TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
REMZİ ALTUNTAŞ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13905)
|
|
Karar Tarihi: 9/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Remzi
ALTUNTAŞ
|
Vekili
|
:
|
Av. Serhat
TEPE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın süre
aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; davanın uzun
sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Türkiye Halk Bankası A.Ş. (Banka) Diyarbakır Melikahmet Şubesinde memur olarak görev yapmakta iken
özelleştirme uygulamaları kapsamında29/4/2002 tarihinde Genel Müdürlük emrine
atanmıştır.
9. Genel Müdürlük başvurucunun ismini 15/11/2000 tarihli ve 4603
sayılı Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi
ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin
(3) numaralı fıkrası uyarınca istihdam fazlası personel olarak Devlet Personel
Başkanlığına bildirmiştir.
10. Başvurucu 23/9/2002 tarihinde Gümrük Müsteşarlığı Mersin
Gümrükler Başmüdürlüğü emrine atanmıştır.
11. Söz konusu atama sırasında Banka tarafından başvurucunun son
maaş durumunu gösteren 4/10/2002 tarihli maaş nakil ilmuhaberi
düzenlenmiştir.
12. Maaş nakil ilmuhaberinde net maaş
tutarı 596.628.629 eski Türk lirası olarak gösterilmiştir.
13. Başvurucu 7/10/2002 tarihinde yeni kurumunda göreve başlamıştır.
14. Başvurucu 18/11/2004 tarihinde Bankaya başvurmuş, atama
sırasında maaşının yeni kurumuna eksik bildirildiğini belirterek söz konusu
hatanın düzeltilmesini talep etmiştir.
15. Başvuru 18/11/2004 tarihli işlem ile reddedilmiştir. Bu
işlem 22/11/2004 tarihinde başvurucuya teliğ
edilmiştir.
16. Başvurucu söz konusu işlemin iptali istemiyle 24/1/2005
tarihinde Ankara 7. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Başvurucu dava
dilekçesinde, Bankada çalıştığı son ay 707.830.849 eski Türk lirası maaş
aldığını, Mersin Gümrükler Başmüdürlüğüne atanması sırasında Bankanın maaşını
596.628.629 eski Türk lirası olarak bildirmesi nedeniyle yeni görev yerinde bu
maaşı almaya başladığını, bu durumun bir yanlışlıktan kaynaklandığının ve
düzeltileceğinin şifahi olarak kendisine bildirildiğini ancak iki yıldan fazla
bir süre geçmesine rağmen yanlışlığın düzeltilmemesi nedeniyle idareye
başvurmak zorunda kaldığını belirtmiştir.
17. Dava, Ankara 7. İdare Mahkemesinin 23/3/2006 tarihli
kararıyla yetki yönünden reddedilerek dava dosyası yetkili Mersin İdare
Mahkemesine gönderilmiştir.
18. Mersin 2. İdare Mahkemesi 27/4/2007 tarihli kararıyla dava
konusu işlemi kısmen iptal etmiş, kısmen de davayı süre aşımı nedeniyle
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde öncelikle başvurucunun atama sırasında
düzenlenen maaş nakil bildiriminde Bankadaki görevine ait aylık, ek gösterge,
ikramiye, her türlü zam ve tazminatı ile sözleşme ücretinin esas alınması ve
hesaplanarak kendisine ödenmesi gerekirken Genel Müdürlük emrine aldığı maaşa
göre işlem tesis edildiğinin anlaşıldığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca, idari
yargıda özlük hakları yönünden belli bir uygulama tarihi esas alınarak talepte
bulunulan davalar yönünden dava açma süresinin hesaplanmasına ilişkin
içtihattan bahsedilmiştir. Belirtilen içtihat uyarınca, başvurucunun idareye
başvurduğu 18/11/2004 tarihinden geriye doğru altmış günlük süre içindeki ilk
uygulama tarihi olan 15/10/2004 tarihinden itibaren maaşındaki eksikliğin
düzeltilmesi isteğinin reddine ilişkin dava konusu işlemin 15/10/2004
tarihinden sonraki kısmında hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir. Dava
konusu işlemin 15/10/2004 tarihinden önceki uygulamalara ilişkin kısmının ise
süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.
19. Karar, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
20. Danıştay Beşinci Dairesi 15/12/2009 tarihli kararıyla ilk
derece mahkemesi kararını onamıştır.
21. Söz konusu onama kararına karşı davalı karar düzeltme
talebinde bulunmuştur.
22. Danıştay Beşinci Dairesi 27/12/2012 tarihli kararıyla davalı
idarenin karar düzeltme istemini kabul etmiş, 15/12/2009 tarihli onama kararını
kaldırarak Mersin 2. İdare Mahkemesinin 27/4/2007 tarihli kararını bozmuştur.
