TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
AHMET ÇAKAR VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/1519)
Karar Tarihi: 25/2/2015
R.G. Tarih-Sayı: 27/5/2015-29368
Başkan
:
Alparslan ALTAN
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Celal Mümtaz AKINCI
Raportör Yrd.
Derya ATAKUL
Başvurucular
Ahmet ÇAKAR
Cesaret ÇAKAR
Cesur ÇAKAR
Vekilleri
Av. Nazan Fulya ALİSİNANOĞLU SEÇER
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucular, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme suçunu işledikleri iddiasıyla yargılandıkları davada, tutukluluklarının kanunda öngörülen azami süreyi aştığını, yargılamanın halen devam ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerinde yer alan özgürlük ve güvenlik hakları ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşler, mağduriyetlerinin giderilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 5/2/2014 tarihinde Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 30/5/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Başvurucu Cesaret Çakar tarafından yapılan 2014/677 numaralı bireysel başvuru dosyası ve başvurucu Cesur Çakar tarafından yapılan 2014/678 numaralı bireysel başvuru dosyası ile başvurucu Ahmet Çakar tarafından yapılan 2014/1519 numaralı bireysel başvuru dosyası, aralarındaki hukuki ve fiili irtibat nedeniyle birleştirilmiş, incelemeye 2014/1519 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden devam edilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından 18/7/2014 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 20/8/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve UYAP aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
8. Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK. 250. maddesi ile yetkili) yürütülen soruşturma kapsamında, başvuruculardan Ahmet Çakar 2/12/2007 tarihinde, Cesur Çakar 3/12/2007 tarihinde gözaltına alınmış, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) 5/12/2007 tarih ve 2007/455 Değişik İş sayılı kararı ile tutuklanmışlardır.
9. Başvuruculardan Cesaret Çakar, 1/2/2008 tarihinde gözaltına alınarak aynı tarihte Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) 2008/7 Sorgu sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
10. Başvurucular ve diğer yirmi sekiz şüpheli hakkında Adana Cumhuriyet Başsavcılığının (CMK. 250. maddesi ile yetkili) 8/2/2008 tarih ve E.2008/64 sayılı iddianamesi ile "suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, nitelikli yağma, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, iftira, başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma, resmi belgede sahtecilik, hakkı olmayan yere tecavüz etme, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma, var olan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yağma, suçluyu kayırma, örgüte bilerek isteyerek yardım etme" suçlarını işledikleri iddiasıyla kamu davası açılmış, yargılamaya Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK. 250. maddesi ile görevli) E.2008/35 sayılı dosyasında başlanmıştır.
11. Mahkeme, 25/2/2008 tarih ve E.2008/36, K.2008/40 sayılı kararı ile E.2008/36 sayılı dava dosyasının, aynı Mahkemenin E.2008/35 sayılı dosyası ile birleştirilmesine, yargılamanın bu dosya üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
12. Mahkeme, 27/3/2008 tarih ve E.2008/5, K.2008/80 sayılı kararı ile E.2008/5 sayılı dava dosyasının, aynı Mahkemenin E.2008/35 sayılı dosyası ile birleştirilmesine, yargılamanın bu dosya üzerinden yürütülmesine karar vermiştir.
13. Mahkeme, 30/6/2008 tarihli duruşmada başvurucuların tahliyesine karar vermiştir.
14. Mahkeme, 27/5/2010 tarih ve E.2008/35, K.2010/90 sayılı kararı ile başvurucuların “suç örgütü kurma ve yönetme, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, yağma, yağmaya teşebbüs, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından mahkûmiyetlerine ve haklarında yakalama emri çıkarılmasına karar vermiştir.
15. Başvuruculardan Cesaret Çakar 29/5/2010 tarihinde, Ahmet Çakar 13/9/2010 tarihinde ve Cesur Çakar 30/12/2010 tarihinde yakalanarak tutuklanmışlardır.
