TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HATİCE BOLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13335)
|
|
Karar Tarihi: 19/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Hatice BOLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Rahşan
AYTAÇ SALA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında darp iddiasına yönelik olarak yapılan soruşturmanın
kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla sonuçlanmasından dolayı kötü muamele
yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 6/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi’nden (UYAP) elde edilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucu Hakkında
İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca Yapılan
Soruşturmalar
9. Ceza infaz kurumundayken ölüm orucundayken ölen bir
hükümlünün Koşuyolu Lambacı Sokak üzerindeki mezarı başında yapılan gösteri
sırasında, 1971 doğumlu başvurucunun da aralarında yer aldığı yirmi altı şüphelinin
güvenlik görevlilerine taş ve sopalarla saldırması üzerine şüpheliler 7/8/1996
tarihinde yakalanarak 23/8/1996 tarihine kadar gözaltında tutulmuştur. Bu
olaydan dolayı İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının
(DGM Başsavcılığı) 1996/1757 sayılı dosyasında soruşturma başlatılmıştır.
10. Başsavcılığın 26/11/1996 tarihli iddianamesiyle, atılı
suçlardan sanık (başvurucu) hakkında kamu davası açılmıştır. Başvurucu,
İstanbul 5 No.lu DGM'nin E.1996/444 sayılı dosyasında yargılanmıştır. DGM’lerin
kapatılmasından sonra yargılamaya (kapatılan) İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK 250. madde ile görevli) E.2004/241 dosyası üzerinden devam
edilmiştir.
11. Başvurucu; Savcılıkta ve İstanbul 2 No.lu DGM Yedek
Hâkimliğinde verdiği 22/8/1996 tarihli ifadelerinde gözaltında işkence
gördüğünü, vücudunda darp izleri olduğunu söylemiştir. Başvurucu aynı tarihte
tutuklanmıştır. Başvurucu kovuşturmada da bu iddiayı dile getirmekle birlikte
bununla ilgili herhangi bir soruşturma yürütülmemiştir.
12. Adli Tıp Kurumu (ATK) İstanbul DGM Şube Müdürlüğünde
22/8/1996 tarihinde saat 11.00'de yapılan muayenesi sonucunda hazırlanan
raporda; başvurucunun sağ göğüs 1/4 üst iç kadranda tahminen 3 cm çaplı, sağda
rengi değişmeye başlamış, kirli sarı renkli eski ekimozun
üç gün mutat iştigaline engel teşkil ettiği ifade edilmiştir.
13. İstanbul 5 No.lu DGM 20/10/1998 tarihinde başvurucunun
mahkûmiyetine karar vermiştir. Başvurucunun temyizi üzerine bu karar Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin 4/10/1999 tarihli ilamıyla bozulmuştur.
14. Mahkemece on beş yıllık zamanaşımı süresinin dolması
nedeniyle başvurucu hakkında açılan kamu davalarının 22/11/2011 tarihinde
düşmesine karar verilmiştir. Bu karar temyiz edilmeksizin 30/11/2011 tarihinde
kesinleşmiştir.
B. İşkence İddialarına
İlişkin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/19481 Sayılı Soruşturması
15. Başvurucu 11/9/2012 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğünde
görev yapan beş polis memuru hakkında 7/8/1996 ila 23/8/1996 tarihlerinde
gözaltında işkence ve kötü muamelede bulundukları iddiasıyla şikâyette
bulunmuştur. Bu iddialarla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
(Başsavcılık) 2012/19481 sayılı dosya üzerinden soruşturma başlatılmıştır.
16. Başvurucu, şikâyet dilekçesi ve ifadesinde 7/8/1996
tarihinde Kadıköy'de otobüs durağında beklerken gözaltına alındığını, karakola
götürülürken kafasının duvara vurulduğunu, gözaltında iki gün boyunca
konuşamadığını, karanlık bir hücrede bekletildiğini, yirmi altı kişinin
bulunduğu bir odada gözü kapalı olarak tutulduğunu, vücudunun muhtelif
bölgelerine elektrik verildiğini, tazyikli su, Filistin askısı, buz kalıbına
yatırma, hakaret, ölüm ve tecavüzle tehdit, lağım suyu içirme, başkalarına
yapılan işkenceyi dinletme gibi işkence metotlarına maruz kaldığını
belirtmiştir.
