TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET BÖLGE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13133)
|
|
Karar Tarihi: 28/9/2016
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Fatma
KARAMAN ODABAŞI
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet BÖLGE
|
Vekili
|
:
|
Av. Çağrı
MUŞTU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, malik olunan taşınmazın korunması gereken kültür
varlığı olarak tesciline karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde Edirne İdare Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/6/2015 tarihinde,
başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar
verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/3/2016 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
14/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne
karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Edirne ili, Merkez ilçesi, Yeni mahalle, Salıtekkesi mevkiinde bulunan252 ada 17 parsel sayılı
"avlulu ahşap ev" vasıflı taşınmazı 17/10/2003 tarihinde satın
almıştır.
9. Başvurucunun talebi üzerine Edirne Belediye Başkanlığı
(Belediye) tarafından 11/6/2004 tarihinde Edirne Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Bölge Kurulundan (Koruma Bölge Kurulu) 252 ada 17 parsel sayılı taşınmaz
üzerinde bulunan yapının yıkımı konusunda görüş bildirilmesi istenmiş, Koruma
Bölge Kurulu 2/12/2004 tarihli ve 130 sayılı kararı ile Kurulun 27/5/1988
tarihli ve 37 sayılı kararı ile onaylanan 1/1000 ölçekli Edirne koruma amaçlı
imar planında kentsel sit alanında kalan 252 ada 17 parsel sayılı taşınmazın
21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu
kapsamına girmediği bildirilmiştir.
10. Başvurucu 16/1/2007 tarihinde Belediyeye başvurarak yıkım
ruhsatı talebinde bulunmuştur. Koruma Bölge Kurulunun 2/12/2004 tarihli
kararına istinaden başvurucuya 24/1/2007 tarihli ve 2007/20 sayılı yıkım
ruhsatı verilmiş ve başvurucu maliki bulunduğu 252 ada 17 parsel sayılı
taşınmaz üzerinde bulunan yapıyı yıkmıştır.
11. Edirne'de koruma amaçlı revizyon imar planı tescil
çalışmaları sırasında, Edirne Koruma Bölge Kurulunun 7/12/2006 tarihli ve 1177
sayılı kararı ile içlerinde başvurucuya ait taşınmazın da bulunduğu 34 adet
sivil mimarlık örneği ile 4 adet anıtsal mimarlık örneği taşınmaz, kültür
varlığı olarak tescil edilmiştir. Tescil kararı 6/2/2007 tarihinde ilgili
kurumlara bildirilmiştir.
12. Başvurucunun taşınmazdaki imar durumunu öğrenmek amacıyla
9/1/2008 tarihinde yaptığı başvuru üzerine Belediye tarafından hazırlanan
15/1/2008 tarihli 1/1000 ölçekli imar durum belgesinde 252 ada 17 parsel sayılı
taşınmazın belediye mücavir alan sahasında, sit alanı içerisinde ve kültür
varlığı olarak tescilli bir taşınmaz olduğu belirtilmiştir.
13. Başvurucu 4/3/2008 tarihinde Koruma Bölge Kuruluna
başvurarak taşınmaz üzerindeki yapının yıkıldığını belirtmiş ve tescilin
kaldırılmasını talep etmiştir.
14. Koruma Bölge Kurulunun 10/4/2008 tarihli ve 1849 sayılı
kararı ile, Kurulun 4/7/2003 tarihli ve 7697 sayılı kararıyla sınırları yeniden
belirlenen kentsel sit alanı içerisinde kalan taşınmazın tescil kaydının
devamına, taşınmazın yıkılmış olması nedeniyle Kültür ve Tabiat Varlıklarını
Koruma Yüksek Kurulunun (Yüksek Kurul) 5/11/1999 tarihli ve 660 sayılı İlke
Kararları doğrultusunda kalıntı rölövesi, restitüsyon
ve rekonstrüksiyon projelerinin hazırlanarak Koruma Bölge Kuruluna sunulmasına
karar verilmiştir.
