TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ALİ BOZTEPE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası:2014/14643)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Ali BOZTEPE
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın adil bir şekilde yürütülmemesi ve
makul sürede tamamlanmaması nedenleriyle de adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 2/1/2004 tarihli
iddianameyle; tasarlayarak üç kişiyi öldürme, bir kişiyi öldürmeye teşebbüs
etme, ruhsatsız silah taşıma suçlarından cezalandırılması istemiyle başvurucu
ve diğer şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Malatya 1. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2004/5 sayılı dosyasında yargılama başlamıştır.
9. İddianamede; başvurucu ile diğer sanıkların maktuller ve
mağdurlarla akraba oldukları, aralarında eskiye dayalı anlaşmazlık ile husumet
bulunduğu ve birbirleriyle görüşmedikleri, husumet nedeniyle öldürme hususunda
önceden anlaşarak tam bir fikir birliği ve dayanışma içinde tasarlayarak Kaleşnikof marka silahlar ile birden fazla kişiyi öldürmek
kastı ile çok sayıda ateş ettikleri, maktullerin kendilerini korumak maksadı
ile meşru müdafaa içinde yanlarında bulunan silahlar ile karşılık verdikleri
ancak sanıkların ateşleriyle vurularak otopsi raporlarında belirtilen şekilde
öldükleri, mağdur M.Ş.nin ağır yaralandığı, olay
yerinde bulunan 78 adet 7,622 mm çaplı boş kovandan 56 adedinin bir Kaleşnikof silahtan, 22 adedinin başka bir Kaleşnikof silahtan atıldığının raporla anlaşıldığı, yine
diğer olay yerinde bulunan boş kovanların bir kısmının iki ayrı tabancadan, bir
kısmının da başka bir tabancadan atıldığının anlaşıldığı ve başvurucunun el svaplarında atış artıklarının bulunduğunun anlaşıldığı
ileri sürülmüştür.
10. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 10/9/2009 tarihinde yol
tutuklanmasına yönelik olarak başvurucu hakkında yakalama kararı çıkarmıştır.
11. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi 22/6/2010 tarihli kararıyla
başvurucu ve bir kısım sanık hakkında açılan davaların bu dava dosyasından
tefriki ile yeni bir esasa kaydedilmesine karar vermiştir. Bu karar sonrasında
başvurucu hakkındaki dava Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/227 sayılı
esasına kaydedilmiştir.
12. Yakalama emrine istinaden Yazıhan Sulh Ceza Mahkemesinin
23/9/2010 tarihli kararıyla yol tutuklaması yapılmıştır. Bu karar 14/10/2010
tarihinde vicahiye çevrilmiş ve başvurucu Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince
tutuklanmıştır. Tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren
olguların ve tutuklama nedenlerinin bulunduğuna değinilmiştir.
13. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun tutuklandığı
tarihten bireysel başvuruda bulunduğu tarihe kadar yaptığı tutukluluk
incelemelerinde "cezalandırılması
istenen yasa maddesinde ön görülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın süresi, bu
sürenin güvenlik tedbirleri ile uyumlu olmaması, tutukluluk süresi ile
mukayesesi, delillerin durumu, CMK.nın 100.
maddesinde ön görülen şartların halen devam etmesi, atılı suçun vasıf ve
mahiyeti, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyeti,
delillerin henüz tam olarak toplanmamış olması ve soruşturmaların henüz
tamamlanmamış olması nedeniyle delillerin karartılma ihtimali bulunması"
gerekçeleriyle tutukluluğun devamına karar vermiştir.
14. Başvurucu hakkında en son 12/8/2014 tarihinde tutukluluğun
devamı kararı verilmiştir. Başvurucunun bu karara itiraz ettiğine ilişkin bir
bilgi ve belge sunulmamıştır.
