TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURDAN KANBUR KILIÇ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13719)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Hüseyin
MECEK
|
Başvurucu
|
:
|
Nurdan
KANBUR KILIÇ
|
Vekili
|
:
|
Av. Gülay
ERPUL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, Dünya Kadınlar Günü'nde yapılan toplantıya polisin
müdahalesi sonucunda meydana gelen yaralamadan dolayı kolluk görevlileri
hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar
verilmesinden ötürü kötü muamele yasağı, ifade hürriyeti, toplantı ve gösteri
yürüyüşü düzenleme hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
olaylar özetle şöyledir:
9. 1970 doğumlu olan başvurucu, Dünya Kadınlar Günü etkinlikleri
kapsamında kadına karşı şiddet ve ayrımcılığa karşı tepkisini kamuoyuyla
paylaşmak amacıyla 6/3/2005'te İstanbul Beyazıt Meydanı'nda düzenlenen
gösteriye katılmıştır.
10. Göstericiler, polisin gaz ve kuvvet kullanarak müdahale
etmesiyle dağıtılmıştır. Müdahale sırasında başvurucunun sağ el bilek ve burun
kemiği kırılmıştır.
11. Başvurucunun iddiasına göre basın açıklaması yapılıp
dağıldıkları sırada hiçbir uyarıda bulunmadan polis biber gazı sıkarak tekme ve
coplarla saldırmıştır.
12. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinin 6/3/2005 tarihli
raporunda; başvurucunun sağ el bileğinde skafoid
(başparmakla bilek arasında) kemikte kırık saptandığı, nazal (burun) kemikte fraktür (kırık), çenede ekimoz
olduğu, fraktürün refoze
edilerek (yerleştirmek) alçıya alındığı, sağ gluteada
(kalça) 3x12 cm ekimoz bulunduğu, hastanın yirmi gün
istirahatinin uygun olduğu bildirilmiştir.
13. 10/3/2005'te Türkiye İnsan Hakları Vakfına müracaat eden
başvurucunun muayenesi sonucunda yüzde burun alçı ateli
tespit edilmiş; sağ göz kapağında koyu kırmızı ekimoz,
sağ kaş üstünce 1x0,5 cm boyutunda eroze kabuk
bağlamaya başlamış yara, alında 1,5x1 cm boyutunda sıyrık, sağ ön kol dirseğe
kadar alçılı, parmak uçları serbest, sağ gluteal
bölgede 4,5x4 cm boyutunda koyu kırmızı-mor renkli ekimoz,
hemen altında 6x3 cm boyutunda koyu kırmızı-mor renkli ekimoz
olduğu saptanmıştır. Rapora, başvurucunun yaralarını gösteren beş fotoğraf
eklenmiştir. Fotoğraflarda başvurucunun göz kapaklarında, alnında, ellerinde,
kalçasında kızarıklık ve sıyrıklar bulunduğu, sağ kolunun alçıda olduğu görülmektedir.
14. Başvurucunun 15/3/2005’te İstanbul Adli Tıp Şube
Müdürlüğünde yapılan muayenesi üzerine düzenlenen raporda kişide oluşan
yaralanmanın hayati tehlikeye sebep olmadığı, on beş gün mutad
iştigaline engel olduğu açıklanmıştır.
15. İstanbul Adli Tıp Şube Müdürlüğünce 20/10/2005 tarihinde
yapılan muayene sonucunda başvurucunun kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına
etkisinin orta (3.) derecede olduğu, basit tıbbi müdahaleyle giderilemeyeceği
belirlenmiştir.
16. Başvurucu 10/3/2005 tarihinde gösteriye müdahale ederek
kendisini yaralayan polisler hakkında suç duyurusunda bulunmuştur. İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığınca gösteriye müdahale eden kolluk görevlileri hakkında
soruşturma başlatılmıştır.
