logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(İsmet Ünal [1.B.], B. No: 2014/13811, 6/7/2017, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İSMET ÜNAL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/13811)

 

Karar Tarihi: 6/7/2017

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Kadir ÖZKAYA

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör

:

Mehmet Sadık YAMLI

Başvurucu

:

İsmet ÜNAL

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; İlk Derece Mahkemesinde davaya bakan hâkimin kararın bozulması üzerine yeniden verilen kararıa ilişkin olarak Danıştaydaki karar düzeltme aşamasında da görev yapması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/8/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş sunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Sümer Holding A.Ş. Karaman Pamuklu Sanayii İşletmelerinde satış memuru olarak görev yapan başvurucu, kurumun özelleştirilmesinden sonra da görevini sürdürmüş ve Emekli Sandığı ile ilgisi devam etmekteyken 15/9/2004 tarihinde emekli olmuştur.

9. Başvurucu, aylığına 1. derecede bulunanlar için tespit edilen (+2200) ek gösterge rakamının uygulanması istemiyle idareye başvurmuş; başvurusunun reddedilmesi üzerine dava açmıştır.

10. Ankara 6. İdare Mahkemesi 2/3/2006 tarihli ve E.2005/413, K.2006/333 sayılı kararıyla başvurucunun özelleştirmeden sonra da Emekli Sandığı ile ilgisinin devam ettiği ve emekli oluncaya kadar her yıl kademe ve derece terfilerinin yapıldığı, tam kesenek vermek suretiyle Sandığa tabi olarak geçirdiği sürelerin tamamının değerlendirilmesi ve böylece (1.) dereceli kadrolar için belirlenen (+2200) ek göstergeden yararlandırılması gerektiğinden ret işlemini iptal etmiştir. Mahkeme Başkanı A.Y. karara katılmamış ve başvurucunun (1.) dereceli kadroya atanmamış olması nedeniyle (1.) derece için tespit edilen ek göstergeden yararlanamayacağı gerekçesiyle davanın reddi yönünde karşıoy kullanmıştır.

11. Karar, Danıştay Onbirinci Dairesinin 8/4/2009 tarihli ve E.2006/8054, K.2009/3643 sayılı kararıyla özetle özelleştirme tarihinden sonraki sürelerin kazanılmış hak aylığı derecesinin tespitinde ve bunun sonucu olarak ek göstergenin belirlenmesinde dikkate alınmasına olanak bulunmadığı, bu itibarla 17/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun kapsamı dışında çalışırken 1. dereceye gelen başvurucunun (+2200) ek göstergeden yararlandırılamayacağı gerekçesiyle bozulmuştur. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 21/3/2012 tarihli ve E.2009/5611, K. 2012/1115 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

12. İlk Derece Mahkemesi 28/6/2012 tarihli ve E.2012/1021, K.2012/1548 sayılı kararıyla bozmaya uymuş ve davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin yukarıda belirilen 2/3/2006 tarihli ilk kararında yer alan hiçbir hâkim, Başkan A.Y. dâhil bu ikinci kararda görev almamıştır.

13. Başvurucu, bozmaya uyma kararını temyiz etmiş; aynı Daire 5/6/2013 tarihli ve E.2012/8580, K.2013/5844 sayılı kararıyla, verilen kararın ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğu, bozulmasını gerektirecek bir sebep bulunmadığı gerekçesiyle bozmaya uyma kararını onamıştır.

14. Başvurucu, Danıştay onama kararına karşı karar düzeltme talep etmiştir. Olağan şekilde bir başkan ve dört üyeden oluşan Daire 24/4/2014 tarihli ve E.2013/6117, K.2014/2344 sayılı kararıyla kararın düzeltilmesi isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlı olduğunu, kararın düzeltilmesi istemini içeren dilekçede ileri sürülen sebeplerin de Kanun'da öngörülen sebeplere uymadığı gerekçesiyle kararın düzeltilmesi istemini oybirliğiyle reddetmiştir. İlk Derece Mahkemesinin 2/3/2006 tarihli kararında başurucu aleyhine oy kullanan A.Y. bu aşamada Danıştay Daire Başkanı sıfatıyla karara katılmıştır. Bu karar 23/7/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucu 20/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi ... hallerinde ... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır."

17. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Yasaklılık sebepleri" kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:

"Hâkim, aşağıdaki hâllerde davaya bakamaz; talep olmasa bile çekinmek zorundadır:

a) Kendisine ait olan veya doğrudan doğruya ya da dolayısıyla ilgili olduğu davada.

b) Aralarında evlilik bağı kalksa bile eşinin davasında.

c) Kendisi veya eşinin altsoy veya üstsoyunun davasında.

ç) Kendisi ile arasında evlatlık bağı bulunanın davasında.

d) Üçüncü derece de dâhil olmak üzere kan veya kendisini oluşturan evlilik bağı kalksa dahi kayın hısımlığı bulunanların davasında.

e) Nişanlısının davasında.

f) İki taraftan birinin vekili, vasisi, kayyımı veya yasal danışmanı sıfatıyla hareket ettiği davada."

18. 6100 sayılı Kanun'un "Ret sebepleri" kenar başlıklı 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

(1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:

a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.

b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması.

c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması.

19. 2577 sayılı Kanun'un 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle değişmeden önceki hâliyle "Kararın bozulması" kenar başlıklı 49. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Temyiz incelemesi sonunda Danıştay:

a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,

b) Hukuka aykırı karar verilmesi,

c) Usul hükümlerine uyulmamış olunması,

Sebeplerinden dolayı incelenen kararı bozar

2. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/18 md.) Temyiz incelenmesi sonunda karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkün ise kararın düzeltilerek onanmasına karar verilir.

3. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/18 md.) Kararın bozulması halinde dosya, Danıştayca kararı veren mahkemeye gönderilir. Mahkeme, dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle inceler ve varsa gerekli tahkik işlemlerini tamamlayarak yeniden karar verir.

4. Mahkeme bozmaya uymayarak eski kararında ısrar edebilir. ...

..."

20. 2577 sayılı Kanun'un 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun'un 19. maddesiyle değişmeden önceki hâliyle "Temyizen verilen karar üzerine yapılacak işlem" kenar başlıklı 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temyiz incelemesi sonucunda verilen karar, dosyayla birlikte kararı veren mahkeme veya Danıştay dairesine gönderilir..."

21. 2577 sayılı Kanun'un "Kararın düzeltilmesi" kenar başlıklı 54. maddesi, 6545 sayılı Kanun'un 45. maddesiyle kaldırılmadan önceki hâliyle şöyledir:

"1. (Değişik birinci cümle: 5/4/1990 - 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen onbeş gün içinde taraflarca;

a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,

b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması,

c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,

d) (Değişik: 5/4/1990 - 3622/23 md.) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekarlığın ortaya çıkmış

olması,

Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.

2. (Değişik: 5/4/1990 - 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurulları ile bölge idare mahkemeleri, kararın düzeltilmesi isteminde ileri sürülen sebeplerle bağlıdırlar.

3. (Değişik: 10/6/1994 - 4001/24 md.) Kararın düzeltilmesi istekleri esas kararı vermiş olan daire, kurul ve bölge idare mahkemesince incelenir. Dosyanın incelenmesinde tetkik hakimliği yapanlar, aynı konunun düzeltme yoluyla incelenmesinde bu görevi yapamazlar."

22. 657 sayılı Kanun’un 43. maddesinin birinci fıkrasının (B) bendi şöyledir:

 “Ek Gösterge: Bu Kanuna tabi kurumların kadrolarında bulunan personelin aylıkları; hizmet sınıfları, görev türleri ve aylık alınan dereceler dikkate alınarak bu kanuna ekli I ve II sayılı cetvellerde gösterilen ek gösterge rakamlarının eklenmesi suretiyle hesaplanır. II sayılı cetvelde yer alan unvanlarda değişiklik yapmaya ve yeni unvanlar ilave etmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

Bu ek göstergeler, ilgililerin belirtilen sınıf ve görevlerde bulundukları sürece ödemelere esas alınıp, terfi bakımından kazanılmış hak sayılmaz. Kurumların 1,2,3 ve 4 üncü dereceli kadrolarına atananlara uygulanacak ek göstergeler, ilgililerin daha önce bulunmuş oldukları kariyerleri ile ilgili sınıf veya ekli I sayılı Cetvelin Genel İdare Hizmetleri Sınıfı (g) bölümünde belirtilen görevlerde kazanılmış hak aylık derecelerine göre alabilecekleri ek göstergelerden düşük olamaz.”

