TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET EMRE DÖKER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/486)
|
|
Karar Tarihi: 19/9/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
Raportör
|
:
|
Yücel ARSLAN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Emre
DÖKER
|
Vekilleri
|
:
|
Av. Emre Baturay ALTINOK
|
|
:
|
Av. Zeynep
MAHMUTOĞLU
|
|
:
|
Av. Hilal
BERBER
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, bir internet sitesinde açıklanan dinî değerlere
yönelik sözler nedeniyle verilen kovuşturmanın ertelenmesi kararının ifade
özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 9/1/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1978 doğumlu olup İstanbul’da ikamet etmektedir. Başvurucu
-kendi beyanına göre- Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği ve
Mağaracılık Federasyonu Yönetim Kurulu üyesidir.
10. Mağaracılık Federasyonunun (Federasyon) internet sitesinde
başvurucunun ismi 2014-2015 yıllarında Federasyonun Yönetim Kurulu üyesi olarak
belirtilmektedir.
11. Başvurucu, 29/6/2005 tarihinde www.eksisozluk.com (Ekşi Sözlük) isimli internet sitesinde “Hz. Muhammed” başlıklı yazıya, "speolog"
(Rumence'de mağara araştırmacısı, İngilizce'de ise "speleologist")
rumuzuyla bir yorum yazmıştır. Ekşi Sözlük internet sitesi 1999 yılında
kurulmuş olup üzerinde her türlü kavram ve konu hakkında kayıtları olan
yazarların yorumlarını içeren katılımcı sözlük formatında tasarlanmış olan bir
ağ sayfasıdır. Kayıtlı kullanıcıların açılan başlıklara yazdıkları yorumlarla
oluşturulmuş olan bu sözlükte, yazarların yazmış oldukları yazılar sözlük
kuralları dâhilinde kontrol edilir ve bir yazının uygunsuz bulunması durumunda moderatörler tarafından gönüllü sözlük üyelerinin iş
birliği ile silinir. Sitede girilen bilgilerin doğru olması, ansiklopedik
olması ya da tarafsız olması gibi zorunluluklar bulunmamaktadır. Bazı
başlıkların altında tanım cümleleri hâlinde olan ve web forumlarındaki yazılara
benzeyen karşılıklı tartışmalar da yer almaktadır. Kişiler belli sayıda yorum
yazdıktan sonra onay verilmesi hâlinde siteye yazar olarak kabul edilirler.
Başvurucu da bu sitede yazar olarak aşağıdaki yorumu yapmıştır:
“"bkz.
Mağaracı, Edit: kötülemeden önce bi
tıklayıp okuyun yahu, kötü bir sey mi dedik? Nedir bu
heyecan, sakin olun canlar, herbiseyi tabulastırmayın hemen, Kendisi benden iyi bir magaracıdır, zira magaracılıkta
tecrübe ölçütlerinden biri, magara içinde kalma
saatidir, her seyden önce senin benim gibi bir
insandır, bu da sanırım kendisinin senelerce anlatmaya çalıştığı bir şeydir,
sakalına hırkasına tapanlara duyurulur, bkz. Hira
mağarası."
12. Başvurucu, yazdığı yorum içinde “bkz. Mağaracı” şeklinde verilen linke tıklandığında "Mağaracı" başlığıyla açılan
sayfaya 24/6/2005 tarihinde aşağıdaki entryyi (girdi/yorum) eklemiştir:
"neşeli insanlar su kenarına gitsinler,
eğlenmek isteyen insanlar dağlara çıksınlar, erdemli olmak isteyenler ise
mağaralara gitsinler. konfüçyus"
13. Yapılan bir şikâyet üzerine açtığı soruşturma sonucunda
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucunun halkın bir kesiminin
benimsediği dinî değerleri alenen aşağılama suçundan cezalandırılması talebiyle
29/7/2013 tarihinde iddianame düzenlemiştir. İddianame, başvurucu dışında aynı
sitede yorum yazmış olan birçok süpheliyi de
kapsamaktadır. İddianamede başvurucunun ve diğerlerinin yazdığı yazıların
ulusal mevuzatta ve uluslararası sözleşmelerde
korunan düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde açıklanmış bir eleştiriden
ziyade, insan ilişkilerinin gelişmesine yarayan kamusal tartışmaya hiçbir
katkıda bulunmayan ve yeryüzünde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun mensubu
olduğu üç büyük dinin ortak değerleri olan Allah, peygamber, cennet, cehennem,
Kuran, İncil gibi kavramlara yönelik hisleri nedensiz yere incitecek şekilde
dinî değerleri aşağılamak kastıyla yazıldığı ve yazıların kamu barışını bozmaya
elverişli olduğu belirtilmiştir.
14. Başvurucu hakkındaki dava İstanbul (Kapatılan) Anadolu 32.
Sulh Ceza Mahkemesinde görülmüştür. Davada aynı internet sitesinde aynı veya
farklı başlıklar altında yorum yazan kırk kişi yargılanmıştır.
