TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HASAN GÜLBAHAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17112)
|
|
Karar Tarihi: 30/10/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Hasan
GÜLBAHAR
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
NARİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; mahsup talebinin reddedilmesi nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliği hakkının, müdafi yardımından yararlandırılmama, kanun yararına
bozma aşamasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ve Adalet Bakanlığının
görüşünden haberdar edilmeme nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 30/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
9. Adana 2 No.lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin (DGM) 18/5/1983
tarihli kararı ile başvurucunun müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
10. Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 1/8/1991 tarihli kararı ile
16/1/1989 tarihinden geçerli olmak üzere başvurucunun koşullu salıverilmesine
ve bihakkın tahliye tarihinin 12/1/2017 olduğuna karar verilmiştir.
11. Başvurucunun deneme süresi içerisinde 3/1/1995 tarihinde
işlemiş olduğu ikinci suç nedeniyle Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (Kayseri
DGM) 25/4/1996 tarihli kararıyla 18 yıl 9 ay hapis cezası ile
cezalandırılmasına karar verilmiştir (Bu mahkûmiyet hükmü yeniden değerlendirme
sonrasında 12 yıl 6 ay hapis cezasına indirilmiştir.).
12. Bu mahkûmiyet kararı üzerine Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin
30/4/1997 tarihli kararı ile ikinci suç tarihi olan 3/1/1995 tarihi ile
bihakkın tahliye tarihi olan 16/1/2017 tarihleri arasındaki sürenin aynen
infazına karar verilmiştir.
13. Koşullu salıvermenin geri alınması dolayısıyla aynen
infazına karar verilen ceza infaz edilirken Malatya 1. Ağır Ceza Mahkemesince
30/4/2013 tarihinde yürürlüğe giren 11/4/2013 tarihli ve 6459 sayılı Kanun'un
25. maddesiyle 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin
İnfazı Hakkında Kanun'a eklenen geçici 5. maddesindeki "7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş olduğu bir
suç dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkûm olan kişi hakkında, mahkum
olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra deneme süresi
içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı geri
alınamaz." şeklindeki düzenleme gereğince başvurucunun
18/2/1997 tarihli koşullu salıverilmenin geri alınması yönündeki kararın kaldırılmasına,
başka bir suçtan tutuklu veya hükümlü değil ise derhâl tahliyesine, şu ana
kadar infaz ettiği sürenin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (Kayseri DGM)
25/4/1996 tarihli kararı ile verilen 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubu
hususunda ise ilgili Mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerektiğinden bu
hususta karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
14. Koşullu salıverilmenin geri alınması kararının
kaldırılmasından sonra başvurucunun 30/4/2013 tarihinde Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin 25/4/1996 tarihli kararı ile almış oluğu 12 yıl 6 ay hapis
cezasının infazına başlanmıştır.
15. Başvurucu 30/4/2013 tarihli dilekçesi ile söz konusu infazda
geçirdiği sürelerin 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubuna karar verilmesini
talep etmiştir.
16. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi 3/5/2013 tarihli kararıyla;
başvurucu hakkında mahsubu istenen sürenin şartla salıverildikten sonra
3/1/1995 tarihinde işlemiş olduğu ikinci suç nedeniyle aynen infazına karar
verilen süre olduğunu, bu sürelerin mahsup şartlarına uymadığını, başvurucunun
1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun 17. maddesi gereğince
şartla salıverilme kararının geri alınması sonrası kalan cezasını yasal
şartları içerisinde infaz ettiğini, 6459 sayılı Kanun uyarınca başvurucunun
infaz etmiş olduğu karar kaldırılmış ise de infazda geçen ve hükümlülüğe
sayılan bu sürelerin başvurucu lehine infazda kazanılmış bir hak teşkil
edemeyeceğini, suç tarihi itibarıyla ve hâlen yürürlükte bulunan yasal mevzuat
içerisinde cezanın infaz edildiğini belirtilerek mahsup talebinin reddine karar
vermiştir.
