TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NURSEL SANCAK BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1489)
Karar Tarihi: 7/6/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Yakup MACİT
Başvurucu
Nursel SANCAK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, menfi tespit davasında, usul ve kanuna aykırı karar verilmesi; esaslı iddiaların kararda tartışılmaması ve yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucunun murisi İ.H. aleyhine 20/3/2007 vade tarihli 312.000 TL bedelli senede dayalı olarak Safranbolu İcra Müdürlüğünün E.2008/182 sayılı dosyasında icra takibi başlatılmıştır.
9. İ.H.nin vefatından sonra 5/12/2008 tarihinde, içerisinde başvurucunun da bulunduğu bir kısım mirasçılar, takip alacaklısı Y.I.ya karşı Safranbolu Asliye Hukuk Mahkemesinde açtıkları menfi tespit davasında, davalı alacaklı ile birlikte hareket eden murisin mirasçısı A.H. tarafından murisin ikametinde bulunan belgeler arasından takibe konu bononun ele geçirildiğini, senedin eksik unsurları tamamlanarak ve ekleme yapılmak suretiyle davalı adına icraya konulduğunu, murisin yaşı ve tıbbi rahatsızlığı sebebiyle takibe konu senedi düzenlemesinin beklenemeyeceğini, murisin 2002 yılında ticareti bırakması ve tüm işlerini A.H.ya devretmesi sebebiyle davalıdan 312.000 TL tutarında iki aylık süre için borç para almasını gerektirir herhangi bir ihtiyacının olmadığını, bu miktarda paranın ödünç almasını gerektirecek her hangi bir sebebin de bulunmadığını belirterek muris İ.H. ve davacıların davalıya borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini talep etmişlerdir.
10. Mahkeme 6/4/2011 tarihli kararında, davada ispat yükümlülüğünün lehtar olan alacaklıya düştüğünü, tanık beyanları, bilirkişi raporu, ekonomik sosyal durum araştırmasına göre hakkında borçlarından dolayı icra takipleri bulunan ve 2003 yılı itibariyle tüm ticari faaliyetlerine son veren davalının 312.000 TL tutarında borç parayı 14/3/2001 tarihi itibariyle boşandığı eşinin babasına vermesinin mümkün bulunmadığını, senetin düzenlendiği tarih itibariyle de nakten bu miktarda parayı davacıya vermesine de imkân bulunmadığını, davacıların murisinin işlerini tasfiye etmiş olması gözönüne alındığında sosyal ekonomik durumu itibariyle bu miktar borç para almasını gerektirir ihtiyaç içerisinde bulunmadığını, dava konusu bononun tahsilinin sağlanması için icra takibi yapan davalının senette yazılı miktar kadar alacaklı bulunduğunu, geçerli şekilde kanıtlayamadığını belirterek muris İ.H. ve davacıların davalıya borçlu olmadığının tesbitine karar vermiştir.
11. Temyiz üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 1/2/2012 tarihli kararında, taraflar yakın akraba olsa da aralarındaki ilişkiyi yazılı belgeye bağladıkları için dava konusu olaydat anık dinlenmesi ve tanık beyanlarının hükme esas alınmasının mümkün olmadığını, bu bağlamda senedin hukuka aykırı bir şekilde ele geçirildiği ve senetteki bir kısım yazıların sonradan doldurulduğunu, davacının yazılı delille ispat etmesi gerektiğinin kabulünün zorunlu olduğunu, davacıların dosyaya sunduğu deliller ile bu hususu ispat edemediğinin görüldüğünü, bu itibarla ispat yükü ters çevrilmek suretiyle davalının senette yazılı miktar kadar alacaklı bulunduğunu geçerli şekilde kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve kanuna aykırı olduğunu belirterek hükmü bozmuştur.
