TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
YASİN AĞCA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/13163)
Karar Tarihi: 11/5/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Nahit GEZGİN
Başvurucu
Yasin AĞCA
Vekili
Av. Kadir KARTAL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hayati tehlike geçirilmesiyle sonuçlanan ve üçüncü kişi tarafından gerçekleştirilen silahlı saldırı olayının etkili soruşturulmaması nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 4/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. 1978 doğumlu olan başvurucu, olay tarihinde İstanbul'da yaşamakta ve taksi şoförlüğü yapmaktadır.
10. Başvurucu 9/6/2008 tarihinde saat 19.00 sıralarında Kağıthane'de trafikte başka bir sürücüyle tartışma yaşamış; bu tartışma, taraflarının araçlarından inerek itişmeleri ve ardından yumruklaşmalarıyla kavgaya dönüşmüştür.
11. Başvurucunun müşterilerinin ve bir tanığın müdahalesi sonucu kavganın sona ermesiyle taraflar araçlarına binerek olay yerinden ayrılmışlar, başvurucunun müşterileri ise olay yerinde kalmıştır.
12. Başvurucunun kavga sona erdikten sonra taksisiyle diğer aracı takip etmesi üzerine iki araç olay yerine yakın bir bölgede yeniden karşılaşmıştır. Başvurucu, bu karşılaşma sırasında diğer sürücünün ele geçmeyen tabancayla yakın mesafeden açtığı ateş sonucu hayati tehlike geçirecek ve görme yeteneğini yitirecek şekilde başından yaralanmıştır.
13. Başvurucu, ihbar sonucu gelen kolluk görevlileri tarafından bir hastaneye götürülmüş ve buradaki yoğun bakım ünitesinde derhâl başvurucunun tedavisine başlanmıştır. Diğer sürücü ise aracıyla olay yerinden süratle kaçmış ancak kaçışı sırasında aracının plaka numarası çevredekiler tarafından görülebilmiştir.
14. Olayın hemen ardından harekete geçen kolluk görevlileri, plaka numarasından yola çıkarak kimliğini (1972 doğumlu K.Ş.) ve adresini belirledikleri araç sahibini Kağıthane'deki adresinde aramış ancak bulamamışlardır. Bununla birlikte adreste bulunan babası aracılığıyla K.Ş. ile telefon görüşmesi yapmışlardır. K.Ş. bu görüşmede Fatih ilçesinde olduğunu, aracını tanımadığı bir kişiye olaydan birkaç gün önce geçici olarak verdiğini söylemiştir.
15. Kolluk görevlileri, ifadesini alabilmek için K.Ş.yi karakola çağırmıştır. K.Ş. görüşmeden yarım saat sonra Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğü binası önüne geleceğini söylemiş ancak gitmemiştir.
16. Bu durum üzerine kolluk görevlileri, belli aralıklarla K.Ş.yi telefonla arayıp ifadesini vermek üzere yaptıkları çağrıyı yinelemişlerdir. K.Ş. bu görüşmelerde farklı yerlere geleceğini söylemesine rağmen her defasında söylediği yere gitmemiş, saat 24.00 sıralarında ise telefonunu görüşmeye kapatmıştır.
17. K.Ş.nin bu tutumu üzerine kolluk görevlileri, yeniden adresine gitmişler ancak bu kez kimseyi bulamamışlardır. Kendisine bir süre ulaşılamayan K.Ş. 10/6/2008 tarihinde saat 01.45 sıralarında polis karakoluna kendiliğinden gelmiş ve görevlilere, Fatih ilçesindeki bir dernekte tanıştığı 1970 doğumlu Ş.Ç.ye olaydan iki gün önce aracını verdiğini söylemiştir.
18. K.Ş. Ş.Ç.ye ait telefonların numaralarını da kolluk görevlilerine vermiştir. Görevliler, hemen bu telefonları arayarak adı geçen kişiye ulaşmaya çalışmışlarsa da telefonların görüşmeye kapalı olması nedeniyle başarılı olamamışlardır.
19. Kolluk görevlileri tarafından, olayın hemen nöbetçi Cumhuriyet Savcısına bildirilmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Cumhuriyet Başsavcılığı) olay hakkında derhal bir soruşturma başlatmıştır.
A. Şüphelilerin ve Görgü Tanıklarının Beyanları
20. Soruşturma kapsamında K.Ş.nin şüpheli sıfatıyla ifadesi ilk kez 10/6/2008 tarihinde kolluk görevlileri tarafından alınmıştır. K.Ş. ifadesinde tekstilci olduğunu, bir dönem Çeçenistan'a gittiğini, 7/6/2008 tarihinde yolda yürürken Fatih'teki bir dernekte 10 yıl önce tanıştığı ve Adapazarı'nda ikamet ettiğini bildiği arkadaşı Ş.Ç. ile yanında tanımadığı biri olduğu hâlde tesadüfen karşılaştığını; Ş.Ç.nin aracını, yanındaki tanımadığı arkadaşı için geçici olarak istemesi üzerine aracının anahtarını Ş.Ç.ye verdiğini, onun da bu anahtarı yanındaki kişiye verdiğini gördüğünü, olayla bir ilgisinin bulunmadığını söylemiştir.
21. Kolluk görevlileri, bu ifade üzerine Ş.Ç.yi yeniden telefonla arayıp ifade vermeye çağırmışlardır. Ş.Ç. 10/6/2008 tarihinde saat 16.30 sıralarında kolluk görevlilerininçağrısına uyarak karakola gelmiştir. Burada şüpheli sıfatıyla verdiği ilk ifadesinde özetle aslen Karadenizli olup Adapazarı'nda ikamet ettiğini, burada bir akaryakıt istasyonunun olduğunu, Çeçen mültecilerle ilgilendiği için Fatih ilçesinde bulunan bir derneği sıklıkla ziyaret ettiğini söylemiştir.
22. Ş.Ç. aynı nedenle İstanbul'a gittiği 7/6/2008 tarihinde Çeçenistan'da tanıştığı ve ismini Ahmet olarak bildiği arkadaşıyla yürürlerken Ahmet'in hasta bir yakınının olması sebebiyle bir araca ihtiyaç duyduğunu söylemesi üzerine bu sırada tesadüfen gördüğü ve uzun zamandır tanıyıp bir süre de birlikte Çeçenistan'da kaldıkları K.Ş.ye durumu açıklayarak ondan aracının anahtarını istediğini, K.Ş.nin kabul etmesi üzerine de ondan aldığı anahtarı Ahmet'e verdiğini, bu olayın ardından Adapazarı'na döndüğünü ve olay günü de burada olduğunu söylemiştir.
23. Ş.Ç. ifadesinde ayrıca Ahmet ismiyle tanıdığı bu kişinin açık kimliğini, telefon numarasını ve adresini bilmediğini ancak pasaportunda ismini M.E. olarak gördüğünü hatırladığını belirtmiştir.
24. Ş.Ç.nin bu kişinin Fatih ilçesindeki dernekte veya çevresinde bulunan sosyal alanlarda bulunabileceğini söylemesi üzerine kolluk görevlilerince Ş.Ç. ile birlikte aynı gün (10/6/2008) saat 21.00 sıralarında buralara gidilerek araştırma yapılmış ancak bu kişiye veya onu tanıyan birine rastlanmamıştır.
