TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
YUSUF BİLİN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14498)
|
|
Karar Tarihi: 26/12/2017
|
R.G. Tarih ve Sayı: 21/2/2018-30339
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Yusuf BİLİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Ali
ALTAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, idari işlemin iptali istemiyle üçüncü kişi
tarafından açılan davanın işlemin lehine tesis edildiği kişiye ihbar edilmemesi
nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. Şırnak İl Özel İdaresi tarafından, Silopi tır parkının
bulunduğu taşınmazın 300 m²lik kısmının ikinci etap çalışmaları tamamlanıncaya
kadar lokanta, market, fırın, WC-duş üniteleri donatılarının prefabrik olarak
yapılması ve işletilmesi amacıyla kiraya verilmesi işiiçin
8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 51/g maddesi uyarınca
pazarlık usulü ile ihale gerçekleştirilmiştir.
10. İhale 31/5/2013 tarihinde başvurucu üzerinde bırakılmıştır.
İhale konusu işin ifası amacıyla Şırnak İl Özel İdaresi ile başvurucu arasında
7/6/2013 tarihinde üç yıl süreli taşınmaz kira sözleşmesi imzalanmıştır.
11. Başka bir şirket tarafından, pazarlık usulü ile
gerçekleştirilen ve başvurucu üzerinde bırakılan ihalenin iptali istemiyle
Şırnak İl Özel İdaresine başvuruda bulunulmuş; başvuru cevap verilmemek
suretiyle reddedilmiştir. Söz konusu Şirket, zımni ret işleminin iptali
istemiyle Şırnak İl Özel İdaresi ve Şırnak Valiliğine karşı Mardin İdare
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
12. Mahkeme, yapılan yargılama sonucunda dava konusu zımni ret
işlemini 14/2/2014 tarihli kararla iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde; ihale
konusu işin 2886 sayılı Kanun’un 50 ve 51. maddelerinde belirtildiği şekilde
acil veya idareye daha fazla yarar sağlayıcı nitelikte bulunmadığı, pazarlığın
ne suretle yapıldığı ve ne gibi tekliflerde bulunulduğu, üzerine ihale yapılan
kişinin neden tercih edildiği hususlarının pazarlık kararında belirtilmediği
ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, ihalede açıklık ve rekabetin sağlanması
hâlinde idarenin söz konusu yerin kiraya verilmesi işinden daha fazla gelir
elde edebileceğinin anlaşıldığı, ilan yapılmaksızın pazarlık usulüyle sadece
bir kişiden teklif alınması ve ihalenin bu kişi üzerinde bırakılması suretiyle
yapılan ihalede saydamlık, açıklık, rekabet ve yararlılık ilkelerine uygun
hareket edilmediği vurgulanmıştır.
13. Davalılardan Şırnak İl Özel İdaresi 13/3/2014 tarihinde
kararı temyiz etmiştir.
14. Diğer taraftan Şırnak İl Özel İdaresi 14/4/2014 tarihli
yazıyla da Mahkemenin mezkur kararı gereğince ihalenin iptal edildiğini, bu
nedenle taşınmazı on beş gün içinde boşaltması gerektiğini başvurucuya
bildirmiştir.
15. Başvurucu; temyiz incelemesi için Danıştayda
bulunan dava dosyasına sunduğu 12/5/2014 tarihli dilekçeyle Şırnak İl Özel
İdaresinin 14/4/2014 tarihli yazısının 6/5/2014 tarihinde tarafına tebliğ
edilmesi üzerine temyize konu karardan haberdar olduğunu, davaya müdahil olmak
istediğini belirtmiş ve kararın bozulmasını talep etmiştir. Müdahale
dilekçesinde, tehlikeye düşen kamu sağlığının yeniden sağlanması ve korunması
için acil tedbir alınması gerekliliğinden dolayı idarenin ihaleyi pazarlık
usulü ile gerçekleştirdiği ifade edilmiştir. İdarenin aynı iş için daha önce
iki kez kapalı teklif usulü ile ihaleye çıktığını ancak ihaleye katılanın
olmaması nedeniyle ve ticari ahlakı ile ekonomik gücü gözetilerek idare
tarafından kendisinin tercih edildiğini vurgulayan başvurucu; Mahkemenin
temyize konu kararında üstün kamu yararı ilkesini değerlendirmediğini, ihalenin
iptal edilmesinin kamu hizmetini kesintiye uğratarak kamu sağlığını ve
güvenliğini tehlikeye düşüreceğini ileri sürmüştür.