17. Başvurucu 11/3/2005 tarihli ifadesinde; Dünya Kadınlar Günü
dolayısıyla Beyazıt Meydanı'nda yapılan etkinliklere kalabalığı görünce
kendisinin de katıldığını, basın açıklaması yapıldıktan sonra kalabalığın
dağıldığı sırada polis memurlarının hiçbir ikazda bulunmadan kendilerine
saldırdığını, aldığı cop darbeleriyle yere düştüğünü, yerdeyken de
coplandığını, bir taksiyle Çapa Tıp Fakültesine gittiğini, gözaltına
alınmadığını, polislerin kaskı olduğundan yüzlerini göremediğini,
rahatsızlığından dolayı aynı gün şikâyete gelemediğini, beş gün sonra ancak
kendine gelebildiğini belirtmiştir.
18. Soruşturma sonucunda 9/12/2005 tarihli iddianameyle elli
dört polis memuru hakkında başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam kırk
dokuz mağdur ve müştekiye karşı kasten yaralama zor kullanma yetkisinin sınırının
aşılması suçundan İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesinde (Mahkeme) kamu davası
açılmıştır. İddianamede, yakalanan bazı göstericileri gözaltına alan polis
memurlarının kim olduğu sayılmıştır. Başvurucunun olaydan sonra gözaltına
alınmadığı ancak mülkiye başmüfettişleri tarafından hazırlanan rapora göre
E.B., C.Ş., A.O.P., M.C., S.B., C.U. ve Y.K. isimli yedi polis memurunun
başvurucuya karşı cop kullanarak orantısız müdahalede bulunduğu, etkisiz hâle
getirilmiş bazı göstericilere tekme attığı iddia edilmiştir.
19. Gösteride yaralanan otuz dokuz kişi aynı soruşturmada
gösteri yapılmasına izin vermeyen ve kendilerini yaralayan İstanbul il emniyet
müdürü, İstanbul Çevik Kuvvet şube müdürü ile çeşitli rütbede polisler hakkında
görevi kötüye kullanma suçundan ihbarda bulunmuştur. Rütbeli emniyet mensupları
hakkında izinsiz gösteride yetkilerini kullanmalarının görevi kötüye kullanma
suçunun unsurlarını oluşturmadığı belirtilerek kovuşturmaya yer olmadığına
karar verilmiştir. Bu karara itiraz edilip edilmediğine dair bir bilgi
bulunmamaktadır.
20. Yapılan yargılama sonucunda İstanbul 4. Asliye Ceza
Mahkemesinin 12/5/2011 tarihli kararıyla sanıklardan beşinin 1/3/1926 tarihli
ve 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 245. maddesi uyarına ikişer kez 5 ay hapis,
başvurucudan başka bir mağduru yaralayan sanık C.U.nun
ise 1 yıl 9 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, diğer sanıkların beraatına
karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde; davadaki mağdur ve sanık sayısının
fazlalığı, bunlardan bir kısmının Mahkemenin yargı alanı dışında kalması,
sanıkların kasklı olmalarından ve sicil numaralarının bulunmamasından dolayı
teşhis ve tespitte zorluk çekildiği, davanın bu sebeple uzadığına işaret
edilmiştir. Kamera kayıtlarında polisin zor kullanma sınırını aşarak biber gazı
kullandığı, tekme ve copla göstericilere müdahalede bulunduğu kabul edilmiştir.
Mahkeme tarafından ayrıca sanıkların kasıtlarının yoğun olduğu gerekçesiyle alt
sınırdan uzaklaşılarak sanıkların cezalandırılmasına karar verildiği
belirtilmiştir.
21. Sanıklar ve başvurucunun da aralarında bulunduğu katılanlar
tarafından yapılan temyiz istemi sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin
20/2/2014 tarihli ilamıyla 765 sayılı Kanun'un 102. maddesinin dördüncü ve 104.
maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin dolması
nedeniyle davaların düşmesine karar verilmiştir.