17. İtiraz üzerine Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2013
tarihli kararı ile itirazın kabulüne, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
3/5/2013 tarihli kararının kaldırılmasına, 30/4/1997-30/4/2013 tarihleri
arasında infazda geçen sürenin Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/4/1996
tarihli kararı ile almış olduğu 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubuna kesin
olarak karar vermiştir.
18. Bu karara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilmiş ve
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 5/6/2014 tarihli ilamıyla kanun yararına bozma
talebini yerinde görerek Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/5/2013 tarihli
kararının bozulmasına karar vermiştir. Kararın ilgili bölümü şöyledir:
"...Dosya kapsamına göre, hükümlü Hasan
Gülbahar hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 01.07.2005 tarih 1994/28
esas, 1996/30 sayılı ilamı ile müebbet hapis cezasına mahkumiyetine dair şartla
tahliyeden geri alınan cezasının infazının yapıldığı süreçte 30.04.2013
tarihinde yayınlanarak yürürlüğe giren 6459 Sayılı Kanun uyarınca 27.11.1982
tarihinden önce işlenen suçlarda şartla tahliye olduktan sonra deneme süresinde
işlediği suç nedeniyle şartla tahliyenin geri alınamayacağı hükmü gereği
infazın durdurulması nedeniyle esasen şartlı tahliye ile infazın sona ermeyip
bihakkın tahliye tarihine kadar infazın devam ettiği, 6459 sayılı Kanunun 25
maddesi ile ancak 30 Nisan 2013 tarihinden sonra cezaevinde geçirilen sürenin
şartları varsa başka cezasından 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 63. maddesi
uyarınca mahsubunun gerekeceği, infazda kazanılmış haktan bahsedilemeyeceğinden
hükümlünün şartla tahliyeden geri alınan cezasının infazına başlandığı
30.04.1997 ile infazın durduğu 30.04.2013 tarihleri arasındaki sürenin sırada
bekleyen Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1994/28 esas, 1996/30 sayılı ilamıyla
verilen 12 yıl 6 ay hapis cezasından mahsubunun mümkün olmadığının
gözetilmeyerek itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde
isabet görülmediğinden bahisle ... kanun yararına bozma talebine dayanılarak
düzenlenen bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran yerinde
görüldüğünden, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.05.2013 tarih ve 2013/82
değişik iş sayılı ek kararının CMK’nın 309. maddesi
uyarınca BOZULMASINA [karar verildi]."
19. Bozma kararı üzerine Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi 12/9/2014
tarihinde mahsup talebinin reddine karar veren Ankara 11. Ağır Ceza
Mahkemesinin 3/5/2013 tarihli kararında bir isabetsizlik bulunmadığından Ankara
12. Ağır Ceza Mahkemesinin10/5/2013 tarihli kararının kanun yararına bozma
ilamı doğrultusunda kaldırılmasına ve başvurucunun itirazının reddine kesin olarak
karar vermiştir.
20. Başvurucu bu kararı yakalanarak gönderildiği ceza infaz
kurumunda 9/10/2014 tarihinde öğrenmiştir.
21. Başvurucu 30/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Kanun Metinleri
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu
salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç; infaz rejimine ilişkin
hükümler, derhal uygulanır."
23. 5237 sayılı Kanun'un 63. maddesi şöyledir:
"Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve
şahsî hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün hâller nedeniyle geçirilmiş
süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir."
24. 6459 sayılı
Kanun'un 25. maddesiyle 5275 sayılı Kanun'a eklenen geçici 5. maddesi şöyledir:
"7 Kasım 1982 tarihinden önce işlemiş
olduğu bir suç dolayısıyla hürriyeti bağlayıcı cezaya mahkum olan kişi
hakkında, mahkum olduğu cezanın infazı sürecinde koşullu salıverildikten sonra
deneme süresi içinde işlediği yeni bir suç sebebiyle koşullu salıverilme kararı
geri alınmaz."