16. Başvurucuların temyizi üzerine dava dosyası Yargıtaya gönderilmiş, Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 25/4/2012 tarih ve E.2011/16966, K.2012/8337 sayılı ilâmı ile ek tebliğname düzenlenmek üzere dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar vermiştir.
17. Yargıtay 6. Ceza Dairesi, 26/9/2012 tarih ve E.2012/12989, K.2012/15932 sayılı ilâmı ile Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/5/2010 tarihli hükmünü bozmuştur.
18. Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada başvurucuların da bulunduğu duruşmada 31/10/2013 tarih ve E.2012/365, K.2013/181 sayılı karar ile Ahmet Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para, Cesur Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından toplam 58 yıl 66 ay hapis ve 6.640,00 TL adli para, Cesaret Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına ve tutukluluk hallerinin devamına karar verilmiştir.
19. Başvurucular, 1/11/2013 tarihinde hükümle birlikte verilen tutukluluk hallerinin devamına ilişkin karara itiraz etmişler, Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesince (TMK. 10. maddesi ile görevli) 7/11/2013 tarih ve 2013/39 Değişik İş sayılı karar ile itirazın reddine, başvurucuların tutukluluk hallerinin devamına kesin olarak karar verilmiştir.
20. Anılan karar, Ahmet Çakar vekiline 22/11/2013 tarihinde, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar vekillerine 25/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.
21. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/10/2013 tarihli hükmü başvurucular tarafından temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi devam etmektedir.
22. Başvuruculardan Cesur Çakar ve Cesaret Çakar 16/1/2014 tarihinde, Ahmet Çakar 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
B. İlgili Hukuk
23. 26/9/2004 tarih ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (c) ve (d) bentleri, 109. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile (3) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri, 149. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a), (c), (d) ve (f) bentleri, 154. maddesinin (1) numaralı fıkrası, 220. maddesinin (1), (3) ve (5) numaralı fıkraları; 10/7/1953 tarih ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’un 13. maddesinin birinci fıkrası.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 5/2/2014 tarih ve 2014/1519 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
25. Başvurucular, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/2/2008 tarihinde haklarında açılan ve tutuklu olarak yargılandıkları kamu davasında, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada tahliye edildiklerini, ancak Mahkemece 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri uyarınca yakalanarak tutuklandıklarını, temyiz üzerine hükmün Yargıtay 6. Ceza Dairesince bozulduğunu, Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda 31/10/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine ve tutukluluk hallerinin devamına karar verildiğini, uzun süredir tutuklu olduklarını, tutuklulukta geçen sürenin kanuni süreyi aştığını ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, özgürlük ve güvenlik hakları ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlali İddiası
26. Başvurucular, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/2/2008 tarihinde haklarında açılan ve tutuklu olarak yargılandıkları kamu davasında, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada tahliye edildiklerini, ancak Mahkemece 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri uyarınca yakalanarak tutuklandıklarını, temyiz üzerine hükmün Yargıtay 6. Ceza Dairesince bozulduğunu, Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda 31/10/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine ve tutukluluk hallerinin devamına karar verildiğini, 1/11/2013 tarihinde tutukluluk hallerinin devamına ilişkin karara yaptıkları itirazın Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesince 7/11/2013 tarihinde kesin olarak reddedildiğini, uzun süredir tutuklu olduklarını ve tutuklulukta geçen sürenin kanuni süreyi aştığını, bu nedenle kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
27. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. ..."
28. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün "Başvuru süresi ve mazeret" kenar başlıklı 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir."
29. Bireysel başvurunun kabul edilebilirlik koşullarından olan başvuru süresine riayet edilmesi şartı, bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında resen nazara alınması gereken bir başvuru koşuludur (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 19).
