TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YASİN AĞCA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13163)
|
|
Karar Tarihi: 11/5/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Nahit GEZGİN
|
Başvurucu
|
:
|
Yasin AĞCA
|
Vekili
|
:
|
Av. Kadir
KARTAL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hayati tehlike geçirilmesiyle sonuçlanan ve üçüncü
kişi tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı olayının etkili
soruşturulmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 1978 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde İstanbul'da
yaşamakta ve taksi şoförlüğü yapmaktadır.
10. Başvurucu 9/6/2008 tarihinde saat 19.00 sıralarında
Kağıthane'de trafikte başka bir sürücüyle tartışma yaşamış; bu tartışma,
taraflarının araçlarından inerek itişmeleri ve ardından yumruklaşmalarıyla
kavgaya dönüşmüştür.
11. Başvurucunun müşterilerinin ve bir tanığın müdahalesi sonucu
kavganın sona ermesiyle taraflar araçlarına binerek olay yerinden ayrılmışlar,
başvurucunun müşterileri ise olay yerinde kalmıştır.
12. Başvurucunun kavga sona erdikten sonra taksisiyle diğer
aracı takip etmesi üzerine iki araç olay yerine yakın bir bölgede yeniden
karşılaşmıştır. Başvurucu, bu karşılaşma sırasında diğer sürücünün ele geçmeyen
tabancayla yakın mesafeden açtığı ateş sonucu hayati tehlike geçirecek ve görme
yeteneğini yitirecek şekilde başından yaralanmıştır.
13. Başvurucu, ihbar sonucu gelen kolluk görevlileri tarafından
bir hastaneye götürülmüş ve buradaki yoğun bakım ünitesinde derhâl başvurucunun
tedavisine başlanmıştır. Diğer sürücü ise aracıyla olay yerinden süratle kaçmış
ancak kaçışı sırasında aracının plaka numarası çevredekiler tarafından
görülebilmiştir.
14. Olayın hemen ardından harekete geçen kolluk görevlileri,
plaka numarasından yola çıkarak kimliğini (1972 doğumlu K.Ş.) ve adresini
belirledikleri araç sahibini Kağıthane'deki adresinde aramış ancak
bulamamışlardır. Bununla birlikte adreste bulunan babası aracılığıyla K.Ş. ile
telefon görüşmesi yapmışlardır. K.Ş. bu görüşmede Fatih ilçesinde olduğunu,
aracını tanımadığı bir kişiye olaydan birkaç gün önce geçici olarak verdiğini
söylemiştir.
15. Kolluk görevlileri, ifadesini alabilmek için K.Ş.yi karakola çağırmıştır. K.Ş. görüşmeden yarım saat
sonra Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğü binası önüne geleceğini söylemiş ancak
gitmemiştir.
16. Bu durum üzerine kolluk görevlileri, belli aralıklarla K.Ş.yi telefonla arayıp ifadesini vermek üzere yaptıkları
çağrıyı yinelemişlerdir. K.Ş. bu görüşmelerde farklı yerlere geleceğini
söylemesine rağmen her defasında söylediği yere gitmemiş, saat 24.00 sıralarında
ise telefonunu görüşmeye kapatmıştır.
17. K.Ş.nin bu tutumu üzerine kolluk
görevlileri, yeniden adresine gitmişler ancak bu kez kimseyi bulamamışlardır.
Kendisine bir süre ulaşılamayan K.Ş. 10/6/2008 tarihinde saat 01.45 sıralarında
polis karakoluna kendiliğinden gelmiş ve görevlilere, Fatih ilçesindeki bir
dernekte tanıştığı 1970 doğumlu Ş.Ç.ye olaydan iki gün önce aracını verdiğini
söylemiştir.
18. K.Ş. Ş.Ç.ye ait telefonların numaralarını da kolluk
görevlilerine vermiştir. Görevliler, hemen bu telefonları arayarak adı geçen
kişiye ulaşmaya çalışmışlarsa da telefonların görüşmeye kapalı olması nedeniyle
başarılı olamamışlardır.
19. Kolluk görevlileri tarafından, olayın hemen nöbetçi
Cumhuriyet Savcısına bildirilmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı
(Cumhuriyet Başsavcılığı) olay hakkında derhal bir soruşturma başlatmıştır.
A. Şüphelilerin
ve Görgü Tanıklarının Beyanları
20. Soruşturma kapsamında K.Ş.nin
şüpheli sıfatıyla ifadesi ilk kez 10/6/2008 tarihinde kolluk görevlileri
tarafından alınmıştır. K.Ş. ifadesinde tekstilci olduğunu, bir dönem
Çeçenistan'a gittiğini, 7/6/2008 tarihinde yolda yürürken Fatih'teki bir
dernekte 10 yıl önce tanıştığı ve Adapazarı'nda ikamet ettiğini bildiği
arkadaşı Ş.Ç. ile yanında tanımadığı biri olduğu hâlde tesadüfen
karşılaştığını; Ş.Ç.nin aracını, yanındaki tanımadığı
arkadaşı için geçici olarak istemesi üzerine aracının anahtarını Ş.Ç.ye
verdiğini, onun da bu anahtarı yanındaki kişiye verdiğini gördüğünü, olayla bir
ilgisinin bulunmadığını söylemiştir.
21. Kolluk görevlileri, bu ifade üzerine Ş.Ç.yi
yeniden telefonla arayıp ifade vermeye çağırmışlardır. Ş.Ç. 10/6/2008 tarihinde
saat 16.30 sıralarında kolluk görevlilerininçağrısına
uyarak karakola gelmiştir. Burada şüpheli sıfatıyla verdiği ilk ifadesinde özetle
aslen Karadenizli olup Adapazarı'nda ikamet ettiğini, burada bir akaryakıt
istasyonunun olduğunu, Çeçen mültecilerle ilgilendiği için Fatih ilçesinde
bulunan bir derneği sıklıkla ziyaret ettiğini söylemiştir.
22. Ş.Ç. aynı nedenle İstanbul'a gittiği 7/6/2008 tarihinde
Çeçenistan'da tanıştığı ve ismini Ahmet olarak bildiği arkadaşıyla yürürlerken
Ahmet'in hasta bir yakınının olması sebebiyle bir araca ihtiyaç duyduğunu
söylemesi üzerine bu sırada tesadüfen gördüğü ve uzun zamandır tanıyıp bir süre
de birlikte Çeçenistan'da kaldıkları K.Ş.ye durumu açıklayarak ondan aracının
anahtarını istediğini, K.Ş.nin kabul etmesi üzerine
de ondan aldığı anahtarı Ahmet'e verdiğini, bu olayın ardından Adapazarı'na
döndüğünü ve olay günü de burada olduğunu söylemiştir.
23. Ş.Ç. ifadesinde ayrıca Ahmet ismiyle tanıdığı bu kişinin
açık kimliğini, telefon numarasını ve adresini bilmediğini ancak pasaportunda
ismini M.E. olarak gördüğünü hatırladığını belirtmiştir.
24. Ş.Ç.nin bu kişinin Fatih
ilçesindeki dernekte veya çevresinde bulunan sosyal alanlarda bulunabileceğini
söylemesi üzerine kolluk görevlilerince Ş.Ç. ile birlikte aynı gün (10/6/2008)
saat 21.00 sıralarında buralara gidilerek araştırma yapılmış ancak bu kişiye
veya onu tanıyan birine rastlanmamıştır.
