TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TORSAN ORMAN SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13677)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 25/10/2017-30221
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Torsan Orman
San. ve Tic. Ltd. Şti.
|
Vekili
|
:
|
Av. Cüneyit GÖĞÜŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, akaryakıt istasyonunda yapılan denetimler sonucu
teknik düzenlemelere uygun olmadığı tespit edilen sıvılaştırılmış petrol
gazının değeri kadar paranın müsaderesine karar verilmesi nedeniyle mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca başvurunun kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuruya Konu
Uyuşmazlığın Arka Planı
9. Başvurucu, Tüysüz Belediyesi Subatağı
Mevkii Toprakkale/Osmaniye adresinde LPG dağıtıcı
lisansı ile akaryakıt istasyonu işleten bir şirkettir.
10. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından yapılan
denetimler kapsamında 3/12/2012 tarihinde başvurucu Şirkete ait tesisten petrol
gazı (LGP) numunesi alınarak analiz için Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)
Petrol Araştırma Merkezine gönderilmiştir.
11. ODTÜ Petrol Araştırma Merkezi tarafından düzenlenen analiz raporunda,
alınan numunenin teknik düzenlemelere aykırı nitelik taşıdığı belirtilmiştir.
Bunun üzerine Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (Kurul) tarafından 17/1/2013
tarihinde başvurucunun savunmasının alınmasına karar verilmiştir. Başvurucunun
savunması ve Denetim Daire Başkanlığının görüşlerini değerlendiren Kurul
2/3/2005 tarihli ve 5307 sayılı Kanun'un 16. maddesinin ikinci fıkrasının (b)
bendinin (4) numaralı altı bendi uyarınca 12/11/2013 tarihinde başvurucu
hakkında 339.814 TL tutarında idari para cezası uygulanmasına karar verilmiştir.Kurul ayrıca 5307 sayılı Kanun'un 17.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca başvurucunun LPG dağıtıcı lisansının
iptaline ve denetim tarihi itibarıyla numune alınan tankta bulunan ürün miktarı
esas alınarak müsadere işlemlerinin başlatılmasına karar vermiştir.
B. İdari Dava ve
Yürütmenin Durdurulması Süreci
12. Başvurucu, lisansın iptalinin ve numune alınan tankta
bulunan ürünün müsaderesinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla EPDK aleyhine
18/2/2014 tarihinde Ankara 18. İdare Mahkemesinde iptal davası açmıştır.
Başvurucu ayrıca, dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulması talebinde de
bulunmuştur.
13. Mahkeme 16/9/2014 tarihinde, hukuka açıkça aykırı olup
uygulanması hâlinde telafisi güç zararlar doğuracağı gerekçesiyle dava konusu
işlemin lisans iptaline ilişkin kısmının yürütmesinin durdurulmasına karar
vermiştir. Mahkeme, ürün müsadere işlemlerinin başlatılmasına yönelik kısmın
yürütmesinin durdurulması talebini ise reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, 5307
sayılı Kanun'a aykırı olarak bir soruşturma yapılmadan lisansın iptal
edilmesinin hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Yine gerekçede, dava konusu
işlemin davalı idarece numune alınan tankta bulunan ürünün müsaderesine ilişkin
sürecin başlatılmasına yönelik idari işlemin ise hukuka aykırı olmadığı
açıklanmıştır.
14. EPDK tarafından yürütmenin durdurulması kararına itiraz
edilmiş, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. Kurulu 16/4/2014 tarihinde itirazın
reddine karar vermiştir.
C. Müsadere Süreci
15. EPDK 3/12/2012 tarihli numune alma tutanağında belirtilen
LPG'nin değeri kadar paranın başvurucudan müsadere edilmesi istemiyle 8/1/2014
tarihinde (kapatılan) Osmaniye 1. Sulh Ceza Mahkemesine başvuruda bulunmuştur.
Dilekçede, yapılan laboratuvar analizlerine göre numunesi alınan LPG'nin teknik
kriterlere aykırı olduğu belirtilmiştir. EPDK ayrıca -muhafaza altına
alınmadığından- mevcut olmadığı için ürünün değeri kadar paranın müsaderesi
gerektiğini ifade etmiştir.
16. Mahkeme, numune alma tutanağında belirtilen miktardaki
LPG'nin piyasa değeri hususunda uzman bir bilirkişiden rapor almıştır. Makine
uzmanı teknik bilirkişi 25/2/2014 tarihli raporunda, numunesi alınan tanktaki
ürünün toplam miktarının yirmi ton ve bu ürünün piyasa rayiç değerinin ise 74.000
TL olduğu kanaatini bildirmiştir.
17. Mahkeme, tarafları duruşmaya çağırmış; 1/4/2014 tarihli
duruşmaya katılan başvurucu Şirket vekili istemin reddine karar verilmesini
talep etmiştir. Mahkeme, aynı duruşmada müsadere talebinin reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde, fiilin kabahat niteliğinde olduğundan 26/9/2004 tarihli
ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre müsadere kararı verilemeyeceği
belirtilmiştir.
18. EPDK 24/4/2014 tarihinde karara itirazda bulunmuştur.
İtirazı değerlendiren Osmaniye 3. Asliye Ceza Mahkemesi 7/5/2014 tarihinde
itirazın kabulüne, itiraza konu kararın kaldırılmasına ve idari yaptırıma konu
LPG'nin değeri kadar paranın müsaderesine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucu
Şirketin işlettiği istasyondan alınan numunenin analiz raporuna göre teknik
düzenlemelere aykırı olduğuna dikkat çekmiştir. Mahkeme, bu nitelikteki LPG'nin
5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ikinci fıkrasına göre müsadere edilmesinin
zorunlu olduğunu ancak ürün elden çıkarıldığı için 5237 sayılı Kanun'un 54.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ürünün değerinin müsadere
edilebileceğini belirtmiştir.
19. Bu defa başvurucu, karara itiraz etmiş; Osmaniye 1. Ağır
Ceza Mahkemesinin17/6/2014 tarihli kararıyla itirazın reddine karar
verilmiştir.
