TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AHMET ÇAKAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1519)
|
|
Karar Tarihi: 25/2/2015
|
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz AKINCI
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Derya ATAKUL
|
Başvurucular
|
:
|
Ahmet ÇAKAR
|
|
|
Cesaret ÇAKAR
|
|
|
Cesur ÇAKAR
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Nazan Fulya ALİSİNANOĞLU SEÇER
|
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular,
suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçunu işledikleri iddiasıyla
yargılandıkları davada, tutukluluklarının kanunda öngörülen azami süreyi
aştığını, yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede yargılama
yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde yer alan özgürlük
ve güvenlik hakları ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüşler, mağduriyetlerinin giderilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
5/2/2014 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır.
Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen
eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu
Cesaret Çakar tarafından yapılan 2014/677 numaralı bireysel başvuru dosyası ve
başvurucu Cesur Çakar tarafından yapılan 2014/678 numaralı bireysel başvuru
dosyası ile başvurucu Ahmet Çakar tarafından yapılan 2014/1519 numaralı
bireysel başvuru dosyası, aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle
birleştirilmiş, incelemeye 2014/1519 numaralı bireysel başvuru dosyası
üzerinden devam edilmiştir.
5. Bölüm
Başkanı tarafından 18/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru
konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 20/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa
Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen,
başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve
UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle
şöyledir:
8. Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK. 250. maddesi ile
yetkili) yürütülen soruşturma kapsamında, başvuruculardan Ahmet Çakar 2/12/2007
tarihinde, Cesur Çakar 3/12/2007 tarihinde gözaltına alınmış, Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) 5/12/2007 tarih ve 2007/455
Değişik İş sayılı kararı ile tutuklanmışlardır.
9. Başvuruculardan Cesaret Çakar, 1/2/2008 tarihinde
gözaltına alınarak aynı tarihte Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250.
maddesi ile görevli) 2008/7 Sorgu sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
10. Başvurucular ve diğer yirmi sekiz şüpheli hakkında Adana
Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK. 250. maddesi ile yetkili) 8/2/2008 tarih ve
E.2008/64 sayılı iddianamesi ile "suç
işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte
üye olma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, nitelikli yağma, ruhsatsız ateşli
silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, iftira,
başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma, resmi belgede sahtecilik,
hakkı olmayan yere tecavüz etme, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak
tehditte bulunma, var olan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten
yararlanarak yağma, suçluyu kayırma, örgüte bilerek isteyerek yardım etme"
suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış, yargılamaya Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) E.2008/35 sayılı dosyasında
başlanmıştır.
11. Mahkeme, 25/2/2008 tarih ve E.2008/36, K.2008/40 sayılı
kararı ile E.2008/36 sayılı dava dosyasının, aynı Mahkemenin E.2008/35 sayılı
dosyası ile birleştirilmesine, yargılamanın bu dosya üzerinden yürütülmesine
karar vermiştir.
12. Mahkeme, 27/3/2008 tarih ve E.2008/5, K.2008/80 sayılı
kararı ile E.2008/5 sayılı dava dosyasının, aynı Mahkemenin E.2008/35 sayılı
dosyası ile birleştirilmesine, yargılamanın bu dosya üzerinden yürütülmesine
karar vermiştir.
13. Mahkeme, 30/6/2008 tarihli duruşmada başvurucuların
tahliyesine karar vermiştir.
14. Mahkeme, 27/5/2010 tarih ve E.2008/35, K.2010/90 sayılı kararı
ile başvurucuların “suç örgütü kurma ve
yönetme, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, ruhsatsız tabanca bulundurma,
tehdit, yağma, yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
suçlarından mahkûmiyetlerine ve haklarında yakalama emri çıkarılmasına karar
vermiştir.
15. Başvuruculardan Cesaret Çakar 29/5/2010 tarihinde, Ahmet
Çakar 13/9/2010 tarihinde ve Cesur Çakar 30/12/2010 tarihinde yakalanarak
tutuklanmışlardır.
16. Başvurucuların temyizi üzerine dava dosyası Yargıtaya gönderilmiş, Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 25/4/2012
tarih ve E.2011/16966, K.2012/8337 sayılı ilâmı ile ek tebliğname
düzenlenmek üzere dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine karar vermiştir.
17. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 26/9/2012 tarih ve E.2012/12989,
K.2012/15932 sayılı ilâmı ile Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/5/2010 tarihli
hükmünü bozmuştur.
18. Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada
başvurucuların da bulunduğu duruşmada 31/10/2013 tarih ve E.2012/365,
K.2013/181 sayılı karar ile Ahmet Çakar’ın “suç
örgütü kurma ve yönetme, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan
yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
suçlarından toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para, Cesur Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, tehdit, hakkı olmayan
yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
suçlarından toplam 58 yıl 66 ay hapis ve 6.640,00 TL adli para, Cesaret
Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme,
ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya
teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından
toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para cezası ile
cezalandırılmalarına ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
19. Başvurucular, 1/11/2013 tarihinde hükümle birlikte
verilen tutukluluk hallerinin devamına ilişkin karara itiraz etmişler, Adana
10. Ağır Ceza Mahkemesince (TMK. 10. maddesi ile görevli) 7/11/2013 tarih ve
2013/39 Değişik İş sayılı karar ile itirazın reddine, başvurucuların tutukluluk
hallerinin devamına kesin olarak karar verilmiştir.
20. Anılan karar, Ahmet Çakar vekiline 22/11/2013 tarihinde,
Cesur Çakar ve Cesaret Çakar vekillerine 25/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
21. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/10/2013 tarihli hükmü
başvurucular tarafından temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi devam
etmektedir.
22. Başvuruculardan Cesur Çakar ve Cesaret Çakar 16/1/2014
tarihinde, Ahmet Çakar 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili
Hukuk
23. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) ve (d) bentleri, 109. maddesinin (2)
numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri, 149.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (c), (d) ve (f) bentleri, 154.
maddesinin (1) numaralı fıkrası, 220. maddesinin (1), (3) ve (5) numaralı
fıkraları; 10/7/1953 tarih ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer
Aletler Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucuların 5/2/2014 tarih ve 2014/1519 numaralı bireysel başvuruları
incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/2/2008
tarihinde haklarında açılan ve tutuklu olarak yargılandıkları kamu davasında,
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada tahliye edildiklerini,
ancak Mahkemece 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri
uyarınca yakalanarak tutuklandıklarını, temyiz üzerine hükmün Yargıtay 6. Ceza
Dairesince bozulduğunu, Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama
sonunda 31/10/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine ve tutukluluk hallerinin devamına
karar verildiğini, uzun süredir tutuklu olduklarını, tutuklulukta geçen sürenin
kanuni süreyi aştığını ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek,
özgürlük ve güvenlik hakları ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucular, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/2/2008
tarihinde haklarında açılan ve tutuklu olarak yargılandıkları kamu davasında,
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada tahliye
edildiklerini, ancak Mahkemece 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen
yakalama emri uyarınca yakalanarak tutuklandıklarını, temyiz üzerine hükmün
Yargıtay 6. Ceza Dairesince bozulduğunu, Mahkemece bozma ilâmına uyularak
yapılan yargılama sonunda 31/10/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine ve tutukluluk
hallerinin devamına karar verildiğini, 1/11/2013 tarihinde tutukluluk
hallerinin devamına ilişkin karara yaptıkları itirazın Adana 10. Ağır Ceza
Mahkemesince 7/11/2013 tarihinde kesin olarak reddedildiğini, uzun süredir
tutuklu olduklarını ve tutuklulukta geçen sürenin kanuni süreyi aştığını, bu
nedenle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüşlerdir.
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin
(5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten;
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir. ..."
28. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün "Başvuru süresi ve mazeret"
kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten,
başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün
içinde yapılması gerekir."
29. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından
olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her
aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
30. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel
başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu
yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar
arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer
verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından
makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte,
kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan
başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde
yorumlanması, birtakım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla
bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları
içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı
aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup
olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
31. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması
halinde bu yolun tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması
gerektiği belirtilmekle beraber, başvuru süresinin başlangıç tarihinin
belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi
olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde
tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın
içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
32. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla
yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka
aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin
bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak
ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki
sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu
açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda
çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir
inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla,
tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
33. Ancak başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hakkında
ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş ise bireysel başvuru
açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar
tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal
iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru
yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
34. Buna karşılık, kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu
davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi
itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu"
olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından,
tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da
bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına
gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta
erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya
ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın
hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe, yerini
her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden "kanaat"e bırakmaktadır. Bu
nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama
nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu
bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Nitekim
gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay, mahkûmiyet
kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk
derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet
kararından sonraki tutulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme)
5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca "mahkûmiyet sonrası tutma"
olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır
(Benzer yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Solmaz/Türkiye,
B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza
Genel Kurulu (YCGK) tarafından da benimsenmektedir. YCGK'nin
12/4/2011 tarih ve E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı kararında, "hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın
atılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan
sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır."
gerekçesiyle, temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine
karar verilmiştir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, §32).