25. Soruşturmada başvurucunun müşterileri Y.K., Ş.K., B.Ç. ve A.Y.nin ifadeleri olaydan hemen sonra ve farklı tarihlerde
kolluk görevlileri ve Cumhuriyet Savcısı tarafından ayrı ayrı alınmıştır. Adı
geçenler bu ifadelerinde özetle taksiyle trafik lambalarının bulunduğu bir
kavşağa geldiklerinde A.Y.nin hasta olmasından dolayı
başvurucudan durmayıp süratlenmesini istediklerini, başvurucunun da bu
isteklerine uyarak kavşaktan geçmek istediği sırada sol taraflarında bulunan
başka bir aracın sürücüsü ile başvurucu arasında önce araç içinde el ve kol
hareketleriyle başlayan, akabinde başvurucunun diğer sürücüyle sinkâflı konuşması üzerine taraflarının araçlarından inerek
yumruklaşmaya kadar varan bir kavganın yaşandığını, Ş.K. ve Y.K.nin
taksiden inerek bu kavgaya müdahale ettiğini, kavganın son bulmasıyla
taraflarının araçlarına binerek olay yerinden uzaklaştıklarını, kendilerinin
ise olay yerinde kaldıklarını, bir süre sonra başvurucunun taksiyle diğer aracı
takip etmeye başladığını gördüklerini ancak bu takip sırasında veya sonrasında
neler yaşandığını, başvurucunun ne şekilde yaralandığını görmediklerini
söylemişlerdir.
26. Tanıklar ifadelerinde başvurucuyla tartışan kişinin olay
sırasında ismini söylediğine ilişkin bir beyanda bulunmamışlardır. Ayrıca
tanıklardan sadece Y.K. bukişiyi teşhis edebileceğini
söylemiştir.
27. Tanık B.Ç. ise teşhis edemeyeceğini söylese de bu kişinin
eşkâlini vermiş ve 1.90 cm boyunda, 85-90 kg ağırlığında ve birkaç günlük
sakalı olduğunu söylemiştir.
28. Bu tanıklara 30/10/2008 tarihinde (olaydan yirmi gün sonra)
şüpheli K.Ş. dâhil sekiz kişinin fotoğrafları gösterilerek teşhis işlemi
yaptırılmış ancak tanıklardan Ş.K. ve A.Y. teşhiste bulunamamışlardır. Tanık
Y.K., K.Ş.yi ve başka bir kişiyi; tanık B.Ç. ise bu
kişilerden başka iki kişiyi faile benzettiğini söylemiştir.
29. Y.K. soruşturmanın ileriki aşamasında Cumhuriyet Savcısına
verdiği 13/11/2009 tarihli ifadesinde, failin 1.80 cm boylarında, iri yapılı,
şivesi Kafkasya Bölgesi'nden ülkemize göç eden ya da Karadeniz Bölgesi'nden
olan kişilerin şivesine benzeyen, 35-40 yaşlarında, düz saçlı ve sakallı bir
kişi olduğunu söylemiştir.
30. Tanığa bu ifadesinin alındığı sırada şüpheliler K.Ş. ve Ş.Ç.nin fotoğrafları gösterilmiş; tanık, olayı
gerçekleştiren kişinin Ş.Ç. olmadığını, K.Ş.ye ise benzemekle birlikte
gösterilen fotoğraftan net olarak teşhiste bulunamadığını söylemiştir.
31. Tanıklar Y.K., A.Y. ve B.Ç. 17/11/2009 günü karakola
çağrılmış; K.Ş.ye ilişkin teşhis işlemi yeniden gerçekleştirilmiştir. Bu işlem
sırasında teşhis odasına K.Ş. dışında başka kişiler de alınarak hepsi tanıklara
gösterilmiştir. Tanıklardan A.Y ve B.Ç. bu kişilerin fail olup olmadıklarını
teşhis edemediklerini, tanık Y.K. ise bu kişiler arasında failin bulunmadığını
söylemiştir.
32. Y.K. bu teşhis işlemi sırasında da olayı gerçekleştiren
kişinin uzun boylu, 100 kg civarında, atletik yapılı ve Kafkasya Bölgesi'nden
göç eden kişilere ait şivesi olan biri olduğunu söylemiştir.
33. Olay yerinde kendi aracıyla seyir hâlindeyken yaşananlara
tanık olan A.E.olay günü saat 20.40 sıralarında
kollukta alınan ifadesinde, kavgayı görmesi üzerine tarafları ayırmak için
aracından indiğini, kavganın son bulmasından ve tarafların araçlarına binerek
olay yerinden belli bir mesafe uzaklaşmalarından bir süre sonra başvurucunun
diğer aracı takip edip taksisini bu aracın önüne doğru sürmesi ve taksisinin
bagajından çıkardığı sopayla üzerine yürümesi üzerine diğer sürücünün 7.65 mm
çapında olduğunu düşündüğü tabancasıyla yakın mesafeden ateş açarak başvurucuyu
yüzünden vurduğunu ve hemen aracına binerek süratle olay yerinden kaçtığını,
başvurucunun ise yüzünden aldığı mermi isabeti nedeniyle olduğu yere düştüğünü,
ardından olay yerine gelen polis memurlarınca hastaneye götürüldüğünü gördüğünü
söylemiştir.
34. Bu tanık da diğer sürücünün tartışma anında ya da
başvurucuyu silahla yaraladığı sırada ismini söylediğine ilişkin bir beyanda
bulunmamış ancak eşkâlini vererek 35 yaşlarında, yaklaşık 1.90 cm boyunda, 100
kg ağırlığında ve sakallı biri olduğunu belirtmiştir.
35. Tanığa, bu ifade alma işleminden hemen sonra bilgisayar veri
ortamında (POLNET) yer alan parmak izi programındaki kişilere ait fotoğraflar
gösterilmiş ancak tanık, bu kişiler içinde olayı gerçekleştiren kişinin
bulunduğu yönünde bir teşhiste bulunamamıştır.
36. Tanık 10/6/2008 tarihinde (olaydan bir gün sonra) karakola
yeniden çağrılmış vesaat 12.00'de K.Ş.ye, saat
23.00'te ise Ş.Ç.ye ilişkin olarak tanığa ayrı ayrı teşhis yaptırılmıştır. Busırada teşhis odasına şüpheliler dışında olayla ilgisi
olmayan üç kişi daha alınarak hepsi tanığa gösterilmiştir. Tanık, şüpheliler
dâhil kendisine gösterilen kişileri olay sırasında görmediğini söylemiş ve
olayı gerçekleştiren kişinin 1.90 cm boylarında, 100 kg ağırlığında ve sakallı
biri olduğunu yinelemiştir.
37. Tanık, soruşturmanın ileriki aşamasında 15/7/2008 tarihinde
(olaydan yaklaşık bir ay sonra) Cumhuriyet Başsavcılığında yeniden ifade
vermiştir. İfadesi alınırken şüpheliler K.Ş. ve Ş.Ç.nin
soruşturma dosyasında bulunan fotoğraflı kimlik belgeleri Cumhuriyet Savcısı
tarafından kendisine gösterilmiştir. Tanık, şüphelilerin büyük bir olasılıkla
olayı gerçekleştiren kişi olmadığını düşündüğünü ancak bu kişinin yüzünü, kavga
sırasında arkasından tutmaya çalıştığı için göremediğini, başvurucunun silahla
vurulması anında ise bir an görebildiğini ve saç stilinin Ş.Ç.nin
saç stiliyle uyuşmadığını söylemiştir.
38. Bu tanığa da 30/10/2008 tarihinde diğer tanıklarla birlikte
şüpheli K.Ş. dâhil sekiz kişinin fotoğrafları gösterilerek teşhis işlemi
yaptırılmış; tanık, fotoğrafları gösterilen kişileri olaya karışan kişiye
benzetemediğini söylemiştir.
B. Soruşturma Kapsamında Yapılan Adli İşlemler
39. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2008
tarihinde şüpheliler K.Ş. ve Ş.Ç.nin kastenöldürmeye teşebbüs suçundan tutuklanmalarını Sulh
Ceza Mahkemesinden (Mahkeme) talep etmiştir. Mahkemece şüphelilerin sorguları
yapılmıştır. Şüpheliler, bu sorgularında kolluk ve Cumhuriyet Başsavcılığında
verdikleri ifadelerini tekrar ederek aracın olay günü M.E. isimli kişide
olduğunu ve olaya karışmadıklarını söylemişlerdir.