25. 765 sayılı mülga Kanun'un 17. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Şartla salıverilmiş olan hükümlü, geri
kalan süre içinde işlediği kasıtlı bir cürümden dolayı şahsi hürriyeti
bağlayıcı bir cezaya mahkum olur veya mecbur olduğu şartları yerine getirmez
ise, şartla salıverilme kararı geri alınır. Bu takdirde suçun işlendiği
tarihten sonraki kısım hükümlünün ceza süresine mahsup edilmeyerek aynen
çektirilir ve şartla salıverilmeye esas teşkil eden hükmün infazı ile ilgili
olarak bir daha şartla salıverilmeden yararlanamaz."
2. Yargıtay Kararları
26. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31/1/2006 tarihli ve
E.2006/1-4, K.2006/7 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Tutuklama, ceza yargılamasının güvenli
yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku
açısından zorunlu hallerde hakimin verdiği karara dayanan bir önlemdir.
Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi olduğu kadar kişi özgürlüğü
ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli
hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı prensipler farklı olmakla birlikte,
kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu cezasından daha önce sınırlandırılmış
özgürlük sürelerinin hükmedilen cezasından indirilmesi kabul edilmiştir.
Mevkufiyetin (tutukluluğun) mahsubu olarak adlandırılan bu kurumdan amaç,
kendisine ceza verilmiş mahkûmun bu cezasından daha evvel çekilmiş, özgürlüğü
sınırlayıcı önlemler nedeniyle özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin tamamen
veya kısmen indirilmesinden ibarettir.
Mahsup konusunda, 1 Haziran 2005 tarihinde
yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Ceza Yasamızın 40. maddesinin 1. Fıkrasındaki
... ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın 63. Maddesindeki
... hükümler ile, her iki yasada da mahsubun mecburiliği
(hukukî) sistemi kabul edilmiş, benzer düzenlemelere 1632 sayılı Askeri Ceza
Yasasının 177 ve 353 sayılı Askeri Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü
Yasasının 251/1 maddelerinde de yer verilmiştir. Bu sisteme göre, mahkûm kusuru
ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi
zorunludur. Bu sistemde yargıcın görevi, indirim yapılması için gerekli yasal
koşulların doğup doğmadığını kontrol, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında
hata yapılıp, yapılmadığını denetlemekten ibarettir. Mahsubun hukuki esası
hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce
çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmakta
ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin
özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları
gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence
altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul
edilen hukuki bir kurumdur ...
...
Görüldüğü gibi, 765 sayılı Yasanın 40 ve
benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 63. maddeleri uyarınca,
mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün
kısıtlanması sonucunu doğurantüm süreler ceza
mahkûmiyetinden indirilecektir.
Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup
edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait
olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün
kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu
kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu
mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden
önce işlenmesidir.
..."
27. Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 28/7/2008 tarihli ve
E.2008/10163, K.2008/9423 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Hükümlü fazla tutuklu kaldığı sürenin ...
cezasından mahsubunu talep etmiş, bu talep Gürpınar Asliye Ceza Mahkemesinin
... kararı ile 'Şartla tahliye bir hak değildir, tutuklulukta geçen süre
bihakkın tahliye ... tarihini de aşmamıştır.' gerekçesi ile reddedilmiş[tir].
765 sayılı TCK.nun
40. ve 5237 sayılı TCK.nun 63. maddelerinin ... hükmü
karşısında, mahsup işleminin yapılabilmesi için tutuklu kalınan suçtan verilen
kararın kesinleşme tarihinden önce bir başka suçun yada suçların işlenmesinin
yeterli olacağı, kaldı ki aynı suç tarihinde işlenen suçlardan birinde fazla
tutuklu kalınan günlerin diğer suçtan verilen hükümden mahsubunun gerekeceği
gözetilmeden reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı[dır.]"
28. Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 20/9/2010 tarihli ve
E.2008/9433, K.2010/18844 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Somut olayda uyuşmazlık, Ankara 4. Ağır Ceza
Mahkemesi’nce yerine getirilmesine karar verilen 9 yıl hapis cezası ile ilgili
olarak 647 sayılı Kanun’a göre hak edilen koşullu salıverilme süresinden fazla
yattığı sürenin, İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 10 yıl 6 ay hapis
cezası nedeniyle koşullu salıverilinceye kadar cezaevinde yatacağı süreden
mahsup edilip edilmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
... hükümlünün Türkiye’ye nakledildiği
tarihte, infazı gereken İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.09.2006 tarihli
hükmü ile verilen 10 yıl 6 ay hapis cezası da bulunduğundan, her iki hapis
cezasının toplanmasından sonra koşullu salıverilme süresinin hesap edilmesi ve
buna göre müddetname düzenlenmesi gerekirken, hükümlü
hakkında Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen yerine getirme kararında
belirtilen 9 yıl hapis cezasından şartla tahliye kararı verildikten sonra, daha
önce hükme bağlanan hapis cezasının infazına başlanması doğru değildir. Ancak,
hükümlünün, Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 9 yıl hapis cezası ile
ilgili olarak koşullu salıverilmesine karar verilmiş olduğundan, gelinen
aşamada, bu ceza yönünden artık infazın fiilen devamı olanaklı olmadığından,
647 sayılı Kanun’a göre hesap edilen koşullu salıverilme süresinden fazla
yattığı sürenin İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 10 yıl 6 ay hapis
cezası nedeniyle hesap edilen koşullu salıverme tarihine kadar cezaevinde
yatması gereken süreden mahsup edilmesi gerekmektedir.
..."
29. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 17/12/2012 tarihli ve
E.2012/20277, K.2012/27572 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Davacı; haksız yere cezaevinde kaldığı 940 gün
için maddi ve manevi zararlarının tazminini talep etmiş, mahkemece davacının
cezaevinde kaldığı 4 yıl 1 ay 9 günden, yargılama sonucu toplamda aldığı 2 yıl
22 ay 7 gün hapis cezası düşüldükten sonraki 3 ay 2 günlük tutukluluk süresi
esas alınarak buna göre bulunan 92 gün üzerinden davacıya tazminat verilmesine
karar verilmiştir.
Davacı ... 17/11/2003 tarihinde tutuklanmış ve
26/12/2007 tarihinde tahliye edilmiştir. Davacının tahliyesinden sonra da
yargılamaya devam edilmiş ve 02/06/2010 tarihinde davacı hakkında üzerine atılı
suçlardan toplam 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezasına hükmedilmiş olup, davacının
cezaevinde kaldığı toplam süre 4 yıl 1 ay 9 gün (1499 gün) olarak tespit
edilmiştir.
Bu sonuçlara göre, davacı hakkında hükmedilen
ceza ve tutuklu kaldığı süreye bakıldığında, davacının cezaevinde kaldığı fazla
süre 3 ay 2 gündür. Ancak; davacının yargılanması kısa sürede sonuçlanmış olsaydı
veya daha az tutuklu kalmış olsaydı 2 yıl 22 ay 7 gün hapis cezasından sanığın
suç tarihi itibariyle 647 sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 19.
maddesine göre hükümlü sayılması nedeniyle ve iyi halli olmak koşuluyla
cezaevinde kalması gereken toplam süre 559 gün olacaktı. Buna karşılık tutuklu
olduğu ve hükümlü statüsüne geçememesi nedeniyle 940 gün fazladan cezaevinde
kalmış, yani cezası kesinleşip hükümlü statüsünü almadığından kanunun infazda
öngördüğü indirimden yararlanamamıştır.