16. Danıştay Onüçüncü Dairesi (Daire)
E.2014/1271 sayılı dosyasında 3/7/2014 tarihli ara kararıyla başvurucunun
davalı idareler yanında davanın bulunduğu noktadan itibaren müdahale istemini
kabul etmiş, aynı tarihte verdiği K.2014/2737 sayılı kararla da temyiz istemini
yerinde görmeyerek Mahkeme kararını onamıştır.
17. Başvurucu, onama kararına karşı karar düzeltme yoluna
müracaat etmiştir. Başvurucu, karar düzeltme dilekçesinde de 12/5/2014 tarihli
müdahale talepli temyiz dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiştir.
18. Başvurucu 4/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
19. Bireysel başvurunun incelenmesi sürecinde Daire 9/12/2014
tarihli kararıyla başvurucunun (müdahil) karar düzeltme istemini
incelenmeksizin reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, davada taraf olan davalı
idarelerin karar düzeltme isteminde bulunmadığı belirtilmiştir. 6/1/1982
tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesi ve bu
maddenin atıfta bulunduğu 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 66., 68. ve 69. maddeleri uyarınca davanın taraflarından olmayan,
dava sonucunda hakkında hüküm kurulmayan ve ancak yanında katıldığı tarafa
yardımcı olabilen müdahilin yanında davaya katıldığı tarafın kanun yollarına
başvurmaması durumunda tek başına kanun yollarına başvurmasına hukuken olanak
bulunmadığı ifade edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
20. 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda;
... üçüncü şahısların davaya katılması, davanın ihbarı, ... hallerinde ...Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygunlanır.
Ancak, davanın ihbarı Danıştay, mahkeme veya hakim tarafından re'sen yapılır."
21. 6100 sayılı Kanun'un "Yargılamaya
Hâkim Olan İlkeler" ana başlıklı ikinci bölümünde yer alan 27.
maddesinde "Hukuki dinlenilme hakkı"
düzenlenmiştir. Anılan madde şöyledir:
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve
yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki
dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi
olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak
değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir."
22. 6100 sayılı Kanun'un üçüncü ayrımında davanın ihbarı ve
davaya müdahale ile ilgili hükümler düzenlenmiştir.
23. 6100 sayılı Kanun'un "İhbar
ve şartları" kenar başlıklı 61. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Taraflardan biri davayı kaybettiği
takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini
düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar
edebilir."
24. 6100 sayılı Kanun'un 63. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Dava kendisine ihbar edilen kişi, davayı
kazanmasında hukuki yararı olan taraf yanında davaya katılabilir."
25. 6100 sayılı Kanun'un "Fer’î müdahale" kenar başlıklı 66. maddesi şöyledir:
"(1) Üçüncü kişi, davayı kazanmasında
hukuki yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla, tahkikat
sona erinceye kadar, fer’î müdahil olarak davada yer
alabilir."
26. 6100 sayılı Kanun'un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Müdahale talebinin kabulü hâlinde
müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil,
yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri
sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul
işlemlerini yapabilir."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
bağlamlarıyla birlikte dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti
altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci
devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin
(1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve
hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına
dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme
hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
29. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre, meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasıyla
uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015,
§ 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones
March Gallego S.A./İspanya,
B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
30. AİHM'e göre iç hukuktaki başvuru
yollarına erişimi engelleyen bir kanunun bulunmaması 6. maddenin (1) numaralı
fıkrasındaki gerekliliklerin yerine getirilmesi bakımından her zaman için
yeterli olmayabilir. Hukuk devleti ilkesinin demokratik toplumdaki işlevi gözönünde bulundurulduğunda kanun koyucu tarafından temin
edilen erişimin derecesinin aynı zamanda bireylerin "mahkeme hakkı"nın güvenceye bağlanması bakımından yeterli
olması gerektiği anlaşılmaktadır. Erişim hakkının etkili olabilmesi için
bireyin, hakkına müdahale teşkil eden eylem ve işleme karşı argümanlarını dile
getirebileceği açık ve pratik fırsatlara sahip olması gerekir (Bellet/Fransa, B. No: 23805/94,
4/12/1995,§ 36).
31. AİHM'in idari yargıda ihbar
müessesesini incelediği Menemen Minibüsçüler
Odası-Türkiye (B. No: 44088/04, 9/12/2008, §§ 4-11) kararına konu
olayda Valilik tarafından belli kategorideki araçlara -sigorta yaptırmak kaydıyla-
geçici güzergâh yetki belgesi verilmesini öngören bir düzenleyici işlem
çıkarılmıştır. Bu düzenleyici işlem, Menemen-İzmir hattında faaliyet gösteren
Menemen Minibüsçüler Odasını doğrudan ilgilendirmektedir. Menemen Yolcu
Otobüsleri Motorlu Taşıtlar Kooperatifi tarafından söz konusu düzenleyici
işleme karşı Valilik aleyhine açılan dava üzerine İdare Mahkemesi düzenleyici
işlemi iptal etmiştir. Valilik, kararı temyiz etmiştir. Menemen Minibüsçüler
Odası temyiz safhasında müdahale dilekçesi vermiştir. Danıştay 16/3/2004
tarihinde başvurucunun müdahale talebini kabul ettikten kısa bir süre sonra ilk
derece mahkemesi kararını onamıştır. Valilik 7/5/2004 tarihinde başvurucunun
araçlarına izin veren yeni bir düzenleyici işlem çıkarmış ise de bu işlem de 11/1/2005
tarihinde İdare Mahkemesince iptal edilmiştir. 23/5/2005 tarihinde başvurucuya
taşımacılık faaliyetine son vermesi hususu tebliğ edilmiştir.
32. AİHM, 2577 sayılı Kanun’un davanın ihbarı usulüyle ilgili
olarak Hukuk Usulü Kanunu’na atıfta bulunan 31. maddesinin özellikle davanın
dava konusu uyuşmazlık nedeniyle menfaati etkilenen üçüncü kişilere
bildirilmesinin mahkeme tarafından "resen" yapılmasını öngördüğüne
işaret etmiştir (Menemen Minibüsçüler
Odası/Türkiye, § 25). AİHM, anılan maddenin açık lafzına rağmen
Mahkemenin başvurucuyu ihtilaf konusu uyuşmazlıktan haberdar etmediğini
vurgulamıştır. AİHM’e göre sonuç olarak başvurucu
-ilk davada- ilk derece safhasında yargılamaya katılamaması nedeniyle
dinlenilme imkânından mahrum kalmıştır. Temyiz nedenlerinin sınırlı sayı
kuralına tabi olması nedeniyle başvurucu, esasa ilişkin itirazlarını Danıştayda da ileri sürememiştir. İkinci davaya ilişkin ise
2577 sayılı Kanun’un 31. maddesine uyulmaması nedeniyle başvurucu, uyuşmazlıkla
tamamen habersiz kalmıştır. Asıl taraf olarak Valiliğin kararı temyiz etmemesi
sebebiyle başvurucu, Danıştayda -sınırlı da olsa-
iddialarını öne sürme imkânı bulamamıştır (Menemen
Minibüsçüler Odası/Türkiye, § 26).
