TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
LÜTFİYE YILMAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/14578)
Karar Tarihi: 21/6/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Recai AKYEL
Raportör
Özgür DUMAN
Başvurucu
Lütfiye YILMAZ
Vekili
Av. Arzu YILMAZ ERGÜNAÇ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; kadastro tespitine itiraz davasında temyiz aşamasında düzenlenen bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının, bu davada sonradan Orman Genel Müdürlüğünün davaya dâhil edilerek davanın reddedilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/7/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Zonguldak ili Merkez ilçesine bağlı Kırat Mahallesi'nde yapılan kadastro çalışmaları sırasında 130 ada 1 parsel numarasıyla sınırlandırılan taşınmaz -tarla nitelikli olarak- H.S. adına tespit edilmiştir. Kadastro sınırlandırma ve tespiti 1/7/2010 ile 30/7/2010 tarihleri arasında askı ilanına alınmış, başvurucu 30/7/2010 tarihinde tespit maliki H.S. aleyhine Zonguldak Kadastro Mahkemesinde (Mahkeme) kadastro tespitine itiraz davası açmıştır.
9. Mahkeme 1/6/2011 tarihinde uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yere giderek keşif yapmıştır. Kadastro, ziraat ve orman uzmanı teknik bilirkişilerin de katıldığı keşif sırasında bir mahallî bilirkişi ile davacı tanıklarının beyanları alınmıştır. Keşif tutanağında; taşınmazın eğiminin %30-35 olduğu, üzerinde bir adet ev, meyve ağaçları, fındık ağaçları, eğrelti, çalı, diken ve otların bulunduğu ayrıca kayın ve gürgen ağaçları ile fidanlarının bulunduğu belirtilmiştir. Öte yandan bu taşınmazın bitişiğinde 101 ada 1 parsel sayılı orman niteliğinde Maliye Hazinesi (Hazine) adına tespit ve tapuya tescil edilen bir taşınmaz bulunmaktadır.
10. Ziraat uzmanı teknik bilirkişinin 20/6/2011 tarihli raporunda, uyuşmazlık konusu taşınmazın yıllardır tarımsal amaçlarla kullanılmadığı ve orman bitki örtüsü taşıyan alanların hâkim olduğu belirtilmiştir. Orman uzmanı teknik bilirkişinin 4/7/2011 tarihli raporunda, bu taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu kanaati belirtilmiştir.
11. Yargılama sırasında 22/7/2011 tarihli beşinci oturumda Mahkemece davanın Orman Genel Müdürlüğüne (İdare) ihbarı yönünde ara kararı verilmiş, 28/7/2011 tarihli katılma talebi üzerine İdare, asli müdahil sıfatıyla yargılamaya dâhil edilmiştir.
12. Mahkeme 28/10/2011 tarihinde, başvurucunun açtığı davanın reddine ve asli müdahil İdarenin açtığı davanın ise kabulüne karar vermiştir. Bu karara göre uyuşmazlık konusu taşınmazın davalı adına yapılan kadastro tespitinin iptali ile bu taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Kararda; mahallî bilirkişi ve davacı tanıklarının bu taşınmazın H.S. ile bir ilgisinin olmadığını, taşınmazın başvurucuya ait olduğunu bildikleri yönündeki beyanlarına yer verilmiştir. Mahkeme; ayrıca başvurucunun fasulye ve sebze ekerek bu taşınmazı kullandığını, taşınmazın üzerinde meyve ağaçları da bulunduğunu ancak başvurucunun bir süredir taşınmazı kullanmadığını mahallî bilirkişi ve tanıkların beyan ettiğine de değinmiştir. Kararda orman uzmanı teknik bilirkişinin raporunun hükme esas alındığı belirtilmiş ve bu raporda yer alan bazı tespitlerden söz edilmiştir. Mahkeme, 1972 yılında yapılan orman kadastro çalışmalarına göre bu taşınmazın orman sınırları içinde ve 1960 ile 1984 yıllarına ait memleket haritalarında yeşil renkli orman rumuzlu alanda kaldığını belirtmiştir. Ayrıca hava fotoğraflarının stereoskopik incelemesine göre bu taşınmazın çevre ormanlık alanlarla bütünlük oluşturan orman bitki örtüsü ile kaplı alanda bulunduğu da kararda açıklanmıştır. Mahkeme, ziraat ve orman uzmanı teknik bilirkişilerin görüşlerine de yer verdikten sonra dava konusu taşınmazın orman sayılan yerlerden olup kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilemeyeceği sonucuna varmıştır.
