TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
S. A. K. VE Y. K. BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/13950)
|
|
Karar Tarihi: 9/11/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
GİZLİLİK TALEBİ KABUL
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucular
|
:
|
1. S.A.K.
|
|
|
2. Y.K.
|
Vekili
|
:
|
Av. Özgür
KIZILASLAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, itirazın iptali davasında kararın gerekçesinde
çelişkiye düşülmesi, hakkaniyete uygun karar verilmemesi ve yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılmaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucular ile M.G. Yatırımları A.Ş. (şirket) arasında
16/4/2007 tarihli sponsorluk sözleşmesi imzalanmıştır. Sözleşmenin imzalanması
ile birlikte başvuruculara 150.000 Amerikan doları ödemede bulunulmuştur.
9. Şirket, başvurucuların sponsorluk anlaşması hükümlerine
aykırı davrandıkları gerekçesiyle avans olarak ödenen bedelin iadesi istemiyle
Ankara 1. İcra Müdürlüğünde başvurucular aleyhine icra takibi başlatmıştır.
10. Başvurucuların itirazı üzerine icra takibi durdurulmuştur.
11. Bu defa şirket icra takibinin devamı talebiyle Ankara 5.
Asliye Ticaret Mahkemesinde (Mahkeme) 14/7/2008 tarihinde başvurucular aleyhine
itirazın iptali davası açmıştır.
12. Mahkemenin 22/4/2010 tarihli kararı ile davanın reddine
karar verilmiştir.
13. Temyiz üzerine karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 13/4/2011
tarihli kararı ile bozulmuştur. Kararın gerekçesi şöyledir:
"...Mahkemece, “davacının
icra takibi ve itirazın iptali davasını avans olarak ödenen 150.000.00. USD' nın iadesi istemine dayandırdığından sözleşmenin 9. ve 10.
maddelerindeki yükümlülüklerin ihlal edilip edilmediğinin tespitinin eldeki
davanın konusunu oluşturmadığı, sözleşmenin imzalanması ile birlikte ödenen
150.000.00.USD'nın sözleşmeye göre davalılardan iadesinin talep edilemeyeceği”
gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş ise de; Taraflarca sponsor
davacının “sosyal aktiviteler sorumluluğu projesi” adını verdiği kurumsal alt
yapılandırmanın bir parçasını uygulamaya ve hayata geçirilmesi için sponsorluğu
alan davalıların sözleşmenin imzalandığı 16.04.2007 tarihinden itibaren 1 yıl
süreyle ve anlaşma devam ettiği takdirde müteakip 2 yıl içinde atletizm ana
branşı adı altındaki ulusal ve uluslar arası yarışmalar ile bu yarışmalara
hazırlık amacıyla yapacağı giderlerin karşılanmasına yönelik nakdi sponsorluk
sözleşmesi imzalandığı, bu sözleşme gereğince sponsorluk bedeli olan
350.000.00.USD'nın 150.000.00. USD'nın sözleşme
imzalandığında avans olarak davalılara ödendiği, 100.000.00.USD'nın, Japonyada 25.08.2007 – 02.09.2007 tarihleri arasında
yapılacak Dünya Atletizm yarışmaları sonunda ve bakiye 100.000.00.USD'nın
sponsor yönetiminin uygun göreceği bir tarihte ödeneceği, sözleşmenin 9.
maddesinde tarafların hakları ve mücbir sebep dışındaki yükümlülükleri, 10.
maddesinde sponsorluk iş ve işlemleri ile reklamlarda uyulacak hususların
düzenlendiği ayrıca sözleşmenin taahhüdün yerine getirilmemesi başlıklı 13.
maddesinde; “a) Sponsor ve sponsorluğu alanın mücbir sebepler dışında
sözleşmede belirtilen yükümlülükleri yerine getirmemesi veya eksik yerine
getirmesi halinde diğer tarafa 10.000,00 USD tazminat ödemeyi taahhüt eder. b)
Sponsor, sponsorluğu alanın bu sözleşmenin 9. ve 10. maddelerinde ki
yükümlülüklerini yerine getirmemesi veya aksine bir davranışta bulunması
halinde bu sözleşmeden doğan sorumluluklarını dondurma ve/veya durdurma hakkına
sahiptir. Bu maddeden doğan sorumlulukların dondurma ve\veya durdurma tarihinden
itibaren işbu sözleşme bitimine kadar olan sürede, kalan sponsor ödemelerinin
de dondurulacağını sponsorluğu alan kabul ve beyan eder” şeklinde düzenleme
yapılmıştır. Bu maddenin (a.) bendinde belirtilen husus, ifaya eklenen cezai
şart niteliğindedir. Taraflar, sorumluluklarını mücbir sebepten dolayı ifa
etmemişlerse bu cezai şartan sorumlu tutulamazlar.