23. 5/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun ek 71. maddesi şöyledir:

"Sosyal güvenlik bakımından T.C. Emekli Sandığına tabi bir görevde bulunmakta iken, özelleştirme programına alınan kuruluşların bu Kanuna göre emeklilik hakkı tanınan kadro ve pozisyonlarına atananlarla, bu kuruluşların özelleştirilmeleri sonucu sermayelerindeki kamu payı % 50'nin altına düşenler ile bunlardan anonim şirkete dönüştürülüp dönüştürülmediğine bakılmaksızın satılan veya devredilenlerde T.C. Emekli Sandığına tabi olarak çalışan personelden isteyenlerin Sandıkla ilgileri devam eder. Ancak bu kuruluşların sermayelerindeki kamu payının %50'nin altına düştüğü tarihten, anonim şirket statüsünde olmayanların satışı veya devri tarihinden sonra Sandığa tabi olarak geçen süreler için emeklilik ikramiyesi ödenmez. (1)

(Ek fıkra: 1/8/2003-4971/27 md.) Bu madde gereğince T.C. Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlere ve bu Kanuna tâbi olarak çalışmakta iken bu kuruluşların özelleştirilmesi, faaliyetinin durdurulması, kapatılması veya tasfiye edilmesinden önce emeklilik, malûliyet veya ölüm nedeniyle görevlerinden ayrılmış olup da kendilerine veya dul ve yetimlerine T.C. Emekli Sandığınca aylık bağlanmış olanlara ödenen emekli ikramiyesi, makam, görev ve temsil tazminatları ile ölüm yardımları ödenmesini takip eden iki ay içinde faturası karşılığında Hazine tarafından T.C. Emekli Sandığına ödenir.

(Ek fıkra: 17/4/2008-5754/75 md.) Yukarıdaki hükümler 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalılar ile hak sahipleri hakkında ilgisine göre uygulanır."

B. Uluslararası Hukuk

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...

25. Sözleşme’nin 6. maddesinde, adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak davanın tarafsız bir mahkemede görülmesini isteme hakkından açıkça söz edilmiş olup Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında tarafsızlık, genel olarak ön yargı veya yanlılık olmamasını ifade etmektedir (Piersack/Belçika, B. No: 8692/79, 1/10/1982, § 30). Yerleşik içtihada göre tarafsızlığın varlığı öznel (subjektif) yöntem ve nesnel (objektif) yöntem esas alınarak belirlenir. Öznel yöntem, kişisel kanaatin ve belirli bir yargıcın davranışının dikkate alınmasını, diğer bir değişle yargıcın belirli bir davada kişisel bir ön yargıya sahip olup olmadığının belirlenmesini; nesnel yöntem ise mahkemenin oluşumunun tarafsızlık konusunda herhangi bir meşru şüpheyi ortadan kaldırmak için yeterli güvenceleri sağlayıp sağlamadığının belirlenmesini ifade eder (Fey/Avusturya, B. No: 14396/88, 24/2/1993, § 28). Bir başka anlatımla tarafsızlığın varlığı, bir davada belirli bir yargıcın kişisel kanaatlerini belirleme çabası şeklindeki subjektif test ile bir yargıcın tarafsızlığından haklı kuşku duyulmasına engel olan yeterli güvencelere sahip olup olmadığının belirlenmesi şeklindeki objektif teste göre saptanır (De Cubber/Belçika, B. No: 9186/80, 26/10/1984, § 24).

26. Objektif ve subjektif tarafsızlık arasındaki sınır kesin olmayıp yargıcın öznel bakımdan tarafsız olduğu varsayımının çürütülmesine olanak verecek deliller sunulmasının güç olabileceği kimi davalarda, nesnel tarafsızlık şartı önemli bir ek güvence sağlar. Nitekim tarafsızlık ile ilgili sorun bulunan başvuruların büyük çoğunluğunda objektif yönteme başvurulmuştur(Micallef / Malta [BD], B. No: 17056/06, 15/10/2009, § 95).

