TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ZAFER ÇUHACIOĞLU BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1425)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2015
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Şükrü DURMUŞ
|
Başvurucu
|
:
|
Zafer ÇUHACIOĞLU
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tutukluluğunun
kanunda öngörülen azami sınırı aşması nedeniyle hukuka aykırı hâle geldiğini,
ayrıca tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin yetersiz
olduğunu ileri sürerek Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 16/1/2014 tarihinde
Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 26/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından
19/6/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin
birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 19/6/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir.
6. Adalet Bakanlığının 9/7/2014
tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda
sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru dilekçesi ve UYAP
aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Köyceğiz
Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Köyceğiz Sulh Ceza
Mahkemesince 1/11/2008 tarih ve 2008/13 Sorgu sayılı kararı ile "kasten insan öldürme" suçundan
tutuklanmıştır.
9. Muğla Cumhuriyet
Başsavcılığınca düzenlenen 31/3/2009 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında “kasten insan öldürme ve ruhsatsız silah bulundurma ve
taşıma suçlarından” kamu davası açılmıştır.
10. Davanın görüldüğü Muğla 1.
Ağır Ceza Mahkemesi yargılama sonucunda 29/12/2011 tarih ve E.2009/148,
K.2011/414 sayılı kararı ile başvurucunun cezalandırılmasına ve tutukluluk
halinin devamına hükmetmiştir.
11. Anılan kararın temyizi
üzerine, Yargıtay 1. Ceza Dairesi 30/4/2013 tarih ve E.2013/933, K.2013/3433
sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar vermiştir.
12. Bozma sonrası yeniden
yapılan yargılamada Mahkeme E.2013/180 sayılı dosyada 29/5/2013 tarihli tensip
zaptı ile başvurucunun akli durumu ve ceza ehliyeti konusunda Adli Tıp
kurumundan rapor alınmasına, “atılı suçların
niteliği, mevcut delil durumu ve kuvvetli suç şüphesini gösterir olguların
varlığı ve atılı suçun CMK.100/3 madde de sayılan suçlardan oluşu gösterilerek
TUTUKLULUK HALİNİN DEVAMINA”, tutukluluk durumunun 25/6/2013
tarihinde değerlendirilmesine ve duruşmanın 18/7/2013 tarihine bırakılmasına
karar vermiştir.
13. Mahkeme 18/7/2013, 8/10/2013,
3/12/2013, 28/1/2014, 22/4/2014 tarihli oturumlarda başvurucunun adli tıp
raporunun beklenilmesine, “tutuklu sanığın üzerine atılı suçun niteliği”,
“delil durumu”, “delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması”, “kaçma
şüphesi” ve “atılı suçun CMK.100/3 maddesinde sayılan suçlardan olması”
gerekçeleriyle tutukluluk halinin devamına karar vermiştir. Mahkeme 10/7/2014
tarihli oturumda başvurucuya Cumhuriyet Savcısının esas hakkındaki mütalaasına
karşı beyanda bulunması için süre verilmesine, “atılı
suçun niteliği, olay tutanağı, otopsi tutanağına göre kuvvetli suç şüphesini
gösterir delillerin var olduğu ve atılı suçun CMK.100/3 madde de sayılan
suçlardan oluşu nedeniyle kaçma şüphesinin bulunduğu, adli kontrol hükümlerinin
yetersiz kalacağı” gerekçesiyle tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
14. Başvuru yollarının
tüketilmesi ile ilgili olarak başvuru formu ve ekindeki belgelerde herhangi bir
bilgi ve belge bulunmamakla birlikte UYAP sisteminde başvuruya ait Mahkeme
dosyasının incelenmesinde: Muğla 1. Ağır ceza Mahkemesinin E.2013/180 sayılı
dosyanın 27/12/2013 tarihli kararında; başvurucunun 25/12/2013 ve 27/12/2013
tarihli iki ayrı dilekçe ile tutukluluğun devamı kararına itirazla tahliyesini
talep ettiği belirtilerek sanığın itirazı yerinde görülmediğinden itirazın
değerlendirilmesi için dosyanın Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine
karar verilmiştir. Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi 31/12/2013 tarih ve 2013/1640
değişik iş sayılı kararı ile “sanığı
yüklenen suçun vasıf ve mahiyeti, atılı suçun işlendiğine dair kuvvetli suç
şüphesinin varlığını gösteren olguların bulunması, delillerin tam olarak
toplanmamış olması ve kaçma şüphesi nazara alınarak sanığın tutukluluk halinin
devamına, itirazının ve tahliye talebinin reddine” karar vermiştir.