30. Yukarıda belirtilen hükümler uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Bu yönüyle başvuru yollarının tüketilmesi ve başvuru süresine ilişkin koşullar arasında yakın bir bağlantı bulunmaktadır. Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekir. Olağan başvuru yollarının tamamının tüketilmesi ibaresinin katı bir şekilde yorumlanması, birtakım başvurular açısından bireysel başvurunun amacıyla bağdaşmayan neticelere yol açabilecektir. Bu nedenle, olayın özel şartları içinde etkisiz ve yetersiz olan bir kanun yolunun tüketilmesi şartı aranmaksızın, her bir başvuru yolunun somut başvurular açısından etkili olup olmadığının münferiden denetlenmesi gerekmektedir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 20).
31. Bireysel başvurunun, başvuru yolu öngörülmüş olması halinde bu yolun tüketildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerektiği belirtilmekle beraber, başvuru süresinin başlangıç tarihinin belirlenmesi hususunda başvurucunun nihai karardan yeterince bilgi sahibi olması aranacaktır. Bu noktada, nihai kararın tebliğinin öngörüldüğü hallerde tebliğ tarihinin, tebliğ şartı öngörülmeyen hallerde ise başvurucunun kararın içeriğini kesin olarak öğrenebildiği tarihin esas alınması gerekir (B. No: 2013/1582, 7/11/2013, § 21).
32. Devam eden tutukluluğun hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla, tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 30).
33. Ancak başvurucu hâlihazırda tahliye olmuş ya da hakkında ilk derece mahkemesinin mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş ise bireysel başvuru açısından talebi, hukuka aykırılığın tespiti ve gerekiyorsa belli bir miktar tazminata hükmedilmesiyle sınırlı kalacaktır. Dolayısıyla bu tür ihlal iddiaları bakımından varsa başvuru yolları denendikten sonra bireysel başvuru yapılmalıdır (B. No: 2012/726, 2/7/2013, § 31).
34. Buna karşılık, kişi serbest bırakılmadan yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olmuşsa, mahkûmiyet tarihi itibarıyla tutukluluk hali sona erer. Çünkü bu durumda kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma kapsamından çıkmaktadır. Bireysel başvuru incelemesi açısından, tutuklamanın şartları ile mahkûmiyete hükmedilmesi arasındaki esaslı fark da bunu gerektirir. Zira mahkûmiyete karar verilmesi, şüphenin yenildiği anlamına gelmekte; isnat olunan suçun işlendiği, bundan failin sorumlu olduğunun sübuta erdiği kabul edilmekte ve bu nedenle sanık hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya ve/veya para cezasına hükmedilmektedir. Bir başka ifadeyle tutuklu sanığın hukuki statüsü değişmekte, tutuklanmasına neden olan (kuvvetli) şüphe, yerini her türlü şüpheden uzak bir kabulü ifade eden "kanaat"e bırakmaktadır. Bu nedenle mahkûmiyetle birlikte kişinin kuvvetli suç şüphesinin ve bir tutuklama nedenine bağlı olarak tutukluluk halinin sona erdiğinin kabulü gerekir. Bu bakımdan, mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması ayrıca gerekmez. Nitekim gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), gerekse Yargıtay, mahkûmiyet kararı sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemektedir. AİHM, ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm olan bir sanığın, söz konusu mahkûmiyet kararından sonraki tutulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi hükmü uyarınca "mahkûmiyet sonrası tutma" olarak değerlendirmekte ve tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (Benzer yöndeki bir AİHM kararı için bkz. Solmaz/Türkiye, B. No: 27561/02, 16/1/2007, §§ 23, 24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulu (YCGK) tarafından da benimsenmektedir. YCGK'nin 12/4/2011 tarih ve E.2011/1-51, K.2011/42 sayılı kararında, "hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın atılı suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır." gerekçesiyle, temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine karar verilmiştir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, §32).