25. Soruşturmada başvurucunun müşterileri Y.K., Ş.K., B.Ç. ve A.Y.nin ifadeleri olaydan hemen sonra ve farklı tarihlerde kolluk görevlileri ve Cumhuriyet Savcısı tarafından ayrı ayrı alınmıştır. Adı geçenler bu ifadelerinde özetle taksiyle trafik lambalarının bulunduğu bir kavşağa geldiklerinde A.Y.nin hasta olmasından dolayı başvurucudan durmayıp süratlenmesini istediklerini, başvurucunun da bu isteklerine uyarak kavşaktan geçmek istediği sırada sol taraflarında bulunan başka bir aracın sürücüsü ile başvurucu arasında önce araç içinde el ve kol hareketleriyle başlayan, akabinde başvurucunun diğer sürücüyle sinkâflı konuşması üzerine taraflarının araçlarından inerek yumruklaşmaya kadar varan bir kavganın yaşandığını, Ş.K. ve Y.K.nin taksiden inerek bu kavgaya müdahale ettiğini, kavganın son bulmasıyla taraflarının araçlarına binerek olay yerinden uzaklaştıklarını, kendilerinin ise olay yerinde kaldıklarını, bir süre sonra başvurucunun taksiyle diğer aracı takip etmeye başladığını gördüklerini ancak bu takip sırasında veya sonrasında neler yaşandığını, başvurucunun ne şekilde yaralandığını görmediklerini söylemişlerdir.
26. Tanıklar ifadelerinde başvurucuyla tartışan kişinin olay sırasında ismini söylediğine ilişkin bir beyanda bulunmamışlardır. Ayrıca tanıklardan sadece Y.K. bukişiyi teşhis edebileceğini söylemiştir.
27. Tanık B.Ç. ise teşhis edemeyeceğini söylese de bu kişinin eşkâlini vermiş ve 1.90 cm boyunda, 85-90 kg ağırlığında ve birkaç günlük sakalı olduğunu söylemiştir.
28. Bu tanıklara 30/10/2008 tarihinde (olaydan yirmi gün sonra) şüpheli K.Ş. dâhil sekiz kişinin fotoğrafları gösterilerek teşhis işlemi yaptırılmış ancak tanıklardan Ş.K. ve A.Y. teşhiste bulunamamışlardır. Tanık Y.K., K.Ş.yi ve başka bir kişiyi; tanık B.Ç. ise bu kişilerden başka iki kişiyi faile benzettiğini söylemiştir.
29. Y.K. soruşturmanın ileriki aşamasında Cumhuriyet Savcısına verdiği 13/11/2009 tarihli ifadesinde, failin 1.80 cm boylarında, iri yapılı, şivesi Kafkasya Bölgesi'nden ülkemize göç eden ya da Karadeniz Bölgesi'nden olan kişilerin şivesine benzeyen, 35-40 yaşlarında, düz saçlı ve sakallı bir kişi olduğunu söylemiştir.
30. Tanığa bu ifadesinin alındığı sırada şüpheliler K.Ş. ve Ş.Ç.nin fotoğrafları gösterilmiş; tanık, olayı gerçekleştiren kişinin Ş.Ç. olmadığını, K.Ş.ye ise benzemekle birlikte gösterilen fotoğraftan net olarak teşhiste bulunamadığını söylemiştir.
31. Tanıklar Y.K., A.Y. ve B.Ç. 17/11/2009 günü karakola çağrılmış; K.Ş.ye ilişkin teşhis işlemi yeniden gerçekleştirilmiştir. Bu işlem sırasında teşhis odasına K.Ş. dışında başka kişiler de alınarak hepsi tanıklara gösterilmiştir. Tanıklardan A.Y ve B.Ç. bu kişilerin fail olup olmadıklarını teşhis edemediklerini, tanık Y.K. ise bu kişiler arasında failin bulunmadığını söylemiştir.
32. Y.K. bu teşhis işlemi sırasında da olayı gerçekleştiren kişinin uzun boylu, 100 kg civarında, atletik yapılı ve Kafkasya Bölgesi'nden göç eden kişilere ait şivesi olan biri olduğunu söylemiştir.
33. Olay yerinde kendi aracıyla seyir hâlindeyken yaşananlara tanık olan A.E.olay günü saat 20.40 sıralarında kollukta alınan ifadesinde, kavgayı görmesi üzerine tarafları ayırmak için aracından indiğini, kavganın son bulmasından ve tarafların araçlarına binerek olay yerinden belli bir mesafe uzaklaşmalarından bir süre sonra başvurucunun diğer aracı takip edip taksisini bu aracın önüne doğru sürmesi ve taksisinin bagajından çıkardığı sopayla üzerine yürümesi üzerine diğer sürücünün 7.65 mm çapında olduğunu düşündüğü tabancasıyla yakın mesafeden ateş açarak başvurucuyu yüzünden vurduğunu ve hemen aracına binerek süratle olay yerinden kaçtığını, başvurucunun ise yüzünden aldığı mermi isabeti nedeniyle olduğu yere düştüğünü, ardından olay yerine gelen polis memurlarınca hastaneye götürüldüğünü gördüğünü söylemiştir.
34. Bu tanık da diğer sürücünün tartışma anında ya da başvurucuyu silahla yaraladığı sırada ismini söylediğine ilişkin bir beyanda bulunmamış ancak eşkâlini vererek 35 yaşlarında, yaklaşık 1.90 cm boyunda, 100 kg ağırlığında ve sakallı biri olduğunu belirtmiştir.
35. Tanığa, bu ifade alma işleminden hemen sonra bilgisayar veri ortamında (POLNET) yer alan parmak izi programındaki kişilere ait fotoğraflar gösterilmiş ancak tanık, bu kişiler içinde olayı gerçekleştiren kişinin bulunduğu yönünde bir teşhiste bulunamamıştır.
36. Tanık 10/6/2008 tarihinde (olaydan bir gün sonra) karakola yeniden çağrılmış vesaat 12.00'de K.Ş.ye, saat 23.00'te ise Ş.Ç.ye ilişkin olarak tanığa ayrı ayrı teşhis yaptırılmıştır. Busırada teşhis odasına şüpheliler dışında olayla ilgisi olmayan üç kişi daha alınarak hepsi tanığa gösterilmiştir. Tanık, şüpheliler dâhil kendisine gösterilen kişileri olay sırasında görmediğini söylemiş ve olayı gerçekleştiren kişinin 1.90 cm boylarında, 100 kg ağırlığında ve sakallı biri olduğunu yinelemiştir.
37. Tanık, soruşturmanın ileriki aşamasında 15/7/2008 tarihinde (olaydan yaklaşık bir ay sonra) Cumhuriyet Başsavcılığında yeniden ifade vermiştir. İfadesi alınırken şüpheliler K.Ş. ve Ş.Ç.nin soruşturma dosyasında bulunan fotoğraflı kimlik belgeleri Cumhuriyet Savcısı tarafından kendisine gösterilmiştir. Tanık, şüphelilerin büyük bir olasılıkla olayı gerçekleştiren kişi olmadığını düşündüğünü ancak bu kişinin yüzünü, kavga sırasında arkasından tutmaya çalıştığı için göremediğini, başvurucunun silahla vurulması anında ise bir an görebildiğini ve saç stilinin Ş.Ç.nin saç stiliyle uyuşmadığını söylemiştir.
38. Bu tanığa da 30/10/2008 tarihinde diğer tanıklarla birlikte şüpheli K.Ş. dâhil sekiz kişinin fotoğrafları gösterilerek teşhis işlemi yaptırılmış; tanık, fotoğrafları gösterilen kişileri olaya karışan kişiye benzetemediğini söylemiştir.
B. Soruşturma Kapsamında Yapılan Adli İşlemler
39. Cumhuriyet Başsavcılığı 11/6/2008 tarihinde şüpheliler K.Ş. ve Ş.Ç.nin kastenöldürmeye teşebbüs suçundan tutuklanmalarını Sulh Ceza Mahkemesinden (Mahkeme) talep etmiştir. Mahkemece şüphelilerin sorguları yapılmıştır. Şüpheliler, bu sorgularında kolluk ve Cumhuriyet Başsavcılığında verdikleri ifadelerini tekrar ederek aracın olay günü M.E. isimli kişide olduğunu ve olaya karışmadıklarını söylemişlerdir.
40. Mahkeme, tutuklama talebini mevcut delil durumunu gerekçe göstererekreddetmiş ve adı geçenlerin serbest bırakılmalarına karar vermiştir.
