TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT POLAT VE SEBAHATTİN ÜNLÜ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13254)
|
|
Karar Tarihi: 7/11/2019
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
|
|
Selahaddin MENTEŞ
|
Raportörler
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
|
|
Zehra GAYRETLİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Murat POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat SADAK
|
|
|
2. Sebahattin ÜNLÜ
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet POLATOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza davasında usule ilişkin imkânlar bakımından
zayıf duruma düşürülme nedeniyle çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkesinin; uzun süren yargılama nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 8/8/2014 ile 12/8/2014 tarihlerinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. 2014/14543 numaralı bireysel başvuru dosyasının konu yönünden
hukuki irtibatı nedeniyle 2014/13254 numaralı bireysel başvuru dosyası ile
birleştirilmesine, incelemenin 2014/13254 numaralı dosya üzerinden
yürütülmesine karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
8. Başvurucu Murat Polat, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde
beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucularla İlgili
Yargılama Süreci
10. İstanbul Emniyet Müdürlüğü 17/1/2000 tarihinde, İstanbul’da
Hizbullah terör örgütüne karşı operasyonlar düzenlemiştir. Emniyet
görevlilerinin bir daireye yaptığı operasyonda örgüt lideri öldürülmüştür. Evde
yapılan aramada örgüt hakkında bilgiler içeren çok sayıda sabit disk, CD ve
disket ele geçirilmiştir. Söz konusu sabit disk, CD ve disketler kurşunlanarak
tahrip edilmeye çalışıldığından bilgilerin kurtarılması için Emniyet Genel
Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığına gönderilmiştir.
11. Bilgisayar sabit disk, CD ve disketlerinin incelenmesi
sonunda elde edilen bilgiler üzerine 2006 yılında soruşturma başlatılmıştır.
12. Soruşturma kapsamında 20/6/2006 tarihinde gözaltına alınan
başvurucular 23/6/2006 tarihinde tutuklanmıştır.
13. Örgüt liderinin evinde ele geçirilen dijital delillerin
kolluk makamlarınca incelenmesi sonucunda başvurucuların örgüte öz geçmiş
raporu verdiğinin anlaşıldığı ve örgüt bilgisayarlarındaki kayıtlarda
başvurucuların örgüt üyesi olduklarına dair şahsi bilgilerin bulunduğu iddia
edilmiştir. Bu kapsamda kollukça tanzim edilmiş inceleme raporlarında,
başvurucu Murat Polat'ın Elazığ'ın Palu ilçesinde Hizbullah örgütü adına cami
derslerine katıldığının, şahsi, ailevi ve psikolojik durumuna ilişkin
bilgilerin yer aldığı belgelerin bulunduğunun tespit edildiği belirtilmiştir.
14. Soruşturma makamları 30/10/2003 tarihinde Hizbullah terör
örgütü üyeliği suçuna ilişkin olarak yaptıkları başka bir soruşturma kapsamında
İstanbul Emniyet Müdürlüğünde ifadesi alınan S.Ö.nün
evinde başvurucu Murat Polat'ın öğrenci kayıt belgesini ele geçirmiştir.
İddiaya göre S.Ö. ile başvurucu arkadaştır. Başvurucu 27/9/2006 tarihli
savunmasında S.Ö.yü tanımadığını, bu şahsın
belirttiği tarihte lojmanda kaldığını ifade etmiştir.
15. Başvurucu Sebahattin Ünlü'nün ev
ve işyeri aramalarında herhangi bir suç unsuruna rastlanmamıştır. 17/1/2000 tarihinde
örgüt liderinin evinde ele geçirilen bilgisayar dokümanlarında başvurucunun öz
geçmiş raporunun bulunduğu, Elazığ Y.S. Camisi'nde Hizbullah terör örgütü
tarafından verilen derslere katıldığı ve devamsızlık çizelgesi olduğu
belirtilmiştir.
16. Başvuruculardan Murat Polat'ın evinde yapılan aramada bir
adet sabit disk, 101 adet CD ve on yedi adet İnzar
dergisi, bir adet Müjde dergisi bulunmuştur. Söz konusu sabit diskte suç unsuru
olabilecek verilere ulaşıldığına dair bir kayıt bulunmamaktadır. El konulan
sabit disk, incelemeden sonra başvurucunun bir yakınına iade edilmiştir.