20. Nihai karar başvurucu vekiline 8/7/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Başvurucu 7/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
D. Başvuru Tarihinden
Sonra Yaşanan Gelişmeler
22. Ankara 18. İdare Mahkemesi 26/12/2014 tarihinde davanın
kısmen kabulüne ve kısmen reddine karar vermiştir. Mahkeme, dava konusu işlemin
lisans iptaline ilişkin kısmının iptaline; numune alınan tankta bulunan ürünün
müsaderesine ilişkin kısmının ise incelenmeksizin reddine karar vermiştir.
Kararın gerekçesinde 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ikinci fıkrasına
aykırı olarak soruşturma açılmadan EPDK tarafından lisansın iptal edilmesinin
hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir. Kararda ayrıca, numune alınan tankta
bulunan ürünün müsaderesine ceza mahkemesince karar verildiğinden idari davaya
konu edilebilecek bir idari işlem bulunmadığı ifade edilmiştir.
23. Karar, davalı EPDK tarafından temyiz edilmiş olup Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) yapılan sorgulamaya göre Danıştay
tarafından temyiz incelemesinin devam ettiği görülmektedir.
24. Başvurucu, Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/6/2014
tarihli kararının kanun yararına bozulmasını talep etmiş ise de Adalet
Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünce, kanun yararına bozma yoluna
gidilmediği hususu 19/11/2014 tarihinde bildirilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Mevzuat Hükümleri
25. 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
36. maddesi şöyledir:
"Mahkumiyet halinde cürüm veya kabahatte
kullanılan veya kullanılmak üzere hazırlanan veya fiilin irtikabından husule
gelen eşya fiilde methali olmıyan kimselere ait
olmamak şartiyle mahkemece zabıt ve müsadere olunur.
Kullanılması,
yapılması, taşınması, bulundurulması ve satılması cürüm veya kabahat teşkil
eden eşya bir ceza mahkumiyeti olmasa ve faile ait bulunmasa bile mutlaka zabıt
ve müsadere olunur.
..."
26. 5307 sayılı Kanun'un "Yaptırımlar"
kenar başlıklı 17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Lisans sahibi kişiler hakkında bu
Kanuna, bu Kanuna göre yürürlüğe konulmuş yönetmeliklere, Kurumun yazılı
talimatlarına veya lisanslarına kayıtlı hususların herhangi birine riayet
edilmediği takdirde, Kurum tarafından ön araştırma veya soruşturma başlatılır.
Ayrıca, ilgiliye onbeş gün içerisinde aykırılıkların
giderilmesi, aksi halde bahse konu piyasa faaliyetlerinin geçici bir süre için
durdurulabileceği veya doğrudan doğruya iptal yaptırımının uygulanacağı ihbar
edilir. Bu ihbara rağmen onbeşgünlük sürenin
bitiminde aykırılıklar giderilmezse, Kurum piyasa faaliyetini otuz günden az, yüzseksen günden çok olmamak üzere geçici olarak durdurur.
Geçici durdurma süresince, tehlikeli eylemin veya kötüniyetin
veya herhangi bir zararın oluşmasının önlenmesi ile faaliyetin durdurulmasına
neden olan durumun ortadan kaldırılmasına ilişkin faaliyetler dışında hiçbir
piyasa faaliyeti yapılamaz. Lisans iptalleri Kurumca yapılacak soruşturma
neticesine göre karara bağlanır.
(Değişik ikinci fıkra: 4/6/2016-6719/12 md.) Kaçak veya menşei belli olmayan LPG ile piyasa faaliyetinde
bulunan lisans sahiplerinin lisansı iptal edilir. Teknik düzenlemelere uygun
olmayan LPG’yi piyasa faaliyetine konu etme fiilini, lisans süresince, aynı
lisansla üç defa işleyen lisans sahiplerinin lisansı iptal edilir. Teknik
düzenlemelere uygun olmayan LPG, mahkeme kararı ile müsadere edilir. Bu LPG’yi
ikmal edenler zararı üç ay içinde tazmin etmekle yükümlüdür."
27. 31/3/2005 tarihli ve 5328 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi
uyarınca 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe giren 2. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir
fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda
yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik
tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve
ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin
uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak
biçimde geniş yorumlanamaz."
28. 5237 sayılı Kanun’un
"Eşya müsaderesi" kenar başlıklı 54. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak
koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine
tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun
işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı
veya genel ahlak açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir. (Ek
cümle: 24/11/2016-6763/11 md.) Eşyanın üzerinde
iyiniyetli üçüncü kişiler lehine tesis edilmiş sınırlı ayni hakkın bulunması
hâlinde müsadere kararı, bu hak saklı kalmak şartıyla verilir.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın,
ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka
bir surette imkansız kılınması halinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının
müsaderesine karar verilir.
(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere
edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle
hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.
(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması,
taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir.
...”
29. 5237 sayılı Kanun'un "Kazanç
müsaderesi" kenar başlıklı 55. maddesi şöyledir:
"(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya
suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler
ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik
kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı
verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.
(2) Müsadere konusu eşya veya maddi
menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine
teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin
müsaderesine hükmedilir.
(3) (Ek: 26/6/2009 – 5918/2 md.) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi
için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı
Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin
hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir."
30. 5328 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi uyarınca 1/6/2005
tarihinde yürürlüğe giren 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu'nun "Mülkiyetin kamuya
geçirilmesi" kenar başlıklı 18. maddesi şöyledir:
"(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya
işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine,
ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.
(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
karar, eşyanın;
a) Kullanılmaz hale getirilmesi,
b) Niteliğinin değiştirilmesi,
c) Ancak belli bir surette kullanılması,
Koşullarından birinin yerine getirilmesine
bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun
yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar
verilir.
(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da
bırakılabilir.
(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm
bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.
(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine
karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası veya başka bir idarî
yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.
(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya
geçirilmesine de karar verilebilir.
(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka
suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.
(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin
karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir."
31. 4/11/2004 tarihli ve 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun
Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesi şöyledir:
"Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili
kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine
kadar uygulanır."