15. Başvurucu, taşınmazın 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat
hükümleri uyarınca tescil şartlarını taşımadığını belirterek Koruma Bölge
Kurulunun tescile ilişkin 7/12/2006 tarihli kararının kaldırılması istemiyle
yapılan başvurunun reddine ilişkin 10/4/2008 tarihli kararın iptali istemiyle
Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine 12/5/2008 tarihinde Edirne İdare
Mahkemesinde dava açmıştır.
16. Mahkemenin 30/4/2009 tarihli ve E.2008/607, K.2009/516
sayılı kararı ile davanın kabulüne, dava konusu idari işlemin iptaline karar
verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
" Mahkememizin 13.11.2008 günlü kararı
ile söz konusu taşınmazın sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli
taşınmaz kültür varlığı niteliğinin bulunup bulunmadığının saptanması amacıyla yerindekeşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş
olup, 12.03.2009 tarihinde usulüne uygun olarak yapılan keşif ve bilirkişiincelemesisonrası Mahkememize sunulan raporda özet
olarak; taşınmazın yıkılmadan önceki fotoğraflarından ..., yapı fotoğraflarına
bakıldığında dava konusu taşınmaz üzerinde daha önce bulunduğu anlaşılan
yapının, 2863 sayılı yasa ve ilgili mevzuata göre, Osmanlı yerleşmelerinde 19.
yy sonu ile 20.yy başlarından yaklaşık ortalarına kadar görülen tek katlı veya
1,5 katlı, her mahallede bulunabilen, süslemesiz, bodrum katı kagir zemin ve
üst katları ahşap iskelet sistemde inşa edilmiş, iç sofalı plan tipindeki
konutlardan olduğu, yapı yıkılmamış olsaydı korunması gerekli kültür varlığı
olarak tescili uygun olabileceği ancak yapı yıkılmış olduğundan, yapının
ölçüleri ve mekan dağılımını anlatan herhangi bir iz ve kalıntı olmadığından
yapının rölövesinin çıkarılması ve aslına uygun
olarak restorasyonunun da yapılması mümkün olmadığı görüşü belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş
olup, davacı vekilince yapılan itiraz yerinde görülmemiş olup, hukuki ve
bilimsel verilere uygun olarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporu, hükme
esas alınabilecek nitelikte görülmüştür.
Bu durumda, bilirkişi raporuyla dava dosyasındaki
bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, sivil mimarlık örneği
olarak tescil edilen fakat gerekli izinler alınarak yıkılmış bulunan yapının
ölçüleri ve mekan dağılımını anlatan herhangi bir iz ve kalıntı olmadığından
yapının rölövesinin çıkarılması ve aslına uygun
olarak restorasyonunun da yapılması mümkün olmadığı sonuç ve kanaatine
varıldığından davacıya ait taşınmazın tescil kaydının kaldırılmasının
reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
17. Temyiz üzerine, Danıştay Altıncı Dairesinin 22/12/2009
tarihli ve E.2009/8086, K.2009/12534 sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Bozma ilamının gerekçesi şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür
varlığı olarak tescili gereken bir yapı, herhangi bir nedenle bu özelliğini
yitirmiş veya ortadan kaldırılmış olsa dahi eski eser olarak tescil edildiği
veya incelemeye alındığı tarihte bu özelliği taşıyorsa ve bu tür yapılar
yeniden inşa edilmek istenirse restütüsyon ve
restorasyon projesine göre yapının restorasyonunun yapılması eski eserlerin
korunması ilkesinin temel gereği olacaktır.
Olayda, yapı keşif tarihi itibariyle yıkılmışsa da yapının kalıntısı,
fotoğrafları, hertürlü yazılı, sözlü, görsel arşiv
belgesi ile anılan belgelerdeki fotoğraflardaki verilerin değerlendirilmesi
suretiyle eski eser tesciline ilişkin dava konusu işlemin hukuka uygunluğunun
incelenmesi gerekmektedir.
Kaldı ki, eski eser tescilli yapının yıkılmış olması nedeniyle, mevcut
durumu itibariyle kültür varlığı özelliği taşımadığı yorumunun yapılması, bu
nitelikteki yapıların yıkılarak eski eser tescili kapsamından çıkartılması
sonucunu doğurur ki, bu değerlendirme; korunarak gelecek kuşaklara aktarılması
gereken değerlerimizden olan eski eser tescilli yapıların korunmasını olanaksız
kılar.