Somut olayda çözümlenmesi gereken sorun;
davacının yargılandığı suçlardan uzun süre tutuklu kalmasa veya ceza davası
daha önce sonuçlanmış olsaydı, cezaevinde kalması gereken sürenin daha az
olacak olduğunu ileri sürerek tazminat isteyip isteyemeyeceğidir.
...
... davacının koruma tedbirine konu mahkum
olduğu ceza davasında tutuklu kaldığı 4 yıl 1 ay 9 günlük tutukluluk süresinin
sonuçta aldığı cezalar nazara alındığında haddinden fazla uzun olduğu ve adı
geçen Sözleşmenin 5/3. maddesine aykırılık oluşturduğu gözetilip, tazminat
miktarının buna göre belirlenmesi gerekirken, sonuçta aldığı cezadan fazla
tutuklu kaldığı 92 gün esas alınıp, bu süre üzerinden eksik maddi ve manevi
tazminata hükmedilmesi Kanuna aykırı[dır.]"
30. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 5/6/2013 tarihli ve
E.2013/8445, K.2013/15368 sayılı ilamının ilgili bölümü şöyledir:
"...
Tazminat davasının dayanağını teşkil eden
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinin ... ilamı ile davacının Uyuşturucu Madde
Ticareti Yapma suçundan 14.04.2008 tarihinde tutuklandığı ve 16.02.2010
tarihine kadar 1 yıl 10 ay 8 gün süre ile tutuklu kaldığı, yargılama sonucunda
eyleminin uyuşturucu madde kullanma suçuna dönüştüğü belirlenerek TCK'nın
191/2, 62. Maddeleri uygulanmak suretiyle 1 yıl 5 ay 5 gün hapis cezasına
hükmedildiği ve anılan ilamın temyiz edilmeksizin 24.02.2010 tarihinde
kesinleştiği, ceza dava dosyası içersindeki müddetnameye göre davacının anılan suçtan koşullu
salıverilme tarihinin 02.04.2009 olduğu ve bu tarihte tahliye edildiği,
16.02.2010 tarihi arasında toplam 320 gün fazladan tutuklu kalınan sürenin
tazminat istemine konu kabul edilmesi gerektiği ..."
B. Uluslararası Hukuk
1. Sözleşme Metinleri
31. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı"
kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından
verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;
..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin İçtihadı
32. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kanun gereği
yetkilendirilmiş, yürütme organı ve taraflardan bağımsız ve yeterli güvencelere
sahip yargısal organ olarak Mahkemece verilen ve özgürlükten mahrumiyete yol
açan her türlü mahkûmiyet kararı,
Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamına girmektedir
(Engel ve diğerleri/Hollanda, B.
No: 5100/71, 5101/71, 5102/71, 5354/72, 5370/72, 8/6/1976, § 68). Anılan bentte
belirtilen sonra ifadesi,
tutmanın sadece zaman bakımından mahkûmiyetin ardından gelmesi anlamına
gelmemektedir. Aynı zamanda tutma, mahkûmiyetin bir sonucu olmalı, mahkûmiyetin
ardından ve mahkûmiyete bağlı olarak veya mahkûmiyet sebebiyle gerçekleşmelidir
(Weeks/Birleşik Krallık, B. No: 9787/82,
2/3/1987, § 42).
33. AİHM, Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a)
bendinin, bir mahkûmun af yasasından ya da erkenden şartlı tahliye veya kesin
tahliye durumlarından yararlanmasını güvence altına almadığını belirtmektedir (Alican Demir/Türkiye, B. No: 41444/09,
25/2/2014, § 89). Ancak yetkili makamların bu tür bir tedbirden faydalanmak
için kanunda belirtilen koşulları yerine getiren herkese herhangi bir takdir
yetkileri bulunmadan bu tedbiri uygulamakla yükümlü olmaları hâlinde durum
farklı olacaktır (Del Rio Prada/İspanya [BD], B. No: 42750/09, 21/10/2013,
§ 126).