13. Başvurucu 22/12/2011 tarihinde kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesi (Daire) 11/6/2012 tarihinde, eksikliklerin giderilmesi amacıyla dosyanın Mahkemeye iadesine karar vermiştir. Bu ilamda öncelikle uyuşmazlık konusu taşınmazın bulunduğu yörede yapıldığı anlaşılan orman tahdidine ilişkin işe başlama, çalışma, işi bitirme ve sonuçlarının askı ilan tutanakları ile taşınmazın bulunduğu yeri orman tahdit sınır noktalarıyla birlikte gösterir onaylı orman tahdit harita örneğinin getirtilmesi istenmiştir. Daire ayrıca kadastro ve orman uzmanı teknik bilirkişilerden kesinleşmiş orman kadastrosu ve aplikasyonu çalışmalarına ait haritaların kadastro paftası ölçeklerinin denkleştirilerek aynı altlık üzerinde gösterildiği krokili bir ek rapor aldırılması gerektiğini belirtmiştir.
14. Yargıtay ilamı doğrultusunda Mahkeme 12/7/2014 tarihinde Orman İşletme Müdürlüğünden orman tahdit haritasını istemiş, orman ve kadastro uzmanı teknik bilirkişilerden getirtilen bu harita ile kadastro paftasının aynı ölçekte aynı altlık üzerinde çakıştırıldığı krokili bir ek bilirkişi raporu aldırmıştır.
15. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) sorgulandığında bu ek bilirkişi raporunun tebliğ edilmeden dava dosyasının temyiz incelemesi için Daireye gönderildiği görülmektedir. Dairenin 25/6/2013 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir. Onama ilamında, kararın dayandığı gerekçeye atıfta bulunulmuş ve özellikle keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda taşınmazın eylemli biçimde orman olduğunun tespit edilmesi nedeniyle temyiz itirazlarının reddi gerektiği belirtilmiştir.
16. Başvurucu, ek bilirkişi raporunun kendisine tebliğ edilmemesinin usule aykırı olduğunu belirtmiş ve yargılama sırasında tebliğ edilen diğer bilirkişi raporlarıyla ilgili itirazlarını sıralayarak karar düzeltme talebinde bulunmuştur. Dairenin 21/4/2014 tarihli ilamıyla başvurucunun karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
17. Nihai karar, başvurucu vekiline 3/6/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 2/7/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 21/6/1987 tarihli ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun "Tapuda kayıtlı olmayan taşınmaz malların tespiti" kenar başlıklı 14. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”
20. 3402 sayılı Kanun’un "Kamu malları" kenar başlıklı 16. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden:
...
D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu Kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir.”
21. 3402 sayılı Kanun'un "İhya edilen taşınmaz mallar" kenar başlıklı 17. maddesi şöyledir:
"Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde hazine adına tespit edilir.
..."
22. 3402 sayılı Kanun'un 18. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar, tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez."
23. 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır"
24. 6831 sayılı Kanun'un 2. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
"Bu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir suretle daraltma yapılamaz."
25. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 280. maddesi şöyledir:
"Bilirkişi, raporunu, varsa kendisine incelenmek üzere teslim edilen şeylerle birlikte bir dizi pusulasına bağlı olarak mahkemeye verir; verildiği tarih rapora yazılır ve duruşma gününden önce birer örneği taraflara tebliğ edilir."
B. Uluslararası Hukuk
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak “özerk bir yorum” esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010, § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).
27. AİHM, mülkiyet hakkına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin mülkiyeti elde etme hakkını koruma altına almadığını kabul etmektedir (Slivenko ve diğerleri/Letonya [BD] (k.k.), B. No: 48321/99, 23/1/2002, § 121; Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı/Türkiye, B. No: 34478/97, 9/1/2007, § 52).
28. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir "mülk" ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir "meşru beklenti" de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için Pine Valley Developments Ltd ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).
29. Bununla birlikte AİHM içtihatlarına göre temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece ulusal hukukta mülkiyet hakkı kapsamında savunulabilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kopecký/Slovakya, § 35; Gratzinger ve Gratzingerova/Çek Cumhuriyeti (k.k.) [BD],B. No: 39794/98, 10/7/2002, § 69). İç hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların ulusal mahkemelerce kesin olarak reddedildiği durumlarda “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz (Kopecký/Slovakya, §§ 50, 52; Jantner/Slovakya, B. No: 39050/97, 4/3/2003, §§ 29-33).
30. AİHM içtihatlarında sıklıkla -her ne kadar anlaşılabilir olsa da- basit beklenti ile daha somut nitelikte olması ve hukuki bir düzenlemeye ya da iç hukukta yerleşik ve istikrarlı bir yargı kararına dayanması gereken meşru beklenti arasındaki fark vurgulanmaktadır (Kopecký/Slovakya, § 52; Bozcaada Kimisis Teodoku Rum Ortodoks Kilisesi Vakfi/Türkiye (k.k.), B. No: 22522/03, 9/12/2008).
31. Kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilmesi bakımından AİHM, mülkiyet hakkının kapsamını belirlerken iç hukuktaki düzenlemeler ile yargısal uygulamaları gözeterek sonuca varmaktadır. Buna göre mera, orman gibi alanların kazandırıcı zamanaşımı yoluyla kazanılamayacağı yönündeki Türk hukukundaki düzenlemeler nedeniyle başvurucuların, bu taşınmazların mülkiyetini elde etmelerini sağlayabilecek bir meşru beklentinin doğmasının mümkün bulunmadığı kabul edilmiştir (Sarısoy ve diğerleri/Türkiye (k.k.), B. No: 21303/07, 14/10/2014, § 35); Kadir Gündüz/Türkiye (k.k.), B. No: 50253/99, 18/10/2007; Nane ve diğerleri/Türkiye, No. 41192/04, 24/11/2009, §§ 25-28; Bölükbaş ve diğerleri/Türkiye, B. No: 29799/02, 9/2/2010, § 26; Usta/Türkiye (k.k.), B. No: 32212/11, 27/11/2012, § 44). Öte yandan İpseftel/Türkiye (B. No: 18638/05, 26/5/2015, §§ 48-69) kararında ise yine iç hukuktaki düzenlemelere işaret edilmiştir. Bu kararlar ile 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713. maddesindeki kazandırıcı zamanaşımı koşulları gerçekleştikten sonra verilen idari ve yargısal kararlarla başvurana, toplumun genel yararının gerekleri ile bireysel hakların korunmasının gerekleri arasında düzenlenmesi gereken adil dengeyi sağlayacak nitelikte herhangi bir tazminat ödenmeksizin, mülkiyetin kaybettirilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlaline karar verilmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 21/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, açmış olduğu kadastro tespitine itiraz davasında verilen hükmün temyizine ilişkin inceleme devam ederken Yargıtayın eksikliğin giderilmesine ilişkin ilamı doğrultusunda aldırılan ek bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Genel İlkeler
34. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında, adil yargılanma hakkının unsurlarından birisinin silahların eşitliği ilkesi olduğu, silahların eşitliği ilkesinin davanın taraflarının usuli haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına geldiği açıklanmıştır (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32). Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılanma hakkının ise kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı verdiği belirtilmiştir (Ömer Topuz, B. No: 2013/6833, 3/4/2014, § 57).
