TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM EREZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15052)
|
|
Karar Tarihi: 21/11/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim EREZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Edip
İlkay SUNAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, on beş yaşından küçük çocukla cinsel ilişkiye
girilmesi suçundan cezalandırılan başvurucunun suçun mağduruyla evlenmiş
olmasına karşın cezaevinde tutulmasından dolayı aile hayatının sürdürülememesi
nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 10/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu 4/10/1990 doğumludur. Kütahya Cumhuriyet
Başsavcılığı, 21/4/2010 tarihli iddianamesiyle, başvurucunun on beş yaşından
küçük çocuğun cinsel istismarı suçundan cezalandırılması için kamu davası
açmıştır. İddianameye göre başvurucu suç tarihi olan 2007 yılının Aralık ayında
on yedi yaşında iken o sıralarda henüz on üç yaşında olan (18/3/1994 doğumlu) mağdure ile aralarında anlaşarak birlikte karı koca hayatı
yaşamaya başlamışlar ve mağdure ile birçok kez cinsel
ilişkiye girmişlerdir. İddianamede ayrıca başvurucu ile mağdurenin
birlikteliğinden 22/4/2008 doğumlu bir çocuğun dünyaya geldiği ve iddianamenin
düzenlendiği tarihte mağdurenin beş aylık hamile
olduğu belirtilmiştir. İddianamede, suç tarihinde on beş yaşını tamamlamamış
çocuk olan mağdurenin cinsel ilişki hususundaki
rızasının geçerli sayılmadığı ve suçun oluşumuna etki etmeyeceği de
hatırlatılmıştır.
8. Kütahya 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki yargılama sırasında
beyanı alınan mağdure, kendi isteğiyle başvurucu ile
birlikte kaçtıklarını ve karı koca hayatı yaşadıklarını, bu beraberliklerinden
(22/4/2008 doğumlu) bir çocuğunun olduğunu ve ikinci çocuğunu beklediğini
belirtmiştir. Başvurucu ise kendi aralarında anlaşarak mağdure
ile beraber yaşamaya başladıklarını, mağdurenin
yaşını doldurduğunda resmî nikah yapacaklarını belirtmiştir. Mağdurenin annesi beyanında, eşi öldüğü için başkasıyla
evlendiğini, mağdurenin ninesinin yanında kaldığını,
sanıkla kızının nişanlı olduğunu, kaçtıklarını sonradan öğrendiğini ve sanıktan
şikâyetçi olmadığını belirtmiştir. Adli Tıp Kurumu Kütahya Şube Müdürlüğü ve
Kütahya Devlet Hastanesinden alınan raporlar ve kemik grafilerine
göre hastane doğumlu olan mağdurenin kemik yaşının
rapor tarihi olan 19/7/2010 tarihinde on altı olduğu, dolayısıyla suç tarihi
olan Aralık 2007'de mağdurenin henüz on üç yaşının
içerisinde olduğu bildirilmiştir.
9. Mahkeme, 15/3/2011 tarihli ve E.2010/120, K.2011/49 sayılı
kararıyla başvurucunun on beş yaşından küçük çocuğun cinsel istismarı suçu
nedeniyle 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmetmiştir. Karar
gerekçesinde, her ne kadar mağdurenin rızası ile
sanıkla birçok kez cinsel ilişkiye girdikleri sabit ise de mağdurenin
suç tarihinde on beş yaşından küçük olduğu, göstermiş olduğu rızanın geçerli
olmadığı ve suçun oluşumuna da etki etmeyeceği, bu nedenle sanığın zincirleme
şekilde çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediğinin anlaşıldığı belirtilmiştir.
Ayrıca gerekçede, sanığa verilecek cezanın aynı zamanda mağdureye
ve çocuklarına da verilmiş sayılıp sayılmayacağı irdelenmiştir. Kararda, ülkemizde
özellikle az gelişmiş bölgelerde erken evliliğin sosyo-kültürel
bir olgu olarak yaşandığı, ancak yasalara açıkça aykırı olan ve hem kadınlara
karşı işlenen insan hakları suçu hem de çocukların insan hakları ihlali olarak
görülen erken evliliklerin engellenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Küçük yaşta
isteyerek veya zorla yapılan evliliklerin kız çocuklarının ruhsal ve bedensel
gelişimleri üzerinde olumsuz etki yarattığı, eğitimlerinin kesintiye uğramasına
neden olduğu, evlilik içi şiddetle daha fazla karşılaşmalarına, kadının
statüsünün düşmesine ve bunun sonucu olarak daha da yoğun cinsiyet
ayrımcılığına maruz kalmalarına yol açacağı ifade edilmiştir. Kararda kendisi
henüz çocuk iken çocuk sahibi olan kadınların bu çocukları bir yetişkin gibi
hayata kazandırabilmesinin mümkün olmadığı, toplumsal ve yasal kurallarla bu
bilincin bireylere verilmesi gerektiği, dolayısıyla verilen cezanın toplum
açısından caydırıcılık özelliğinin de bulunduğu belirtilmiştir. Hüküm
fıkrasında ise cezanın belirlenmesinde sanığın yargılama sürecindeki hal ve
davranışlarının lehine takdiri indirim nedeni kabul edilerek cezadan 1/6
oranında indirim yapıldığı ifade edilmiştir.
10. Karar, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 1/4/2014 tarihli ilamı
ile onanmıştır. Başvurucu kararı 12/8/2014 tarihinde müddetname
tebliği üzerine öğrenmiş ve 10/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
11. Ayrıca başvurucu Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 23/3/2012
tarihli kararı ile 5237 sayılı Kanun'un 188. maddesi gereğince uyuşturucu veya
uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçunu işlemesi nedeniyle 9 yıl hapis
cezası ile cezalandırılmıştır. Söz konusu ceza Yargıtay incelemesinden geçerek
kesinleşmiştir ve ceza infaz edilmektedir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
12. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun suç
tarihinde yürürlükte olan "Çocukların cinsel istismarı" kenar
başlıklı 103. maddesinin ilgili kısmı (18/6/2014 tarihli ve 6545 sayılı Türk
Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 59.
maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâli) şöyledir:
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden
kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel
istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını
tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen
her türlü cinsel davranış,
..., anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair
bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
... "
13. 5237 sayılı Kanun'un 103. maddesinin (18/6/2014 tarihli ve
6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun'un 59. maddesiyle yapılan değişiklikten önceki hâli) (2) numaralı
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu yönündeki itiraz Anayasa Mahkemesinin
12/11/2015 tarihli ve E.2015/43, K.2015/101 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
B. Uluslararası Hukuk
14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hukuka uygun şekilde
özgürlükten yoksun bırakılmanın doğal sonucu olarak ilgilinin özel hayatına ve
aile hayatına yönelik bir kısıtlama içereceğini birçok kararında vurgulamıştır
(Khoroshenko/Rusya [BD], B. No:41418/04,30/06/2015, §
106; Messina/İtalya (No. 2), B. No: 25498/94,
28/9/2000, § 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
15. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
16. Başvurucu, 11/8/2010 tarihinde mağdure
ile resmî nikahla evlendiklerini belirterek suçtan sonra evlenmiş olması
nedeniyle eyleminin suç olmaktan çıkarılması gerektiğini iddia etmiştir.
Başvurucu, iyi niyet duygularıyla bir yuva kurmak amacıyla geçmişte işlediği
suç nedeniyle haksız yere cezalandırıldığını, kendisinin cezaevine alınması
nedeniyle eşi olan mağdurenin ve işitme engelli olan
çocuklarının da bir anlamda cezalandırıldığını, uzun süre cezaevinde kalacak
olması nedeniyle aile birliğinin zarar gördüğünü ileri sürmüştür. Bu nedenlerle
Anayasa'nın 41. maddesinde yer alan ailenin korunması hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiş, yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
17. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı
gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz.”
18. Anayasa’nın "Ailenin
korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi
şöyledir:
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu
tedbirleri alır.”
19. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
20. Aile hayatına saygı hakkı, Anayasa’nın 20. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 41. maddesinin ise
Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, aile hayatına saygı hakkına ilişkin
pozitif yükümlülüklerin değerlendirilmesi bağlamında gözönünde
bulundurulması gerekmektedir (Murat Atılgan,
B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 22; Marcus Frank Cerny [GK], B. No: 2013/5126, 2/7/2015, § 36).
Bu kapsamda başvuru Anayasa'nın 20. maddesinde güvenceye alınan aile hayatına
saygı hakkı kapsamında ele alınmıştır.
21. Özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavram
olup "bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi" kavramı,
özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde temel alınmaktadır. Bu
yönü ile değerlendirildiğinde bahsi geçen hak, ilişki kurmak ve geliştirmek
üzere çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını da içermektedir (Serap Tortuk, B.