Belirtilen nedenlerle fiilen yıkılarak ortadan kaldırılmış olsa bile,
uyuşmazlık konusu yapıya ilişkin olarak davalı idarede bulunduğu ileri sürülen
tüm bilgi ve belgeler ile verilerin esas alınması suretiyle ve yapının eski
eser olarak tesciline ilişkin işlemde mevzuata uygunluğunun değerlendirilmesi
amacıyla konusunda uzman kişilerden oluşturulacak yeni bir bilirkişi kuruluna
keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılması ve bunun sonucunda düzenlenecek
raporun incelenmesi suretiyle dava hakkında yeniden karar verilmesi gerektiği
sonucuna varılmış, dava konusu işlemin iptali yolunda verilenİdare
Mahkemesi kararında isabet görülmemiştir."
18. Bozma ilamından sonra Mahkemece, bozma ilamında belirtilen
şekilde taşınmazın sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmaz
kültür varlığı niteliğinin bulunup bulunmadığının tespiti amacıyla yeniden
keşif ve bilirkişi incelemesi yapılması kararı alınmıştır. Bu kapsamda
bilirkişilerce düzenlenen 27/4/2011 tarihli raporda, 252 ada 17 parsel sayılı
taşınmaz üzerinde hâlihazırda yer almayan yapının raporda belirtilen özellikler
kapsamında hem tek başına yüklenmiş olduğu kültürel ve mimari değerler ile hem
de kentsel sit alanı içinde süreklilik gösteren dokunun bir parçası olması
nedeniyle sivil mimarlık örneği olarak tescile ve korunmaya değer taşınmaz
kültür varlığı olduğu, bu nedenle taşınmazın tescil kaydının devam
ettirilmesinin uygun olacağı, ayrıca yapı yıkılmış olmasına karşın bilimsel
araştırma ve projelendirme safhaları sonucunda plan kurgusu, yapım tekniği,
malzemesi ve diğer mimari özellikleri gibi özgün nitelikleri ile bölgenin
sosyal ve kültürel yaşamına yeniden kazandırılması gereken bir yapı olduğu
belirtilmiştir.
19. Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda
9/6/2011 tarihli ve E.2010/469, K.2011/592 sayılı karar ile davanın reddine
karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"Mahkememizin 10.06.2010 günlü kararı ile
söz konusu taşınmazın sivil mimarlık örneği olarak korunması gerekli taşınmaz
kültür varlığı niteliğinin bulunup bulunmadığının saptanması amacıyla yerindekeşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar
verilmiş olup, 25.01.2011 tarihinde usulüne uygun olarak yapılan keşif ve bilirkişiincelemesisonrası Mahkememize sunulan raporda özet
olarak; taşınmazın mimari özellikleri ile Edirne'nin geleneksel konutlarından
biri olduğu, yapı, plan kurgusu, mekan düzeni, kat adedi, cephe biçimlenişi,
(giriş kapısının biçim ve konumu, pencere biçimi ve düzeni, çatı ve çatak
biçimi) , taşıyıcı sistem özellikleri ve geleneksel yapım tekniği ile 19.
yüzyıl sonu ile 20. yüzyılın ortalarına kadar tarihlenebilen ve bu dönemin
sosyal, kültürel, mahalli değerlerini, mimari ve teknolojik özelliklerini
yansıtan, kentsel çevreyi oluşturan, yöreye karakter veren ve giderek yok olan
geleneksel ve yöresel yaşam biçimini yansıtan sivil mimarlık örneği olarak
tescile ve korunmaya değer bir taşınmaz kültür varlığı olduğu, yıkılmış
olduğundan dolayı, bilimsel bir araştırma yapılarak, yapıya ait tüm görsel ve
yazılı belgeler araştırılarak, yapının kalıntı rölövesinin
ve bunu takiben restitüsyon ve rekonstrüksiyon projelerinin hazırlanarak
bölgenin sosyal ve kültürel yaşamına yeniden kazandırılması gerektiği şeklinde
görüş belirtilmiştir.