15. Mahkeme 15/5/2014 tarihinde, başvurucunun internet sitesinde
yazdığı yazının tarihinin 31/12/2011 tarihinden önce olması nedeniyle 2/7/2012
tarihli ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin
Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun hükümlerine göre başvurucu
hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesine karar vermiştir.
16. Başvurucunun karara yaptığı itiraz İstanbul Anadolu 13.
Asliye Ceza Mahkemesince 16/7/2014 tarihinde reddedilmiştir. Bu karar
başvurucuya 10/12/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
17. Başvurucu 9/1/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
18. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama"
kenar başlıklı 216. maddesinin (3) numaralı fıkrasışöyledir:
"(3) Halkın bir kesiminin benimsediği
dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli
olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır."
19. 6352 sayılı geçici 1. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkralarının ilgili kısmı şöyledir:
“(1) 31/12/2011 tarihine kadar, basın ve yayın
yoluyla ya da sair düşünce ve kanaataçıklama
yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını ya da
üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan
dolayı;
...
b) Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın
ertelenmesine,
...
karar verilir.
(2) Hakkında ... kovuşturmanın ertelenmesi
kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl
içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi hâlinde, ... düşme
kararı verilir. Bu süre zarfında birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç
işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu
takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya devam olunur.”
B. Uluslararası Hukuk
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı çerçevesinde
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin(Sözleşme) 9.
maddesi, dinî duygulara saygı gösterilmesi hakkını da koruma altına almaktadır
(Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, B. No: 13470/87,
20/9/1994, § 47).
21. AİHM, Sözleşme ile güvence altına alınan temel hak ve
özgürlüklere getirilecek sınırlamaların demokratik bir toplum için gereklilik
arz edip etmediğini incelerken Sözleşmeci devletlerin belirli bir takdir
marjını haiz olduklarını fakat bunun sınırsız olmadığını daha önce pek çok defa
belirtmiştir (Wingrove/Birleşik Krallık, B. No: 17419/90,
25/11/1996, § 53). AİHM, dinî kanaatlere yönelik saldırılar bakımından
başkalarının haklarının korunması noktasındaki ihtiyaçlarla ilgili bir Avrupa
standardının olmadığı tespitini yapmıştır. Bu nedenle devletler ahlak veya din
gibi konulardaki samimi kişisel inançlara yönelik saldırılar çerçevesindeki
ifade özgürlüğünü düzenleme konusunda daha geniş bir takdir marjına sahiptir.
Ancak ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamanın Sözleşme ile uyumu konusunu nihai
olarak karara bağlama yetkisi AİHM'indir. AİHM, bu
yetkisini davanın koşulları altında müdahalenin demokratik bir toplumda sosyal
bir ihtiyaç baskısına karşılık gelip gelmediğini ve izlenen meşru amaçla
orantılı olup olmadığını değerlendirmek suretiyle kullanacaktır (Wingrove/Birleşik Krallık, § 58; Otto Preminger
Enstitüsü/Avusturya, § 50;Aydın Tatlav/Türkiye, B. No: 50692/99,
2/5/2006, §§ 24, 25).
22. AİHM; ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun vazgeçilmez
temel taşlarından, toplumun ilerlemesinin ve bireylerin gelişmesinin temel
şartlarından biri olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda ifade özgürlüğünün sadece
hoşa giden ya da insanları incitmeyen veya önemsenmeyen bilgi ve düşünceler
için değil aynı zamanda devlet veya toplumun herhangi bir kesimini inciten, şok
eden veya rahatsız eden bilgi ve düşünceler için de geçerli olduğunu,
demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve
açık görüşlülüğün bunu gerektirdiğini ifade etmektedir (Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, § 49). AİHM'e göre, dinî bir çoğunluğa veya azınlığa mensup
olduklarına bakılmaksızın dinî inançlarını gösterme özgürlüğünü kullanmayı
seçen kişilerin her türlü eleştiriden muaf tutulmayı beklemeleri makul
görülemez. Bu kişiler, dinî inançlarının başkalarınca inkârını ve hatta diğer
kişilerce kendi inançlarına hasım olan doktrinlerin propagandasının yapılmasını
kabul etmek ve hoş görmek durumundadırlar (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47).
23. AİHM'e göre bir devlet meşru
olarak başkalarının düşünce, vicdan ve dinlerine saygı ile bağdaşmayan -haber
ve fikirlerin iletilmesi de dâhil olmak üzere- bazıtutumların
cezalandırılmasını amaçlayan tedbirler alınmasını gerekli görebilir (Otto-Preminger Enstitüsü/Avusturya, § 47). İlke olarak
derin saygı duyulan dinî hususlara yönelik yakışıksız saldırıların
cezalandırılması gerekli görülebilir (İ.A./Türkiye,
B. No: 42571/98, 13/9/2005, § 24). Bununla birlikte AİHM, Sözleşme ile
getirilen kısıtlamanın ve yapılan müdahalenin olayların koşulları dikkate
alındığında sosyal bir ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının ve öngörülen meşru
amaçla orantılı olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini ifade etmiştir (Wingrove, §
53).
