TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ÖZDİL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/34)
|
|
Karar Tarihi: 21/2/2019
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yıldız
SEFERİNOĞLU
|
Raportör
|
:
|
Ömer MENCİK
|
Başvurucu
|
:
|
Ahmet ÖZDİL
|
Vekili
|
:
|
Av. Deniz
ATMACA
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklama tedbirinin hukuki olmaması ve tutukluluğa
ilişkin kararların doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olan sulh ceza hâkimliklerince verilmesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının; kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil olarak
kullanılması, mahkeme kararlarının idari denetime tabi tutulması ve soruşturma
dosyasına erişim imkânı ile savunmanın hazırlanması için makul süre verilmemesi
nedenleriyle adil yargılanma hakkının; siyasilerin ve bir kısım medya organının
birtakım açıklama ve yorumları nedenleriyle masumiyet karinesinin ihlal
edildiği iddialarına ve Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen kanun maddelerinin
iptali istemine ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 31/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Kamuoyunda 17-25 Aralık soruşturmaları
olarak bilinen soruşturmalar esnasında (anılan soruşturmalara ilişkin bilgiler
için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri [GK],
B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 30) Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube
Müdürlüğü bünyesinde yapılan -önleme amaçlı- iletişime müdahale işlemlerinin
usulsüz olduğu iddiasına ilişkin olarak başvurucunun da aralarında olduğu çok
sayıda kolluk görevlisi hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca ceza
soruşturması başlatılmıştır.
9. Başvurucu, anılan soruşturma kapsamında 12/11/2014 tarihinde
gözaltına alınmıştır.
10. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 14/11/2014
tarihinde başvurucuyu tutuklanması istemiyle İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğine
sevk etmiştir. Tutuklama talep yazısında, başvurucunun da aralarında olduğu
şüphelilerin Edirne Emniyet Müdürlüğünün hiyerarşik yapısı içinde altlık-üstlük
ilişkilerini kullanarak yasa dışı bir örgütlenmede bir araya geldikleri,
devletin istihbarat faaliyetleri kapsamında görevlerinin sağladığı nüfuz ve güç
ile kanunların verdiği yetkileri görevin gereklerine aykırı kullanarak
amaçlarına ulaşmak için toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş kişileri
-yoğunlukla emniyet müdürleri ve eşlerini, öğretim görevlilerini, meslek odası
mensuplarını- organize suç örgütleriyle ilişkilendirmek ve bu kişilere ait
bilgileri bildikleri hâlde gerçek kimliklerini gizlemek veya eksik ya da yanlış
bilgi vermek suretiyle içeriği itibarıyla sahte oluşturulmuş belgelerle temin
edilen dinleme kararlarıyla dinledikleri, bu şekilde özel hayatın gizliliğini
ihlal ettikleri ifade edilmiş; başvurucu tarafından gerçekleştirildiği ve suç
oluşturduğu iddia edilen eylemlere ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.
11. İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2014 tarihinde,
tutuklama talebinin reddine ve başvurucu hakkında adli kontrol tedbiri
uygulanmasına karar vermiştir.
12. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 14/11/2014 tarihinde,
İstanbul 4. Sulh Ceza Hâkimliğinin bu kararına itiraz etmiştir.
13. Başsavcılığın bu itirazının değerlendiren İstanbul 5. Sulh
Ceza Hâkimliği 18/11/2014 tarihinde, itirazın kabulü ile başvurucunun resmî
belgede sahtecilik suçundan tutuklanmasına ve hakkında tutuklamaya yönelik
yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir. Hâkimlik, başvurucunun da aralarında
olduğu şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varırken
soruşturma dosyalarında yer alan bilgi ve belgelere atıf yapmış; özellikle
İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin tevdi raporuna, atılı suçların
işlendiği hususundaki tanık ve müşteki beyanları ile ıslak imzalı sahte
belgelerin varlığına atıfta bulunmuştur.