Bilirkişi raporu taraflara tebliğ edilmiş olup,
davacı vekilince bilirkişilerin ilk keşiftekinden daha uzman olmadığı şeklinde
yapmış olduğu itirazı karşılamak üzere, bilirkişilerin hem restoratör
hem de mimar olmalarından dolayı yapılan itiraz yerinde görülmemiş olup, hukuki
ve bilimsel verilere uygun olarak hazırlanan söz konusu bilirkişi raporu, hükme
esas alınabilecek nitelikte görülmüştür.
Bu durumda, bilirkişi raporu ve dava
dosyasındaki bilgi ve belgelerin birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu
tescil edilen taşınmazın mimari özellikleri ile Edirne'nin geleneksel
konutlarından biri olduğu, bu dönemin sosyal, kültürel, mahalli değerlerini,
mimari ve teknolojik özelliklerini yansıtan, kentsel çevreyi oluşturan, yöreye
karakter veren ve giderek yok olan geleneksel ve yöresel yaşam biçimini yansıtan
sivil mimarlık örneği olarak tescile ve korunmaya değer bir taşınmaz kültür
varlığı olduğu, yıkılmış olmasına rağmen yapının rölövesinin
çıkarılması ve aslına uygun olarak restorasyonunun da yapılması mümkün olduğu
sonuç ve kanaatine varıldığından davacıya ait taşınmazın tescil kaydının
kaldırılmasının reddedilmesine ilişkin işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık
bulunmamaktadır."
20. Temyiz üzerine, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 22/5/2013 tarihli ve E.2011/15484, K.2013/3915 sayılı ilamı ile
bozma ilamına uyularak verilen hükmün onanmasına karar verilmiştir.
21. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 4/6/2014 tarihli ve
E.2013/10071, K.2014/6400 sayılı ilamıyla reddedilmiştir.
22. Karar,
başvurucuya 8/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
23. Başvurucu
5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
24. 2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (a) bendinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
" (Değişik:14/7/2004 - 5226/1 md.) Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi
devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih
öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel
açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün
taşınır ve taşınmaz varlıklardır."
25. 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve
tabiat varlıkları şunlardır:
a)
Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış
taşınmazlar,
b)
Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür
ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,
c) Sit alanı içinde bulunan taşınmaz kültür
varlıkları,
..."
26. 2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(Değişik birinci fıkra :
26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli taşınmaz
kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve
Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum
ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.
Yapılacak
tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer
özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde
tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan
yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.
Korunması
gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler
koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur."
27. 10/12/1987 tarihli ve 19660 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan mülga Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının
Tespiti ve Tescili Hakkında Yönetmelik'in 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarından
korunması gereklilerin tespitinde aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur:
a)
Korunması gerekli tabiat varlıkları ile, 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış
taşınmazlardan olması,
b) 19
uncu yüzyıl sonundan sonra yapılmış olmasına rağmen önem ve özellikleri
bakımından korunmasına gerek görülmesi,
c) Taşınmazın sit alanı içinde bulunması
..."