15. Başvurucu 16/1/2014
tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
16. Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesi
yargılama sonucunda 17/7/2014 tarih ve E.2013/180, K.2014/214 sayılı ilamla
başvurucunun kasten insan öldürmek suçundan müebbet hapis cezası ile, ruhsatsız
tabanca taşımak suçundan ise 1 yıl hapis ve 600 TL adli para cezası ile
cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
17. UYAP sisteminden yapılan
sorgulamada başvuru ile ilgili kararın temyizi üzerine Yargıtayda
derdest olduğu tespit edilmiştir.
18. UYAP sisteminde başvurucu
ile ilgili Mahkeme dosyasında yapılan araştırmada Muğla E Tipi Kapalı Ceza
İnfaz Kurumu Müdürlüğünün 22/11/2013 tarihli Muğla 1. Ağır Ceza Mahkemesine
yazdığı yazı cevabında:
“İlgi sayılı yazınız
ile sorulan Zafer ÇUHACIOĞLU'nun Kasten İnsan Öldürme
suçundan Köyceğiz Sulh Ceza Mahkemesinin 01/11/2008 tarih ve 2008/13 Sorgu
sayılı tevkif müzekkeresi ile tutuklanarak 01/11/2008 tarihinde Kurumumuza
alınarak tevkif müzekkeresinin infazına başlanıldığı,
-30/12/2008 tarihinde
tevkif müzekkeresinin infazına ara verilerek Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesinin
20/02/2008 tarih ve 2007/346 Esas, 2008/134 Karar sayılı ilamı ile verilen
7.000,00 TL Adli para cezası yerine 70 gün hapis cezasının infazına
başlanıldığı, 10/03/2009 tarihinde 70 gün hapis cezasından tahliye edildiği,
-10/03/2009 -
05/12/2009 tarihleri arasında Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 22/02/2008
tarih ve 2007/585 Esas, 2008/109 Karar sayılı ilamı ile verilen 27.000,00 TL
Adli para cezası yerine 270 gün hapis cezasını infaz ettiği,
-05/12/2009 -
14/01/2010 tarihleri arasında Bursa 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/10/2008
tarih ve 2007/828 Esas, 2008/1126 Karar sayılı ilamı ile verilen 30.000,00 TL
adli para cezası yerine 300 gün hapis cezasını infaz ettiği,
-14/01/2010 - 09/09/2010
tarihleri arasında Ümraniye 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06/11/2008 tarih ve
2008/729 Esas, 2008/1212 Karar sayılı ilamı ile verilen 23.850,00 TL adli para
cezası yerine 238 gün hapis cezasını infaz ettiği,
- 09/09/2010
tarihinde tekrar tevkif müzekkeresinin infazına başlanıldığı, 15/12/2010
tarihinde tevkif müzekkeresinin infazına tekrar ara verilerek Ümraniye 1.
Asliye Ceza Mahkemesinin 06/11/2008 tarih ve 2008/729 Esas, 2008/1212 Karar
sayılı ilamı ile verilen 23.850,00 TL adli para cezası yerine 238 gün hapis
cezasını infaz ettiği, 10/08/2011 tarihinde 238 gün hapis cezasından tahliye
edildiği,
-10/08/2011 -
04/02/2012 tarihleri arasında Kadıköy 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 21/10/2010
tarih ve 2009/917 Esas, 2010/950 Karar sayılı ilamı ile verilen 23.500,00 TL
Adli para cezası yerine 235 gün hapis cezasını infaz ettiği, 04/02/2012
tarihinde tekrar tevkif müzekkeresinin infazına başlanıldığı, 12/11/2012
tarihinde Bursa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil edildiği,
-bu tevkif
müzekkeresinin infazının Kurumumuzda 01/11/2008 - 30/12/2008, 09/09/2010 -
15/12/2010, 04/02/2012 - 12/11/2012 tarihleri arasında yapıldığı kayıtlarımızın
tetkikinden anlaşılmıştır.”
Ayrıca Bursa 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2009/42 , K.2012/488 sayılı ilamına konu 10 yıl hapis cezasının
infazına 31/3/2014 tarihinde başlandığı, koşullu salıverme tarihinin 27/11/2020
olduğu UYAP sisteminde kayıtlı bulunan müddetnameden
anlaşılmıştır.
B. İlgili
Hukuk
19. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında
kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
2. Kasten öldürme (Madde
81, 82, 83),
…”
20. Aynı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
21. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanun’un 81. maddenin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi
şöyledir:
“(1) Bir insanı
kasten öldüren kişi, müebbet hapis
cezası ile cezalandırılır.”
22. 10/7/1953 tarih ve 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkındaki Kanun’un 13.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Bu Kanun hükümlerine aykırı olarak ateşli
silahlarla bunlara ait mermileri satın alan veya taşıyanlar
veya bulunduranlar hakkında bir yıldan
üç yıla kadar
hapis ve otuz günden yüz
güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23. Mahkemenin 11/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 16/1/2014 tarih ve 2014/1425
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, hakkında
yürütülen soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde 1/11/2008 tarihinden beri
tutuklu bulunduğunu, tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarının gerekçesiz
olduğunu, tutukluluk süresinin kanuni süreyi aştığını, başvuru formunu 1 yıldan
beri beklediğini ancak 16/1/2014 tarihinde eline ulaştığını belirterek kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı ile hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
25. Başvurucu ayrıca 15/10/2014
tarihli dilekçesi ile başvuru harcı konusunda adli yardım talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Başvurucunun şikayetlerinin
özünün, kanuni tutukluluk süresinin aşılması ve tutukluluğun devamına ilişkin
kararların gerekçelerinin yeterli olmaması iddiasına ilişkin olması nedeniyle
başvurunun Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
27. Başvuru konusu olayda,
başvurucu 15/10/2014 tarihli dilekçesinde adli yardım talebinde bulunmuşsa da
yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğuna dair herhangi bir belge
sunmamış ve ancak 16/1/2014 tarihinde bireysel başvuru harcını yatırdığı
anlaşılmıştır. Bireysel başvuruda harç dışında başvurucu tarafından ödenmesi
gereken yargılama gideri bulunmamaktadır. Bu nedenlerle, başvuru harcının
yatırılmış olması ve adli yardımın daha önce yapılan giderleri kapsamaması
nedeniyle başvurucunun bireysel başvuru yönünden adli yardım talebi hakkında
ayrıca karar verilmesine yer bulunmamaktadır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
28. Başvurucunun iddiaları
dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı için başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
İnceleme
a. Kanunda
Öngörülen Azami Tutukluluk Süresinin Aşıldığı İddiası
29. Başvurucu, öncelikle,
Kanun’daki azami tutukluluk süresinin aşılması nedeniyle tutulmasının hukuka
aykırı olduğunu iddia etmiştir.
30. Anayasa’nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı
olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan
hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
31. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu
ilke olarak konduktan sonra, ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları
kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği
durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik
hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen
durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz konusu olabilir.
32. Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması”
başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa’nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa’nın 19.
maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa’nın 13. maddesindeki
temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile
uyumludur (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 44).
33. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. İdare organları ve mahkemeler esas ve usule ilişkin hukuk
kurallarına uymakla yükümlüdürler. Anayasa’nın 19. maddesinin amacı bireyi
keyfi bir şekilde özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede
öngörülen istisnai hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların
maddenin amacına uygun olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu
nedenle Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan hürriyetten
yoksun bırakmanın şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince,
başvurucunun tutukluluk durumunun “kanuni”
dayanağının bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin
verdiği hâllerde ise, kanunun hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek
için, uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup olmadığının
Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir (B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 45).
34. Tutukluluk, 5271 sayılı
Kanun’un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 100. maddeye göre kişi
ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını gösteren
olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir. Maddede
tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir. Buna göre, (a) şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa, (b) şüpheli veya sanığın davranışları; 1) delilleri yok etme,
gizleme veya değiştirme, 2) tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa
tutukluluk kararı verilebilecektir. Kuralda ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli
şüphe bulunması halinde tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlar bir liste
halinde belirtilmiştir.
35. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu
hallerde gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam
üç yılı geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam
tutukluluk süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
36. Tutukluluk süresinin
hesabında ilk derece mahkemesi önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin
dikkate alınması gerekir. Zira kişi yargılanmakta olduğu davada ilk derece
mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu kişinin hukuki durumu “bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen “hükme bağlı olarak tutma” haline
dönüşmektedir. Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz (B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41).
37. Başvuru konusu yargılama
kapsamında 1/11/2008 tarihinde tutuklanan başvurucu, işlediği başka suçlardan
dolayı hakkında verilen hükümler gereğince kesinleşen cezaları başvuru konusu
yargılama sırasında tutuklu bulunduğu süre içerisinde infaz edilmiştir (Bkz: § 18). Başvurucu, tutuklu kaldığı 1/11/2008 -
30/12/2008, 9/9/2010 - 15/12/2010, 30/4/2013-31/3/2014 tarihleri arasında bir “suç isnadına bağlı olarak”, 30/12/2008 -
9/9/2010, 15/12/2010 - 4/2/2012 tarihleri ve 31/3/2014 tarihi ve sonrasındaki
sürede “ilk derece mahkemesince verilen
mahkûmiyet hükümleri’nin
infazı, 4/2/2012 - 30/4/2013 tarihleri arasındaki sürede ise “hükme bağlı olarak tutma” anlamında
özgürlüğünden mahrum bırakılmıştır.
38. Bu çerçevede başvuru konusu
yargılaması devam ettiği sırada, başvurucunun 1/11/2008 tarihinde başlayan
tutulma hali, başka derece mahkemelerince verilen kararların infaz edildiği dönemlerde
kesintiye uğramıştır. Bir tutukluluk kararı ile mahkûmiyet kararının kesişmesi
durumunda, mahkûmiyet kapsamında infaz edilen cezalara ilişkin süreler toplam
tutukluluk süresinin hesabına dâhil edilmez (B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 49).
39. Buna göre, başvurucunun
başvuru konusu yargılama kapsamında “suç
isnadına bağlı olarak” toplam tutulma süresi, süresi 1 yıl 4 ay 6
gündür.
40. Başvurucunun, “bir suç
isnadına bağlı olarak” tutulduğu
süre ilk derece mahkemesinin kararını verdiği 17/7/2014 tarihi itibarıyla 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında öngörülen beş yıllık azami süreyi aşmamıştır.
41. Açıklanan gerekçelerle,
başvuru kapsamında “Kanun’da öngörülen azami tutukluluk süresinin
aşılması” iddiasına
ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edilmediğine
karar verilmesi gerekir.
b. Tutuklulukta Makul Sürenin Aşıldığı ve Kararların
Gerekçelerinin Yetersiz Olduğu İddiası
42. Başvurucu ayrıca tutukluluk süresinin
uzunluğundan ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin
yetersiz olmasından da şikâyet etmiştir.
43. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrası şöyledir şöyledir:
“Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.”
44. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
45. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir
(B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 61).
46. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir
(B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 62).
47. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri
belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de
bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda
tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü takdirde,
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/239, 2//7/2013,
§ 63).
48. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır (B. No: 2012/239,
2//7/2013, § 64).
49. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir (B. No: 2012/239,
2//7/2013, § 65).
50. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı tarihtir
(B. No: 2012/239, 2//7/2013, § 66). Ayrıca kişi, tutuklu olarak yargılanmakta
olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu durumda
mahkûmiyet kararı ile birlikte “bir suç
isnadına bağlı olarak tutuklu” olma durumu sona erecektir (Bkz. §
36).
51. Somut olayda başvurucunun “suç isnadına bağlı olarak” tutulma süresi,
1 yıl 4 ay 6 gündür. Başvurucu kasten insan öldürme ve ruhsatsız silah
bulundurma ve taşıma suçlarından yargılanmaktadır.
52. Başvurucu hakkında isnat
olunan suçların ağırlığı, derece mahkemesince yargılama sonucunda müebbet hapis
ve 1 yıl hapis cezalarına hükmolunması, derece
mahkemelerince verilen tutukluluğun devamı ve itirazın reddine dair kararların
gerekçeleri (Bkz. § 12-14) birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun 1
yıl 4 ay 6 günlük tutukluluk süresi Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrası
yönünden makuldür. Somut olaydaki tutukluluk halinin devamına ilişkin bu
gerekçeler ilgili ve yeterlidir. Öte yandan başvurucu yargılama sürecinin
özenli yürütülmediğine dair bir iddia bulunmadığı gibi başvuru dosyasında da
bunu gösteren bir bilgi tespit edilmemiştir.
53. Açıklanan nedenlerle, “tutukluluğun makul süreyi aşmaması” ve “tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yeterli” olması nedeniyle Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Kanun’da
öngörülen azami tutukluluk süresinin aşılması” iddiası ile ilgili olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. “Tutukluluğun
makul süreyi aşmış olması ve tutukluluğun devamına ilişkin kararların
gerekçelerinin yeterli olmadığı” iddiası ile ilgili olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
D. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına,
11/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.