17. Başvurucuyla ilgili tıbbi belge ve raporların gönderilmesi
istemiyle Sakarya L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna ve Sakarya Üniversitesi
Eğitim ve Araştırma Hastanesine yazılan müzekkerelere verilen cevapta
belgelerin 1999 depreminde zayi olduğu bildirilmiştir.
18. Başvurucu, Şişli Etfal Eğitim ve
Araştırma Hastanesi özürlü sağlık kurulu raporunu ibraz etmiştir. 14/2/2012
tarihli bu raporda travma sonrası stres bozukluğu, serebrovfasküler olay, ağır dominant üst ekstremite
(kol hareketi) bozukluğu ve ağır yürüme bozukluğu bulunan başvurucunun tüm
vücut fonksiyon kaybı oranının %84 olduğu kaydedilmiştir.
19. ATK 2. İhtisas Kurulunun 16/9/2013 tarihli raporuna göre
başvurucuda tespit edilen fiziksel ve ruhsal bulguların soruşturma konusu
işkence iddiaları yönünden uyumlu olduğu, fiziksel ve ruhsal travmalar sonucu
oluşabilecek bulguların kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden
olmadığı, etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, organ veya
duyulardan birinin işlevinin sürekli zayıflaması ya da işlevini yitirmesi
niteliğinde anatomik eksiklik, fonksiyonel bozukluk tespit edilmediği mütalaa
olunmuştur.
20. Yapılan soruşturma sonucunda üzerinden on sekiz yıldan fazla
bir müddet geçen olayda zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle Savcılık
18/2/2014 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
Başvurucunun bu karara yaptığı itiraz Bakırköy 13. Ağır Ceza Mahkemesinin
26/5/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
21. 7/7/2014 tarihinde tebliğ edilen ret kararına karşı
başvurucu 6/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
22. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
olay tarihindeki hâliyle yürürlükte bulunan 243., 102. ve 104. maddelerinin
ilgili kısımları şöyledir:
“Madde
243 - (Değişik: 235 – 5/1/1961) Mahkemeler ve meclisler reis ve azalarından ve
sair hükümet memurlarından biri maznun bulunan kimselerin cürümlerini söyletmek
için işkence eder yahut zalimane veya gayriinsani veya haysiyet kırıcı
muamelelere baş vurursa beş seneye kadar ağır hapis ve müebbeden
veya muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezası ile mahküm
olur.
…
Madde 102 - (Değişik: 3531 – 29/6/1938)
Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında
hukuku âmme davası:
…
3 - Beş seneden ziyade ve yirmi seneden az
ağır hapis veya beş seneden ziyade hapis yahud hidematı âmmeden müebbeden mahrumiyet cezalarından birini müstelzim
cürümlerde on sene,
… geçmesiyle ortadan kalkar.
…
Madde 104 - … Ancak bu sebepler müruru zaman
müddetini 102’inci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının
ilavesiyle baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
23. 4/4/1929 tarihli ve 1412 sayılı mülga Ceza Muhakemeleri
Usulü Kanunu’nun 151. ve 257. maddelerinin ilgili kısımları şöyledir:
“Suçların
İhbarı
Madde 151 - Suçlara dair ihbarlar, şifahi veya
yazılı olarak Cumhuriyet Müddeiumumiliğine, zabıta makam ve memurlarına ve sulh
hakimlerine yapılabilir.
...
Hükmün mevzuu ve suçu takdirde mahkemenin
salahiyeti
Madde 257 – Hükmün mevzuu, duruşmanın
neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir.
…”
B. Uluslararası Hukuk
24. Bir davadaki meselelerin çözüme bağlanması bakımından zaman
(süre) çok önemli ise başvurucuların iddialarını -usulünce ve adil bir şekilde
çözüme bağlanabilmesini sağlayabilmek için- gerekli süratle Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi (AİHM) huzurunda dile getirilmesini sağlama ödevi
bulunmaktadır (Varnava ve diğerleri/Türkiye [BD], B. No:
16064/90 vd., 18/9/2009, § 160). Bu durum bilhassa Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi (Sözleşme) kapsamında belirli
olayların soruşturulmasına yönelik herhangi bir yükümlülükle ilgili
şikâyetler bakımından geçerlidir. Zaman geçtikçe deliller bozulduğundan zamanın
sadece devletin soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmesi üzerinde değil
aynı zamanda AİHM'in davaya ilişkin kendi
incelemesinin anlamı ve etkililiği üzerinde de bir tesiri bulunmaktadır. Bu
nedenle hiçbir etkili soruşturma yürütülmeyeceği açık hâle gelince, başka bir
deyişle devletin Sözleşme kapsamındaki yükümlülüğünü yerine getirmeyeceği bariz
bir görünüm kazanınca başvurucunun derhâl harekete geçmesi gerekmektedir (Mocanu ve diğerleri/Romanya [BD], B. No:
10865/09, 45886/07, 32431/08, 17/9/2014, § 262; Varnava ve diğerleri, § 161).
25. AİHM; yukarıda ifade edilen ilkeler çerçevesinde
başvurucunun hiçbir soruşturma başlatılmamış olduğunun, soruşturmanın hareketsiz
kaldığının veya başka şekilde etkisiz hâle geldiğinin farkında olduğunda ya da
olması gerektiğinde, ayrıca bu olasılıkların her
birinde gelecekte etkili bir soruşturma yürütülmesine dair yakın ve gerçekçi
bir beklenti bulunmadığında aşırı veya nedensiz yere geciken
bireysel başvuruları altı aylık başvuru süresinin geçmiş olması sebebiyle
reddetmiştir (Narin/Türkiye, B.
No: 18907/02, 15/12/2009,§ 51; Aydınlar ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 3575/05,
9/3/2010).
26. Görüldüğü üzere AİHM, soruşturmanın etkisizliği veya
eksikliği ile ilgili şikâyette bulunmak isteyen kişilerin başvurularını yapmak
konusunda gereksiz yere gecikmemesini zaruri görmektedir. AİHM'e
göre aradan hatırı sayılır bir süre geçtiğinde ve soruşturma faaliyetlerinde
önemli gecikmeler ve fasılalar yaşandığında akrabaların (mağdurların) etkili
bir soruşturma sağlanmadığı veya sağlanmayacağını anlaması gereken bir nokta
gelecektir (Mocanu ve diğerleri/Romanya, § 268).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
28. Başvurucu 7/8/1996 ila 22/8/1996 tarihlerinde gözaltında
işkenceye maruz kaldığını, soruşturma savcısı ve mahkemede önündeki
savunmalarında işkence şikâyetini dile getirmiş ise de herhangi bir işlem
yapılmadığını, işkence suçlarında zamanaşımı işlememesine karşın
kovuşturmasızlık kararı verildiğini, 1980 darbesini yapan Kenan Evren hakkında
ceza kararı verilmişken bu dosyada zamanaşımı hükümlerinin uygulandığını
belirterek kötü muamele yasağı, etkili başvuru hakkı ile eşitlik ilkesinin,
adil yargılanma hakkının unsurları olan gerekçeli karar ve hakkaniyete uygun
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
29. Bakanlık görüşünde; işkence ve kötü muamele yasağının ihlal
iddiaları bakımından devletin etkili soruşturma yükümlülüğünün mağdurların
şikâyetine bağlı olmadığı ancak mağdurların yargısal mercilerle iş birliği
yaparak olayın ortaya çıkarılması için üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine
getirmesi gerektiği ifade edilmiştir. Başvuru yolunun tüketilmesinin ihlalin
giderilmesi açısından etkisi yoksa bunun anlaşıldığı andan itibaren bireysel
başvuru yapılması gerektiği, başvurucunun özen yükümlülüğünü yerine
getirmeyerek olaydan çok uzun süre sonra adli mercilere müracaat ettiğini, bu
nedenle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğu belirtilmiştir.
30. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine
benzer beyanda bulunmuştur.
B. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden sonra
kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları
inceler."
32. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi
ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan
bireysel başvurularla sınırlıdır. Bu düzenleme kamu düzenine ilişkin olduğundan
zaman bakımından yetkinin kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S., B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
33. Başvuru konusu olayda çözümlenmesi gereken nokta adli
makamlarca hiçbir işlem yapılmayan ve 1996 yılında sözlü olarak dile getirilen
işkence iddialarının 2012 yılında bu kez yazılı bir şekilde dile getirilmesi
üzerine verilen kovuşturmasızlık kararına karşı yapılan bireysel başvurunun
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamında kalıp kalmadığıdır.