Davacının 22.06.2007 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi durdurduğu ve 30.07.2007
tarihli ihtarname ile sözleşmeyi feshettiğine göre, davacının haklı nedenle
sözleşmeyi feshedip etmediği yönünden, davacının sözleşmeyi feshetme nedenleri
bir bütün halinde incelenip, araştırma yapılarak sonucunda şayet davacının
sözleşmeyi haklı nedenle feshettiği ve sponsorluk sözleşmesi nedeniyle
davalıların sponsor yararına bir faaliyetlerinin bulunmadığı anlaşıldığı
takdirde davacı ödediği parayı sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri
isteyebilecektir. Aksi halin kabulü davalıların sebepsiz zenginleşmesine yol
açacaktır. Mahkemece, az yukarıda yapılan açıklamalar ışığında gerekli
araştırmalar yapılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken
eksik inceleme sonucunda yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi
usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir..."
14. Bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin
11/2/2013 tarihli kararıyla davanın kısmen kabulüyle Ankara 1. İcra
Müdürlüğünün E.2008/6215 sayılı takip dosyasına vaki itirazın 190.620 TL asıl
alacak üzerinden iptaline, bu tutara takip tarihinden itibaren reeskont faizi
yürütülmek suretiyle takibin devamına, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Kararın gerekçesi şu şekildedir:
"...Davacının fesih
gerekçesi olarak ileri sürdüğü hususlar 30/07/2011 tarihli fesih ihtarnamesinin
atıf yaptığı 16/07/2007 tarihli 10817 sayılı ihtarnamede
-Davalı S. A.'ın
Japonya’daki Dünya Atletizim Şampiyonasına sakatlığı
nedeniyle katılmayacağının gazetelerden öğrenilmesi, bunun doktor raporu
olmadan birkaç kelime ile diğer davalı Y. K. tarafından bildirilmesi,
-Almanya’ya hareket edileceği gün havaalanında
davacıya haber vermeksizin Atletizm Federasyonuna ve sponsorluğa zarar verecek
açıklamada bulunulması,
-S. A. K.'un
sakatlığına ilişkin konuda müşterek değerlendirme yapılmadan basın ve medyaya
açıklamalarda bulunulması ve dönüşte NTV canlı yayınına katılınması,
-Sözleşmenin imzalanmasından itibaren hiçbir
sponsorluk hizmeti alınamaması,
Vakıları ileri sürülerek sözleşmenin 9/1 ve 11. maddelerine aykırı olduğu
iddiasıyla sözleşmenin fesih edildiği anlaşılmaktadır.
Fesih iradesi davalılar yerine vekillerine
ihtar ile bildirilmiş olması geçersiz ise de tarafların iradelerinin uyuştuğu
ve bozma gerekçesinde feshin gerçekleştiğinin kabul edildiği gözetilmiştir.
Öncelikle davalı S. A.'ın
sunduğu ve davacı tarafça itiraz edilmeyen doktor raporuna göre sakatlığı
nedeniyle Japonyada’ki Dünya Atletizim
Şampiyonasına katılamadığı çekişme dışı kalmıştır. Taraflar arasındaki
sözleşmede anılan yarışma sözleşmenin asıl unsuru olarak görülmemiş, ödemenin
bağlı kılındığı bir husus olarak kararlaştırılmıştır. Sporcu sakatlığının fesih
için gerekçe olamayacağı gözetildiğinde bu hususun haklı sebep olamayacağı
kabul edilmiştir.
Davacının ileri sürdüğü diğer hususların hiç
birisi de davalıların sözleşmeye göre yüklendikleri edimlerin ihlali anlamına
da gelmemektedir. Zira sözleşmenin 9.6 maddesi “müsabaka öncesi ve sonrasında
yapılacak olan basın toplantılarının sponsor ile koordineli yapılacağını hükme
bağlamaktadır. Davacının bahsettiği havaalanındaki açıklama ve NTV canlı yayına
katılma açıklanan anlamda müsabaka öncesi ve sonrası bir basın toplantısı
değildir. Bu nedenle davacının fesih sebebi olarak ileri sürdükleri hususlar
sözleşmedeki fesih sebeplerini oluşturmadığı kabul edilmiş, bu nedenle
davacının cezai şart istemi red edilmiştir.
Davacının fesihten sonra gerçekleşen olayları
veya fesih gerekçesinde belirtmediği hususları ileri sürerek feshin haklı
olduğunu iddia etmesi ise kabul edilmemiştir.
Ancak uyulan bozma ilamındaki sebepsiz
zenginleşme olgusu için fesihten sonra ki takip ve dava tarihine kadar olan
zamandaki faaliyetler değerlendirildiğinde, davalıların sponsorluk sözleşmesi
ile yükümlendikleri iş ve işlemleri yerine getirmedikleri, davacının hiçbir
sponsorluk hizmeti alamadığı, aksine davalı S. A.'ın
süreçte hakkında disiplin soruşturması bulunması nedeniyle de bu imkanın
tümüyle ortadan kalktığı değerlendirilerek alınan ücretin davacıya iade
edilmesi gerektiği kanısına varılarak 150.000,00 USD’nin
takip tarihindeki kur karşılığı olan (150.000,00x1.2708=) 190.620,00 TL asıl
alacak üzerinden itirazın iptaline karar verilmiştir.
