlerini
iletmesine rağmen, mağduriyetini giderici kanuni işlemler yapılmadığını, sıralı
amirleri tarafından bu şikâyetleri nedeniyle şahsına yönelik farklı tarihlerde
onur ve haysiyetini rencide edici davranışlarda bulunulmak ve atama, disiplin
cezası ve düşük sicil notu verilmesi gibi idari işlemler tesis edilmek suretiyle
“mobbing”
uygulandığını belirterek, bu olaylar nedeniyle psikolojisinin bozulduğunu ve
tedavi görmekte olduğunu, bu şekilde uğradığı manevi zararlar nedeniyle
Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Başvurucu
tarafından iddia edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve
yoğunluk derecesi gibi unsurların değerlendirilmesi neticesinde; belirtilen
eylemlerin, kişilik haklarını ihlal ederek başvurucu üzerinde fiziki ve ruhsal
etkilerinin olması mümkün olmakla birlikte, özellikle kamu görevlisi olan
başvurucunun yetişkin bir birey olması ve mesleki statüsü de nazara
alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez.
56. Belirtilen nedenlerle başvurucunun
şikâyetinin, maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile bağlantılı olarak
Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesi uygun
görülmüştür.
57. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
58. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir”
59. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak
ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun
yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§
19–20; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
60. Ancak belirtilen hükümlerde
yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından
makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte,
kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir.
Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir
bir kural olup, bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun
koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde
bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama
şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele
alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin
başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; B. No:
2013/2284, 15/4/2014, § 42; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. İlhan /Türkiye, B. No. 22277/93,
27/7/2000, §§ 56–64).
61. Bireyin fiziksel ve zihinsel
bütünlüğü, Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen “maddi ve manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet,
bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğe keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını
önlemekle yükümlüdür. Ancak Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına
yönelik olarak yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma
çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka
cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Belirtilen haksız
müdahalelere karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür.
Nitekim fiziksel ve zihinsel bütünlüğe yapılan müdahaleler için ülkemizde hem
cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Ancak hukukumuz açısından, mobbing teşkil eden ve psikolojik taciz, şiddet ve yıldırma
türünden davranış grubu olarak kabul edilen ve somut başvuruya konu eylemlere
benzer eylemlerin içinde ceza hukuku anlamında suç teşkil eden fiillerin yer
alması durumunda, bu alandaki yaptırımlara tabi tutulma olanağı bulunmakla
beraber, özel hukuk anlamında bu tür fillerin tazminat davasına konu
edilebildiği görülmektedir. Yargı kararları nazara alındığında, belirtilen
tazmin imkanının, kişinin kamu görevlisi veya özel hukuka tabi bir hizmet
sözleşmesi çerçevesinde görev yapması nazara alınarak, hem idari yargı hem de
adli yargı alanında yer alan yargısal makamlarca sağlandığı anlaşılmaktadır
(YHGK, 25/9/2013 tarih ve E.2012/9-1925, K.2013/1407 sayılı; Danıştay 8.
Dairesi, 16/4/2012 tarih ve E.2008/10606, K.2012/1736 sayılı kararlar).
Dolayısıyla somut başvuruda belirtilen fiillere benzer eylemler vasıtasıyla
fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne müdahale edildiği iddiasıyla bireyin, hukuk
davası yoluyla daha etkin bir giderim sağlaması mümkündür (B. No: 2013/2284,
15/4/2014, § 43).
62. Hukuka veya sözleşmeye aykırı
bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olan zararın tazmin edilmesi
yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukuku alanında suç olarak
adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranış
grubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda
açıkça tanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer
verilmemektedir. Ayrıca, ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun
istisnai nitelik taşımasına rağmen, kasten veya taksirle başkalarına verilen
zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânının daha fazla olduğu, ceza
hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk alanında
objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukuki sorumluluk
alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı
kullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra, hukuk sistemimizde ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma
imkânı ortadan kaldırılırken, hukuki sorumluluk alanındaki tazmin
yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu
nazara alındığında, özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer
uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı sunabilecek,
kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır (B. No:
2013/2284, 15/4/2014, § 44).
63. Başvuruya konu olayda
başvurucu, sicil amiri olan N.M. tarafından işlendiğini iddia ettiği cinsel
saldırı eylemi ile ilgili olarak, amirlerine yazılı ve sözlü şikâyetlerini
iletmesi nedeniyle amirleri tarafından şahsına yönelik farklı tarihlerde onur
ve haysiyetini rencide edici davranışlarda bulunulmak ve atama, disiplin cezası
ve düşük sicil notu verilmesi gibi idari işlemler tesis edilmek suretiyle “mobbing”
uygulandığını, bu eylem ve uygulamalar neticesinde psikolojisinin bozulduğunu,
bu sebeple tedavi görmekte olduğunu, bu olaylar nedeniyle Cumhuriyet
Başsavcılığına şikâyette bulunulduğu, yürütülen soruşturma sonucunda şüpheli
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirtmekle birlikte,
somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk davası açma
yoluna gitmediği anlaşılmaktadır.
64. Yukarıda yer verilen
tespitler çerçevesinde, fiziksel ve zihinsel bütünlüğe ait unsurlara karşı
yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak, başvurucu tarafından
yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazara alındığında, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının
tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez (B. No: 2013/2284,
15/4/2014, § 46).
65. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne ait unsurlara karşı
yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi
yoluna başvurulduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu
olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından,başvurunun bu kısmının “başvuru yollarının tüketilmemesi”nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddialarının “konu bakımından yetkisizlik”,
2. Cinsel saldırı suçunun
işlendiği şüphesiyle Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
kapsamında, Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği yönündeki iddiasının, “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
3. “Mobbing” oluşturduğunu ileri
sürdüğü uygulamalar nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği
yönündeki iddiasının, “başvuru yollarının
tüketilmemesi”,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerine bırakılmasına,
26/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.