TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NURAN SESLİOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13765)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucu
|
:
|
Nuran
SESLİOĞLU
|
Vekili
|
:
|
Av. İbrahim
Halil DEMİRCİOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltına alınan bir şüphelinin ölümü ve bu ölümle
ilgili ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 7/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden edinilen belgelere göre ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucunun eşi olan uyuşturucu madde bağımlısı Murat Seslioğlu (M.S.), uyuşturucu madde ticareti suçunu işlediği
iddiasıyla Kilis Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) talimatı üzerine
Kilis İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Şube Müdürlüğünde
çalışan kolluk görevlilerince 27/5/2013 günü saat 06.30 sıralarında yakalanıp
gözaltına alınmıştır.
10. Kilis Devlet Hastanesince 27/5/2013 günü saat 07.40
sıralarında M.S.den alınan biyolojik örnek üzerinde
-biyolojik örneğin kan mı yoksa idrar mı olduğu tespit edilememiştir- yapılan
uyutucu-uyuşturucu tetkiklerinde tetrahydrocannabinol (hint
keneviri bitkisinde doğal olarak bulunan kimyasal madde) ve opioid (haşhaş çiçeğinin suyundan
elde edilen uyuşturucu madde/maddeler) için sonuç pozitif çıkmıştır.
11. Kilis Devlet Hastanesince düzenlenen ve üzerinde vakti
yazmayan 27/5/2013 tarihli iki ayrı genel adli muayene raporunda M.S.de darp ve
cebir izi bulunmadığı, hayati tehlikenin mevcut olmadığı belirtilmiştir. Söz
konusu raporlar Acil Serviste çalışan hekimlerce düzenlenmiştir.
12. M.S. 27/5/2013 günü saat 17.35'te uyuşturucu madde bağımlısı
olduğu iddiasıyla Kilis Devlet Hastanesinin Acil Servisine götürülmüş, burada
psikiyatri kontrolü olmadığı gerekçesiyle M.S.ye psikolojik yönden rahatlaması
için kendisine 3 cc serum fizyolojik enjekte edilmiştir. Bu husus, Kilis Devlet
Hastanesi Acil Servisinde görevli bir hekim tarafından tutanağa bağlanmıştır.
13. Kilis Cumhuriyet savcısınca gözaltı süresinin 28/5/2013 günü
saat 08.00'den itibaren yirmi dört saat uzatılmasına karar verilmiştir.
14. Kolluk görevlilerince 28/5/2013 günü saat 15.10'da tanzim
edilen ve altında kolluk görevlileri ve M.S. ile aynı nezarethanede kalan S.P.,
M.A. ve M.K.nin imzası bulunan tutanağa göre S.P.nin haber vermesi ve kamera görüntülerinin incelenmesi
üzerine M.S.nin rahatsızlandığı 12.56'da anlaşılmış;
kolluk görevlilerince durum 112 Acil Servise bildirilmiş; 13.07'de gelen Acil
Servis görevlilerince yapılan ilk müdahale sonrası M.S. Kilis Devlet
Hastanesine sevk edilmiştir.
15. Kilis Devlet Hastanesince düzenlenen 28/5/2013 tarihli
epikriz formunda, kronik madde bağımlılığı olan M.S.nin
kardiyak arrest (kalp durması) hâlde hastaneye
getirildiği, kendisine kardiyopulmuner resüsitasyon (canlandırma) uygulandığı, ritmi dönen M.S.nin ileri tetkik ve tedavi için Yoğun Bakım Ünitesine
yatırıldığı, burada dört kez kardiyak arrest olduğu
ve resüsitasyona cevap alınamaması üzerine ölü kabul
edildiği ifade edilmiş; tanının opioid kullanıma
bağlı akut zehirlenme ve bu kullanıma bağlı yoksunluk durumu olduğu
belirtilmiştir.
16. M.S.nin bulunduğu nezarethanenin
28/5/2013 günü saat 12.00 - 13.09 arasını gösteren kayıtları kolluk
görevlilerince incelenmiş ve görüntü içeriğine ilişkin tutanak tutulmuştur.
Kamera kayıtlarını inceleyip tutanağa bağlayan kolluk görevlileri ile M.S.nin tutulduğu nezarethanede görevli kolluk
görevlilerinin aynı yerde görev yapıp yapmadığıtespit
edilememiş olup söz konusu tutanakta belirtilen hususlar şöyledir:
"1- Şüpheli şahsın rahatsızlanmadan önce
görüntüleri;
...
Kayıt Saati :12:00-12:14 arası
Şüpheli şahıs nezarethanede üstü açık
vaziyette yattığı, sağa sola dönerek hareket ettiği, battaniyesini üstüne
çektiği, battaniyeye sarıldığı, dizlerini kedine doğru çekerek, ayaklarını
uzatarak istirahat pozisyonunu değiştirerek hareket ettiği,
Kayıt Saati : 12:14'te ve devamında
kalkıp üzerindeki atleti çıkarttığı, devamında
tekrar yattığı, battaniyesini üstüne çektiği, sırt üstü pozisyonda yatarken ara
ara ayaklarını uzattığı ve dizlerini kendine çektiği, sağa sola döndüğü,
Kayıt Saati : 12:18'de ve devamında
Şahsın üzerindeki battaniyeyi açtığı, yüzü
koyun yattığı, bu esnada aynı dosya kapsamında gözaltında bulunan S.P. isimli
diğer şüpheli şahsın Murat SESLİOGLU isimli şüphelinin beline masaj yaptığı,
saat: 12:22 ikisinin de oturdukları yerden kalktıkları
Kayıt Saati : 12:22'de ve devamında
Şüpheli Murat SESLİOGLU'nun
ayağa kalkarak terliklerini giydiği ve nezarethane kapısına doğru yürüdüğü,
Kayıt Saati : 12:27'de ve devamında
Şüpheli Murat SESLİOGLU'nun
yürüyüp daha önceden yattığı yere doğru geldiği, terliklerini çıkarak oturduğu
ve arkadaşlarına doğru ellerini açtığı, sağ tarafına doğru yattığı ve
battaniyesini üstüne aldığı,
Kayıt Saati : 12:37'de ve devamında
Şüpheli Murat SESLİOGLU'nun
yattığı yerde sağa sola döndüğü, battaniyesine sarılarak yüzü koyun yattığı,
tekrar sırt üstü döndüğü ayaklarını uzattığı ve yüzü koyun yattığı, yastığını
düzelttiği, sol elini nezaret duvarına sürdüğü, sağa sola döndüğü, saat: 12:42
de yüzü koyun yattığı ve yastığını düzelttiği,
Kayıt Saati : 12:45'te ve devamında
Şüpheli Murat SESLİOGLU'nun
yüzü koyun dönerek yastığını düzelttiği ve sağ tarafına yattığı, saat: 12:46
itibarıyla tekrar yüzü koyun yattığı, sırt üstü döndüğü ve dizlerini kendine
çektiği, saat: 12:55 te ayaklarını uzatarak sırt üstü döndüğü, sağ kolunu yan
tarafından başına doğru aldığı, diğer şüpheli şahıslardan S.P. ve M.K. isimli
şahısların Murat SESLİOGLU'nu kontrol ettiği,
2- Şüpheli şahsın rahatsızlandığı ve
görevlilere haber verilme görüntüleri;
...