27. Subjektif testle ilgili olarak her hâlükârda aksine kanıt bulunmadıkça bir hâkimin kişisel tarafsızlığının bulunduğu varsayılmaktadır. Objektif test için ise yargıcın kişisel tutumundan farklı olarak kendisinin tarafsızlığı hakkında kuşku uyandıracak belirli olguların bulunup bulunmadığı tespit edilmelidir. Bu noktada objektif tarafsızlığın belirlenmesinde hâkimin tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygıyı, korkuyu bertaraf edecek yeterli güvence sunulup sunulmadığı önemlidir. AİHM içtihatlarında; tarafsızlık konusunda görünüşün dahi önem taşıyabileceği, bir başka deyişle adaletin sadece yerine getirilmesi değil ama aynı zamanda yerine getirildiğinin görülmesi gerektiği ve böylece demokratik toplumda mahkemelerin hak arayanlara güven vermesi gerektiği vurgulanmaktadır (Micallef / Malta, §§ 94, 97, 98).

28. Bu çerçevede hakkında tarafsız olmadığından kaygı duymak için haklı bir sebep bulunan bir hâkim, davadan çekilmelidir. Bu durum belirli bir davada, bir yargıcın tarafsız olmadığından kaygılanmak için haklı bir sebebin bulunup bulunmadığına karar verirken sanığın bakış açısının önemli olduğunu fakat belirleyici olmadığını ima etmektedir. Belirleyici olan şey, bu kaygının objektif olarak haklı görülüp görülemeyeceğidir. Bu ise her olayın kendi şartlarına bağlıdır (Hauschildt/Danimarka, B. No: 10486/83, 24/5/1989,§§ 47-49).

29. Bu bağlamda bir hâkimin yargılamadan önce aynı hususta daha önce karar vermiş olması, tarafsızlığıyla ilgili olarak ortaya çıkan şüpheleri haklı göstermez (Ökten/Türkiye (k.k.), B. No: 22347/07, 3/11/2011); önemli olan yargılama yapılmadan önce bu hâkimin aldığı tedbirlerin kapsamıdır. Dahası bir hâkimin dava dosyasını derinlemesine bilmesi, davanın esası hakkında karar vermesi sırasında tarafsız olarak değerlendirme yapmasını engelleyen bir ön yargı bulunduğu anlamına gelmez. Sonuç olarak mevcut ilk verilerin değerlendirilmesi, nihai değerlendirme hakkında ön yargı oluşturmaz (Morel/Fransa, B. No: 34130/96, 6/6/2000, § 45).

30. Aynı şekilde iki üyenin Bölge Komisyonunun daha önce verdiği karara katılmış olmaları da tarafsızlıktan kuşkulanmak için yeterli sebep değildir. Genel bir kural olarak idari veya yargısal bir kararı bozan yüksek bir mahkemenin verdiği kararın başka bir makama veya farklı bir kompozisyona sahip olan bir makama gönderilmemesi, tarafsızlığı bozan bir şey değildir (Ringeisen/Avusturya, B. No: 2614/65, 16/7/1971, § 97).

31. Öte yandan AİHM, Fazlı Aslaner/Türkiye (B. No: 36073/04, 4/3/2014) başvurusunda temyiz incelemesi yapan üyelerin karar düzeltme talebini inceleyen heyette yer almalarına ilişkin şikâyeti de incelemiş ve önceki kararlarında (Feryadi Şahin / Türkiye, B. No: 33279/05, 13/9/2011; Arslan/Türkiye (k.k.), B. No: 39080/97, 21/9/1999; Yıldırım/Türkiye (k.k.), B. No: 4300/05, 6/1/2009; Kum/Türkiye (k.k.) B. No: 28556/11, 10/1/2012) benzeri şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun bularak reddettiğini hatırlatmıştır. Bu bağlamda AİHM; karar düzeltme talebinin sınırlı iddialarla incelendiğini, konunun esası incelenmeksizin reddedildiğinde incelenen konunun ihtilaflı kararda incelenen konudan farklı olması nedeniyle davanın esası hakkında bir tutum gibi değerlendirilemeyeceğini ifade ederek anılan şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun bulmuştur (Fazlı Aslaner/Türkiye, § 46).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

32. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

33. Başvurucu, İlk Derece Mahkemesinin 2/3/2006 tarihli kararında kendisi aleyhine oy kullanan A.Y.nin Danıştay Daire Başkanı sıfatıyla karar düzeltme kararına katılmış olması nedeniyle yargılamanın tarafsız olarak yapıldığının söylenemeyeceğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

36. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden AİHS ile AİHS'i yorumlayan AİHM içtihadındaki adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini tarafsız mahkemede yargılanma hakkı oluşturmaktadır (bkz. §§ 24-31).

37. Genel olarak tarafsızlık davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmaması, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).

38. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Buna göre tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığı öznel tarafsızlık, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı tarafsızlık izlenimi ise nesnel tarafsızlık olarak adlandırılmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca tarafsız mahkemede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasa’nın 138., 139. ve140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § 60).

39. Mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin, nesnel olarak tarafsız olmadığı izlenimini vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmektedir (Tahir Gökatalay, § 62). Yargılama makamlarının tarafsız olmaları gerektiği gibi tarafsız olduklarının gösterilmesi de gerekir. Bir başka deyişle yargılama makamlarının tarafsızlığı yeterli değildir, aynı zamanda tarafsızlığından kuşku da duyulmamalıdır.

40. Öznel tarafsızlık ise hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız durması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Anayasa ve kanunlar karşısında hâkimlerden beklenen de budur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Hâkimler, hâkimliğin gerektirdiği her türlü yüksek nitelikleri taşısalar bile kamu vicdanında tarafsızlıkları konusunda kuşku uyandıracak düzenlemelerden kaçınmalıdır(AYM, E.2013/82, K.2014/100,4/6/2014).

41. Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yakın bir bağının bulunması veya yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleri ile tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Bununla birlikte belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur(Tahir Gökatalay, § 62). Bir başka deyişle "aksi yönde delil bulununcaya kadar bir hâkimin kişisel olarak tarafsız olduğu"nun kabulü gerekir.

42. Bu bağlamda hukukumuzda, hâkimin tarafsız kalamayacağı varsayılan veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek durumlarda hâkimin kendi mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı veya reddedilebileceği kabul edilmiştir. Hâkimin yasaklılığı ve reddi kurumları hâkimin bakacağı davada tarafsızlığını sağlamaya yönelik olup temel bir hak olan adil yargılanma hakkıyla ilişkilidir (AYM, E.2011/142, K.2013/52,3/4/2013).

43. Hâkimin davaya bakmaktan çekinmesi, hâkimin tarafsız kalamayacağı varsayılan ve kanun tarafından sayma yoluyla gösterilen sınırlı hâllerdir. Hâkimin reddi sebepleri ise kanunda yer alan sebeplerle sınırlı olmadığı gibi takdire bağlıdır. Ret sebeplerinin varlığı araştırılıp tespit edildikten sonra hâkimin o davaya bakıp bakamayacağı belirlenir. Bu çerçevede hâkimin reddi sebepleri arasında kabul edilen hususlardan biri hâkimin davada kanunen gerekmediği hâlde iki taraftan birine veya üçüncü kişiye görüşünü açıklamış olması (ihsası rey) durumudur (bkz. § 18). Ancak ilke olarak kanunen açıklanan kanaat ve görüşlerin -örneğin gerekçeli kararın- bu kapsamda değerlendirilemeyeceği açıktır. Zira Anayasa gereği tüm mahkeme kararları gerekçeli olacağından gerekçede yer alan kanaat ve görüşlerin kararda imzası bulunan hâkim veya hâkimler yönünden ihsası rey olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle idari yargılamada ve hukuk yargılamasında tek başına önceki kararlarından ve bunların gerekçelerinden hareketle hâkimin tarafsızlığını kaybettiği ileri sürülemez.