32. 10/5/2006 tarihli ve 26164 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Sıvılaştırılmış Petrol Gazları (LPG) Piyasasında
Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve
Esaslar Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 15. maddesinin (6) numaralı fıkrası
şöyledir:
"(Değişik:RG-3/1/2013-28517) Test ve
analiz sonuçlarının ilgili teknik düzenlemeye aykırı çıkması ve lisans
sahibinin olaya ilişkin olarak yapacağı savunmanın Kurulca yetersiz görülmesi
halinde, geçici mühürleme yapılarak Kanun uyarınca mahkemeden müsadere kararı
alınmasını teminen Kurumca ilgili mahkemeye başvuruda
bulunulur. Numune alınmasından müsadere kararının verilmesine kadar geçecek
süre zarfında numune alınan ürünün ortadan kaldırılması, elden çıkarılması,
tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde,
ilgili mahkemeden numune alma tutanağında belirtilen ürün miktarının değeri
kadar para tutarının müsaderesine karar verilmesi talep edilir. Bu durum,
Kanunun 16 ve 17 nci maddelerinde öngörülen idari
para cezası ve/veya idari yaptırımların uygulanmasına engel teşkil etmez."
2. Yargıtay İçtihatları
33. Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 20/10/2005 tarihli ve
E.2015/11262, K.2015/5880 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
5252 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi ile
01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK'nın 5. maddesi gereğince
'bu kanunun genel hükümlerinin özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki
suçlar hakkında da uygulanacağı' ve aynı Kanun'un 2. maddesinde 'kanunun açıkça
suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemeyeceği ve güvenlik tedbiri
uygulanamayacağı' öngörülmüş olup, sanığın eylemine ait suç tanımları 556
sayılı KHK'de gösterildiği ve Anayasa Mahkemesinin 03.01.2008 gün 2005/15 -
2008/2 sayılı iptal kararı gerekçesinde kanunsuz suç ve ceza konulamayacağı,
KHK ile suç ve ceza getirilemeyeceği yer aldığından sanığın eylemi suç tarihi
itibariyle suç olmaktan çıkarılmakla, bizatihi müsadereye tabi olmayan suça
konu eşyanın da iadesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeksizin müsaderesine
karar verilmesi,
Kanuna aykırı [dır]...."
34. Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 26/2/2014 tarihli ve
E.2013/8221, K.2014/2991 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Dosya kapsamına göre, 5252 sayılı Kanun'un
geçici 1. maddesinde, 'Diğer kanunların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 1.
kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümlerinin, ilgili kanunlarda gerekli
değişiklikler yapılıncaya kadar ve en geç 31/12/2008 tarihine kadar
uygulanacağı' belirtilmiş olup, 1380 sayılı Kanun'un 36/i maddesinde öngörülen
müsadere tedbirinin, 01/01/2009 tarihinden itibaren 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun genel hükümlerine aykırı olduğu ve 01/01/2009 tarihinden sonra
uygulanma imkanı kalmadığı cihetle, somut olayda, kabahat niteliğindeki trol
ile su ürünleri istihsali eyleminde kullanılan istihsal vasıtaları ile ilgili
olarak 1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'nda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
genel hükümlerine ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun ruhu ve mantığına uygun
biçimde 'mülkiyetin kamuya geçirilmesi tedbiri' öngörülmesi şeklinde açık bir
yasal değişiklik ve düzenleme yapılıncaya kadar 1380 sayılı Kanun'un 36/i
maddesindeki müsadere tedbirinin uygulanması hukuken kabil olmadığından
müsadere talebinin reddine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı
şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına
bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp
düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun
yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden
İstanbul 23. Sulh Ceza Mahkemesinin 27.11.2012 gün ve 2012/254 değişik iş
sayılı kararının CMK.nın 309/4-d maddesi uyarınca
BOZULMASINA [karar verildi]..."
35. Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 5/11/2015 tarihli ve
E.2015/174, K.2015/6678 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"13/3/2005tarih ve25754 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5307 sayılı
Sıvılaştırılmış Petrol Gazlan (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 02/07/2012 tarih ve 6352 Sayılı
Kanun’un 68. Maddesiyle değişik 18. maddesinin üçüncü fıkrasında “İdari yaptırım
kararlarına karşı yetkili idare mahkemesinde dava açılabilir. Kurul kararlarına
karşı açılan her türlü dava öncelikli işlerden sayılır.” hükmü ile 5307 sayılı
Kanun kapsamında verilen idari yaptırım kararlarına karşı itirazların idari
yargı yerinde çözümleneceği hususunun düzenlendiği, aynı Kanun’un 17. Maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan “Kaçak veya menşei belli olmayan veya teknik
düzenlemelere uygun olmayan LPG ile piyasa faaliyetinde bulunan lisans
sahiplerinin lisansı iptal edilir. Teknik düzenlemelere uygun olmayan LPG
mahkeme kararı ile müsadere edilir. Bu LPG'yi ikmal edenler zararı tazmin
etmekle yükümlüdür.” şeklindeki hüküm uyarınca da, idari yaptırım kararına
bağlı olarak mahkemeden idari yaptırım konusu olan LPG hakkında müsadere
kararının isteneceğinin düzenlenmesine karşın kararın hangi mahkemece(adli veya
idari) verileceği hususunda bir düzenlemeye yer verilmediği anlaşılmaktadır.
Yine, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun
“başvuru yolu” yolu başlıklı 27. maddesinin 8. fıkrasında yer alan “İdarî
yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idarî
yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde; idarî
yaptırım kararına ilişkin hukuka aykırılık iddiaları bu işlemin iptali
talebiyle birlikte idarî yargı merciinde görülür.” şeklindeki düzenleme
uyarınca idari yaptırım kararı verilen işlem kapsamında idari yargının görev
alanına giren kararların verilmesi halinde idari yaptırım kararına ilişkin
hukuka aykırılık iddialarının idari yargı merciinde çözümlenmesi amaçlanmıştır.