41. Başvurucunun vekili aracılığıyla bu karara itirazı, Asliye Ceza Mahkemesince reddedilmiştir. Mahkeme, bu kararına gerekçe olarak tanık A.E.nin 10/6/2008 tarihli teşhis işlemini (bkz. §§ 34, 36) ve aynı tanık ile tanık B.Ç.nin ifadelerini (bkz. §§ 27, 33) göstermiştir.
C. Maddi Delilİncelemeleri
42. Olay yeri inceleme ekibi tarafından olay günü saat 22.00 sıralarında yapılan incelemeler sonucunda bir adet tabanca mermisi kovanı ve demir çubuk bulunmuş, bu kovan ve demir çubuk incelenmek üzere muhafaza altına alınmış, ayrıca olay yerinin basit krokisi ile inceleme raporu düzenlenmiştir.
43. Olay yerinden elde edilen kovan,Polis Kriminal Laboratuvarına gönderilmiştir. Laboratuvar tarafından 12/6/2008 tarihinde düzenlenen rapora göre söz konusu kovan, tanık A.E.nin ifadesinde söylediği gibi 7.65 mm. çaplı fişek atar silahlarda kullanılmak üzere imal edilmiş fişeklerdendir. Kovan, bu kovanın atıldığı silahın elde edildiğinde tespit edilebilmesi için Laboratuvarda geçici olarak muhafaza altına alınmıştır.
44. Karakola geldiğinde K.Ş.nin el svapları alınmış ancak Kriminal Laboratuvarın 4/7/2008 tarihli raporunda bu svaplar üzerinde atış artıklarına rastlanmadığı bildirilmiştir.
45. K.Ş.ye ait araç 1/7/2008 tarihinde Kağıthane ilçesinde bir sokakta kapıları açık ve terk edilmiş şekilde bulunmuştur. Aynı gün kolluk görevlilerince üzerinde maddi delil ve parmak izi incelemesi yapılmış ancak mukayeseye elverişli ize ya da benzeri bir delile rastlanmamıştır.
46. Aracın terk edildiği bölgede kolluk görevlileri tarafından yapılan araştırmada, sokağa bırakan kişiyi gören veya bilen bir tanığın olmadığı, ayrıca aracın sokakta ilk kez terk edilmiş şekilde bulunmasından 15-20 gün önce görüldüğü tespit edilmiştir.
47. Soruşturmada, kavganın yaşandığı veya başvurucunun silahla vurulduğu yeri görüntüleyen bir MOBESE ya da iş yeri güvenlik kamerasının bulunmadığı tespit edilmiştir.
48. K.Ş.ye ait aracın olay günü izlediği güzergâhın tespit edilebilmesi için olay tarihinden terk edilmiş şekilde bulunduğu 21/6/2008 tarihine dek İstanbul'daki köprülerden ve otoyol gişelerinden geçiş yapıp yapmadığı Karayolları Müdürlüğünden sorulmuş, Müdürlükçe bir geçiş kaydının bulunmadığı bildirilmiştir.
D. Başvurucunun Beyanları
49. Soruşturmada olayın hemen ardından başvurucunun ifadesinin alınmasına çalışılmış ise de doktorlarının beyanlarına göre ifade veremeyecek durumda olması nedeniyle bu, 9/7/2008 tarihine (olaydan bir ay sonrası) dek mümkün olmamıştır.
50. Başvurucunun sağlık durumu itibarıyla hangi tarihte ifade verebilecek durumageldiği ve tedavi gördüğü hastaneden taburcu edildiği soruşturma belgelerinden kesin olarak anlaşılamamakla birlikte aşağıda yer verilen ifadelere göre taburcu edildikten bir süre sonra belirtilen tarihte Cumhuriyet Başsavcılığına başvurup vekili huzurunda ifadesini verdiği anlaşılmıştır.
51. Başvurucu bu ifadesinde olay günü müşterilerinin içlerinden birinin hasta olduğu gerekçesiyle kendisinden süratli gitmesini istemesi üzerine bazen başka araçların önüne geçerek ilerlemek zorunda kaldığını, bir müddet trafikte bu şekilde ilerledikten sonra bir sürücüyle bu nedenle tartıştıklarını, tartışmanın kavgaya dönüştüğünü ve sürücünün bu sırada "Sen beni tanımıyorsun bana Ş... Ç... derler." deyip kendisine yumruk attığını, bu kişiyi daha önce görmediğini ve tanımadığını söylemiştir.
52. Başvurucu, kavganın sona ermesinden sonra müşterilerini olay yerinde bırakarak taksisiyle diğer aracı takip etmeye başladığını, bir süre sonra diğer sürücünün durup aracından inmesi üzerine taksisinden indiğini, bu sırada sürücünün elinde bir tabanca olduğunu ve kendisine doğrulttuğunu gördüğünü, kendini korumak amacıyla taksisinin bagajına önceden koyduğu demir çubuğu almak için hamle yaptığı sırada gözlerinin aniden karardığını ancak silah sesi duymadığını söylemiştir.
53. Başvurucu bu ifadesinde diğer sürücünün eşkâlini de vermiştir. Başvurucu, yukarıda yer verilen tanık anlatımlarında olduğu gibi bu kişinin 35 yaşlarında, 1.75-1.80 cm boylarında ve yaklaşık 100 kg ağırlığında olduğunu söylemiş; dalgalı saçlı ve şakak kısmındaki saçlarının kırlaşmış olduğunu, şivesinin Karadeniz Bölgesi'ne has şiveye yakın olduğunu da ifade etmiştir.
54. Tanıklar Y.K., A.Y. ve B.Ç.nin karakola çağrılarak yeniden teşhis işleminin gerçekleştirildiği 17/11/2009 tarihinde, olay sonucunda görme yeteneğini tamamen kaybeden başvurucu da çağrılmış, K.Ş. ile K.Ş.nin yanında teşhis işlemine katılan kişilerin başvurucunun yakınında ayrı ayrı konuşması sağlanmış, bu seslerden birinin ya da birkaçının kendisini yaralayan kişinin sesiyle benzer olup olmadığı başvurucuya sorulmuştur. Başvurucu, olayın üzerinden uzun bir zaman geçtiğini, tartıştığı kişiyle aralarında yüksek ses tonuyla ve sert vurgulamalarla kısa bir konuşmanın gerçekleştiğini, bu nedenle dinletilen kişilerin ses tonlarını kendisini yaralayan kişinin ses tonuna benzetemediğini söylemiştir.
E. Başvurucu Hakkında Düzenlenen Adli Raporlar
55. Başvurucu hakkında Adli Tıp Kurumundan alınan 11/6/2008 tarihli ilk adli raporda; sol maxillada (sol üst çene kemiği) ve sağ zigomada (sağ elmacık kemiği) ateşli silah çekirdeği yaralarının mevcut olduğu, epikriz ve konsültasyon raporlarının temini sonrasında kesin raporun düzenleneceği bildirilmiştir.
56. Adli Tıp Kurumundan alınan 21/8/2008 tarihli ikinci adli raporda; başvurucuda subdural (beyin-omurilik sert zarı altı) hematom (kan toplanması nedeniyle şişlik), sağ temporal (şakak kemiği) fraktürü (kırık) tespit edildiği ve bilateral (iki taraflı) glob (küre) perferasyonunun (delinme) mevcut olduğu bildirilmiştir. Raporda, göz ve plastik cerrahi konsültasyon raporlarının temini sonrası kesin raporun düzenleneceği belirtilmiştir.
57. Adli Tıp Kurumu İkinci İhtisas Kurulu 22/6/2009 tarihinde, belirtilen konsültasyon raporlarını aldıktan ve geçici raporlarla birlikte epikriz raporunu da inceledikten sonra kesin adli raporu düzenlemiştir. Raporda başvurucunun yaralanma nedeniyle hayati tehlike geçirdiği, her iki gözünün tam görme yeteneğini yitirdiği, yüzünde sabit iz ve hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek nitelikte kemik kırığı oluştuğu belirtilmiştir.