Kayıt Saati : 12:57
Şüpheli S.P. ve M.K.nin
nezaret kapısına doğru gelip görevlilere haber vermeleri,
3- 112 acil görevlilerinin intikal ve
şüpheliye müdahale görüntüleri;
...
Kayıt Saati : 13: 07
Emniyet ve 112 görevlilerinin şahsa müdahale
için nezarete girişleri, şahsın hastaneye sevki için çalışmaları ve devamında
rahatsızlanan şüphelinin taşınarak sevk edilmesi,
4- 112 görevlilerinin nezarethaneye giriş
görüntüsü;
...
Kayıt Saati : 13:01
Emniyet ve 112 görevlilerinin şahsa müdahale
için nezarethane koridorundan girişleri,
5- Şahsın hastaneye intikal ettirilmesi için
çıkış görüntüleri;
...
Kayıt Saati : l3 :09
...
Emniyet ve 112 görevlilerinin rahatsızlanan
Murat SESLİOGLU'nu hastaneye sevk etmek için
nezarethaneden çıkı[ş]ları görülmektedir."
17. Kilis Cumhuriyet savcısınca yapılan 29/5/2013 tarihli ölünün
kimliğini belirleme ve adli muayene işlemine ilişkin tutanağın ilgili kısmı
şöyledir:
"Cesedin harici muayenesinde: 1.77 cm boyunda, 70-75 kg
ağırlığında, 30 yaşlarında kahverengi gözlü, siyah saçlı, yaklaşık 4-5 günlük
sakallı, buğday tenli, sünnetli erkek bir cesedi olduğu, Ölü morluğunun
oluştuğu ve ölü katılığının yavaş yavaş oluşmaya başladığı görüldü. Cesedin alt
kısmında hasta bezi olduğu görüldü.
Cesedin baş ve boyun bölgesinde: Her hangi bir darp cebir, ateşli silah
yaralanmasına rastlanılmadı, boyun arka tarafında muhtemel ölü morluklarına
bağlı mor ekimotik alanlar olduğu görüldü.
Cesedin göğüs ve batın bölgesinde: Her hangi bir darp cebir, ateşli
silah yaralanmasına rastlanılmadı. Göğüs ve batında 3 adet EKG paleti olduğu
görüldü, sağ meme başının yaklaşık 10 cm yukarısında muhtemelen tıbbi
müdahaleye bağlı bir adet sütür, sol göğüs kafesinde
muhtemelen CPR'ye bağlı olduğu düşünülen çökme fraktörü, göğüs bölgesinde, sol omuzda önceden olduğu
düşünülen kesi izleri mevcut olduğu görüldü.
Cesedin sırt ve bel bölgesinde: Her hangi bir
darp cebir, ateşli silah yaralanmasına rastlanılmadı. Ölü morlukları oluşmuş
olduğu görüldü.
Cesedin tüm ekstremitelerinin incelenmesinde
: Her hangi bir darp cebir, ateşli silah yaralanmasına rastlanılmadı. Her iki
üst ekstremitede önceden oluşmuş kesi izleri mevcut,
sağ ve sol kol dirsek iç yüzeyinde muhtemelen enjektöre bağlı olduğu düşünülen
izler mevcut, sağ ve sol alt ekstremitede diz
bölgesinin öz yüzeyinde eskiden kalma cilt doku harabiyeti
mevcut, sağ ayak ön yüzünde iki adet muhtemelen tıbbi müdahaleye bağlı enjektör
izi olduğu görüldü.
Cesedin anal ve genital
muayenesinde : Ceset üzerinde herhangi bir fiili livata
bulgusuna rastlanılmadığı, bunun dışında herhangi bir darp, cebir izine
rastlanılmadığı.. görüldü."
Ölünün kimliğini
belirleme ve adli muayene işlemi sırasında dinlenen kimlik tanığı S.S.nin ifadesi şöyledir:
"Bana göstermiş olduğunuz ceset benim kardeşim olan Murat Seslioğlu'na aittir, babasının adı N..., annesinin adı
K...'dir, Kilis 1983 doğumludur. benim kardeşim Murat
Seslioğlu yaklaşık 10-15 yıldan beri uyuşturucu madde
kullanmaktaydı, kendisi uyuşturucu madde kullandığı için defalarca kez polisler
tarafından yakalandı ve kardeşim Murat Seslioğlu
hakkında defalarca kez adli işlem yapıldı, kardeşim ailece yapmış olduğumuz
tedavi olması yönündeki ısrarlarımıza aldırış etmedi, aslında kardeşim de
uyuşturucu illetinden kurtulmak istiyordu, fakat bir türlü uyuşturucuyu
bırakamıyordu, biz ailece birkaç kez de kardeşimin uyuşturucu bağımlılığından
kurtulması için çeşitli mercilere yazılı olarak başvuruda bulunduk, fakat bir
türlü kardeşimi uyuşturucu bağımlılığından kurtulması için tam olarak bir şey
yapamadık, 27.05.2013 günü kardeşim yine uyuşturucu madde suçundan dolayı
ilgili mercilerin talimatı ile polisler tarafından gözaltına alındı, dün de
nezarethanede bulunduğu sırada birden fenalaşarak hastaneye kaldırıldığım
öğrendim, bu günün erken saatlerinden de kardeşim yoğun bakım ünitesinde tedavi
gördüğü sırada öldüğünü öğrenmem üzerine buraya geldim, kardeşim şayet
gözaltında iken işkence veya kötü muameleye tabi tutulmamışsa, bu olayla ilgili
herhangi bir şikayetim de bulunmamaktadır."
Ölünün kimliğini
belirleme ve adli muayene işlemi sırasında hazır bulunan hekim kesin ölüm
nedeninin tespiti için klasik otopsi işlemi yapılması gerektiğini ifade etmiş,
bu nedenle Cumhuriyet savcısı cesedin otopsi işlemi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu
Gaziantep Şube Müdürlüğüne gönderilmesine karar vermiştir.
18. M.S.nin cesedi üzerinde 29/5/2013
tarihinde Cumhuriyet savcısı gözetiminde klasik otopsi işlemi yapılmıştır.
Otopsi işleminde köprücük kemiği hat üzerinde 3, 4, 5, 6 ve 7. kodlarda ve göğüs
kemiği 4. interkostal (kaburgalararası)
aralıkta ekimozlu (morarmış) kırık olduğu tespit
edilmiş ve bu kırıkların canlandırma işlemi sırasında meydana gelmiş
olabileceği değerlendirilmiştir. Ayrıca miyokart (kalp kası) kesitlerinde sol ventrikülde (karıncık) duvarda şüpheli bir alan görülmüş ve
histopatolojik (hastalıklı doku bilimiyle ilgili)
kasete alınmış; her iki akciğer yüzey ve kesitlerinde ödemli görünüm, şişlik ve
gerginlik olduğu görülmüş ve akciğer zarının (subplevral)
altında yer yer peteşiyal kanamalar (deri altındaki
küçük kanamalar) olduğu tespit edilmiştir.