35. Bu nedenle mahkumiyete ilişkin nihai kararla birlikte, sanığın tutukluluğa ilişkin hukuki statüsü ve dolayısıyla tabi olduğu rejim değiştiğinden, otuz günlük başvuru süresinin, itiraz yoluna başvurulmayan durumlarda, tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir (B. No: 2013/6398, 3/4/2014, § 33, benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Atalay Öztürk/Türkiye [KK], B. No: 54890/09, 7/1/2014). Tutukluluğun hükümle birlikte devamına dair karara karşı itiraz yoluna başvurulmuş olması durumunda ise otuz günlük başvuru süresinin, itirazın reddine dair kararın başvurucu tarafından öğrenildiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir.
36. Somut olayda Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri uyarınca başvuruculardan Cesaret Çakar 29/5/2010 tarihinde, Ahmet Çakar 13/9/2010 tarihinde ve Cesur Çakar 30/12/2010 tarihinde yakalanarak tutuklanmışlardır. Temyiz üzerine 27/5/2010 tarihli hüküm Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarihli ilâmı ile bozulmuş, bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda Mahkemenin mahkûmiyet kararını verdiği 31/10/2013 tarihi itibarıyla başvurucuların tutukluluk halleri sona ermiştir. Başvurucuların 1/11/2013 tarihinde tutukluluk hallerinin devamına ilişkin karara yaptıkları itiraz Adana 10. Ağır Ceza Mahkemesince 7/11/2013 tarihinde kesin olarak reddedilmiş, bu karar Ahmet Çakar vekiline 22/11/2013 tarihinde, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar vekillerine 25/11/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir. Buna göre, başvuruculardan Cesur Çakar ve Cesaret Çakar’ın 16/1/2014 tarihinde, Ahmet Çakar’ın 5/2/2014 tarihinde yapmış oldukları bireysel başvuruların, bu şikayet yönünden süresi içerisinde yapıldığının kabul edilmesi mümkün değildir.
37. Açıklanan nedenlerle, ihlale neden olduğu iddia edilen karara ilişkin olarak otuz gün geçtikten sonra yapılan başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin "süre aşımı" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Makul Sürede Yargılama Yapılmadığı İddiası
38. Başvurucuların yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu bölümünün kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
39. Başvurucular, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca 8/2/2008 tarihinde haklarında açılan ve tutuklu olarak yargılandıkları kamu davasında, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada tahliye edildiklerini, ancak Mahkemece 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri uyarınca yakalanarak tekrar tutuklandıklarını, temyiz üzerine hükmün Yargıtay 6. Ceza Dairesince bozulduğunu, Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda 31/10/2013 tarihinde mahkûmiyetlerine karar verildiğini, tutuklu olarak yargılandıkları davanın halen devam ettiğini ve makul sürede yargılama yapılmadığını belirterek, adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
40. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile AİHM kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141. maddesinin de Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38–39).
41. Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
42. Anayasa’nın 36. ve Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca kişilere, cezai alanda yöneltilen suçlamaların da (suç isnadı) makul sürede karara bağlanmasını isteme hakkı tanınmıştır. İsnat olunan fiil, ceza kanunlarında suç olarak nitelendirilmiş ve yargılama aşamasında ceza hukukunun kuralları uygulanmış ise ayrıca bir uygulanabilirlik incelemesi yapılmaksızın kendiliğinden adil yargılanma hakkının kapsamına girer (B. No: 2013/625, 9/1/2014, § 31). Başvuru konusu olayda, başvurucular hakkında, “kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, hakkı olmayan yere tecavüz etme, nitelikli yağma, var olan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yağma, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma” suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma başlatılmıştır. Başvurucular hakkında isnat olunan suçlar 5237 ve 6136 sayılı Kanunlarda hapis ve adli para cezasını gerektirir şekilde tanımlanmışlardır. Bu çerçevede başvurucular hakkındaki suç isnadına dayalı yargılamanın Anayasa’nın 36. maddesinin güvence kapsamına girdiği konusunda kuşku bulunmamaktadır (B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 32).