12. Bozma kararına uyan Mahkemece yapılan yargılama sonucu verilen 5/12/2012 tarihli kararda, her ne kadar davacı tarafça davalının dava konusu senedi muris İ.H.den ele geçirerek onun iradesine aykırı olarak senedi doldurmak suretiyle icra takibi yaptığı beyan edilmekte ise de bu hususun ispatının yazılı delille yapılması gerektiği, davacılar tarafından dosya kapsamına ibraz edilen delillerin senedin murisin rızasına aykırı olarak doldurulduğunu ispata yeterli olmadığı, dosya kapsamına alınan polis kriminal raporunda imzanın murise ait olmadığı yönünde görüş beyan edilmişse de Safranbolu İcra Hukuk Mahkemesinin E.2008/13, K.2009/9 sayılı kesinleşmiş mahkeme ilamı ile senet altındaki imzanın murise ait olduğunun tespit edildiği, bu sebeple de alınan bu bilirkişi raporunun hükme dayanak teşkil etmesinin mümkün olmadığı belirtilerek Yargıtay bozma kararı doğrultusunda davanın reddine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun temyizi üzerine karar Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 26/6/2013 tarihli kararıyla onanmıştır.
14. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 17/12/2013 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
15. Ret kararı 4/2/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiş, 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 7/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
17. Başvurucu, murisin akli dengesinin yerinde olmadığına ilişkin Hacettepe Üniversitesi Hastanesinden rapor aldırılmasına rağmen gerekçeli kararda bu hususun değerlendirilmediğini belirterek gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
18. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).
19. Somut olayda, başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü söz konusu iddiayı temyiz dilekçesinde belirtmediği, usul hukukuna göre, temyizde dile getirilmeyen itirazların karar düzeltme incelemesine konu yapılamayacak olması göz önüne alındığında başvurucunun ihlal iddiasını usulüne uygun olarak kanun yollarında ileri sürmediği, bu açıdan başvuru yollarının usulüne uygun tüketilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
20. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına İlişkin İddia
21. Başvurucu, sahtelik iddiası ile ilgili Adli Tıp Kurumunda eksik inceleme yapıldığını, incelenmesini talep ettikleri hususların Mahkemece göz ardı edildiğini, davalı tarafın dayandığı ticari belgelerin bilirkişi raporunda incelendiğini ancak bu delillerin Yargıtay tarafından dikkate alınmadığını, davalının ekonomik durumuna göre bu kadar borç para veremeyeceğinin belgelerle ispatlandığını, senedin aslı üzerinden sahtecilik incelemesi yapılması talebinin reddedildiğini, iki farklı bilirkişi raporuna göre senedin sahte olduğunun ispatlandığını, Adli Tıp Kurumu raporu ile polis kriminal raporu arasındaki çelişkinin giderilmediğini, senedin sahteliği hususunda Safranbolu Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunun beklenmediğini, sahteliği sabit olan senede dayanılarak karar verildiğini belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
22. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda açık bir keyfilik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfilik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
23. Somut olayda, başvurucu tarafından açılan menfi tespit davasında, Mahkemenin davanın kabulü yönünde verdiği kararın, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından, davanın yazılı delille ispatlanması gerektiği, ispat yükünün davacıda olduğu, toplanan delillere göre davanın sübuta ermediği belirtilerek bozulduğu, Mahkemenin bozma kararına uyduğu, senetteki imza ile ilgili Safranbolu İcra Hukuk Mahkemesinin E.2008/13 sayılı dosyasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu farklı yöndeki polis kriminal raporuna karşı yeterli görülerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Bunun yanında başvurucunun Mahkemece sonuçlanması beklenmeden karar verildiğini iddia ettiği Safranbolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/944 soruşturma sayılı dosyasında, polis kriminal raporuna karşı Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesi Genişletilmiş Kurulundan 6/12/2013 tarihli rapor alındığı, senet üzerindeki imzanın murise ait olduğuna yönelik bu rapora göre 17/2/2014 tarihinde takipsizlik kararı verildiği anlaşılmıştır.
24. Bu açıdan başvurucunun ihlal iddiaları yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemeleri tarafından hukuk kurallarının ve delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.
25. Açıklanan nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
26. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
27. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
28. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
29. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
30. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda 5 yıl 12 günlük yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
31. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
32. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…”
33. Başvurucu, yeniden yargılama kararı verilmesi talebinde bulunmuştur.
34. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
35. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili olarak herhangi bir tazminat talebinde bulunmadığı anlaşıldığından başvurucu lehine manevi tazminata karar verilmesi mümkün değildir.
36. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. i. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi,
ii. Yargılamanın sonucunun adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Talep olmadığından başvurucu lehine manevi tazminata KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Safranbolu Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/191, K.2012/504) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 7/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.