F. Soruşturma Kapsamında Yapılan Diğer Araştırmalar
58. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Pasaport Şube Müdürlüğüne 12/6/2008 tarihinde yazı yazılarak M.E. hakkında kayıtlarının bulunup bulunmadığı hususunda çok acele bilgi verilmesi istenmiştir.
59. Şube Müdürlüğünün cevap yazısıyla kayıtlarında bu kişi hakkında bir bilgiye rastlanmadığı bildirilmiştir.
60. Soruşturmada ayrıca şüphelilerin ve yakınlarının kullandıkları tespit edilebilen mobil telefonların olay gününe ilişkin görüşme kayıtları ilgili telefon operatörlerinden getirtilerek incelenmiştir.
61. Bu inceleme sonucunda şüpheli Ş.Ç.nin olay günü İstanbul'da bir görüşme yaptığı ya da K.Ş. ile görüştüğü tespit edilememiştir. Ancak şüpheli K.Ş.nin başka bir kişi adına çıkarttığı telefon hattıyla ve kendi adına kayıtlı başka bir hatla kardeşi T.Ş.ye ait telefonu saat 19.53’ten itibaren -olayın gerçekleşmesinin hemen ardından- çok sık aralıklarla aradığı ve uzun süren görüşmeler yaptığı, ayrıca kolluk görevlileriyle görüşmesini takiben ve polis karakoluna teslim olmadan önce de aracının terk edilmiş olduğu Kağıthane'deki sokağın hemen bir üst sokağında bulunan baz istasyonunun bulunduğu alanda telefonla görüştüğü belirlenmiştir.
62. Bu durum üzerine K.Ş.nin ifadesi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yeniden alınmıştır. K.Ş. bu ifadelerinde özetle, telefon görüşme kayıtlarında olay günü Fatih'te olmasına rağmen Kağıthane bölgesinde görüşme yaptığının belirlenmesinin sebebini anlayamadığını söylemiştir.
63. K.Ş. bu ifadelerinde önceki ifadelerinden farklı olarak olay günü aracının anahtarını Ş.Ç.ye verdiğini ancak onun anahtarı bir başkasına verdiğini görmediğini söylemiş; bununla birlikteŞ.Ç.nin bu olaylardan önce M.E. isimli kişiden bahsedip yakından tanıdığı ve güvenilir birisi olduğunu ifade ettiğini de eklemiştir.
64. Şüphelilerin ve yakınlarının telefonla iletişimlerinin üç ay süreyle dinlenmesine ve kayda alınmasına -Cumhuriyet Başsavcılığının talebiyle- Mahkemece 26/11/2009 tarihinde karar verilerek görüşmeler bu tarihten sonra belirtilen süreyle dinlenmiş ise de bu dinlemelerden bir bilgi elde edilememiştir.
G. Kamu Davası Süreci
65. Cumhuriyet Başsavcılığı 28/12/2010 tarihinde, savunmalarının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, adı, adresi ve telefonu belli olmayan bir kişi tarafından K.Ş.ye ait aracın geçici olarak istenmesinin ve daha da ötesi K.Ş. tarafından verilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca yapılan araştırmalarda M.E. isminde bir kişinin varlığının da tespit edilmediği gerekçesiyle K.Ş ve Ş.Ç. hakkında kasten öldürmeye teşebbüs ve yasak nitelikte silah taşımak eylemlerinin failini gizlemek ve kimliğinin ortaya çıkarılmasını engellemek amacı ile birlikte hareket ettikleri iddiasıyla suçluyu kayırma suçundan kamu davası açmıştır.
66. K.Ş. ve Ş.Ç. hakkında suçluyu kayırma suçundan yürütülen kamu davasında ise başvurucu yeniden ifade vermiş ve önceki ifadelerinde olduğu gibi kendisini yaralayan kişinin kavga sırasında "Bana Ş...Ç... derler." dediğini söylemiştir.
67. K.Ş. ve Ş.Ç. ise bu davadaki savunmalarında da suçlamayı reddederek olayla bir ilgilerinin bulunmadığını, olay günü aracın M.E.de olduğunu söylemişlerdir.
68. Bu yargılamada tanık Y.K.nın istinabe yoluyla ifadesi alınmıştır. Tanık, önceki ifadelerini tekrar ederek olay günü başvurucuyla tartışan kişinin şivesinin Kafkasya bölgesinden ülkemize göç eden kişilerin şivesine benzediğini, çalıştığı iş yerinde bu bölge kökenli kişiler olduğu için söz konusu şiveyi yakından bildiğini söylemiştir. Ancak bu ifadesinde de bu kişinin başvurucuyla tartıştığı sırada ismini söylediğine ilişkin bir beyanı olmamıştır.
69. Davaya bakan İstanbul Asliye Ceza Mahkemesi 13/4/2012 tarihli kararında, sanıkların kasten öldürmeye teşebbüs suçunun faili ve şeriki olduğunun ileri sürüldüğünü belirterek haklarında suçluyu kayırma suçundan kamu davası açılabilmesi için soruşturmada öncelikle olayın failinin belirlenmesinin ve akabinde buna göre durumlarınınnetleştirilmesinin gerektiği gerekçesiyle sanıkların beraatine hükmetmiştir.
70. Başvurucu tarafından temyiz edilen bu karar, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 18/6/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.
H. Kamu Davası Açılmasından Sonra Gerçekleştirilen Soruşturma İşlemleri
71. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu davayı açtıktan sonra da bazı soruşturma işlemleri gerçekleştirmiş ve 7/5/2011 tarihinde başvurucunun ifadesini kolluk aracılığıyla yeniden almıştır. Başvurucu bu ifadesinde, yoğun bakım ünitesinde yaklaşık 7 gün, ilgili serviste ise 4 gün kaldıktan sonra hastaneden taburcu edildiğini, olaydan 9 ay kadar sonra yanında C.D. isimli kişi olduğu hâlde ziyaretine gelen veKağıthane Şoförler Odası Başkanı A.T.nin, olayı gerçekleştiren kişinin uzlaşma karşılığında bir miktar para vermeyi ya da çocuğuna ev almayı teklif ettiğini söylediğini ancak bu kişinin kim olduğunu söylemediğini, kendisinin ise bu teklifi reddettiğini ileri sürmüştür.
72. Başvurucunun babası da aynı gün kollukta dinlenmiş, ifadesinde olayın gerçekleşme şeklini ilk olarak tanıklarından ve kolluk görevlilerinden öğrendiğini,başvurucunun hastaneden taburcu edildikten sonraki görüşmelerinde tanıklardan ve kolluk görevlilerinden duyduklarını doğruladığını ve failin olay sırasında ismini Ş.Ç. olarak söylediğini ifade ettiğini beyan etmiştir.
73. Başvurucunun ifadesinde adları geçen A.T. ve C.D. 23/6/2011 tarihinde kollukta alınan ifadelerinde başvurucunun iddialarını tümüyle reddetmişlerdir.
74. Başvurucunun bu konuda kollukta 15/5/2011 tarihinde dinlenen iki akrabası ise başvurucuya şikâyetinden vazgeçmesi için para teklif edildiğini duyduklarını söylemişlerdir. Tanık N.K. ayrıca, başvurucunun bu teklifi reddetmesinin sonrasında A.T.nin aynı teklifi kendisine yaptığını ancak kabul etmediklerini belirtmiştir. Tanık D.N. ise teklifi duymasının yanı sıra tedavisinin tamamlanmasından sonra başvurucuyu önce bir avukata ardından da Cumhuriyet Başsavcılığına götürdüğünü söylemiştir.