43. Ceza muhakemesinde yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken sürenin başlangıcı, bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar tarafından bildirilmesi veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı gibi bir takım tedbirlerin uygulanması anıdır. Somut başvuru açısından bu tarihler, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucular Ahmet Çakar, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar’ın gözaltına alındıkları sırasıyla 2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihleridir. Sürenin sona erdiği tarih ise, suç isnadının nihai olarak karara bağlandığı, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul süre şikâyetiyle ilgili kararını verdiği tarihtir (B. No: 2013/695, 9/1/2014, § 35).
44. Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi, yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden de ileri gelebilir. Zira Anayasa’nın 36. maddesi ile Sözleşme’nin 6. maddesi, hukuk sisteminin, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde karara bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere adil yargılama koşullarını yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu yüklemektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 44). Bu kapsamda, yargı sisteminin yapısı, mahkeme kalemindeki rutin görevler sırasındaki aksamalar, hükmün yazılmasındaki, bir dosyanın veya belgenin bir mahkemeden diğerine gönderilmesindeki ve raportör atanmasındaki gecikmeler, yargıç ve personel sayısındaki yetersizlik ve iş yükü ağırlığı nedeniyle yargılamada makul sürenin aşılması durumunda da yetkili makamların sorumluluğu gündeme gelmektedir (B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 55).
45. Ancak yargılama süresinin uzunluğunun tespiti açısından davanın karmaşıklığı, davadaki sanık sayısı, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, söz konusu suç için öngörülen cezanın miktarı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu gibi hususların da göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 43).
46. Anayasa Mahkemesinin, derece mahkemelerinin yargılama sürelerine riayetlerine ilişkin mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetleme görevi bulunmamakta olup Mahkeme, davaların “makul süre” içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama süresinin bütününü ele alarak, bu sürenin Anayasa’nın 36. maddesine uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır (B. No: 2014/2454, 4/11/2014, § 44).
47. Başvuru konusu olayda başvurucular Ahmet Çakar, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar, haklarında yürütülen soruşturma kapsamında sırasıyla 2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihlerinde gözaltına alınmışlar, Ahmet Çakar ve Cesur Çakar 5/12/2007 tarihinde, Cesaret Çakar 1/2/2008 tarihinde tutuklanmışlardır. Adana Cumhuriyet Başsavcılığı 8/2/2008 tarihinde başvurucuların da aralarında bulundukları otuz bir şüpheli hakkında kamu davası açmıştır. Yargılamayı yürüten Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince 30/6/2008 tarihli duruşmada başvurucular tahliye edilmiş, ancak 27/5/2010 tarihli hükümle birlikte verilen yakalama emri uyarınca Cesaret Çakar 29/5/2010 tarihinde, Ahmet Çakar 13/9/2010 tarihinde ve Cesur Çakar 30/12/2010 tarihinde yakalanarak tekrar tutuklanmışlardır. Temyiz üzerine hüküm Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26/9/2012 tarihinde bozulmuş, Mahkemece bozma ilâmına uyularak yapılan yargılama sonunda 31/10/2013 tarihinde toplam otuz sanık hakkında hüküm kurulmuş ve başvurucuların da mahkûmiyetine karar verilmiştir. Hüküm başvurucular tarafından 31/10/2013 tarihinde temyiz edilmiş olup, temyiz incelemesi devam etmektedir.
48. Başvurucular, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme, ruhsatsız ateşli silahlarla mermileri satın alma veya taşıma veya bulundurma, hakkı olmayan yere tecavüz etme, nitelikli yağma, var olan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanarak yağma, suç örgütlerinin isimlerini kullanarak tehditte bulunma şeklindeki yedi farklı suçu işledikleri iddiasıyla yargılanmışlardır.
