logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hasan Gülbahar [2.B.], B. No: 2014/17112, 30/10/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN GÜLBAHAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/17112)

 

Karar Tarihi: 30/10/2018

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Recep KÖMÜRCÜ

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Recai AKYEL

Raportör Yrd.

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Hasan GÜLBAHAR

Vekili

:

Av. Metin NARİN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; mahsup talebinin reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, müdafi yardımından yararlandırılmama, kanun yararına bozma aşamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ve Adalet Bakanlığının görüşünden haberdar edilmeme nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Adana 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin (DGM) 18/5/1983 tarihli kararı ile başvurucunun müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

10. Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 1/8/1991 tarihli kararı ile 16/1/1989 tarihinden geçerli olmak üzere başvurucunun koşullu salıverilmesine ve bihakkın tahliye tarihinin 12/1/2017 olduğuna karar verilmiştir.

11. Başvurucunun deneme süresi içerisinde 3/1/1995 tarihinde işlemiş olduğu ikinci suç nedeniyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (Kayseri DGM) 25/4/1996 tarihli kararıyla 18 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir (Bu mahkûmiyet hükmü yeniden değerlendirme sonrasında 12 yıl 6 ay hapis cezasına indirilmiştir.).

12. Bu mahkûmiyet kararı üzerine Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 30/4/1997 tarihli kararı ile ikinci suç tarihi olan 3/1/1995 tarihi ile bihakkın tahliye tarihi olan 16/1/2017 tarihleri arasındaki sürenin aynen infazına karar verilmiştir.

13. Koşullu salıvermenin geri alınması dolayısıyla aynen infazına karar verilen ceza infaz edilirken Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince 30/4/2013 tarihinde yürürlüğe giren 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un 25. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen geçici 5. maddesindeki "7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu bir suç dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olan kişi hakkında, mahkum olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri alınamaz." şeklindeki düzenleme gereğince başvurucunun 18/2/1997 tarihli koşullu salıverilmenin geri alınması yönündeki kararın kaldırılmasına, başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhâl tahliyesine, şu ana kadar infaz ettiği sürenin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (Kayseri DGM) 25/4/1996 tarihli kararı ile verilen 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubu hususunda ise ilgili Mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerektiğinden bu hususta karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

14. Koşullu salıverilmenin geri alınması kararının kaldırılmasından sonra başvurucunun 30/4/2013 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/4/1996 tarihli kararı ile almış oluğu 12 yıl 6 ay hapis cezasının infazına başlanmıştır.

15. Başvurucu 30/4/2013 tarihli dilekçesi ile söz konusu infazda geçirdiği sürelerin 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubuna karar verilmesini talep etmiştir.

16. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 3/5/2013 tarihli kararıyla; başvurucu hakkında mahsubu istenen sürenin şartla salıverildikten sonra 3/1/1995 tarihinde işlemiş olduğu ikinci suç nedeniyle aynen infazına karar verilen süre olduğunu, bu sürelerin mahsup şartlarına uymadığını, başvurucunun 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 17. maddesi gereğince şartla salıverilme kararının geri alınması sonrası kalan cezasını yasal şartları içerisinde infaz ettiğini, 6459 sayılı Kanun uyarınca başvurucunun infaz etmiş olduğu karar kaldırılmış ise de infazda geçen ve hükümlülüğe sayılan bu sürelerin başvurucu lehine infazda kazanılmış bir hak teşkil edemeyeceğini, suç tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte bulunan yasal mevzuat içerisinde cezanın infaz edildiğini belirtilerek mahsup talebinin reddine karar vermiştir.

17. İtiraz üzerine Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2013 tarihli kararı ile itirazın kabulüne, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/5/2013 tarihli kararının kaldırılmasına, 30/4/1997-30/4/2013 tarihleri arasında infazda geçen sürenin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/4/1996 tarihli kararı ile almış olduğu 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubuna kesin olarak karar vermiştir.

18. Bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmiş ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi 5/6/2014 tarihli ilamıyla kanun yararına bozma talebini yerinde görerek Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2013 tarihli kararının bozulmasına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:

"...Dosya kapsamına göre, hükümlü Hasan Gülbahar hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.07.2005 tarih 1994/28 esas, 1996/30 sayılı ilamı ile müebbet hapis cezasına mahkumiyetine dair şartla tahliyeden geri alınan cezasının infazının yapıldığı süreçte 30.04.2013 tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6459 Sayılı Kanun uyarınca 27.11.1982 tarihinden önce işlenen suçlarda şartla tahliye olduktan sonra deneme süresinde işlediği suç nedeniyle şartla tahliyenin geri alınamayacağı hükmü gereği infazın durdurulması nedeniyle esasen şartlı tahliye ile infazın sona ermeyip bihakkın tahliye tarihine kadar infazın devam ettiği, 6459 sayılı Kanunun 25 maddesi ile ancak 30 Nisan 2013 tarihinden sonra cezaevinde geçirilen sürenin şartları varsa başka cezasından 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 63. maddesi uyarınca mahsubunun gerekeceği, infazda kazanılmış haktan bahsedilemeyeceğinden hükümlünün şartla tahliyeden geri alınan cezasının infazına başlandığı 30.04.1997 ile infazın durduğu 30.04.2013 tarihleri arasındaki sürenin sırada bekleyen Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1994/28 esas, 1996/30 sayılı ilamıyla verilen 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubunun mümkün olmadığının gözetilmeyerek itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle ... kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde görüldüğünden, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2013 tarih ve 2013/82 değişik iş sayılı ek kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA [karar verildi]."

19. Bozma kararı üzerine Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 12/9/2014 tarihinde mahsup talebinin reddine karar veren Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/5/2013 tarihli kararında bir isabetsizlik bulunmadığından Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin10/5/2013 tarihli kararının kanun yararına bozma ilamı doğrultusunda kaldırılmasına ve başvurucunun itirazının reddine kesin olarak karar vermiştir.

20. Başvurucu bu kararı yakalanarak gönderildiği ceza infaz kurumunda 9/10/2014 tarihinde öğrenmiştir.

21. Başvurucu 30/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Kanun Metinleri

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin hükümler, derhal uygulanır."

23. 5237 sayılı Kanun'un 63. maddesi şöyledir:

"Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir."

24. 6459 sayılı Kanun'un 25. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddesi şöyledir:

"7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu bir suç dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan kişi hakkında, mahkum olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri alınmaz."

25. 765 sayılı mülga Kanun'un 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Şartla salıverilmiş olan hükümlü, geri kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir cürümden dolayı şahsi hürriyeti bağlayıcı bir cezaya mahkum olur veya mecbur olduğu şartları yerine getirmez ise, şartla salıverilme kararı geri alınır. Bu takdirde suçun işlendiği tarihten sonraki kısım hükümlünün ceza süresine mahsup edilmeyerek aynen çektirilir ve şartla salıverilmeye esas teşkil eden hükmün infazı ile ilgili olarak bir daha şartla salıverilmeden yararlanamaz."

2. Yargıtay Kararları

26. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31/1/2006 tarihli ve E.2006/1-4, K.2006/7 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"...

Tutuklama, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanan bir önlemdir. Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi olduğu kadar kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı prensipler farklı olmakla birlikte, kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu cezasından daha önce sınırlandırılmış özgürlük sürelerinin hükmedilen cezasından indirilmesi kabul edilmiştir. Mevkufiyetin (tutukluluğun) mahsubu olarak adlandırılan bu kurumdan amaç, kendisine ceza verilmiş mahkûmun bu cezasından daha evvel çekilmiş, özgürlüğü sınırlayıcı önlemler nedeniyle özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin tamamen veya kısmen indirilmesinden ibarettir.

Mahsup konusunda, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Ceza Yasamızın 40. maddesinin 1. Fıkrasındaki ... ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 63. Maddesindeki ... hükümler ile, her iki yasada da mahsubun mecburiliği (hukukî) sistemi kabul edilmiş, benzer düzenlemelere 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasının 177 ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Yasasının 251/1 maddelerinde de yer verilmiştir. Bu sisteme göre, mahkûm kusuru ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi zorunludur. Bu sistemde yargıcın görevi, indirim yapılması için gerekli yasal koşulların doğup doğmadığını kontrol, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında hata yapılıp, yapılmadığını denetlemekten ibarettir. Mahsubun hukuki esası hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur ...