15. Başvurucu 29/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
16. Bireysel başvuruda bulunulduktan sonra yapılan incelemelerde
"atılı suçun CMK.nın
100/3-a-8 maddesinde sayılmış olması ve işbu suçun zikrolunan maddenin amir
hükmü gereğince bir özel tutuklama sebebinin varlığını kanuni karine olarak
kabul etmesinden kaynaklanan özel tutuklama sebebinin varlığı, sanığın üzerine
atılı suçun ihtiva ettiği cezanın alt ve üst sınırları gözetilerek tutuklama
tedbirine müracaat etmede ölçüsüzlük görülmediğinden; sanığın tutuklama yerine
adli kontrol yükümlülüğü altına alınmasının; bu kurumun, şüphelinin ihtiyarına
bağlı olarak işlemesi, sanığın dilediğinde bu kurumun kurallarına riayet etmeme
iktidarının bulunması ve bu kurallara riayet edeceği yönünde vicdani kanaatin
oluşmaması nedeniyle sanık hakkında adli kontrol altına alınma tedbirinin
yeterli görülmemesi" gerekçeleriyle başvurucunun tutukluluğunun
devamına karar verilmiştir.
17. Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 4/10/2016 tarihli
kararıyla başvurucunun aynı kasıt altında birden ziyade kişiye karşı
tasarlayarak adam öldürme suçu ile bir kişiye karşı adam öldürmeye teşebbüs
suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis, 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun'a muhalefet
suçundan 7 yıl hapis ve 343 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve
hükmen tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir.
18. Bu karara ilişkin olarak istinaf kanun yoluna
başvurulmuştur.
19. Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesinin
28/2/2017 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi kararı bozulmuştur. Bozma
üzerine yargılama Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2017/715 sayılı
dosyasında görülmeye başlamıştır.
20. Mahkeme, benzer gerekçelerle başvurucunun tutukluluk hâlinin
devamına karar vermiştir. Davanın en son duruşması 27/9/2018 tarihinde
yapılmıştır.
21. Dava ilk derece mahkemesinde derdesttir ve başvurucu hâlen
tutukludur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu; uzun süredir tutuklu olduğunu, tutukluluk
süresinin makul süreyi aştığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
24. Bir suç isnadına bağlı
olarak tutuklu olma durumunda, tutukluluk süresinin kanuni süreyi
veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılacak bireysel başvurunun ilk derece
yargılaması devam ederken tutukluluğun devamına karar verilen her aşamada
başvuru yolları tüketildikten sonra veya serbest bırakılmadan itibaren ve
başvuru süresi içinde yapılması gerekir (Mehmet
Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 28). Bununla birlikte
anılan kural mutlak değildir. Bazı hâllerde kuralın hakların kullanılmasına
engel olacak aşırı şekilcilikten uzak bir biçimde esnek yorumlanması
gerekebilir. Özellikle daha önce birçok kez tutukluluğun devamı kararlarına
itiraz edilmiş ve sonuç alınamamışsa en son verilen tutukluluğun devamı
kararına itiraz edilmediği, dolayısıyla başvuru yollarının tüketilmediği
gerekçesiyle başvuru reddedilmemelidir (Serdar
Ziriğ [GK], B. No: 2013/7766, 2/7/2015, §
27).
25. Somut olayda ilk derece mahkemesinin başvurucunun tutukluluk
hâlini resen veya başvurucunun talebi üzerine incelemiş olduğu ve her defasında
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verdiği, bu kararlara karşı
yapılan itirazların da [Ulusal Yargı Ağı Projesi Bilişim Sistemi (UYAP)
üzerinden yapılan incelemede başvurucunun altı kez itiraz ettiği görülmüştür.]
reddedildiği anlaşılmıştır. Tutukluluğun devamına karar verilen bir davada
başvurucunun yaklaşık sekiz yıl süren bir tutuklulukta verilen son tutukluluğun
devamı kararına karşı itiraz yoluna başvurmaması nedeniyle kabul edilemezlik
kararı verilmesi aşırı şekilci bir yaklaşım olacaktır. Belirtilen nedenlerle
başvurunun itiraz yoluna başvurulmadan yapıldığı gerekçesiyle kabul
edilemezliğine karar verilmemelidir.