44. Öte yandan kanun yolu, bir yargı yeri tarafından verilen ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen bir kararın kural olarak başka bir yargı yeri tarafından incelenmesini sağlayan hukuki yoldur. Kanun yolunun amacı, yargı yerleri tarafından verilen kararların kural olarak başka bir yargı yeri tarafından denetlenmesine imkân tanınmak suretiyle daha güvenceli bir yargı hizmeti sunmaktır. Kanun yoluna başvuru hakkı, adil yargılanma hakkının kapsamı içindedir. Bunun nasıl yapılacağı ise usul hükümleri ile gösterilmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12,14/1/2015).

45. Anayasa Mahkemesi içtihadında, adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin kanun yolu aşamasında da sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre kanun yollarına ilişkin usullerin ve kanun yollarındaki yargılamanın da adil yargılanma hakkına uygun olması gerekir (Emine Karagülmez, B. No: 2013/3673, 11/12/2014, § 21).

46. Bu bağlamda hâkimin, davanın önceki aşamalarında tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması tarafsızlıkla ilgili sorun doğurabileceğinden çekinme sebepleri arasında olmamakla birlikte ret sebepleri arasında düzenlemiştir. Böyle bir durumda hâkimin davanın önceki aşamalarında ifa ettiği görevin kapsam ve içeriğine bakılması gerekir.

47. Bu çerçevede ilke olarak gerek kanun yolu incelemesinin etkililiğinin sağlanması gerekse kanun yolu incelemesinin objektif tarafsızlık esaslarına uygun yapılmadığı izleniminin oluşmaması için ilk derecede kararı veren hâkimin dosyanın kanun yolu incelemesinde bulunmaması gerekir. Bununla birlikte bu hususa uyulmaması tek başına kanun yolu incelemesinin etkisiz ve tarafsız olduğu sonucuna götürmez. Her olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede tarafsızlığının bozulup bozulmadığını değerlendirmek için bu şekilde önceki aşamalarında görev alan hâkimlerin özellikle kurul hâlinde yargılama yapan mahkemelerdeki oy sayısı, bu üyelerin kararın verilmesindeki rolleri gibi diğer unsurları da dikkate almak gerekir.

48. Diğer taraftan 2577 sayılı Kanun'un 54. maddesinde (bkz. § 21) düzenlenen karar düzeltme yolunda taraflar yalnızca maddede sayılan sınırlı sebeplerle kararın düzeltilmesini isteyebilmekte; inceleme, esas kararı vermiş olan daire, kurul ve bölge idare mahkemesi tarafından karar düzeltme isteminde ileri sürülen sebeplerle sınırlı bir şekilde yapılabilmekte olup bu yönleriyle karar düzeltme kanun yolu diğer olağan kanun yollarından ayrılmaktadır.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

49. Başvuruya konu olayda uyuşmazlık başvurucunun (+2200) ek göstergeden yararlanıp yararlanamayacağına ilişkindir. İlk Derece Mahkemesi 2/3/2006 tarihli ilk kararında başvurucunun ek göstergeden yararlanması gerektiğine oyçokluğu ile karar vermiş ve karara katılmayan Başkan A.Y. başvurucunun birinci derece kadroya atanmamış olduğu gerekçesiyle (+2200) ek göstergeden yararlanamayacağını belirterek davanın reddi yönünde oy kullanmıştır. Kararın temyizi üzerine Danıştay, özelleştirme tarihinden sonraki sürelerin kazanılmış hak aylığı derecesinin tespitinde ve bunun sonucu olarak ek göstergenin saptanmasında dikkate alınamayacağı, bu itibarla başvurucunun (+2200) ek göstergeden yararlandırılamayacağı gerekçesiyle kararı bozmuştur. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 21/3/2012 tarihli kararıyla reddedilmiştir. İdare Mahkemesi 28/6/2012 tarihinde bozmaya uymuş ve davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin yukarıda belirtilen 2/3/2006 tarihli ilk kararında yer alan hiçbir hâkim -Başkan A.Y.dâhil- bu ikinci kararda görev almamıştır.