...

Görüldüğü gibi, 765 sayılı Yasanın 40 ve benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 63. maddeleri uyarınca, mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğurantüm süreler ceza mahkûmiyetinden indirilecektir.

Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesidir.

..."

27. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 28/7/2008 tarihli ve E.2008/10163, K.2008/9423 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"...

Hükümlü fazla tutuklu kaldığı sürenin ... cezasından mahsubunu talep etmiş, bu talep Gürpınar Asliye Ceza Mahkemesinin ... kararı ile 'Şartla tahliye bir hak değildir, tutuklulukta geçen süre bihakkın tahliye ... tarihini de aşmamıştır.' gerekçesi ile reddedilmiş[tir].

765 sayılı TCK.nun 40. ve 5237 sayılı TCK.nun 63. maddelerinin ... hükmü karşısında, mahsup işleminin yapılabilmesi için tutuklu kalınan suçtan verilen kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suçun yada suçların işlenmesinin yeterli olacağı, kaldı ki aynı suç tarihinde işlenen suçlardan birinde fazla tutuklu kalınan günlerin diğer suçtan verilen hükümden mahsubunun gerekeceği gözetilmeden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı[dır.]"

28. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20/9/2010 tarihli ve E.2008/9433, K.2010/18844 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"...

Somut olayda uyuşmazlık, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce yerine getirilmesine karar verilen 9 yıl hapis cezası ile ilgili olarak 647 sayılı Kanun’a göre hak edilen koşullu salıverilme süresinden fazla yattığı sürenin, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası nedeniyle koşullu salıverilinceye kadar cezaevinde yatacağı süreden mahsup edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

... hükümlünün Türkiye’ye nakledildiği tarihte, infazı gereken İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.09.2006 tarihli hükmü ile verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası da bulunduğundan, her iki hapis cezasının toplanmasından sonra koşullu salıverilme süresinin hesap edilmesi ve buna göre müddetname düzenlenmesi gerekirken, hükümlü hakkında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen yerine getirme kararında belirtilen 9 yıl hapis cezasından şartla tahliye kararı verildikten sonra, daha önce hükme bağlanan hapis cezasının infazına başlanması doğru değildir. Ancak, hükümlünün, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 9 yıl hapis cezası ile ilgili olarak koşullu salıverilmesine karar verilmiş olduğundan, gelinen aşamada, bu ceza yönünden artık infazın fiilen devamı olanaklı olmadığından, 647 sayılı Kanun’a göre hesap edilen koşullu salıverilme süresinden fazla yattığı sürenin İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası nedeniyle hesap edilen koşullu salıverme tarihine kadar cezaevinde yatması gereken süreden mahsup edilmesi gerekmektedir.

..."

29. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/12/2012 tarihli ve E.2012/20277, K.2012/27572 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"...

Davacı; haksız yere cezaevinde kaldığı 940 gün için maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiş, mahkemece davacının cezaevinde kaldığı 4 yıl 1 ay 9 günden, yargılama sonucu toplamda aldığı 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezası düşüldükten sonraki 3 ay 2 günlük tutukluluk süresi esas alınarak buna göre bulunan 92 gün üzerinden davacıya tazminat verilmesine karar verilmiştir.

Davacı ... 17/11/2003 tarihinde tutuklanmış ve 26/12/2007 tarihinde tahliye edilmiştir. Davacının tahliyesinden sonra da yargılamaya devam edilmiş ve 02/06/2010 tarihinde davacı hakkında üzerine atılı suçlardan toplam 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezasına hükmedilmiş olup, davacının cezaevinde kaldığı toplam süre 4 yıl 1 ay 9 gün (1499 gün) olarak tespit edilmiştir.

