TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖMER SÜMER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14336)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Ömer SÜMER
|
Vekili
|
:
|
Av. Ümit
GÖRGÜLÜ SEVİL
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; keşif yapılmadan dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere
dayalı olarak bilirkişi raporu düzenlenmesi, düzenlenen bu raporun tebliğ
edilmemesi, yapılan yargılamaya katılımın sağlanmaması, tanık bildirme
imkânının tanınmaması ve gerçeğe uygun olmayan belgelere göre karar verilmesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
6. Başvurucunun sevk ve idaresinde bulunan 35 AN 3508 plakalı
kamyon Muğla- Antalya karayolunun 24. kilometresinde meydana gelen trafik
kazası sonucunda yolun dışında bulunan mıcırın da etkisiyle kayalık alana
çarpmış ve sonrasında tamamen yanmıştır. Aracın sürücüsü olan başvurucu kazada
yaralanmış, aynı araçta bulunan G.A. ve E.G.K. ise yanarak hayatını
kaybetmiştir.
7. Olay üzerine kolluk tarafından tutulan 19/4/2012 tarihli olay
yeri ve inceleme raporunda; kazanın keskin bir virajda meydana geldiği, kaza
yerinden önce elli dört metrelik bir fren izinin mevcut olduğu, kaza
neticesinde kamyonda bulunan boya tankının parçalandığı ve boyanın etrafa
yayıldığı, ardından kamyon ile birlikte boyanın da yandığı ve araç içinde
yanmış hâlde iki cesedin bulunduğu belirtilmiştir. Kaza sonrasında düzenlenen
aynı tarihli kaza tespit tutanağı ve krokisinde de kazanın oluşumu benzer
şekilde ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
8. Muğla Cumhuriyet Başsavcılığı 24/8/2012 tarihli iddianame ile
başvurucunun kazanın oluşumundaki kusuru nedeniyle cezalandırılması talebinde bulunmuştur.
9. Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi 29/8/2012 tarihli tensiple yargı
çevresi dışında ikamet eden başvurucunun bulunduğu yer mahkemesine talimat
yazarak savunmasının tespitine karar vermiştir. İzmir 7. Ağır Ceza Mahkemesi
duruşma tarihini belirtir davetiye ve iddianamenin bir örneğini başvurucuya
tebliğ etmiştir. Başvurucu 19/11/2012 tarihli talimat duruşmasına müdafii ile birlikte katılmıştır. İddianame ve ekleri
okunduktan sonra başvurucuya hakları hatırlatılmıştır. Başvurucu savunmasını
yapmak istediğini bildirmiş ve viraj girişinde hızını düşürmek amacıyla fren
yapmışsa da aracın buna cevap vermemesi nedeniyle başka araçlara zarar vermemek
amacıyla aracı yol kenarında bulunan toprak yığınına yaslamak zorunda kaldığını
belirterek kusursuz olduğunu iddia etmiştir.
10. Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme), başvurucunun iştirak
etmediği 21/11/2012 tarihli oturumda dosyanın bir bütün hâlinde teknik
bilirkişiye tevdi edilerek kusur durumunu belirtir rapor alınmasına karar
vermiştir. Teknik bilirkişi 30/11/2012 tarihli raporda dosya içinde bulunan
olay yeri ve inceleme raporu, trafik kaza tespit tutanağı, olay yeri krokisi ve
başvurucuya ait kolluk beyanı ile tanık beyanlarına göre başvurucunun kazanın
oluşumunda asli kusurlu olduğu yönünde görüş bildirmiştir. Anılan raporun
başvurucuya tebliğ edildiğine dair dosya içinde herhangi bir belge ve bilgi
mevcut değildir.
11. Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi 6/1/2013 tarihinde başvurucunun
yargılama aşamalarındaki savunmaları, 19/4/2012 tarihli trafik kaza tutanağı,
29/5/2012 tarihli otopsi tutanağı, 30/11/2012 tarihli teknik bilirkişi raporu,
tanık beyanı ve tüm dosya kapsamını esas alarak kazanın oluşumunda asli kusurlu
olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme, anılan delillerin değerlendirmesi sonucunda
başvurucunun sevk ve idaresindeki 35 AN 3508 plakalı kamyonla Muğla-Köyceğiz
istikametinde seyir hâlinde iken iki yönlü ve dört şeritli bölünmüş yolda
tehlikeli viraj yön levhasının bulunduğu viraja geldiğinde kaza anındaki fren
izi mesafesine göre 90 km hızla girdiği, virajı alamayarak yoldan çıkıp kaza
yaptığını ve kaza sonucu meydana gelen yangında araç içinde bulunan G.A. ve E.G.K.nın hayatını kaybettiğini belirtmiştir. Mahkeme bu tesbiti uyarınca başvurucuyu ölüm olayının meydana
gelmesindeki asli kusuru nedeniyle 5 yıl hapis cezası ile cezalandırmıştır.
12. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 12.
Ceza Dairesi 4/6/2014 tarihinde ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
13. Başvurucu 21/8/2014 tarihli davetname ile nihai karardan
haberdar olmuş ve 2/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
15. Başvurucu, kusur durumunun belirlenmesi amacıyla keşif
yapılmadığını ve hükme esas alınan bilirkişi raporunun kendisine tebliğ
edilmemesinden dolayı rapora yönelik itirazlarınısunamadığını
belirterekadil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
16. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddia, savunma
ve adil yargılanma hakkına
sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma
hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde
dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Gökay Dayan, B. No: 2014/12206, 21/9/2017,
§ 21).
17. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine
ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerce de
güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği
vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının
kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun
yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması mümkün değildir (Gökay Dayan, § 22).
18. Silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
19. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılanma hakkı, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların
bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş
bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılanma hakkının ihlali olarak
değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen,
B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).
20. Yargılama makamları, yargılamanın taraflarınca ileri sürülen
iddiaları ve gösterdikleri delilleri gereği gibi incelemek zorundadır. Bununla
birlikte belirli bir davaya ilişkin olarak delilleri değerlendirme ve
gösterilmek istenilen delilin davayla ilgili olup olmadığına karar verme
yetkisi esasen derece mahkemelerine aittir. Mevcut yargılamada geçerli olan
delil sunma ve inceleme yöntemlerinin adil yargılanma hakkına uygun olup
olmadığını denetlemek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında olmayıp Anayasa
Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup
olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara iddialarını sunmak hususunda uygun olanakların sağlanması
şarttır. Taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddialarının da
yargılamanın bütünü ışığında değerlendirilmesi zorunludur (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116,
23/1/2014, § 19).
21. Başvuruya konu olayda ilk derece mahkemesi, başvurucunun
30/11/2012 tarihli teknik bilirkişi raporundan haberdar olmasa da içeriğinden
haberdar olduğu, 19/4/2012 tarihli olay yeri ve inceleme raporu, 19/4/2012
tarihli trafik kaza tutanağı, 29/5/2012 tarihli otopsi tutanağı ile tanık
beyanlarını esas alarak ve özellikle olay yerindeki fren izinin uzunluğunu gözönünde tutarak kazanın aşırı hızdan kaynaklandığı
sonucuna varmıştır. Başvurucu, talimat yoluyla alınan savunması sırasında
30/11/2012 tarihli teknik bilirkişi raporu haricindeki diğer delillere vakıf
olup esasen bu delillere itiraz etmiş, itirazları Mahkeme tarafından gerekçeli
kararda açıklandığı üzere inandırıcı bulunmamıştır. Öte yandan başvurucu,
bilirkişi raporuna yönelik itirazlarını temyiz aşamasında da ileri
sürebilmiştir. Buna göre dosya içinde olay yeri ve inceleme raporu ile kaza
tespit tutanağı ve krokisinin tekrarından ibaret olan bilirkişi raporunun
mahkûmiyet için yegâne veya belirleyici delil niteliğinde olmadığı gibi
başvurucunun yargılama aşamasında ve bireysel başvuru formunda elde edilen
raporun içeriğine yönelik bir itirazının da bulunmadığı saptanmıştır.
22. Öte yandan başvurucu olay mahallinde keşif yapılması
isteğinde bulunmuşsa da delilleri değerlendirme ve gösterilmek istenen delilin
davayla ilgili olup olmadığına karar verme yetkisinin esasen derece
mahkemelerine ait olduğu gözönünde bulundurulduğunda,
başvurucunun yargılamanın sonucunu etkileyecek usule ilişkin bir imkândan
mahrum bırakıldığından söz etmek mümkün değildir. Bu itibarla çelişmeli
yargılama ve silahların eşitliği ilkelerine yönelik yargılamanın bütünlüğü
içinde açık ve görünür bir ihlal bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
23. Açıklanan gerekçelerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Tanık Dinletme
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. Başvurucu, yapılan yargılamada kendisine tanıklarını
bildirme imkânının sağlanmadığını ileri sürmüştür.
25. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
26. Somut olayda başvurucunun yargılama aşamasında tanıklarının
dinlenilmediği hususunda bir şikâyetinin bulunmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda
başvurucunun başvuru yollarını usulüne uygun olarak tüketerek bireysel
başvuruda bulunduğunu söylemek mümkün değildir.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
28. Başvurucu, asıl mahkemece yapılan yargılamaya katılarak
savunma yapamadığını, kararın yokluğunda verildiğini ve olay sonrasında tutulan
trafik tutanağının doğru olmadığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile
uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik
içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi
kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No:
2013/3351, 18/9/2013, § 42).
30. Somut olayda başvurucu, savunmasını talimat yoluyla
bulunduğu yer Mahkemesinde yapmıştır. Başvurucu asıl yargılamayı yapan
Mahkemede savunma yapmak istediği yönünde herhangi bir bildirimde bulunmadığı
gibi bu Mahkemede yapılan yargılamaya iştirak etmek için herhangi bir girişimde
de bulunmamıştır. Mahkeme 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu'nda öngörülen usul hükümlerine göre yapılan duruşmaya iştirak etmeyen
başvurucunun yokluğunda karar vermiştir. Öte yandan başvurucu kolluk
görevlileri tarafından kazaya ilişkin olarak tutulan resmî raporların gerçeği
yansıtmadığı yönünde bir itirazda bulunmuşsa da başvurucu tarafından ileri
sürülen bütün bu iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararlarında bariz takdir
hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun
da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da, diğer
kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tanık dinletme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkına ilişkin diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.