Otopsi işleminde hazır
bulunan adli tıp uzmanları A.B. ile Ö.L.Ö "harici
muayene ve otopsi bulgularına göre kesin ölüm sebebi tespit edilemediğinden
otopsi esnasında alınan kan, mesene yıkama sıvısında alkol uyutucu-uyuşturucu,
karaciğer, böbrek ve içeriği ile birlikte alınan midede sistemik toksikolojik analiz, beyin, beyincik, beyin sapı, akciğer,
karaciğer, kalp, böbrek numuneleri üzerinde histepatolojik
inceleme yapılmak üzere Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığına gönderilerek
burada yapılacak tetkikler sonrasında kesin ölüm sebebinin
belirlenebileceği" yönünde görüş bildirmiştir. Bu nedenle
alınan örnekler Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığına gönderilmiştir.
19. Başvurucunun müşteki sıfatıyla ifadesi Başsavcılıkça
7/6/2013 tarihinde alınmıştır. Başvurucunun ifadesi şöyledir:
"Murat Seslioğlu benim resmi nikahlı
eşim olurdu, kendisiyle 9 yıldır evliydim, evlendikten yaklaşık 3-4 yıl sonra
eşim esrar kullanmaya başladı, sonrasında eroin de kullanıyordu, kendisi bu
illetten kurtulmak istiyordu, ancak titremesi geldiği zaman yine kullanıyordu,
ben kendisiyle evlenmeden önce vucüdunda jilet izleri
vardı, ancak ben evlendikten sonra kendisini jiletleme eylemi olmadı, eşim
kendisi hakkında iddia edilen suçtan dolayı Kilis İl Emniyet Müdürlüğü
görevlileri tarafından 27.05.2013 günü kendi ikametimizde alındı. Alındığında
ben evdeydim, bu nedenle polisler tarafından eşim Murat'ın gözlem altına
alındığında haberim vardır, polisler o gün bizim ikametimizden de arama
yaptılar, ancak evde birşey çıkmadı, ertesi gün yani
28.05.2013 günü saat:14:00 sularında Kilis Emniyetinden aradıklarını, eşim
Murat'ın rahatsızlandığını ve Kilis Devlet Hastanesine kaldırıldığını
söylediler, ben de bunun üzerine Kilis Devlet Hastanesine gittim, gittiğimde
kendisi yoğun bakımda yatıyordu, ben başında bekledim, hatta bana elbiselerini
vermişlerdi, elbisesinde dışkı vardı, bunun neden olduğunu bilmiyorum, eşimin
İl Emniyet Müdürlüğü binası içerisinde işkence yapılıp yapılmadığını
bilmiyorum, şayet böyle bir durum varsa sonuna kadar şikayetçiyim, ayrıca ihmal
d[e] varsa şikayetçiyim."
20. Başsavcılık tarafından M.S. ile aynı nezarethanede kalan
S.P. ve M.K.nin tanık sıfatıyla ifadeleri 12/6/2013
tarihinde alınmıştır. İfadeler şöyledir:
S.P: "27.05.2013
tarihinde Kilis İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri benim de aralarında olduğum
bir çok kişiyi göz altına aldı, aynı gün ben, Murat Seslioğlu,
M.K. ve M.A. aynı nezarette kaldık, ertesi gün yani 28.05.2013 günü öğle
saatlerinde, benimle birlikte kalan Murat Seslioğlu,
dizlerinin ve bacaklarının sızladığı, eklemlerinin ağrıdığını ve kendisine
masaj yapmamı istedi, ben de kendisine masaj yaptım, aradan yarım saat geçti,
Murat Seslioğlu aniden titremeye başladı, kilitlendi,
ben ve yanımda bulunan arkadaşım M.K. durumu hemen görevlilere bildirdik, 5
dakika bekledik, gelen olmadı, 2. kez yine söyledik, görevli telefon ettim
dedi, aha geliyor diye söyledi, biz yine bu şekilde 3-5 dakika bekledik, 3. kez
M.K. "gelecekleri yok isyana kalkın" dedi, biz de kalkarak bağırdık
ve yardım istemeye devam ettik, bağrışmalardan yaklaşık 1 dakika sonra polisler
geldi, "niye bağırıyorsunuz, niye çağırıyorsunuz" dediler, biz de
Murat Seslioğlu'nun fenalaştığı söyledik, bunun
üzerine polislerden bir tanesi "hastaneye gidip iğne vurdurmak için numara
yapıyor kesin" dedi, sonra polisler bize "bekleyen biz ambulansa
haber verdik, hemen ambulans gelecek" dedi, bu şekilde de yaklaşık 10
dakika ambulans görevlilerinin nezarethaneye girmesini bekledik, ambulans
görevlileri daha sonra geldiler ve biz baygın halde duran Murat Seslioğlu'nun battaniyenin içerisinde polislerle birlikte
koyduk ve ambulans görevlileri ile polisler Murat Seslioğlu'nun
nezarethaneden dışarı çıkarttılar."
M.K: "27.05.2013 tarihinde Kilis İl Emniyet Müdürlüğü
görevlileri benim de aralarında olduğum bir çok kişiyi göz altına aldı, aynı
gün ben, Murat Seslioğlu, S.P. ve M.A. aynı nezarette
kaldık, ertesi gün yani 28.05.2013 günü Murat Seslioğlu
fenalaşmadan yaklaşık bir saat önce uyuşturucu içemediğini, krizde olduğunu ve
dünden beri rahatsız olduğunu söyledi, hatta oradaki polis memurlarına
"beni bırakın, avradınızın kokulu a.... larını
sinkaf ederim" şeklinde küfürler de etti, buna rağmen polis memurları
kendisine birşey demedi, bir ara kendisinin yüzü
morardı ve krize girdi, titremeye başladı, ben ve yanımdaki arkadaşlar bunun
üzerine hemen orada bulunan polis memurlarına Murat Seslioğlu'nun
rahatsızlandığını söyledik, aradan 10 dakika geçmemişti ki ambulans geldi, ben S.P.nin iddia ettiği gibi "gelecekleri yok isyana
kalkın" diye bir cümle kullanmadım, sonra battaniyeye sararak Murat Seslioğlu'nu nezarethanede bulunan polis memurlarına teslim
ettik.
... Murat Seslioğlu uyuşturucu yoksunluğu
krizine girdikten sonra polis memurlarına yukarıda belirttiğim küfürleri sarf
etti, fakat bu küfürleri etmeden önce veya ettiği sırada polis memurlarına
uyuşturucu krizine girdiğini ve durumunun iyi olmadığı yönünde herhangi birşey söylemedi. Murat Seslioğlu'nun
sadece bizlere rahatsız olduğunu söylemişti. Murat Seslioğlu'nun
bizde uyuşturucu krizine girdiğini ve bu olayın gelip geçici olduğunu tahmin
ettiğimiz için ilk başta polislere haber vermedik, olayın bu kadar ciddi
olduğunu tahmin etmiş olsaydık zaten daha önceden biz polislere Murat Seslioğlu'nun hastaneye kaldırılması için gerekli çağrıyı
yapardık."
21. Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığınca hazırlanan
18/7/2013 tarihli histopatoloji raporu şöyledir:
"Kalp: İntertisyumda
ödem, konjesyon, perivasküler
ve İntertİsyel orta derecede fibrozis,
hipertrofık kas lifleri izlendi.
Koroner arter: Özellik izlenmedi.
Akciğerler: Konjesyon,
hemosiderin yüklü makrofajlar
izlendi. Beyin: Konjesyon, araknoid
mesafede ağır konjesyon izlendi. Beyincik: Konjesyon izlendi.
Beyin Sapı: Konjesyon
izlendi.
