TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TASFİYE HÂLİNDE S.S. ERYAMAN ONUR SİTESİ
KONUT YAPI KOOPERATİFİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13217)
|
|
Karar Tarihi: 21/9/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Tasfiye
Hâlinde S.S. Eryaman Onur Sitesi
|
|
|
Konut Yapı
Kooperatifi
|
Vekili
|
:
|
Av. Hülya
DÜNDAR ÖZTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, temyiz isteminin süre yönünden reddedilmesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 13/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 26/5/2017
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş
bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu kooperatif aleyhine icra takibine konu olan borcun
iflas ödeme emrine rağmen ödenmediği gerekçesi ile 27/9/2012 tarihinde iflas
davası açılmıştır.
9. Ankara Batı (Sincan) Asliye Ticaret Mahkemesi (Mahkeme)
14/5/2013 tarihli ve E.2012/292, K.2013/146 sayılı kararı ile davanın kabulüne
ve başvurucu kooperatifin iflasına karar vermiştir.
10. Mahkemenin 14/5/2013 tarihli hüküm celsesi tutanağı ve
gerekçeli kararında kanun yolu ve süresiyle ilgili olarak "...davacıvekilinin yüzüne
karşı, yasa yolları açık olmak üzere (kararın tebliğinden itibaren 15 gün
içerisinde mahkememize sunulacak, yahut mahkememize gönderilmek üzere bir başka
mahkemeye ibraz edilecek dilekçeyle hükmün temyiz edilebileceği, temyiz incelemesinin
Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi tarafından yapılacağı) verilen karar açıkça
okunup usulen anlatıldı." ibaresi
yazılmıştır.
11. Gerekçeli karar 29/5/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiş, başvurucu 12/6/2013 tarihinde anılan kararı temyiz etmiştir.
12. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi (Daire) 4/11/2013 tarihli ve
E.2013/5652, K.2013/6768 sayılı kararıyla temyiz istemini süre yönünden
reddetmiştir. Karar gerekçesi şu şekildedir:
"Mahkemece iflâs talebi
hakkında verilen hüküm temyiz eden vekiline 29.05.2013 günü tebliğ edildiği
halde, temyiz dilekçesi İİK'nın 164. maddesinde
öngörülen 10 günlük yasal süre geçirildikten sonra 12.06.2013 tarihinde
verilmiştir. Süresinden sonra yapılan temyiz istemleri hakkında mahkemece bir
karar verilebileceği gibi,01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas, 1990/4 Karar sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararı'nda Yargıtay tarafından da karar verilebileceği
kabul edilmiş olmakla, temyiz isteminin reddi gerekmiştir."
13. Karar düzeltme talebi Dairenin 16/5/2014 tarihli ve
E.2014/898, K.2014/3852 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Karar gerekçesi
şöyledir:
"...Davalı vekilinin
hükme yönelik temyiz isteminin, yasal sürede yapılmadığından dolayı, İİK'nın 164. maddesi uyarınca reddine ilişkin Dairemiz
kararına karşı, istemin süresinde olduğu ileri sürülerek başvuruda bulunulması
üzerine yapılan incelemede, temyiz isteminin süresinde olmadığı anlaşılmakla,
talebin reddi gerekmiştir."
14. Ret kararı 14/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş,
13/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
15. 9/6/1932 tarihli ve
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 2/3/2005 tarihli ve 5311 sayılı Kanun ile
değiştirilen 164. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Ticaret mahkemesince
verilen nihaî kararlar, 160 ıncı maddenin son
fıkrasına göre alınan masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece re'sen taraflara tebliğ olunur.
Bu
kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde istinaf yoluna
başvurulabilir. Bölge adliye mahkemesi kararına karşı da tebliğ tarihinden
itibaren on gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir. İstinaf ve temyiz
incelemeleri, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümlerine göre yapılır.
..."
16. 2004 sayılı Kanun’un 164. maddesinin 5311 sayılı Kanun ile
yapılan değişiklikten önceki hâli şöyledir:
"Ticaret mahkemesince
verilen nihai kararlar tebliğden itibaren on gün içinde temyiz edilebilir.
Kararlar 160 ıncı maddenin son fıkrasına göre
alınacak masraftan karşılanmak suretiyle mahkemece resen taraflara tebliğ
olunur.
..."
17. 2004 sayılı Kanun’a 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesiyle
eklenen geçici 7. madde şöyledir:
"Bölge adliye
mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca göreve
başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar İcra ve
İflâs Kanununun bu Kanunla yapılan değişiklikten önceki temyiz ve karar düzeltmeye
ilişkin hükümleri uygulanır."
18. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 297. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir
ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
…
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile
taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve
süresini.