50. Başvurucu, bozmaya uyma kararını temyiz etmiş; aynı Daire 5/6/2013 tarihli kararıyla bozmaya uyma kararını onamıştır. Daire 24/4/2014 tarihli kararıyla da dilekçede ileri sürülen sebeplerin Kanun'da öngörülen sebeplere uymadığı gerekçesiyle kararın düzeltilmesi istemini oybirliğiyle reddetmiştir. Bu süreçte A.Y. yalnızca 2/3/2006 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararında ve en son bozmaya uyma kararının onanmasına dair kararın düzeltilmesine ilişkin 24/4/2014 tarihli Danıştay kararında görev almış olup bunun dışında görev almamıştır.

51. Başvurucu, A.Y.nin 2/3/2006 tarihli İlk Derece Mahkemesi kararında ve en son karar düzeltmeye ilişkin 24/4/2014 tarihli Danıştay kararında görev almış olmasının objektif tarafsızlığa aykırı olduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu, A.Y.nin öznel tarafsızlığı ile ilgili bir şikâyette bulunmamış olup başvurucunun şikâyeti nesnel tarafsızlığa ilişkindir.

52. Yukarıda belirtildiği gibi kural olarak bir hâkimin yargılamanın önceki aşamalarında görev yapmış olması tek başına tarafsızlığa aykırı olmayıp somut olayın koşullarına bakılması gerekir. Olayda A.Y. doğrudan kendi verdiği kararın temyiz incelemesine veya karar düzeltme incelemesine katılmamıştır. A.Y.nin yer aldığı heyet kararı, A.Y. nin görev almadığı Danıştay kararıyla bozulmuş ve karar düzeltme istemi de reddedilmiştir. Bunun üzerine bozmaya uyma yönünde yeni bir karar verilmiştir. A.Y. bu yeni kararı veren heyette bulunmadığı gibi bu kararın temyiz incelemesinde de bulunmamıştır. A.Y. sadece sınırlı bir inceleme imkânı sağlayan karar düzeltme incelemesi aşamasında beş kişilik heyette başkan olarak yer almıştır. Bu aşamada da esasa dair bir inceleme yapılmamış bozmaya uyma kararını temyizen incelenmesine ilişkin karar yönünden karar düzeltme sebeplerinin bulunup bulunmadığı değerlendirilmiştir.

53. Dolayısıyla ilk derece aşamasında kararın esas görüşmelerine katılan bir hâkimin karara yönelik esas bir incelemenin yapılmadığı, aksine bozmaya uygunluk yönünden yapılan denetim sonucunda verilen onama kararının düzeltilmesi istemine ilişkin görüşmelere katıldığı ve bu durumun "yargılamanın bütününü" adil olmaktan çıkarmadığı sonucuna varılmaktadır.

54. Açıklanan nedenlerle başvurucunun adil yargılanma hakkı kapsamındaki tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İddialar Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları veBakanlık Görüşü

55. Başvurucu, (+2200) ek göterge yerine (+800) ek gösterge uygulanmasının eşitlik ilkesine ve Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

56. İlke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece mahkemesi kararları bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

57. Başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin ve mevzuatın değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına, esas itibarıyla yargılamanın sonucunun hukuka aykırılık teşkil ettiğine ilişkin bulunduğu görülmektedir.

58. Açıklanan nedenlerle başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Diğer iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında tarafsız mahkemede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal Olmadığı)
Künye
(İsmet Ünal [1.B.], B. No: 2014/13811, 6/7/2017, § …)
   
Başvuru Adı İSMET ÜNAL
Başvuru No 2014/13811
Başvuru Tarihi 20/8/2014
Karar Tarihi 6/7/2017

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, İlk Derece Mahkemesinde davaya bakan hâkimin kararın bozulması üzerine yeniden verilen kararıa ilişkin olarak Danıştaydaki karar düzeltme aşamasında da görev yapması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Adil yargılanma hakkı (Medeni Hak ve Yükümlülükler) Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı (idare) İhlal Olmadığı
Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı (bariz takdir hatası, içtihat farklılığı vs.-idare) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 31
6100 Hukuk Muhakemeleri Kanunu 34
36
2577 İdari Yargılama Usulü Kanunu 49
50
54
6545 Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 19
45
657 Devlet Memurları Kanunu 43
5434 Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu ek 71
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi