TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
NUSRET MUTLUCA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14436)
|
|
Karar Tarihi: 5/12/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Nusret
MUTLUCA
|
Vekili
|
:
|
Av. Vural
SOYTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, karbonmonoksit zehirlenmesi
sonucu meydana gelen ölüm olayı üzerine açılan tazminat davasının makul sürede
tamamlanmayarak hatalı bir değerlendirme sonucu reddedilmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının ve ölüme sebebiyet verdiği ileri sürülen şofbenlerin
yetkili makamlar tarafından toplanmamış olması nedeniyle de yaşam hakkının
ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun eşi ile kızı 12/12/2005 tarihinde evlerinde
banyo yapmakta iken karbonmonoksit zehirlenmesi
sonucu vefat etmiştir.
9. Bağcılar Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen
soruşturma sonucunda banyoda bulunan şofbenin sönmesinin ölüme sebep olduğunun
tespit edildiği ve 2006 yılında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar
verildiği anlaşılmaktadır.
10. Başvurucu 13/10/2016 tarihinde, eşi ile kızının evdeki tüp
ile şofbenin birlikte kullanılmasıyla elde edilen sıcak suyla banyo yaparken CO
intoksikasyon (karbonmonoksit
zehirlenmesi) sonucu ölmüş olduğunu belirterek destekten yoksun kalma tazminatı
ve manevi tazminat talebiyle İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde,
kullanılan tüp ile şofbenin üretici firmaları ile tüp gaz zorunlu sorumluluk
sigortacısı aleyhine dava açmıştır.
11. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi 30/4/2009 tarihinde,
olayda kullanılan tüp ya da şofbende kaçak veya imalat hatası olup olmadığının
başvurucu tarafından tüp ve şofbenin muhafaza edilmemesi nedeniyle tespit
edilemediği, tüp ve şofbenin bozuk, ayıplı imal edildiği yönünde bir delile de
ulaşılamadığı, tüpte gaz kaçağı, yangın, infilak oluşmaması nedeniyle "Tüp
Gaz Zorunlu Sorumluluk Sigortası Genel Şartları" uyarınca sigorta
şirketinin sorumluluğunun bulunmadığı, başvurucu tarafından Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca kusursuz sorumluluk ilkesine
dayanılmış ise de olayda imalat hatasının kanıtlanamamış olduğu gerekçeleriyle
davanın reddine karar vermiştir.
12. Yargıtay 11. Hukuk Dairesince 7/3/2011 tarihinde, ölüm
nedeninin karbonmonoksit zehirlenmesi olduğunun sabit
olması karşısında bu sonuca nelerin sebep olabileceği yönünde bir tabip
bilirkişisinin de aralarında olduğu bilirkişi heyetinden rapor alınıp
neticesine göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle anılan karar
bozulmuştur.
13. İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesince aldırılan bilirkişi
kurulu raporunda; ölüm olayının meydana gelmesinin hemen ardından düzenlenen
Adli Tıp raporuna göre ölüm nedenlerinin karbonmonoksit
zehirlenmesi olduğunun sabit olduğu, bu sonucun tüp gaz sızıntısına bağlı
olarak meydana gelmeyeceğinin tıbben bilinmekte olduğu, anılan sonucun şofbenin
fonksiyonlarının tam olarak yerine getirmemesi ve gazın tam olarak yanmaması
durumunda ortamdaki oksijen yetersizliği durumunda ya da baca ve havalandırma
yoluyla dışarı atılması gereken ürünün havalandırmadaki yetersizlik, tıkanıklık
ya da rüzgâr gibi nedenlerle ortama yayılması durumunda ortaya çıkabileceği,
şofben ve baca sistemi üzerinde bir inceleme yapılmamış olması nedeniyle somut
olayda bu olasılıklardan hangisinin gerçekleşmiş olduğu tespitinin yapılamadığı
belirtilmiştir.
14. İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesince 6/5/2013 tarihinde,
tüp içinde likit hâlde bulunan propan ve bütan
karışımının ortama yayılmasının karbonmonoksit
zehirlenmesine sebebiyet vermesinin mümkün olmaması nedeniyle tüp gaz üreticisi
firmanın ölüm olayından sorumlu olma imkânı bulunmadığı, sigorta şirketinin
sorumlu olabilmesi için ise tüpün bulunduğu yerde infilak etmesi, gaz
kaçırması, yangın çıkarması sonucu zararın oluşması gerektiği, şofbende imalat
hatası olduğu yönünde de bir tespit bulunmadığı, kusursuz sorumluluk ilkesinin
ise ancak imalat hatası bulunması hâlinde uygulanabileceği gerekçeleriyle
davanın reddine karar verilmiştir.
15. Yargıtay 11. Hukuk Dairesince 1/7/2014 tarihinde onanan
karar kesinleşmiştir.Anılan karar 14/8/2014 tarihinde
başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu otuz günlük başvuru süresi içinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nun 58.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Bir bina veya imal olunan herhangi bir
şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazadaki kusurundan dolayı
mesul olur. "
17. 23/2/1995 tarihli ve 4077 sayılı mülga Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun'un 4. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve
kullanma kılavuzunda ya da reklam ve ilânlarında yer alan veya satıcı
tarafından bildirilen veya standardında veya teknik düzenlemesinde tespit
edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya
kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları
azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren
mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren
otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlüdür. Tüketici bu durumda,
bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle
değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme
haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine
getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte
ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya
kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden
tazminat isteme hakkına da sahiptir."
18. Tüp Gaz Zorunlu Sorumluluk Sigortası Genel Şartları'nın 1. maddesi şöyledir:
"Bu sigorta, Likit Petrol Gazı (LPG) tüpleyen firmaların, doldurdukları veya doldurttukları ve
yetkili bayileri vasıtasıyla veya doğrudan doğruya tüketiciye intikal
ettirdikleri tüplerin kullanılmak üzere bulundurdukları yerlerde infılaki, gaz kaçırması, yangın çıkarması sonucu (kusurları
olsun veya olmasın) verecekleri bedeni ve maddi zararlara karşı
sorumluluklarını, aşağıdaki şartlar dairesinde temin eder.
...
Zarar meydana geldiğinde sigorta ettirenin
kusurlu olup olmadığına bakılmadan zarara uğrayan üçüncü şahısların tazminatı
ödenir. Zararın LPG tüpünün takılması sırasında servis hatasından, kullanıcının
kullanma hatasından, tüpün imalat hatasından, dolum hatasından, hortum,
kelepçe, dedantör, cihaz, musluk hatalarından meydana
gelmesi durumu değiştirmez."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 5/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
20. Başvurucu, 1997 yılında şofbenlerde atık gaz tahliyesi
emniyet cihazı takılması zorunlu kılınmış olmasına karşın bu tarihten önce
üretilmiş ve kullanılmakta olan şofbenlerin toplanmasına yönelik yetkili
makamlar tarafından bir düzenleme ve uygulama yapılmadığını belirterek yaşam
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. Başvurucu ayrıca LPG tüp ve şofbeni üreten firmalar ile
zorunlu sorumluluk sigortacısına açtığı davanın makul sürede tamamlanmaması
nedeniyle adil yargılanma hakkının, davanın hukuk kurallarının yanlış
yorumlanması nedeniyle reddedilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkı ile yaşam
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
23. Başvurucunun, gaz tahliyesi emniyet cihazı takılmamış
cihazların toplatılmasına yönelik olarak kamu makamları tarafından bir önlem
alınmamış olması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiası
Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin sahip olduğu yaşamı koruma
yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir. Başvurucu tarafından tüp ve şofbenin
üretici firmaları ile zorunlu sorumluluk sigortacılarına açılan davanın
kusursuz sorumluluk ilkesine dayandığı, ölüm olayına ilişkin başvurucu tarafından
bu firmalara herhangi bir kusur atfedilmediği, bireysel başvurunun zorunlu
sorumluluk sigortası şartlarının yanlış yorumlanması nedeniyle tazminat
talebinin reddedildiği iddiasına ilişkin olduğunun anlaşılması nedeniyle bu
davanın reddedilmesine ilişkin ihlal iddiaları Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.
Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ayrıca
değerlendirilmiştir.
1. Yaşamı Koruma
Yükümlülüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlerin bireysel başvuru
hakkına sahip oldukları kurala bağlanmıştır. Yaşam hakkının doğal niteliği
gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak
yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından
yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda
başvurucu, ölen kişilerin babası ve eşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti
açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
25. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” başlıklı 17. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına
sahiptir.”
26. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
27. Yaşam ve vücut bütünlüğü üzerindeki temel hak, devletlere
pozitif ve negatif yükümlülük yükleyen haklardandır (AYM, E.2007/78,
K.2010/120, 30/12/2010). Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşam hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 50).
28. Devletin negatif bir yükümlülük olarak yetki alanında
bulunan hiçbir bireyin yaşamına kasıtlı ve hukuka aykırı olarak son vermeme
yükümlülüğünün yanı sıra pozitif bir yükümlülük olarak yine yetki alanında
bulunan tüm bireylerin yaşam hakkını gerek kamusal makamların gerek diğer
bireylerin gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere
karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır (Serpil
Kerimoğlu ve diğerleri, §§ 50, 51).
29. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar
başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun'un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında; bireysel başvuruda
bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle
derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi
koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve
Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, § 26).
32. Somut olayda başvurucu; eşi ve kızının karbonmonoksit
zehirlenmesi sonucu vefat etmesi olayına ilişkin olarak, kullanılan tüp ve
şofbeni üreten firmalar ile tüp gaz zorunlu sorumluluk sigortacısına kusursuz
sorumluluk ilkesine göre tazminat davası açmış bu davanın reddedilmesi üzerine
bireysel başvuruda bulunmuştur. Anılan dava yaşamı koruma yükümlülüğü yönünden
kamu makamlarının sahip oldukları yükümlülüklere ilişkin olmayıp açılan dava
kapsamında da üretici firma ve sigorta şirketlerine bu yönde bir sorumluluk
atfedilmediği anlaşılmaktadır. Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devletin
sahip olduğu koruma yükümlülüğünün ihlal edildiği iddialarına ilişkin olarak
ihlalin tespitini ve giderimini sağlayabilecek hukuk
sisteminde mevcut yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu
anlaşılmaktadır.
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Yargılamanın Sonucu
İtibarıyla Adil Olmadığına İlişkin İddia
34. Başvurucu, LPG tüp ve şofbeni üreten firmalar ile zorunlu
sorumluluk sigortacısına açtığı davanın hukuk kurallarının yanlış yorumlanması
nedeniyle hukuka aykırı olarak reddedildiğini ileri sürmektedir.
35. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği
belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak
bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz
takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve
sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
36. Somut olayda İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesince
yapılan yargılamada ilgili mevzuat hükümleri, somut olaya ilişkin bilgi ve
belgeler ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar
verildiği anlaşılmıştır. Başvurucunun anılan iddialarının esas itibarıyla
derece mahkemelerince verilen kararların hukuk kurallarının yorumlanmasında
isabet bulunmadığına, dolayısıyla kararın sonucuna ilişkin olduğu
görülmektedir. Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum da tespit
edilmemiştir.
37. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını
da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
42. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 7 yıl 8 ay sürdüğü
anlaşılan yargılamanın süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
44. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
45. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
46. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
47. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 12.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun davanın makul sürede
tamamlanmaması nedeni ile maddi zarara uğradığına ilişkin herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
49. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşamı koruma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 12.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesine
(E.2011/425, K.2013/138) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
5/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.