35. Bu nedenle mahkumiyete ilişkin nihai kararla birlikte,
sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim
değiştiğinden, otuz günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan
durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu
tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (B. No:
2013/6398, 3/4/2014, § 33, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atalay Öztürk/Türkiye [KK], B. No: 54890/09, 7/1/2014). Tutukluluğun hükümle birlikte
devamına dair karara karşı itiraz yoluna başvurulmuş olması durumunda ise otuz
günlük başvuru süresinin, itirazın reddine dair kararın başvurucu tarafından
öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir.
36. Somut olayda Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 27/5/2010
tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri uyarınca başvuruculardan Cesaret
Çakar 29/5/2010 tarihinde, Ahmet Çakar 13/9/2010 tarihinde ve Cesur Çakar
30/12/2010 tarihinde yakalanarak tutuklanmışlardır. Temyiz üzerine 27/5/2010
tarihli hüküm Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarihli ilâmı ile bozulmuş,
bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin mahkûmiyet kararını
verdiği 31/10/2013 tarihi itibarıyla başvurucuların tutukluluk halleri sona
ermiştir. Başvurucuların 1/11/2013 tarihinde tutukluluk hallerinin devamına
ilişkin karara yaptıkları itiraz Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesince 7/11/2013
tarihinde kesin olarak reddedilmiş, bu karar Ahmet Çakar vekiline 22/11/2013
tarihinde, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar vekillerine 25/11/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Buna göre, başvuruculardan Cesur Çakar ve Cesaret Çakar’ın
16/1/2014 tarihinde, Ahmet Çakar’ın 5/2/2014 tarihinde yapmış oldukları
bireysel başvuruların, bu şikayet yönünden süresi içerisinde yapıldığının kabul
edilmesi mümkün değildir.
37. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu iddia edilen
karara ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının,
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "süre aşımı" nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılama Yapılmadığı İddiası
38. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucular, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/2/2008
tarihinde haklarında açılan ve tutuklu olarak yargılandıkları kamu davasında,
Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada tahliye
edildiklerini, ancak Mahkemece 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama
emri uyarınca yakalanarak tekrar tutuklandıklarını, temyiz üzerine hükmün
Yargıtay 6. Ceza Dairesince bozulduğunu, Mahkemece bozma ilâmına uyularak
yapılan yargılama sonunda 31/10/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine karar
verildiğini, tutuklu olarak yargılandıkları davanın halen devam ettiğini ve
makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
40. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan
bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni
ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut
görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen
adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin
6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi
içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer
vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma
hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının
kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
41. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun
davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir
davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması
gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca
kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede
karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza
kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun
kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın
kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625,
9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucular hakkında, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç işlemek
amacıyla örgüt kurma ve yönetme, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın
alma veya taşıma veya bulundurma, hakkı olmayan yere tecavüz etme, nitelikli
yağma, var olan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak
yağma, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma”
suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular
hakkında isnat olunan suçlar 5237 ve 6136 sayılı Kanunlarda hapis ve adli para
cezasını gerektirir şekilde tanımlanmışlardır. Bu çerçevede başvurucular
hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence
kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, §
32).
43. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup
olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği
iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak
etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır.
Somut başvuru açısından bu tarihler, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucular
Ahmet Çakar, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar’ın gözaltına alındıkları sırasıyla
2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihleridir. Sürenin sona erdiği tarih ise,
suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını
verdiği tarihtir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
44. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara
atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda
gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve
organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile
Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre
içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama
koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu
yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44). Bu kapsamda, yargı sisteminin
yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki,
bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve
raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik
ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da
yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B. No: 2012/1198,
7/11/2013, § 55).
45. Ancak yargılama süresinin uzunluğunun tespiti açısından
davanın karmaşıklığı, davadaki sanık sayısı, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, söz
konusu suç için öngörülen cezanın miktarı, yargılamanın kaç dereceli olduğu,
tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu gibi hususların da
göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 43).
46. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin yargılama
sürelerine riayetlerine ilişkin mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve
uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme, davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp
tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak,
bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı bir
inceleme yapmaktadır (B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 44).
47. Başvuru konusu olayda başvurucular Ahmet Çakar, Cesur
Çakar ve Cesaret Çakar, haklarında yürütülen soruşturma kapsamında sırasıyla
2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihlerinde gözaltına alınmışlar, Ahmet Çakar
ve Cesur Çakar 5/12/2007 tarihinde, Cesaret Çakar 1/2/2008 tarihinde
tutuklanmışlardır. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 8/2/2008 tarihinde
başvurucuların da aralarında bulundukları otuz bir şüpheli hakkında kamu davası
açmıştır. Yargılamayı yürüten Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli
duruşmada başvurucular tahliye edilmiş, ancak 27/5/2010 tarihli hükümle
birlikte verilen yakalama emri uyarınca Cesaret Çakar 29/5/2010 tarihinde,
Ahmet Çakar 13/9/2010 tarihinde ve Cesur Çakar 30/12/2010 tarihinde yakalanarak
tekrar tutuklanmışlardır. Temyiz üzerine hüküm Yargıtay 6. Ceza Dairesince
26/9/2012 tarihinde bozulmuş, Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama
sonunda 31/10/2013 tarihinde toplam otuz sanık hakkında hüküm kurulmuş ve
başvurucuların da mahkûmiyetine karar verilmiştir. Hüküm başvurucular
tarafından 31/10/2013 tarihinde temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi devam
etmektedir.
48. Başvurucular, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç
işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri
satın alma veya taşıma veya bulundurma, hakkı olmayan yere tecavüz etme,
nitelikli yağma, var olan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten
yararlanarak yağma, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma
şeklindeki yedi farklı suçu işledikleri iddiasıyla yargılanmışlardır.
49. Başvurucuların yargılandığı dava dosyası ile iki farklı
dava dosyası birleştirilmiştir.
50. Başvurucuların yargılandığı dosya kapsamında toplam otuz
sanık bulunmaktadır. İlk Derece Mahkemesince başvurucular hakkında mahkûmiyet
hükmü kurulana kadar toplam on altı duruşma yapılmıştır.
51. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/10/2013 tarihli kararı
ile Ahmet Çakar’ın “suç örgütü kurma ve
yönetme, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz,
yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
suçlarından toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para, Cesur Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, tehdit, hakkı olmayan
yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”
suçlarından toplam 58 yıl 66 ay hapis ve 6.640,00 TL adli para, Cesaret
Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme,
ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya
teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından
toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para cezası ile
cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
52. Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma
kapsamında sırasıyla 2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihlerinde gözaltına
alınan başvurucular Ahmet Çakar, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar hakkındaki dava,
Anayasa Mahkemesince yapılan bireysel başvuru incelemesi sırasında Yargıtayda temyiz aşamasındadır. Başvuruculara bir suçun
isnat edildiği 2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihleri ile bireysel
başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 7 yıl 2 aydır.
53. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına
ilişkin olarak AİHM, mutlak bir süreye göre değerlendirme yapmamakta, her
davanın özelliğine göre, makul sürenin aşılıp aşılmadığını incelemektedir.
Davanın karmaşıklığı, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu, AİHM tarafından bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
içtihat yoluyla geliştirilmiş olan kriterlerdir (Frydlender/Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43;
Ezel Tosun/Türkiye, B.
No:33379/02, 10/1/2006, 21; Namlı ve
Diğerleri/Türkiye, B. No: 51963/99, 23/5/2007, § 24; Alhan/Türkiye, B. No: 8163/07, 2/4/2013, § 21; Danespayeh/Türkiye, B. No: 21086/04, 16/7/2009, §
28).
54. AİHM, yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken
davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönlerini ele almakta, davanın
konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin
toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya
da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası
unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok
unsuru incelemektedir (Pretto ve Diğerleri/İtalya, B. No: 7984/77,
8/12/1983, § 32; Eckle/Almanya, B. No:8130/78, 15/7/1982, § 81; Buchholz/Almanya, B. No: 7759/77, 6/5/1981, § 55; Neumeister/Avusturya, B. No: 1936/63, 27/6/1968, §
21). AİHM bir kararında, davanın karmaşıklığı ile ilgili olarak, davadaki sanık
sayısı, suçun ekonomik boyutu, bilirkişi raporuna ihtiyaç duyulması gibi
nedenlerle 7 yıl 27 gün süren yargılama sürecinin makul olduğunu belirtmiştir (M.A.T./Türkiye, B. No: 63964/00,
19/1/2007, § 40).
55. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu açısından ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir
işbirliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma
imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi
idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur. AİHM,
yetkili makamların tutumu ölçütünü, esas olarak, meydana gelen gecikmeden
devletin ihmal ve kusuru nedeniyle sorumlu olup olmadığına bakarak ele
almaktadır (Zana/Türkiye, B. No: 18954/91, 25/11/1997, §§
79–82). AİHM, yargılamada ortaya çıkan her bir hareketsiz geçen dönemi veya
ertelemeleri ayrı ayrı değerlendirmektedir. Bununla birlikte AİHM, bir
başvuruda yargısal organlara yüklenebilecek 15 aylık bir gecikme periyoduna
rağmen, ulusal yargı makamları önünde 7 yıl 4 ay süren davanın oldukça karmaşık
olduğunu göz önünde bulundurarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edilmediğine karar vermiştir (Neumeister/Avusturya,
B. No: 1936/63, 27/6/1968, §§ 20–21). AİHM ayrıca yargı makamlarının davaları
birleştirme, delil toplama gibi nedenlerle davayı uzatmalarının belli bir yere
kadar makul görülebileceğini belirtmektedir (Ewing/Birleşik Krallık (Avrupa Komisyonu Raporu), B. No:
11224/84, 7/10/1987, § 151).
56. Dava dosyasının incelenmesinde, Adana Cumhuriyet
Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Ahmet Çakar’ın 2/12/2007
tarihinde gözaltına alınarak 5/12/2007 tarihinde tutuklandığı, Cesur Çakar’ın
3/12/2007 tarihinde gözaltına alınarak 5/12/2007 tarihinde tutuklandığı ve
Cesaret Çakar’ın 1/2/2008 tarihinde gözaltına alınarak aynı tarihte
tutuklandığı tespit edilmiştir. Başvurucular hakkında 8/2/2008 tarihinde yedi
ayrı suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, yargılamaya
başlayan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince, davanın tensip zaptının
düzenlenmesinden sonra birleşen dosyalarla birlikte toplam otuz beş şüphelinin
savunmaları ile on müşteki ve sekiz mağdurun beyanlarının alındığı, tarafların
sundukları delillerin toplandığı, telefon tape
kayıtlarının incelendiği, yargılamanın başladığı tarihten itibaren, aralarında
bağlantı görülen farklı dava dosyalarının birleştirilmesine ilk bir buçuk aylık
yargılama süresi içinde karar verildiği, duruşmaların ortalama iki ayda bir
dolayısıyla makul denilebilecek aralıklarla gerçekleştirildiği, yargılama
süresince dosyanın incelemeye alındığı herhangi bir duruşmanın olmadığı
görülmektedir. Mahkemece 27/5/2010 tarihli karar ile başvurucuların
mahkûmiyetlerine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin
26/9/2012 tarihli ilâmı ile hükmün bozulduğu anlaşılmıştır. Bozma ilâmına
uyularak yapılan yargılamada Mahkemece 31/10/2013 tarihinde verilen gerekçeli
kararın başvuruculardan Cesur Çakar ve Cesaret Çakar tarafından 28/1/2014
tarihinde, Ahmet Çakar tarafından 6/2/2014 tarihinde temyiz edildiği ve
7/3/2014 tarihinde temyiz incelemesi için Yargıtaya
gönderildiği belirlenmiştir. Bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih
itibarıyla on bir ayı aşkın süredir temyiz incelemesinin devam ettiği tespit
edilmiştir. Sonuç olarak, soruşturma ve yargılama safhalarıyla temyiz süreci
birlikte değerlendirildiğinde, yargılama faaliyetlerinde hareketsiz kalınan bir
dönemin bulunmadığı, yargı mercilerine atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve
gerekli özenin gösterildiği görülmüştür.
57. Yargılama süresinin makul olup olmadığının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı,
dosyada birleştirme kararı verilip verilmediği, davanın karmaşıklığı, atılı
suçların vasıf ve mahiyeti, söz konusu suçlar için öngörülen cezaların miktarı
gibi unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde somut başvuru bakımından
yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.
58. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Özgürlük ve güvenlik
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının "süre aşımı" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma
haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın
36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL
EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
25/2/2015
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.