28. Yüksek Kurulun 5/11/1999 tarihli ve 660 sayılı
"Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması, Bakım ve Onarımları"
konulu İlke Kararı'nın ilgili bölümü şöyledir:
"3) Yeniden Yapma (Rekonstrüksiyon)
Korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı
olarak tescil edilen ve tescil edilmesine ilişkin gerekli özellikleri
taşımasına rağmen elde olmayan sebeplerle tescili yapılmamış ve/veya herhangi
bir nedenle yitirilmiş olan yapının, gerek kültür varlığı niteliği, gerekse
kültürel çevreye olan tarihsel katkıları açısından, eldeki mevcut belgelerden
(yapı kalıntısı, rölöve, fotoğraf, her türlü özgün
yazılı-sözlü, görsel arşiv belgesi vb.) yararlanmak suretiyle kendi parsellerinde
daha önce bulunduğu yapı oturum alanında, eski cephe özelliğinde, aynı kitle ve
gabaride, özgün plan şeması, malzeme ve yapım tekniği kullanılarak, kapsamlı
restitüsyon etüdüne dayalı rekonstrüksiyon uygulamasının koşulsuz sağlanmasına,
Ancak uygulama gerçekleşinceye kadar
parsellerde her türlü inşai ve fiziki müdahalenin
yasaklanmasına, (otopark, fuar, sergileme vb.) yeni bir işlev ile kullanma ve
aynı parselde tescilli yapı yerinde veya diğer boş alanlarda başka bir yeni
yapılaşmaya izin verilemeyeceğine,
Tüm bu uygulamalar için koruma kurulu
kararının alınması gerektiğine,"
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 28/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, maliki olduğu taşınmazın kültür varlığı olarak
tescili işleminin iptali için idari yargı merciinde açılan davanın
reddedildiğini, İlk Derece Mahkemesince verilen son karara dayanak bilirkişi
raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, gerekli ve yeterli incelemenin
yapılmadığını, bozma ilamına uyulmak suretiyle Mahkemece yapılan keşifte görev
alan bilirkişilerin bozma ilamından önce yapılan keşifte görev alan
bilirkişilerden akademik kariyer olarak daha altta bulunmaları sebebiyle
kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğünü,
taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesinin hakkaniyete ve
mevzuat hükümlerine aykırı olduğunu, taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının
kısıtlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
taşınmazın kültür varlığı olarak tescilinin devamına ilişkin kararın ve İlk
Derece Mahkemesi kararının iptalini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, İlk Derece Mahkemesince
verilen son karara dayanak bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğuna,
yeterli incelemenin yapılmadığına, bozma ilamına uyulmak suretiyle mahkemece
yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin daha önce yapılan keşifte görev alan
bilirkişilerden akademik kariyer olarak daha altta bulunmaları sebebiyle
kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğüne ve
taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesinin hakkaniyete ve
mevzuat hükümlerine aykırı olduğuna yönelik şikâyetlerinin özünün adil
yargılanma hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından bu şikâyetler adil yargılanma
hakkı yönünden incelenmiş, başvurucunun taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkının
kısıtlandığına ilişkin şikâyeti ise mülkiyet hakkı yönünden ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Adil Yargılanma Hakkının İhlali İddiası
32. Başvurucu, bozma ilamından sonra alınan bilirkişi
raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, yeterli incelemenin yapılmadığını,son yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin
kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının düşünüldüğünü ve
taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesinin hakkaniyete ve
mevzuat hükümlerine aykırı olduğunu belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüş yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvurunun bu kısmına
ilişkin olarak görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
35. Başvuru konusu olayda, Koruma Bölge Kurulunun 2/12/2004
tarihli kararı ile taşınmazın 2863 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığının
bildirilmesi üzerine alınan yıkım ruhsatına istinaden taşınmaz üzerinde bulunan
yapının yıkıldığı, 2006 yılında taşınmazın kültür varlığı olarak tesciline
karar verildiğinin öğrenilmesinden sonra bu karara itiraz edilmesine rağmen
itirazın reddedildiği, taşınmazın kültür varlığı olarak tescil şartlarını
taşımadığı ve taşınmaz üzerindeki yapının zaten yıkılmış olduğu iddiasıyla
başvurucu tarafından idari işlemin iptaline yönelik olarak dava açılmıştır.
