TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ÖZLEM KORKUT VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14571)
|
|
Karar Tarihi: 4/4/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucular
|
:
|
1. Özlem
KORKUT
|
|
|
2. Kadir
KORKUT
|
|
|
3. İsa Emre
KORKUT
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, doğum sırasında tıbbi ihmal sonucu çocukta kalıcı
bir sakatlığa yol açılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması
hakkının; açılan tazminat davasının makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
A. Bireysel Başvuru
Tarihine Kadar Yaşanan Gelişmeler
8. Birinci ve ikinci başvurucu, üçüncü başvurucunun anne ve babasıdır.
9. Üçüncü başvurucu, 14/7/2001 tarihinde Serik Devlet
Hastanesinde dünyaya gelmiştir. Doğum, hastanede bulunan nöbetçi ebe tarafından
gerçekleştirilmiştir. Doğum sonrasında üçüncü başvurucuya "doğumsal braksial paralizi" teşhisi konulmuş, sinir zedelenmesi
sonucu başvurucunun sağ kolunu kullanamamasıyla sonuçlanan kalıcı bir sakatlık
oluştuğu tespit edilmiştir.
1. Tam Yargı Davası
Süreci
10. Başvurucular, 30/5/2003 tarihinde uzman doktorun bulunmaması
ve buna bağlı olarak gerekli dikkat ve özenin gösterilmemesi nedeniyle üçüncü
başvurucunun doğumu sırasındasağ kolunda kalıcı
sakatlığa sebep olunduğu gerekçesiyle uğradıkları maddi ve manevi zararların
tazmini talebiyle Antalya 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası
açmışlardır. Davada,birinci başvurucu için 25.000 TL
maddi, 25.000 TL manevi; ikinci başvurucu için 25.000 TL maddi, 25.000 TL
manevi; üçüncü başvurucu için 250.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminat talep
edilmiştir.
11. Yargılama sırasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli
Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınan 21/7/2005 tarihli bilirkişi raporunda,
üçüncü başvurucunun sürekli işgörmezlik oranının
%35,2 olduğu, davalı idarenin ağır kusurunun tespiti bakımından Adli Tıp Kurumu
Başkanlığından rapor alınmasının uygun olduğu bildirilmiştir.
12. Mahkeme, 21/12/2005 tarihli ara kararı ile Adli Tıp Kurumu
Başkanlığından rapor alınmasına karar vermiştir. Mahkeme bu ara kararında Adli
Tıp Kurumu Başkanlığına;
i. Üçüncü başvurucunun doğumu sırasında izlenilen yöntemin uygun
olup olmadığının belirtilerek doğumda uzman doktorun mutlaka bulundurulmasının
gerekip gerekmediği,
ii. Tıp ilminin gerekleri dikkate alınarak birinci başvurucunun
ilk gebeliği ve mevcut gebelik hikâyesine göre yapılması gerektiği hâlde
yapılmayan herhangi bir tedavi ve müdahalenin bulunup bulunmadığı,
iii. Olaya özgü diğer hususlar dikkate alınarak bebeğin sağ
kolunda meydana gelen sinir zedelenmesinde davalı idarenin ağır kusurunun
bulunup bulunmadığına dair sorular yöneltilmiştir.
13. Adli Tıp Kurumu Başkanlığı 3. İhtisas Kurulunun 30/6/2006
tarihli raporunda, bebekte (üçüncü başvurucu) görülen pleksus
brakialis felcinin komplikasyon olarak
değerlendirildiği bildirilmiştir.
14. Mahkeme, söz konusu raporda Adli Tıp Kurumu Başkanlığına
yöneltilen sorulara cevap verilmemiş olduğu kanaatine ulaşmış ve 1/2/2007
tarihinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığından ek rapor istenilmesine karar
vermiştir.