…”
19. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"(1) Bölge adliye
mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece
Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri
Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086
sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam
olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama
tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında,
kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla
yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine
görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086
sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır."
20. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’nun dava tarihi itibarıyla yürürlükte olan 432. maddesinin
birinci fıkrası şu şekildedir:
"Temyiz süresi on beş
gündür. Temyiz süreleri, ilâmın usulen taraflardan her birine tebliği ile
işlemeye başlar."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 21/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu; Mahkeme kararında temyiz süresinin on beş gün olarak
gösterildiğini, kararın 29/5/2013 tarihinde tebliğ edildiğini, kararda
belirtilen süre içerisinde 12/6/2013 tarihinde temyiz talebinde bulunmasına
rağmen Yargıtayca temyiz talebinin süre yönünden
reddedildiğini, ayrıca icra takibi aşaması ile iflas davasında yapılan
tebliğlerin usulsüz olduğunu ve davanın hakkaniyete aykırı olarak aleyhine
sonuçlandırıldığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
24. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özünün, temyiz
talebinin Yargıtayca incelenmemesine yönelik olmasından
dolayı iddialar, adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan
mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı
26. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir.
27. Anayasa'nın 36. maddesine, 2001 yılı değişiklikleriyle
eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, taraf
olduğumuz uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 6. maddesinde belirtilen adil yargılanma hakkının
güvencelerinden birini de mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır.
28. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en
etkili yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM,
E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014).
29. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini (Özkan Şen, B. No:
2012/791, 7/11/2013, § 52), ilk derece mahkemesinde dava açma hakkının yanında
itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına başvurma imkânı tanınmış ise
anılan yollara başvurma hakkının da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini (Ali Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, §
49) belirtmiştir.
30. Süre yönünden temyiz isteminin reddedilmesinin mahkemeye
erişim hakkına bir müdahale teşkil ettiği açıktır.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
31. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
32. Yukarıda anılan müdahale Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları taşımadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini
teşkil edecektir.
33. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
34. Başvuru konusu olayda Dairenin, 2004 sayılı Kanun'un 164.
maddesinde öngörülen sürede yapılmadığı gerekçesiyle temyiz talebini reddettiği
anlaşılmaktadır.
35. Dairenin bu hükmü esas alarak verdiği ret kararına göre
yapılan müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı sonucuna
varılmıştır.
(2) Meşru Amaç
36. Başvurucunun temyiz itirazlarının incelenmemesi sonucunu
doğuran ret kararının, mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmemesi, davaların
uzamasının önlemesi, hukuki alanda istikrarın sağlanması ve hukuk düzenine
karşı olan güvenin sarsılmaması amacıyla verildiği ve bu açıdan meşru bir amaca
yönelik olduğu anlaşılmıştır.
(3) Ölçülülük
37. Temyiz talebinin reddedilmesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişimine getirilen sınırlamanın ölçülü olup olmadığının
değerlendirilmesi gerekir.
38. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırılık
oluşturmaz. Ne var ki öngörülen süre koşullarının açıkça hukuka aykırı olarak
yanlış uygulanması ya da yanlış hesaplanması nedeniyle kişiler dava açma ya da
kanun yollarına başvuru hakkını kullanamamışsa mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğinin kabulü gerekir (Remzi Durmaz,
B. No: 2013/1718, 2/10/2013, § 27).
39. Bunun yanında, Aktif Elektrik
Müh. İnş. San. ve Tic. Ltd. Şti (B. No: 2012/855, 26/6/2014, § 41)
başvurusunda, Anayasa Mahkemesi usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının
hüküm kısmında kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğunun özellikle
ayrı ihtisas mahkemesi bulunmayan yerlerde çeşitli sıfatlarla görev yapan
asliye hukuk mahkemeleri açısından ayrı bir önem taşıdığını, asliye hukuk
mahkemelerinin bu durumda kararı hangi mahkeme sıfatıyla verdiğini
açıklamasının davada uygulanan yargılama usulü ile verilen karara karşı kanun
yolları bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak
tarafların kararları temyiz haklarını zamanında ve usulüne uygun olarak
kullanabilmelerine hizmet ettiğini belirtmiştir.