No: 2013/9660, 21/1/2015, § 31). Söz konusu olan diğer kişilerin içine aile
fertlerinin de dahil olduğunda kuşku bulunmamaktadır ve aile ilişkilerinin
normal bir şekilde sürdürülebilmesi, aile fertlerinin birbiriyle zaman
geçirebilmesi de özel ve aile hayatına saygı hakkının konusu kapsamındadır (Marcus Frank Cerny, §
36; Beşir Doğan,§ 27).
22. Öncelikle incelenmesi gereken husus, ailenin korunması ve
aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında korunan hakkın
kullanımına veya haktan yararlanılmasına kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali
nedeniyle doğrudan bir müdahalenin söz konusu olup olmadığıdır (Salih Karakoç,
B. No: 2013/2954, 19/12/2013, § 38).
23. Anayasa Mahkemesi 5237 sayılı Kanun'un suç tarihinde
yürürlükte olan hâliyle 103. maddesinin Anayasa'ya uygunluğunu incelemiş ve bu
hükmü Anayasa'ya uygun bulmuştur (AYM, E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015, §
30).
24. Somut olayda suç tarihi olan Aralık 2007 tarihinde
başvurucunun on üç yaşında olan mağdureyle cinsel
birliktelik gerçekleştirdiği ve o tarihten itibaren karı koca hayatı
yaşadıkları belirtilerek on beş yaşından küçük çocuğun cinsel istismarı suçu
nedeniyle 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmedildiği, kararın
olağan kanun yolları denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Ayrıca
söz konusu cezanın belirlenmesinde derece mahkemesi tarafından somut olayın
özellikleri, mağdurenin kendi isteği ile sanıkla
kaçtığı ve karı koca hayatı yaşadığı yönündeki beyanları dikkate alınarak başvurucuya
aşağı hadden ceza verildiği, lehine olan indirim sebeplerinin de uygulandığı
görülmektedir.
25. Anayasa’nın 19. maddesi gereği hükümlü ve tutukluların özel
hayatı ve aile hayatına birtakım sınırlamaların getirilmiş olması, hukuka uygun
olarak cezaevinde tutulmanın kaçınılmaz ve doğal bir sonucudur (Mehmet Koray Eryaşa,
B. No: 2013/6693, 16/4/2015, § 89).
26. Somut olayda suçtan sonra mağdureyle
evlenmiş olduğu anlaşılan başvurucunun cezaevinde bulunmasının aile hayatı
üzerinde birtakım olumsuz etkiler doğuracağı açıktır. Ancak bu durum kamu
makamlarının aile hayatını hedef alan işlem veya eylemlerinden kaynaklanmayıp
başvurucunun 5237 sayılı Kanun'un 103. maddesinde düzenlenen suçu ve ayrıca
uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçunu işlemesi
nedeniyle verilmiş olan hapis cezasının infaz edilmesinden kaynaklanmaktadır. Tutuklu
veya hükümlü olan kişilerin aileleriyle birlikte yaşamalarına ara verilmesi
şeklinde bazı kısıtlamaların ortaya çıkması cezaevinde tutulmanın doğal bir
sonucudur ve bu şekildeki kısıtlamalar başvurucuyla aynı veya başka suçlardan
ceza mahkûmiyetine ya da tutuklanmalarına karar verilmiş olan herkes yönünden
geçerlidir.
27. Ayrıca ilgili mevzuat uyarınca hükümlü ve tutukluların
mektup, telefon veya diğer iletişim vasıtalarıyla aileleriyle başka kişilerle
ve dışarıdaki kuruluşların temsilcileriyle haberleşmelerine, bu kişilerin
hükümlü ve tutukluları ziyaret etmelerine izin verilmesi mümkündür.
Başvurucunun ailesi, yasal temsilcisi ve yakınlarıyla görüştürülmesinin
engellendiğine ilişkin herhangi bir iddiası da bulunmamaktadır. Tüm bu
açıklamalar ışığında somut olayda kamu gücünün işlem, eylem veya ihmali
nedeniyle başvurucunun aile hayatına yönelik bir müdahale olmadığı sonucuna
varılmıştır.
28. Açıklanan nedenlerle başvurucunun aile hayatına saygı
hakkına yönelik bir müdahalede bulunulmadığı anlaşıldığından başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.