34. AİHM; hapis cezasının hatalı bir şekilde hesaplanması
dolayısıyla kişinin fazla hapis yatmasını (Pezone/İtalya, B. No: 42098/98, 18/12/2003, §§ 31-38), kişinin
ulusal hukuk sisteminin öngördüğünden daha uzun bir süre hapsedilmesini (Grava/İtalya, B. No: 43522/98, 10/7/2003, §§
31-46; Şahin Karataş/Türkiye, B.
No: 16110/03, 17/6/2008) Sözleşme'nin 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ihlali olarak kabul etmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
35. Mahkemenin 30/10/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu; mahsup talebinin reddine ilişkin kararın hukuka
aykırı olduğunu, hakkındaki mahkûmiyetlerin birbirinden bağımsız olmadığını,
infaz sürecinde bu iki ceza yönünden bir süreklilik bulunduğunu, derece
mahkemelerince bu infaz süreçlerinin ayrı ele alındığını, ikinci cezanın
birinci cezanın infazına olan etkisi değerlendirilmeden ilgili kanun
hükümlerince uyarlama yapılmadan bir inceleme yapıldığını, bu durumun kanuna
dayanmayan bir cezanın ortaya çıkmasına neden olduğunu, aynı durumda olan başka
kişiler karşısında kendisine eşit davranılmadığını belirterek Anayasa'nın 10.,
19. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde; Yargıtayın
yerleşik uygulamalarına göre infazda kazanılmış hak olmadığını, sonradan
yapılan yasal düzenlemenin geriye dönük kazanılmış hak teşkil etmeyeceğini,
aksi takdirde infaz sisteminin hükümlü lehine değiştirilmesi veya af çıkartılma
hâlinde de kazanılmış hak iddiasının ileri sürülebileceğini bu yorumun ceza
hukuku ilkeleriyle bağdaşmayacağını ileri sürmüştür.
38. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bu konuda
Yargıtay ceza daireleri arasında görüş birliği olmadığını, bu durumun kanunilik
şartına aykırı olduğunu, infazda kazanılmış hak olmayacağının ne anlama
geldiğinin derece mahkemesi kararlarında açıklanmadığını ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
40. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın
anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B.
No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
41. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa'nın 19. maddesinin, kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı
durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı
organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya
güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal
etmez (Tahir Canan (2), B. No:
2013/839, 5/11/2014, § 33).
42. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine
getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri,
Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural,
mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına
almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis
cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, §
18).
43. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile
bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin
hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda
gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da
yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında
hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu
koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan
veya ölçülü olduğundan söz edilemez ve doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı ihlal edilmiş olur.
44. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın
19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19.
maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya
karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine
getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014,
§ 38). Bir kimsenin "Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının
söylenebilmesi için herşeyden önce hürriyeti
kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi
gerekir. Nitekim Anayasa Mahkemesi bir askere üstü tarafından verilen oda hapsi
cezasının yetkili bir mahkeme
tarafından verilmediğini belirterek Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci
fıkrasının ihlal edildiğine karar vermiştir (Hasan
Baki Gülcan, B. No:2013/760, 12/3/2015, §§ 36-50). İkinci olarak
yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik
tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir
karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün
değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen
hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir.
45. Bu itibarla Anayasa Mahkemesince hükümlülerin ceza infaz
kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen durumların
Anayasa'nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı
kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini kabul edilmiştir (İbrahim Uysal, B. No: 2014/1711, 23/7/2014,
§ 26; Günay Okan, § 13). Koşullu
salıverme kuralları gereği ceza infaz kurumunda kalınması gereken süre,
hürriyeti bağlayıcı cezanın yerine getirilmesinin kapsamına dâhildir. Mahsup
ise koşullu salıverme süresinin belirlenmesiyle ve dolayısıyla ceza infaz
kurumunda kalınması gereken süre ile doğrudan ilgilidir (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 41).
46. Mahkeme tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının
infazının sağlanması ve bu bağlamda ceza infaz kurumunda tutulma süresi
bakımından, ceza mahkemesinin kararına uygun hareket edilmesi kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının korunması açısından zorunludur. Dolayısıyla hükümlülerin
ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin, mahkûmiyet kararına ve ilgili
mevzuata uygun olması Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasının birinci
cümlesi kapsamında güvence altına alınmıştır (İbrahim
Uysal, § 32). Bununla birlikte Anayasa'da yer alan hak ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece mahkemelerinin kararlarındaki
kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara dair hususlar bireysel
başvuru incelemesinde ele alınamaz (Abdullah
Ünal, § 39). 5237 sayılı Kanun'un mahsuba ilişkin hükümlerinin nasıl
uygulanacağı ve bu itibarla hukuk kurallarının yorumu ve somut olaylara
uygulanması derece mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır (Ercan Bucak (2),§ 42).
47. Koşullu salıverilme cezanın çektirilmesinin
kişiselleştirilmesi, başka bir deyişle ceza infaz kurumundaki tutum ve
davranışlarıyla (iyi hâliyle) topluma uyum sağlayabileceği izlenimini veren
hükümlünün şarta bağlı olarak ödüllendirilmesidir. Suçlunun kendisine verilen
cezadan daha kısa bir sürede uslanması, eyleminden pişmanlık duyması ve bunu
iyi davranışıyla kanıtlaması durumunda ceza infaz kurumunda daha fazla kalması
gereksiz olabilir. Bu durumda koşullu salıverilme, infaz sistemindeki en etkili
araçtır. Koşullu salıverilmenin en önemli ögeleri, cezanın belirli bir süre
çekilmiş olması, hükümlünün bu süre içinde iyi hâl göstermesi, koşullu
salıverildikten sonra gözetim altında kalması ve koşullu salıverilmenin
gereklerine uyulmaması durumunda koşullu salıverilme kararının geri
alınabilmesidir (Günay Okan, §
20; AYM, E.2001/4, K.2001/332, 18/7/2001).
48. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bir hükümlünün
koşullu salıvermeden otomatik olarak yararlandırılmasını güvence altına
almamaktadır. Ancak koşullu salıvermeden yararlanmak için Kanun'da öngörülen
tüm şartları taşıyan hükümlüler bakımından ilgili yargı organlarının takdir
yetkisinin bulunmadığı (belli bir sürenin çekilmiş olduğu) durumlarda koşullu
salıverme hükümlerinin uygulanmaması, kişilerin keyfî olarak hürriyetlerinden
yoksun bırakılmalarını yasaklayan Anayasa'nın 19. maddesi ile bağdaşmayacaktır
(Konuya ilişkin AİHM'nin yaklaşımı bakımından bkz. § 24).
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
49. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının özü, koşullu
salıverme kararının geri alınmasına kadar infaz edilen sürelerin ikinci
mahkûmiyet nedeniyle verilen hapis cezasından mahsup edilmemesi nedeniyle daha
uzun bir süre hürriyetinden yoksun bırakılması olduğundan, başvurunun kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
50. Somut olayda başvurucunun koşullu salıverilmesinden sonra
deneme süresi içinde işlediği ikinci suç nedeniyle başvurucu hakkındaki koşullu
salıverme kararı geri alınmıştır. Geri alınan koşullu salıverme sonrasında
cezanın infazı devam ederken yapılan kanun değişikliği ile başvurucunun
durumundaki kişiler yönünden koşullu salıvermenin geri alınamayacağı
düzenlenmiştir. Mahkeme de bunun üzerine başvurucu hakkındaki koşullu
salıvermenin geri alınması kararını kaldırmıştır. Koşullu salıvermenin geri
alınması kararı kaldırılmasına rağmen -geri alınan bu karara dayanılarak-
başvurucunun tutulduğu bu süre (koşullu salıverme tarihinden sonraki tutulduğu
sürenin) bir başka suçtan aldığı cezadan mahsup edilmemiştir. Bu durum
başvurucunun mahsup talep ettiği ceza bağlamında hapiste kalma süresinin
uzamasına neden olacaktır. Bu sürenin bir başka suçtan verilen cezadan
mahsubuna ilişkin yargı organlarının mahsuba karar verme bakımından takdir
yetkilerinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Zira hukuk sistemimizde mahsubun mecburiliği söz konusudur. Bu durumda başvurucunun hukuk
sistemince belirlenenden daha fazla bir süre hürriyetinden yoksun kalmasının Anayasa'nın
19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamında (mahkemece verilmiş hürriyeti
kısıtlayıcı cezanın infazı olarak) hukuka uygun bir tutma niteliğinde bulunduğu
söylenemeyecektir.
51. Başvurucunun hukuk sistemince belirlenenden daha fazla bir
süre hürriyetinden yoksun kalmasının hukuki bir temeli bulunmadığından uzayan
bu tutma süresinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile bağdaşmadığı sonucuna
varılmıştır.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Müdafi Yardımından
Yararlandırılmamaya İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu mahsup talebiyle ilgili incelemelerde bulunan
mahkemelerde müdafi yardımından yararlandırılmadığını ileri sürmüştür.
54. Bakanlık, başvurunun bu kısmıyla ilgili görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
55. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (3), 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca bireysel başvuruda, kamu
gücünün neden olduğu iddia edilen ihlale dair olayların tarih sırasına göre özeti
yapılmalı, bireysel başvuru kapsamındaki hakların ne şekilde ihlal edildiği ve
buna ilişkin gerekçeler ve deliller açıklanmalıdır (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, §§ 19, 20).
56. Başvuruya konu ihlal iddiasıyla ilgili deliller sunarak
olaya ilişkin iddialarını ve hangi Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin
açıklamalarda bulunmak suretiyle hukuki iddialarını kanıtlama yükümlülüğü
başvuruculara ait olmasına rağmen başvurucu tarafından; yukarıda belirtilen iddialar
soyut şekilde ileri sürülmüş; müdafi yardımından yararlanma talebinin ne zaman
ileri sürüldüğüne ve mahkemelerce bu taleplerin hangi sebeplerle
karşılanmadığına dair Anayasa Mahkemesine bir bilgi ya da belge sunulmamıştır.
Dolayısıyla söz konusu iddiaların temellendirilmemiş şikâyet kapsamında kabul
edilmesi gerekmektedir.
57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Kanun Yararına Bozma
Kararına İlişkin İhlal İddiaları
a. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
58. Başvurucu; kanun yararına bozma sürecinde Bakanlığın ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının iddialarına karşı koyma olanağı
tanınmadığını, Bakanlığın kanun yararına bozma istemli başvurusundan haberdar
edilmediğini, bu suretle silahların eşitliği ilkesinin ve adil yargılanma
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Bakanlık, başvurunun bu kısmıyla ilgili görüş
bildirmemiştir.
b. Değerlendirme
60. 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal
edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı
sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye
ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel
başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz,
B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
61. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve
ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç
isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın
kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında
kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve
Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
62. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiasının suç isnadı altında bulunulan bir aşamaya
ilişkin olmadığı, dolayısıyla adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği
anlaşılmaktadır (Ersan Şen, B.
No: 2014/14865, 23/2/2017).
63. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
64. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme,
Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."
65. Başvurucu 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
66. Başvuruda Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
67. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlalinin sonuçlarının
ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunduğundan kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3.
Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik
müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılamayla
giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 3.000 TL
manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
69. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
2. Müdafi yardımından yararlandırılmamaya ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Kanun yararına bozma kararına ilişkin ihlal iddialarının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 3. Ağır Ceza
Mahkemesine (2014/892 Değişik İş) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 3.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
30/10/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.