TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
LÜTFİYE YILMAZ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/14578)
|
|
Karar Tarihi: 21/6/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Özgür DUMAN
|
Başvurucu
|
:
|
Lütfiye
YILMAZ
|
Vekili
|
:
|
Av. Arzu
YILMAZ ERGÜNAÇ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kadastro tespitine itiraz davasında temyiz
aşamasında düzenlenen bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil
yargılanma hakkının, bu davada sonradan Orman Genel Müdürlüğünün davaya dâhil
edilerek davanın reddedilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Zonguldak ili Merkez ilçesine bağlı Kırat Mahallesi'nde
yapılan kadastro çalışmaları sırasında 130 ada 1 parsel numarasıyla
sınırlandırılan taşınmaz -tarla nitelikli olarak- H.S. adına tespit edilmiştir.
Kadastro sınırlandırma ve tespiti 1/7/2010 ile 30/7/2010 tarihleri arasında
askı ilanına alınmış, başvurucu 30/7/2010 tarihinde tespit maliki H.S. aleyhine
Zonguldak Kadastro Mahkemesinde (Mahkeme) kadastro tespitine itiraz davası
açmıştır.
9. Mahkeme 1/6/2011 tarihinde uyuşmazlık konusu taşınmazın
bulunduğu yere giderek keşif yapmıştır. Kadastro, ziraat ve orman uzmanı teknik
bilirkişilerin de katıldığı keşif sırasında bir mahallî bilirkişi ile davacı
tanıklarının beyanları alınmıştır. Keşif tutanağında; taşınmazın eğiminin
%30-35 olduğu, üzerinde bir adet ev, meyve ağaçları, fındık ağaçları, eğrelti,
çalı, diken ve otların bulunduğu ayrıca kayın ve gürgen ağaçları ile
fidanlarının bulunduğu belirtilmiştir. Öte yandan bu taşınmazın bitişiğinde 101
ada 1 parsel sayılı orman niteliğinde Maliye Hazinesi (Hazine) adına tespit ve
tapuya tescil edilen bir taşınmaz bulunmaktadır.
10. Ziraat uzmanı teknik bilirkişinin 20/6/2011 tarihli
raporunda, uyuşmazlık konusu taşınmazın yıllardır tarımsal amaçlarla
kullanılmadığı ve orman bitki örtüsü taşıyan alanların hâkim olduğu
belirtilmiştir. Orman uzmanı teknik bilirkişinin 4/7/2011 tarihli raporunda, bu
taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu kanaati belirtilmiştir.
11. Yargılama sırasında 22/7/2011 tarihli beşinci oturumda
Mahkemece davanın Orman Genel Müdürlüğüne (İdare) ihbarı yönünde ara kararı
verilmiş, 28/7/2011 tarihli katılma talebi üzerine İdare, asli müdahil
sıfatıyla yargılamaya dâhil edilmiştir.
12. Mahkeme 28/10/2011 tarihinde, başvurucunun açtığı davanın
reddine ve asli müdahil İdarenin açtığı davanın ise kabulüne karar vermiştir.
Bu karara göre uyuşmazlık konusu taşınmazın davalı adına yapılan kadastro
tespitinin iptali ile bu taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tapuya
tesciline karar verilmiştir. Kararda; mahallî bilirkişi ve davacı tanıklarının
bu taşınmazın H.S. ile bir ilgisinin olmadığını, taşınmazın başvurucuya ait
olduğunu bildikleri yönündeki beyanlarına yer verilmiştir. Mahkeme; ayrıca
başvurucunun fasulye ve sebze ekerek bu taşınmazı kullandığını, taşınmazın
üzerinde meyve ağaçları da bulunduğunu ancak başvurucunun bir süredir taşınmazı
kullanmadığını mahallî bilirkişi ve tanıkların beyan ettiğine de değinmiştir.
Kararda orman uzmanı teknik bilirkişinin raporunun hükme esas alındığı
belirtilmiş ve bu raporda yer alan bazı tespitlerden söz edilmiştir. Mahkeme,
1972 yılında yapılan orman kadastro çalışmalarına göre bu taşınmazın orman
sınırları içinde ve 1960 ile 1984 yıllarına ait memleket haritalarında yeşil
renkli orman rumuzlu alanda kaldığını belirtmiştir. Ayrıca hava fotoğraflarının
stereoskopik incelemesine göre bu taşınmazın çevre ormanlık alanlarla bütünlük
oluşturan orman bitki örtüsü ile kaplı alanda bulunduğu da kararda
açıklanmıştır. Mahkeme, ziraat ve orman uzmanı teknik bilirkişilerin
görüşlerine de yer verdikten sonra dava konusu taşınmazın orman sayılan
yerlerden olup kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilemeyeceği sonucuna
varmıştır.