15. Adli Tıp Kurumunun 21/3/2007 tarihli ek raporunda;
-Bebeğin (üçüncü başvurucu) doğumunun normal başladığı ve normal
süresinde seyrettiği, doğum takibinin tıp kurallarına uygun olduğu,
-Doğumlarda mutlaka bir uzman doktor bulunması gerekmediği,
ebenin de doğum yaptırabileceği,
-Doğuma yakın yapılacak doğum tartısı tahminlerinde hata payının
yüksek olacağı, nitekim bebeğin de normal kiloda (3.700 g) doğduğu, sezaryen
yapılmasının gerekmediği,
-Hemşire ve ebenin doğum esnasında epizyotomi
yapma yetkisinin bulunduğu, epizyotominin doğumlarda
genellikle yapılması gerektiği ve doktor kadar ebenin de buna karar verebileceği,
-Bebekte doğum sırasında omzunun takılması sonucu oluşan
sakatlığın hiçbir şekilde öngörülemeyeceği, bu nedenle önceden önlem
alınamayacağı, idarenin sağlık personelinin eyleminden dolayı kusurunun
bulunmadığı belirtilmiştir.
16. Antalya 1. İdare Mahkemesinin 13/3/2008 tarihli kararıyla
dava reddedilmiştir. Karar gerekçesinde, Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen
raporun hükme esas alındığı belirtilmiş ve bu rapora göre üçüncü başvurucunun
doğumunda meydana gelen sakatlık bakımından idarenin ağır hizmet kusurunu
gerekli kılacak koşulların bulunmadığı belirtilmiştir.
17. Bu karar Danıştay Onuncu Dairesinin 11/11/2009 tarihli
kararıyla kısmen onanmış, kısmen bozulmuştur. Danıştay Onuncu Dairesinin
kararında Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen 21/3/2007 tarihli ek rapora
atıf yapılmıştır. Bebekte meydana gelen zararın doğum eyleminin bir
komplikasyonu olarak kabul edildiği, idarenin ağır hizmet kusurundan söz
edilemeyeceği, bu nedenle maddi tazminat ödenmesinin mümkün olmadığı
belirtilmiştir. Bu nedenle Mahkeme kararının maddi tazminat isteminin reddine
dair kısmı onanmıştır.
18. Öte yandan, manevi tazminat yönünden karar bozulmuştur.
Kararda, idarenin kamu hizmetini eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle
ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı
duymalarının manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için
yeterli olduğu belirtilmiştir. Buna göre birinci başvurucunun hastaneye
yatırıldığı sırada ilk muayenesinin icapçı doktor tarafından yapılmış olmasına
karşın doğumun seyri ve doğum sırasında yaklaşık üç saatlik süre içerisinde
hastanede görevli bulunan herhangi bir doktor tarafından takip edilmediği, bu
yönüyle anneye verilen sağlık hizmetinin eksiksiz ve kusursuz olduğundan söz
edilemeyeceği vurgulanmıştır.
19. Başvurucuların karar düzeltme istemleri aynı Dairenin
21/6/2011 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
20. Bozma sonrası yapılan yeniden yargılama sonucunda Antalya 1.
İdare Mahkemesi, maddi tazminat isteminin reddine dair kararın onanarak
kesinleşmesi nedeniyle sadece manevi tazminat istemi yönünden davayı ele
almıştır. Mahkemece manevi tazminat istemi yönünden verilen bozma kararına
uyulmuş ve 15/12/2011 tarihli kararla manevi tazminat istemlerinin kısmen
kabulüyle birinci başvurucuya 12.500 TL, ikinci başvurucuya 12.500 TL ve üçüncü
başvurucuya 25.000 TL manevi tazminat ödenmesine hükmedilmiştir.
21. Bu karar Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 8/5/2014 tarihli kararıyla onanmıştır. Söz konusu karar
başvuruculara 4/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucular 1/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuşlardır.