Karaciğer: Portal alanlarda yer yer lenfoid nodüller oluşturacak tarzda çoğunlukla mononükleer hücrelerden oluşan mikst
tipte iltihabi hücre infiltrasyonu izlendi. Ayrıca
portal alanlarda orta ileri derecede fibröz doku
artımı saptandı.
Böbrek: Konjesyon
izlendi."
22. M.S.den alınan kan ve mesane
yıkama suyu örnekleri üzerinde yapılan tetkikler üzerine Adli Tıp Kurumu Adana
Grup Başkanlığı Kimya İhtisas Dairesince düzenlenen 26/7/2013 tarihli raporda,
kanda alkol bulunmadığı ancak morfin, tramadol, midazolam, lidocaine ve atropin;
idrarda morfin, tramadol, midazolam,
lidocaine, ranitidine ve
atropin bulunduğu, kanda ve idrarda diğer uyutucu-uyuşturucu madde bulunmadığı
belirtilmiştir.
23. Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığınca düzenlenen
26/7/2013 tarihli ahşa raporunda (iç organ incelemesine ilişkin rapor), ölüm
nedeni hakkında otopsiyi yapan doktorlardan görüş alınmasının uygun olduğu
ifade edilmiştir.
24. Başsavcılıkça kesin ölüm sebebi konusunda otopisiyi yapan adli tıp uzmanı doktorlardan alınan
30/9/2013 tarihli bilirkişi raporunda, kesin ölüm sebebi konusunda kanaat
oluşmadığından Ali Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulundan görüş alınmasının
uygun olduğu belirtilmiştir.
25. Başsavcılık, M.S.ye ilişkin tüm tıbbi tedavi evraklarının
aslını Kilis Devlet Hastanesinden temin edip kesin ölüm sebebi ve zamanına
ilişkin Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulundan rapor almıştır. Bahse konu
4/12/2013 tarihli raporun sonuç kısmı şöyledir:
"...1-Otopside tespit edilen sternum ve kosta kemik
kırıklarının kenar ve lokalizasyon özellikleri birlikte değerlendirildiğinde;
yeniden canladırma işlemi sırasında meydana
gelebilecek nitelikte oldukları,
2-Kişi adına düzenlenmiş tıbbi evrakta ölü
muayene ve otopsi tutanağında dış muayenede tıbbi tedavi amacıyla oluşturulmuş
lezyonların dışında bulgu tespit edilmediği iç muayene kafa kemiklerinde kırık,
kafa içi travmatik değişim iç organ ve büyük damar
yaralanması tarif edilmediği dikkate alındığında kişinin travmatik
bir nedenle öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı,
3-28.05.2012 tarihinde nezarethanede iken saat
12.00-12.14 arasında yatağında sağa ve sola dönmeye başlayıp üstüne çektiği
battaniyeye sarıldığı dizlerini kendine doğru çekerek istirahat pozisyonunu
değiştirdiği saat 12.22’de nezarethane içinde yürüdüğü saat 12.27’de tekrar
yattığı ve battaniyesini üstüne çektiği takip eden zaman süresince bu
hareketlerine devam ettiği saat 12.57 de şahsın rahatsızlandığının görevlilere bildirildiği,
13.07’de 112 görevlilerinin müdahale ettiği, 13.09’da nezarethaneden çıkışının
yapıldığı, Kilis Devlet Hastanesine götürüldüğü saat 14.00 sıralarında
hastaneye girişinin yapıldığı, geldiğinde kardiyak arrest
halde olduğu, CPR yapıldığı, yanı alındığı yoğun bakım ünitesine yatışının
yapıldığı, takiplerinde benzodiazepin ve opiate pozitif tespit edildiği 4 defa kardiyak arrest geliştiği ve 29.05.2013 tarihinde saat 02.15 te ölü
kabul edildiği otopisisinde dış muayenede tıbbi
müdahale ile oluşmuş lezyonlar dışında travmatik
lezyon tespit edilmediği iç muayenede her ikigöğüs
boşluğunda perikard ve batın boşluğunda serbest sıvı
ve kan görülmediği, her ika akcigerin ödemli olup subpelvral bölgelerde yer yer peteşial
kanama alanları olduğu, koroner arterlerin açık olup sol venrikül
duvarında şüpheli bir alan görüldüğü, histopatolojik
incelemede akciğerde konjesyon hemosiderin
yüklü makrofajlar, kalpte intertisyumda
ödem, konjesyon perivasküler
ve intertisyel orta derecede fibrozis
hipertrofik kas lifleri izlendiği, karaciğerde portal
alanlarda yer yer lenfoid nodüller oluşturacak tarzda
çoğunlukla mono nükleer hücrelerden oluşan mikst
tipte iltihabi hücre infiltrasyonu portal alanlarda
orta ileri derecede fibrö doku artımı saptandığı,
alınan doku örneklerinin Kimya İhtisas Dairesinde yapılan tetkikinde kanda ve
idrarda morfin, tramadol midazolam,
lidocaine ve atropine idrarda ayrıca raniditin tespit edildiği dikkate alındığında, kişinin
ölümünün uyuşturucu madde zehirlenmesi sonucu meydana gelmiş olduğu oybirliğiyle
mütalaa olunur."
26. Başsavcılık, tıbbi tedavi evraklarını 18/1/2014 tarihinde
Kilis Devlet Hastanesine iade etmiştir. UYAP'a
aktarılmamış olması nedeniyle tedavi evrakları incelenememiştir.
27. Başsavcılık, ölüm olayı hakkında 20/1/2014 tarihinde
kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili
kısmı şöyledir:
"...Maktulün, işlemiş olduğu bir suçtan dolayıCumhuriyet Başsavcılığımızın talimatıyla 27/05/2013
tarihinde göz altına alındığı ve maktulün Kilis İl Emniyet Müdürlüğü
nezarethanelerine konulduğu, maktulünnezarethanede
bulunduğu sırada 28/05/2013 tarihinde saat 13:00 sıralarında aniden
fenalaştığı, durumdan haberdar olan Kilis İl Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polis
memurları tarafından maktulün derhal Kilis Devlet Hastanesine kaldırıldığı,
maktulün burada yapılan tüm tıbbi müdahalelere rağmen 29/05/2013 tarihinde
öldüğü, gerek maktule ait cesed üzerinde yapılan ölü
muayene işlemi, gerekse de maktule ait ceset üzerinde icra edilen otopsi işlemi
neticelerinde maktulün kesin ölüm sebebinin belirlenemediği, maktulün kesin
ölüm sebebinin belirlenebilmesi amacıyla soruşturma dosyamızın bir kül halinde
İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığı'na gönderildiği,İstanbul
Adli tıp Kurumu Başkanlığı 1. İhtisas Kurulu tarafından tanzim edilen rapora
göre, maktulün uyuşturucu madde zehirlenmesi sonucu ölmüş olduğunun
belirlendiği, maktulün ölmeden önce uyuşturucu madde kullanmış olduğu ve birden
fazla kez maktul hakkında uyuşturucu madde kullandığı şüphesiyle Cumhuriyet
Başsavcılığımız tarafından soruşturma yürütülmüş olduğu, Cumhuriyet
Başsavcılığımız tarafından yürütülen soruşturma neticesinde; olayın maktulün
kusurlu hareketi sonucu meydana gelmiş olduğu, olayın bu haliyle her hangi bir
suç teşkil etmediği anlaşılmakla;
Suç teşkil etmeyen olay hakkında KOVUŞTURMAYA
YER OLMADIĞINA... karar verildi."