Açıklanan
nedenlerle, idari yaptırıma bağlı ve idari tedbir niteliğinde bulunan mülkiyetin
kamuya geçirilmesi anlamındaki müsadere hususunda idari yargı merciince bir
karar verilmesinin gerekmesi karşısında görevsizlik kararı verilmesi hususunda kanun
yararına bozma yoluna gelinip gelinmeyeceğinin takdiri için dosyanın Adalet
Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE ...
karar verildi."
36. Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 29/5/2017 tarihli ve
E.2016/5906, K.2017/5064 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:
"...
Açıklanan
nedenlerle, idari yaptırıma bağlı ve idari tedbir niteliğinde bulunanmülkiyetin kamuya geçirilmesi anlamındaki müsadere
hususunda idari yargı merciince bir karar verilmesinin gerekmesi karşısında
görevsizlik kararı verilmesine yönelik itirazın kabulüne karar verilmesi
gerekirken, işin esasına geçilmek suretiyle itirazın kabulü ile anılan kararın
kaldırılmasına karar verilmesinde,
2- Kabule göre de, konuya ilişkin mevzuat
hükümleri ile birlikte somut dosyanın tetkikinde;
... kabahat niteliğindeki eylemler bakımından
5326 sayılı Kanun'un genel kanun niteliğinde olduğu ve kabahat karşılığı olan
yaptırımların türü, süresi ve miktarının, ancak kanunla belirlenebileceği,
somut dosyada mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve dolayısıyla kaim değerin
mülkiyetinin kamuya geçirilebilmesi düşünülebilse de, bu konuda 5307 sayılı
Kanun ile herhangi bir kanuni düzenleme yapılmadığından ve Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasasında Yapılacak Denetimler ile Ön Araştırma ve
Soruşturmalarda Takip Edilecek Usul ve Esaslar Hakkındaki Yönetmeliğin 15/6.
maddesinde yer alan düzenlemenin kanunun aradığı usul ve şartlardaki yasal
düzenleme yerine geçmeyeceğinden yapılan itirazın reddi yerine kabulüne karar
verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması
isteminde bulunulmakla;
Gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun
yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden,
Osmaniye 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 07/05/2014 tarihli ve 2014/185 değişik iş
sayılı kararının CMK’nın 309/4-a maddesi uyarınca bozulmasına
... karar verildi."
B. Uluslararası Hukuk
37. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu
Protokol'ün "Mülkiyetin korunması"
kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak
kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun
genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin
kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka
katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri
yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
38. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) idari bir işlem
veya ceza yargılaması neticesine bağlı olup olmadığına bakılmaksızın bir
yaptırım olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesi sonucuna yol açan müdahalelere
ilişkin genel yaklaşımı; bu yaptırımın -mülkten yoksun bırakmayı içerse dahi- Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci
paragrafı kapsamında "mülkiyetin kullanımının kontrolü" olarak
değerlendirilmesi gerektiği yönündedir (Konu ile ilgili çok sayıdaki karar
arasından bkz. AGOSI/Birleşik Krallık,
B. No: 9118/80, 24/10/1986, §§ 49-51; Phillips/Birleşik Krallık, B. No: 41087/98, 5/7/2001, § 51; Ismayilov/Rusya, B. No: 30352/03, 6/11/2008, §§
28-30).
39. AİHM'e göre mülkiyet hakkını
güvence altına alan Sözleşme'nin anılan maddesinin ilk ve en önemli koşulu,
kamu makamları tarafından mülkiyet hakkına yapılan herhangi bir müdahalenin
hukuka dayalı olması gerekliliğidir (Iatridis/Yunanistan [BD], B. No: 31107/96, 25/3/1999, § 58). Bu
maddenin birinci paragrafının ikinci cümlesi devletlere yalnızca “hukukun
öngördüğü koşullar” dâhilinde mülkiyetten yoksun bırakma yetkisi vermiş; ikinci
paragraf ise devletlere ancak hukuk kuralları uygulanarak mülkiyeti kamu
yararına kontrol etme yetkisi tanımıştır (Iatridis/Yunanistan, § 58). AİHM, hukuka dayalı olma ilkesini
yalnızca bu maddede yer alan hükümlerden çıkarmamaktadır. Kararlarda sıklıkla
demokratik bir toplumun temel ilkelerinden biri olan hukukun üstünlüğü
ilkesinin Sözleşme’nin bütün maddeleri için geçerli olduğu ifade edilmektedir.
40. AİHM’e göre hukukilik ilkesi,
müdahalenin ilk olarak iç hukukta bir temelinin olması gerektiği anlamına
gelmektedir (Shchokin/Ukrayna, B. No: 23759/03-37943/06,
14/10/2010, § 51). Mahkeme, Sözleşme’de geçen
"hukuk" ya da "hukuka aykırı" terimlerinin sadece iç hukuka
atıfta bulunmakla kalmayıp aynı zamanda hukukun üstünlüğü ile ilgili olduğunu
belirtmektedir. Buna göre uygulanan iç hukuktaki düzenlemelerin hukukun
üstünlüğü ilkesiyle de uyumlu olması gerektiği ifade edilmektedir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK],
B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 67). Hukuka dayalı olma ilkesi, ayrıca iç hukukta
uygulanan kanun hükümlerinin yeterli derecede erişilebilir, belirli ve
öngörülebilir olmasını da içermektedir (Beyeler/İtalya
[BD], B. No: 33202/96, 5/1/2000, § 109; Hentrich/Fransa, B. No: 13616/88, 22/9/1994, § 42; Spaček, s.r.o./Çek Cumhuriyeti,
B. No: 26449/95, 9/11/1999, §§ 56-61).
41. AİHM, müsadere ve el koymanın iç hukukta herhangi bir temele
dayanmadığının tespiti durumunda başka hiçbir ölçütün incelenmesine gerek
olmadan mülkiyet hakkının ihlaline karar vermiştir. Frizen/Rusya (B. No: 58254/00, 24/3/2005) kararına konu olayda, başvurucunun
muhasebeci olarak çalıştığı şirket aracılığıyla satın aldığı araca başvurucunun
eşi ile bu şirketin diğer ortağı hakkındaki yolsuzluk isnadı kapsamında el
konulmuş, yapılan yargılama neticesinde bu aracın müsaderesine karar verilmiştir.
