TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
VİCDAN ÖKSÜZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/18140)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Vicdan ÖKSÜZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Cemal
YILDIZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayet hakkının kötüye kullanılması nedeniyle tapu
iptali ve tescili talebiyle açılan davanın kanuna aykırı olarak reddedilmesi
suretiyle miras hakkından mahrum kaldığını belirterek mülkiyet hakkının;
yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Aralarında başvurucunun da bulunduğu davacılar Menderes Asliye
Hukuk Mahkemesinde 25/12/2002 tarihinde davalı kardeşleri E.Ö., Y.Ö. ve M.Ö.
aleyhine açtıkları davada, muris babalarının terekesine dâhil mal varlığının
satılması suretiyle elde edilen gelirle satın alındığını iddia ettikleri
taşınmazların tapu kayıtlarının miras hisseleri oranında iptali ve adlarına
tescilini istemişlerdir.
9. Mahkemenin 8/9/2005 tarihli kararı ile davanın reddine
hükmedilmiştir.
10. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Yargıtay 1. Hukuk
Dairesinin 15/6/2006 tarihli kararı ile uyuşmazlığın çözüm yerinin aile
mahkemesi olduğundan bahisle bozulmuş, bozma kararına uyan Mahkeme 28/12/2006
tarihli kararı ile davaya Menderes Aile Mahkemesince bakılmasına karar
vermiştir.
11. Menderes Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin E.2007/250 sayısına
kaydedilen davanın yargılaması sırasında aynı konuda başvurucunun bir diğer
kardeşi A.Ç. tarafından açılan başka bir davada Mahkeme 23/6/2010tarihli
kararıyla yargılamanın E.2007/250 sayılı dava üzerinden yürütülmesi yönünde
birleştirme kararı vermiştir.
12. Menderes Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesinin (Mahkeme)
23/6/2010 tarihli kararıyla murisin eşi ve tarafların anneleri olan dava dışı A.Ö.nün velayet hakkını kötüye kullanarak miras bırakan
babalarının terekesine dâhil mal varlığının satışından elde edilen gelirle dava
konusu iki adet taşınmazın davalılar adına satın aldığı gerekçesiyle asıl ve
birleştirilen davaların kabulüne karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine anılan karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin
21/6/2012 tarihli kararı ile davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden
bahisle bozulmuştur.
"...Dava konusu taşınmazlar terekeye ait olmadığına göre,
taşınmazlar üzerinde davacıların mirasçılıktan kaynaklanan ayni bir hakları
bulunmamaktadır. Terekeye ait bir kısım taşınır ve taşınmaz mallar üzerindeki
miras haklarının, ergin olmadıkları dönemde velayete sahip olan anneleri [A.] tarafından velayetin kullanılması kapsamında
dürüstlük kuralına uygun olarak başkalarına devredilmiş olması, davacılara,
annelerine karşı “aldığı karşılığı” isteme hakkı verir (TMK.md.363). Velayet
hakkının kötüye kullanılması halinde ise, velayet hakkına sahip olan ana veya
baba, çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumlu olurlar. Bu
sorumluluk da “çocuk mallarıyla” sınırlıdır. Bu bakımdan, dava konusu taşınmazlar,
davacıların iddia ettikleri gibi mirasbırakandan
intikal eden taşınır ve taşınmaz malların satışından elde edilen para ile
alınmış olsa dahi, böyle bir durum, davacılara, davalının üçüncü kişilerden
iktisap ettikleri taşınmazların iptalini ve tescilini isteme hakkı vermez.
Öyleyse, davanın reddine karar verilmesi gerekir. Bu husus gözetilmeden yazılı
şekilde hüküm kurulması doğru bulunmamıştır."
14. Karar düzeltme talebi
aynı Dairenin 5/11/2012 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
15. Bozma kararı doğrultusunda Mahkemenin 6/3/2013 tarihli
kararıyla dava konusu taşınmazların terekeye ait olmadığı ve davacıların
taşınmazlar üzerinde ayni bir haklarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
16. Temyiz üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 10/2/2014
tarihli kararı ile hüküm onanmıştır.
17. Başvurucunun karar düzeltme talebi aynı Dairenin 15/9/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
18. Ret kararı, 23/10/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiş, 19/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu, 1972 yılında babasının vefatı sonrasında miras
bırakan babasına ait taşınır ve taşınmaz malların velayeti altında bulunduğu
annesi tarafından satılarak elde edilen gelirle dava konusu edilen
taşınmazların davalı kardeşleri adına satın alınması nedeniyle açtığı tapu
iptali ve tescili davasının kanuna aykırı olarak reddedilmesi suretiyle miras
hakkından mahrum kaldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
21. Bir anayasal hak ihlali iddiasının Anayasa Mahkemesinin konu
bakımından yetkisi dâhilinde olabilmesi için başvurucu tarafından dayanılan
hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden olması ve
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi(Sözleşme) ve buna Türkiye'nin taraf olduğu ek
protokoller kapsamında yer alması ayrıca başvurucunun ihlal iddiasına temel
alınan hakkın kapsamına giren korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerekir
(Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 31).
22. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse,
önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle
öncelikle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren
mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki
durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile
Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013,§ 26).
23. Belirli durumlarda bir "ekonomik değer" veya
icrası mümkün bir "alacak" iddiasını elde etmeye yönelik "meşru
bir beklenti", Anayasa'nın ve Sözleşme'nin ortak koruma alanında yer alan
mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti, makul bir şekilde
ortaya konmuş icra edilebilir bir iddianın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli
bir kanun hükmüne veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik
ve istikrarlı bir yargı içtihadına dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki
bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta
mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin
kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve
Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 37).
24. Mahkeme dava konusu taşınmazların terekeye ait olmadığı ve
başvurucunun taşınmazlar üzerinde mirasçılıktan kaynaklanan ayni bir hakkının
bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca dava konusu taşınmazların iddia
edildiği gibi miras bırakandan intikal eden taşınır ve taşınmaz malların
satışından elde edilen para ile alınmış olsa dahi başvurucunun, davalıların
üçüncü kişilerden iktisap ettikleri taşınmazların tapu kaydının iptali ve
tescilini isteme hakkının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar
vermiştir.
25. Somut olayda mülkiyet hakkının varlığı davanın sonucuna
bağlı olup miras hakkına dayanarak açtığı davanın reddi nedeniyle Mahkeme
önünde talebinin haklılığını ispat edemeyen ve belirli bir kanun hükmüne ya da
istikrarlı bir içtihada dayanmayan başvurucunun, Anayasa’nın 35. maddesinde
güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamına giren bir ekonomik değeri veya
en azından böyle bir değeri elde etme yönünde meşru beklentisi bulunmadığı
anlaşılmaktadır.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
27. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
30. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
31. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 11 yıl 9 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
32. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali
ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya
ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
34. Başvurucu, 100.000 TL maddi ve 10.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
35. Başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
36. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında taleple
bağlı kalınarak başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
37. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
38. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin
REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Menderes 1. Asliye Hukuk
(Aile) Mahkemesine(E.2012/738, K.2013/137) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.