33. Bu çerçevede başvuruyu değerlendiren AİHM, ulusal mahkemelerin
2577 sayılı Kanun’un 31. maddesindeki gereklilikleri yerine getirmede başarı
sağlayamamalarının başvurucuyu hak ve yükümlülüklerini doğrudan etkileyen
uyuşmazlıkla ilgili olarak dinlenilmekten alıkoyduğu ve başvurucunun mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Menemen Minibüsçüler Odası/Türkiye, § 27).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 26/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
35. Başvurucu, bireysel başvuruya dayanak davada verilen iptal
hükmünün doğrudan kendisi hakkında sonuç doğurmasına rağmen Mahkemece davanın
kendisine ihbar edilmemesi nedeniyle yargılama aşamasında delil sunma ve
iddialarını ispat etme imkânından yoksun kaldığından şikâyet etmiştir. Davalı idareniniptal kararını uygulamak amacıyla tarafına bildirim
yapması üzerine davadan bilgi sahibi olabildiğini ifade eden başvurucu, her ne
kadar kendi talebi üzerine temyiz aşamasında müdahale istemi kabul edilmişse de
hukuki menfaatlerinin korunması noktasında temyiz aşamasındaki müdahalenin ilk
derece mahkemesindeki müdahale ile aynı etkinlikte sonuçlar doğurmasına imkân
bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu, bu sebeplerle Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş;
yeniden yargılama ve manevi tazminat taleplerinde bulunmuştur.
36. Bakanlık tarafından sunulan görüşte öncelikle konuyla ilgili
AİHM içtihadına yer verilmiş, ardından 2577 sayılı Kanun uyarınca idari yargıda
resen araştırma ilkesinin geçerli olduğu hatırlatılmıştır. Bireysel başvuruya
dayanak davada başvurucunun idare mahkemesinin iptal kararı üzerine müdahil
sıfatıyla ve tüm iddialarını ileri sürerek temyiz talebinde bulunduğu, Danıştayın da müdahale talebini kabul ettiği ve
başvurucunun ileri sürdüğü tüm iddiaları dikkate alarak hükmü onadığı
belirtilmiştir. Bakanlık, başvurucunun ilk derece mahkemesindeki yargılamaya
katılsaydı temyiz aşamasında dile getiremediği hangi ilave tezleri dile
getireceğine dair herhangi bir açıklamaya yer vermediğine de dikkat çekmiş;
başvurunun kabul edilebilirlik ve esas yönünden incelenmesinde bu konuların
gözetilmesi hususundaki takdirin Anayasa Mahkemesinde olduğunu ifade etmiştir.
37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta temyiz
aşamasında davaya katılmış olmasının kendisine herhangi bir fayda sağlamadığını
zira aleyhine olan hükmün bu aşamada zaten icra edilmeye başlandığını
belirtmiştir. Başvurucu, bireysel başvuru formundaki açıklamalarına atfen
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasını tekrarlamıştır.
B. Değerlendirme
38. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, sonucundan
doğrudan etkilendiği bir idari davada tarafına tanınması gereken savunma
hakkını etkin bir şekilde kullanabilmesi amacıyla yargılamanın ilk derece
mahkemesinde yürütülen safhasına katılımının sağlanmamış olmasıdır. Bu nedenle
başvurucunun belirtilen şikâyetleri bağlamındaki ihlal iddialarının mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
41. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır (Özbakım Özel
Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B.
No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
42. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
43. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
44. Bireylere menfaatlerini etkileyen işlemlere karşı dava
açabilmelerinin yanı sıra üçüncü şahıslarca açılmış ve doğrudan taraf
olmadıkları ancak sonucu itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve
savunmalarını dile getirebilmeleri amacıyla davaya katılma olanağının
sağlanması da mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmesi gereken
güvencelerden biridir. Bu itibarla bir davanın sonucundan menfaati etkilenecek
olan kişilerin bu yargılama hakkında bilgi sahibi olabilmelerine, uyuşmazlığın
çözümü için gerekli ve sonuca etkili olduğunu düşündükleri hususlarda
açıklamada bulunabilmelerine, iddialarını ispata yönelik delil sunabilmelerine
imkân sağlanması gerekir. Bu husus aynı zamanda yargı mercilerinin tüm verileri
dikkate alıp değerlendirme yaptıktan sonra gerekçeli karar vermesini
sağlayacağından silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi ile de
ilgilidir. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un 27. maddesinde, mahkemeye erişim
hakkının güvenceleriyle örtüşür nitelikte bir düzenleme getirilerek davanın
taraflarının yanı sıra müdahiller ve yargılamanın diğer ilgililerinin de kendi
hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip oldukları
belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkeme; davanın taraflarına, müdahillere, yargılamanın
diğer ilgililerine savunma hakkını kullanma imkânı vermeden davanın esasıyla
ilgili değerlendirme yapamayacaktır (Benzer yöndeki bir karar için bkz. Mehmet Ali Bedir ve Tevfik Günay, B.