22. Başvurucu 14/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
23. Mahkemenin 9/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
24. Başvurucu; olay günü göstericiler basın açıklaması yapıp
dağılmakta iken polislerin hiçbir uyarıda bulunmadan cop ve biber gazıyla
müdahale ettiğini, bilek ve burun kemiğinin kırıldığını, müdahalenin gereksiz
ve orantısız olduğunu, polisler hakkında açılan davanın zamanaşımına
uğradığını, bu nedenlerle kötü muamele yasağı, toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme hakkı, ifade hürriyeti ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
25. Bakanlık, sadece esas hakkında görüş bildirmiş; kabul
edilebilirlik konusunda bir açıklamada bulunmamıştır.
B. Değerlendirme
26. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi -bu süreler dava açmayı imkânsız kılacak ölçüde kısa olmadıkça-
hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve mahkemeye erişim hakkına aykırı
değildir (Remzi Durmaz, B. No:
2013/1718, 2/10/2013, § 27).
27. Bireysel başvuruların 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47.
maddesinin (5) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
64. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvuru yollarının tüketildiği
tarihten, başvuru yolu öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren
otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Anılan düzenlemelerde başvuru yolu
öngörülen durumlarda bireysel başvuru süresinin başlangıcına ilişkin olarak "başvuru yollarının tüketildiği tarih"ten
söz edilmekte ise de haberdar olunmayan bir hususta başvuru yapılamayacağı
dikkate alınarak bu ibarenin "nihai kararın gerekçesinin öğrenilebildiği tarih" olarak anlaşılması gerekir.
Bu öğrenme, somut olayın özelliklerine göre farklı şekillerde gerçekleşebilir.
28. Bireysel başvuru süresi bakımından "nihai kararın
gerekçesinin tebliği", öğrenme şekillerinden biridir (Mehmet Ali Kurtuldu, B. No: 2013/5504,
28/5/2014, § 27). Ancak öğrenme, gerekçeli kararın tebliği ile sınırlı olarak
gerçekleşmez; başka şekillerde de öğrenme söz konusu olabilir. Bu kapsamda
nihai kararın gerekçesinin "dosyadan suret alınması" gibi hâllerde
öğrenilmesi de mümkündür. Başvurucuların nihai kararın gerekçesini" öğrendiklerini
beyan ettikleri tarih" de bireysel başvuru süresinin başlangıcı olarak ele
alınabilir (İlyas Türedi, B. No:
2013/1267, 13/6/2013, §§ 21, 22).
29. Diğer yandan nihai kararın gerekçesi öğrenilmemiş olmakla
birlikte sonucunun öğrenildiği durumlar da söz konusu olabilir. Böyle bir
durumda sonucu öğrenilen nihai kararın gerekçesine derece mahkemesinden kesin
olarak erişilebilmesi mümkün ise bireysel başvuru süresinin sonucun öğrenildiği
tarihten itibaren başlatılması gerekir (Aydın
Selçuk, B. No: 2014/3194, 20/11/2014, § 24; Özgür Çapkın, B. No: 2014/2546,
30/12/2014, § 24; Halil Aslan, B.
No: 2014/3038, 10/12/2014, § 38).
30. Nihai kararın gerekçesinin öğrenilemediği veya nihai kararın
sonucunun öğrenilip gerekçesinin kesin olarak öğrenilme imkânının elde
edilemediği hâllerde başvuru süresinin hangi tarihten başlayacağının
belirlenmesi gerekir. Aksi hâlde sınırsız bir başvuru süresi söz konusu
olabilecektir. Bu kapsamda yapılacak değerlendirmede sürenin başlangıç
tarihinin başvurucuların özen yükümlükleri ile bireysel başvuru hakkının aşırı
sınırlanmaması hususlarının birlikte dikkate alınması gerekir.
31. Başvurucuların bireysel başvuruda bulunmak amacıyla dava ve
başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü vardır.Bu yükümlülük kapsamında ilk derece mahkemesine
fiilen ulaşan nihai kararın gerekçesini öğrenme konusunda gerekli özeni
gösterme sorumluluğu başvuruculara aittir. Diğer bir ifadeyle başvurucular veya
vekillerinin ilk derece mahkemesine ulaşan kararın bir örneğini almak için
özenli davrandıklarını kanıtlamaları gerekir (Fatma
Gökot, B. No: 2013/5697, 21/4/2016,§ 50).