24. AİHM; somut başvuruya benzer başvurularda ifade özgürlüğü
ile düşünce, vicdan ve dinine uygun bir biçimde saygı gösterilmesini isteme
hakkı arasında adil bir denge kurulması gerektiğini belirtmektedir (İ.A./Türkiye, § 27; Otto Preminger Enstitüsü/Avusturya, §
55).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 19/9/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu; Ekşi Sözlük isimli internet sitesinde yaklaşık on
yıldır yorum yapan (entry giren) biri olduğunu,
profesyonel mağaracılığı aktif olarak sürdürdüğünü ve yorumunda geçen mağaracı ifadesinin dağcı veya yüzücü gibi sportif faaliyet yapan bir kişiyi betimlediğini
öne sürmüştür. Yaptığı yorumda yer alan sözlerinin hakaret ya da aşağılama
içermediğini belirten başvurucu ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
27. Başvurucu; anılan sitede binden fazla yorumunun bulunduğunu,
hangi eylemi nedeniyle suçlandığının kendisine bildirilmeksizin ifadesinin
alındığını, isnat edilen suç ve suç konusu eylemini iddianameden öğrendiğini
belirtmiştir. Yine celseler arasında kısa süre tanınmış olması nedeniyle
savunma hazırlaması için yeterli süre verilmediğini, yargılamanın çok kısa
sürede bitirildiğini ve Mahkemenin hiçbir inceleme ve araştırma yapmaksızın
hüküm tesis ettiğini iddia etmiştir.
28.Başvurucu; ilk derece mahkemesi kararında her bir sanığın
yaptığı birçok farklı yorum nedeniyle yargılandığını, farklı eylemler için
farklı gerekçeler tesis edilmesi gerekirken suçun nasıl oluştuğunun
açıklanmadığını öne sürmüştür. Başvurucu, yorumlarının aşağılayıcı niteliği
haiz olup olmadığının hiçbir şekilde tartışılmadığını belirterek hem ilk derece
mahkemesi kararının hem de itirazın reddine ilişkin kararın gerekçesiz olduğunu
ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
29. Bakanlık görüşünde, AİHM ve Anayasa Mahkemesi içtihatlarına
yer verilmiş; başvurucunun yorumunun kamusal tartışmaya ne şekilde bir katkı
sunduğu konusunda yeterli bir açıklamada bulunmadığına işaret edilerek mağaracı
ifadesinin aşağılama gayesiyle yapıldığının çok açık olduğu ifade edilmiştir. Bakanlık
tarafından, yapılacak değerlendirmede kovuşturmanın ertelenmesi kararı
verilmesi ve başvurucunun adli siciline herhangi bir sabıka kaydının işlenmemiş
olmasının da gözönünde bulundurulması gerektiği ifade
edilerek başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale olmadığı ve ifade özgürlüğünün
ihlal edilmemesi nedeniyle başvurunun reddedilmesi gerektiği belirtilmiştir.
B. Değerlendirme
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü ifade
özgürlüğüne ilişkin olduğundan iddialarının bir bütün olarak Anayasa'nın 26.
maddesi kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
31. Anayasa’nın “Düşünceyi
açıklama ve yayma hürriyeti” kenar başlıklı 26. maddesinin ilgili
kısmı şöyledir:
“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya
başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar...
Bu hürriyetlerin kullanılması, ... kamu
düzeni, ... başkalarının şöhret veya haklarının ... korunması ... amaçlarıyla
sınırlanabilir.”
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
32. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan ifade
özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı
33. Anayasa Mahkemesi içtihadında, kovuşturmanın ertelenmesi
kararlarının ifade özgürlüğüne müdahale teşkil edebileceği kabul edilmiştir (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461,
12/11/2014, §§ 69-79; Ali Gürbüz ve Hasan
Bayar, B. No: 2013/568, 24/6/2015, §§ 46-49; sonraki bir karar için
bkz. İrfan Sancı, B. No:
2014/20168, 26/10/2017, §§ 43, 44). Başvuru konusu olayda başvurucu hakkında,
internet sitesinde yaptığı yorumlar nedeniyle yapılan yargılamada kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilmiştir. Başvurucunun Ekşi Sözlük'ün
aktif üyelerinden olduğu nazara alındığında söz konusu mahkeme kararı ile
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahale yapıldığı sonucuna
varılmıştır.
b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
34. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir. Anayasa’nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve
hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... demokratik
toplum düzeninin ... gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
35. Bu sebeple müdahalenin, Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın
ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin
gereklerine uygunluk koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
36. 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesi ile 6352 sayılı Kanun'un
geçici 1. maddesinin kanunla sınırlama
ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
ii. Meşru Amaç
37. Anayasa'nın 24. maddesinde yer verilen din ve vicdan
özgürlüğü Anayasa'nın 2. maddesinde ifadesini bulan demokratik devletin
vazgeçilmez unsurlarındandır. Din ve vicdan özgürlüğünün demokratik toplumun
temellerinden biri olmasının kökeninde dinin hem bir dine bağlı olan bireyler
tarafından hayatı anlama ve anlamlandırmada başvurdukları temel kaynaklardan
biri olması hem de toplumsal yaşamın şekillenmesinde önemli bir işlev görmesi
bulunmaktadır (Tuğba Arslan,
[GK], B.No: 2014/256,
25/6/2014, §§ 51, 52; İhsan Taş,
B. No: 2014/11255, 21/11/2017, § 32). Bu kapsamda devlet, meşru olarak
başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkına saygı ile bağdaşmayan bazı
davranışların cezalandırılmasını gerekli görebilir. Devletin başkalarının din
ve vicdan özgürlüğüne saygı ile bağdaşmayan saldırılar çerçevesindeki ifade
özgürlüğünü düzenleme konusunda belli bir takdir payı vardır.
38. Nitekim 5237 sayılı Kanun'un 216. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında halkın bir kesiminin benimsediği dinî değerlerin alenen aşağılanmasını
suç olarak düzenlemiş olup bu suçla korunan hukuksal değerlerden birisi de
başkalarının din ve vicdan özgürlüğü hakkıdır. Kanun koyucu bu bağlamda ifade
özgürlüğünün başkalarının din ve vicdan özgürlüğüne saygı hakkı üzerindeki
etkilerini dikkate alarak bu konularda ifade özgürlüğü sınırlarını aşan
eleştirilerin cezalandırılmasını öngörmüştür (İhsan
Taş, § 34). Bu kapsamda başvurucu hakkındaki yargılamada verilen
kovuşturmanın ertelenmesine ilişkin kararın başkalarının haklarının korunması
ve kamu düzeninin korunması yönünde meşru amaçlar taşıdığı sonucuna
varılmıştır.
iii. Demokratik Toplum
Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(1) Demokratik
Toplumda İfade Özgürlüğünün Önemi
39. Anayasa Mahkemesi ifade özgürlüğü bağlamında "demokratik
toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha
önce pek çok kez açıklamıştır. İfade özgürlüğü, kişinin haber ve bilgilere,
başkalarının fikirlerine serbestçe ulaşabilmesi, düşünce ve kanaatlerinden
dolayı kınanamaması ve bunları tek başına veya başkalarıyla birlikte çeşitli
yollarla serbestçe ifade edebilmesi, anlatabilmesi, savunabilmesi, başkalarına
aktarabilmesi ve yayabilmesi anlamına gelir. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil
olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye
paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konusunda
başkalarını ikna etme çabaları ve bu çabaların hoşgörüyle karşılanması çoğulcu
demokratik düzenin gereklerindendir. Dolayısıyla toplumsal ve siyasal çoğulculuğu
sağlamak, her türlü düşüncenin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine
bağlıdır. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü demokrasinin
işleyişi için yaşamsal önemdedir (Bekir
Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 33-35; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343,
4/6/2015, §§ 42-43; Tansel Çölaşan,
B. No: 2014/6128, 7/7/2015, §§ 35-38).
(2) Müdahalenin
Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygun Olması
40. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun
kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı
bir müdahale olması gerekir. Açıktır ki bu başlık altındaki değerlendirme,
sınırlamanın amacı ile bu amacı gerçekleştirmek üzere başvurulan araç
arasındaki ilişki üzerinde temellenen ölçülülük ilkesinden bağımsız yapılamaz.
Çünkü Anayasa’nın 13. maddesinde "demokratik toplum düzeninin gereklerine
aykırı olmama" ve "ölçülülük ilkesine aykırı olmama" biçiminde
iki ayrı kritere yer verilmiş olmakla birlikte bu iki kriter bir bütünün
parçaları olup aralarında sıkı bir ilişki vardır (Bekir Coşkun, §§ 53-55; Mehmet
Ali Aydın, §§ 70-72;AYM, E.2018/69,
K.2018/47, K.T. 3/5/2018, § 15; AYM, E.2017/130, K.2017/165, K.T. 29/11/2017, §
18).
41. İfade özgürlüğü üzerindeki sınırlamanın demokratik bir
toplumda zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik ve
istisnai nitelikte olması gerekir. Müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir
toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesi için amaca ulaşmaya elverişli
olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak
kendisini göstermesi gerekmektedir. Amaca ulaşmaya yardımcı olmayan veya
ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağır olan bir müdahalenin
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı söylenemeyecektir (bazı
farklılıklarla birlikte bkz. Bekir Coşkun,
§ 51; Mehmet Ali Aydın, § 68; Tansel Çölaşan, § 51).