49. Başvurucuların yargılandığı dava dosyası ile iki farklı dava dosyası birleştirilmiştir.
50. Başvurucuların yargılandığı dosya kapsamında toplam otuz sanık bulunmaktadır. İlk Derece Mahkemesince başvurucular hakkında mahkûmiyet hükmü kurulana kadar toplam on altı duruşma yapılmıştır.
51. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/10/2013 tarihli kararı ile Ahmet Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para, Cesur Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından toplam 58 yıl 66 ay hapis ve 6.640,00 TL adli para, Cesaret Çakar’ın “suç örgütü kurma ve yönetme, ruhsatsız tabanca bulundurma, tehdit, hakkı olmayan yere tecavüz, yağmaya teşebbüs, yağma, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” suçlarından toplam 59 yıl 72 ay hapis ve 7.015,00 TL adli para cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
52. Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında sırasıyla 2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihlerinde gözaltına alınan başvurucular Ahmet Çakar, Cesur Çakar ve Cesaret Çakar hakkındaki dava, Anayasa Mahkemesince yapılan bireysel başvuru incelemesi sırasında Yargıtayda temyiz aşamasındadır. Başvuruculara bir suçun isnat edildiği 2/12/2007, 3/12/2007 ve 1/2/2008 tarihleri ile bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih arasında geçen süre yaklaşık 7 yıl 2 aydır.
53. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali iddialarına ilişkin olarak AİHM, mutlak bir süreye göre değerlendirme yapmamakta, her davanın özelliğine göre, makul sürenin aşılıp aşılmadığını incelemektedir. Davanın karmaşıklığı, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu, AİHM tarafından bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde içtihat yoluyla geliştirilmiş olan kriterlerdir (Frydlender/Fransa, B. No: 30979/96, 27/6/2000, § 43; Ezel Tosun/Türkiye, B. No:33379/02, 10/1/2006, 21; Namlı ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 51963/99, 23/5/2007, § 24; Alhan/Türkiye, B. No: 8163/07, 2/4/2013, § 21; Danespayeh/Türkiye, B. No: 21086/04, 16/7/2009, § 28).
54. AİHM, yargılamanın karmaşıklığını değerlendirirken davanın hem hukuki hem de maddi açıdan bütün yönlerini ele almakta, davanın konusunun karmaşıklığı, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, delillerin toplanmasında karşılaşılan engel, maddi olayların karmaşıklığı, sanıkların ya da isnat edilen suçların veya tanıkların sayısı, davanın uluslararası unsurları, bilirkişi deliline ihtiyaç, yazılı delillerin hacmi gibi birçok unsuru incelemektedir (Pretto ve Diğerleri/İtalya, B. No: 7984/77, 8/12/1983, § 32; Eckle/Almanya, B. No:8130/78, 15/7/1982, § 81; Buchholz/Almanya, B. No: 7759/77, 6/5/1981, § 55; Neumeister/Avusturya, B. No: 1936/63, 27/6/1968, § 21). AİHM bir kararında, davanın karmaşıklığı ile ilgili olarak, davadaki sanık sayısı, suçun ekonomik boyutu, bilirkişi raporuna ihtiyaç duyulması gibi nedenlerle 7 yıl 27 gün süren yargılama sürecinin makul olduğunu belirtmiştir (M.A.T./Türkiye, B. No: 63964/00, 19/1/2007, § 40).