Mahkemece, yapının bulunduğu alanda keşif yapılmış ve alınan bilirkişi raporu
doğrultusunda yapı yıkılmamış olsaydı, kültür varlığı olarak tescili uygun
olmakla birlikte yapının yıkılmış olduğu ve aslına uygun olarak restorasyonunun
yapılmasının da mümkün olmadığı belirtilerek davanın kabulüne karar verilmiştir
(bkz. § 16). Temyiz üzerine, eski eserlerin korunması ilkesine vurgu yapılarak taşınmaz
kültür varlığı olarak tescili gereken bir yapının ortadan kaldırılmış olması
durumunda yapılması gereken inceleme yöntemi açıklanmak suretiyle hükmün
bozulmasına karar verilmiştir (bkz. § 17).Mahkemece bozma ilamına uyularak
yapılan yargılamada, tarafların iddia ve delilleri de değerlendirilerek yapının
bulunduğu alanda yeniden keşif yapılmış, bilirkişilerden bozma ilamı
doğrultusunda, yıkılmış yapının 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta
öngörüldüğü şekilde sanat değeri, mimari, tarihi, estetik ve mahalli değerler
kapsamı içinde strüktürel, dekoratif, yapısal durum, malzeme ve yapım
teknolojisi ve şekil bakımından "sivil mimarlık örneği "olarak
tescile ve bu yönde korunmaya değer bir taşınmaz kültür varlığı olup olmadığı,
yıkılmış olduğundan yeniden inşa edilmek istenirse rölövesi
çıkarılarak aslına uygun olarak restorasyonunun da mümkün olup olmadığıhususlarını ortaya koyacak şekilde rapor
düzenlenmesi istenmiş ve bu kapsamda rapor alınmış (bkz. § 18), başvurucunun
bilirkişi raporuna itirazları da değerlendirilerek 9/6/2011 tarihinde davanın
reddine karar verilmiştir. Mahkeme gerekçeli kararında bilirkişi raporunun
benimsendiği vurgulanmıştır. Temyiz üzerine hüküm, Danıştay Ondördüncü
Dairesinin 22/5/2013 tarihli ilamı ile onanmış, karar düzeltme talebi ise aynı
Dairenin 4/6/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
36. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet bulunmadığına
ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmakta olup
Derece Mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.
37. Öte yandan, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3),48. maddesinin (1) ve
(2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda,kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre
özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal
edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014,
§§ 19, 20).
38. Somut olayda başvurucu, bozma ilamına uyulmak suretiyle
mahkemece yapılan keşifte görev alan bilirkişilerin bozma ilamından önce
yapılan keşifte görev alan bilirkişilerden akademik kariyer olarak daha altta
bulunmaları sebebiyle kendilerini baskı altında hissederek rapor sunduklarının
düşünüldüğünü iddia etmiş ise de bu ihlal iddiasına ilişkin delillerin, iddiayı
destekleyici bilgi ve belgelerin sunulmadığı, iddianın temellendirilemediği ve
bu iddianın esasının incelenmesi imkânının bulunmadığı anlaşılmaktadır.
39. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Mülkiyet Hakkının İhlali İddiası
40. Başvurucunun, maliki olduğu taşınmazın kültür varlığı olarak
tescili sebebiyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığı ve
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça
dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini
gerektirecek başka bir nedenin de bulunmaması nedeniyle başvurunun bu kısmının
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve Türü
41. Başvurucu, maliki bulunduğu taşınmazın kültür varlığı olarak
tescil edilmesi sebebiyle taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisinin
kısıtlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
42. Bakanlık görüş yazısında, başvurucunun taşınmazını
kullanmasına ilişkin getirilen sınırlamanın hukuki dayanağının bulunduğunu,
müdahalenin kamu yararı amacına yönelik olduğunu, adil dengenin kurulup
kurulmadığına ilişkin değerlendirmede 2863 sayılı Kanun'un mülkiyet hakkı
sahiplerine kolaylıklar sağlayan hükümlerinin de gözetilmesi gerektiğini
bildirmiştir.
43. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının
ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin
bulunması gerekmektedir (Selçuk Emiroğlu,
B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).
44. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı,
kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer
alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte, taşınmaz mülkiyetinin
Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğinde kuşku yoktur.
Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren
başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30,
31).
45. Somut olayda, başvurucunun Edirne ili, Merkez ilçesi, Yeni
mahalle, Salıtekkesi mevkiinde bulunan252 ada 17
parsel sayılı taşınmaz üzerinde 4721 sayılı Kanun uyarınca mülkiyet hakkının
bulunduğu tartışmasızdır.
46. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer
düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural
ihtiva etmektedir. Sözleşmenin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl
yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını
tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda
mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi
koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No:
2013/1301, 30/12/2014, § 45).
47. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin
kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35.
maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşme'ye Ek (1) No. lu
Protokolün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına
düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda
gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf
devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol”
yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın
birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü
ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, § 46).
48. Başvuru konusu olayda, başvurucunun maliki bulunduğu
taşınmaz 2006 yılında kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Bu bakımdan,
başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olup
başvurucunun mülkiyet hakkından yoksun kaldığı söylenemez. Diğer yandan,
taşınmaz üzerindeki mülk sahipliği devam etmekle birlikte, taşınmazın kültür
varlığı olarak tescili sebebiyle başvurucunun taşınmaz üzerinde mülkiyet
hakkından doğan bir kısım hak ve yetkilerinin kısıtlandığı, 2863 sayılı Kanun
ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında mülkiyetin kullanımına birtakım
sınırlamalar getirildiği ve mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz üzerinde
gerçekleştirilmesi mümkün bir kısım faaliyetlerin yerine getirilmesinin belli
şartlara bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, taşınmazın kültür varlığı
olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın kullanım şekli, muhafazası,
yapılabilecek inşai ve fiziki muameleler ve benzer
yönlerden kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin
kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği
değerlendirilmiştir.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
49. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35.
maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin
hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
i. Kanunilik
50. Anayasa’nın 35.
ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı
amacıyla ve kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 63. maddesinde
tarih, kültür ve tabiat varlıkları ve değerlerinden özel mülkiyet konusu
olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak
yardımlar ve muafiyetlerin kanunla düzenleneceği ayrıca belirtilmiştir.
51. İnsanlık tarihinin bir ürünü olan ve insanlığın ortak mirası
olarak kabul edilen kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına Anayasa
düzeyinde önem atfedilmiş olup kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve buna
ilişkin ana düzenlemeleri içeren 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, 19.
yüzyıldan sonra yapılmış olmakla birlikte önem ve özellikleri bakımından Kültür
ve Turizm Bakanlığı tarafından korunmasına gerek görülen taşınmazlar ile sit
alanı içinde bulunan taşınmaz kültür varlıkları korunması gereken taşınmaz
kültür varlığı olarak sayılmış; Aynı Kanun'un 7. maddesinde, korunması gereken
taşınmaz kültür varlıklarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığının
koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların
görüşü alınarak yapılacağı, yapılacak tespitlerde kültür varlıklarının tarih,
sanat, bölge ve diğer özelliklerinin dikkate alınacağı, devletin imkânları gözönünde bulundurularak örnek durumda olan ve ait olduğu
devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eserin korunması gereken kültür
varlığı olarak belirleneceği ve korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarıyla
ilgili yapılan tespitlerin koruma bölge kurulu kararı ile tescil edileceği
düzenlenmiştir.
52. Bu durumda başvuru konusu olayda başvurucunun maliki
bulunduğu taşınmazın Koruma Bölge Kurulunca kültür varlığı olarak tescili
suretiyle mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme şeklinde gerçekleşen
müdahalenin, 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddelerinde hukuki dayanağının
bulunduğu ve başvuruya konu müdahalenin kanunilik unsurunu taşıdığı
anlaşılmaktadır.
ii. Meşru Amaç
53 . Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün
kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek
durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).
54. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve
yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak kamu yararını
belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kamu yararı konusunda bir
uyuşmazlığın çıkması hâlinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması
yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları
açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden
yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı
tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No:
2013/817, 19/12/2013, §§ 35, 36).
55. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat
varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve
teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet
konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak
sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda
düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Anayasa'nın 63. maddesi kapsamında
korunması gereken taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını tanımlamak,
yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, gerekli ilke ve uygulama
kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek amaçlarına
yönelik düzenlemeler içeren 2863 sayılı Kanun'un kamu yararı amacı taşımadığı
söylenemez.
56. Yine, 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddeleri kapsamında
kültür ve tabiat varlığı niteliği bulunduğu tespit edilen bir taşınmazın
tescili suretiyle korunması ve aslına uygun olarak muhafazası insanlık
tarihinin, milli kültürün ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere
aktarılması bakımından son derece önemli olup bu kapsamda gerçekleşen müdahalenin
kamu yararı amacı taşıdığı kabul edilmelidir.
iii. Ölçülülük
57. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği
kişilerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen
kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması
gerekmektedir.
58. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).
59. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük
ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre,
mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla
kullanılmalıdır. Ancak, ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada
aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına bağlı olarak düzenleme
yetkisinin kullanıldığı her durumda zorunlu görülemez (Hafize Şükran İçten ve diğerleri, B. No:
2013/5018, 23/3/2016, § 81).
60. Somut olayda, başvurucuya ait taşınmaz kültür varlığı olarak
tescil edilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 9. maddesinde korunması gereken
taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmazlarda Koruma Yüksek
Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan
kararlara aykırı olarak inşai ve fiziki müdahalede
bulunulamayacağı, bunların yeniden kullanıma açılamayacağı, kullanımlarının
değiştirilemeyeceği düzenlenmiştir. Aynı maddede, esaslı onarım, inşaat,
tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işlerin inşai ve fiziki müdahale sayılacağı belirtilmiştir. 2863
sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasında ise her kimin mülkiyetinde ve
idaresinde olursa olsun taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri almak, aldırmak, bunların denetimini yapmak veya yaptırmanın
Kültür ve Turizm Bakanlığına ait olduğu ana kural olarak belirtilmiş, aynı
Kanun'un 19. maddesinde taşınmaz kültür varlıklarının maliklerinin Kültür ve
Turizm Bakanlığınca görevlendirilmiş uzmanlara gerektiğinde yapının varlığının
kontrolü, incelenmesi, harita, plan ve rölövesinin
yapılması, fotoğrafının çekilmesi, kalıplarının çıkarılması için izin vermeye
ve gereken kolaylığı göstermeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.
61. Mevcut düzenlemeler ile kamu yararı amacıyla getirilen
külfet ve yükümlülüklerin taşınmazı kültür varlığı olarak tescil edilen malikin
mülkiyet hakkını sınırlandırdığı anlaşılmakla birlikte ölçülülük ilkesi gereği
meşru amacın sağlanması hususunda tüm külfetin başvurucuya yüklenmemesi
gerekir.
62. 2863 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca, özel hukuk gerçek
ve tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz kültür varlıklarının sahipleri,
bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının 2863 sayılı
Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimatlara uygun
olarak yerine getirdikleri sürece 2863 sayılı Kanun kapsamında tanınan hak ve
muafiyetlerden yararlanabileceklerdir. Bu bakımdan ölçülülük ilkesi kapsamında
yapılacak incelemede, özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetindeki
taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak sağlanacak yardım ve kolaylıklara
ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamındaki düzenlemelerin ayrıca değerlendirilmesi
gerekmektedir.
63. 2863 sayılı Kanun'un 12. maddesinde korunması gereken kültür
varlıklarının korunması, bakım ve onarımı için bu varlıkların maliklerine
Kültür ve Turizm Bakanlığınca ayni, nakdi ve teknik yardım yapılacağı
öngörülmüştür. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde, korunması gereken kültür
varlıklarının Kültür ve Turizm Bakanlığınca hazırlanacak programlara uygun
olarak kamulaştırılacağı belirtilmiş, hangi usul ve esaslara göre kamulaştırma
yapılacağı düzenlenmiştir. Yine, aynı Kanun'un 21. maddesinde, korunması
gereken taşınmaz kültür varlıklarının ve bu varlıkların korunması amacıyla
yapılacak bakım, onarım ve benzeri faaliyetlerin belli koşullarda her türlü
vergi, resim ve harçtan muaf olduğu belirtilmiştir.
64. Başvuruya konu olayda, 2863 sayılı Kanun'un mülkiyetin
kullanımına sınırlandırma getiren maddeleri ile korunması gereken kültür
varlığı maliklerine yardım ve kolaylıklar öngören maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde, başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam
ettiği, başvurucunun Kültür ve Turizm Bakanlığının taşınmazın bakım ve
onarımına ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamında vereceği emir ve talimatlara
uygun hareket ettiği sürece, 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet
ve kolaylıklardan yararlanabileceği gibi 2863 sayılı Kanun hükümlerine aykırı
olmamak kaydıyla mülkiyet hakkının tanıdığı tüm yetkilerini de kullanabileceği,
başvurucunun sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadığı yönünde somut bir
şikâyetinin bulunmadığı dikkate alındığında sınırlamanın ortaya çıkardığı
durumun, başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin
gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı ve başvurucu açısından
meşru sayılamayacak ferdi ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna
varılmıştır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil Yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
28/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.