28. Başvurucunun ölüm ile gözaltına alma işlemi arasında otuz
altı saat geçtiğine, bu sürede uyuşturucu maddenin etkisini kaybedeceğine ve
ölümün ihmal veya kasıtla gerçekleştiğine dair kuvvetli şüphe bulunduğuna dair
itirazları, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda isabetsizlik bulunmadığı
gerekçesiyle Gaziantep 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/2/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
29. Nihai karar, başvurucu tarafından 1/8/2014 tarihinde
öğrenilmiş olup yasal süresi içinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Taksirle öldürme" kenar
başlıklı 85. maddesi şöyledir:
"Taksirle bir insanın ölümüne neden olan
kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
31. 5237 sayılı Kanunu'nun "Görevi
kötüye kullanma" kenar başlıklı 257. maddesi şöyledir:
"(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında,
görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir (Değişik ibare:
08/12/2010-6086 S.K./1.mad.) menfaat , sağlayan kamu görevlisi, (Değişik ibare:
08/12/2010-6086 S.K./1.mad.) altı aydan iki yıla kadar, hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin
gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine
veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir (Değişik ibare:
08/12/2010-6086 S.K./1.mad.) menfaat, sağlayan kamu görevlisi, (Değişik ibare:
08/12/2010-6086 S.K./1.mad.) üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
32. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
"Gözaltı" kenar
başlıklı 91. maddesinin gözaltı tarihinde yürürlükte olan hâlinin ilgili kısmı
şöyledir:
"(1) ...[Y]akalanan
kişi, Cumhuriyet Savcılığınca bırakılmazsa, soruşturmanın tamamlanması için
gözaltına alınmasına karar verilebilir. (Değişik cümle: 25/05/2005-5353
S.K./8.mad) Gözaltı süresi, yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye
gönderilmesi için zorunlu süre hariç, yakalama anından itibaren yirmidört saati geçemez. (Ek cümle: 25/05/2005-5353
S.K./8.mad) Yakalama yerine en yakın hâkim veya mahkemeye gönderilme için
zorunlu süre oniki saatten fazla olamaz.
...
(3) Toplu olarak işlenen suçlarda, delillerin
toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle; Cumhuriyet
savcısı gözaltı süresinin, her defasında bir günü geçmemek üzere, üç gün
süreyle uzatılmasına yazılı olarak emir verebilir. Gözaltı süresinin uzatılması
emri gözaltına alınana derhâl tebliğ edilir.
(4) Yakalama işlemine, gözaltına alma ve gözaltı
süresinin uzatılmasına ilişkin Cumhuriyet savcısının yazılı emrine karşı,
yakalanan kişi, müdafii veya kanunî temsilcisi, eşi
ya da birinci veya ikinci derecede kan hısımı, hemen serbest bırakılmayı
sağlamak için sulh ceza hâkimine başvurabilir. Sulh ceza hâkimi incelemeyi
evrak üzerinde yaparak derhâl ve nihayet yirmidört
saat dolmadan başvuruyu sonuçlandırır. Yakalamanın veya gözaltına alma veya
gözaltı süresini uzatmanın yerinde olduğu kanısına varılırsa başvuru reddedilir
ya da yakalananın derhâl soruşturma evrakı ile Cumhuriyet Savcılığında hazır
bulundurulmasına karar verilir.
...
(6)
Gözaltına alınan kişi bırakılmazsa, en geç bu süreler sonunda sulh ceza hâkimi
önüne çıkarılıp sorguya çekilir. Sorguda müdafii de
hazır bulunur."
33. 5271 sayılı Kanun’un “Gözaltı
işlemlerinin denetimi” kenar başlıklı 92. maddesi şöyledir:
“Cumhuriyet başsavcıları veya
görevlendirecekleri Cumhuriyet savcıları, adlî görevlerinin gereği olarak,
gözaltına alınan kişilerin bulundurulacakları nezarethaneleri, varsa ifade alma
odalarını, bu kişilerin durumlarını, gözaltına alınma neden ve sürelerini,
gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemleri denetler; sonucunu
Nezarethaneye Alınanlar Defterine kaydederler.”
34. 5271 sayılı Kanun’un “Yönetmelik”
kenar başlıklı 99. maddesi şöyledir:
"Gözaltına alınan kişilerin
bulundurulacakları nezarethanelerin maddî koşulları, bu kişinin hangi
görevlinin sorumluluğuna bırakılacağı, sağlık kontrolünün nasıl yapılacağı,
gözaltı işlemlerine ilişkin kayıt ve defterlerin nasıl tutulacağı, gözaltına
alınmanın başlangıcında ve bu tedbire son verildiğinde hangi tutanakların
tutulacağı ve gözaltına alınan kişiye hangi belgelerin verileceği ile kolluk
tarafından gerçekleştirilen yakalama işlemlerinin yürütülmesinde uyulacak kurallar,
yönetmelikte gösterilir."
35. 5271 sayılı Kanun'un "Bir
suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi" kenar
başlıklı 160. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir
suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu
davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini
araştırmaya başlar."
36. 5271 sayılı Kanun'un “Cumhuriyet
savcısının görev ve yetkileri” kenar başlıklı 161. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
“Cumhuriyet savcısı, doğrudan doğruya veya
emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı
yapabilir; yukarıdaki maddede yazılı sonuçlara varmak için bütün kamu
görevlilerinden her türlü bilgiyi isteyebilir...”
37. 5271 sayılı Kanun’un “Adlî
kolluk ve görevi” kenar başlıklı 164. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“(1) Adlî kolluk; 4.6.1937 tarihli ve 3201
sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 8, 9 ve 12 nci
maddeleri, 10.3.1983 tarihli ve2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve
Yetkileri Kanununun 7 nci maddesi, 2.7.1993 tarihli
ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi ve 9.7.1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil
Güvenlik Komutanlığı Kanununun 4 üncü maddesinde belirtilen soruşturma
işlemlerini yapan güvenlik görevlilerini ifade eder.
(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet
savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır.
Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin
emirlerini yerine getirir.
...”
38. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği'nin (Yönetmelik)
9. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Yakalanan kişinin gözaltına alınacak
olması veya zor kullanılarak yakalanması hâllerinde hekim kontrolünden
geçirilerek yakalanma anındaki sağlık durumu belirlenir.
Gözaltına alınan kişinin herhangi bir nedenle
yerinin değiştirilmesi, gözaltı süresinin uzatılması, serbest bırakılması veya
adlî mercilere sevk edilmesi işlemlerinden önce de sağlık durumu hekim raporu
ile tespit edilir.
Gözaltına alınanlardan herhangi bir nedenle
sağlık durumu bozulanlar ile sağlık durumundan şüphe edilenler, derhâl hekim
kontrolünden geçirilerek gerekiyorsa tedavileri yaptırılır. Bu durumdaki
kişilerden kronik bir rahatsızlığı olanların, istekleri hâlinde varsa kendi
hekimi nezaretinde resmî hekim tarafından muayene ve tedavi edilmeleri
sağlanır.
..."