13. Başvurucu 22/12/2011 tarihinde kararı temyiz etmiştir.
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (Daire) 11/6/2012 tarihinde, eksikliklerin
giderilmesi amacıyla dosyanın Mahkemeye iadesine karar vermiştir. Bu ilamda
öncelikle uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yörede yapıldığı anlaşılan
orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı
ilan tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla
birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneğinin getirtilmesi
istenmiştir. Daire ayrıca kadastro ve orman uzmanı teknik bilirkişilerden
kesinleşmiş orman kadastrosu ve aplikasyonu çalışmalarına ait haritaların
kadastro paftası ölçeklerinin denkleştirilerek aynı altlık üzerinde
gösterildiği krokili bir ek rapor aldırılması gerektiğini belirtmiştir.
14. Yargıtay ilamı doğrultusunda Mahkeme 12/7/2014 tarihinde
Orman İşletme Müdürlüğünden orman tahdit haritasını istemiş, orman ve kadastro
uzmanı teknik bilirkişilerden getirtilen bu harita ile kadastro paftasının aynı
ölçekte aynı altlık üzerinde çakıştırıldığı krokili bir ek bilirkişi raporu
aldırmıştır.
15. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) sorgulandığında
bu ek bilirkişi raporunun tebliğ edilmeden dava dosyasının temyiz incelemesi
için Daireye gönderildiği görülmektedir. Dairenin 25/6/2013 tarihli ilamıyla
hükmün onanmasına karar verilmiştir. Onama ilamında, kararın dayandığı
gerekçeye atıfta bulunulmuş ve özellikle keşif sonucu düzenlenen bilirkişi
raporunda taşınmazın eylemli biçimde orman olduğunun tespit edilmesi nedeniyle
temyiz itirazlarının reddi gerektiği belirtilmiştir.
16. Başvurucu, ek bilirkişi raporunun kendisine tebliğ
edilmemesinin usule aykırı olduğunu belirtmiş ve yargılama sırasında tebliğ
edilen diğer bilirkişi raporlarıyla ilgili itirazlarını sıralayarak karar
düzeltme talebinde bulunmuştur. Dairenin 21/4/2014 tarihli ilamıyla
başvurucunun karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucu vekiline 3/6/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 2/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların
tespiti" kenar başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam
yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100
dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az
yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi
veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un
"Kamu malları" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili
kısımları şöyledir:
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine
ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz
yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine
tabidir.”
21. 3402 sayılı Kanun'un
"İhya edilen taşınmaz mallar" kenar başlıklı 17. maddesi
şöyledir:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf
ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen
taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya
halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
..."
22. 3402 sayılı Kanun'un 18. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Orta malları, hizmet malları, ormanlar
ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen
yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı
olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez."
23. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Tabii olarak yetişen ve emekle
yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman
sayılır"
24. 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu yerler dışında orman sınırlarında
hiçbir suretle daraltma yapılamaz."
25. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 280. maddesi şöyledir:
"Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine
incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı
olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce
birer örneği taraflara tebliğ edilir."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında,
mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece
mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum”
esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010,
§ 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz
[BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99,
30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004,
§ 129).
27. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde
etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.),
B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum
Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
28. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak
müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1.
maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması durumunda
ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut
mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en
azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı kapsamında
değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98,
28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98,
12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar
için Pine Valley Developments
Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87,
29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98,
24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No:
17849/91, 20/11/1995, § 31).
29. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak
kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında
savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli
değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek
Cumhuriyeti (k.k.) [BD],B. No: 39794/98,
10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair
bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen
iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda “meşru bir
beklentinin” bulunduğu sonucuna
varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
30. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir
olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir
düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına
dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye
(k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
31. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından
AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile
yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi
alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı yönündeki Türk
hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların, bu taşınmazların mülkiyetini
elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentinin doğmasının mümkün
bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve
diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21303/07,
14/10/2014, § 35); Kadir Gündüz/Türkiye
(k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, No. 41192/04,
24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve
diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.),
B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44). Öte yandan İpseftel/Türkiye (B. No: 18638/05, 26/5/2015, §§ 48-69) kararında
ise yine iç hukuktaki düzenlemelere işaret edilmiştir. Bu kararlar ile
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesindeki
kazandırıcı zamanaşımı koşulları gerçekleştikten sonra verilen idari ve
yargısal kararlarla başvurana, toplumun genel yararının gerekleri ile bireysel
hakların korunmasının gerekleri arasında düzenlenmesi gereken adil dengeyi
sağlayacak nitelikte herhangi bir tazminat ödenmeksizin, mülkiyetin
kaybettirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği ve
Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, açmış olduğu kadastro tespitine itiraz davasında
verilen hükmün temyizine ilişkin inceleme devam ederken Yargıtayın
eksikliğin giderilmesine ilişkin ilamı doğrultusunda aldırılan ek bilirkişi
raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında, adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisinin silahların eşitliği ilkesi olduğu, silahların
eşitliği ilkesinin davanın taraflarının usuli haklar
bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre
daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde
mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına geldiği
açıklanmıştır (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı
olan çelişmeli yargılanma hakkının ise kural olarak bir hukuk ya da ceza
davasında tüm taraflara gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi
sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı verdiği belirtilmiştir
(Ömer Topuz, B. No: 2013/6833,
3/4/2014, § 57).