75. Aynı konuda kollukta dinlenen ve başvurucunun yakını olan H.İ.K de olaydan sonra ziyaretine gittiğinde başvurucunun, olayın failinin Çeçenlerle bağlantısı bulunduğunu ileri sürdüğü Ş.Ç. olduğunu söylediğini ifade etmiştir. Tanık, başvurucuya ekonomik durumunun kötü olması nedeniyle maddi yardım için bir talebinin olup olmadığını sorduğunda bir taksi plakası alınmasını istediğini söylemesi üzerine Salih isimli bir arkadaşına bu konuyu açtığını ifade etmiş; devamında Salih'in iki gün sonra kendisini telefonla arayarak ismini vermediği kişilerle görüştüğünü, bu kişilerin olaya karışan kişiler olmayıp ekonomik durumlarının da başvurucunun talebini karşılayacak derecede iyi olmaması nedeniyle belli bir miktar para karşılığında başvurucuya bir ev almayı ve öğrenci olan çocuklarına belli aralıklarla maddi yardımda bulunmayı kabul ettiklerini söylediğini eklemiştir. Son olarak da bu teklifi başvurucunun babasına ilettiğini, babasının kararı başvurucuya bıraktığını, başvurucunun ise "Gözümün değeri bu kadar değil." diyerek teklifi geri çevirdiğini söylemiştir.
76. Soruşturmada Salih isimli kişinin açık kimliğine ve bu kişinin olaya ilişkin ifadesinin alınıp alınmadığına ilişkin bir bilgi veya belge bulunmamaktadır.
77. Cumhuriyet Başsavcılığı, bu aşamada K.Ş. ve Ş.Ç. ile yakınlarının kullandıkları mobil telefon iletişim kayıtlarına ilişkin araştırmayı derinleştirmiştir. Bu araştırma sonucunda şüphelilerin olay günü ve bu güne yakın tarihlerde görüştüğü kişileri tespit ederek bu kişilerin ev ve iş yerlerinde delil aramıştır. Aramalar sonucunda aşağıda açıklanacağı üzere birtakım suç eşyası (9 mm çapında mermi) ile bazı kişilere (K.U. ve Ş.Ş.) ulaşmış ve bu kişilerin ifadelerini şüpheli sıfatıyla almış ancak olayla bir irtibatlarını tespit edememiştir.
78. Soruşturmanın bu şekilde derinleştirilerek K.U. isimli kişinin telefon görüşme kayıtlarının incelenmesinden olayın ertesi günü K.Ş.nin kardeşi Ş.Ş ile beş kez görüşme yaptığı, olaydan bir hafta ve bir gün önce ise şüpheli Ş.Ç. ile görüştüğü tespit edilmiştir.
79. Bu tespit üzerine derhâl K.U.nun evinde arama gerçekleştirilmiş, bu aramada dört adet 9 mm çapında mermi bulunmuş ancak olayda kullanılan silah ya da olayla irtibatlıbir delil elde edilememiştir.
80. K.U.nun kollukta ve Cumhuriyet Başsavcılığında ayrı ayrı şüpheli sıfatıyla ifadesi alınmıştır. K.U. bu ifadelerinde özetle şüpheli Ş.Ç.yi ve M.E. isminde bir kişiyi tanımadığını ancak K.Ş.yi uzun zamandır tanıdığını, bir dönem birlikte Çeçenistan'daki silahlı mücadeleye -kendi ifadesine göre- katıldıklarını, Çeçenistan'daki insani yardım kuruluşlarında gönüllü olarak çalıştığını ve K.Ş. ile Ş.Ç.nin telefonundan görüşmüş olabileceğinden kayıtlarda Ş.Ç. ile görüştüğünün tespit edilmiş olabileceğini söylemiştir.
81. K.U. bu ifadesinde ayrıca Kağıthane Şoförler Odası Başkanı A.T.nin bulunduğu bir ortamda başvurucuya para yardımı yapılmasını önerdiğini; K.Ş.nin, aracının olaya karışmış olması nedeniyle başvurucuya belli bir miktar para yardımı yapmak istediğini bildiğinden bu durumu A.T.ye anlattığını, akabinde A.T.nin K.Ş.nin bu isteğini başvurucuya iletip iletmediğinden haberdar olmadığını söylemiştir.
82. Başvurucunun ve görgü tanıklarının verdiği eşkâle uymadığından K.U.hakkında yürütülen soruşturma ayrılmış ve sadece evinde bulunan mermiler nedeniyle hakkında kamu davası açılmıştır.
83. Cumhuriyet Başsavcılığı 7/2/2012 tarihinde daimî arama kararı vererek kolluğa, dava zamanaşımının dolacağı tarih olarak belirlediği 9/8/2033 tarihine kadar olayın failinin kimliğinin tespitine ve yakalanmasına çalışılması, açık kimliği tespit edildiğinde ya da yakalandığında derhâl Cumhuriyet Başsavcılığında hazır edilmesi, ayrıca araştırmanın akıbeti konusunda başkaca bir yazışmaya mahal verilmeksizin her üç ayda bir bilgi verilmesi talimatını vermiştir.
İ. Bireysel Başvuru Süreci
84. Başvurucu, 4/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
85. Anayasa Mahkemesi tarafından soruşturma dosyası incelenmek için Cumhuriyet Başsavcılığından talep edilmiştir. Başsavcılık 25/3/2016 tarihinde UYAPüzerinden dosyanın suretini göndermiştir. Bu suretlerin incelenmesinden soruşturmada daimî arama kararı verilmesinden sonra kolluk tarafından olayın failinin tespiti çalışmalarına devam edildiği ve belirli tarih aralıklarıyla (3 aylık) buna yönelik tutunakların düzenlenerek Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, Cumhuriyet Savcısının da bu çalışmalarının yürütülüp yürütülmediğini ilgili kolluğa uygun aralıklarla yazı yazarak takip ettiği anlaşılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
86. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar."
87. 5271 sayılı Kanunu’nun "Kamu davasını açma görevi" kenar başlıklı 170. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler."
88. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (soruşturmanın yürütüldüğü dönemde yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve (10) No.lu Genelge'nin ilgili kısımları şöyledir:
"...
3- İnsan haklarına saygılı bir şekilde maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için soruşturmaların zamanında, etkin, eksiksiz, süratli ve düzenli bir şekilde yürütülmesi, bu cümleden olarak; suç işlenildiğinin herhangi bir şekilde öğrenilmesi üzerine zaman geçirilmeksizin soruşturma başlatılması, delillerin tespit edilerek muhafaza altına alınması, gerektiğinde olay yerinin güvenliğinin sağlanması suretiyle delillerin kaybolmasını ve bozulmasını önleyici tedbirler alınarak olay yerine derhâl gidilmesi, olay yerinin incelenmesi ile keşif yapılmak suretiyle ileri sürülen iddialarla karşılaştırılmasının yapılması, olay yerinin fotoğraflarının veya görüntülerinin soruşturmayı aydınlatacak şekilde tespit ettirilmesi, ayrıca yapılan işlemlerin ayrıntılı olarak tutanağa geçirilmesi, şüpheli veya sanığın beden muayenesi ve vücudundan örnek alınması gibi soruşturma işlemlerinin usul ve kanun hükümlerine göre geciktirilmeksizin yerine getirilmesi, olayla ilgili olan şüpheli, tanık, şikâyetçi ve mağdur ifadelerinin eksiksiz bir şekilde ve usulüne uygun olarak alınması,
...
56. Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,
e) Yeterli delil ve emarelerin bulunup bulunmamasına bakılmaksızın, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmeyerek, suçun ya da faillerinin tespiti ve bulunması için zamanaşımına kadar aranmalarının sürdürülmesi;
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,
(...)”
B. Uluslararası Hukuk
1. Birleşmiş Milletler Belgeleri
89. Birleşmiş Milletlerin 29 Kasım 1985 tarihli Suçtan ve Yetki İstismarından Mağdur Olanlara Adalet Sağlanmasına Dair Temel Prensipler Bildirisi'nde;
-Suç mağdurlarının uluslararası ve ulusal düzeyde adalete ulaşmalarını ve adil muamele görmeleri,
-Zararlarının giderilmesi, tazminat ve yardım için tedbirler alınması,
-Yargısal ve idari mekanizmaların mağdurların ihtiyaçlarına karşılık verebilmesi için mağdurlara özellikle ağır suçlar söz konusu olduğunda ve mağdurların talep etmeleri halinde, yargılamadaki rolleri ve kapsamı, yargılamanın zamanlaması ve ilerlemesi ile davalarının durumu hakkında bilgi verilmesini,
-Sanığın haklarına zarar vermeden ve ulusal ceza adaleti sistemine uygun biçimde mağdurun kişisel haklarını ilgilendirdiği durumlarda davanın gerekli aşamalarında kendisinin görüş ve düşüncelerini sunmasına izin verilmesini,
-Hukuki süreç boyunca mağdurlara uygun bir hukuki yardım sağlanmasını,
-Mağdurlara verilebilecek rahatsızlıkları asgariye indirmek, mahremiyetlerini korumak, gerektiği zaman kendilerinin, ailelerinin ve lehlerine olan tanıkların güvenliklerini sağlamak ve onları baskı ve misillemeye karşı korumak için tedbir almaları,
90. 27 Ağustos - 7 Eylül 1990 tarihleri arasında Küba’nın Havana şehrinde yapılan 8. Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Suçluların Islahı Konferansında kabul edilen Savcıların Rolüne Dair Yönergede;
-Adalet dağıtımında temel bir unsur olan savcıların suçların soruşturulması ve bu soruşturmaların hukukiliğinin gözetiminde aktif bir rol üstlenmesi;
-Görevlerin hukuka uygun olarak, adil, sürekli ve süratli bir biçimde insan onuruna saygı gösterip koruyarak insan haklarının yanında yer alarak yürütülmesi ve ceza adaleti sisteminin düzgün işlemesine katkıda bulunulması;
-Savcıların görevlerini yaparken, işlerini tarafsızlıkla ve her türlü siyasal, sosyal, dinsel, ırksal, kültürel, cinsel veya başka herhangi bir ayrımcılıktan kaçınarak yürütmeleri, objektif bir biçimde hareket etmeleri, şüphelinin ve mağdurun durumunu gereği gibi dikkate almaları tavsiyelerine yer verilmiştir.
2. Avrupa Konseyi Belgeleri
91. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "İnsan haklarına saygıyükümlülüğü" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Yüksek Sözleşmeci Taraflar kendi yetki alanları içinde bulunan herkesin, bu Sözleşme'nin birinci bölümünde açıklanan hak ve özgürlüklerden yararlanmalarını sağlarlar"
92. Sözleşme'nin "Yaşam Hakkı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla korunur. ..."
93. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin, 2. maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık [BD], B. No: 18984/91, 5/9/1995, §161). Mahkeme, yaşama hakkı kapsamında incelediği McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık başvurusunda verdiği kararla devletin etkili soruşturma yükümlülüğü bulunduğunu ilk kez belirgin bir şekilde karar altına almıştır.
94. Mahkeme'ye göre bu yükümlülük, sadece bir kamu görevlisinin eylemi veya ihmali sonucu meydana gelen ölüm olayları açısından geçerli değildir (Salman/Türkiye [BD], B. No: 21986/93, 27/6/2000,§ 105, Şener Can ve diğerleri/Türkiye, B. No: 27446/12, 24/11/2014, § 37). Devletin, doğal olmayan her ölüm olayında, -öldürmeme ya da yaşamı korumama yükümlülüklerini ihlal etmemiş olsa da- gerçekleşen ölümün sebebini ve varsa sorumlularını ortaya çıkarmaya yönelik etkili bir soruşturma yapma yükümlülüğü vardır. Ayrıca, devletin etkili soruşturma yapma şeklindeki usul yükümlülüğü, maddi yükümlülükten ayrı ve bağımsız bir yükümlülük haline gelmiştir.
95. Mahkeme, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği kararda ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94, 4/5/2001). "Jordan Prensipleri" olarak anılan bu ilkeler, Mahkemenin tamamen yeni belirlediğiilkeler değildir. Yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık kararından beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerinsistematikleştirilmesinden ibarettir. Mahkemenin yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin belirlediği ilkeler şöyledir:
-Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §105),
-Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §106),
-Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §107),
-Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, §108),
-Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık olması, her olayda ölen kişinin yakınlarının veya başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık,§ 109).
96. Mahkeme kararlarında, soruşturmanın etkililiği için bu ilkeleri belirlemekle birlikte soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğü olduğunu, bu itibarla bu konudaki yaptığı değerlendirmelerin hiçbir şekilde başvuruculara üçüncü kişileri adli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiğive tüm yargılamaları mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma ödevi yüklediği anlamına gelmediğini de belirtmiştir (Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 96).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
97. Mahkemenin 11/5/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlığın Görüşü
98. Başvurucu; hayati tehlike geçirmesiyle ve görme yeteneğini kaybetmesiyle sonuçlanan olaya ilişkin soruşturmada, şüpheli Ş.Ç. hakkında kamu davası açmaya yeterli delil olmasına rağmen soruşturma makamlarının yıllardır pasif bir tutum sergileyerek bu şüpheli hakkında kamu davası açmadığını ileri sürmüştür. Bunun yanında şüphelilerin tutuklanmaması nedeniyle güvenliğinin tehlikeye atıldığını da iddia etmiştir. Ayrıcasoruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını ve Asliye Ceza Mahkemesinin şüpheliler (sanıklar) hakkında verdiği beraat kararının başlı başına ihlal oluşturduğunu belirtmiştir.
99. Başvurucu; bu gerekçelerle Anayasa’nın 17., 19., 36., ve 40. maddelerinde güvence altına alınan yaşama, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve ihlalin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
100. Bakanlık görüşünde, öncelikle başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin açıklamalara yer verilmiş ve bu bağlamda başvuru yolunun tüketilmesinin yaşama hakkına yönelik ihlalin giderilmesi açısından herhangi bir etkisi kalmamışsa başvurucunun bunu anladığı andan itibaren ve bu yolun tüketilmesini beklemeden bireysel başvuru yoluna müracaat etmesi gerektiği ifade edilmiştir.
101. Görüşte, başvuruya konu soruşturmada 7/2/2012 tarihinde daimî arama kararı verilmesine rağmen etkili olarak yürütülmediğine ilişkin bireysel başvuruda bulunulması için 4/8/2014 tarihinde dek beklendiği belirtilmiş; bu nedenle başvurunun, süresi içinde yapılıp yapılmadığı yönünden değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
102. Bakanlık görüşünde, başvurunun kabul edilebilirliğine ilişkin ikinci olarak, daimî arama kararının Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru imkânının getirildiği 23/9/2012 tarihinden önce verilmiş olması nedeniyle başvurunun, zaman bakımından kabul edilebilir olup olmadığı yönünden de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
103. Bakanlığın başvurunun esasına ilişkin görüşünde ise öncelikle başvurucunun iddiasının yaşama hakkının sadece etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında incelenmesi gerektiği belirtilmiş, devamında yaşama hakkı kapsamında yürütülecek ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in belirlediği ilkeler sıralanmıştır.
104. Görüşte son olarak başvuruya konu soruşturmada gerçekleştirilen ve yukarıda ifade edilen soruşturma işlemlerinin bir kısmı belirtilerek devletin yaşama hakkı bağlamında sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiği yönündeki şikâyetin değerlendirilmesi konusundaki takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
105. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
106. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
1. Uygulanabilirlik Yönünden
107. Somut olayda başvurucu hayattadır. Bu nedenle başvuruda öncelikle yaşama hakkını güvence altına alan Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasının uygulanabirliği hususunda bir değerlendirme yapmak gerekir.
108. Bir olayda yaşama hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri, doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte bazı durumlarda ölüm gerçekleşmese dahi olayın yaşama hakkı çerçevesinde incelenebilmesi mümkündür (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20.)