AİHM, ulusal makamlarca başvurucunun aracının müsadere edilmesi yönünde bir
kamu yararı değerlendirmesi yapıldığını tespit etmiş ancak bu makamların
müsadere kararı için hukuki bir temel göstermediklerini belirtmiştir. Buna göre
müsadere kararını veren yerel mahkemeler gerek başvurucunun kocasına karşı
yürütülen ceza yargılaması sırasında gerekse başvurucunun başlattığı yargılama
sürecinde müsadere ile ilgili herhangi bir kanun hükmü göstermemişlerdir.
Mahkeme, iç hukukun uygulanmasını denetleme konusundaki gücünün sınırlı
olduğunu ve öncelikle ulusal makamların hukuku uygulamak ve yorumlamakla
görevli olduğunu hatırlatmıştır. Ancak somut başvuruda ulusal makamların
başvurucunun mülkünün müsaderesinin dayanağını oluşturan mevzuat hükmü gösterme
konusundaki süregelen başarısızlığını dikkate alan AİHM, başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin hukuka dayalı olmadığını tespit etmiştir (Frizen/Rusya, §§ 32-37).
42. Bu konuda Varvara/İtalya
(B. No: 17475/09, 29/10/2013) ve Sud Fondi SRL ve diğerleri/İtalya (B. No: 75909/01,
20/1/2009) kararları da örnek gösterilebilir.
Sud Fondi SRL ve
diğerleri/İtalya başvurusunda başvurucular, bir ormanın yakınında
binalar inşa ettirmek üzere belediyeye başvurmuşlardır. Belediye bu imar ıslah
planını onaylamış ve binaların yapılması için gerekli izinleri vermiştir. Ancak
bakanlık kararıyla bu orman sonradan koruma altına alınmış ve bu bölgede
yapılaşma bakanlık iznine bağlanmıştır. Bunun üzerine başvurucu tarafından
yaptırılan yapıların izinsiz olduğu gerekçesiyle ceza soruşturması başlatılmış
ancak yapılan yargılama neticesinde zamanaşımı nedeniyle dava düşürülmüştür.
Bununla birlikte derece mahkemeleri, kanuna aykırı oldukları gerekçesiyle bu
alanda yapılan binaların belediye yararına müsadere edilmesine karar vermiştir.
AİHM; başvuruyu önce Sözleşme’nin 7. maddesi bağlamında incelemiş ve
başvurucuya keyfî olarak müsadere yoluyla ceza verildiğini, bunun ise suç ve
cezaların kanuniliği ilkesiyle bağdaşmadığını tespit etmiştir (Sud Fondi SRL ve
diğerleri/İtalya, §§ 105-118). Mahkeme ayrıca mülkiyet hakkı
yönünden de inceleme yapmıştır. Buna göre müsadere kararının Sözleşme’nin
anlamı kapsamında kanuni bir dayanağının bulunmadığı ve başvurucuların keyfî
olarak cezalandırıldığı sonucuna varmıştır. Mahkeme bu gerekçeyle mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin de hukuka dayalı olmadığını ve keyfî olduğunu kabul
etmiştir. Ancak şikâyet edilen müdahalenin ağırlığını dikkate alan AİHM,
ölçülülük yönünden de değerlendirme yaparak mülkiyet hakkının ihlaline karar
vermiştir (Sud Fondi SRL ve
diğerleri/İtalya, §§ 130-142). Aynı olayla ilgili daha sonraki bir
tarihte verilen Varvara/İtalya
kararında da aynı sonuca varılmış ancak kararda ayrıca bir ölçülülük incelemesi
yapılmayacağı belirtilmiştir (Varvara/İtalya,
§§ 83-85).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
43. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucu ilk olarak idari yargı yerinde açmış olduğu davada
müsaderenin dayanağı olan idari işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar
verildiğine dikkat çekmektedir. Başvurucuya göre bu karar yok sayılarak LPG
bedelinin müsadere edilmesi Anayasa'ya aykırıdır. Başvurucu ikinci olarak ise
ithalatçı firmanın söz konusu LPG'nin tüm teknik verilere uygun olduğunu resmî
bir rapor ile tespit ettirdiğini ve hiçbir dağıtıcı şirketin ithalatçı firmadan
aldığı LPG'ye müdahale etme imkânına sahip olmadığını ifade etmektedir.
Başvurucu ayrıca, teknik düzenlemelere aykırı olduğu gerekçesiyle sahibi olduğu
istasyondan numune alınan LPG'nin bedelinin müsaderesine karar verilmesinin
hukuka aykırı olduğunu belirtmektedir. Başvurucu, sonuç olarak bu gerekçelerle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
45. Bakanlık görüşünde, yargı kararının yerine getirilmesini
isteme hakkının ancak bu kararın nihai bir karar olması durumunda mümkün olduğu
ve somut olayda da uygulanması istenilen kararın yürütmenin durdurulması
istemine ilişkin bir karar olduğu belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
46. Anayasa’nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
47. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de başvurucunun şikâyetlerinin özü; sahibi olduğunu
belirttiği LPG'nin kaim değerinin müsaderesi hakkındadır. Dolayısıyla şikâyetin
konusu başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye ilişkin olduğundan
başvurucunun bütün şikâyetlerinin mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
49. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal
edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak
zorundadır (Cemile Ünlü, B. No:
2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31).
Somut olayda başvuruya konu müsadere edilen LPG'nin kaim değeri olan para
tutarının başvurucunun mal varlığına dâhil olduğundan mülk teşkil ettiği
kuşkusuzdur.
b. Müdahalenin Varlığı ve
Türü
50. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden
diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına
müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın
35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu
belirtilmek suretiyle "mülkten barışçıl yararlanma hakkı"na
yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak
mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda
"mülkten yoksun bırakma"nın şartlarının
genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından
mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca
belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi,
mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§
55-58).