55. Davanın taraflarının ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu açısından ceza davalarında sanık, adli makamlarla aktif bir işbirliği yapmak zorunda olmadığı gibi hukuk sisteminin sunduğu savunma imkânlarını kullandığı için de kusurlu bulunamaz. Diğer taraftan devlet, kendi idari ve yargısal organlarına yüklenebilecek gecikmelerden sorumludur. AİHM, yetkili makamların tutumu ölçütünü, esas olarak, meydana gelen gecikmeden devletin ihmal ve kusuru nedeniyle sorumlu olup olmadığına bakarak ele almaktadır (Zana/Türkiye, B. No: 18954/91, 25/11/1997, §§ 79–82). AİHM, yargılamada ortaya çıkan her bir hareketsiz geçen dönemi veya ertelemeleri ayrı ayrı değerlendirmektedir. Bununla birlikte AİHM, bir başvuruda yargısal organlara yüklenebilecek 15 aylık bir gecikme periyoduna rağmen, ulusal yargı makamları önünde 7 yıl 4 ay süren davanın oldukça karmaşık olduğunu göz önünde bulundurarak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir (Neumeister/Avusturya, B. No: 1936/63, 27/6/1968, §§ 20–21). AİHM ayrıca yargı makamlarının davaları birleştirme, delil toplama gibi nedenlerle davayı uzatmalarının belli bir yere kadar makul görülebileceğini belirtmektedir (Ewing/Birleşik Krallık (Avrupa Komisyonu Raporu), B. No: 11224/84, 7/10/1987, § 151).
56. Dava dosyasının incelenmesinde, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Ahmet Çakar’ın 2/12/2007 tarihinde gözaltına alınarak 5/12/2007 tarihinde tutuklandığı, Cesur Çakar’ın 3/12/2007 tarihinde gözaltına alınarak 5/12/2007 tarihinde tutuklandığı ve Cesaret Çakar’ın 1/2/2008 tarihinde gözaltına alınarak aynı tarihte tutuklandığı tespit edilmiştir. Başvurucular hakkında 8/2/2008 tarihinde yedi ayrı suçtan cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, yargılamaya başlayan Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesince, davanın tensip zaptının düzenlenmesinden sonra birleşen dosyalarla birlikte toplam otuz beş şüphelinin savunmaları ile on müşteki ve sekiz mağdurun beyanlarının alındığı, tarafların sundukları delillerin toplandığı, telefon tape kayıtlarının incelendiği, yargılamanın başladığı tarihten itibaren, aralarında bağlantı görülen farklı dava dosyalarının birleştirilmesine ilk bir buçuk aylık yargılama süresi içinde karar verildiği, duruşmaların ortalama iki ayda bir dolayısıyla makul denilebilecek aralıklarla gerçekleştirildiği, yargılama süresince dosyanın incelemeye alındığı herhangi bir duruşmanın olmadığı görülmektedir. Mahkemece 27/5/2010 tarihli karar ile başvurucuların mahkûmiyetlerine karar verildiği, temyiz üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26/9/2012 tarihli ilâmı ile hükmün bozulduğu anlaşılmıştır. Bozma ilâmına uyularak yapılan yargılamada Mahkemece 31/10/2013 tarihinde verilen gerekçeli kararın başvuruculardan Cesur Çakar ve Cesaret Çakar tarafından 28/1/2014 tarihinde, Ahmet Çakar tarafından 6/2/2014 tarihinde temyiz edildiği ve 7/3/2014 tarihinde temyiz incelemesi için Yargıtaya gönderildiği belirlenmiştir. Bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla on bir ayı aşkın süredir temyiz incelemesinin devam ettiği tespit edilmiştir. Sonuç olarak, soruşturma ve yargılama safhalarıyla temyiz süreci birlikte değerlendirildiğinde, yargılama faaliyetlerinde hareketsiz kalınan bir dönemin bulunmadığı, yargı mercilerine atfedilebilecek bir kusurun olmadığı ve gerekli özenin gösterildiği görülmüştür.
57. Yargılama süresinin makul olup olmadığının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gereken davadaki sanık sayısı, dosyada birleştirme kararı verilip verilmediği, davanın karmaşıklığı, atılı suçların vasıf ve mahiyeti, söz konusu suçlar için öngörülen cezaların miktarı gibi unsurlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde somut başvuru bakımından yargılama süresinin makul olduğu görülmektedir.
58. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucuların,
1. Özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının "süre aşımı" nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde bırakılmasına,
25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.