34. Anayasa Mahkemesi Adle Azizoğlu ve Sadat Azizoğlu (B.
No: 2014/15732, 24/01/2018) başvurusunda 1993 yılında meydana gelen bir öldürme
vakasında 2002 yılında daimî arama kararı verilen ve zamanaşımı nedeniyle
kovuşturmasızlık kararının alındığı 2014 yılına kadar soruşturmada ilerleme
sağlanacağına dair umut verici gelişme bulunmayan, başka bir ifadeyle
soruşturmanın etkisizliğinin fark edildiği veya fark edilmesi gerektiği andan
itibaren süresi içinde başvuru yapılmayan bir dosyayı süre aşımı nedeniyle
kabul edilemez bulmuştur.
35. Başvurucu, kötü muamele iddialarını 22/8/1996 tarihinde
Cumhuriyet savcısına ve aynı tarihte sorgusunu yapan hâkime ifade etmiştir.
Kamu davası açıldıktan sonra tutuklu olarak yargılandığı duruşmalarda da aynı
iddialar başvurucu ve başvurucunun avukatı tarafından tekrarlanmıştır (Duruşma
tutanaklarının tamamı dosyada bulunmadığından kovuşturma aşamasında bunları
dile getirdiği tarih kesin bir şekilde belirlenememiştir.). Ancak bu iddialar,
gerek Savcılık gerekse de Mahkemece dikkate alınmadığından hiçbir zaman
soruşturmaya konu olmamıştır.
36. Etkili soruşturma yükümlülüğünün yöntemsel dayanaklarından
biri olan 1412 sayılı Kanun’un 257. maddesine göre yargılamanın konusu ancak
iddianamede gösterilen fiillerden ibarettir. 257. maddeyle birlikte
düşünüldüğünde terör örgütü üyeliği suçlarından soruşturma ya da kovuşturma
aşamasında savunma yapılırken işkence ve kötü muameleye maruz kalındığı
yönündeki anlatımlar, genellikle isnat olunan suçların işlenmediğini ya da
delillerin hukuka aykırı olduğunu göstermek için bir savunma argümanı olarak
kullanılmaktadır (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Mehmet Sedat Aban, B. No: 2014/12912,
12/01/2017, § 30).
37. Somut olayda başvurucunun örgüt üyeliği suçundan
yargılandığı davada ilk karar 20/10/1998'de verilmiştir. Verilen bu kararda
başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığı iddiası hakkında Cumhuriyet
savcılığına suç ihbarında bulunulmaması, bu iddianın Mahkemece ciddiye
alınmadığını göstermesi bakımından önemlidir.
38. Duruşmalarda kendisini bir avukatla temsil ettiren
başvurucunun yaptığı sözlü şikâyetin -bizzat kendisinin başvuru formunda zikrettiği-
etkisizliğinin daha evvel farkında olduğu, tıpkı başvuru konusu işbu dosyada
yaptığı gibi Savcılığın kanun yolu denetimine açık, resmî bir kararıyla
sonuçlandırılmasını on yıllık zamanaşımı süresi dolmadan sağlama yolunu tercih
etmediği görülmektedir. Şikâyet iradesinin savunma argümanı olarak kullanılıp
kullanılmadığı konusunda belirsizlik taşıyan sözlü şikâyetlerden farklı olarak
yazılı şikâyetlerde bu irade mutlak hâle dönüştüğünden yazılı olarak dile
getirilen şikâyetlerin adli makamlarca işlemsiz bırakılması neredeyse
olanaksızdır.
39. Başvuru konusu olayda, on yıllık zamanaşımı süresi 23/8/2006
tarihinde dolmuştur. Zamanaşımı süresinin dolmasından sonra yapılan şikâyetin
etkili bir sonuç doğurmayacağı aşikârdır. Dolayısıyla daha önce herhangi bir
soruşturmanın yapılmadığı olayda zamanaşımının dolduğu anda soruşturmaya
ilişkin hukuksal durumun kesinleştiğinin kabulü gerekir. Nitekim Cumhuriyet
Savcılığı zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar
vermiştir. Bu durumda zamanaşımının dolmuş olması nedeniyle etkisiz kalacağı
açık olan şikâyet yoluna başvurulması kesinleşmiş olan süreci yeniden
canlandırmayacağından 11/9/2012 tarihli dilekçe üzerine yapılan soruşturma
neticesinde verilen kararın Anayasa Mahkemesini zaman bakımından yetkisinin
kapsamı dışında kaldığı sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/9/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.