51. Somut olayda teknik düzenlemelere aykırı olduğu gerekçesiyle
başvurucunun sahibi olduğu akaryakıt istasyonunda numunesi alınan tanktaki
LPG'nin değeri kadar para tutarının "müsaderesi"ne
karar verilmiştir. Buna göre müsadere yoluyla başvurucunun mülkünden yoksun
bırakılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği kuşkusuzdur. Müdahalenin
türünün ise yol açtığı sonuçlar yanında ayrıca amacı da gözetilerek
belirlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla esas itibarıyla mülkün toplum yararına
aykırı olarak kullanılmasının önlenmesi kontrol edilerek düzenlendiğine göre
başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanımının
kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerekir (Konu ile ilgili çok sayıdaki karar arasından bkz. Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044,
17/12/2015, §§ 54-58; Arif Güven,
B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 42-48).
c. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
i. Genel İlkeler
52. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
53. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
54. Anayasa'nın 35. maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet
hakkının ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği belirtilmek
suretiyle mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerin kanunda öngörülmesi gereği
ifade edilmiştir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına
ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesi de "hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceği"ni
temel bir ilke olarak benimsemiştir (Ali
Ekber Akyol ve diğerleri, B. No: 2015/17451, 16/2/2017, § 51).
55. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkına getirilecek
sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla yapılması gerektiği hüküm altına
alınırken Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesi mülkiyetten yoksun bırakmanın kamu yararıyla, yasada öngörülen
koşullarla ve uluslararası sözleşmelere uygun olarak yapılabileceğini
öngörmektedir. Anayasa, tüm sınırlandırmaların mutlak manada kanunla
yapılacağını öngörerek Sözleşme'den daha geniş bir
koruma sağlamaktadır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 31).
56. Hak ve özgürlüklerin, bunlara yapılacak müdahalelerin ve
sınırlandırmaların kanunla düzenlenmesi bu haklara ve özgürlüklere keyfî
müdahaleyi engelleyen ve hukuk güvenliğini sağlayan demokratik hukuk devletinin
en önemli unsurlarından biridir. Bununla beraber kanunla düzenleme zorunluluğu,
hakka yapılacak müdahalenin uygulanmasının kanun çerçevesini aşmayacak şekilde
tüzük, yönetmelik, tebliğ ve genelge gibi yürütme organının çıkardığı ikincil
düzenlemelerle yapılmasına mani değildir (Tahsin
Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 60).
57. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve
yukarıda da yer verilen üçüncü kurallar, devlete mülkiyetin kullanımı veya
mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi
vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren
düzenleme veya kontrol yetkisinin kullanımında da kanunilik, meşru amaç ve
ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna
göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi veya kontrolü yetkisi de kamu yararı
amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır (Orhan
Yüksel [GK], B. No: 2013/604, 10/12/2015, §§ 57, 58).
58. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi
gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit
edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, iç
hukukta müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir ve öngörülebilir kuralların
bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş
Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44). Kanunun
varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının
sonucunun öngörülebileceği kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir. Bir diğer
ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığının
tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye
Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
59. Hukuki güvenlik ile belirlilik ilkeleri, hukuk devletinin ön
koşullarındandır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki
güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem
ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de kanuni düzenlemelerin
de bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır
ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65,
22/5/2013).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
60. Başvuru konusu olayda başvurucunun akaryakıt istasyonunda
EPDK tarafından yapılan denetimler kapsamında 3/12/2012 tarihinde akaryakıttan
numune alınmıştır. Alınan numunenin laboratuvarda yapılan analizleri sonucu
teknik düzenlemelere aykırı olduğu saptanmıştır.
61. Başvurucu öncelikle idari yargı yerinde açmış olduğu davada
idari işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği hâlde bu kararın yok
sayılarak müsadere kararı verildiğinden yakınmaktadır. Başvurucu, lisansın
iptali ve müsadere işlemlerinin başlatılmasına ilişkin EPDK işlemine karşı
18/2/2014 tarihinde Ankara 18. İdare Mahkemesinde yürütmenin durdurulması ve
iptal istemiyle dava açmıştır. Ancak Mahkeme 16/9/2014 tarihinde yalnızca
lisansın iptali işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiş, müsadere
işlemlerinin başlatılması yönünden ise işlemin hukuka uygun olduğu gerekçesiyle
yürütmenin durdurulması istemini reddetmiştir. Yapılan yargılama neticesinde
Mahkeme 26/12/2014 tarihinde, dava konusu işlemin lisans iptaline ilişkin
kısmının iptaline; numune alınan tankta bulunan ürünün (değerinin) müsaderesine
ilişkin kısmının ise incelenmeksizin reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi,
lisans iptali işlemini 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinin birinci fıkrasındaki
"...Lisans iptalleri Kurumca yapılacak
soruşturma neticesine göre karara bağlanır." hükmü kapsamında
incelemiştir. Buna göre soruşturma açılmadan lisansın iptal edilmesi kanuna
aykırı görüldüğünden bu idari işlemin iptaline karar verilmiştir (bkz. § 13).
Böyle bir düzenlemeye ise aynı maddenin ikinci fıkrasında yer alan müsadereye
ilişkin hükümde yer verilmemiş, bu maddede müsadereye mahkemece karar
verileceği belirtilmiştir. Bu itibarla başvurucunun iddia ettiğinin aksine
İdare Mahkemesinin yürütmenin durdurulması ve iptal kararlarının müsadere
işlemine ilişkin olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla müsadere ile ilgili
olmadığı açıkça görüldüğünden İdare Mahkemesi kararlarının yok sayılarak
müsadere kararı verildiği yönündeki başvurucunun şikâyetinin temelsiz olduğu
anlaşılmaktadır.
62. Başvurucu ikinci olarak ithalatçı firmanın söz konusu
LPG'nin tüm teknik verilere uygun olduğunu resmî bir rapor ile tespit
ettirdiğini ve hiçbir dağıtıcı şirketin ithalatçı firmadan aldıkları LPG'ye
müdahale etme imkânına sahip olmadığını ifade etmiş ve bu hususların ceza
mahkemesince göz ardı edilerek müsadere kararı verildiğini belirtmiştir. Ancak
bireysel başvuru bakımından Anayasa Mahkemesinin görevi başvuruya konu
olguların ceza hukuku veya idare hukuku anlamında bir değerlendirmesini yapmak
değildir.