39. Yönetmelik'in 10. maddesi şöyledir:
"Gözaltı birimine getirilen kişi hakkında
aşağıdaki hükümler uygulanır:
a)Nezarethaneye
veya zorunlu hâllerde bu amaca tahsis edilen yerlere konulmadan önce usulünce
aranır..."
40. Yönetmelik'in 11. maddesi şöyledir:
"...Nezarethane işlemlerinde;
...
g)Gözaltına alınan kişilerin yaşama haklarını
koruyucu gerekli önlemler alınarak, bu amaçla ilgili gözetlenebilir. Gözetleme
işlemi teknik imkânlar ölçüsünde kayda alınabilir.
h)Gözaltındaki kişinin beslenme, nakil,
sağlığının korunması ve gerektiğinde tedavisi, yakalandığının yakınlarına haber
verilmesi giderleri ilgili birimin bağlı olduğu Bakanlığın bütçe ödeneklerinden
karşılanır."
B. Uluslararası Hukuk
41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Yaşam hakkı" kenar başlıklı 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
" Herkesin yaşam hakkı yasayla
korunur..."
42. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 2.
maddesinin 1. maddesiyle birlikte yorumlandığında devletin yaşama hakkı
kapsamındaki bir olayı etkili soruşturma yükümlülüğünün bulunduğunu kabul
etmiştir (McCann ve diğerleri/Birleşik Krallık
[BD], B. No: 18984/91, 27/9/1995, § 161).
43. AİHM, 2001 yılında incelediği bir başvuruda verdiği kararda
ise devletin yükümlülüğündeki etkili soruşturmanın ilkelerini belirlemiştir (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, B. No: 24746/94,
4/5/2001). "Jordan Prensipleri" olarak anılan bu ilkeler, Mahkemenin
tamamen yeni belirlediği ilkeler değildir, yukarıda belirtilen McCann ve diğerleri/ Birleşik Krallık kararından
beri önüne gelen davalarda uyguladığı birtakım ilkelerin sistematikleştirilmesinden
ibarettir. Mahkemenin yaşama hakkı kapsamında etkili soruşturmaya ilişkin
belirlediği ilkeler şöyledir:
-Soruşturma makamlarının yaşama hakkıyla ilgili konulardan
haberdar olduklarında kendiliğinden harekete geçmeleri (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 105)
-Soruşturma makamlarının bağımsız olmaları (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 106)
-Soruşturmanın sorumluların tespitini ve cezalandırılmasını
sağlayabilecek şekilde etkili olması, bu kapsamda olayı aydınlatmaya
yarayabilecek bütün delillerin toplanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 107)
-Soruşturmanın makul bir süratle tamamlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık, § 108)
-Yürütülen soruşturmanın ve sonuçlarının kamu denetimine açık
olması, her olayda ölen kişinin yakınlarının veya başvurucunun meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının
sağlanması (Hugh Jordan/Birleşik Krallık,§ 109)
V. İNCELEME VE GEREKÇE
44. Mahkemenin 9/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
45. Başvurucu, yardım istemesine rağmen kolluk görevlilerinin
hastaneye gitmek için rol yaptığı düşüncesiyle M.S.ye inanmadıklarını ve bu
nedenle M.S.nin hemen hastaneye götürülmediğini iddia
etmiştir. Başvurucu; M.S. ile nezarethanede kalan şüphelilerin söylediğine göre
M.S.nin durumunun nezarethanede hızla kötüleştiğini,
krize girdiği düşüncesiyle kolluk görevlilerinin M.S.ye önce sakinleştirici
iğne, durumun kötüleşmesine üzerine ikinci bir iğne daha yaptıklarını, kolluk
görevlilerinin M.S.ye hemen müdahale etmediklerini ve diğer şüphelilerin ısrarı
üzerine sağlık görevlilerinin 13.30'da çağrıldığını öne sürmüştür. Öte yandan
başvurucu; M.S.nin gözaltı işleminden önce uyuşturucu
madde aldığının kesin olmadığını, Adli Tıp Kurumu Adana Grup Başkanlığınca
hazırlanan raporda belirtilen uyuşturucu maddelerin M.S.nin
kolayca bulabileceği maddeler olmadığını, kanda ve idrarda çıkan uyuşturucu
maddelerin gözaltı işleminden önce alınmadığını, Adli Tıp Kurumu tarafından
verilen raporların soruşturmayı aydınlatmadığını ve M.S.nin
kolluk görevlilerinin ağır ihmali sonucu öldüğünü ileri sürmüştür. Son olarak
başvurucu, M.S. hakkında soruşturma yürüten Cumhuriyet Savcılığı ile M.S.nin ölümü ile ilgili soruşturmayı yürüten Cumhuriyet
Savcılığının aynı olmasının tarafsızlık ilkesi ile bağdaşmadığını ve
soruşturmanın eksik yapıldığını ileri sürmüş; yaşam ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
46. Kabul edilebilirliğe ilişkin olarak Bakanlık görüşünde,
yaşam hakkına yönelik ihlallerin kasıtlı olmadığı durumlarda "etkili bir
adli sistem" oluşturmayı kapsayan pozitif yükümlülüğün her davada cezai
işlem başlatmayı gerektirmediği; özel, idari ve hatta disiplinle ilgili hukuk
yollarının açık olmasının yeterli olabileceği, başvurucunun yetkililerin idari
ve hukuki sorumluluklarına ilişkin herhangi bir kanun yoluna başvurmadığı, bu
nedenle başvuru yollarının tüketilip tüketilmediğinin değerlendirilmesi
gerektiği belirtilmiştir.
47. Bakanlığın esasa ilişkin görüşünde ise M.S.nin
27/5/2013 günü rahatsızlanması üzerine hastaneye götürülerek tedavisinin
yaptırıldığı, M.S.nin rahatsızlanması ile hastaneye
sevki arasında on dakika olduğu, Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunun
raporuna göre M.S.nin kanında ve idrarında uyuşturucu
maddeler tespit edildiği ve ölümün uyuşturucu madde zehirlenmesi sonucu meydana
geldiği, iddialarla ilgili İçişleri Bakanlığının da görüşünün alınmasının uygun
olacağı belirtilmiş ve yaşam hakkının ihlal edilip edilmediğinin Anayasa
Mahkemesi ve AİHM içtihatları ışığında incelenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
B. Değerlendirme
48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun adil yargılanma hakkı ile
bağlantı kurarak ileri sürdüğü iddialarının yaşam hakkının usule ilişkin boyutu
kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmış, bu nedenle adil yargılanma
hakkı yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
49. Başvuru formu ve ekleri bir bütün olarak incelendiğinde
başvurucunun M.S.nin kolluk görevlilerinin ağır
ihmali sonucu öldüğünden ve bu ölümle ilgili etkili bir ceza soruşturması
yürütülmemesinden şikâyet ettiği anlaşılmaktadır.
50. Somut başvuruda, aşağıda ayrıntılı bir şekilde ortaya
konduğu üzere M.S.nin ölümünün neden ve koşulları inceleme
yapılmasına olanak verecek şekilde açık olmadığından koruma yükümlülüğünün
ihlal edildiği iddiasının incelenebilmesi bu aşamada mümkün değildir. Bu
itibarla yalnızca yaşam hakkının usul boyutu kapsamında inceleme yapılmıştır.