No:2013/4073, 21/1/2016, § 35).
45. Bireyin, sonucu itibarıyla menfaatini etkileyen bir davadan
haberdar edilmeyerek davaya katılımının sağlanmaması ve mahkeme önünde
argümanlarını öne sürme imkânından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına
müdahale teşkil eder.
46. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun üzerinde
bırakılmış olan ihalenin uyuşmazlık konusu edildiği bir idari dava söz
konusudur. Bir şirket tarafından açılan bu davada söz konusu ihalenin iptali
istemiyle idareye yapılan başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali
istenmiştir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda dava konusu
zımni ret işlemi iptal edilmiştir. Belirtilen iptal hükmünün doğrudan başvurucu
üzerinde etki ve sonuçlarını gösterdiği, nitekim anılan karar gereğince söz
konusu ihalenin idare tarafından iptal edildiği ve başvurucunun ihale konusu
taşınmazdan tahliye edildiği görülmektedir. Bu itibarla başvurucunun sonucundan
doğrudan etkilendiği bir idari davanın ilk derece mahkemesince yürütülen
yargılama sürecine başvurucunun katılımının sağlanmaması nedeniylemahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
47. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
48. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
49. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi
gerekir.
50. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme
kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli
ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
§ 52).
51. Üçüncü kişilerin kendi menfaatlerini etkileyen bir davaya
katılmaları için belli koşullar ve usul kurallarının öngörülmesi, bu koşullar
ve kurallar davaya katılmayı imkânsız kılmadığı ya da aşırı derecede
zorlaştırmadığı sürece mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
yargı merciince bu koşul ve kuralların hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması sonucunda kendilerini etkileyen uyuşmazlıklarda menfaatlerini
korumak isteyen kişilerin davaya katılmalarına engel olunması mahkemeye erişim
hakkını ihlal edebilir. Bu nedenle mahkemelerin bu koşulların gerçekleşip
gerçekleşmediğini irdelerken ve usul kurallarını uygularken yargılamanın
hakkaniyetine zarar getirecek nitelikte yorum ve değerlendirmelerden
kaçınmaları gerekir.
i. Kanunilik
52. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinde davanın ihbarının
mahkeme tarafından resen yapılacağı belirtilmiştir. Anılan düzenlemenin davanın
üçüncü kişiye ihbar edilip edilmemesi noktasında yargı merciine tanınan takdir
yetkisini de bünyesinde barındırdığı anlaşılmaktadır. Somut olayda ilk derece
mahkemesinin takdir yetkisini davanın başvurucuya ihbar edilmemesi yönünde
kullanması sonucu başvurucunun ilk derece mahkemesindeki yargılama sürecine
katılamadığı görülmektedir. Mahkemenin söz konusu uygulamasının 2577 sayılı
Kanun'un 31. maddesine dayandığı dikkate alındığında başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu sonucuna
varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
53. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi
bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde
sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin, hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz
(AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).
54. Davanın ihbarı, bireyin tarafı olmadığı ancak sonucu
itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davadan müdahale ve diğer yollarla
haklarını kullanabilmesine imkân tanımak amacıyla haberdar edilmesini temin
eden bir usul hukuku müessesesidir. Ancak yargılamaların makul süre içinde,
düzenli bir şekilde ve gereksiz gider yapılmadan yürütülmesini temin etmek ve
bu suretle usul ekonomisi ilkesini gerçekleştirmek düşüncesiyle davanın ihbarı
belli koşullara ve usul kurallarına bağlanmıştır. Yargılama usullerinin
belirlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi ve bu suretle iyi adalet
yönetiminin sağlanması Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti
ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ve iyi adalet
yönetimi ilkeleri gözetilerek davanın ihbarının belli koşullara ve usul
kurallarına bağlanması mümkündür.