109. Ölümle sonuçlanmayan bir olaya ilişkin başvuru da mağdura karşı yapılan eylemin niteliği ve failin amacı gibi somut olayın koşulları dikkate alınarak yaşama hakkı kapsamında incelenebilir.
110. Bu değerlendirme yapılırken eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları önem taşımaktadır.
111. Somut olayda başvurucunun hayata döndürülmek için bir süre hastanenin yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüğü anlaşılmıştır. Başvurucuya yönelik saldırının yakın mesafeden ateşli bir silahla gerçekleştirilmesi ve saldırıda hayati nahiyesi olan baş bölgesinin hedef alınması nedenleriyle bu saldırının potansiyel olarak öldürücü bir niteliğe sahip olduğu tartışmasızdır. Diğer faktörlerle birlikte eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olması ile maruz kalınan eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları gözönünde bulundurulduğunda başvurunun yaşama hakkı çerçevesinde incelenmesi gerektiğinde şüphe bulunmamaktadır.
2. İncelemenin Kapsamı Yönünden
112. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
113. Diğer taraftan Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının, devletin negatif (öldürmeme) ve pozitif yükümlülükleri (koruma ve etkili soruşturma) kapsamında maddi ve usule ilişkin boyutları bulunmaktadır. Somut olayda başvurucu, silahlı saldırının bir kamu görevlisi tarafından gerçekleştirildiğini veya saldırıya bir kamu görevlisinin neden olduğunu ileri sürmemiş; yaşamına yönelik kamu makamlarınca bilinen ya da bilinmesi gereken gerçek ve yakın bir tehdidin bulunduğuna ancak anılan makamların yaşamını korumak için fiilî tedbirler almadıklarına ilişkin bir iddiada da bulunmamıştır.
114. Bu itibarla başvurucunun şikâyeti, hayati tehlike geçirmesiyle sonuçlanan olayla ilgili olarak yetkili makamlar tarafından etkili bir soruşturma yürütülmediği konusundaki usul yükümlülüğü kapsamına girmektedir. Bu nedenle somut olay açısından incelemenin, yaşama hakkının sadece etkili soruşturma yürütme yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu kapsamında yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.
115. Ayrıca başvurucu tarafından, Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile bağlantı kurularak ileri sürülen iddiaların yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında olduğu değerlendirilmiş olup söz konusu iddialara ilişkin inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.
3. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Zaman Bakımından Yetki
116. Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012, § 17).
117. Bu çerçevede somut olaya bakıldığında 2008 yılında gerçekleşen olay hakkında yürütülen soruşturmada faillerin belirlenebilmesine yönelik daimî arama kararı verildiği ve bu soruşturmanın derdest olduğu anlaşılmaktadır.
118. Soruşturmada verilen daimî arama kararı, olayın failinin belirlenerek yakalanması amacıyla verilmiş bir karar olup niteliği itibarıyla soruşturmayı sonuçlandıran bir işlem veya karar değildir. Dolayısıyla somut olayda, başvuruya konu soruşturmayı neticelendiren ve kritik tarihten önce kesinleşen bir işlem ya da karar mevcut olmayıp devletin etkili soruşturma yükümlülüğü somut olayda devam etmektedir. Bu itibarla başvurunun Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında yer aldığı sonucuna ulaşılmıştır.
b. Başvuru Yollarının Tüketilmesi
119. Başvuru yollarının tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur. Diğer bir ifadeyle temel hak ihlallerini öncelikle idari makamların ve derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılmaktadır (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 20).
120. Yaşama hakkı ile ilgili bir soruşturmanın etkili olup olmadığı yönünden inceleme yapabilmek için -mutlak surette gerekli olmasa da- yürütülen soruşturmanın makul bir süreyi aşmaması şartıyla ilgili kamu makamları tarafından nasıl sonlandırılacağının beklenmesi, bireysel başvuru ile getirilen koruma mekanizmasının ikincil niteliğine uygun olacaktır (Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77; Hüseyin Caruş, B. No: 2013/7812, 6/10/2015, § 46).
121. Bununla birlikte anılan kural mutlak değildir. Özellikle ihlal iddiasını değerlendirmeye ve ihlal tespiti yapıldığında yeterli giderimi sağlama imkânı tanıyan bir başvuru yolunun bulunmaması hâlinde başvuru yollarının tüketilmesi kuralını uygulamak mümkün olmayacaktır. Devam eden bir soruşturmada etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle yaşama hakkının ihlal edildiği iddialarını değerlendirecek, soruşturmanın etkili yürütülmediğinin anlaşılması hâlinde bunu sağlayacak bir başvuru yolu bulunmamaktadır. Dolayısıyla anılan ihlal iddiaları yönünden başvuru yollarının tüketilmesi gerekmemektedir.
c. Diğer Kabul Edilebilirlik Kriterleri Bakımından
122. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
4. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
123. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
124. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
125. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama hakkını koruyan hukuk kurallarının etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların hesap vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç elde etmeyigerektirmez. Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
126. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının etkili olabilmesi için öncelikle soruşturma makamlarının resen harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeni veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).
127. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
128. Bunların yanında soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri; olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014, § 96).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
129. Somut olayda Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, haberdar olunur olunmaz olaya ilişkin resen soruşturma açılmıştır. Bu soruşturmada, uzman ekiplerce olay yerine gidilerek teknik incelemeler ve maddi delil tespitleri yapılmış; olay yerinin krokisi ile inceleme raporu düzenlenmiştir.
130. Soruşturmada ayrıca başvurucuya ilişkin adli raporlar düzenlenmiş, olaya karıştığı belirlenen aracın sahibinin ve ifadesinde geçen kişinin ifadeleri şüpheli sıfatıyla alınmıştır. Bu şüphelilerin ve yakınlarının telefon görüşme kayıtları incelenmiş, olayın tespit edilebilen görgü tanıklarının ifadeleri Cumhuriyet Savcısı tarafından alınmıştır.
131. Şüphelilere ilişkin teşhis işlemleri zamanında yaptırılmış, olası suç delilinin elde edilebilmesi bakımından bazı ev ve iş yerlerinde arama işlemleri gerçekleştirilmiştir. Bunların yanında soruşturmada olay yerlerini görüntüleyen bir kameranın bulunup bulunmadığı araştırılmış, olaya karışanaracın olay sonrasında izlediği güzergâh belirlenmeye çalışılmış ve bu araçta maddi delil incelemesi yapılmıştır.
132. Öncelikle belirtilmelidir ki soruşturmanın delillerin toplanması açısından etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın delillerintoplanmasına ilişkin etkililiği bakımında her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
133. Soruşturmaya ilişkin yukarıda yer verilen tespitler gözönünde tutularak somut olay derhâl resen harekete geçilmesi, olayı aydınlatabilecek ve sorumlunun tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda değerlendirildiğinde soruşturmada, bu konuda kayda değer ciddi bir eksikliğin bulunmadığı görülebilmektedir. Hatta soruşturmada kapsamlı bir araştırma yapıldığı söylenebilir.
134. Bu tespitin yanı sıra başvurucu, soruşturma kapsamında elde edilen bilgi ve belgelerin kendisine sunulmadığını veya olayın sorumlusunun tespitini sağlayacak nitelikteki ilave delil tespitinde bulunma ya da araştırma yapılmasına yönelik taleplerinin soruşturma makamlarınca reddedildiğini de iddia etmemiştir. Bu nedenle soruşturmada, başvurucunun meşru menfaatlerini korumak için soruşturma sürecine gerektiği ölçüde katılması yönünden de bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
135. Başvurucu, şüpheli Ş.Ç.nin olayın faili olmasına ve diğer şüpheli K.Ş.nin bu durumu soruşturma makamlarından gizlemesine rağmen şüpheliler hakkında kamu davası açılmadığını ileri sürmektedir. Cumhuriyet Başsavcılığı ise delilleri değerlendirmesinden şüpheli Ş.Ç.nin olayın faili olduğu sonucunu çıkarmamıştır.