Bu sonuçlara göre, davacı hakkında hükmedilen ceza ve tutuklu kaldığı süreye bakıldığında, davacının cezaevinde kaldığı fazla süre 3 ay 2 gündür. Ancak; davacının yargılanması kısa sürede sonuçlanmış olsaydı veya daha az tutuklu kalmış olsaydı 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezasından sanığın suç tarihi itibariyle 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19. maddesine göre hükümlü sayılması nedeniyle ve iyi halli olmak koşuluyla cezaevinde kalması gereken toplam süre 559 gün olacaktı. Buna karşılık tutuklu olduğu ve hükümlü statüsüne geçememesi nedeniyle 940 gün fazladan cezaevinde kalmış, yani cezası kesinleşip hükümlü statüsünü almadığından kanunun infazda öngördüğü indirimden yararlanamamıştır.

Somut olayda çözümlenmesi gereken sorun; davacının yargılandığı suçlardan uzun süre tutuklu kalmasa veya ceza davası daha önce sonuçlanmış olsaydı, cezaevinde kalması gereken sürenin daha az olacak olduğunu ileri sürerek tazminat isteyip isteyemeyeceğidir.

...

... davacının koruma tedbirine konu mahkum olduğu ceza davasında tutuklu kaldığı 4 yıl 1 ay 9 günlük tutukluluk süresinin sonuçta aldığı cezalar nazara alındığında haddinden fazla uzun olduğu ve adı geçen Sözleşmenin 5/3. maddesine aykırılık oluşturduğu gözetilip, tazminat miktarının buna göre belirlenmesi gerekirken, sonuçta aldığı cezadan fazla tutuklu kaldığı 92 gün esas alınıp, bu süre üzerinden eksik maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi Kanuna aykırı[dır.]"

30. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve E.2013/8445, K.2013/15368 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:

"...

Tazminat davasının dayanağını teşkil eden Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin ... ilamı ile davacının Uyuşturucu Madde Ticareti Yapma suçundan 14.04.2008 tarihinde tutuklandığı ve 16.02.2010 tarihine kadar 1 yıl 10 ay 8 gün süre ile tutuklu kaldığı, yargılama sonucunda eyleminin uyuşturucu madde kullanma suçuna dönüştüğü belirlenerek TCK'nın 191/2, 62. Maddeleri uygulanmak suretiyle 1 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasına hükmedildiği ve anılan ilamın temyiz edilmeksizin 24.02.2010 tarihinde kesinleştiği, ceza dava dosyası içersindeki müddetnameye göre davacının anılan suçtan koşullu salıverilme tarihinin 02.04.2009 olduğu ve bu tarihte tahliye edildiği, 16.02.2010 tarihi arasında toplam 320 gün fazladan tutuklu kalınan sürenin tazminat istemine konu kabul edilmesi gerektiği ..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Sözleşme Metinleri

31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:

"Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;

..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin İçtihadı

32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kanun gereği yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere sahip yargısal organ olarak Mahkemece verilen ve özgürlükten mahrumiyete yol açan her türlü mahkûmiyet kararı, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına girmektedir (Engel ve diğerleri/Hollanda, B. No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 68). Anılan bentte belirtilen sonra ifadesi, tutmanın sadece zaman bakımından mahkûmiyetin ardından gelmesi anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda tutma, mahkûmiyetin bir sonucu olmalı, mahkûmiyetin ardından ve mahkûmiyete bağlı olarak veya mahkûmiyet sebebiyle gerçekleşmelidir (Weeks/Birleşik Krallık, B. No: 9787/82, 2/3/1987, § 42).

33. AİHM, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin, bir mahkûmun af yasasından ya da erkenden şartlı tahliye veya kesin tahliye durumlarından yararlanmasını güvence altına almadığını belirtmektedir (Alican Demir/Türkiye, B. No: 41444/09, 25/2/2014, § 89). Ancak yetkili makamların bu tür bir tedbirden faydalanmak için kanunda belirtilen koşulları yerine getiren herkese herhangi bir takdir yetkileri bulunmadan bu tedbiri uygulamakla yükümlü olmaları hâlinde durum farklı olacaktır (Del Rio Prada/İspanya [BD], B. No: 42750/09, 21/10/2013, § 126).