40. Mahkeme, tutuklama talebini mevcut delil durumunu gerekçe göstererekreddetmiş ve adı geçenlerin serbest
bırakılmalarına karar vermiştir.
41. Başvurucunun vekili aracılığıyla bu karara itirazı, Asliye
Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Mahkeme, bu kararına gerekçe olarak tanık A.E.nin 10/6/2008 tarihli teşhis işlemini (bkz. §§ 34, 36)
ve aynı tanık ile tanık B.Ç.nin ifadelerini (bkz. §§
27, 33) göstermiştir.
C. Maddi
Delilİncelemeleri
42. Olay yeri inceleme ekibi tarafından olay günü saat 22.00
sıralarında yapılan incelemeler sonucunda bir adet tabanca mermisi kovanı ve
demir çubuk bulunmuş, bu kovan ve demir çubuk incelenmek üzere muhafaza altına
alınmış, ayrıca olay yerinin basit krokisi ile inceleme raporu düzenlenmiştir.
43. Olay yerinden elde edilen kovan,Polis
Kriminal Laboratuvarına gönderilmiştir. Laboratuvar
tarafından 12/6/2008 tarihinde düzenlenen rapora göre söz konusu kovan, tanık A.E.nin ifadesinde söylediği gibi 7.65 mm. çaplı fişek atar
silahlarda kullanılmak üzere imal edilmiş fişeklerdendir. Kovan, bu kovanın
atıldığı silahın elde edildiğinde tespit edilebilmesi için Laboratuvarda geçici
olarak muhafaza altına alınmıştır.
44. Karakola geldiğinde K.Ş.nin el svapları alınmış ancak Kriminal
Laboratuvarın 4/7/2008 tarihli raporunda bu svaplar
üzerinde atış artıklarına rastlanmadığı bildirilmiştir.
45. K.Ş.ye ait araç 1/7/2008 tarihinde Kağıthane ilçesinde bir
sokakta kapıları açık ve terk edilmiş şekilde bulunmuştur. Aynı gün kolluk
görevlilerince üzerinde maddi delil ve parmak izi incelemesi yapılmış ancak
mukayeseye elverişli ize ya da benzeri bir delile rastlanmamıştır.
46. Aracın terk edildiği bölgede kolluk görevlileri tarafından
yapılan araştırmada, sokağa bırakan kişiyi gören veya bilen bir tanığın
olmadığı, ayrıca aracın sokakta ilk kez terk edilmiş şekilde bulunmasından
15-20 gün önce görüldüğü tespit edilmiştir.
47. Soruşturmada, kavganın yaşandığı veya başvurucunun silahla
vurulduğu yeri görüntüleyen bir MOBESE ya da iş yeri güvenlik kamerasının
bulunmadığı tespit edilmiştir.
48. K.Ş.ye ait aracın olay günü izlediği güzergâhın tespit
edilebilmesi için olay tarihinden terk edilmiş şekilde bulunduğu 21/6/2008
tarihine dek İstanbul'daki köprülerden ve otoyol gişelerinden geçiş yapıp
yapmadığı Karayolları Müdürlüğünden sorulmuş, Müdürlükçe bir geçiş kaydının
bulunmadığı bildirilmiştir.
D. Başvurucunun Beyanları
49. Soruşturmada olayın hemen ardından başvurucunun ifadesinin
alınmasına çalışılmış ise de doktorlarının beyanlarına göre ifade veremeyecek
durumda olması nedeniyle bu, 9/7/2008 tarihine (olaydan bir ay sonrası) dek
mümkün olmamıştır.
50. Başvurucunun sağlık durumu itibarıyla hangi tarihte ifade
verebilecek durumageldiği ve tedavi gördüğü
hastaneden taburcu edildiği soruşturma belgelerinden kesin olarak
anlaşılamamakla birlikte aşağıda yer verilen ifadelere göre taburcu edildikten
bir süre sonra belirtilen tarihte Cumhuriyet Başsavcılığına başvurup vekili
huzurunda ifadesini verdiği anlaşılmıştır.
51. Başvurucu bu ifadesinde olay günü müşterilerinin içlerinden
birinin hasta olduğu gerekçesiyle kendisinden süratli gitmesini istemesi
üzerine bazen başka araçların önüne geçerek ilerlemek zorunda kaldığını, bir
müddet trafikte bu şekilde ilerledikten sonra bir sürücüyle bu nedenle
tartıştıklarını, tartışmanın kavgaya dönüştüğünü ve sürücünün bu sırada "Sen beni tanımıyorsun bana Ş... Ç... derler."
deyip kendisine yumruk attığını, bu kişiyi daha önce görmediğini ve
tanımadığını söylemiştir.
52. Başvurucu, kavganın sona ermesinden sonra müşterilerini olay
yerinde bırakarak taksisiyle diğer aracı takip etmeye başladığını, bir süre
sonra diğer sürücünün durup aracından inmesi üzerine taksisinden indiğini, bu
sırada sürücünün elinde bir tabanca olduğunu ve kendisine doğrulttuğunu
gördüğünü, kendini korumak amacıyla taksisinin bagajına önceden koyduğu demir
çubuğu almak için hamle yaptığı sırada gözlerinin aniden karardığını ancak
silah sesi duymadığını söylemiştir.
53. Başvurucu bu ifadesinde diğer sürücünün eşkâlini de
vermiştir. Başvurucu, yukarıda yer verilen tanık anlatımlarında olduğu gibi bu
kişinin 35 yaşlarında, 1.75-1.80 cm boylarında ve yaklaşık 100 kg ağırlığında
olduğunu söylemiş; dalgalı saçlı ve şakak kısmındaki saçlarının kırlaşmış
olduğunu, şivesinin Karadeniz Bölgesi'ne has şiveye yakın olduğunu da ifade
etmiştir.
54. Tanıklar Y.K., A.Y. ve B.Ç.nin
karakola çağrılarak yeniden teşhis işleminin gerçekleştirildiği 17/11/2009
tarihinde, olay sonucunda görme yeteneğini tamamen kaybeden başvurucu da
çağrılmış, K.Ş. ile K.Ş.nin yanında teşhis işlemine
katılan kişilerin başvurucunun yakınında ayrı ayrı konuşması sağlanmış, bu
seslerden birinin ya da birkaçının kendisini yaralayan kişinin sesiyle benzer
olup olmadığı başvurucuya sorulmuştur. Başvurucu, olayın üzerinden uzun bir
zaman geçtiğini, tartıştığı kişiyle aralarında yüksek ses tonuyla ve sert
vurgulamalarla kısa bir konuşmanın gerçekleştiğini, bu nedenle dinletilen
kişilerin ses tonlarını kendisini yaralayan kişinin ses tonuna benzetemediğini
söylemiştir.
E. Başvurucu
Hakkında Düzenlenen Adli Raporlar
55. Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumundan alınan 11/6/2008
tarihli ilk adli raporda; sol maxillada (sol üst çene kemiği) ve sağ zigomada
(sağ elmacık kemiği) ateşli silah çekirdeği yaralarının mevcut olduğu, epikriz
ve konsültasyon raporlarının temini sonrasında kesin raporun düzenleneceği
bildirilmiştir.
56. Adli Tıp Kurumundan alınan 21/8/2008 tarihli ikinci adli
raporda; başvurucuda subdural
(beyin-omurilik sert zarı altı) hematom (kan toplanması nedeniyle şişlik), sağ temporal (şakak
kemiği) fraktürü
(kırık) tespit edildiği ve bilateral
(iki taraflı) glob
(küre) perferasyonunun
(delinme) mevcut olduğu bildirilmiştir. Raporda, göz ve plastik cerrahi
konsültasyon raporlarının temini sonrası kesin raporun düzenleneceği
belirtilmiştir.