14. Kararda kuvvetli suç şüphesi yönünden yapılan
değerlendirmede ayrıca başvurucunun da aralarında bulunduğu şüphelilerin
dinleme kararı alınması sürecinde örgütlü bir yapı içinde uygun mahkeme seçimi
konusunda birbirlerini yönlendirdikleri, ret kararlarına rağmen aynı
gerekçelerle tekrar mahkeme kararı alarak suç işlemede iradelerini, azim ve
kararlılıklarını ortaya koydukları, bu hususların tevdi raporuyla da tespit
edildiği ifade edilmiştir. Aynı kararda, şüphelilerin Edirne Emniyet Müdürlüğü
İstihbarat Şubesinde görev yaptıkları dönemde görevin sağladığı nüfuz ve gücü,
görevlerinin gereklerine aykırı bir şekilde kullanarak toplumda tanınan ve
kamuoyuna mal olmuş birçok kişi hakkında bu kişileri suç örgütleri ile
ilişkilendirmek suretiyle iletişim tespiti kararları aldıkları, bu kararları
alırken yargı mensuplarını da aldatacak şekilde, aleyhinde dinleme kararı
alınan kişilerin gerçek kimlik bilgilerini gizleyerek veya eksik yazarak hatta
yanlış bilgi vererek talepte bulundukları, bu kararlarla kişiler arasındaki
aleni olmayan konuşmaları amaç dışı kaydettikleri, bu kararları alabilmek için
iletişime müdahale talep formlarını yaygın, sistemli ve organize bir şekilde
sahte olarak düzenleyip kullandıkları yönündeki olgulara ve tutuklama talep
yazısında yer alan diğer tespitlere değinilmiştir.
15. Hâkimlik, tutuklama nedenlerine ilişkin olarak ise "...suçun yasada öngörülen cezasının alt ve üst
sınırı, bu suçun önemli ve ciddi sayılan suçlardan olması hasebiyle tutuklama
nedeninin varsayıldığı, CMK'nun [Ceza
Muhakemesi Kanunu] 100. ve devamı
maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi halin bulunmadğı, atılı suçlar yönünden şüphelilerin üzerine
atılı suç sayısı ve çeşitliliği dikkate alınarak alabilecekleri ceza miktarı gözönüne bulundurulduğunda kaçabilecekleri yönünde şüphe
bulunduğu, soruşturmanın henüz tamamlanmadığı, çok kapsamlı bir şekilde ve çok
yönlü olarak soruşturmanın devam ettiği, bu anlamda şüphelilerin delilleri yok
etme, gizleme,tanık ve mağdurlar üzerinde baskı
oluşturma şüphesinin bulunduğu, atılı suçlar yönünden beklenen ceza veya
güvenlik önlemi değerlendirildiğinde 'ölçülülük' ilkesi uyarınca daha hafif
koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulanmasının bu aşamada ve bu suçlar
ile bu şüpheliler yönünden yetersiz kalacağı..."
değerlendirmesinde bulunmuştur.
16. Başvurucu, çıkarılan yakalama kararı üzerine İstanbul 3.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 25/11/2014 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.
17. Başvurucu 19/11/2014 tarihinde tutuklamaya dair İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliğinin 18/11/2014 tarihli kararına itiraz etmiş, İstanbul 6.
Sulh Ceza Hâkimliğince 24/11/2014 tarihinde itirazın kesin olarak reddine karar
verilmiştir.
18. Başvurucu, anılan kararı 5/12/2014 tarihinde öğrenmiştir.
19. Başvurucu 31/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun da
aralarında olduğu şüphelilerin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan
kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme, silahlı terör
örgütü kurma veya yönetme, silahlı terör örgütüne üye olma, devletin gizli
kalması gereken bilgilerini siyasal veya askerî casusluk amacıyla temin etme,
görevi kötüye kullanma, iftira, resmî belgede sahtecilik, haberleşmenin
gizliliğini ihlal etme, kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt
etme, hukuka aykırı olarak kişisel verileri kaydetme, hukuka aykırı olarak ele
geçirme veya yayma, özel hayatın gizliliğini ihlal etme suçlarından
cezalandırılmaları istemiyle aynı yer Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası
açılmıştır.
21. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2015/371 sayılı
dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.
22. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla ilk
derece mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. İlgili hukuk için bkz.
Hikmet Kopar ve diğerleri (GK),
B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 36-47
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 21/2/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kanun Hükümlerinin
İptali İstemi
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
25. Başvurucu 18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Kanun’un 46.,
47., 48., 49., 71., 74., 83. ve 84. maddeleri ile yapılan düzenlemeler sonucu
soruşturmaya ilişkin esaslı savcılık işlemlerine karşı mahkeme güvencesinin
ortadan kaldırılmış olması nedeniyle anılan değişikliklerin Anayasa’nın 10.,
19. ve 37. maddelerine aykırı olduğunu belirterek söz konusu kanun maddelerinin
iptalini talep etmiştir.