1. Kabul edilebilirlik
Yönünden
51. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru, ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752,
17/9/2013, § 41). Somut olayda başvurucu, ölen M.S.nin
eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından başvuruda bir eksiklik
bulunmamaktadır.
52. Devletin yaşama hakkına ilişkin negatif yükümlülüğü
kapsamında kamusal bir yetkiyle güç kullanan görevlilerin kasıtlı ve hukuka
aykırı bir şekilde hiçbir bireyin yaşamına son vermeme ödevi bulunmaktadır.
Pozitif yükümlülükler kapsamında ise devletin yetki alanında bulunan tüm
bireylerin yaşama hakkını kamu görevlilerinin, diğer bireylerin ve hatta
kişinin kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma ödevi
vardır. Devlet öncelikle yaşam hakkına yönelen tehdit ve risklere karşı
caydırıcı ve koruyucu yasal düzenlemeler yapmalı, idari tedbirleri almalıdır.
Bu ödev ayrıca bireyin yaşamını her türlü tehlike, tehdit ve şiddetten koruma
yükümlülüğünü de içerir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 51).
53. Bu kapsamda, bazı özel koşullarda devletin kişinin kendi
eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı yaşamı korumak amacıyla gerekli
tedbirleri alma yükümlülüğü de bulunmaktadır (Sadık
Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 74). Söz konusu
yükümlülük, gözaltındaki kişiler yönünden de geçerlidir.
54. Yaşam hakkının veya fiziksel bütünlüğün ihlaline kasten
sebebiyet verilmemiş ise "etkili bir yargısal sistem kurma" yönündeki pozitif yükümlülük, her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmez. Mağdurlara hukuki, idari ve hatta
disiplinle ilgili hukuk yollarının açık olması yeterli olabilir(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 59).
55. Bununla birlikte ihmal suretiyle meydana gelen ölüm
olaylarında devlet görevlilerinin ya da kurumlarının bu konuda muhakeme
hatasını veya dikkatsizliği aşan bir ihmali olduğu yani olası sonuçların
farkında olmalarına rağmen söz konusu makamların kendilerine verilen yetkileri
göz ardı ederek tehlikeli bir faaliyet nedeniyle oluşan riskleri bertaraf etmek
için gerekli ve yeterli önlemleri almadığı durumlarda bireyler kendi
inisiyatifleriyle ne gibi hukuk yollarına başvurmuş olursa olsun insanların
hayatının tehlikeye girmesine neden olan kişiler aleyhine hiçbir suçlamada
bulunulmaması ya da bu kişilerin yargılanmaması Anayasa'nın 17. maddesinin
ihlaline neden olabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 60).
56. Somut olayda başvurucu, M.S.nin
ölümü nedeniyle özel, idari veya disiplinle ilgili hukuk yollarına başvurmamış
olsa da ölüm olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasında müşteki sıfatıyla
yer almış ve kovuşturmaya yer olmadığı kararına yaptığı itirazın reddedilmesi
üzerine süresi içinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Ceza soruşturması
sürecinde M.S.nin kolluk görevlilerinin kasti veya
ihmale ilişkin davranışları sonucu öldüğü iddiasını ileri süren başvurucu, ölüm
olayı hakkında yürütülen ceza soruşturmasına katılmak suretiyle iddiaları
bakımından uygun bir hukuk yolunu kullanmıştır. M.S.nin
gözaltındayken rahatsızlanıp öldüğü dikkate alındığında ceza soruşturmasının
kesinleşmesi üzerine yapılan mevcut başvurunun başvuru yollarının tüketilmesi
koşulunu karşıladığı kabul edilmelidir.
57. Sonuç olarak başvuru açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi
başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmesi için başka bir neden de
bulunmamaktadır. Bu nedenle başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
58. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
59. Devletin yaşama hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüklerinin
korumaya ilişkin maddi yönü yanında usule ilişkin yönü de bulunmaktadır. Bu
yükümlülük, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve
gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili bir soruşturma yürütmeyi
gerektirir. Bu soruşturmanın temel amacı, yaşam hakkını koruyan hukukun etkili
bir şekilde uygulanmasını ve varsa sorumluların hesap vermelerini sağlamaktır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).
60. Diğer taraftan ceza soruşturmasının amacı, yaşama hakkını
koruyan hukuk kurallarının etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların
hesap vermesini sağlamak olmakla birlikte bu yükümlülük, kesin olarak bir sonuç
elde etmeyi gerektirmez. Anayasa'nın 17. maddesi, başvuruculara üçüncü kişileri
bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı vermediği gibi devlete
tüm yargılamaları mahkûmiyetle sonuçlandırma ödevi yüklemez (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).
61. Yaşama hakkına ilişkin ceza soruşturmasının da etkili olması
için;
-Yetkili makamların resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını
aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri
tespit etmeleri (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57),
-Soruşturmanın kamu denetimine açık olması ve mağdurların
soruşturmaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlanması (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58),
-Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359,
10/12/2014, § 96) gerekmektedir.
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
62. Yaşama hakkı kapsamındaki olayla ilgili yürütülen
soruşturmada yetkili makamların derhâl ve resen harekete geçmesi, soruşturmanın
makul bir sürede tamamlanması ve başvurucunun gerektiği ölçüde soruşturmaya
katılması yönlerinden soruşturmanın yukarıda ifade edilen genel ilkelere
herhangi bir aykırılık içermediği görülmüştür. Bununla birlikte kasti
davranışla öldürme iddiasının bulunmadığı başvuruda soruşturmanın ölüm olayını
aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek etkinlikte
yapılıp yapılmadığının da incelenmesi gerekir.
63. Soruşturmada M.S.nin kesin ölüm
nedeni hakkında alınan Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu raporunda,
müteveffanın ölümünün uyuşturucu madde zehirlenmesi sonucu meydana geldiği
belirtilmiştir. Başsavcılığın kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararında da
bu rapora atıfta bulunularak bir sonuca varılmıştır (bkz. §§ 25, 27).
64. Öncelikle bu noktada belirtilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin
görevi, herhangi bir soruşturma ya da davada bilirkişi raporu veya uzman
mütalaasının gerekli olup olmadığına karar vermek değildir. Bilirkişi raporu ve
benzeri delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi hususları
soruşturma makamlarının yetkisi dâhilindedir (Ahmet
Gökhan Rahtuvan, B. No: 2014/4991,
20/6/2014, §§ 59, 60).
65. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin mevcut tıbbi bilgilerden
hareketle birtakım tahminlere yer vererek bilirkişilerin vardıkları sonuçların
veya sahip oldukları bilimsel bakış açılarının doğru olup olmadığını irdeleme
görevinin de bulunmadığı belirtilmelidir (Esma
Çelebi, B. No: 2014/17591, 19/4/2017, § 147).
66. Gerçekleşen bir ölüm olayına ilişkin delillerin
değerlendirilmesi idari ve yargısal makamların ödevi olmakla birlikte Anayasa
Mahkemesinin başvuru konusu olayın gelişim şeklini anlayabilmek ve
başvurucuların yakınlarının ölümünün tüm yönlerinin aydınlatılması noktasında
soruşturma makamları ve derece mahkemeleri tarafından atılması gereken adımları
nesnel bir şekilde değerlendirmek için olayın oluşum şeklini incelemesi
gerekebilmektedir (Rifat Bakır ve diğerleri, B. No: 2013/2782 11/3/2015,
§ 68).