42. Anayasa Mahkemesinin bir görevi de bireylerin fikirlerini
ifade özgürlüğü yoluyla ifade etme hakları ile Anayasa'nın 26. maddesinin
ikinci fıkrasında belirtilen meşru amaçlar arasında adil bir dengenin sağlanıp
sağlanamadığını denetlemektir. Meşru amaçların bir olayda varlığının hakkı
ortadan kaldırmadığı vurgulanmalıdır. Önemli olan bu meşru amaçla hak arasında
olayın şartları içinde bir denge kurmaktır ( bkz. Bekir Coşkun, § 44, 47, 48; Hakan Yiğit, B. No: 2015/3378, 5/7/2017,§§
58, 61, 66).
43. Orantılılık ise sınırlamayla ulaşılmak istenen amaç ile
başvurulan sınırlama tedbiri arasında aşırı bir dengesizlik bulunmamasına
işaret etmektedir. Diğer bir ifadeyle orantılılık, bireyin hakkı ile kamunun
menfaatleri veya müdahalenin amacı başkalarının haklarını korumak ise diğer
bireylerin hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulmasına işaret
etmektedir. Dengeleme sonucu müdahalede bulunulan hakkın sahibine terazinin
diğer kefesinde bulunan kamu menfaati veya diğer bireylerin menfaatine nazaran
açıkça orantısız bir külfet yüklendiğinin tespiti halinde orantılılık ilkesi
yönünden bir sorunun varlığından söz edilebilir. Kamu gücünü kullanan
organların düşüncelerin açıklanmasına ve yayılmasına müdahale ederken ifade
özgürlüğünün kullanılmasından kaynaklanan yarardan daha ağır basan korunması
gereken bir menfaatin ve kişiye yüklenen külfeti dengeleyici mekanizmaların
varlığını somut olgulara dayanarak göstermeleri gerekir (bazı farklılıklarla
birlikte bkz. Bekir Coşkun, §§ 57; Tansel Çölaşan, §§ 46, 49, 50; Hakan Yiğit, §§ 59, 68).
44. Buna göre, ifade özgürlüğüne yapılan bir müdahale, zorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamıyorsa ya dazorunlu
bir toplumsal ihtiyacı karşılamakla birlikte orantılı değilse, demokratik
toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemez.
(3) İfade
Özgürlüğünün Kapsamı
45. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrası, ifade
özgürlüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. İfade özgürlüğü;
siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her
türlü ifadeyi kapsamına almaktadır (Ergün
Poyraz (2) [GK], B. No: 2013/8503, 27/10/2015, § 37; Önder Balıkçı, B. No: 2014/6009,
15/2/2017, § 40). Bu itibarla bir siyasetçinin kamuoyuna aktardığı görüşleri
başkaları açısından değersiz veya yararsız görülse bile kişilerin subjektif değerlendirmelerinden bağımsız olarak ifade
özgürlüğünün korumasındadır (Kemal Kılıçdaroğlu, § 52).
46. Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan
sınırlamalara uyma yükümlülüğü kapsamında; dinî inançlar bağlamında meseleye
yaklaşıldığında kamusal bir tartışmaya katkı sunma kapasitesi olmaksızın başkaları
için temelsiz biçimde yaralayıcı nitelik taşıyan, saldırgan ve yakışıksız
ifadelerden kaçınma yükümlülüğü söz konusudur. Bununla birlikte çatışan
hakların dengelenmesinde ifadelerin bağlamından kopartılmaksızın ele alınması
da dengelemede önemli bir unsurdur.
47. Başvurucunun internet sitesinde yaptığı yorumlar
başkalarınca değersiz ya da yararsız görülse bile demokratik toplumun gelişimi
için gerekli olan ifade özgürlüğünün koruması altındadır. Bu özgürlüğün başkalarının
haklarının korunması kapsamında sınırlanması mümkün olduğundan somut olayda
başvurucunun yaptığı yorumlar nedeniyle yargılanarak hakkında kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilmesinin demokratik toplumda gerekli olup olmadığı
hususu ifadelerin içeriği, başvurucunun konumu, bu ifadelerin başkalarının
hakları ve kamu düzeni üzerindeki etkisi ve alınan tedbirlerin sosyal bir
ihtiyaca karşılık gelip gelmediği dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
48. Kural olarak demokratik bir toplumda saygı gösterilen dinî
inanç ya da sembollere karşı uygun olmayan saldırıların önlenmesi ve hatta
gerektiğinde cezalandırılması, alınan tedbirlerin izlenen meşru amaçlarla
orantılı olması koşuluyla gerekli görülebilir. Bu konuda derece mahkemelerinin
belli bir takdir payı söz konusudur. Ancak bu takdir payı sınırsız olmayıp
ifade özgürlüğüne yönelik müdahalelerin ikna edici bir biçimde
gerekçelendirilmesi gerekir. Anılan takdir payı, Anayasa Mahkemesinin
denetimindedir (İhsan Taş, § 41).