2. İdari İnceleme Süreci
23. Antalya Valiliği tarafından konu hakkında inceleme
başlatılmıştır. 2/6/2003 tarihli inceleme raporunda, başvurucuların çocuğunda
meydana gelen sakatlığın doğum olayının komplikasyonu olarak değerlendirildiği
bildirilmiştir.
B. Bireysel Başvuru
Tarihinden Sonra Yaşanan Gelişmeler
24. Anılan karara karşı başvurucuların karar düzeltme istemleri
aynı Dairenin 18/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
25. Başvurucular ayrıca, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM)başvurmuşlardır.
26. AİHM'in 29/1/2015 tarihli kararı
ile 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış
Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'un yürürlüğe
girmesi üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına
(Tazminat Komisyonu) başvurulması gerektiği bildirilmiştir.
27. Bunun ardından başvurucular 25/2/2015 tarihinde Tazminat
Komisyonuna başvurarak yargılama sürecinin uzun sürmesinden dolayı adil
yargılanma haklarının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuşlardır.
28. Tazminat Komisyonunun 14/10/2015 tarihli kararıyla (İdari
yargıda davanın açıldığı 30/5/2003 ile yargılamanın sona erdiği 18/12/2014
tarihleri arasında) iki dereceli olarak 11 yıl 6 ay 18 gün süren yargılamanın
makul süreyi aştığı gerekçesiyle başvuruculara 12.700 TL tazminat ödenmesine
karar verilmiştir.
29. Kararda, söz konusu tazminat miktarı belirlenirken davanın
başvurucuların çocuklarının kolunda meydana gelen kalıcı sakatlıktan
kaynaklanan bir dava olması ve başvurucular için taşıdığı önem dikkate alınarak
tazminat miktarının artırıldığı ifade edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun "Doğrudan doğruya tam yargı
davası açılması" kenar başlıklı 13. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve
her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak
haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen
veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden
itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu
sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir."
B. Uluslararası Hukuk
31. AİHM, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerinin
korunması, kendilerine uygulanan tedaviye dâhil olmaları, bu hususta rıza
göstermeleri ve maruz kaldıkları sağlık risklerini değerlendirmelerine yardımcı
olan bilgilere erişimlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesi
kapsamı içerisinde yer aldığını kabul etmektedir (Trocellier v. Fransa (k.k.),
B. No: 75725/01, 5/10/2006; İclal Karakoca
ve Hüseyin Karakoca/Türkiye (k.k.), B. No:
46156/11, 21/5/2013).
32. AİHM kararlarına göre devletler, ister kamu isterse özel sağlık
kuruluşları tarafından yerine getirilsin, sağlık hizmetlerini hastaların
yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüğünün korunmasına yönelik gerekli
tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye; Vo/Fransa [BD], B. No: 53924/00, 8/7/2004, § 90; Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No: 32967/96, 17/1/2002, § 51).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 4/4/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve
Manevi Varlığını Koruma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
34. Başvurucular, doğumda uzman bir doktorun bulunmaması
yüzünden uğranılan zararda idarenin hizmet kusuru bulunduğunu, yargı
makamlarınca maddi tazminat taleplerinin reddedilmesi ve manevi tazminat
taleplerinin de kısmen karşılanmış olması nedeniyle mağduriyetlerinin
giderilmediğini belirtmişlerdir. Bu nedenle başvurucular kişinin maddi ve
manevi varlığının korunması hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
a. Maddi Tazminat Talebi
Yönünden
35. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
36. Somut olayda başvurucuların maddi tazminat isteminin reddine
dair karar11/11/2009 tarihinde onanmış ve karar düzeltme istemleri de 21/6/2011
tarihinde reddedilmiştir. Buna göre başvuru konusu kararın maddi tazminata
ilişkin kısmının 23/9/2012 tarihinden önce kesinleştiği anlaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Manevi Tazminat Talebi
Yönünden
38. Başvurucular, idarenin sağlık hizmetinin yerine getirilmesi
sırasındaki kusuru nedeniyle kalıcı sakatlığın meydana geldiğini ve olaya
ilişkin davada uygun ve yeterli miktarda manevi tazminata karar verilmemesi
nedeni ile mağduriyetlerinin giderilmediğini iddia etmektedirler.