17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/6/2006 tarihli
iddianamesi ile başvurucular hakkında Hizbullah silahlı terör örgütüne üye olma
suçundan kamu davası açılmıştır.
18. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. madde ile
görevli) (Mahkeme) 6/5/2009 tarihli kararı ile başvurucu Sebahattin Ünlü’nün üzerine atılı suçu işlediğine dair delil elde
edilemediği gerekçesiyle beraatine, başvurucu Murat
Polat’ın ise 1995 yılından sonra örgüt üyeliğinin devam ettiğine dair delil
bulunmadığı gerekçesiyle hakkında açılan kamu davasının dava zamanaşımı
nedeniyle ortadan kaldırılmasına hükmedilmiştir.
19. Temyiz üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9/3/2011 tarihli
kararı ile başvurucular hakkındaki hükümler bozulmuştur. Yargıtay kararında;
başvurucu Sebahattin Ünlü'nün örgüte öz geçmiş raporu
vererek organik bağ içine girdiği, örgütsel ders verme şeklinde sübut bulan
eyleminin örgüt üyeliği suçunu oluşturacağı ve yüklenen suçtan mahkûmiyetine
karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucu Murat Polat ile ilgili
olarak ise hücre evinde ele geçirilen Eylül 1998 tarihli doküman içeriğinden
başvurucunun örgütsel toplantılara katıldığı, başka dosya sanıklarının öz
geçmiş raporları içeriğine göre örgüt içinde sorumlu düzeyde faaliyet
gösterdiği ve örgüte eleman kazandırdığı, örgüt üyeliği suçunun temadi eden
suçlardan olduğu, iddianame tarihi nazara alındığında dava zamanaşımının
gerçekleşmediği ifade edilmiştir.
20. Bozma kararına uyularak devam edilen yargılamada
başvuruculardan Sebahattin Ünlü esas hakkındaki mütalaaya karşı müdafii aracılığıyla yaptığı savunmalarda örgüt liderinin
evinde ele geçirildiği iddia edilen bilgisayar dokümanlarının incelenmesini, bu
dokümanlar arasında yer aldığı belirtilen öz geçmiş raporunun kimler tarafından
ve nasıl oluşturulduğunun araştırılmasını talep etmiştir. Mahkemece bu talep
hakkında herhangi bir değerlendirmede bulunulmamıştır.
21. Mahkeme 8/11/2012 tarihli kararı ile başvurucuların terör
örgütü üyesi olma suçundan mahkûmiyetlerine hükmetmiştir. Karar gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"Sanıklar Sebahattin ve [M.nin] örgüte, örgütün
vereceği görevleri yapmaya hazır oldukları anlamına gelen özgeçmiş raporu
vererek örgütle organik bağ içine girip diğer örgüt üyelerine örgütsel ders
verdikleri, sanıkların bu kapsamda örgütsel amaçlı bir eğitim süreci
geçirdikleri ve düzenli olarak örgütsel toplantılara katıldıkları, sanıkların
verdikleri bu raporlarda ki kimlik bilgilerinin dosyada mevcut kimlik
bilgileriyle de örtüştüğü, dosyada mevcut Sultan Camii ve Yazıkonak
Camii devam tablosunda devamsızlık yaptığına dair sanık [M.nin] ve yine 1997
tarihli camii yoklama tablolarında da sanık Sebahattin’in adının geçtiği,
Sebahattin’in [S. Ü.] isimli
şahıstan 1997 tarihinde kuran dersi aldığını da kabul ettiği,
Yine sanık Murat hakkında, örgütün hücre
evinde ele geçen dokümanların incelenmesinde, Eylül 1998 tarihli doküman
içeriğinden örgütsel toplantılara katıldığı, başka dosya sanıklarının özellikle [E. Ö., Y.