57. Adli Tıp Kurumu İkinci İhtisas Kurulu 22/6/2009 tarihinde,
belirtilen konsültasyon raporlarını aldıktan ve geçici raporlarla birlikte
epikriz raporunu da inceledikten sonra kesin adli raporu düzenlemiştir. Raporda
başvurucunun yaralanma nedeniyle hayati tehlike geçirdiği, her iki gözünün tam
görme yeteneğini yitirdiği, yüzünde sabit iz ve hayat fonksiyonlarını ağır
derecede etkileyecek nitelikte kemik kırığı oluştuğu belirtilmiştir.
F. Soruşturma Kapsamında Yapılan Diğer
Araştırmalar
58. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Pasaport Şube Müdürlüğüne
12/6/2008 tarihinde yazı yazılarak M.E. hakkında kayıtlarının bulunup
bulunmadığı hususunda çok acele bilgi verilmesi istenmiştir.
59. Şube Müdürlüğünün cevap yazısıyla kayıtlarında bu kişi
hakkında bir bilgiye rastlanmadığı bildirilmiştir.
60. Soruşturmada ayrıca şüphelilerin ve yakınlarının
kullandıkları tespit edilebilen mobil telefonların olay gününe ilişkin görüşme
kayıtları ilgili telefon operatörlerinden getirtilerek incelenmiştir.
61. Bu inceleme sonucunda şüpheli Ş.Ç.nin
olay günü İstanbul'da bir görüşme yaptığı ya da K.Ş. ile görüştüğü tespit
edilememiştir. Ancak şüpheli K.Ş.nin başka bir kişi adına
çıkarttığı telefon hattıyla ve kendi adına kayıtlı başka bir hatla kardeşi
T.Ş.ye ait telefonu saat 19.53’ten itibaren -olayın gerçekleşmesinin hemen
ardından- çok sık aralıklarla aradığı ve uzun süren görüşmeler yaptığı, ayrıca
kolluk görevlileriyle görüşmesini takiben ve polis karakoluna teslim olmadan
önce de aracının terk edilmiş olduğu Kağıthane'deki sokağın hemen bir üst
sokağında bulunan baz istasyonunun bulunduğu alanda telefonla görüştüğü
belirlenmiştir.
62. Bu durum üzerine K.Ş.nin ifadesi,
Cumhuriyet Savcısı tarafından yeniden alınmıştır. K.Ş. bu ifadelerinde özetle,
telefon görüşme kayıtlarında olay günü Fatih'te olmasına rağmen Kağıthane
bölgesinde görüşme yaptığının belirlenmesinin sebebini anlayamadığını
söylemiştir.
63. K.Ş. bu ifadelerinde önceki ifadelerinden farklı olarak olay
günü aracının anahtarını Ş.Ç.ye verdiğini ancak onun anahtarı bir başkasına
verdiğini görmediğini söylemiş; bununla birlikteŞ.Ç.nin
bu olaylardan önce M.E. isimli kişiden bahsedip yakından tanıdığı ve güvenilir birisi
olduğunu ifade ettiğini de eklemiştir.
64. Şüphelilerin ve yakınlarının telefonla iletişimlerinin üç ay
süreyle dinlenmesine ve kayda alınmasına -Cumhuriyet Başsavcılığının talebiyle-
Mahkemece 26/11/2009 tarihinde karar verilerek görüşmeler bu tarihten sonra
belirtilen süreyle dinlenmiş ise de bu dinlemelerden bir bilgi elde
edilememiştir.
G. Kamu Davası Süreci
65. Cumhuriyet Başsavcılığı 28/12/2010 tarihinde, savunmalarının
hayatın olağan akışına uygun olmadığı, adı, adresi ve telefonu belli olmayan
bir kişi tarafından K.Ş.ye ait aracın geçici olarak istenmesinin ve daha da
ötesi K.Ş. tarafından verilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca yapılan
araştırmalarda M.E. isminde bir kişinin varlığının da tespit edilmediği
gerekçesiyle K.Ş ve Ş.Ç. hakkında kasten öldürmeye teşebbüs ve yasak nitelikte
silah taşımak eylemlerinin failini gizlemek ve kimliğinin ortaya çıkarılmasını
engellemek amacı ile birlikte hareket ettikleri iddiasıyla suçluyu kayırma
suçundan kamu davası açmıştır.
66. K.Ş. ve Ş.Ç. hakkında suçluyu kayırma suçundan yürütülen
kamu davasında ise başvurucu yeniden ifade vermiş ve önceki ifadelerinde olduğu
gibi kendisini yaralayan kişinin kavga sırasında "Bana Ş...Ç... derler." dediğini
söylemiştir.
67. K.Ş. ve Ş.Ç. ise bu davadaki savunmalarında da suçlamayı
reddederek olayla bir ilgilerinin bulunmadığını, olay günü aracın M.E.de
olduğunu söylemişlerdir.
68. Bu yargılamada tanık Y.K.nın
istinabe yoluyla ifadesi alınmıştır. Tanık, önceki ifadelerini tekrar ederek
olay günü başvurucuyla tartışan kişinin şivesinin Kafkasya bölgesinden ülkemize
göç eden kişilerin şivesine benzediğini, çalıştığı iş yerinde bu bölge kökenli
kişiler olduğu için söz konusu şiveyi yakından bildiğini söylemiştir. Ancak bu
ifadesinde de bu kişinin başvurucuyla tartıştığı sırada ismini söylediğine
ilişkin bir beyanı olmamıştır.
69. Davaya bakan İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi 13/4/2012
tarihli kararında, sanıkların kasten öldürmeye teşebbüs suçunun faili ve şeriki
olduğunun ileri sürüldüğünü belirterek haklarında suçluyu kayırma suçundan kamu
davası açılabilmesi için soruşturmada öncelikle olayın failinin belirlenmesinin
ve akabinde buna göre durumlarınınnetleştirilmesinin
gerektiği gerekçesiyle sanıkların beraatine
hükmetmiştir.
70. Başvurucu tarafından temyiz edilen bu karar, Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 18/6/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.
H. Kamu Davası Açılmasından Sonra
Gerçekleştirilen Soruşturma İşlemleri
71. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu davayı açtıktan sonra da bazı
soruşturma işlemleri gerçekleştirmiş ve 7/5/2011 tarihinde başvurucunun
ifadesini kolluk aracılığıyla yeniden almıştır. Başvurucu bu ifadesinde, yoğun
bakım ünitesinde yaklaşık 7 gün, ilgili serviste ise 4 gün kaldıktan sonra
hastaneden taburcu edildiğini, olaydan 9 ay kadar sonra yanında C.D. isimli
kişi olduğu hâlde ziyaretine gelen veKağıthane
Şoförler Odası Başkanı A.T.nin, olayı gerçekleştiren
kişinin uzlaşma karşılığında bir miktar para vermeyi ya da çocuğuna ev almayı
teklif ettiğini söylediğini ancak bu kişinin kim olduğunu söylemediğini,
kendisinin ise bu teklifi reddettiğini ileri sürmüştür.
72. Başvurucunun babası da aynı gün kollukta dinlenmiş,
ifadesinde olayın gerçekleşme şeklini ilk olarak tanıklarından ve kolluk
görevlilerinden öğrendiğini,başvurucunun hastaneden
taburcu edildikten sonraki görüşmelerinde tanıklardan ve kolluk görevlilerinden
duyduklarını doğruladığını ve failin olay sırasında ismini Ş.Ç. olarak
söylediğini ifade ettiğini beyan etmiştir.
