TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDULAZİZ ÖZMEN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4815)
|
|
Karar Tarihi: 6/7/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇINAR
|
Başvurucular
|
:
|
1. Abdulaziz ÖZMEN
|
|
|
2. Hatice
TÜRKMEN
|
|
|
3. Hülya BAŞ
|
|
|
4. Murat
ÖZMEN
|
|
|
5. Necmiye
ÖZMEN
|
|
|
6. Osman
Nuri ÖZMEN
|
Vekili
|
:
|
Av. Tuba
Rana ANTEP
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tazminat talebini içerir davada yetersiz olan ve
kendi içinde çelişen bilirkişi raporu esas alınarak adil olmayan bir karar
verilmesi, yargılamanın makul süre içinde tamamlanmaması ve temyiz mercii
kararının gerekçe içermemesi nedenleriyle adilyargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atıfta bulunarak başvuru hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Aralarında başvurucular murisinin de olduğu limited şirket ortakları tarafından yine şirket ortağı olan
davalı M.Ö.ye Terme Noterliğince düzenlen 7/4/1987 tarihli umumi vekâletname
verilmiştir.
9. Başvurucular murisi ve diğer şirket ortakları tarafından
10/1/1991 tarihinde davalı M.Ö. aleyhine vekâlet görevini kötüye kullanarak
kendilerini zarara uğrattığı iddiasıyla tazminat davası açılmıştır. Aynı
kişiler tarafından aynı nedene dayalı olarak 24/11/1992 ve 24/3/1997
tarihlerinde iki ayrı tazminat davası açılmış, açılan davalar aralarındaki
fiili ve hukuki irtibat nedeniyle birleştirilmiştir.
10. Terme Asliye Hukuk Mahkemesi 21/4/2009 tarihli ve
E.1991/457, K.2009/167 sayılı karar ile davanın reddine karar vermiştir.
Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:
“...Mahkememizce yapılan yargılamaya, iddaya,
savunmaya, bilirkişi raporlarına, tapu kayıtlarına ve tüm dosya kapsamına göre;
davacılar Y. ve O.Ö.nün davalarından feragat
ettikleri, davadan feragatin hukuki sonuç doğurucu nitelikte olduğu
anlaşıldığından davacı Y. ve O.nun davalarının
feragat nedeniyle reddine, davacı A.Ö. yönünden ise davacının doğmuş ve
hesaplanabilir maddi zararının bulunmadığı ve davacının maddi zararının
bulunduğu hususunuda ispat edemediği, manevi tazminat
talebinin de hukuki mesnetten yoksun olduğu anlaşıldığından davacının davasının
reddine karar vermek gerektiği vicdani kanaat ve sonucu hasıl olmakla aşağıda
yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir.''
11. Söz konusu karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 6/2/2013
tarihli ve E.2012/24331, K.2013/2568 sayılı kararıile
onanmıştır. Onama kararının ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre yerinde olamayan bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul
ve yasaya uygun hükmün Onanmasına[karar
verilmiştir.]''
12. Başvurucuların karar düzeltme talebi, aynı Dairenin
23/1/2014 tarihli ve E.2013/15758, K.2014/1685 sayılı kararı ile
reddedilmiştir. Anılan kararın ilgili kısmı şöyledir:
"Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay
ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, HUMK'nın
440. maddesinde sayılan hallerden hiçbirisine uymayan karar düzeltme isteminin REDDİNE[karar verilmiştir.]''
13. Nihai karar başvurucular vekiline 4/3/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 6/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
15. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
16. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
17. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken, sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
18. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
19. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 23 yıllık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
20. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
B. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
21. Başvurucular; Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin yapmış olduğu
temyiz ve karar düzeltme incelemesi sonucunda vermiş olduğu kararların klişe
formül karar niteliğinde olduğunu belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki
hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da
dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi
gerekir.
23. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır.
24. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm
iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle
gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014,
§ 51). Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan mahkemeyle aynı
sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı atıfla kararına
yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 57).
25. Somut olayda yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak
verilen kararda, hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu
anlaşılmaktadır. Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararın gösterilen
gerekçe ve karar sonucunu uygun bulduğu dikkate alındığında gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğinden bahsedilemez.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmınınaçıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
27. Başvurucular, belirsizlikleri olan ve açıklık taşımayan bilirkişi
raporları esas alınarak kamu vicdanını sızlatan, adil olmayan bir karar
verildiğini ve bu karar sonucunda maddi yönden mağduriyetlerinin oluştuğunu
belirterek adil yargılanma hakkı ile mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, mülkiyet
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüşse de somut olayda başvurucuların
mülkiyet hakkı bulunmadığı gibi meşru beklentinin var olduğundan da söz
edilemeyeceği görülmekle bu yöndeki iddialar adil yargılanma hakkı kapsamında
değerlendirilmiştir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda
değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351,
18/9/2013, § 42).
30. Somut davada başvurucular murisi şirket ortaklarından davalı
M.Ö.ye vermiş olduğu vekâletin kötüye kullanılarak zarara uğratıldığını iddia
etmiştir. Yapmış olduğu yargılama sonunda Mahkeme, başvurucular murisinin maddi
zararının ispat edilemediği ve manevi zararın hukuki mesnetten yoksun bulunduğu
kanaatiyle davanın reddine karar vermiştir.
31. Mahkemece dosya kapsamındaki deliller ve usul kuralları
çerçevesinde bir değerlendirme yapılarak ispatlanmadığı kanaatiyle davanın reddine
karar verilmesinde herhangi bir keyfîlik tespit
edilmemiştir.
32. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları
incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla
yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmektedir.
33. Başvurucu, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığına, kendi delillerini ve
iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı tarafça sunulan delillere ve
iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadığına ya da
uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemeleri
tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadığı gibi
Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
oluşturan herhangi bir durum da tespit edilmemiştir.
34. Açıklanan nedenlerle yargılamanın sonucu itibarıyla adil
olmadığına ilişkin iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya
da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
36. Başvurucular, ayrı ayrı olmak üzere 5.000 TL manevi ve 34.000
TL maddi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
37. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara mirasçı sayısı dikkate alınarak ayrı ayrı net 3.900 TLmanevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
38. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
39. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkı ve adil yargılanma hakkına ilişkin
diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvuruculara ayrı ayrı net 3.900 TL manevi tazminat
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin
diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Terme Asliye Hukuk Mahkemesine
(E.1991/457, K.2009/167) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
6/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.