Ş., H. K., M. Ç., G. S., ile V. H.] isimli
şahıslara ait dokümanları ile özgeçmiş raporları içeriğine göre sanığın adının
geçtiği, sanığın örgüt içinde sorumlu düzeyde faaliyet gösterdiği ve örgüte
eleman kazandırdığı her ne kadar iddianamede suç tarihi 17.01.2000 tarihi
olduğu belirtilmiş ise de Yargıtay bozma ilamında sanık Murat Polat yönünden
açıklandığı üzere her iki sanık yönünden de suç tarihinin temadinin kesildiği
iddianamenin tanzim tarihi olan 26.06.2006 tarihi olduğu dolayısıyla da
zamanaşımının dolmadığı sonuç ve vicdani kanaate varılmıştır."
22. Öte yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 17/1/2000
tarihinde yapılan operasyonda ele geçirilen ancak kaybolduğu belirtilen
Hizbullah terör örgütü arşiviyle ilgili olarak 2013 yılında soruşturma
başlatmıştır.
23. Başvurucular, hükme esas alınan öz geçmiş raporlarının
içeriğinde yer alan bilgilerin herkes tarafından kolaylıkla ulaşılabilecek
nitelikte olduğunu, üçüncü kişiler tarafından hazırlandığı açık olan bu
raporların kendi iradeleriyle oluşturularak örgüte verildiğini gösteren
herhangi bir delil bulunmadığını, öz geçmiş bilgilerini hiçbir örgüte
vermediklerini belirterek hükmü temyiz etmişlerdir.
24. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 5/6/2014 tarihli kararı ile
hüküm onanmıştır. Başvurucular 8/8/2014 ve 12/8/2014 tarihinde onama kararından
haberdar olmuşlardır.
B. İlgili Diğer Süreçler
25. Örgüte 17/1/2000 tarihinde, İstanbul’da Hizbullah terör
örgütüne karşı yapılan operasyonda yakalanan F.G.nin
Diyarbakır Ağır Ceza Mahkemesinde tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde öz geçmiş
raporu olarak tabir edilen bilgilerin birçoğunun ilgili şahısların bilgisi
olmaksızın onları tanıyanlar ve sorumluları tarafından hazırlanıp örgüte
gönderildiği ifade edilmiştir.
26. Aynı örgüte üye olduğu iddiasıyla yargılanan A.Z. Diyarbakır
2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E.2000/126 sayılı dosyasında verdiği
ifadesinde, öz geçmiş raporlarının bir kısmının kişinin haberi olmaksızın örgüt
mensuplarınca hazırlanan bilgilerden yararlanılarak onlar tarafından kaleme
alınmış gibi hazırlandığını belirtmiştir.
27. Başvurucular 8/8/2014 ve 12/8/2014 tarihlerinde bireysel
başvuruda bulunmuşlardır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 314.
maddesi şöyledir:
"(1)Bu kısmın dördüncü ve beşinci
bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya
yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası
ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye
olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna
ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır. "
29. 4/12/2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
başvuruyu ilgilendiren hükümlerinin ilgili kısımları şöyledir:
"Madde 209 - (1) Naip veya istinabe
yoluyla sorgusu yapılan sanığa ait sorgu tutanakları, naip veya istinabe
yoluyla dinlenen tanığın ifade tutanakları ile muayene ve keşif tutanakları
gibi delil olarak kullanılacak belgeler ve diğer yazılar, adlî sicil özetleri
ve sanığın kişisel ve ekonomik durumuna ilişkin bilgilerin yer aldığı belgeler,
duruşmada okunur.
Madde 215 -(1) Suç ortağının, tanığın veya
bilirkişinin dinlenmesinden ve herhangi bir belgenin okunmasından sonra bunlara
karşı bir diyecekleri olup olmadığı katılana veya vekiline, Cumhuriyet
savcısına, sanığa ve müdafiine sorulur.
Madde 216 - (1) Ortaya konulan delillerle
ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına,
sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
Madde 217 - (1) Hâkim, kararını ancak
duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu
deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
30. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı
6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes davasının, … cezai alanda kendisine
yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş,
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, adil, … görülmesini isteme hakkına
sahiptir.”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında, hakkaniyete uygun yargılanmanın
temel unsurlarından birinin de yargılamanın çelişmeli
olmasına (Rowe ve Davis/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 28901/95, 16/2/2000, § 60) dikkat çektikten sonra Sözleşme'deki hakların etkili bir biçimde korunması için
davaya bakan mahkemelerin tarafların
dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi
olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, §
33).
32. AİHM'e göre silahların eşitliği
ilkesi ise taraflara, talep ve açıklamalarını diğer tarafa nazaran dezavantajlı
olmayacak şekilde ileri sürebilmeleri için fırsat verilmesini gerektirdiğini
ifade etmektedir (Kress/Fransa, B. No: 39594/98, 7/6/2001, § 72).
33. Sözleşme'nin 6. maddesinin hakkaniyete uygun yargılanma
hakkını garanti altına aldığını hatırlatan AİHM; kendisinin görevinin
-delillerin elde edilme ve tartışılma yöntemi dâhil olmak üzere- yargılamanın
bir bütün olarak adil olup olmadığını, bu bağlamda başvurucunun delilin
özgünlüğü ile çelişme ve onun kullanımına karşı itirazlarını sunma imkânına
kavuşup kavuşmadığını, çelişmeli yargı ve iddia makamı ile savunma arasında
silahların eşitliği ilkelerine saygı gösterilip gösterilmediğini değerlendirmek
olduğunu ifade etmektedir. AİHM'e göre yargılamanın
hakkaniyete uygun yürütülüp yürütülmediği değerlendirilirken delilin
kalitesinin dikkate alınması gerekir. Elde edildiği koşulların delilin
doğruluğu ve güvenilirliği üzerinde şüphe oluşturup oluşturmadığı hususu da
buna dâhildir. Bir delilin başka delillerle desteklenmemesi tek başına
yargılamanın hakkaniyetini zedelemese de delilin güçlü olması ve güvenilirliği
konusunda riskin bulunmamasıyla orantılı olarak destekleyici delil ihtiyacı da
zayıflar (Bykov/Rusya [BD], B. No: 4378/02, 10/3/2009, §
90; Kobiashvili/Gürcistan, B. No: 36416/0614/3/2019, §
56).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 7/11/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Çelişmeli Yargılama ve
Silahların Eşitliği İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucular; genel olarak yargılamanın hakkaniyete uygun yürütülmediğini,
kolluk tarafından hazırlanan inceleme raporlarına ve üçüncü kişilerce
hazırlanan ve manipülasyona açık delillere dayanılarak mahkûmiyetlerine karar
verildiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
36. Bakanlık görüş yazısında, silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine ilişkin Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına atıf
yapıldıktan sonra 2000 yılında gerçekleştirilen operasyonda ele geçirilen sabit
disklerdeki öz geçmiş raporlarının mahkûmiyete esas alındığı ve bu
bilgisayarlar üzerinde inceleme yapıldığı belirtilmiştir.
37. Başvurucu Murat Polat, başvuru formundaki iddialarını
tekrarlamıştır.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın 36. maddesinin(1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların iddialarının adil yargılanma
hakkının görünümlerinden olan çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği
ilkeleri kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın
kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
41. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir.
Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve
savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve
savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını
da içermektedir (Mehmet Fidan, B.
No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).
42. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "ile adil yargılanma" ibaresinin
eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, AİHM içtihadıyla adil
yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen
çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerine
Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan
ilkelerin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu
ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkelere uygun yürütülmeyen bir yargılamanın
hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir.
43. Ceza davasında ulaşılması amaçlanan temel amaç, maddi
gerçeğin adil yargılanma hakkına uygun olarak ortaya çıkarılmasıdır. Çelişmeli
yargılama ilkesi, bu amacın gerçekleştirilmesinin en önemli unsurlarındandır.
Anılan ilke taraflara dava dosyası hakkında bilgi sahibi olma ve yorum yapma
hakkının tanınmasını gerektirmektedir. Dolayısıyla ceza davalarında mahkemenin
kararını etkilemek amacıyla dosyaya sunulan görüş ve delillerden sanığın
haberdar olmasına, bunlara karşı etkili bir şekilde karşı çıkmasına fırsat
verilmesi gerekir (Tahir Gökatalay,
B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 25; Cezair Akgül, B. No: 26/10/2016, 26/10/2016, §§ 27-31).
44. Çelişmeli yargılamanın bir amacı da dosyaya bir
görüşün/talebin girmesini sağlamakla sınırlı olmayıp onun mahkemece dikkate
alınarak bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Çelişmeli yargılama ilkesi, sanığın
aleyhindeki delillerin çelişmeli bir usul ile mahkemeye sunulmasını ve sadece
tanık beyanlarının değil diğer delillerin de tartışılmasını gerektirir.