35. Yine Anayasa Mahkemesi, yargılamanın hakkaniyetine ilişkin
herhangi bir eksiklikliğin belli koşullar altında
ister aynı seviyede isterse daha üst bir mahkeme tarafından daha sonraki bir
aşamada telafi edilebildiği durumlarda hak ihlalinin söz konusu olmayacağını belirtmiştir
(Hamiyet Köseoğlu, B. No:
2013/1341, 21/5/2015, § 30).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
36. Somut olayda başvurucunun açtığı kadastro tespitine itiraz
davasında Mahkeme, yapılan keşif ile orman ve ziraat uzmanı teknik
bilirkişilerin raporlarını hükme esas alarak 28/10/2011 tarihinde davanın
reddine karar vermiştir. Başvurucu hükmü temyiz etmiş, Dairenin 11/6/2012
tarihli ilamıyla eksikliğin giderilmesi amacıyla dosyanın İlk Derece
Mahkemesine iadesine karar verilmiştir. Daire, kesinleşmiş orman kadastrosu ve
aplikasyonu çalışmalarına ait haritaların kadastro paftası ölçeklerinin
denkleştirilerek aynı altlık üzerinde gösterildiği krokili bir ek rapor
aldırılması gerektiğini belirtmiştir. Mahkemece bu doğrultuda orman ve kadastro
uzmanı teknik bilirkişilerden müşterek imzalı bir ek rapor aldırılmış ve dava
dosyası yeniden Daireye gönderilmiştir. Dairenin 25/6/2013 tarihli ilamıyla
hükmün onanmasına karar verilmiş, 21/4/2014 tarihinde de başvurucunun karar
düzeltme talebi reddedilmiştir.
37. Başvuruya konu dava dosyası UYAP kayıtlarından
incelendiğinde başvurucunun da belirttiği gibi söz konusu ek bilirkişi
raporunun başvurucuya tebliğ edilmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak ek
bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle başvurucuya rapora karşı
itirazlarını sunma fırsatı tanınmamış ise de başvurucunun onama ilamıyla
birlikte raporun içeriğini öğrendiği ve karar düzeltme aşamasında rapora karşı
görüş ve itirazlarını ileri sürebilme imkânını bulduğu görülmektedir.
Dolayısıyla eksikliğin sonraki aşamada telafi edildiği, yargılamanın bütününe
göre başvurucu açısından herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığı sonucuna
ulaşılmaktadır. Kaldı ki Yargıtayın onama ilamında,
yapılan keşif ve önceki bilirkişi raporlarına atıfta bulunularak taşınmazın
özellikle eylemli olarak orman olması nedeniyle temyiz itirazlarının
reddedildiği belirtilmektedir. Bu durumda Yargıtay onama ilamındaki bu gerekçe
dikkate alındığında orman ve kadastro haritalarının aynı ölçekte ve aynı
altlıkta gösterilmesine ilişkin krokinin düzenlenmesinden ibaret ek rapor
aldırılmasının yargılamanın sonucunu değiştirmesi bakımından etkili olmadığı da
değerlendirilmektedir.
38. Açıklanan gerekçelerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından
başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan
yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, uyuşmazlık konusu taşınmazın zilyetliğinde
olduğunu ve bu taşınmazın orman arazisinde kalmadığını belirtmiştir.
Başvurucuya göre Derece Mahkemelerince kendiliğinden İdarenin davaya dâhil
edilerek orman ağaçları bulunduğu gerekçesiyle taşınmazın orman vasfıyla Hazine
adına tescil edilmesi hakkaniyete uygun bir karar değildir. Başvurucu, kadastro
sırasında yanlışlıkla üçüncü bir kişi adına tespit edilen ancak kendisine ait
olduğunu iddia ettiği taşınmazın orman vasfında olduğu tespit edilerek elinden
alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın
35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlali iddiası
yanında kadastro tespitine itiraz davasının reddedilerek taşınmazın orman
vasfıyla Hazine adına tesciline karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun temel
iddiası, uyuşmazlık konusu taşınmazın zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı
hükümlerine dayalı olarak kendisine ait olmasına rağmen orman sahası olarak
tespit ve tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun yargılamanın sonucunun adil olmadığına
ilişkin şikâyetinin de mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği
değerlendirilmiştir.
42. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut
mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi
olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne
kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir.
Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer"
veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir
beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir.
Meşru beklenti makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın
doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma
ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan
yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma
beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın
varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No:
2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
43. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp
bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili
hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk
Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve
Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet
hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının
tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile
yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd.
Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet
hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse önce böyle bir hakkının var
olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa
Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
44. Başvuru konusu olayda başvurucu, kadastro sırasında üçüncü
bir kişi adına tespit edilen taşınmazın kendisine ait olduğu iddiasıyla bu kişi
aleyhine kadastro tespitine itiraz davası açmıştır. Başvurucunun kadastro
öncesine ait bir tapu kaydı bulunmamaktadır. Başvurucu gerek açtığı kadastro tespitine
itiraz davasında gerekse de bireysel başvuruda bir tapu kaydına
dayanmamaktadır. Dolayısıyla ihlal iddiasına konu taşınmazın kadastro
tespitinden önceki hukuki süreçlerde başvurucu adına tescil edildiğine ve
başvurucunun malik olarak muamele gördüğüne ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır.
Başvurucu esas itibarıyla mülk edinmeyi sağlayan zilyetlik yoluyla olağanüstü
kazandırıcı zamanaşımı koşullarının lehine gerçekleştiği ve bu suretle
uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edindiğini iddia etmektedir.
45. Öncelikle başvurucunun kendisini vekil ile temsil ettirdiği
duruşmalı olarak görülen yargılamada, başvurucuya itiraz ve savunmalarını
ortaya koyabilme ve delillerini sunabilme olanağının tanındığı anlaşılmaktadır.
Kadastro Mahkemesi, taşınmazın başında keşif yapmış; keşif sırasında mahallî
bilirkişi ve davacı tanıklarını dinlemiş; aynı zamanda orman, kadastro ve
ziraat uzmanı teknik bilirkişilerden raporlar almıştır. Yapılan yargılama
neticesinde tarafların delillerini değerlendiren Mahkeme, dava konusu
taşınmazın orman olduğunun belirlenmesi nedeniyle özel mülke konu olamayacağı
ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilemeyeceği gerekçesiyle
başvurucunun davasının reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz ve karar
düzeltme istemleri de aynı gerekçelerle Yargıtayca
reddedilmiştir.
46. Anayasa Mahkemesinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk
kurallarının yorumlanmasına yönelik şikâyetler bakımından görevi ise bireysel
başvurunun ikincil doğası gereği sınırlıdır. Derece mahkemeleri önünde hukukun
ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve
bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince
kesin olarak reddedildiği durumlarda açık bir keyfîlik
veya bariz bir takdir hatası olmadığı sürece “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz.
47. Somut olayda Derece Mahkemelerinin gerekçesinin, özellikle
uyuşmazlık konusu taşınmazın eylemli olarak orman olduğu olgusu ve 3402 sayılı
Kanun'un 18. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen orman niteliğindeki
taşınmazların zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün olmadığı yönündeki hükme
dayandığı anlaşılmaktadır. Mahallinde yapılan keşif, mahallî bilirkişi ve tanık
beyanları ile bilirkişi raporlarını esas alan Derece Mahkemelerince, dava
konusu taşınmaz yönünden başvurucu yararına 3402 sayılı Kanun'un 14. maddesinde
öngörülen kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinmeyi sağlayan zilyetlikle
edinme koşullarının oluşmadığı belirlenmiştir. Bu durumda başvurucunun, yapılan
yargılama neticesinde orman olduğu belirlenen uyuşmazlık konusu taşınmazın
mülkiyetini kazandırıcı zamanaşımı yoluyla elde ettiğini ispat edemediği
anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu ayrıca, İdarenin resen davaya dâhil edildiğini
ileri sürmektedir. Ancak davanın ihbarı üzerine İdarenin davaya müdahale
dilekçesi verdiği görülmektedir. Öte yandan kazandırıcı zamanaşımı koşullarının
başvurucu yararına gerçekleştiğinin kanıtlanamadığı tespit edildiğine göre
İdarenin davaya dâhil edilmesinin başvurucu bakımından sonuca bir etkisi
bulunmamaktadır. Zira İdare davaya dâhil edilmemiş olsa da başvurucunun
zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı koşullarının gerçekleştiğini ispat
etmesi gerekir.
49. Ayrıca belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut
bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil
mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır.
50. Sonuç olarak somut başvuru açısından yeterli bir hukuki
temele dayalı olmadığından başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkü veya en azından mülkiyeti
elde etme yönünde bir meşru beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.