32. Yargıtay Ceza Daireleri tarafından verilen kararların
taraflara tebliğine ilişkin bir düzenleme mevzuatta bulunmamaktadır. Ceza
yargılamasında nihai kararın tebliğ edilmediği durumlarda kararın derece
mahkemesine ulaşmasından ve böylece gerekçesinin erişilebilir olmasından sonra
özen yükümlülüğü kapsamında makul bir süre içinde bireysel başvuru yapmak
isteyen ilgililerden karara erişmeleri ve karar gerekçesini öğrenmeleri
beklenir. Bu kapsamda erişilebilir olan nihai kararın en geç üç ay içinde
ilgilileri tarafından bilindiği ve gerekçesinin öğrenildiği kabul edilmelidir.
Aksi tespit edilmediği sürece bireysel başvuru için 6216 sayılı Kanun'da
öngörülen otuz günlük başvuru süresi bu tarihten itibaren başlayacaktır(A.C. ve diğerleri [GK], B. No:
2013/1827,25/2/2016, § 30; Fatma Gökot, § 51).
33. Somut olayd İstanbul 4. Asliye
Ceza Mahkemesinin 12/5/2011 tarihli kararının temyiz edilmesi üzerine, sanıklar
hakkında açılan davaların Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 20/2/2014 tarihli
ilamıyla zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar verilerek aynı tarihte
kesinleşmiştir. UYAP'tan yapılan araştırmada Yargıtay
ilamının en geç kesinleştirme şerhinin gerçekleştirildiği 3/4/2014 tarihinde
Mahkemeye ulaştığı görülmüştür. Diğer bir ifadeyle başvurucunun nihai kararın
içeriğine erişme imkânını en geç 3/4/2014 tarihinde elde ettiği anlaşılmıştır.
34. Nihai kararın içeriğine erişme imkânının elde edildiği
3/4/2014 tarihinden itibaren özen yükümlüğü kapsamında kararın içeriğinin
öğrenildiği kabul edilen üç aylık sürenin sonundan itibaren en geç otuz günlük
bireysel başvuru süresi sonunda 2/8/2014 tarihine kadar başvurucu tarafından
bireysel başvuruda bulunulması gerekirken başvuru süresi geçtikten sonra
14/8/2014 tarihinde bireysel başvuru yapılmıştır.
35. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin süre
aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Engin YILDIRIM ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Engin YILDIRIM ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
9/1/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
1. Başvuru, 2005 yılında yapılan barışçıl bir gösteri sırasında
ölçüsüz şiddet kullanarak başvurucunun yaralanmasına sebep olan kolluk
görevlileri hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine karar
verilmesi dolayısıyla kötü muamele yasağının, ifade hürriyetinin, toplantı ve
gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ve etkili başvuru hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
2. Bölüm çoğunluğunca, başvurucunun nihai karara erişme
imkanının elde edildiği 3/4/2014 tarihinden itibaren “özen yükümlülüğü”
kapsamında kararın içeriğinin öğrenildiği kabul edilen üç aylık sürenin
sonundan itibaren başlatılacak otuz günlük bireysel başvuru süresi geçtikten
sonra yaptığı başvurunun süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
3. 6/372005 tarihinde meydana gelen başvuru konusu olayın
soruşturması 10/3/2005 tarihinde başlamış; 9/12/2005 tarihli iddianameyle
aralarında başvurucunun da bulunduğu toplam 49 mağdur ve müştekiye karşı kasten
yaralama ve zor kullanma yetkisinin sınırlarının aşılması suçundan elli dört
polis memuru hakkında İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu davası açılmış;
yargı süreçleri sonunda kamu davası zamanaşımına uğrayarak Yargıtay 5. Ceza
dairesinin 20/2/2014 tarihli ilamıyla kesinleşmiş, Yargıtay ilamının
kesinleştirme şerhi 3/4/2014 tarihinde ilgili mahkemesine ulaşmıştır. Bölüm
çoğunluğunun kabul ettiği yorum şekline göre, başvurucunun otuz günlük bireysel
başvuru süresi, kararın içeriğini öğrenmiş kabul edildiği bu tarihten
başlatılmalıdır.