26. Bakanlık, bu iddialar hakkında başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında, yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemlerin doğrudan bireysel
başvuru konusu yapılamayacağı düzenlenmiştir. Bir yasama işleminin temel hak ve
özgürlüğün ihlaline neden olması durumunda doğrudan yasama işlemi aleyhine
değil ancak yasama işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve
ihmallere karşı bireysel başvuru yapılabilir (Süleyman
Erte, B. No: 2013/469, 16/4/2013, § 17; Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 37).
28. Somut olayda başvurucu, doğrudan yasama işleminin Anayasa’ya
aykırı olduğu ve iptal edilmesi gerektiği iddiasıyla bireysel başvuruda
bulunmuştur.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
30. Başvurucu, hakkında yürütülen soruşturmanın öncesinde ve
sonrasında siyasilerin soruşturmayı yönlendirici beyanlarda bulunması ve bir
kısım medya organında aleyhine gerçek dışı kampanya yürütülmesi nedenleriyle
masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Bakanlık görüşünde özetle başvurucunun bu şikâyetine ilişkin
olarak somut bir açıklamada bulunmadığı ve iddialarını yeterince
gerekçelendirmediği belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesine başvuru konusu olaylarla ilgili
delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını kanıtlamak ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendisine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak hukuki iddialarını ortaya koymak başvurucuya düşer. Başvurucunun kamu
gücünün işlem, eylem ya da ihmali nedeniyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü hak
ve özgürlük ile dayanılan Anayasa hükümlerini, ihlal gerekçelerini, dayanılan
deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların neler
olduğunu başvuru dilekçesinde belirtmesi şarttır. Başvuru dilekçesinde kamu
gücünün ihlale neden olduğu iddia edilen işlem, eylem ya da ihmaline dair
olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı; bireysel başvuru kapsamındaki
hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiği ve buna ilişkin
gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli
Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
33. Somut olayda başvurucunun başvuru formu ve eklerinde,
siyasilerin ve bir kısım medya organının hangi açıklama ve yorumları ile
kendisinin suçlu ilan edilmesi suretiyle masumiyet karinesini ihlal ettiklerini
belirtmediği görülmektedir. Bunun yanı sıra başvurucu, masumiyet karinesini
ihlal ettiğini ileri sürdüğü siyasilere ve medya organlarına yönelik hiçbir
belirleyici ya da ayırt edici ifade de kullanmamış; başvuru formunda anılan
iddialarını somut bir olgu veya olay belirtmeksizin soyut olarak dile
getirmiştir.
34. Dolayısıyla başvurucunun masumiyet karinesini ihlal ettiğini
iddia ettiği açıklama ve yorumlar yönünden başvuruya konu ihlal iddialarıyla
ilgili deliller sunarak olaylara ilişkin iddialarını kanıtlama ve hangi Anayasa
hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki
iddialarını ortaya koyma yükümlülüğünü yerine getirmediği anlaşılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun masumiyet karinesinin
ihlal edildiğine ilişkin iddialarını temellendirmemiş olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Diğer İddialar
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, kanuna aykırı olarak elde edilen bulguların delil
olarak kabul edildiğini, yaptığı tüm işlemler mahkeme kararlarına dayanmasına
rağmen bu kararların İçişleri Bakanlığı müfettişlerince idari denetime tabi
tutularak işlemlerin hukuka aykırı olduğunun iddia edildiğini ifade etmiştir.
37. Başvurucu ayrıca soruşturma dosyasına erişim imkânı ile
savunmanın hazırlanması için makul süre verilmediğini, kendisine verilen CD
içindeki bilgi ve belgelerin soruşturma dosyasındaki belgelerin tamamını
içermediğini belirterek adil yargılanma hakkının ve doğal hâkim ilkesinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık, bu iddia hakkında başvurunun kabul
edilebilirliğine ilişkin bir görüş bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
39. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması şarttır."
40. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
41. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincillik niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, §§ 16, 17).
42. Somut olayda başvuruya konu yargılamanın devam ettiği tespit
edilmiştir (bkz. § 22). Bu kapsamda başvurucunun bu başlık altındaki
şikâyetlerine ilişkin olarak hukuk sisteminde mevcut yargısal yolları
tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır.
43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutuklamanın Hukuki
Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
44. Başvurucu; somut olayda hakkındaki suç isnatları ile ilgili
olarak kuvvetli suç şüphesi ile tutuklama nedenlerinin bulunmadığını, tutuklama
ve tutuklamaya itiraz sonucu verilen kararların gerekçelerinin ilgili ve
yeterli olmadığını, bu kararlar verilirken ölçülülük ilkesinin dikkate
alınmadığını, yine bu kararlarda herhangi bir kişiselleştirmeye gidilmediğini,
kanunda belirtilmeyen bir gerekçenin tutuklamaya sebep gösterildiğini ifade
etmiştir.
45. Başvurucu ayrıca ilgili mevzuata göre önleme dinlemesi ile
ilgili bilgi ve belgelerin delil olarak kullanılamayacağını, bunların ifşasının
suç olduğunu, ifşa suçu işlenerek elde edilen belgelerin delil olarak
değerlendirildiğini, İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişliğinin tevdi raporunun
doğruluğu sorgulanmadan suç şüphesi açısından delil olarak kabul edildiğini
belirterek masumiyet karinesinin, adil yargılanma ile kişi hürriyeti ve
güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
46. Bakanlık görüşünde özetle 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı
Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu'nun ek 7. maddesi gereği usulsüz dinleme
yapanlar hakkında 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
hükümlerine göre işlem yapılmasının zorunlu olduğu, 2559 sayılı Kanun'un ek 7.
maddesinde usulsüz dinlemeler sonucu elde edilen delillerin dinlenilen kişiler
açısından delil olamayacağı ancak bu usulsüz dinlemeyi yapanlar bakımından
ilgili mevzuat gereğince soruşturma yapılmasının gerekli olduğu, soruşturma
sürecinin devam ettiği, delillerin toplanma aşamasının henüz tamamlanmadığı ve
kamu davasının açılmadığı, başvurucunun tutuklandığı suç bakımından kuvvetli
suç şüphesini gösteren delillerin ilgili sorgu tutanaklarında gösterildiği,
somut soruşturma dosyası kapsamında çok sayıda şüpheli hakkında soruşturma
yürütüldüğü, soruşturma dosyasının birçok bilgi ve belge ihtiva ettiği, isnat
edilen suçların çok sayıda mağdurunun ve müştekisinin olduğu, bunların bir
kısmının ifadelerinin henüz alınmadığı belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
47. Anayasa'nın "Kişi
hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci
fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
...
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan
kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla
tutuklanabilir."
48. Başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelik bu
bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında,
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
i. Genel İlkeler
49. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan
sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek
şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı
olarak sayılmıştır (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
50. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik bir müdahale
olarak tutuklamanın Anayasa'nın 13. maddesinde öngörülen ve tutuklama
tedbirinin niteliğine uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, Anayasa'nın
ilgili maddelerinde belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına
dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir (Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017, §§ 53, 54).
51. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasına göre tutuklama
ancak suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler bakımından mümkündür. Bir başka anlatımla
tutuklamanın ön koşulu, kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirtinin
bulunmasıdır. Bunun için suçlamanın kuvvetli sayılabilecek inandırıcı
delillerle desteklenmesi gerekir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
52. Öte yandan Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında,
tutuklama kararının kaçma ya da delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini
önlemek amacıyla verilebileceği belirtilmiştir. 4/12/2004 tarihli ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesine göre de şüpheli veya sanığın
kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olguların bulunması,
şüpheli veya sanığın davranışlarının delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme, tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde
bulunma hususlarında kuvvetli şüphe oluşturması hâllerinde tutuklama kararı
verilebilecektir. Maddede ayrıca işlendiği konusunda kuvvetli şüphe bulunması
şartıyla tutuklama nedeninin varsayılabileceği suçlara ilişkin bir listeye yer
verilmiştir (Halas Aslan, §§ 58, 59).
53. Diğer taraftan Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir. Bu bağlamda
dikkate alınacak hususlardan biri tutuklama tedbirinin isnat edilen suçun önemi
ve uygulanacak olan yaptırımın ağırlığı karşısında ölçülü olmasıdır (Halas Aslan, § 72).
54. Her somut olayda tutuklamanın ön koşulu olan suçun
işlendiğine dair kuvvetli belirtinin olup olmadığının, tutuklama nedenlerinin
bulunup bulunmadığının ve tutuklama tedbirinin ölçülülüğünün takdiri öncelikle
anılan tedbiri uygulayan yargı mercilerine aittir. Zira bu konuda taraflarla ve
delillerle doğrudan temas hâlinde olan yargı mercileri Anayasa Mahkemesine
kıyasla daha iyi konumdadır. Bununla birlikte yargı mercilerinin belirtilen
hususlardaki takdir aralığını aşıp aşmadığı Anayasa Mahkemesinin denetimine
tabidir. Anayasa Mahkemesinin bu husustaki denetimi, somut olayın koşulları
dikkate alınarak özellikle tutuklamaya ilişkin süreç ve tutuklama kararının
gerekçeleri üzerinden yapılmalıdır (Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 123, 124).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
55. Başvurucu, yürütülen bir soruşturma kapsamında 5237 sayılı
Kanun'un 204. maddesinde suç olarak düzenlenen resmî belgede sahtecilik suçlamasıyla
5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır. Dolayısıyla
başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı
bulunmaktadır.
56. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin
meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın
ön koşulu olan suçun işlendiğine dair
kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.
57. Somut olayda başvurucu, resmî belgede sahtecilik suçundan
tutuklanmıştır. İstanbul 5. Sulh Ceza Mahkemesi başvurucu hakkındaki tutuklama
kararında, soruşturma dosyasındaki mevcut deliller ile İçişleri Bakanlığı
Mülkiye Müfettişliğinin tevdi raporuna dayanarak başvurucunun da aralarında
bulunduğu şüphelilerin Edirne Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinde görev
yaptıkları dönemde, görevin sağladığı nüfuz ve gücü görevlerinin gereklerine
aykırı bir şekilde kullanarak toplumda tanınan ve kamuoyuna mal olmuş birçok
kişi hakkında bu kişileri suç örgütleri ile ilişkilendirmek suretiyle
iletişimin tespiti kararları aldıkları, bu kararları alırken yargı mensuplarını
da aldatacak şekilde bu kişilerden bir kısmının gerçek kimlik bilgilerini
gizledikleri veya eksik yazdıkları, hatta yanlış bilgi verdikleri ifade
edilmiştir. Kararda ayrıca, alınan bu iletişimin tespiti kararlarıyla başvurucu
ve diğer şüphelilerin kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları amaç dışı
kaydettikleri, bu kararları alabilmek için iletişime müdahale talep formlarını
yaygın, sistemli ve organize bir şekilde sahte olarak düzenledikleri ve
kullandıkları belirtilmiş; bu nedenlerle başvurucunun üzerine atılı suçu
işlediği yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin
bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. §§ 13, 14).
58. Buna göre tutuklama kararında gösterilen delillerin suç
işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesinin temelsiz olduğu
söylenemez.
59. Diğer taraftan başvurucu hakkında uygulanan tutuklama
tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Bu
değerlendirmede somut olayın tüm özellikleri dikkate alınmalıdır.
60. Somut olayda, Hâkimlikçe başvurucunun tutuklanmasına karar
verilirken suçun kanunda
öngörülen cezasının alt ve üst sınırı, suçun önemi, 5271 sayılı Kanun'un 100.
ve devamı maddelerinde belirtilen tutuklama yasağı veya yargılama engeli gibi
hâlin bulunmaması, atılı suç yönünden başvurucunun alabileceği ceza miktarı gözönünde bulundurulduğunda kaçabileceği yönünde şüphe bulunması,
soruşturmanın henüz tamamlanmaması, çok kapsamlı bir şekilde ve çok yönlü
olarak soruşturmanın devam etmesi, başvurucuların delilleri yok etme, gizleme,
tanık ve mağdurlar üzerinde baskı oluşturma şüphesinin bulunması hususlarına
dayanıldığı görülmektedir (bkz. § 15).
61. Somut olayda, başvurucu ile birlikte birden fazla kişi
hakkında soruşturma yürütüldüğü, soruşturmanın onlarca mağdur ve müştekisinin
bulunduğu anlaşılmış olup iddia edilen eylemlerin örgütlü bir yapı içinde
işlendiğinin de ileri sürüldüğü tespit edilmiştir. Başvurucu ve diğer
şüphelilerin örgütlü bir yapı içinde hareket ettiklerinin iddia edilmesi
karşısında bu örgütlü yapı içinde yer alan kişilerin yurt dışına kaçması ve
yurt dışında barınmasının diğer şüphelilere göre daha kolay olacağı açıktır.
62. Öte yandan emniyet teşkilatında komiser yardımcısı olan
başvurucunun delilleri etkileme ve değiştirme imkânının diğer kişilere göre
daha fazla olduğu da kabul edilmesi gereken bir nedendir.
63. Dolayısıyla tutuklama kararının verildiği andaki genel
koşullar ve somut olayın yukarıda belirtilen özel koşulları ile İstanbul 5.
Sulh Ceza Hâkimliği tarafından verilen kararın içeriği birlikte
değerlendirildiğinde başvurucu yönünden özellikle delilleri etkileme ihtimaline
ve -suçun ağırlığına atfen- kaçma şüphesine ilişkin tutuklama nedenlerinin
olgusal temellerinin olduğu söylenebilir.
64. Öte yandan başvurucu hakkındaki tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığının da belirlenmesi gerekir. Bir tutuklama tedbirinin Anayasa'nın
13. ve 19. maddeleri kapsamında ölçülülüğünün belirlenmesinde somut olayın tüm
özellikleri dikkate alınmalıdır (Gülser Yıldırım
(2), § 151).
65. Somut olayın yukarıda belirtilen özellikleri dikkate
alındığında İstanbul 5. Sulh Ceza Hâkimliğinin isnat edilen suç için öngörülen
yaptırımın ağırlığını da gözönünde tutarak başvurucu
hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol
uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varmasının keyfî ve temelsiz olduğu
söylenemez.
66. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun tutuklanmasının hukuki
olmadığı iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Sulh Ceza Hâkimliklerinin
Doğal Hâkim, Bağımsız ve Tarafsız Hâkim İlkelerine Aykırı Olduğuna İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
67. Başvurucu; tutuklama kararı veren sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim ilkesine aykırı olduğunu,
ayrıca hakkındaki soruşturmanın başlatılması, bu süreçte yapılan yasal
düzenlemeler, kurulan sulh ceza hâkimliklerine yapılan hâkim atamaları ve
siyasi söylemler nedeniyle bu hâkimliklerin bağımsız ve tarafsız olmadıkları
yönünde yeterli kuşkunun mevcut olduğunu iddia etmiştir.
68. Başvurucu ayrıca tutuklama kararına karşı, belli bir amaç
için kuruldukları yönünde çok sayıda emare bulunan sulh ceza hâkimliklerine
başvurulmasına mecbur ve üst dereceli mahkeme tarafından tutukluluk hâlinin
değerlendirilmesi imkânından yoksun bırakıldığını belirterek adil yargılanma
ile kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
69. Bakanlık görüşünde özetle doğal hâkim ilkesinin katı bir
şekilde yargılamaya konu olaylardan önce kurulmuş mahkeme olarak yorumlanması
durumunda her yeni kurulan mahkemenin, kaçınılmaz olarak, kurulduğu tarihe
kadar meydana gelen adli olayların zamanaşımı süresince doğal hâkim ilkesine
aykırı olacağı, doğal hâkim ilkesi açısından asıl önemli olanın somut olaydan
sonra salt o olaya özgü olağanüstü mahkemelerin kurulmaması olduğu, yapılan
kanun değişikliğinin gerekçesinden tüm ülke çapında koruma tedbirleri
bakımından uzmanlaşma ve standardizasyonu sağlama maksadıyla bu hâkimliklerin
kurulduğunun anlaşıldığı, atanan hâkimlerin Hâkimler ve Savcılar Kurulu
tarafından kariyer, ehliyet ve liyakatleri gözetilerek atandığı belirtilmiştir.
b. Değerlendirme
70. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim
güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve
tutukluluğa itirazın bu yargı mercilerince karara bağlanmasının hürriyetten
yoksun bırakılmaya karşı etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle
getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza
hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların
açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231,
17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
71. Somut başvuruda, aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak
anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum
bulunmamaktadır.
72. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun sulh ceza
hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız hâkim ilkelerine aykırı
olduğu iddiasına ilişkin olarak bir ihlalin bulunmadığı açık olduğundan
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kanun hükümlerinin iptali istemlerinin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Masumiyet karinesinin ihlal edilmesi dolayısıyla adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin diğer
iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Tutuklamanın hukuki olmaması dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
5. Sulh ceza hâkimliklerinin doğal hâkim, bağımsız ve tarafsız
hâkim ilkelerine aykırı olması dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/2/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.