Bozma kararının gerekçesinde, dava açma süresinin hesaplanmasında 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 10. maddesinin dikkate
alınmasının mümkün olmadığı, 7. ve 11. maddelerinin uygulanması gerektiği ifade
edilmiştir. Buna göre yeni kurumunda 7/10/2002 tarihinde göreve başlayan
başvurucunun, maaş nakil ilmuhaberinin yeniden
düzenlenmesi istemiyle atandıktan sonraki ilk uygulama işlemi olan 15/10/2002
tarihinden sonra 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddelerini gözönünde
bulundurarak altmış günlük dava açma süresi içinde dava açması gerekirken 24/1/2005
tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı belirtilmiştir.
23. Mersin 2. İdare Mahkemesi 28/3/2013 tarihli kararıyla bozma
kararındaki gerekçeler doğrultusunda davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir.
24. Karar, Danıştay Beşinci Dairesinin 8/10/2013 tarihli kararıyla
onanmıştır.
25. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin
17/6/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
26. Nihai karar 22/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
27. Başvurucu 20/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 2577 sayılı Kanun'un "Dava
açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında
ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare
mahkemelerinde altmış... gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin
yapıldığı,
(...)
Tarihi izleyen günden başlar.(...)"
29. 2577 sayılı Kanun'un "İdari
makamların sükutu" kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
"1. İlgililer,
haklarında idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılması için
idari makamlara başvurabilirler.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek reddedilmiş sayılır. İlgililer altmış günün bittiği tarihten itibaren
dava açma süresi içinde, konusuna göre Danıştaya,
idare ve vergi mahkemelerine dava açabilirler.(...)"
30. 2577 sayılı Kanun'un "Üst
makamlara başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:
" 1. İlgililer
tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması
değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa
işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu
başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse
istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş
sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine
kadar geçmiş süre de hesaba katılır."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim
hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve
hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına
dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını
mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
33. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM; bu sınırlamaların, kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasıyla
uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem
Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 19; Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
34. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme'yle uyumlu
olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı
getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına
dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının,
ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek
mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir
olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi
gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye,
§ 20).
35. AİHM; bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi
için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin
zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda
öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı
esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirlilik
ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi
hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını
önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmesi durumunda mahkemeye
erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
36. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
37. Başvurucu, atandığı kuruma maaşının eksik bildirilmesine
ilişkin işlemin düzeltilmesi talebiyle yaptığı başvurunun reddine dair idari
işlemin iptali istemiyle açtığı davanın süre aşımından reddedilmesinin adil
olmadığını ileri sürmüş; ihlalin tespiti ve tazminat talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
38. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, mahkemenin
dava açma süresini hesaplama usulünu belirleme ve
sürenin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını hatalı
değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının
incelenememesidir. Bu nedenle başvurucunun belirtilen şikâyetleri bağlamındaki
ihlal iddialarının mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
42. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya
koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
43. Somut olayda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın
süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
44. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
45. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
46. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir
(1) Kanunilik
47. Başvurucunun idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın
süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının
2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddelerine dayandığı görülmektedir. Bu kapsamda
somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni
dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
48. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma
hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin, hak
arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm
alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9,
10/2/2016, § 10).
49. İdarenin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idari işlem ve eylemlere karşı yapılacak
başvurular ve açılacak davalar kanunlarla belli sürelere bağlanmıştır (Aynı
yönde karar için bkz. Mohammed Aynosah, § 39).
Diğer yandan idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalar için tanınan
süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik
ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların
önlenmesi bakımından idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre
koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
(3) Ölçülülük
50. Ölçülülük ilkesi "elverişlilik",
"gereklilik" ve "orantılılık" olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. "Elverişlilik" öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, "gereklilik" ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, "orantılılık" ise
bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111,
K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127,
22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
51. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
52. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş.
Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
53. Hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması bakımından dava
açma hakkının belli bir süreyle sınırlandırılması tek başına mahkemeye erişim
hakkını ihlal etmemekte ise de öngörülen sürenin makul olması, diğer bir
ifadeyle haktan yararlanılmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede
zorlaştıracak derecede kısa olmaması gerekir. Dava açma süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken dava ile elde edilecek hakkın niteliği, davanın
konusu ve kişinin dava hakkının doğduğunu öğrenme imkânına sahip olup olmadığı
gibi hususlar gözönünde bulundurulmalıdır. Öngörülen
sürenin dava açmak için gerekli araştırma ve hazırlıkların yapılmasına,
gerekiyorsa hukuki ve teknik yardım alınmasına yetecek ve hakkın önemiyle
orantılı bir uzunlukta olmaması durumunda ölçüsüz olduğu söylenebilir (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 64).
54. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır. Bu kapsamda dava açma süresinin, hak sahibinin henüz dava
hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar
olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye
başlaması dava hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini
zedeleyebilir (Yaşar Çoban, §
65).
55. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun
hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı
şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte
mahkemelerin, sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum
kurallarının sınırlarını zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini
bertaraf etmesi hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden
olabilir. Bu nedenle süreye ilişkin kanun hükümlerinin yorumunda hukuki
güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki hassas denge
gözetilmelidir (Yaşar Çoban, §
66).
56. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu maaşının 15/10/2002
tarihi itibarıyla düzeltilmesi istemiyle yaptığı idari başvurunun
reddedilmesinden sonra 24/1/2005 tarihinde bu idari işlemin iptali istemiyle
dava açmıştır. Mahkeme Danıştayın bozma kararına
uyarak başvurucunun maaşının eksik hesaplandığını 15/10/2002 tarihinde
öğrendiğini belirtmiş vebu tarihten itibaren altmış
içinde dava açmadığı için süre aşımı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
57. Mahkeme tarafından verilen ilk karardaki tespit ve
değerlendirmelerden (bkz. §18) başvurucunun maaşının eksik hesaplandığının
sabit olduğu anlaşılmaktadır. Danıştayın da aksi
yönde bir tespiti, değerlendirmesi bulunmamaktadır. Dolayısıyla idarenin,
başvurucunun maaşını 15/10/2002 tarihinden itibaren sürekli olarak eksik
ödediği ve ödemeye devam ettiği görülmektedir.
58. İdarelerin iyi yönetim ilkesi gereğince hatalı işlemlerinin
neticelerini herhangi bir başvuru olmaksızın resen düzeltmeleri beklenir. Bu
gereklilik özellikle maaş, ek gösterge ödemeleri gibi süregelen etkiler doğuran
ve gelecekte de ilgilisi üzerinde etki doğuracağı açık olan uygulamalar
yönünden daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla ilgilinin ilk
uygulama tarihi itibarıyla hatayı fark etmemesi ya da zamanında başvurmaması
hatalı uygulamanın sürdürülmesini haklı hâle getirmez. Başka bir ifadeyle
hatalı uygulamanın idare lehine kazanılmış hak hâline gelebileceğinden söz
edilemez.
59. Bu bağlamda somut olayda Mahkemenin, geçmişte uygulanmış ve
tamamlanmış maaş ödemeleri yönünden dava açma süresinin hesaplanmasına ilişkin
yorumunun idari yargıdaki dava açma sürelerinin getiriliş amacıyla örtüştüğü
görülmektedir. Bununla birlikte geleceğe yönelik, bir başka ifadeyle henüz
doğmamış ve maddi alemde etkisi görülmemiş maaş alacakları bakımından dava açma
süresinin uygulanmasıyla ilgili yorumun ise başvurucunun dava açmasını aşırı
derecede zorlaştıracak hatta imkânsız kılacak nitelikte katı bir yorum olduğu
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla somut olayda eksik ödenen maaşının
düzeltilmesi talebinin geleceğe yönelik olarak da süre aşımı gerekçesiyle
reddedilmesi başvurucuya aşırı bir külfet yüklemiş ve mahkemeye erişim hakkına
yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılmıştır.
60. Açıklanan nedenlerle başvurucunun, Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
61. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüş; tazminat talebinde bulunmuştur.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
62. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
63. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
64. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin
Akyıl, § 41).
65. Somut olayda 24/1/2005 tarihinde Ankara 7. İdare
Mahkemesinde açılan dava ile başlayan yargılama sürecinin Danıştay tarafından
karar düzeltme isteminin reddedildiği 17/6/2014 tarihinde sona erdiği
anlaşılmıştır.
66. Anılan ilkeler, Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar ve somut başvuruya konu yargılama sürecinin niteliği dikkate
alındığında 9 yıl 4 ay 24 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna
varılmıştır.
67. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
68. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
69. Başvurucu mahkemeye erişim hakkının ve makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle tazminat talebinde bulunmuş ancak
miktar belirtmemiştir.
70. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
71. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Mersin 2. İdare
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
72. Yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili yargı
merciine gönderilmesinin belirtilen ihlal iddiası açısından yeterli bir tazmin
oluşturduğu anlaşıldığından başvurucunun tazminat talebinin reddine karar
verilmesi gerekir.
73. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
74. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 9.600 TLmanevi tazminat ödenmesine
karar verilmesi gerekir.
75. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkı kapsamında
mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden
yargılama yapılmak üzere Mersin 2. İdare Mahkemesine (E.2013/201, K.2013/247)
GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 9.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.