4. Özen yükümlülüğüne dayanan bu yorumun Anayasa Mahkemesince
ilk defa kabul edildiği tarih, A.C. ve diğerleri (2013/1827) başvurusunun Genel
Kurulca bir içtihat olarak benimsendiği 25/2/2016 tarihidir. Anayasa Mahkemesi
kararının Resmi Gazete yayımlanarak aleniyet kazandığı tarih ise 23/3/2016’dır.
Dolayısıyla, “özen
yükümlülüğü” ve “üç aylık süre” konusunda, başvurunun yapıldığı tarihte
benimsenmiş ve açıklanmış bir içtihat olmadığı gibi, başvurucu tarafından
başvurunun yapıldığı tarihten bir buçuk yıl geçtikten sonra böyle bir içtihadın
kabul edileceğini ve o güne kadar sonuçlandırılmayan başvurusunun da, bir buçuk
yıl sonra kabul edilen o kurallara göre reddedilebileceğini ve mahkemeye erişim
hakkının ortadan kalkacağını öngörmesi olanaksızdır.
Bu nedenle, başvurunun
süre yönünden kabul edilebilirlik koşullarına ilişkin kuralın bir buçuk yıl
önce yapılmış olan başvuruya uygulanması, hukuk devletinin gerekleri olan
“belirlilik” ve “öngörülebilirlik” ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
5. Başvuru, “özen yükümlülüğü” süresinin ve otuz günlük başvuru
süresinin sona erdiği kabul edilen 2/8/2014 tarihinden 12 gün sonra, 14/8/2014
tarihinde yapılmıştır. Buna göre başvurucu, o tarihte ileride içtihat yoluyla
tesis edilecek süre engelinden haberdar olmadığı gibi, olayda özen
yükümlülüğünü yerine getirmediğine ilişkin açık bir durum olduğu da söylenemez.
Aksine, başvurucunun mağduru olduğu olaya ilişkin yargı süreçlerini yakından
takip ettiği, zaman içinde şikayetini takipsiz bıraktığını gösteren bir olgu
veya başvurucuya atfedilebilecek bir ihmal veya hareketsizlik bulunmadığı,
başvurusunu da –o tarihteki duruma göre- makul bir sürede yaptığı
anlaşılmaktadır.
6. AİHM, çeşitli içtihatlarında, usul kurallarının çok katı ve
şekilci bir biçimde yorumlanmasının AİHS’nin 6. maddesinin ihlalini
oluşturduğunu belirtmiştir (Mirapak Escalona v.d/İspanya 38366/97 ve
benzeri 7 adet karar; Mesutoğlu/Türkiye 36533/04).
7. Başvuru konusu dosyada da usul kurallarının katı ve şekilci
yorumlanmasına yer olmadığı kanaatindeyiz.
Sonuç olarak, ihlal
iddialarına neden olan olayın üzerinden 9 yıl geçtikten sonra, başvurucunun
bilemediği ve öngöremediği, içtihadi bir usul
kuralına rağmen sadece 12 gün gecikme ile yapılan başvurunun aradan üç buçuk
yıl daha geçtikten sonra, özen yükümlülüğünün katı ve şekilci bir yorumuyla süre
yönünden reddedilmesi, Anayasanın 36. ve AİHS’nin 6. maddelerinde yer alan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını haleldar etmiştir.
8. Açıklanan nedenlerle başvurunun KABUL EDİLEBİLİRLİĞİNE karar
verilmesi ve sorumluların zamanaşımını nedeniyle cezalandırılamaması nedeniyle
başvurucunun temel haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE karar verilmesi gerektiği
düşüncesiyle Bölüm çoğunluğuna katılmıyoruz.
Başkan
Engin YILDIRIM
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|