55. Bununla birlikte bireylerin üçüncü şahıslarca açılan ancak
sonucu itibarıyla menfaatlerini etkileyen bir davada iddia ve savunmalarını
dile getirebilmelerinin de mahkemeye erişim hakkının bir gereği olduğu gözden
uzak tutulmamalıdır (bkz. § 44). Böyle bir durumda kamu otoritelerinin usul
ekonomisindeki kamu yararı ile bireylerin mahkemeye erişim hakkından
yararlanmalarındaki bireysel yarar arasında makul bir denge gözetmeleri
beklenir. Bireyin mahkemeye erişimindeki bireysel yararının açık bir biçimde
baskın olduğu hâllerde usul ekonomisi gerekçesiyle mahkemeye erişimin
kısıtlanmasının meşru bir amaç taşıdığı hususu tartışmalı hâle gelebilir. Diğer
bir ifadeyle bu gibi hâllerde Anayasa'nın 2. maddesinin mahkemeye erişim
hakkının sınırlanmasına izin verdiğinin söylenmesi mümkün olmayabilir.
56. Somut olayda ihalenin iptalinin başvurucunun menfaatini
doğrudan etkilediği dikkate alındığında davanın başvurucuya ihbar edilmemesi
suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalede usul ekonomisinin
sağlanmasındaki kamusal yararın başvurucunun davaya katılmasındaki bireysel
yararının görmezden gelinmesini gerektirecek önem ve ağırlıkta olduğu hususunda
ciddi kuşkular oluşmaktadır. Bu nedenle meşru amacın varlığının aşağıda
müdahalenin ölçülülüğüyle birlikte ele alınmasının daha uygun olacağı değerlendirilmiştir.
iii. Ölçülülük
57. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176,
K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37,
5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
58. Ölçülülüğün üçüncü alt ilkesi olan orantılılık, kamu
yararının korunması ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengenin
sağlanmasını gerektirmektedir. Öngörülen tedbirin bireyi olağan dışı ve aşırı
bir yük altına sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü
olduğundan söz edilemez. Bu itibarla, uygulanan tedbirle başvuruculara aşırı ve
orantısız bir yük yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.
59. 2577 sayılı Kanun’un 31. maddesinde üçüncü şahısların davaya
katılması ve davanın ihbarı konularında Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun
uygulanacağı belirtilmiş ancak davanın ihbarının mahkeme tarafından resen
yapılması öngörülmüştür. 6100
sayılı Kanun’un 66. maddesinde de üçüncü kişinin davayı kazanmasında hukuki
yararı bulunan taraf yanında ve ona yardımcı olmak amacıyla tahkikat sona
erinceye kadar ferî müdahil olarak davada yer alabileceği kurala bağlanmıştır.
İdarenin işlem ve eylemlerinin hukuka uygunluk denetiminin yapıldığı idari
yargıda görülmekte olan davalar yönünden de uyuşmazlık konusu üzerinde hak
iddia eden ya da davanın taraflarından birinin davayı kazanmasında hukuki
yararı bulunan üçüncü kişilerin davaya sadece şeklen değil etkili bir şekilde
katılımının sağlanması, adil yargılanma hakkının güvencelerinin sağlanabilmesi
için önemli bir müessesedir. Bu hakkın kullanılabilmesinin usul hukuku
açısından en önemli sonucu ise davada verilecek karardan menfaatinin doğrudan
ya da dolaylı olarak etkilenecek olması sebebiyle davaya katılmakta hukuki
yararı bulunan üçüncü kişilerin davadan haberdar edilmesinin gerekli olmasıdır.