35. Yine Anayasa Mahkemesi, yargılamanın hakkaniyetine ilişkin herhangi bir eksiklikliğin belli koşullar altında ister aynı seviyede isterse daha üst bir mahkeme tarafından daha sonraki bir aşamada telafi edilebildiği durumlarda hak ihlalinin söz konusu olmayacağını belirtmiştir (Hamiyet Köseoğlu, B. No: 2013/1341, 21/5/2015, § 30).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
36. Somut olayda başvurucunun açtığı kadastro tespitine itiraz davasında Mahkeme, yapılan keşif ile orman ve ziraat uzmanı teknik bilirkişilerin raporlarını hükme esas alarak 28/10/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Başvurucu hükmü temyiz etmiş, Dairenin 11/6/2012 tarihli ilamıyla eksikliğin giderilmesi amacıyla dosyanın İlk Derece Mahkemesine iadesine karar verilmiştir. Daire, kesinleşmiş orman kadastrosu ve aplikasyonu çalışmalarına ait haritaların kadastro paftası ölçeklerinin denkleştirilerek aynı altlık üzerinde gösterildiği krokili bir ek rapor aldırılması gerektiğini belirtmiştir. Mahkemece bu doğrultuda orman ve kadastro uzmanı teknik bilirkişilerden müşterek imzalı bir ek rapor aldırılmış ve dava dosyası yeniden Daireye gönderilmiştir. Dairenin 25/6/2013 tarihli ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiş, 21/4/2014 tarihinde de başvurucunun karar düzeltme talebi reddedilmiştir.
37. Başvuruya konu dava dosyası UYAP kayıtlarından incelendiğinde başvurucunun da belirttiği gibi söz konusu ek bilirkişi raporunun başvurucuya tebliğ edilmemiş olduğu anlaşılmaktadır. Ancak ek bilirkişi raporunun tebliğ edilmemesi nedeniyle başvurucuya rapora karşı itirazlarını sunma fırsatı tanınmamış ise de başvurucunun onama ilamıyla birlikte raporun içeriğini öğrendiği ve karar düzeltme aşamasında rapora karşı görüş ve itirazlarını ileri sürebilme imkânını bulduğu görülmektedir. Dolayısıyla eksikliğin sonraki aşamada telafi edildiği, yargılamanın bütününe göre başvurucu açısından herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Kaldı ki Yargıtayın onama ilamında, yapılan keşif ve önceki bilirkişi raporlarına atıfta bulunularak taşınmazın özellikle eylemli olarak orman olması nedeniyle temyiz itirazlarının reddedildiği belirtilmektedir. Bu durumda Yargıtay onama ilamındaki bu gerekçe dikkate alındığında orman ve kadastro haritalarının aynı ölçekte ve aynı altlıkta gösterilmesine ilişkin krokinin düzenlenmesinden ibaret ek rapor aldırılmasının yargılamanın sonucunu değiştirmesi bakımından etkili olmadığı da değerlendirilmektedir.
38. Açıklanan gerekçelerle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, uyuşmazlık konusu taşınmazın zilyetliğinde olduğunu ve bu taşınmazın orman arazisinde kalmadığını belirtmiştir. Başvurucuya göre Derece Mahkemelerince kendiliğinden İdarenin davaya dâhil edilerek orman ağaçları bulunduğu gerekçesiyle taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tescil edilmesi hakkaniyete uygun bir karar değildir. Başvurucu, kadastro sırasında yanlışlıkla üçüncü bir kişi adına tespit edilen ancak kendisine ait olduğunu iddia ettiği taşınmazın orman vasfında olduğu tespit edilerek elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlali iddiası yanında kadastro tespitine itiraz davasının reddedilerek taşınmazın orman vasfıyla Hazine adına tesciline karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun temel iddiası, uyuşmazlık konusu taşınmazın zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı hükümlerine dayalı olarak kendisine ait olmasına rağmen orman sahası olarak tespit ve tescil edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin şikâyetinin de mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
42. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir "alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti makul bir şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
43. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp bir kanun hükmü, yerleşik bir yargısal içtihat veya ayni menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayalı beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tanım, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Bu çerçevede mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).