49. Anayasa Mahkemesinin görevi, bu denetimi yerine getirirken
derece mahkemelerinin yerini almak olmayıp söz konusu yargı mercilerinin takdir
yetkilerini kullanarak verdikleri kararların Anayasa'nın 26. maddesi açısından
doğruluğunu denetlemektir (Eyüp Hanoğlu,
B. No: 2015/13431, 23/5/2018, § 41).
(4) İlkelerin
Olaya Uygulanması
50. Başvurucunun yorum yaptığı www.eksisozluk.com
isimli sitede "Hz. Muhammed"
başlığı altında birçok yorum yapılmıştır. Başvurucu, yorumunun üzerine "bkz. Mağaracı", altına da "bkz. Hira mağarası"
şeklinde atıflar eklemiştir. Söz konusu internet sitesi, güncel siyasal, sosyal
ve kültürel olaylar ve haberler de dâhil birçok konuda kayıtlı kullanıcılar
tarafından farklı rumuzlar altında yorumların yapıldığı popüler bir forum
sitesidir. Bu sitede yapılan yorumların altında, üstünde ya da içinde konuyla
ilgili kelime ya da kelime grupları verilerek okuyucular forumun ilgili
sayfalarına ve yorumlara yönlendirilmektedir. Bu yöntem anılan sitede sıklıkla
kullanılmaktadır. Başvurucu da bu sitenin kayıtlı kullanıcısı olarak yorumuna
atıf linkleri ekleyerek İslam dininin peygamberi olan Hz. Muhammed hakkında
yorum yazmıştır.
51. Başvurucu, yorumunda Hz. Muhammed'in kendisi gibi mağaracı
olduğunu belirtmiş; devamında ise Hz. Muhammed’in her şeyden önce insan
olduğunu ifade etmiş ve “sakalına ya da
hırkasına tapanlara duyurulur” şeklindeki Hz. Muhammed’in sakalı ya
da hırkasına kutsallık atfeden kişilere dönük eleştirel bir ifade kullanmıştır.
Başvurucunun yorumunda kendisinin mağara araştırmacısı olması ve Hz.
Muhammed’in Hira Mağarası'nda inzivaya çekilmesi
olgularını analoji (benzeşim) yoluyla yorumladığı anlaşılmaktadır.
52. Başvurucu, mağaracılıktan yola çıkarak Hz. Muhammed’in de
kendisi gibi insan olduğunu vurgulamış; tarihte Hz. Muhammed’in mağarada
geçirdiği sürenin günümüzde mağaracılıkta kriter alındığını belirterek bu
durumu yorumuna dayanak olarak kullanmıştır. Yine yorumunun üstündeki atıf
linkine tıklandığında ulaşılan internet sayfasında başvurucunun mağaracılıkla
ile ilgili diğer bir yorumu karşımıza çıkmaktadır. Başvurucu, söz konusu diğer
yorumunda Konfüçyus'un sözünü paylaşmıştır. Anılan
söz neşeli insanlar, eğlenmek isteyen insanlar ve erdemli olmak isteyen
insanlar için öneriler içermektedir. Anılan söze göre mağaraya gitmek erdemli
olmak isteyenlerce yapılması önerilen bir tavsiyedir.
53. Dikkate alınması gereken bir diğer husus ise başvurucunun
Boğaziçi Uluslararası Mağara Araştırma Derneği ve Mağaracılık Federasyonu
Yönetim Kurulu üyesi ve profesyonel mağaracı olmasıdır. Başvurucu, rumuz olarak
da mağara araştırmacısı anlamına gelen speolog kelimesini kullanmaktadır.
Dolayısıyla başvurucunun yorumunun içeriği ile uğraş alanının bağlantılı olduğu
görülmektedir.
54. Başvurucunun yorumunun başkalarının hakları üzerindeki
etkisi değerlendirildiğinde başvurucunun yorumu ile atıf olarak eklediği mağaracı link başlığının ilk bakışta İslam
dinine mensup kişiler açısından rahatsız edici bulunmuş olabilir. Bununla
birlikte başvurucunun yorumu, içeriği ve bağlamıyla birlikte değerlendirildiğinde
İslam peygamberi Hz. Muhammed’e yönelik temelsiz ve yakışıksız ifadeler
içerdiği söylenemez.
55. Yukarıda belirtilenler ışığında, kovuşturmanın ertelenmesi
kararı ile uzun süredir söz konusu internet sitesinde yorum yazan bir kişi olan
başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik üç yıl denetim altına alınması
şeklindeki müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı
söylenemeyeceğinden müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığı
kanaatine varılmıştır.
56. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 26.
maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
Kadir ÖZKAYA bu görüşe katılmamıştır.
3. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
57. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1)
Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da
edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2)
Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili
mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan
hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava
açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
58. Başvurucu 2.000 TL maddi, 20.000 TL manevi tazminat
talebinde bulunmuştur.
59. Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır.
60. İfade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul (Kapatılan)
Anadolu 32. Sulh Ceza Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
61. İfade özgürlüğünün ihlali nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net
6.750 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
62. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal
arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge
sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi
gerekir.
63. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA ,
B. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün
İHLAL EDİLDİĞİNE Kadir ÖZKAYA'nın karşıoyu
ve OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul (Kapatılan) Anadolu 32. Sulh Ceza Mahkemesine (E. 2013/1305, K.
2014/438) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 6.750 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve
Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına,
ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine
kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/9/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY
1. Dosyadaki bilgi ve belgelere göre, başvurucunun da aralarında
bulunduğu bir kısım kişilerce, bir internet sitesinde değişik tarihlerde, Hz.
Allah, Hz. Peygamberler, Cennet ve Cehennem, kutsal kitaplar ve diğer bazı dini
değerler hakkında bir takım yazılar paylaşılmıştır.
Başvurucunun paylaştığı yazı, "Hz.
Muhammed" başlıklıdır ve
“"bkz. Mağaracı, Edit: kötülemeden önce bi tıklayıp okuyun yahu, kötü bir sey
mi dedik? Nedir bu heyecan, sakin olun canlar, herbiseyi
tabulastırmayın hemen, Kendisi benden iyi bir magaracıdır, zira magaracılıkta
tecrübe ölçütlerinden biri, magara içinde kalma
saatidir, her seyden önce senin benim gibi bir
insandır, bu da sanırım kendisinin senelerce anlatmaya çalıştığı bir şeydir,
sakalına hırkasına tapanlara duyurulur, bkz. Hira
mağarası." biçimindedir.
2. Yapılan bir şikayet üzerine harekete geçen Cumhuriyet
Başsavcılığınca, bu yazılar, ulusal mevzuatta ve uluslar arası sözleşmelerde
korunan düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde açıklanmış bir eleştiriden
ziyade, insan ilişkilerine ve kurumsal tartışmaya hiçbir katkı sağlamayan ve
yeryüzünde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun mensubu olduğu üç büyük dinin
ortak değerlerine olan (Allah, peygamber, cennet, cehennem, Kuran, İncil gibi
kavramlara yönelik) hisleri nedensiz yere incitecek nitelikte, dini değerleri
aşağılamak kastıyla yazılmış kamu barışını bozmaya elverişli yazılar olarak
nitelendirilmiş ve 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
"Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" kenar başlıklı 216.
maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan;
"(3) Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan
kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir
yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmü ve ilgili
diğer kanun hükümleri uyarınca başvurucunun da aralarında bulunduğu yazı
sorumluları hakkında dava açılmıştır.
3. Mahkemece14.1.2014tarihliduruşmadabaşvurucununsavunmasının
alınmasının ardından 15.5.2014 tarihli duruşmada 3652 sayılı Kanun’un Geçici 1.
maddesi uyarınca, başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ertelenmesine, erteleme
kararının verildiği tarihten itibaren üç yıl içinde aynı madde kapsamına giren
yeni bir suç işlememesi halinde hakkındaki davanın düşürülmesine, kesinleşmiş
hükümle cezaya mahkûm olmuş şekilde yeni bir suç işlemesi halinde ise ertelenen
kovuşturmaya devam olunmasına karar verilmiştir.
4. Başvurucu tarafından karara itiraz edilmiş, itirazın
reddedilmesinin ardından da bireysel başvuruda bulunulmuştur.
5. Başvurucu E... S… isimli İnternet sitesinde yaklaşık 10
yıldır yorum yapan (entry giren) biri olduğunu,
profesyonel mağaracılığı aktif olarak sürdürdüğünü, yorumunda geçen mağaracı
ifadesinin dağcı veya yüzücü gibi sportif faaliyet yapan bir kişiyi
betimlediğini, yaptığı yorumda yer alan sözlerinin hakaret ya da aşağılama
içermediğini, mahkemenin hiçbir inceleme ve araştırma yapmaksızın hüküm tesis
ettiğini, kararda suçunun nasıl oluştuğunun açıklanmadığını, yorumlarının
aşağılayıcı niteliği haiz olup olmadığının hiçbir şekilde tartışılmadığını, hem
ilk derece mahkemesi kararının hem de itirazın reddine ilişkin kararın
gerekçesiz olduğunu ileri sürmüştür.
6. Mahkememiz çoğunluğunca, Boğaziçi Uluslararası Mağara
Araştırma Derneği ve Mağaracılık Federasyonu Yönetim Kurulu Üyesi olan
başvurucunun mağaracılıktan yola çıkarak, Hz. Muhammed'in kendisi gibi
mağaracı, her şeyden önce insan olduğunu ifade ettiği yazısında her ne kadar
"sakalına ya da hırkasına tapanlara duyurulur" şeklinde Hz.