73. Başvurucunun ifadesinde adları geçen A.T. ve C.D. 23/6/2011
tarihinde kollukta alınan ifadelerinde başvurucunun iddialarını tümüyle
reddetmişlerdir.
74. Başvurucunun bu konuda kollukta 15/5/2011 tarihinde dinlenen
iki akrabası ise başvurucuya şikâyetinden vazgeçmesi için para teklif
edildiğini duyduklarını söylemişlerdir. Tanık N.K. ayrıca, başvurucunun bu
teklifi reddetmesinin sonrasında A.T.nin aynı teklifi
kendisine yaptığını ancak kabul etmediklerini belirtmiştir. Tanık D.N. ise
teklifi duymasının yanı sıra tedavisinin tamamlanmasından sonra başvurucuyu
önce bir avukata ardından da Cumhuriyet Başsavcılığına götürdüğünü söylemiştir.
75. Aynı konuda kollukta dinlenen ve başvurucunun yakını olan
H.İ.K de olaydan sonra ziyaretine gittiğinde başvurucunun, olayın failinin
Çeçenlerle bağlantısı bulunduğunu ileri sürdüğü Ş.Ç. olduğunu söylediğini ifade
etmiştir. Tanık, başvurucuya ekonomik durumunun kötü olması nedeniyle maddi
yardım için bir talebinin olup olmadığını sorduğunda bir taksi plakası
alınmasını istediğini söylemesi üzerine Salih isimli bir arkadaşına bu konuyu
açtığını ifade etmiş; devamında Salih'in iki gün sonra kendisini telefonla
arayarak ismini vermediği kişilerle görüştüğünü, bu kişilerin olaya karışan
kişiler olmayıp ekonomik durumlarının da başvurucunun talebini karşılayacak
derecede iyi olmaması nedeniyle belli bir miktar para karşılığında başvurucuya
bir ev almayı ve öğrenci olan çocuklarına belli aralıklarla maddi yardımda
bulunmayı kabul ettiklerini söylediğini eklemiştir. Son olarak da bu teklifi
başvurucunun babasına ilettiğini, babasının kararı başvurucuya bıraktığını,
başvurucunun ise "Gözümün değeri bu
kadar değil." diyerek teklifi geri çevirdiğini söylemiştir.
76. Soruşturmada Salih isimli kişinin açık kimliğine ve bu
kişinin olaya ilişkin ifadesinin alınıp alınmadığına ilişkin bir bilgi veya
belge bulunmamaktadır.
77. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu aşamada K.Ş. ve Ş.Ç. ile
yakınlarının kullandıkları mobil telefon iletişim kayıtlarına ilişkin
araştırmayı derinleştirmiştir. Bu araştırma sonucunda şüphelilerin olay günü ve
bu güne yakın tarihlerde görüştüğü kişileri tespit ederek bu kişilerin ev ve iş
yerlerinde delil aramıştır. Aramalar sonucunda aşağıda açıklanacağı üzere
birtakım suç eşyası (9 mm çapında mermi) ile bazı kişilere (K.U. ve Ş.Ş.)
ulaşmış ve bu kişilerin ifadelerini şüpheli sıfatıyla almış ancak olayla bir
irtibatlarını tespit edememiştir.
78. Soruşturmanın bu şekilde derinleştirilerek K.U. isimli
kişinin telefon görüşme kayıtlarının incelenmesinden olayın ertesi günü K.Ş.nin kardeşi Ş.Ş ile beş kez görüşme yaptığı, olaydan
bir hafta ve bir gün önce ise şüpheli Ş.Ç. ile görüştüğü tespit edilmiştir.
79. Bu tespit üzerine derhâl K.U.nun
evinde arama gerçekleştirilmiş, bu aramada dört adet 9 mm çapında mermi
bulunmuş ancak olayda kullanılan silah ya da olayla irtibatlıbir
delil elde edilememiştir.
80. K.U.nun kollukta ve Cumhuriyet
Başsavcılığında ayrı ayrı şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır. K.U. bu
ifadelerinde özetle şüpheli Ş.Ç.yi ve M.E. isminde
bir kişiyi tanımadığını ancak K.Ş.yi uzun zamandır
tanıdığını, bir dönem birlikte Çeçenistan'daki silahlı mücadeleye -kendi
ifadesine göre- katıldıklarını, Çeçenistan'daki insani yardım kuruluşlarında
gönüllü olarak çalıştığını ve K.Ş. ile Ş.Ç.nin
telefonundan görüşmüş olabileceğinden kayıtlarda Ş.Ç. ile görüştüğünün tespit
edilmiş olabileceğini söylemiştir.
81. K.U. bu ifadesinde ayrıca Kağıthane Şoförler Odası Başkanı A.T.nin bulunduğu bir ortamda başvurucuya para yardımı
yapılmasını önerdiğini; K.Ş.nin, aracının olaya
karışmış olması nedeniyle başvurucuya belli bir miktar para yardımı yapmak
istediğini bildiğinden bu durumu A.T.ye anlattığını, akabinde A.T.nin K.Ş.nin bu isteğini
başvurucuya iletip iletmediğinden haberdar olmadığını söylemiştir.
82. Başvurucunun ve görgü tanıklarının verdiği eşkâle
uymadığından K.U.hakkında yürütülen soruşturma
ayrılmış ve sadece evinde bulunan mermiler nedeniyle hakkında kamu davası
açılmıştır.
83. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/2/2012 tarihinde daimî arama
kararı vererek kolluğa, dava zamanaşımının dolacağı tarih olarak belirlediği
9/8/2033 tarihine kadar olayın failinin kimliğinin tespitine ve yakalanmasına
çalışılması, açık kimliği tespit edildiğinde ya da yakalandığında derhâl
Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi, ayrıca araştırmanın akıbeti
konusunda başkaca bir yazışmaya mahal verilmeksizin her üç ayda bir bilgi
verilmesi talimatını vermiştir.
İ. Bireysel Başvuru Süreci
84. Başvurucu, 4/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
85. Anayasa Mahkemesi tarafından soruşturma dosyası incelenmek
için Cumhuriyet Başsavcılığından talep edilmiştir. Başsavcılık 25/3/2016
tarihinde UYAPüzerinden dosyanın suretini
göndermiştir. Bu suretlerin incelenmesinden soruşturmada daimî arama kararı
verilmesinden sonra kolluk tarafından olayın failinin tespiti çalışmalarına
devam edildiği ve belirli tarih aralıklarıyla (3 aylık) buna yönelik tutunakların düzenlenerek Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği, Cumhuriyet Savcısının da bu çalışmalarının yürütülüp
yürütülmediğini ilgili kolluğa uygun aralıklarla yazı yazarak takip ettiği
anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
86. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
"Bir suçun işlendiğini öğrenen
Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin
(1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu
davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar."
87. 5271 sayılı Kanunu’nun "Kamu davasını açma görevi" kenar başlıklı 170.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Soruşturma evresi sonunda toplanan
deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet
savcısı, bir iddianame düzenler."
88. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen
(soruşturmanın yürütüldüğü dönemde yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (10)
No.lu Genelge'nin ilgili kısımları şöyledir:
"...
3- İnsan haklarına saygılı bir şekilde maddi
gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için
soruşturmaların zamanında, etkin, eksiksiz, süratli ve düzenli bir şekilde
yürütülmesi, bu cümleden olarak; suç işlenildiğinin
herhangi bir şekilde öğrenilmesi üzerine zaman geçirilmeksizin soruşturma başlatılması,
delillerin tespit edilerek muhafaza altına alınması, gerektiğinde olay yerinin
güvenliğinin sağlanması suretiyle delillerin kaybolmasını ve bozulmasını
önleyici tedbirler alınarak olay yerine derhâl gidilmesi, olay yerinin
incelenmesi ile keşif yapılmak suretiyle ileri sürülen iddialarla
karşılaştırılmasının yapılması, olay yerinin fotoğraflarının veya
görüntülerinin soruşturmayı aydınlatacak şekilde tespit ettirilmesi, ayrıca
yapılan işlemlerin ayrıntılı olarak tutanağa geçirilmesi, şüpheli veya sanığın
beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması gibi soruşturma işlemlerinin usul
ve kanun hükümlerine göre geciktirilmeksizin yerine getirilmesi, olayla ilgili
olan şüpheli, tanık, şikâyetçi ve mağdur ifadelerinin eksiksiz bir şekilde ve
usulüne uygun olarak alınması,
...
56. Faili meçhul olay ve cinayetlerin
soruşturulmasında,
...
e) Yeterli delil ve emarelerin bulunup
bulunmamasına bakılmaksızın, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verilmeyerek, suçun ya da faillerinin tespiti ve bulunması için zamanaşımına
kadar aranmalarının sürdürülmesi;
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet
savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma
evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile
yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da
tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip
edilmesi,
(...)”
B. Uluslararası Hukuk
1. Birleşmiş Milletler
Belgeleri
89. Birleşmiş Milletlerin 29 Kasım 1985 tarihli Suçtan ve Yetki
İstismarından Mağdur Olanlara Adalet Sağlanmasına Dair Temel Prensipler
Bildirisi'nde;
-Suç mağdurlarının uluslararası ve ulusal düzeyde adalete
ulaşmalarını ve adil muamele görmeleri,
-Zararlarının giderilmesi, tazminat ve yardım için tedbirler
alınması,
-Yargısal ve idari mekanizmaların mağdurların ihtiyaçlarına
karşılık verebilmesi için mağdurlara özellikle ağır suçlar söz konusu olduğunda
ve mağdurların talep etmeleri halinde, yargılamadaki rolleri ve kapsamı,
yargılamanın zamanlaması ve ilerlemesi ile davalarının durumu hakkında bilgi
verilmesini,
-Sanığın haklarına zarar vermeden ve ulusal ceza adaleti
sistemine uygun biçimde mağdurun kişisel haklarını ilgilendirdiği durumlarda
davanın gerekli aşamalarında kendisinin görüş ve düşüncelerini sunmasına izin
verilmesini,
-Hukuki süreç boyunca mağdurlara uygun bir hukuki yardım
sağlanmasını,
-Mağdurlara verilebilecek rahatsızlıkları asgariye indirmek,
mahremiyetlerini korumak, gerektiği zaman kendilerinin, ailelerinin ve
lehlerine olan tanıkların güvenliklerini sağlamak ve onları baskı ve
misillemeye karşı korumak için tedbir almaları,
90. 27 Ağustos - 7 Eylül 1990 tarihleri arasında Küba’nın Havana
şehrinde yapılan 8. Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı
Konferansında kabul edilen Savcıların Rolüne Dair Yönergede;
-Adalet dağıtımında temel bir unsur olan savcıların suçların
soruşturulması ve bu soruşturmaların hukukiliğinin gözetiminde aktif bir rol
üstlenmesi;
-Görevlerin hukuka uygun olarak, adil, sürekli ve süratli bir
biçimde insan onuruna saygı gösterip koruyarak insan haklarının yanında yer
alarak yürütülmesi ve ceza adaleti sisteminin düzgün işlemesine katkıda
bulunulması;
-Savcıların görevlerini yaparken, işlerini tarafsızlıkla ve her
türlü siyasal, sosyal, dinsel, ırksal, kültürel, cinsel veya başka herhangi bir
ayrımcılıktan kaçınarak yürütmeleri, objektif bir biçimde hareket etmeleri,
şüphelinin ve mağdurun durumunu gereği gibi dikkate almaları tavsiyelerine yer verilmiştir.
2. Avrupa Konseyi Belgeleri
91. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygıyükümlülüğü"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki
alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan
hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar"
92. Sözleşme'nin "Yaşam Hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur.
..."
93. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin, 2.
maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı
kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul
etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 18984/91, 5/9/1995, §161). Mahkeme, yaşama hakkı kapsamında
incelediği McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık
başvurusunda verdiği kararla devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bulunduğunu
ilk kez belirgin bir şekilde karar altına almıştır.
94. Mahkeme'ye göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin
eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli
değildir (Salman/Türkiye [BD], B. No: 21986/93, 27/6/2000,§ 105, Şener Can ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 27446/12, 24/11/2014, § 37). Devletin, doğal olmayan
her ölüm olayında, -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal
etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya
çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca,
devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi
yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük haline gelmiştir.
95. Mahkeme, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği
kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini
belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94,
4/5/2001). "Jordan Prensipleri" olarak anılan bu ilkeler, Mahkemenin
tamamen yeni belirlediğiilkeler değildir. Yukarıda
belirtilen McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık kararından
beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerinsistematikleştirilmesinden
ibarettir. Mahkemenin yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin
belirlediği ilkeler şöyledir:
-Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan
haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §105),
-Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §106),
-Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya
yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §107),
-Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §108),
-Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık
olması, her olayda ölen kişinin yakınlarının veya başvurucunun meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının
sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık,§ 109).
96. Mahkeme kararlarında, soruşturmanın etkililiği için bu
ilkeleri belirlemekle birlikte soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü
değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, bu itibarla bu
konudaki yaptığı değerlendirmelerin hiçbir şekilde başvuruculara üçüncü kişileri
adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiğive
tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma
ödevi yüklediği anlamına gelmediğini de belirtmiştir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
97. Mahkemenin 11/5/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlığın Görüşü
98. Başvurucu; hayati tehlike geçirmesiyle ve görme yeteneğini
kaybetmesiyle sonuçlanan olaya ilişkin soruşturmada, şüpheli Ş.Ç. hakkında kamu
davası açmaya yeterli delil olmasına rağmen soruşturma makamlarının yıllardır
pasif bir tutum sergileyerek bu şüpheli hakkında kamu davası açmadığını ileri
sürmüştür. Bunun yanında şüphelilerin tutuklanmaması nedeniyle güvenliğinin
tehlikeye atıldığını da iddia etmiştir. Ayrıcasoruşturmanın
makul sürede tamamlanmadığını ve Asliye Ceza Mahkemesinin şüpheliler (sanıklar)
hakkında verdiği beraat kararının başlı başına ihlal oluşturduğunu belirtmiştir.
99. Başvurucu; bu gerekçelerle Anayasa’nın 17., 19., 36., ve 40.
maddelerinde güvence altına alınan yaşama, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil
yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve
ihlalin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
100. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin açıklamalara yer verilmiş ve bu bağlamda başvuru
yolunun tüketilmesinin yaşama hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından
herhangi bir etkisi kalmamışsa başvurucunun bunu anladığı andan itibaren ve bu
yolun tüketilmesini beklemeden bireysel başvuru yoluna müracaat etmesi
gerektiği ifade edilmiştir.
101. Görüşte, başvuruya konu soruşturmada 7/2/2012 tarihinde
daimî arama kararı verilmesine rağmen etkili olarak yürütülmediğine ilişkin
bireysel başvuruda bulunulması için 4/8/2014 tarihinde dek beklendiği
belirtilmiş; bu nedenle başvurunun, süresi içinde yapılıp yapılmadığı yönünden
değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
102. Bakanlık görüşünde, başvurunun kabul edilebilirliğine
ilişkin ikinci olarak, daimî arama kararının Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuru imkânının getirildiği 23/9/2012 tarihinden önce verilmiş olması
nedeniyle başvurunun, zaman bakımından kabul edilebilir olup olmadığı yönünden
de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
103. Bakanlığın başvurunun esasına ilişkin görüşünde ise
öncelikle başvurucunun iddiasının yaşama hakkının sadece etkili soruşturma
yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği belirtilmiş,
devamında yaşama hakkı kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının etkili
olabilmesi için Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in
belirlediği ilkeler sıralanmıştır.
104. Görüşte son olarak başvuruya konu soruşturmada
gerçekleştirilen ve yukarıda ifade edilen soruşturma işlemlerinin bir kısmı
belirtilerek devletin yaşama hakkı bağlamında sahip olduğu etkili soruşturma
yükümlülüğünü ihlal ettiği yönündeki şikâyetin değerlendirilmesi konusundaki
takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
105. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir."
106. Anayasa'nın “Devletin temel
amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Uygulanabilirlik Yönünden
107. Somut olayda başvurucu hayattadır. Bu nedenle başvuruda
öncelikle yaşama hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci
fıkrasının uygulanabirliği hususunda bir
değerlendirme yapmak gerekir.
108. Bir olayda yaşama hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi
için gerekli şartlardan biri, doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla
birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşama hakkı
çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet
Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20.)
109. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura
karşı yapılan eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları
dikkate alınarak yaşama hakkı kapsamında incelenebilir.
110. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak
öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki
bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem taşımaktadır.
111. Somut olayda başvurucunun hayata döndürülmek için bir süre
hastanenin yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüğü anlaşılmıştır. Başvurucuya
yönelik saldırının yakın mesafeden ateşli bir silahla gerçekleştirilmesi ve
saldırıda hayati nahiyesi olan baş bölgesinin hedef alınması nedenleriyle bu
saldırının potansiyel olarak öldürücü bir niteliğe sahip olduğu tartışmasızdır.
Diğer faktörlerle birlikte eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip
olması ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları
gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşama hakkı
çerçevesinde incelenmesi gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır.
2. İncelemenin Kapsamı Yönünden
112. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
113. Diğer taraftan Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına
alınan yaşama hakkının, devletin negatif (öldürmeme) ve pozitif yükümlülükleri
(koruma ve etkili soruşturma) kapsamında maddi ve usule ilişkin boyutları
bulunmaktadır. Somut olayda başvurucu, silahlı saldırının bir kamu görevlisi
tarafından gerçekleştirildiğini veya saldırıya bir kamu görevlisinin neden
olduğunu ileri sürmemiş; yaşamına yönelik kamu makamlarınca bilinen ya da
bilinmesi gereken gerçek ve yakın bir tehdidin bulunduğuna ancak anılan makamların
yaşamını korumak için fiilî tedbirler almadıklarına ilişkin bir iddiada da
bulunmamıştır.
114. Bu itibarla başvurucunun şikâyeti, hayati tehlike
geçirmesiyle sonuçlanan olayla ilgili olarak yetkili makamlar tarafından etkili
bir soruşturma yürütülmediği konusundaki usul yükümlülüğü kapsamına
girmektedir. Bu nedenle somut olay açısından incelemenin, yaşama hakkının
sadece etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında
yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
115. Ayrıca başvurucu tarafından, Anayasa’nın 36. ve 40.
maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve etkili başvuru hakları
ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların yaşam hakkının etkili
soruşturma yükümlülüğü kapsamında olduğu değerlendirilmiş olup söz konusu
iddialara ilişkin inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.
3. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
a. Zaman Bakımından Yetki
116. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı
23/9/2012 tarihi olup Mahkeme ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
117. Bu çerçevede somut olaya bakıldığında 2008 yılında
gerçekleşen olay hakkında yürütülen soruşturmada faillerin belirlenebilmesine
yönelik daimî arama kararı verildiği ve bu soruşturmanın derdest olduğu
anlaşılmaktadır.
118. Soruşturmada verilen daimî arama kararı, olayın failinin
belirlenerek yakalanması amacıyla verilmiş bir karar olup niteliği itibarıyla
soruşturmayı sonuçlandıran bir işlem veya karar değildir. Dolayısıyla somut
olayda, başvuruya konu soruşturmayı neticelendiren ve kritik tarihten önce
kesinleşen bir işlem ya da karar mevcut olmayıp devletin etkili soruşturma
yükümlülüğü somut olayda devam etmektedir. Bu itibarla başvurunun Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı sonucuna
ulaşılmıştır.
b. Başvuru Yollarının Tüketilmesi
119. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun
temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal
sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların
ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının
tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
120. Yaşama hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup
olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da-
yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu
makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile
getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848,
17/7/2014, § 77; Hüseyin Caruş,
B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
121. Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Özellikle
ihlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi
sağlama imkânı tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru
yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır. Devam eden bir
soruşturmada etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle
yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarını değerlendirecek, soruşturmanın
etkili yürütülmediğinin anlaşılması hâlinde bunu sağlayacak bir başvuru yolu
bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının
tüketilmesi gerekmemektedir.
c. Diğer Kabul Edilebilirlik Kriterleri
Bakımından
122. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
4. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
123. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
124. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi
gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili
bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
125. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama hakkını koruyan
hukuk kurallarının etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap
vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyigerektirmez. Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara
üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği
gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
126. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili
olabilmesi için öncelikle soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm
olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün
delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeni veya
sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili
soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).
127. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 58).
128. Bunların yanında soruşturmaların makul bir süratle
yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan
güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle
hareket etmeleri; olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın
korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız
kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359,
10/12/2014, § 96).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
129. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, haberdar
olunur olunmaz olaya ilişkin resen soruşturma açılmıştır. Bu soruşturmada,
uzman ekiplerce olay yerine gidilerek teknik incelemeler ve maddi delil
tespitleri yapılmış; olay yerinin krokisi ile inceleme raporu düzenlenmiştir.
130. Soruşturmada ayrıca başvurucuya ilişkin adli raporlar
düzenlenmiş, olaya karıştığı belirlenen aracın sahibinin ve ifadesinde geçen
kişinin ifadeleri şüpheli sıfatıyla alınmıştır. Bu şüphelilerin ve yakınlarının
telefon görüşme kayıtları incelenmiş, olayın tespit edilebilen görgü
tanıklarının ifadeleri Cumhuriyet Savcısı tarafından alınmıştır.
131. Şüphelilere ilişkin teşhis işlemleri zamanında yaptırılmış,
olası suç delilinin elde edilebilmesi bakımından bazı ev ve iş yerlerinde arama
işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bunların yanında soruşturmada olay yerlerini
görüntüleyen bir kameranın bulunup bulunmadığı araştırılmış, olaya karışanaracın olay sonrasında izlediği güzergâh
belirlenmeye çalışılmış ve bu araçta maddi delil incelemesi yapılmıştır.
132. Öncelikle belirtilmelidir ki soruşturmanın delillerin
toplanması açısından etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme,
başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu
koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle
soruşturmanın delillerintoplanmasına ilişkin
etkililiği bakımında her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68).
133. Soruşturmaya ilişkin yukarıda yer verilen tespitler gözönünde tutularak somut olay derhâl resen harekete
geçilmesi, olayı aydınlatabilecek ve sorumlunun tespitine yarayabilecek bütün
delillerin toplanması konusunda değerlendirildiğinde soruşturmada, bu konuda
kayda değer ciddi bir eksikliğin bulunmadığı görülebilmektedir. Hatta
soruşturmada kapsamlı bir araştırma yapıldığı söylenebilir.
134. Bu tespitin yanı sıra başvurucu, soruşturma kapsamında elde
edilen bilgi ve belgelerin kendisine sunulmadığını veya olayın sorumlusunun
tespitini sağlayacak nitelikteki ilave delil tespitinde bulunma ya da araştırma
yapılmasına yönelik taleplerinin soruşturma makamlarınca reddedildiğini de
iddia etmemiştir. Bu nedenle soruşturmada, başvurucunun meşru menfaatlerini
korumak için soruşturma sürecine gerektiği ölçüde katılması yönünden de bir
eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
135. Başvurucu, şüpheli Ş.Ç.nin olayın
faili olmasına ve diğer şüpheli K.Ş.nin bu durumu
soruşturma makamlarından gizlemesine rağmen şüpheliler hakkında kamu davası
açılmadığını ileri sürmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığı ise delilleri
değerlendirmesinden şüpheli Ş.Ç.nin olayın faili
olduğu sonucunu çıkarmamıştır.
136. Başvurucu, soruşturmada eksik veya hatalı bir işlem
yürütüldüğünü ileri sürerek ilgili makamlara bir müracaatta bulunmamış; failin
şüpheli Ş.Ç. olduğu iddiasına ilişkin herhangi bir delilin araştırılmasını veya
tespit edilmesini bu makamlardan talep etmemiştir.
137. Burada ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 17. maddesi
gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının, olayın
gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin ileri sürülen her türlü
iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında
yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma
makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri,
B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
138. Bu noktada ayrıca Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili
soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin
değerlendirmesini kendisinin yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan
soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir.
Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin
yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif
Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2014, § 58). Bu konuda asıl sorumlu
ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari
mercilerdir. Bunun aksine bir usul, ancak Anayasa Mahkemesinin somut olaylara
ilişkin elinde bulunan kesin ikna edici nitelikteki bulgulara dayalı olarak
benimsenebilir (Cemil Danışman,
B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
139. Ancak diğer taraftan soruşturma makamlarınca olayın
sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın
soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir
analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil
Danışman, § 99).
140. Somut olayda başvurucunun olayın failinin şüpheli Ş.Ç.
olduğu konusunda ileri sürdüğü herhangi bir somut argümanı bulunmamaktadır. Bu
iddiası, tarafsız görgü tanıklarına yaptırılan teşhis işlemleriyle ve bu
tanıkların olayın gerçekleşme şekline ilişkin anlatımlarıyla doğrulanmamış,
ayrıca bu şüphelinin olay günü bulunduğu yere ilişkin olarak elde edilen
telefon görüşme kayıtları ve baz istasyonu verileri gibi delillerle de
desteklenmemiştir.
141. Bu nedenle soruşturmada, soruşturma makamların elde
ettikleri delilleri ve gerçekleştirilmesi gerekli soruşturma işlemlerini hatalı
değerlendirdiklerini söyleyebilmeyi mümkün kılan bir bulgu bulunmamaktadır.
Dolayısıyla soruşturma dosyasında yer alan unsurlar ve taraflarca soruşturma
hakkında sunulan bilgiler gözönünde bulundurulduğunda
bu makamların, soruşturmada etkililiği sağlamak için delillerin toplanması ve
soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirmedikleri
söylenemeyecektir.
142. Bu çerçevede soruşturmada, somut bir gelişmeye rağmen
soruşturma makamlarının hareketsiz kalmaya devam ettiklerini ortaya koyan bir
yön bulunmamaktadır.
143. Öte yandan bu noktada ifade edilmesi gereken en önemli
husus, etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar
açısından yer verilen somut tespitlerin hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesince
kişilerin masumiyetine veya suçlululuğuna ilişkin bir
yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerektiğidir. Genel ilkeler
bölümünde ifade edildiği üzere etkili soruşturma yükümlülüğü kesin olarak bir
sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir (bkz. § 125).
144. Bu nedenle yaşama hakkı kapsamındaki olaylara ilişkin
soruşturmaların olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini ortaya koyacak şekilde
yürütülmesi yerine sadece belirli bir kişinin olayla ilgisi olup olmadığıyla
sınırlı biçimde yürütülmesi, usul yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından
yeterli değildir. (Turan Uytun
ve Kevzer Uytun,B. No: 2013/9461,
15/12/2015, § 89).
145. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi tarafından, etkili soruşturma
yükümlülüğü açısından delillere ilişkin bir değerlendirmede bulunulurken bu
delillerin olayın aydınlatılması ve sorumluların tespiti üzerindeki muhtemel
olumlu veya olumsuz sonuçları hakkında herhangi bir yorum yapılmamakta olup bu
yükümlülük kapsamında yapılan değerlendirmelerde sadece kendine özgü koşulları
dikkate alınan soruşturmaların, bir bütün olarak olayı tüm yönleriyle
aydınlatabilecek, varsa sorumluların tespitine yarayabilecek deliller
toplanarak yürütülüp yürütülmediği ve soruşturma makamlarının bu delillerin
toplanması için makul olan tüm tedbirleri alıp almadıkları incelenmektedir ( Hıdır Öztürk ve Dilif
Öztürk, § 186).
146. Dolayısıyla somut olayda da yukarıda yer verilen
tespitlerin şüphelilerin masumiyetine ya da suçluluğuna ilişkin bir değerlendirme
niteliği taşımadığı ve başvuruda diğer başvurularda yapıldığı gibi sadece
soruşturma makamlarının olayın sorumlusunun tespitine yarayabilecek delillerin
toplanması için makul olan tüm tedbirleri alıp almadığının irdelendiği
bilinmelidir.
147. Diğer taraftan başvurucu, 2012 yılında verilen daimî arama
kararından sonra sadece soruşturmanın ilerlemesine hizmet etmeyen rutin
yazışmaların yapıldığını ve soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını da
ileri sürmüştür.
148. Soruşturmanın makul bir süratle yapılıp yapılmadığına
ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli
veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve
soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına
göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye
Erkek ve diğerleri, § 91).
149. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer
alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve olayı
çevreleyen koşullar gözönünde bulundurulduğunda
soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi
konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine kanaat getirilen durumlarda,
sadece eylemi gerçekleştiren kişi ya da kişilerin kimliklerinin tespit
edilememesine bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucu çıkarılması
mümkün değildir (İsmail Yıldırım ve
diğerleri, B. No: 2013/9332, 20/4/2016, § 75). Bu kabul, yaşama
hakkıyla ilgili soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmamasının ve
başvuruculara üçüncü kişileri yargılatma hakkı vermemesinin olağan bir
gereğidir.
150. Bu bakımdan somut olaydaki gibi maddi delillerin
toplandığı, görgü tanıklarının ifadelerine başvurulduğu, maddi bulgular
üzerinde gerekli incelemelerin yapıldığı, soruşturmanın yönlendirilmesi
konusunda gerekli işlemlerin yerine getirildiğive
özellikle de görgü tanıklarının olası faillerin (şüphelilerin) teşhisine imkân
sağlayacak net bilgiyi sunamamış olduğu tespitinin yapılabildiği olaylarda,
daimî arama kararı verilip uzun bir süre ilerleme kaydedilememiş ve/veya olayın
faillerinin kimliklerinin tespit edilememiş olunmasına bağlı olarak
soruşturmanın etkisiz olduğu sonucuna ulaşılamayacaktır.
151. Dolayısıyla incelenen soruşturma sürecinde çok uzun süre
önce daimî arama kararı verilmesi ve buna bağlı olarak kolluk birimleri ile
rutin yazışmaların yapılması,-somut olayın koşullarında- soruşturmanın gerekli
özenle ve süratle yapılmadığının tespit edilebilmesi açısından tek başına
yeterli değildir.
152. Soruşturmaya ilişkin tüm bu tespitler bir arada
değerlendirildiğinde başvuruda olayın sebebini aydınlatabilmek ve sorumlusunu
tespit edebilmek için gerekli adımların zamanında atılmadığı, delillerin
toplanması konusunda gerekli özenin gösterilmediği ve soruşturma makamlarının
elde ettikleri tüm bulgulara ilişkin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analiz
yapmadıkları söylenemez.
153. Açıklanan nedenlerle yaşama hakkı kapsamında etkili
soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme
yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
11/5/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.