TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ALEXANDER FİETZEK VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/14223)
Karar Tarihi: 19/7/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucular
1. Alexander FİETZEK
2. Maren FİETZEK
3. Maximilian Paul FİETZEK
Vekili
Av. Şükrüye BAHÇIVAN ÖZGÜL
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasında usul ve kanuna aykırı karar verilmesi, esaslı iddiaların kararda tartışılmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 22/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Alexander Fietzek'in kullandığı araç 13/8/2005 tarihinde İstanbul'dan Edirne istikametine doğru TEM otoyolunda giderken P. Belediyesine ait kamyonla çarpışmış, araçta bulunan J.R.F. vefat etmiş, başvurucular ise yaralanmıştır.
9. Başvurucular 5/8/2005 tarihinde Beyoğlu 3. Asliye Hukuk Mahkemesine açtıkları davada, üç şeritli yolda 120 km hızla giderken P. Belediyesine ait kamyonun bir anda sinyal vermeden sola kayarak kendi şeritlerine geçmesi nedeniyle kazanın meydana geldiğini, aracın ön koltuğunda oturan J.F.R.nin vefat ettiğini, kendilerinin yaralandığını, olayda kamyon sürücüsünün tamamen kusurlu olduğunu belirterek kamyon sürücüsü, P. Belediyesi ve sigorta şirketinden maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuşlardır.
10. Yargılama sırasında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı ile Beyoğlu Adliyesi kapatılmış, dosya İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesine (Mahkeme) devredilmiştir.
11. Mahkeme 10/5/2012 tarihli kararında; bilirkişi heyetinin 20/10/2011 tarihli raporunda, olay mahallinin E-80 otoyolunun Edirne gidiş yönünde Hadımköy yol ayırımına 500 metre mesafede olduğu, bölünmüş yolun 1050 metre genişliğinde üç şeritli ve asfalt kaplamalı olduğu, olayın gece saatlerinde ve görüşün far ışığı altında açık olduğunun belirtiltildiğini, trafik kazası tespit tutanağında ise çarpmanın sağ şeritte meydana geldiğini, sağ şeritte çarpma yerinin etrafında cam kırıklarının bulunduğunu, kamyonun 30 metre ileride sağ şeritte, otomobilin de cam kırıklarının hizasında yola dik vaziyette durduğunu, kamyonun sol arka köşesinin ve otomobilin ön tarafının hasarlı olduğunun gösterildiğini, davacı arkadan çarpma sebebiyle kusurlu görülürken davalı sürücüye kusur atfedilmemiş olduğunu, Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesinin kararıyla davalı sürücüsünün beraatine karar verildiğinin tespit olunduğunu, mevcut delillere göre davacı Alexander Fietzek'in yönetimindeki otomobille olay mahalline doğru seyrettiği sırada orta şeritte seyreden araçları solladığını, sağ şeride girdiğini, bu şeritte seyreden davalı sürücü yönetimindeki kamyona çok yaklaştığı sırada kamyonu sollamak isterken otomobilin sağ ön tarafı ile kamyonun sol arka tarafına çarptığını, buradan sola doğru devam edip orta bariyerlere çarptığının anlaşıldığını, yukarda izah edilen durumlara göre davalı N.S.nin meydana gelen kazada kusursuz, davacı Alexander Fietzek'in %100 nispetinde kusurlu olduğu hususlarının rapor edildiğini belirterek bilirkişi raporu ve Bakırköy 4. Ağır Ceza Mahkemesinin davalı sürücü hakkındaki beraat kararına göre başvurucuların talebini reddetmiştir.
12. Temyiz üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 26/11/2013 tarihli kararıyla hüküm onanmıştır.
13. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 3/7/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
14. Ret kararı 5/8/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş ve 22/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV.İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucular Maren Fietzek ve Maximilian Paul Fietzek Yönünden
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar başlıklı 47. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
(4) Başvurucu bir avukat tarafından temsil ediliyorsa vekaletnamenin sunulması gerekir.
…
(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.”
17. Başvurucu Alexander Fietzek'in kendi adına asaleten, çocukları Maren Fietzek ve Maximilian Paul Fietzek'e velayeten bireysel başvuruda bulunduğu ve Şükrüye Bahçıvan Özgül'e adına vekâletname verdiği anlaşılmıştır.
18. Başvurucu Maren Fietzek'in 6/10/1991, Maximilian Paul Fietzek'in 22/6/1993 tarihinde doğdukları bireysel başvuru tarihi itibarıyla 18 yaşını doldurdukları anlaşılmıştır.
19. Bu açıdan başvurucular adına bireysel başvuruda bulunan vekil Şükrüye Bahçıvan Özgül'e usulüne uygun vekâletname sunması yönündeki ihtaratın tebliğ edildiği 30/3/2017 tarihinden itibaren on beş günlük süre içinde anılan vekil tarafından vekâletnamenin Anayasa Mahkemesine sunulmadığı anlaşılmıştır.
20. 6216 sayılı Kanun’un 47. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, başvurucunun bir avukat tarafından temsil edilmesi hâlinde vekâletnamenin dosyaya sunulmasının zorunlu olduğu belirtilmiştir. Bu açıdan özel bir hak arama yolu olan bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için vekil vasıtasıyla yapılan başvurularda, vekâletname kanun koyucu tarafından başvuru şartı olarak belirlenmiştir. Dolayısıyla vekâletnamenin sunulmaması durumunda başvuru şartı yerine getirilmemiş olacaktır.
21. 6216 sayılı Kanun kapsamında başvuru şartı olarak belirlenen vekâletnamenin sunulmaması nedeniyle başvurunun reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
B. Başvurucu Alexander Fietzek Yönünden
1. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22.Başvurucu, Mahkeme ve Yargıtay kararlarında, itirazlarını karşılayacak ölçüde delillerine neden itibar edilmediği hususunun açıklanmadığını belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir.
24. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.
25. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
26. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
27. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
28. Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
29. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus, temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).
30. Somut olayda taraflarca dosyaya sunulan ve toplanan deliller değerlendirilmek suretiyle davanın sonucuna etki edebilecek iddia ve savunmaların gerekçeli kararda tartışılarak (bkz. § 11) davanın reddine karar verildiği, Yargıtay tarafından da Mahkemenin gerekçesine atıfta bulunularak hükmün onandığı anlaşılmıştır. Bu açıdan gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
32. Başvurucu, kazanın meydana gelmesinde kamyon sürücüsünün kusurlu olduğu yönünde beyanda bulunan tanıklara itibar edilmediğini, bilirkişi raporlarında lehine olan dellillerin incelenmediğini, rapora karşı itirazlarının da Mahkemece dikkate alınmadığını, kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
34. Başvurucunun ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Somut olayda Mahkeme, başvurucu ve davalı tarafın iddia ve savunmalarını incelemiş, ilgili Kanun hükümlerini somut olay çerçevesinde değerlendirmek suretiyle davanın reddine karar vermiştir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
35. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36.Başvurucu makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
38. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
39. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
40. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 8 yıl 10 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
43. Başvurucular, yeniden yargılama ve uygun görülecek miktarlarda maddi, manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
44. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
45. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Bunun yanında ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucu Alexander Fietzek'e net 9.600 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucular Maren Fietzek ve Maximilian Paul Fietzek yönünden usulden REDDİNE,
B. Başvurucu Alexander Fietzek yönünden,
1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucu Alexander Fietzek'e net 9.600 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucu Alexander Fietzek'e ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin İstanbul 9. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2005/256, K.2012/154) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.