Böylelikle sanıklar delilin davayla ilgisini ve ağırlığını değerlendirerek
güvenirliği hususundaki iddia ve itirazlarını dile getirebilecektir (Cezair Akgül, B. No: 2014/10634, 26/10/2016,§
28).
45. Taraflar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin
sağlanmasını amaçlayan silahların eşitliği ilkesi ise davanın taraflarının
usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan
birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve
savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip
olması anlamına gelir (Yaşasın Aslan,
B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Bu usul güvencesi uyuşmazlığın her iki
tarafına da savunmasının temel dayanağı olan delilleri sunma imkânı tanınmasını
(Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, § 18), iddia makamı tarafından gösterilen ve edinilen maddi
bilgilerin açıklanmasını, ceza yargılamasında sanığın aleyhine bir hukuki
durumun yaratılmamasını da kapsamaktadır (Yankı
Bağcıoğlu ve diğerleri [GK], B. No: 2014/253, 9/1/2015, §§ 63, 64).
46. Belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisi kural
olarak yargılamayı yürüten mahkemeye aittir. Bu konuda değerlendirme yapmak
Anayasa Mahkemesinin görevi değildir. Bununla birlikte yargılamanın adil
yargılama hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkelerine gerektiği ölçüde riayet edilip Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi
kapsamındadır. Anılan ilkeler kapsamında yapılacak incelemede, delillere
ilişkin olarak iddia ve savunma makamı arasında oluşturulan dengesizlik
iddialarının da yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi gerekir. Özellikle
sanığın kendisinin elde etme olanağı bulunmayan deliller bakımından yargı
makamlarınca savunmaya bunların aksini ortaya koyma hususunda makul imkanların
sunulması gerekir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
47. Somut olayda Hizbullah terör örgütüne karşı düzenlenen
operasyon kapsamında elde edilen delillere ilişkin olarak kolluk tarafından
hazırlanan inceleme raporunda başvurucuların örgüte öz geçmiş raporu verdikleri
ve örgüt adına bazen cami derslerine katıldıkları yönünde tespitlere yer verilmiştir.
Soruşturmanın tamamlanmasının ardından başvurucular hakkında açılan kamu davası
neticesinde örgüte öz geçmiş raporu vermek suretiyle örgütle organik bağ içine
girdikleri kabul edilen başvurucular, camilerde örgüt adına ders verme şeklinde
sübut bulan eylemlerinin örgüt üyeliği suçunu oluşturduğu gerekçesiyle mahkûm
edilmişlerdir. Gerekçeli karar incelendiğinde anılan delillerin ağırlığı
hususunda derece mahkemesince herhangi bir değerlendirme yapılmadığı
görülmektedir. Bununla birlikte sözü edilen delillerin belirleyici ölçüde hükme
esas alındığı anlaşılmaktadır.
48. Başvurucular, hükme esas alınan öz geçmiş raporlarının
içeriğinde yer alan bilgilerin herkes tarafından kolaylıkla hazırlanabilecek
nitelikte olduğunu, bu raporların kendi iradeleriyle hazırlanarak örgüte
verildiğine dair herhangi bir bilgi veya belgenin mevcut olmadığını, örgütün
ilgili kişilerin bilgisi olmaksızın öz geçmiş raporu hazırladığının örgüt
mensubu kişilerin beyanlarından tespit edildiğini belirtmiş, bu hususların
araştırılmasını talep etmişlerdir. Ayrıca başvurucu Sebahattin Ünlü kendisinden
ders aldığı kişinin Diyanet İşleri Başkanlığında görevli Y. Ü. olduğunu
aşamalarda ısrarla dile getirmiştir. Başvurucuların bu iddia ve talepleri
hakkında Mahkemece herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı görülmektedir.
Anılan iddia ve talepler Yargıtay tarafından da dikkate alınmamıştır.