63. Başvurucu bunların yanında müsadere kararının hukuka aykırı
olduğunu da ileri sürmektedir. Anayasa Mahkemesinin hukuk kurallarının
uygulanmasına yönelik şikâyetleri bakımından görevi sınırlı olup Anayasa
Mahkemesi bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren durumlar dışında derece mahkemelerinin hukuk kurallarını uygulama ve
yorumlama bakımından takdir yetkisine karışamaz. Ancak yukarıda da değinildiği
üzere somut olayda müsadere yoluyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan bir
müdahalenin mevcut olduğu kuşkusuzdur (bkz. § 50). Mülkiyet hakkına yapılan bir
müdahalenin ise Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen koşullara uygun
olması zorunludur. Bunun için ise öncelikle müdahalenin belirli, ulaşılabilir
ve öngörülebilir bir kanuni temelinin bulunması gerekmektedir. Diğer bir
deyişle somut başvuru bakımından Anayasa Mahkemesi, öncelikle mülkiyet hakkına
müdahale teşkil eden müsadere tedbirinin belirtilen şekilde kanuni bir
dayanağının olup olmadığını tespit etmek durumundadır.
64. Müsadere kararında 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinin
ikinci fıkrasında yer alan "Teknik
düzenlemelere uygun olmayan LPG, mahkeme kararı ile müsadere edilir." hükmüne
dayanıldığı anlaşılmaktadır. Bu maddede yalnızca LPG'nin müsadere edileceği
belirtilmekle birlikte Asliye Ceza Mahkemesi ayrıca 5237 sayılı Kanun'un 54.
maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ürünün kaim değerinin de müsaderesinin
mümkün olduğunu kabul etmiştir.
65. 765 sayılı mülga Kanun'un 1. maddesiyle suçlar cürüm ve
kabahat olarak ikiye ayrılmış, 11. maddede cürüm ve kabahatler için öngörülen
cezalar düzenlenmiştir. Bu Kanun'un 36. maddesinde ise cürüm ve kabahatler
yönünden müsadere kararı verilebileceği belirtilmiştir. Ancak 5252 sayılı
Kanun'un 11. maddesiyle 765 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. 5237
sayılı Kanun ile suçlar ve karşılığı ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri
düzenlenmiş, 30/3/2015 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ile de "karşılığında idarî yaptırım uygulanmasının
öngörüldüğü haksızlık" olarak nitelendirilen kabahatler ve
idari yaptırımlar hükme bağlanmıştır.
66. 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinde bir güvenlik tedbiri
olarak eşya müsaderesi, 55. maddede ise kazanç müsaderesi düzenlenmiştir. Buna
göre 54. maddenin (1) numaralı fıkrasında kasıtlı bir suçun işlenmesinde
kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen
eşyanın müsadere edileceği belirtilmiştir. Aynı maddenin (2) numaralı
fıkrasında ise birinci fıkra kapsamına giren eşyanın ortadan kaldırılması,
elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız
kılınması hâlinde bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar
verileceği hüküm altına alınmıştır. Öte yandan 5326 sayılı Kanun'un 18.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi
suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ancak kanunda
açık hüküm bulunan hâllerde karar verilebileceği düzenlenmiştir. Aynı maddenin
(6) numaralı fıkrasına göre kaim değerinin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de
karar verilebilir. Dolayısıyla 1/6/2005 tarihinden sonra suçlar için
"müsadere" hükümleri, kabahatler için ise "mülkiyetin kamuya
geçirilmesi" hükümleri uygulanmaktadır.
67. 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ikinci fıkrasında ise
teknik düzenlemelere uygun olmayan LPG'nin mahkeme kararı ile müsadere
edileceği hükme bağlanmıştır. Aynı Kanun'da
"teknik düzenlemelere uygun LPG bulundurmama" fiili bir
suç olarak düzenlenmemiş, anılan fıkrada -üç defa işlenmesi koşuluyla- lisans
iptali yaptırımını gerektiren idari bir kabahat olarak tanzim edilmiştir.
68. Yargıtayın konuya ilişkin bazı
kararlarında, 5252 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi ve 5237 sayılı Kanun'un 2.
ile 5. maddeleri gereğince özel nitelikli kanunlardaki suç teşkil etmeyen
fiiller nedeniyle müsadereye ilişkin hükümlerin 31/12/2008 tarihinden sonra
uygulanamayacağı kabul edilmiştir (bkz. § 34). Bu kararlarda 5237 sayılı
Kanun'un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kanunun açıkça suç saymadığı bir
fiil için kimseye ceza verilemeyeceği ve güvenlik tedbiri uygulanamayacağının
düzenlendiği belirtilmiştir. Yargıtaya göre 5307
sayılı Kanun'un 17. maddesinin ikinci fıkrasında suç olarak düzenlenmediği
anlaşılan fiil nedeniyle müsadere uygulanması 5237 sayılı Kanun'un genel
hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Yargıtay bununla birlikte 5252 sayılı
Kanun'un geçici 1. maddesi gereği, diğer kanunların 5237 sayılı Kanun'un
birinci kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümlerinin ilgili kanunlarda
gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31/12/2008 tarihine kadar
uygulanacağını vurgulamıştır.
69. Somut olayda, başvuruya konu fiilin (3/12/2012) ve
müsadereye ilişkin karar tarihinin (7/5/2014) belirtilen tarihten sonra olduğu
görülmektedir. Bu itibarla yukarıda değinilen Yargıtay kararlarına göre
müsadere işleminin dayanağı olarak gösterilen 5307 sayılı Kanun'un anılan
hükmünün 5237 sayılı Kanun'un genel hükümlerine aykırılık taşıdığı ve buna
rağmen anılan hükümde herhangi bir değişikliğin de bugüne kadar yapılmadığı
görülmektedir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki suç olarak düzenlenmemekle
birlikte kamu yararı gerekçesine dayalı olarak kanuna aykırı fiiller nedeniyle
eşyanın veya kaim değerin müsadere edilmesi öngörülebilir. Bu konu, kanun
koyucunun takdir yetkisi kapsamında olduğu gibi özel bir kanunda düzenlenen
hükmün genel nitelikli kanun hükümlerine aykırı olup olmadığı hususu, tek
başına anayasal bakımdan bir önem de taşımamaktadır.
70. Buna karşın somut olayda olduğu gibi 5307 sayılı Kanun
hükümlerine göre yapılan müsadereye ilişkin Yargıtayın
daha yeni tarihli bazı kararlarında ise fiilin kabahate dönüştüğü ve mülkiyetin
kamuya geçirilmesi anlamındaki müsadere yönünden idari mercilerin ve idari
yargı yerinin görevli olduğu kabul edilmiştir (bkz. § 35).
71. Buna göre özel ceza içeren kanunlardaki suç teşkil etmeyen
fiiller nedeniyle müsadereye ilişkin kanun hükümleri bakımından Yargıtayın bu hükümlerin artık uygulanamayacağı yönünde
içtihatları bulunduğu gibi bu fiillerin kabahate dönüştürüldüğü gerekçesiyle
mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin hükümlerin uygulanacağı yönünde daha
yeni tarihli içtihatları da bulunmaktadır. Dolayısıyla belirtilen Yargıtay
içtihatları çerçevesinde başvuru konusu olayda, suç konusu olmayıp sadece
müsadereye tabi bulunan eşyanın müsaderesine ilişkin 5271 sayılı Kanun'un 259.
maddesi hükümlerinin uygulanmasının da söz konusu olmadığı görülmektedir.
72. Somut olay bakımından ise Yargıtayın
konuya ilişkin her iki içtihadının da uygulanmadığı görülmektedir. Derece
mahkemeleri, geçiş hükümleri gereği fiil tarihi itibarıyla müsadereye ilişkin
hükmün uygulanamayacağına dair Yargıtay içtihadını dikkate almamıştır. Bunun
yanında derece mahkemelerince, fiilin kabahate dönüştüğünden idari usulün
uygulanabileceği yönündeki Yargıtay içtihadı da gözönüne
alınmamıştır. Bu durumda kabahate dönüştürüldüğü kabul edilsin veya edilmesin
suç isnadı kapsamında müsadere usulünün uygulanmayacağına dair Yargıtay
içtihadına rağmen belirtilen şekilde karar verilmesinin öngörülebilir olmadığı
ortadadır.
73. Olayda, LPG'nin kendisi değil kaim bedelinin müsaderesine
karar verilmiştir. 5307 sayılı Kanun'un 17. maddesinin ikinci fıkrasında ise
yalnızca LPG'nin müsadere edileceği açık olarak belirtilmiş olup bu düzenlemede
ürünün kaim değerinin müsaderesine ilişkin kurala yer verilmemiştir. Asliye
Ceza Mahkemesi ise LPG'nin kaim bedelinin 5237 sayılı Kanun'un 54. maddesinin
(2) numaralı fıkrasına göre müsadere edilebileceği sonucuna varmıştır. Ancak
belirtilen hükümde yalnızca aynı maddenin birinci fıkrasında sayılan "kasıtlı bir suçun işlenmesinde
kullanılan" veya "suçun
işlenmesine tahsis edilen" ya da "suçtan meydana gelen eşyanın" kaim değerinin
müsaderesine imkân tanınmıştır. Bu durumda bir suç olarak düzenlenmediği açık
olan "teknik düzenlemelere aykırı LPG
bulundurma" fiili yönünden LPG'nin kaim değerinin müsaderesine
ilişkin açık, belirli ve öngörülebilir bir kanun hükmünün bulunduğu söylenemez.
74. Öte yandan Yönetmelik'in 15. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, teknik düzenlemelere aykırı LPG'nin veya kaim değerinin müsadere
edileceği belirtilmiştir. Ancak Anayasa'nın 38. maddesinin üçüncü fıkrasına
göre, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Kaldı ki Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında mülkiyet hakkına yapılacak
müdahalelerin ancak mutlak manada şeklî bir kanuna dayanması gerektiği açık
olarak belirtilmiştir (Türkiye İş Bankası
A.Ş., § 47; Mehmet Eray Celepgil ve diğerleri, B. No: 2014/612,
1/2/2017, § 48). Dolayısıyla belirtilen düzenleyici işlemin tek başına
müdahalenin kanuniliği unsurunu sağlamayacağı kuşkusuzdur.
75. Nitekim Yargıtay da kaim değerin mülkiyetinin kamuya
geçirilebilmesi ile ilgili olarak 5307 sayılı Kanun'da herhangi bir düzenleme
yapılmadığını tespit etmiş ve anılan yönetmelikte yer alan düzenlemenin ise
kanuni düzenleme yerine geçmeyeceğini kabul ederek bu hususu kanun yararına
bozma kapsamında görmüştür (bkz. § 36).
76. Sonuç olarak 5252 sayılı Kanun'un geçici 1. maddesi, 5237
sayılı Kanun'un 2. ve 5. maddeleri ile konuya ilişkin Yargıtayın
içtihatları birlikte dikkate alındığında başvuruya konu olayda teknik
düzenlemelere aykırı olduğu gerekçesiyle LPG'nin kaim bedelinin müsaderesinin
açık, belirli ve öngörülebilir bir kanun hükmüne dayanmadığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına müsadere yoluyla yapılan müdahalenin
Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen kanunilik ilkesini ihlal ettiği
kanaatine varılmıştır.
77. Müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı tespit
edildiğinden Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerinde öngörülen diğer unsurlar olan
meşru amaç ve ölçülülük kriterlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
78. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
79. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
80. Başvurucu, müsadere kararının kaldırılması ve manevi
tazminat talebinde bulunmuştur.
81. Başvuruda mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
82. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Osmaniye 3. Asliye Ceza Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
83. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın yetkili yargı
merciine gönderilmesine karar verilmesinin ihlal iddiası açısından yeterli bir
tazmin oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine
karar verilmesi gerekir.
84. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
Osmaniye 3. Asliye Ceza Mahkemesine (2014/183 Değişik İş) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına ve ilgisi nedeniyle
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumuna GÖNDERİLMESİNE 20/9/2017 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.