39. Somut olayda başvurucuların açtığı maddi ve manevi tazminat
davasında derece mahkemesi tarafından Adli Tıp Kurumundan bilirkişi raporu
alındığı ve Adli Tıp Kurumunca verilen 21/3/2007 tarihli ek raporda,
başvurucuların çocuğunun doğumu sırasında meydana gelen sakatlığın hiçbir
şekilde öngörülemeyeceği, bu nedenle önceden önlem alınamayacağının
belirtildiği görülmüştür.
40. Bununla birlikte derece mahkemesinin ve Danıştay Onuncu
Dairesinin kararında, doğumun seyri ve doğum sırasında yaklaşık üç saatlik süre
içerisinde hastanede görevli bulunan herhangi bir doktor tarafından takip
edilmediği, bu yönüyle anneye verilen sağlık hizmetinin eksiksiz ve kusursuz
olduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle başvuruculara manevi tazminat verilmesine
hükmedildiği anlaşılmaktadır (bkz. § 20).
41. Bu durumda başvuru konusu olayda, derece mahkemeleri
tarafından kişinin maddi ve manevi varlığını koruma yükümlülüğüne ilişkin
şikâyetler açısından, ihlalin tespit edildiği açıktır.
42. Ayrıca belirlenen tazminat miktarları ile davanın koşulları
ve başvurucuların uğradığı zararlar arasında açık bir orantısızlık bulunmadığı
görülmektedir. Sonuç olarak derece mahkemelerinin kararlarında bariz bir takdir
hatası veya keyfîlik tespit edilmediğinden Anayasa Mahkemesinin
manevi tazminat miktarının belirlenmesi konusunda anılan mahkemelerin takdir
yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz (Özkan
Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 45; Sadık Koçak ve diğerleri, B. No: 2013/841, 23/1/2014, § 87).
43. Bu durumda somut başvuruya konu davada hükmedilen
tazminatın, müdahalenin sonuçlarının giderilmesi bakımından yetersiz olmadığı
kanaatine varıldığından kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkına
yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı sonucuna varılmıştır (Aynı yönde
değerlendirme için bkz. Cavide Sevinç ve diğerleri, B. No: 2014/10703,
5/10/2017, § 41).
44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları
45. Başvurucular, uğradıkları zararların tazmini için açtıkları
davanın bireysel başvuru tarihi itibarıyla 11 yılı aşkın bir süredir devam
ettiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
2. Değerlendirme
46. Somut olayda başvurucuların başlattığı yargılama (30/5/2003
tarihi ile 18/12/2014 tarihi arasında) iki dereceli olarak 11 yıl 6 ay 18 gün
sürmüştür. Bu süre dikkate alınarak Tazminat Komisyonu tarafından 14/10/2015
tarihli kararla başvuruculara 12.700 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
47. Bu durumda 6384 sayılı Kanun ile kurulan Komisyon tarafından
uzun yargılanma nedeniyle başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğinin tespit edildiği ve bu ihlal sebebiyle ödenen tazminat tutarının
Anayasa Mahkemesinin ve AİHM'in uzun yargılama
ihlalleri ile ilgili vermiş olduğu yerleşik içtihatlarıyla uyumlu olduğu
görülmektedir.
48. Buna göre uzun yargılanma nedeniyle ortaya çıkan ihlalin
tespit edilerek uygun giderimin sağlanması karşısında başvurucuların bu konuya
ilişkin iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varmak
gerekmiştir.
49. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Maddi tazminat talebi yönünden kişinin maddi ve manevi
varlığının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Manevi tazminat talebi yönünden kişinin maddi ve manevi
varlığının korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA
4/4/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.