40. Başvuru konusu olaya benzer nitelikteki Cemile Akyıldız (B. No: 2014/1382,
22/9/2016, § 46) başvurusunda, icra hukuk mahkemesi kısa ve gerekçeli kararında
temyiz süresini on beş gün olarak göstermiş; başvurucu bu süreye güvenerek
kararın tebliğinden itibaren on birinci günde hükmü temyiz etmiş; Yargıtay ise
icra mahkemesi kararlarına karşı temyiz süresinin on gün olduğunu belirterek
temyiz dilekçesinin reddine karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi bu başvuruda,
dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık olan mevzuatın
aşırı şekilci (katı) yorumunun mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini,
özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili
davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkını
zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmalarının gerektiğini belirterek somut
olay açısından icra müdürlüğü işlemlerine karşı yapılan şikâyeti inceleyen icra
hukuk mahkemesinin kararına karşı Kanun'da on günlük temyiz süresi öngörüldüğü
hâlde mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında süreyi on beş gün olarak gösterdiğini,
bu açıdan başvurucunun belirtilen süreye güvenerek hareket etmesinin makul
görülmesi gerektiğini, kararda belirtilen süre içinde talepte bulunan
başvurucunun temyiz dilekçesini reddeden Yargıtay değerlendirmesinin
başvurucunun temyiz hakkını kullanmayı imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci
bir yaklaşımla elde edildiği ve kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını
zedelediğini belirtmiştir.
41. Başvurucu; 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ç) bendinde kanun yolları ve süresinin hüküm içeriğinde yer alması
gerektiğine ilişkin amir hükmü gereği, Mahkemenin kararında belirttiği temyiz
süresi içinde Yargıtaya başvurduğunu, ancak Yargıtayın gerekçeli kararda gösterilen süre yerine
Kanun'da öngörülen temyiz süresini dikkate alarak temyiz hakkını elinden
aldığını belirtmiştir.
42. Somut olayda değerlendirilmesi gereken mesele, başvurucunun
temyiz talebinin süre koşulu gerekçe gösterilerek kanun yolu incelemesine konu
yapılmamasının mahkemeye erişim hakkına orantısız bir müdahale oluşturup
oluşturmadığıdır.
43. 1086 sayılı mülga Kanun'un yürürlükte olan 432. maddesinin
birinci fıkrasında asliye mahkemelerinde (asliye hukuk-asliye ticaret) görülen
davalarda verilen kararlara karşıtemyiz süresinin on
beş gün olduğu belirtilmiştir.
44. 2004 sayılı Kanun'un 164. maddesinin ikinci fıkrasına göre
Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından verilen kararlarla ilgili olarak on günlük
bir temyiz süresinin öngörüldüğü, somut olay açısından temyiz süresinin on beş
gün olduğuna ilişkin genel kuraldan ayrı bir durumun söz konusu olduğu
anlaşılmaktadır.
45. Usul hükümlerine göre mahkeme kararlarının hüküm kısmında
kanun yolu ve süresinin belirtilmesi zorunluluğu, tarafların karara karşı
öngörülen kanun yolunu etkili ve işlevsel bir şekilde kullanmaları açısından
önem arz etmektedir.
46. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri çerçevesinde izah
edildiği gibi asliye ticaret mahkemesi kararlarına karşı genel olarak on beş
günlük bir temyiz süresi öngörülmüştür. Diğer yandan iflas davalarında temyiz
süresinin on gün olduğuna ilişkin ayrı bir durum söz konusudur. Bu nedenle
kanun yolu süresinin taraflara doğru bir şekilde belirtilmesi hususu daha da
önem arz etmektedir. Somut olayda ise Mahkemenin kısa ve gerekçeli kararında
kanun yoluna ilişkin süreyi yanlış gösterdiği anlaşılmaktadır (bkz. § 10).
47. Kanun yoluna başvuru kapsamında yargısal bir sistem
açısından olaya bakıldığında, başvurucunun Mahkeme kararında on beş gün olarak
belirtilen temyiz süresine güvenerek kararın tebliğinden itibaren açıklanan bu
sürede (14. gün) temyiz talebinde bulunması makul görülebilecektir. Kanun
yolunu ve süresini taraflara doğru gösterme yükümlülüğü dikkate alındığında,
temyiz süresinin on gün olduğunu kabul ederek temyiz isteminin süre yönünden
reddine karar veren Yargıtay Dairesinin değerlendirmesinin mevzuat hükümleri
çerçevesinde ve öngörülebilirlik sınırları içinde olduğunun kabul
edilemeyeceği, yapılan yorumun başvurucunun temyiz hakkını kullanmasını
imkânsız kılacak ölçüde ve aşırı şekilci bir yaklaşımla elde edildiği, bu
açıdan kararın başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna
ulaşılmaktadır.
48. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda,
başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal
kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için
yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
50. Başvurucu, ihlalin tespitine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
51. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
ulaşılmıştır.
52. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili Yargıtay
Dairesine ve Ankara Batı (Sincan) Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mahkemeye erişim hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak amacıyla
ilgili Yargıtay Dairesine gönderilmek üzere Ankara Batı (Sincan) Asliye Ticaret
Mahkemesine (E.2012/292, K.2013/146) GÖNDERİLMESİNE,
D. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,.
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
21/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.