26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
27. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir sanığın tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir. Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine
rağmen Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkından daha ağır basan somut bir kamu yararının mevcut olması
durumunda haklı bulunabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 61).
28. Bir davada tutukluluğun belli bir süreyi aşmamasını
sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin görevidir. Bu amaçla yukarıda
belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm olayların derece mahkemeleri
tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararlarında bu
olgu ve olayların ortaya konulması gerekir (Murat
Narman, § 62).
29. Tutuklama tedbirine kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli
belirti bulunmasının yanı sıra bu kişilerin kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla başvurulabilir.
Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar tutukluluğun devamı
için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra uzatmaya ilişkin
kararlarda tutuklama nedenlerinin devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte
gösterilmesi gerekir. Bu gerekçeler ilgili
ve yeterli görüldüğü takdirde
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (Murat
Narman, § 63).
30. Dolayısıyla Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde esas olarak serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine bakılmalı ve tutuklu bulunan
kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz başvurularında sunulan belgeler
çerçevesinde kararların yeterince gerekçelendirilmiş olup olmadığı dikkate
alınmalıdır. Öte yandan hukuka uygun olarak tutuklanan bir kişinin suç işlediği
yönünde kuvvetli belirtinin ve tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece
ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul edilmesi
gerekir (Murat Narman, §§ 64,
65).
31. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı;
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).
32. Tutukluluk süresinin belirlenmesinde ilk derece mahkemesi
önünde yargılama aşamasında geçen sürenin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu
kişinin hukuki durumu bir suç isnadına bağlı
olarak tutuklu olma kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk
derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir (Hamit Kaya, B. No: 2012/338, 2/7/2013, §
41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süre, tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında bireyin
durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece mahkemesi
önünde geçen süre, değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 42).
33. Somut olayda başvurucu 23/9/2010 tarihinde yakalanmış ve
14/10/2010 tarihinde tutuklanmıştır. Başvurucu, yakalanması ile ilk derece mahkemesinin
4/10/2016 tarihli kararı ile hapis cezası ile cezalandırılmasına karar
verilmesi arasında 6 yıl 11 gün bir suç isnadına bağlı olarak tutulmuştur. İlk
derece mahkemesinin 4/10/2016 tarihli kararı, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından
yapılan istinaf incelemesi neticesinde 28/2/2017 tarihinde bozulmuştur. İlk
derece mahkemesinin karar tarihi ile Bölge Adliye Mahkemesinin bozma kararı
tarihi arasında geçen 4 ay 23 günlük sürede başvurucu ilk derece mahkemesince
verilen hükme bağlı olarak tutulmuştur. Başvurucu, bozma kararından sonra bir
suç isnadına bağlı olarak tutulmaya devam etmektedir. Bu durumda makul süre
açısından dikkate alınması gereken tutukluluk süresi yaklaşık olarak 7 yıl 9
aydır.
34. Tasarlayarak üç kişiyi öldürme, bir kişiyi öldürmeye
teşebbüs etme, ruhsatsız silah taşıma suçlarından başvurucu hakkında kamu
davası açılmıştır. Başvurucu, daha sonra taammüden adam öldürme suçundan
tutuklanmıştır. Başvurucunun isnat edilen suçlar yönünden kuvvetli suç şüphesi
altında olduğu, tutukluluğa ilişkin kararlarda açıkça belirtilmiştir. Başvurucu
hakkında tutuklama ve tutukluluğun devamı kararlarında atıf yapılan ve
iddianamede gösterilen delillerin (bkz. § 9) içeriği dikkate alındığında
tutukluluğun ön şartı olan kuvvetli suç şüphesi yönünden mahkeme kararlarının
açıklayıcı ve yeterli olduğu görülmektedir. İlk tutuklama kararında ayrıca
tutuklama nedenlerinin bulunduğuna da değinilmiştir.