44. Başvuru konusu olayda başvurucu, kadastro sırasında üçüncü bir kişi adına tespit edilen taşınmazın kendisine ait olduğu iddiasıyla bu kişi aleyhine kadastro tespitine itiraz davası açmıştır. Başvurucunun kadastro öncesine ait bir tapu kaydı bulunmamaktadır. Başvurucu gerek açtığı kadastro tespitine itiraz davasında gerekse de bireysel başvuruda bir tapu kaydına dayanmamaktadır. Dolayısıyla ihlal iddiasına konu taşınmazın kadastro tespitinden önceki hukuki süreçlerde başvurucu adına tescil edildiğine ve başvurucunun malik olarak muamele gördüğüne ilişkin bir kayıt bulunmamaktadır. Başvurucu esas itibarıyla mülk edinmeyi sağlayan zilyetlik yoluyla olağanüstü kazandırıcı zamanaşımı koşullarının lehine gerçekleştiği ve bu suretle uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini edindiğini iddia etmektedir.
45. Öncelikle başvurucunun kendisini vekil ile temsil ettirdiği duruşmalı olarak görülen yargılamada, başvurucuya itiraz ve savunmalarını ortaya koyabilme ve delillerini sunabilme olanağının tanındığı anlaşılmaktadır. Kadastro Mahkemesi, taşınmazın başında keşif yapmış; keşif sırasında mahallî bilirkişi ve davacı tanıklarını dinlemiş; aynı zamanda orman, kadastro ve ziraat uzmanı teknik bilirkişilerden raporlar almıştır. Yapılan yargılama neticesinde tarafların delillerini değerlendiren Mahkeme, dava konusu taşınmazın orman olduğunun belirlenmesi nedeniyle özel mülke konu olamayacağı ve kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinilemeyeceği gerekçesiyle başvurucunun davasının reddine karar vermiştir. Başvurucunun temyiz ve karar düzeltme istemleri de aynı gerekçelerle Yargıtayca reddedilmiştir.
46. Anayasa Mahkemesinin delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına yönelik şikâyetler bakımından görevi ise bireysel başvurunun ikincil doğası gereği sınırlıdır. Derece mahkemeleri önünde hukukun ne şekilde yorumlanacağına ve uygulanacağına dair bir uyuşmazlık olduğunda ve bu bağlamda başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların derece mahkemelerince kesin olarak reddedildiği durumlarda açık bir keyfîlik veya bariz bir takdir hatası olmadığı sürece “meşru bir beklentinin” bulunduğu sonucuna varılamaz.
47. Somut olayda Derece Mahkemelerinin gerekçesinin, özellikle uyuşmazlık konusu taşınmazın eylemli olarak orman olduğu olgusu ve 3402 sayılı Kanun'un 18. maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen orman niteliğindeki taşınmazların zilyetlik yoluyla edinilmesinin mümkün olmadığı yönündeki hükme dayandığı anlaşılmaktadır. Mahallinde yapılan keşif, mahallî bilirkişi ve tanık beyanları ile bilirkişi raporlarını esas alan Derece Mahkemelerince, dava konusu taşınmaz yönünden başvurucu yararına 3402 sayılı Kanun'un 14. maddesinde öngörülen kazandırıcı zamanaşımı yoluyla mülk edinmeyi sağlayan zilyetlikle edinme koşullarının oluşmadığı belirlenmiştir. Bu durumda başvurucunun, yapılan yargılama neticesinde orman olduğu belirlenen uyuşmazlık konusu taşınmazın mülkiyetini kazandırıcı zamanaşımı yoluyla elde ettiğini ispat edemediği anlaşılmaktadır.
48. Başvurucu ayrıca, İdarenin resen davaya dâhil edildiğini ileri sürmektedir. Ancak davanın ihbarı üzerine İdarenin davaya müdahale dilekçesi verdiği görülmektedir. Öte yandan kazandırıcı zamanaşımı koşullarının başvurucu yararına gerçekleştiğinin kanıtlanamadığı tespit edildiğine göre İdarenin davaya dâhil edilmesinin başvurucu bakımından sonuca bir etkisi bulunmamaktadır. Zira İdare davaya dâhil edilmemiş olsa da başvurucunun zilyetlik yoluyla kazandırıcı zamanaşımı koşullarının gerçekleştiğini ispat etmesi gerekir.
49. Ayrıca belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır.
50. Sonuç olarak somut başvuru açısından yeterli bir hukuki temele dayalı olmadığından başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkı kapsamında bir mülkü veya en azından mülkiyeti elde etme yönünde bir meşru beklentisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 21/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.