34. AİHM; hapis cezasının hatalı bir şekilde hesaplanması dolayısıyla kişinin fazla hapis yatmasını (Pezone/İtalya, B. No: 42098/98, 18/12/2003, §§ 31-38), kişinin ulusal hukuk sisteminin öngördüğünden daha uzun bir süre hapsedilmesini (Grava/İtalya, B. No: 43522/98, 10/7/2003, §§ 31-46; Şahin Karataş/Türkiye, B. No: 16110/03, 17/6/2008) Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ihlali olarak kabul etmiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

36. Başvurucu; mahsup talebinin reddine ilişkin kararın hukuka aykırı olduğunu, hakkındaki mahkûmiyetlerin birbirinden bağımsız olmadığını, infaz sürecinde bu iki ceza yönünden bir süreklilik bulunduğunu, derece mahkemelerince bu infaz süreçlerinin ayrı ele alındığını, ikinci cezanın birinci cezanın infazına olan etkisi değerlendirilmeden ilgili kanun hükümlerince uyarlama yapılmadan bir inceleme yapıldığını, bu durumun kanuna dayanmayan bir cezanın ortaya çıkmasına neden olduğunu, aynı durumda olan başka kişiler karşısında kendisine eşit davranılmadığını belirterek Anayasa'nın 10., 19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

37. Bakanlık görüşünde; Yargıtayın yerleşik uygulamalarına göre infazda kazanılmış hak olmadığını, sonradan yapılan yasal düzenlemenin geriye dönük kazanılmış hak teşkil etmeyeceğini, aksi takdirde infaz sisteminin hükümlü lehine değiştirilmesi veya af çıkartılma hâlinde de kazanılmış hak iddiasının ileri sürülebileceğini bu yorumun ceza hukuku ilkeleriyle bağdaşmayacağını ileri sürmüştür.

38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bu konuda Yargıtay ceza daireleri arasında görüş birliği olmadığını, bu durumun kanunilik şartına aykırı olduğunu, infazda kazanılmış hak olmayacağının ne anlama geldiğinin derece mahkemesi kararlarında açıklanmadığını ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

40. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).

41. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan Anayasa'nın 19. maddesinin, kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).

42. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).

43. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur.

44. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için herşeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir askere üstü tarafından verilen oda hapsi cezasının yetkili bir mahkeme tarafından verilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Hasan Baki Gülcan, B. No:2013/760, 12/3/2015, §§ 36-50). İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir.

45. Bu itibarla Anayasa Mahkemesince hükümlülerin ceza infaz kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014, § 26; Günay Okan, § 13). Koşullu salıverme kuralları gereği ceza infaz kurumunda kalınması gereken süre, hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilmesinin kapsamına dâhildir. Mahsup ise koşullu salıverme süresinin belirlenmesiyle ve dolayısıyla ceza infaz kurumunda kalınması gereken süre ile doğrudan ilgilidir (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 41).

46. Mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve bu bağlamda ceza infaz kurumunda tutulma süresi bakımından, ceza mahkemesinin kararına uygun hareket edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının korunması açısından zorunludur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin, mahkûmiyet kararına ve ilgili mevzuata uygun olması Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim Uysal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah Ünal, § 39). 5237 sayılı Kanun'un mahsuba ilişkin hükümlerinin nasıl uygulanacağı ve bu itibarla hukuk kurallarının yorumu ve somut olaylara uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır (Ercan Bucak (2),§ 42).

47. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle ceza infaz kurumundaki tutum ve davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda ceza infaz kurumunda daha fazla kalması gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri, cezanın belirli bir süre çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri alınabilmesidir (Günay Okan, § 20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).

48. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bir hükümlünün koşullu salıvermeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına almamaktadır. Ancak koşullu salıvermeden yararlanmak için Kanun'da öngörülen tüm şartları taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir yetkisinin bulunmadığı (belli bir sürenin çekilmiş olduğu) durumlarda koşullu salıverme hükümlerinin uygulanmaması, kişilerin keyfî olarak hürriyetlerinden yoksun bırakılmalarını yasaklayan Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır (Konuya ilişkin AİHM'nin yaklaşımı bakımından bkz. § 24).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, koşullu salıverme kararının geri alınmasına kadar infaz edilen sürelerin ikinci mahkûmiyet nedeniyle verilen hapis cezasından mahsup edilmemesi nedeniyle daha uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması olduğundan, başvurunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