49. Derece mahkemesi başvurucuların mahkûmiyet kararının
dayanağı olan bu verilerin gerçeği yansıtmadığı ve üçüncü kişiler tarafından
hazırlandığı iddiaları yönünden soruşturmanın genişletilmesi talepleri hakkında
herhangi bir değerlendirmede bulunmamıştır. Belirli bir davaya ilişkin olarak
delilleri değerlendirme ve gösterilen delilin davayla ilgili olup olmadığına
karar verme yetkisi kural olarak yargılamayı yürüten mahkemeye aittir. Ancak
somut olayda, ilk derece mahkemesinin mahkûmiyete gerekçe gösterdiği olguların
varlığı yönünden sadece iddia makamının gösterdiği delilleri dikkate alması,
buna karşılık başvurucuların aynı olguların aksini ispat için gösterdiği
delillerle ilgili inceleme yapmaması başvurucuları iddia makamı karşısında
usule ilişkin imkânlardan yararlanma noktasında önemli ölçüde dezavantajlı
konuma düşürmüştür. Başvurucuların iddialarını kendi imkanlarıyla ispat etmesi
olanaklı değildir. Bu koşullarda Mahkemece izlenen yöntemin çelişmeli yargılama
ve silahların eşitliği ilkelerinin gereklerine uygun olmadığı ve başvurucuların
menfaatlerini koruyan güvenceler içermediği açıktır. Bu durum, yargılamayı bir
bütün hâlinde adil olmaktan çıkarmıştır.
50. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
51. Başvurucular, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
52. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, §§ 27-36).
53. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun
kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması
nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına
makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı vetazminat
ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi
olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama
imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler
doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal
iddialarıyla ilgilibaşarı şansı sunma ve yeterli
giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu
tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil
niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
54. Mevcut başvuruda, söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
55. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduklarına karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
56. Başvurucular, etkili başvuru ve kişi hürriyeti ve güvenliği
hakları ile hukuk devleti ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
57. 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen
ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru
kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve
deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B.
No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
58. Somut olayda başvurucular, ihlal iddialarını soyut ve genel
ifadelerle ileri sürmüş; ihlallere ilişkin delillerini sunma ve açıklamalarda
bulunma yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemişlerdir. Dolayısıyla
başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
60. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkralarının ilgili kısımları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine
karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
61. Başvurucular, ihlalin tespiti ve manevi tazminata
hükmedilmesi taleplerinde bulunmuşlardır.
62. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
63. Mehmet Doğan
kararında özetle uygun giderim yolunun tespit edilebilmesi için öncelikle
ihlalin kaynağının belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Buna göre ihlalin
mahkeme kararından kaynaklandığı durumlarda 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca kural olarak ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın
bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmedilir (Mehmet Doğan, §§ 57, 58).
64. Anayasa Mahkemesinin tespit edilen ihlalin giderilmesi
amacıyla yeniden yargılama yapılmasına hükmettiği hâllerde ilgili usul
kanunlarında düzenlenen yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak
yargılamanın yenilenmesi sebebinin varlığının kabulü ve önceki kararın
kaldırılması hususlarında derece mahkemesinin herhangi bir takdir yetkisi
bulunmamaktadır. Zira ihlal kararı verilen hâllerde yargılamanın yenilenmesinin
gerekliliği hususundaki takdir, derece mahkemelerine değil ihlalin varlığını
tespit eden Anayasa Mahkemesine bırakılmıştır. Derece mahkemesi Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında belirttiği doğrultuda ihlalin sonuçlarını gidermek
üzere gereken işlemleri yapmakla yükümlüdür (Mehmet
Doğan, § 59).
65. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların maddi gerçeğin ortaya
çıkarılması amacına yönelik taleplerini -savunmanın hakları yeterli
güvencelerle dengelenmeden- reddedilerek adil yargılanma hakkı kapsamındaki
çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine karar
vermiştir.
66. Bu durumda çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul
hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir
düzenleme içeren 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden
yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol
açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal
sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun
yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin
yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
67. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
68. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 2.475
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.681,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı dışındaki diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve
silahların eşitliği ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki çelişmeli yargılama ve silahların eşitliği
ilkelerinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin çelişmeli yargılama ve silahların
eşitliği ilkelerinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine (E.2011/87,
K.2012/305) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 2.475 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.681,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA AYRI AYRI ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.