Tarafların beyanları ile uyulan bozma ilamı
gereğince taraflar arasındaki sözleşmenin davalıların vekili olan Av. O. B.'a tebliğ edilen 30/07/2007 tarihli ihtarname ile fesih
edildiği kabul edilse bile, davalıları temerrüde düşüren ve bizzat davalılara
yapılan tebligat bulunmadığından davacının işlemiş faiz talebi kabul
edilmemiştir. Her ne kadar sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iade kararı
verilse bile yanlar arasındaki sözleşme nedeniyle ödenen paranın iadesi talep
edildiğinden “sebepsiz zenginleşen daima temerrüd
halindedir” kuralı uygulanmamıştır.
Davacının talebi likit ve belirlenebilir
olduğundan takip ve itiraz tarihi gözetilerek 05/07/2012 tarihli değişiklik
dikkate alınmaksızın % 40 üzerinden davacı lehine inkar tazminatına
hükmedilmiştir.
Talep, davacının tacir oluşu ve alacağın
kaynağı gözetilerek reeskont faizi yürütülmesine hükmolunmuştur."
15. Başvurucuların temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin
6/3/2014 tarihli kararıyla hüküm oy çokluğu ile onanmıştır.
16. Karar düzeltme talebi de Dairenin 30/6/2014 tarihli
kararıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar 24/7/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ
edilmiş, 21/8/2014 yasal süre içerisinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucular, kararın gerekçesi ile hüküm kısmı arasında
çelişki bulunduğunu ve bu durumun kararın gerekçesiz olduğunu gösterdiğini
ileri sürmüşlerdir.
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından
açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil
yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf
olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete
uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır.
Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının
gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868,
19/4/2017, § 75).
21. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün
mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek
mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının
değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).
22. Somut olayda başvurucular, davacı şirketin sponsorluk
sözleşmesini tek taraflı feshetmesinin haklı bir nedene dayanmadığını, fesih
iradesinin ortaya konulduğu tarihe kadar şirketin sözleşme ile bağlı olduğunu,
diğer bir ifade ile ileri etkili bir feshin söz konusu olduğunu savunmuşlardır.
Mahkeme, sözleşmenin feshi hususunda tarafların iradelerinin uyuştuğunu kabul
ederek başvurucuların sponsorluk sözleşmesi ile yükümlendikleri iş ve işlemleri
yerine getirmedikleri ve davacı şirketin hiçbir sponsorluk hizmeti alamadığı
gerekçesiyle (bkz. § 15) sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre kararını
vermiştir. Dolayısıyla Mahkemenin açıklamaları doğrultusunda kararının
dayanaklarını yeteri kadar açık bir biçimde gösterdiği ve verdiği kararın kanun
yolu merciince uygun bulunduğu dikkate alındığında başvuru konusu kararın
gerekçesiz olduğundan bahsedilemez.
23. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucunun
Adil Olmadığına İlişkin İddia
24. Başvurucular, eksik inceleme sonucunda hukuk kurallarının
hatalı uygulanması, ve haksız olarak aleyhlerine karar verilmesi nedenleriyle
mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki tavsifi ile bağlı değildir (Tahir
Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular, şirket ile
aralarındaki sponsorluk sözleşmesi kapsamında şirketin kendilerine ödediği
bedelin iadesinin hakkaniyete uygun olmadığını ve hatalı karar sonucunda
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. Özel hukuk kişileri
arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan davada başvurucuların mülkiyet
hakkının ihlal edildiği iddiasının, davanın kendine özgü koşulları açısından
mahkemece yapılan değerlendirmelerin sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
Mahkeme önünde mülkiyet iddiası ispat edilememiştir. Başvurucuların ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne
veya başarılı olma şansının yüksek olduğunu gösteren yerleşik ve istikrarlı bir
yargı içtihadına dayanan, meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek
somutlukta bir mülkün varlığını ispat yükümlülüğünü yerine getirdikleri de görülmemektedir.
Bu nedenle yargılamanın sonucuna ilişkin iddialar adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenmiştir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
27. Somut olayda Mahkeme, sponsorluk sözleşmesi hükümlerini
yorumlayarak ve tarafların sundukları delilleri değerlendirerek kararını
vermiştir.
28. Başvurucular tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate
alındığında, ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucular, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
32. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
33. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
34. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 5 yıl 11 ay 16 günlük
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
35. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
37. Başvurucular, toplam 1.500.000 TL maddi ve 300.000 TL manevi
tazminat talebinde bulunmuşlardır.
38. Başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
39. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvuruculara müştereken net 6.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
40. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucuların uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucuların bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi
gerekir.
41. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kamuya açık belgelerde başvurucuların kimliğinin gizli
tutulması talebinin KABULÜNE,
B. 1. Gerekçeli karar hakkı ve yargılamanın sonucunun adil
olmadığına ilişkin ihlal iddiaların açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvuruculara net 6.000 TL manevi tazminatın MÜŞTEREKEN
ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 5. Asliye Ticaret
Mahkemesine (E.2011/528, K.2013/63) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.