50. Somut olayda başvurucunun koşullu salıverilmesinden sonra deneme süresi içinde işlediği ikinci suç nedeniyle başvurucu hakkındaki koşullu salıverme kararı geri alınmıştır. Geri alınan koşullu salıverme sonrasında cezanın infazı devam ederken yapılan kanun değişikliği ile başvurucunun durumundaki kişiler yönünden koşullu salıvermenin geri alınamayacağı düzenlenmiştir. Mahkeme de bunun üzerine başvurucu hakkındaki koşullu salıvermenin geri alınması kararını kaldırmıştır. Koşullu salıvermenin geri alınması kararı kaldırılmasına rağmen -geri alınan bu karara dayanılarak- başvurucunun tutulduğu bu süre (koşullu salıverme tarihinden sonraki tutulduğu sürenin) bir başka suçtan aldığı cezadan mahsup edilmemiştir. Bu durum başvurucunun mahsup talep ettiği ceza bağlamında hapiste kalma süresinin uzamasına neden olacaktır. Bu sürenin bir başka suçtan verilen cezadan mahsubuna ilişkin yargı organlarının mahsuba karar verme bakımından takdir yetkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira hukuk sistemimizde mahsubun mecburiliği söz konusudur. Bu durumda başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında (mahkemece verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezanın infazı olarak) hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunduğu söylenemeyecektir.

51. Başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temeli bulunmadığından uzayan bu tutma süresinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Müdafi Yardımından Yararlandırılmamaya İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

53. Başvurucu mahsup talebiyle ilgili incelemelerde bulunan mahkemelerde müdafi yardımından yararlandırılmadığını ileri sürmüştür.

54. Bakanlık, başvurunun bu kısmıyla ilgili görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).

56. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü başvuruculara ait olmasına rağmen başvurucu tarafından; yukarıda belirtilen iddialar soyut şekilde ileri sürülmüş; müdafi yardımından yararlanma talebinin ne zaman ileri sürüldüğüne ve mahkemelerce bu taleplerin hangi sebeplerle karşılanmadığına dair Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da belge sunulmamıştır. Dolayısıyla söz konusu iddiaların temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul edilmesi gerekmektedir.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Kanun Yararına Bozma Kararına İlişkin İhlal İddiaları

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

58. Başvurucu; kanun yararına bozma sürecinde Bakanlığın ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iddialarına karşı koyma olanağı tanınmadığını, Bakanlığın kanun yararına bozma istemli başvurusundan haberdar edilmediğini, bu suretle silahların eşitliği ilkesinin ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

59. Bakanlık, başvurunun bu kısmıyla ilgili görüş bildirmemiştir.

b. Değerlendirme

60. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

61. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).

62. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiasının suç isnadı altında bulunulan bir aşamaya ilişkin olmadığı, dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği anlaşılmaktadır (Ersan Şen, B. No: 2014/14865, 23/2/2017).

63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

64. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

65. Başvurucu 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

66. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

67. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

68. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılamayla giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Müdafi yardımından yararlandırılmamaya ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kanun yararına bozma kararına ilişkin ihlal iddialarının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesine (2014/892 Değişik İş) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim İkinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Esas (İhlal)
Künye
(Hasan Gülbahar [2.B.], B. No: 2014/17112, 30/10/2018, § …)
   
Başvuru Adı HASAN GÜLBAHAR
Başvuru No 2014/17112
Başvuru Tarihi 30/10/2014
Karar Tarihi 30/10/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, mahsup talebinin reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, müdafi yardımından yararlandırılmama, kanun yararına bozma aşamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ve Adalet Bakanlığının görüşünden haberdar edilmeme nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı İnfaz, koşullu salıverme İhlal Manevi tazminat, Yeniden yargılama
Adil yargılanma hakkı (Suç İsnadı) Müdafi yardımından yararlanma hakkı (ceza) Açıkça Dayanaktan Yoksunluk
Kanun yolu şikâyeti Konu Bakımından Yetkisizlik

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 7
63
5275 Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun geçici 5
765 Türk Ceza Kanunu 17
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi