TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CAFER KAÇAK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/4379)
|
|
Karar Tarihi: 11/3/2015
|
R.G. Tarih- Sayı: 16/6/2015-29388
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Serruh
KALELİ
|
Üyeler
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
|
|
Nuri NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi
DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Raportör
|
:
|
Akif YILDIRIM
|
Başvurucu
|
:
|
Cafer KAÇAK
|
Vekili
|
:
|
Av. Baran BİLİCİ
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, delillerin eksik
ve hatalı şekilde değerlendirilerek hakkında mahkûmiyet kararı verildiğini,
ayrıca ana dilinde savunma yapmak istemesine rağmen mahkemece bunun
reddedildiğini belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 28/3/2014 tarihinde
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 22/12/2014 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu hakkında Van
Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK'nın 250. maddesi ile
görevli) 18/7/2010 tarih ve E.2010/573 sayılı iddianamesi ile silahlı terör
örgütüne üye olmak suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
6. UYAP üzerinden yapılan
araştırmada; başvurucu, soruşturma evresinde müdafisi huzurunda Türkçe olarak
ifadesini vermiş, yargılamanın ilk celsesinde de savunmasını yine Türkçe olarak
yapmıştır.
7. Sanığın sonraki celselerdeki
Kürtçe savunma yapma talebi, diğer sanıklar yönünden verilen ara karara
yollamada bulunularak reddedilmiştir.
8. Diğer sanıklar yönünden bu
hususta verilen ara karar şöyledir:
"... 5271 sayılı
CMK’nın 202. maddesinde sanık veya mağdurun meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmemesi halinde mahkeme tarafından tercüman
vasıtası ile duruşmadaki iddia ve savunmaya ilişkin esaslı noktaların tercüme
edileceğini düzenlendiği, sanıkların Türkiye'de doğup, öğrenim gördükleri,
aşamalarda alınan savunmalarını Türkçe olarak yaptıkları, mahkememiz huzurunda
da anlaşılır ve düzgün Türkçe kullandıkları, Türkçe dilini anlamak ve
konuşmakta hiçbir sıkıntılarının bulunmadığı, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6. maddesinin 3-e fıkrasında yer alan bir tercüman yardımıyla
para ödemeksizin yararlanma hakkının, açıkça, sanığın mahkemenin kullandığı
dili anlamadığı veya konuşamadığı durumlarda geçerli olacağından sanıklar … ile
bir kısım sanıklar müdafilerinin Kürtçe savunma yapma hususundaki taleplerinin
5271 sayılı CMK’nın 202, Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6/3-e maddeleri gereğince REDDİNE oy birliği ile karar
verildi..."
9. Van 3. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK'nın 250. maddesi ile görevli)
2/7/2012 tarih ve E.2010/356, K.2012/204 sayılı kararı ile başvurucunun atılı
suçtan 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Gerekçeli
kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…Sanık Cafer Kaçak'ın tamamı
dosya içerisinde bulunan ancak çok önemli görülen bir kısmı yukarıya alınan
teknik takip kapsamındaki telefon görüşmelerine, sanığın ikametinde ele
geçirilen ilimizin dört bölgeye ayrıldığı ve bu bölgelerin sorumlularının
isimlerinin yazılı olduğu doküman içeriğine ve tüm dosya kapsamına göre;
sanığın Van ilini dört bölgeye ayırarak burada örgütsel çalışmalarda bulunduğu,
gençleri sokak hareketlerine yönlendirdiği/bu yönde talimat verdiği, çıkan
yasadışı olayları organize ettiği, yasadışı olaylar içerisinde bizzat yer
aldığı, örgütsel gizliliğe uygun olarak telefonda konuşulmamasını öğütlediği,
bilemeyerek kendisi konuştuğunda ise hayıflandığı, fikren terör örgütünün
ideolojisini benimsediği böylece PKK/KONGRA-GEL/KCK terör örgütüne organik bağ
ile bağlı olduğu sabit olup, sanığın PKK/KONGRA-GEL/KCK terör örgütüne üye
olmak suçundan hareketine uyan TCK'nın 314/2 nci
maddesi, 3713 sayılı TMK'nın 5. maddesi, TCK'nın 62,
53, 58 inci maddeleri gereğince cezalandırılmasına karar vermek gerektiği sonuç
ve kanaatine varılmıştır…”
10. Temyiz istemi üzerine karar,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 12/12/2013 tarih ve E.2013/4819, K.2013/15435
sayılı ilamı ile onanmıştır.
11. Başvurucu, Yargıtay onama
ilamından 5/3/2014 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir.
12. Bireysel başvuru 28/3/2014
tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
13. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Tercüman
bulundurulacak hâller” kenar başlıklı 202. maddesi şöyledir:
“(1) Sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe
bilmiyorsa; mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia
ve savunmaya ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir.
(2) Engelli olan sanığa veya mağdura, duruşmadaki iddia ve
savunmaya ilişkin esaslı noktalar, anlayabilecekleri biçimde anlatılır.
(3) Birinci ve ikinci fıkra hükümleri, soruşturma evresinde
dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar hakkında da uygulanır. Bu evrede
tercüman, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından atanır.
(4) (Ek fıkra: 24/01/2013-6411 S.K./1. mad) Ayrıca sanık;
a) İddianamenin okunması,
b) Esas hakkındaki mütalaanın verilmesi,
üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade
edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. Bu durumda tercüme
hizmetleri, beşinci fıkra uyarınca oluşturulan listeden, sanığın seçeceği
tercüman tarafından yerine getirilir. Bu tercümanın giderleri Devlet
Hazinesince karşılanmaz. Bu imkân, yargılamanın sürüncemede bırakılması amacına
yönelik olarak kötüye kullanılamaz.
(5) (Ek fıkra: 24/01/2013-6411 S.K./1. mad) Tercümanlar, il
adlî yargı adalet komisyonlarınca her yıl düzenlenen listede yer alan kişiler
arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler yalnız bulundukları il
bakımından oluşturulmuş listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş
listelerden de tercüman seçebilirler. Bu listelerin düzenlenmesine ilişkin usul
ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
14. Mahkemenin 11/3/2015
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/3/2014 tarih ve 2014/4379
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
15. Başvurucu, delillerin eksik,
hatalı ve soyut bir şekilde değerlendirilerek mahkûmiyet kararı verildiğini, müsnet suçu işlediğine dair görüntü veya başka delil
bulunmadığını ayrıca ana dilde savunma yapmak istemesine rağmen mahkemece bunun
reddedildiğini belirterek, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tazminat talebinde
bulunmuştur.
B. Değerlendirme
1. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığı İddiası
16. Anayasa'nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz."
17. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, ... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
kabul edilemezliğine karar verebilir."
18. 6216 sayılı Kanun'un 48.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların
Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular
kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin
şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
19. Anılan kurallar uyarınca,
ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve
olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine
konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının
adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince incelenemez (B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
20. Başvurucu, müsnet suçu işlediğine dair görüntü veya başka delil
bulunmadığını, delillerin eksik, hatalı ve soyut bir şekilde değerlendirilerek
mahkûmiyetine karar verilmek suretiyle anayasal haklarının ihlal edildiğini
belirtmektedir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının özü, derece mahkemesinin
delilleri değerlendirme ve yorumlamada isabet edemediğine ve esas itibarıyle yargılamanın sonucuna ilişkindir.
21. Mahkeme; mesaj kayıtlarına,
aramalarda ele geçirilen örgütsel içerikli dokümanlara, bilirkişi
incelemelerine ilişkin raporlara, toplumsal olaylara ilişkin inceleme
tutanaklarına, iletişimin tespiti içeriklerine ve diğer delillere dayanarak söz
konusu kararı vermiştir. Anılan kararda tarafların iddia ve savunmaları,
dosyaya sundukları deliller değerlendirilerek, ilgili hukuk kuralları da
yorumlanmak suretiyle bir sonuca ulaşılmıştır (§ 9).
22. Başvurucu, yargılama
sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi
olamadığına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadığına, karşı
tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı
bulamadığına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının
derece mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt
sunmadığı gibi Mahkemenin ve Yargıtayın kararında
bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilememiştir.
23. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde
olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça
dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Tercüman Yardımından Faydalanma Hakkının İhlal Edildiği
İddiası
24. Başvurucu, kendisini ana
dilinde savunmak istemesine rağmen buna izin verilmemesi nedeniyle savunma
hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, bu taleplerini temyizde
ileri sürmüştür.
25. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
26. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e) bendindeki
konuya ilişkin düzenleme şu şekildedir:
“3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki
asgarî haklara sahiptir:
…
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya
konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.”
27. Sözleşme’nin 6. maddesinin
(3) numaralı fıkrasının (e) bendi, hakkında suç isnadı olan kişinin, mahkemede
kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde, bir tercümanın
yardımından ücretsiz olarak yararlanma hakkını güvence altına alır. Bu hak
yalnızca hakkında suç isnadında bulunan kişilere tanınmış bir haktır ve bu
haktan faydalanabilmek için sanığın ödeme gücü olup olmamasının bir önemi
bulunmamaktadır (B. No: 2013/725, 19/11/2014, § 48).
28. Tercüman, bir dili başka bir
dil ile beyan eden, dilden dile çeviri yapan kişidir. Tercüman hakkı, hem belgelerin çevirisine hem de sözlü ifadelere
uygulanır; her iki durumda da adil bir yargılama yapılabilmesi için gerekli
olan çevirinin yapılması gerekmektedir. Bu hak bir duruşmada söylenen her
sözcüğün ya da tüm belgelerin çevrilmesini gerektirmez; değerlendirilecek
husus, sanığın hakkındaki suçlamaları tümüyle anlayıp yanıt verebilecek düzeyde
olup olmadığıdır (bkz. Kamasinski/Avusturya,
B.No: 9783/82, 19/12/1989, §§ 74, 83).
29. Ancak somut başvuru
açısından çözümlenmesi gereken konu devletin yükümlülüğünün tercüman isteyen
tüm sanıklar bakımından geçerli olup olmadığıdır. Bu noktada tercüman hakkının
sınırlı bir hak olduğunu kabul etmek gerekmektedir. Başka bir deyişle tercüman
isteyen herkesin değil, adil bir yargılamadan umulan yararın sağlanması amacıyla
ve yalnızca yargılamada kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan
kişilere tercüman atanması bir zorunluluktur. Diğer bir ifadeyle, yargılamada
kullanılan dili bilmeyen, anlamayan ve konuşamayan kişilerin bir tercümanın
yardımına ihtiyaç duyması halinde devletin çeviri sağlama yükümlülüğü doğar.
30. Bu kişilerin böyle bir
ihtiyacının bulunup bulunmadığını belirlemek davaya bakan hâkimin görevdir;
hâkim, sanıkla görüştükten sonra yargılamada tercüman bulunmamasından sanığın
zarar görmeyeceğinden emin olmadır (Cuscani/Birleşik Krallık, B. No: 32771/96, 24/9/2002, § 38)
31. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi (AİHM), Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (e)
bendinin ancak mahkemede konuşulan dili bilmeyenlerin kullanabileceği bir hak
getirdiğini; mahkemenin dilini “anlayan”
ve “konuşan” bir sanığın, başka
bir dilde, örneğin mensubu olduğu etnik dilde savunma yapabilmesi için
tercümandan yararlanma talebinde ısrar edemeyeceğini belirtmektedir (Lagerblom/İsveç, B. No: 26891/95, 14/1/2003, §§ 61-64).
32. 5271 sayılı 202. maddesine
göre, sanık veya mağdur, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmiyorsa;
mahkeme tarafından atanan tercüman aracılığıyla duruşmadaki iddia ve savunmaya
ilişkin esaslı noktalar tercüme edilir. Bu haktan, soruşturma evresinde
dinlenen şüpheli, mağdur veya tanıklar da yararlanır. 5271 sayılı Kanun’un 220.
maddesiyle, meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilmeyen
şüphelilerin/sanıkların kendilerine daha iyi ifade edebilecekleri Türkçe
dışındaki bir dilde savunmalarını yapabilmelerine imkân tanınmıştır. Böylece,
Türkçeyi hiç konuşamayan ve anlayamayan kişiler, ana dilleri ya da bildikleri
başka bir dilde şikâyetlerini aktarabilmesi veya savunmalarını yapabilmesi
sağlanmıştır.
33. Diğer taraftan, 5271 sayılı
Kanun’un 202. maddesine 24/1/2013 tarihinde ilave edilen (4) numaralı fıkra ile
Sözleşme’de ve AİHM içtihatlarında ortaya konan
ölçütlerin ilerisine geçilerek tercüman hakkı genişletilmiştir. Yeni kurala
göre, sanıkların “İddianamenin okunması ve
esas hakkındaki mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha
iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde” yapabileceği
hükmü getirilmiştir. Böylece “meramını
anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen” sanığa da,
sözlü savunmasını başka dilde yapabilme imkânı getirilmiştir.
34. Somut olayda ise başvurucu,
24/12/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve bu tarihten itibaren soruşturma/kovuşturma
sürecinde Türkçe savunma yapmıştır. Ancak, kovuşturma evresinin bir kısmında
ise ana dilinde savunma yapmak istediğini beyan etmiş ancak tercümandan
yararlanma isteği reddedilmiştir. İlk Derece Mahkemesi, başvurucunun mahkemede
kullanılan Türkçe dilini konuşup, anladığını ve meramını tam olarak ifade
ettiğini, mensup olduğu etnik dilde savunma hakkı talebinin hukuki ihtiyaca
dayanmadığını belirterek talebi reddetmiştir (§§ 7-8). Diğer bir ifadeyle,
Mahkeme, başvurucunun böyle bir ihtiyacının bulunmadığını belirleyerek,
yargılamada tercüman bulunmamasından onun zarar görmeyeceğinden emin olmuştur.
35. Başvuru konusu olayda,
başvurucunun, savunmasını başlangıçta Türkçe yaptığı ve yargılamanın 2.
celsesinde Kürtçe savunma yapmak talebinin İlk Derece Mahkemesince Türkçeyi iyi
bildiği gerekçesiyle ve Anayasa’ya uygun olarak reddedildiği açıktır. Bu
durumda, mahkemenin dilini “anlayan”
ve “konuşan” başvurucunun,
mensubu olduğu etnik dilde savunma yapabilmesi için tercümandan yararlanma
talebinin reddedilmesinin savunma hakkını kısıtlamadığı ve dolayısıyla adil
yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna
ulaşılmıştır.
36. Açıklanan nedenlerle,
tercümandan yararlanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle, başvurunun “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 11/3/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.