60. Bu noktada 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinde yer verilen
ve davanın ihbarının mahkeme tarafından resen yapılmasını öngören düzenlemeye,
idari yargı merciinin bakmakta olduğu bir idari davayı ilgili tüm kişilere
resen bildirmesinin zorunlu olduğu şeklinde bir anlam yüklenemeyeceğini
belirtmek gerekir. Dolayısıyla davanın sonucundan etkilenme ihtimali bulunan
üçüncü kişilere kendi hakları ile bağlantılı olarak mahkeme huzurunda
argümanlarını öne sürebilmeleri amacıyla getirilen ihbar müessesesine ilişkin
usul hükümlerinin işletilmesindeki takdir yetkisi derece mahkemelerine aittir.
Bu bağlamda her bir somut olayın özel koşullarında üçüncü kişinin davanın
sonucundan etkilenip etkilenmeyeceğini ve davaya katılmasında hukuki yararı
bulunup bulunmadığını değerlendirmek esasen derece mahkemelerinin görevidir.
Derece mahkemesinin ihbar müessesesinin işletilip işletilmemesindeki takdirini
denetlemek; bu takdir yetkisinin kullanılmasında başvurucunun hak ve
yükümlülüklerini doğrudan etkilediği, dolayısıyla davaya katılmakta hukuki
yararı bulunduğu çok açık olan bir ihtilaf konusundaki argümanlarını ortaya
koyma imkânından yoksun bırakılarak yargılamanın hakkaniyetine halel getirecek
nitelikte bir yaklaşım sergilendiğine dair bir bulguya rastlanmadığı sürece
Anayasa Mahkemesinin görevi olmayacaktır.
61. Bireysel başvuruya dayanak davanın konusu ve uyuşmazlığın
niteliği dikkate alındığında başvurucunun belirtilen davanın sonucundan
doğrudan etkileneceği, bu itibarla davaya katılmasında hukuki yararının
bulunduğu ilk bakışta ve çok açık bir şekilde görülmektedir. Ancak başvurucu,
davanın kendisine ihbar edilmemesi nedeniyle ilk derece mahkemesindeki
yargılama sürecine katılamamış; uyuşmazlığın esasına ilişkin ve sonuca etkili
olduğunu düşündüğü hususlarda görüşlerini dile getirme ve iddialarını ispata
yönelik deliller sunabilme fırsatı bulamamıştır.
62. Bununla birlikte temyiz aşamasında başvurucu, müdahale
talebinde bulunmuş ve Danıştay davanın bulunduğu noktadan itibaren müdahale
istemini kabul etmiş; bu suretle davaya katılmıştır. Öte yandan başvurucunun
müdahale dilekçesinde dile getirdiği, uyuşmazlık konusu edilen ihalenin
iptalini gerektirecek herhangi bir hukuka aykırılık unsuru bulunmadığıyla
ilgili tüm hususların davalı konumundaki idare tarafından hem ilk derece
mahkemesindeki yargılama sırasında savunma dilekçesinde hem de Danıştaya sunulan temyiz dilekçesinde ileri sürülmüş olduğu
görülmektedir. Dolayısıyla gerek ilk derece mahkemesinin delilleri
değerlendirme sürecinde gerekse Danıştayın söz konusu
kararın temyiz denetimini gerçekleştirdiği süreçte belirtilen hususlara vâkıf
olduğu ve bu suretle bir sonuca ulaştığı anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle
başvurucunun müdahale dilekçesinde, menfaatlerinin örtüştüğü davalı idare
tarafından yargılama sürecinde ileri sürülmemiş ve ilk derece mahkemesi
kararındaki değerlendirmelere ilave bir değerlendirme/inceleme yapılmasını
gerektirecek herhangi bir hususa yer vermediği tespit edilmiştir.
63. Bu durumda ilk derece mahkemesinin 2577 sayılı Kanun'un 31.
maddesindeki davanın ihbarına ilişkin usul hükümlerini yerine getirmemiş
olmasının somut olayın özel koşullarında başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir
külfet yüklemediği, bu sebeple başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yapılan
müdahalenin ölçülü olduğu anlaşılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 36. maddesinde güvenceye
bağlanan mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar vermek gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
26/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.