35. Her ne kadar bir kişinin suç işlediği yönünde kuvvetli
belirti ve tutuklama nedenlerinden biri veya birkaçının varlığı devam ettiği
sürece ilke olarak belli bir süreye kadar tutukluluk hâlinin makul kabul
edilmesi gerekse de özellikle belli bir süre geçtikten sonra tutuklamanın
devamına karar verilirken davanın genel durumu yanında tahliyesini talep eden kişinin
özel durumunun dikkate alınması ve bu anlamda tutukluluk gerekçelerinin
kişiselleştirilmesi bir zorunluluktur (Hanefi
Avcı, B. No: 2013/2814, 18/6/2014, § 84).
36. Dava dosyasının incelenmesi neticesinde Mahkemece
başvurucunun tutukluluğunun devamına ilişkin kararların gerekçelerinde isnat
edilen suç için öngörülen özgürlüğü bağlayıcı cezanın süresine, delillerin
durumuna, tutuklama şartlarının devam ettiğine, atılı suçun vasıf ve
mahiyetine, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların mevcudiyetine,
delillerin henüz tam olarak toplanmamış olmasına ve soruşturmaların henüz
tamamlanmamış olması nedeniyle delillerin karartılma ihtimalinin bulunmasına,
atılı suçun katalog suç olmasına ve bu nedenle tutuklama nedenlerinin
varsayılabileceğine, atılı suçun ihtiva ettiği cezanın alt ve üst sınırları
gözetilerek tutuklama tedbirine müracaat etmede ölçüsüzlük görülmediğine,
tutuklama yerine adli kontrol yükümlülüğü altına alınmasının adli kontrol
tedbirine ilişkin kurallara riayet edeceği yönünde vicdani kanaatin oluşmaması
nedeniyle adli kontrol altına alınma tedbirinin yeterli görülmeyeceği
hususlarına dayanıldığı ve anılan tutuklama nedenlerinin
kişiselleştirilmeksizin tüm celselerde tekrarlandığı görülmektedir. Mahkemece
verilen tutukluluğun devamı kararlarındaki gerekçeler, tutukluluğun devamının
hukuka uygunluğu ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte
değildir. Somut olaydaki tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin
yaklaşık 7 yıl 9 aylık tutukluluk süresi yönünden ilgili ve yeterli olduğu
söylenemez. Bu bulgular ışığında yargılama sürecinin özenli yürütülüp
yürütülmediğinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
37. İlgili ve yeterli olmayan gerekçelere dayanılarak
başvurucunun özgürlüğünden mahrum bırakıldığı dikkate alındığında yaklaşık 7
yıl 9 aylık söz konusu tutukluluk süresi makul olarak değerlendirilemez.
38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Makul Sürede
Yargılanma Hakkı Dışındaki İhlal İddiaları Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; yargılamanın adil bir şekilde yürütülmediğini,
delillerin eksik toplandığını, lehine olan delillerin görmezden gelindiğini,
üzerine atılı suçları işlemediğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
40. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurabilmek için olağan kanun
yollarının tüketilmiş olması gerekir (bkz. § 19).
41. Somut olayda yargılama ilk derece mahkemesi aşamasında devam
etmektedir. Başvurucu, başvuruya konu ihlal iddialarını ileri sürebileceği
olağan kanun yolunu tüketmeksizin
bireysel başvuruda bulunmuştur.
42. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
43. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
44. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018)
kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya
da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği
iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara
ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin
yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama
kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini
tartışmıştır (Ferat Yüksel, § 26).
45. Anılan kararda özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali
külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle
ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir
başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı, tazminat ödenmesine imkân
tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması
nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu
hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa
Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı
şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat
Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin
bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak
başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı
vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).
46. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmamaktadır.
47. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
48. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
49. Başvurucu, tahliyesine karar verilmesi talebinde bulunmuş;
tazminat talebinde bulunmamıştır.
50. Anayasa Mahkemesinin
Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında, ihlal
sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi
hususunda genel ilkeler belirlenmiştir.
51. Başvuruda, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmiştir. Gereğinin ifası için kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
52. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
IV. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak
Anayasa'nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL EDİLDİGİNE,
C. Kararın bir örneğinin gereğinin ifası için Malatya 1. Ağır
Ceza Mahkemesine (E.2017/715) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.