136. Başvurucu, soruşturmada eksik veya hatalı bir işlem yürütüldüğünü ileri sürerek ilgili makamlara bir müracaatta bulunmamış; failin şüpheli Ş.Ç. olduğu iddiasına ilişkin herhangi bir delilin araştırılmasını veya tespit edilmesini bu makamlardan talep etmemiştir.
137. Burada ifade edilmelidir ki Anayasa’nın 17. maddesi gereğince yürütülecek soruşturmalarda soruşturma makamlarının, olayın gelişimine ve delillerin elde edilmesine ilişkin ileri sürülen her türlü iddiayı ve talebi karşılama zorunluluğu bulunmamaktadır. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi, yetkili soruşturma makamlarıdır (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
138. Bu noktada ayrıca Anayasa Mahkemesinin doğrudan ilgili soruşturma ve yargılama makamlarının yerine geçecek şekilde delillerin değerlendirmesini kendisinin yapmasının veya yürütülmesi gerekli olan soruşturma işlemlerini belirlemesinin söz konusu olamayacağı belirtilmelidir. Başka bir ifadeyle Anayasa Mahkemesinin görevi, bu makamların maddi olaylara ilişkin yaptıkları değerlendirmenin yerine kendi değerlendirmesini koymak değildir (Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, B. No: 2013/7832, 21/4/2014, § 58). Bu konuda asıl sorumlu ve yetkili olanlar ilk elden olayları inceleyen yetkili adli ve idari mercilerdir. Bunun aksine bir usul, ancak Anayasa Mahkemesinin somut olaylara ilişkin elinde bulunan kesin ikna edici nitelikteki bulgulara dayalı olarak benimsenebilir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 58).
139. Ancak diğer taraftan soruşturma makamlarınca olayın sebebinin objektif analizinin yapılması ve soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması gerekmektedir (Cemil Danışman, § 99).
140. Somut olayda başvurucunun olayın failinin şüpheli Ş.Ç. olduğu konusunda ileri sürdüğü herhangi bir somut argümanı bulunmamaktadır. Bu iddiası, tarafsız görgü tanıklarına yaptırılan teşhis işlemleriyle ve bu tanıkların olayın gerçekleşme şekline ilişkin anlatımlarıyla doğrulanmamış, ayrıca bu şüphelinin olay günü bulunduğu yere ilişkin olarak elde edilen telefon görüşme kayıtları ve baz istasyonu verileri gibi delillerle de desteklenmemiştir.
141. Bu nedenle soruşturmada, soruşturma makamların elde ettikleri delilleri ve gerçekleştirilmesi gerekli soruşturma işlemlerini hatalı değerlendirdiklerini söyleyebilmeyi mümkün kılan bir bulgu bulunmamaktadır. Dolayısıyla soruşturma dosyasında yer alan unsurlar ve taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler gözönünde bulundurulduğunda bu makamların, soruşturmada etkililiği sağlamak için delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirmedikleri söylenemeyecektir.
142. Bu çerçevede soruşturmada, somut bir gelişmeye rağmen soruşturma makamlarının hareketsiz kalmaya devam ettiklerini ortaya koyan bir yön bulunmamaktadır.
143. Öte yandan bu noktada ifade edilmesi gereken en önemli husus, etkili soruşturma yükümlülüğü kapsamında başvuru konusu olaylar açısından yer verilen somut tespitlerin hiçbir şekilde Anayasa Mahkemesince kişilerin masumiyetine veya suçlululuğuna ilişkin bir yorum yapıldığı şeklinde değerlendirilmemesi gerektiğidir. Genel ilkeler bölümünde ifade edildiği üzere etkili soruşturma yükümlülüğü kesin olarak bir sonuç elde etmeyi değil uygun araçların kullanılmasını gerektirir (bkz. § 125).
144. Bu nedenle yaşama hakkı kapsamındaki olaylara ilişkin soruşturmaların olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini ortaya koyacak şekilde yürütülmesi yerine sadece belirli bir kişinin olayla ilgisi olup olmadığıyla sınırlı biçimde yürütülmesi, usul yükümlülüğünün yerine getirilmesi bakımından yeterli değildir. (Turan Uytun ve Kevzer Uytun,B. No: 2013/9461, 15/12/2015, § 89).
145. Bu bakımdan Anayasa Mahkemesi tarafından, etkili soruşturma yükümlülüğü açısından delillere ilişkin bir değerlendirmede bulunulurken bu delillerin olayın aydınlatılması ve sorumluların tespiti üzerindeki muhtemel olumlu veya olumsuz sonuçları hakkında herhangi bir yorum yapılmamakta olup bu yükümlülük kapsamında yapılan değerlendirmelerde sadece kendine özgü koşulları dikkate alınan soruşturmaların, bir bütün olarak olayı tüm yönleriyle aydınlatabilecek, varsa sorumluların tespitine yarayabilecek deliller toplanarak yürütülüp yürütülmediği ve soruşturma makamlarının bu delillerin toplanması için makul olan tüm tedbirleri alıp almadıkları incelenmektedir ( Hıdır Öztürk ve Dilif Öztürk, § 186).
146. Dolayısıyla somut olayda da yukarıda yer verilen tespitlerin şüphelilerin masumiyetine ya da suçluluğuna ilişkin bir değerlendirme niteliği taşımadığı ve başvuruda diğer başvurularda yapıldığı gibi sadece soruşturma makamlarının olayın sorumlusunun tespitine yarayabilecek delillerin toplanması için makul olan tüm tedbirleri alıp almadığının irdelendiği bilinmelidir.
147. Diğer taraftan başvurucu, 2012 yılında verilen daimî arama kararından sonra sadece soruşturmanın ilerlemesine hizmet etmeyen rutin yazışmaların yapıldığını ve soruşturmanın makul sürede tamamlanmadığını da ileri sürmüştür.
148. Soruşturmanın makul bir süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit; başvuruya konu olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
149. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve olayı çevreleyen koşullar gözönünde bulundurulduğunda soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine kanaat getirilen durumlarda, sadece eylemi gerçekleştiren kişi ya da kişilerin kimliklerinin tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucu çıkarılması mümkün değildir (İsmail Yıldırım ve diğerleri, B. No: 2013/9332, 20/4/2016, § 75). Bu kabul, yaşama hakkıyla ilgili soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmamasının ve başvuruculara üçüncü kişileri yargılatma hakkı vermemesinin olağan bir gereğidir.
150. Bu bakımdan somut olaydaki gibi maddi delillerin toplandığı, görgü tanıklarının ifadelerine başvurulduğu, maddi bulgular üzerinde gerekli incelemelerin yapıldığı, soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemlerin yerine getirildiğive özellikle de görgü tanıklarının olası faillerin (şüphelilerin) teşhisine imkân sağlayacak net bilgiyi sunamamış olduğu tespitinin yapılabildiği olaylarda, daimî arama kararı verilip uzun bir süre ilerleme kaydedilememiş ve/veya olayın faillerinin kimliklerinin tespit edilememiş olunmasına bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucuna ulaşılamayacaktır.
151. Dolayısıyla incelenen soruşturma sürecinde çok uzun süre önce daimî arama kararı verilmesi ve buna bağlı olarak kolluk birimleri ile rutin yazışmaların yapılması,-somut olayın koşullarında- soruşturmanın gerekli özenle ve süratle yapılmadığının tespit edilebilmesi açısından tek başına yeterli değildir.
152. Soruşturmaya ilişkin tüm bu tespitler bir arada değerlendirildiğinde başvuruda olayın sebebini aydınlatabilmek ve sorumlusunu tespit edebilmek için gerekli adımların zamanında atılmadığı, delillerin toplanması konusunda gerekli özenin gösterilmediği ve soruşturma makamlarının elde ettikleri tüm bulgulara ilişkin kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analiz yapmadıkları söylenemez.
153. Açıklanan nedenlerle yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturma yürütme yükümlülüğünün İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 11/5/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.