67. Somut olayda, gözaltı öncesinde M.S.den
alınan biyolojik örnek üzerinde yapılan tetkikin sonucu tetrahydrocannabinol
ve opioid için pozitiftir (bkz. § 10). Başvurucunun
soruşturmada verdiği ifadeye göre M.S. daha önce esrar ve eroin kullanmıştır
(bkz. § 19). M.S. uyuşturucu madde bağımlısı olduğu iddiasıyla kolluk
görevlilerince gözaltına alındığı 27/5/2013 günü saat 17.35'te Kilis Devlet
Hastanesinin Acil Servisine götürülmüştür. M.S.nin
uyuşturucu madde yoksunluğu nedeniyle Kilis Devlet Hastanesine götürülüp
götürülmediği soruşturma belgelerinden anlaşılamamakta ise de burada psikiyatri
kontrolü olmadığı gerekçesiyle M.S.ye psikolojik yönden rahatlaması için 3 cc
serum fizyolojik enjekte edildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 12). M.S. 28/5/2013
günü Kilis Devlet Hastanesine akut zehirlenme ve bu kullanıma bağlı yoksunluk
durumu nedeniyle götürülmüştür (bkz. § 15). M.S.den
alınan kan ve mesane yıkama suyu örnekleri üzerinde yapılan tetkiklerde kanda
morfin, tramadol, midazolam,
lidocaine ve atropin; idrarda ise bunlara ilaveten ranitidine bulunduğu tespit edilmiştir (bkz. § 22). Adli
Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunca düzenlenen raporda ölüm nedeni uyuşturucu
madde zehirlenmesi olarak belirtilmiş ancak zehirlenmenin neden kaynaklandığı
belirtilmemiştir. (bkz. § 25).
68. Soruşturma belgelerine göre M.S.nin
gözaltına almadan önce iki farklı tür uyuşturucu madde kullandığı ve ölümün
uyuşturucu madde zehirlenmesi sonucu olduğu sabittir. Ayrıca M.S. 28/5/2013
günü Kilis Devlet Hastanesine akut zehirlenme ve bu kullanıma bağlı yoksunluk
durumu nedeniyle götürülmüştür. Buna rağmen uyuşturucu madde zehirlenmesi ile
uyuşturucu madde yoksunluğu arasındaki bağlantının ne olduğu ve M.S.nin cesedinden alınan kanda ve idrarda çıkan maddelerin
M.S.ye yapılan canlandırma işlemi ve daha sonrasında yapılan tedavilerdekullanılan ilaçlar olup olmadığı konusunda bir
araştırma yapılmamıştır. Ayrıca M.S.nin gözaltına
alınmadan önce aldığı uyuşturucu maddeler nedeniyle mi zehirlendiği, bu
uyuşturucu maddelerin ne zaman alındığı ve uyuşturucu madde zehirlenmesinin
uyuşturucu alımından en geç ne kadar süre sonra meydana gelebileceği tespit
edilmemiştir.
69. M.S. madde bağımlısı olduğu gerekçesiyle 27/5/2013 günü
17.35'te Kilis Devlet Hastanesinin Acil Servisine götürülmesine ve psikiyatri
kontrolü olmadığı gerekçesiyle M.S.ye psikolojik yönden rahatlaması için 3 cc
serum fizyolojik enjekte edilmesine rağmen M.S.nin
27/5/2013 günü uyuşturucu madde yoksunluğu belirtileri gösterip göstermediği ve
27/5/2013 günü 17.35'te Kilis Devlet Hastanesine uyuşturucu madde yoksunluğu
nedeniyle götürülüp götürülmediği, uyuşturucu madde yoksunluğu nedeniyle
götürülmüş ise M.S.nin bu Hastanede yoksunluğa
ilişkin psikiyatrik tedaviye neden alınmadığı araştırılmamıştır.
70. M.S. Kilis Devlet Hastanesine 28/5/2013 günü akut zehirlenme
ve bu kullanıma bağlı yoksunluk durumu nedeniyle götürülmesine rağmen 28/5/2013
günü saat 12.00 öncesinde de yoksunluk belirtilerinin mevcut olup olmadığı ve M.S.nin ölümüne uyuşturucu madde yoksunluğunun da etki edip
etmediği tespit edilmemiştir.
71. Başsavcılık, M.S.ye serum fizyolojik enjekte edildiğine dair
tutanağı tutan hekimin, M.S. ile aynı nezarette kalan S.P. ve M.K. dışındaki
kişilerin, 27/5/2013 günü saat 17.35'te M.S.yi Kilis
Devlet Hastanesine götüren kolluk görevlilerinin, M.S.nin
kaldığı nezarethaneden sorumlu kolluk görevlileri ile nezarethanenin bulunduğu
karakolda görevli kolluk görevlilerinin konuya ilişkin bilgilerine başvurmamış;
M.S.nin gözaltına alınmasından 28/5/2013 günü 12.00'e
kadar olan zamana ilişkin M.S.nin kaldığı
nezarethaneyi gözetleyen kamera görüntülerini incelememiştir. Oysa söz konusu
hususlar M.S.nin gözaltında iken uyuşturucu madde
yoksunluğu çekip çekmediğinin, uyuşturucu madde yoksunluğu söz konusu ise
kolluk görevlilerinin bu durumdan ne ölçüde haberdar olduğunun ve zamanında
tıbbi müdahale yapılıp yapılmadığının tespiti için gereklidir.
72. Sonuç olarak soruşturmada, gözaltı işleminden önce
kullanılan uyuşturucu maddelerin mi zehirlenmeye neden olduğu, uyuşturucu madde
zehirlenmesinin uyuşturucu madde kullanımından en geç ne kadar süre sonraortaya çıkabileceği, 28/5/2013 günü Kilis Devlet
Hastanesine götürülmesinin öncesinde M.S.nin
uyuşturucu madde yoksunluğu çekip çekmediği, M.S.ye zamanında tıbbi müdahale
yapılıp yapılmadığı ve bunun M.S.nin ölümü üzerindeki
etkisi hususlarında herhangi bir soruşturma işlemi gerçekleştirilmemiş; M.S.nin ölümüne uyuşturucu madde yoksunluğunun ve bunun
tedavi edilmemesinin de etki edip etmediği araştırılmamıştır.
73. Dolayısıyla soruşturmada olayın tüm yönlerinin
aydınlatılması ve buna göre ölümde varsa sorumlulukları bulunanların
belirlenmesi için gerekli tüm delillerin toplanmadığı sonucuna varılmıştır.
74. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence
altına alınan yaşama hakkının usule ilişkin boyutunun ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
75. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
76. Başvurucu, eşi M.S.nin ölümüyle
ilgili soruşturmanın yeniden açılmasını talep etmiştir.
77. Başvurucunun eşi M.S.nin ölümüyle
ilgili ceza soruşturmasında etkili ve yeterli bir inceleme yapılmaması
nedenleriyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
78. Başvuru konusu olay açısından etkili bir ceza soruşturması
yürütülmemesinin yaşam hakkını ihlal ettiği gözetilerek 6216 sayılı Kanun’un
50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca ihlalin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması amacıyla kararın bir örneğinin Başsavcılığa gönderilmesine
karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşam
hakkının usulboyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE
C. Kararın bir örneğinin yaşam hakkının usul boyutunun ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Kilis
Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.