Muhammed'in sakalına ya da hırkasına kutsallık atfeden kişilere dönük eleştirel
bir anlatım kullanmış ise de bağlam ve içeriği ile birlikte
değerlendirildiğinde, başvurucunun söz konusu yazıda kendisinin mağara
araştırmacısı olması durumu ile Hz. Muhammed'in Hira
Mağarasında inzivaya çekilmesi olgusunu analoji yoluyla yorumladığı, yazının
İslâm Peygamberi Hz. Muhammed'e yönelik temelsiz ve yakışıksız ifadedeler
içermediği, hal böyle olunca da derece mahkemesince kovuşturmanın ertelenmesine
karar verilmek ve üç yıl süreyle denetim altına alınmak suretiyle bir internet
sitesinde yorum yazan bir kişi olan başvurucunun ifade özgürlüğüne zorunlu bir
toplumsal ihtiyaçtan kaynaklanmayan bir müdahalede bulunulduğu, demokratik
toplum düzeninde gerekli olmayan bu müdahale ile başvurucunun ifade
özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılmış ve ihlalin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
değerlendirilmiş, ayrıca başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlali nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle ve yeniden yargılama yapılması yoluyla giderilmeyecek
manevi zararı bulunduğu tespiti yapılarak başvurucuya net 6750 lira manevi
tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
7. Dosya incelendiğinde, yukarıda belirtilenlerin dışında
aşağıdaki tespitler de yapılmaktadır.
A. Başvurucu hakkında 15.5.2014 tarihinde verilen kovuşturmanın
ertelenmesi kararında belirtilen üç yıllık süre (çoğunluk görüşünde bu süre
denetim süresi olarak değerlendirilmiştir.) 15.5.2017 tarihi itibariyle
dolmuştur. Yani tersine bir bilgi dosyada bulunmadığından başvurucu hakkında
açılmış olan dava 15.5.2017 tarihi itibariyle düşmüş bulunmaktadır. Dolayısıyla
eldeki başvurunun karara bağlandığı 19.9.2018 tarihi itibarıyla başvurucu
hakkında hiç dava açılmamış hali ortaya çıkmış bulunmaktadır.
B. Olayda, başvurucu hakkında soruşturma açılmasının ardından
kovuşturma aşamasına geçilmiş ise de, kovuşturma
aşamasında başvurucu hakkında herhangi bir mahkûmiyet hükmü kurulması bir yana,
başvurucunun yazısının (paylaşımının) suç oluşturup oluşturmadığı dahi
irdelenmemiştir. Sadece başvurucuya isnat edilen suçun 6352 sayılı Kanunun
geçici 1. maddesi kapsamına girip girmediği irdelenmiş, bu esnada başvurucuya
isnat olunan suçun vasfı belirlenmeye çalışılmış, kapsama girdiği tespit
edilince de anılan madde hükmü uyarınca kovuşturmanın ertelenmesine karar
verilmiştir1. Bir başka söyleyişle, derece Mahkemesince, kanunun
emredici bir kuralı uygulanmıştır2.
C. Söz konusu karar ile başvurucu, ceza alma ya da ceza infazı
tehdidi altında değil, en fazla, içeriğinde ceza alma ihtimalini barındıran
kovuşturmaya yeniden başlanılması tehdidi altında kalmıştır.
D. Ancak söz konusu karar nedeniyle başvurucu hakkında adli ya
da idari hiç bir işlem yapılmamış, dolayısıyla söz
konusu karar başvurucunun hukuksal durumu üzerinde hiç bir etki doğurmamıştır.
E. Başvurucu, söz konusu kararda belirtilen üç yıllık süre
boyunca, hakkında dava açılmasına neden olan yazıyı paylaştığı internet
sitesinde yazı yazmaya devam etmiştir. (Bakanlık görüşü paragraf 31)
8. Değerlendirme ve Sonuç:
Hz. Allah, Hz. Peygamberler, Cennet ve Cehennem, kutsal kitaplar
ve diğer bazı dini değerler hakkında değişik kişilerce farklı görüş ve
yazıların paylaşıldığı bir ortamda paylaştığı yazısının kamu düzenin korunması
bağlamında hayati bir işlevi bulunan Cumhuriyet Savcılığınca soruşturmaya konu
edilerek hakkında dava açılmasının ve açılan davada süreli kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilmesinin başvurucu üzerinde bir miktar etkisi
bulunduğunu söylemek mümkün ise de, yaşanan süreç ve gelinen son nokta itibarıyla
başvurucu üzerinde oluşan etkinin niteliği ve caydırıcılığının ağırlığı ile
maddi olayın bileşenleri birlikte değerlendirildiğinde, bu durumun, toplum
halinde yaşamanın doğal bir sonucu olduğu kanaatine varılmaktadır3.
Hal böyle olunca da (paylaşım konusu yazının içeriğinden
bağımsız olarak) adli makamlarca başvurucu hakkında yapılan bir kısım adli
işlemlerin, Anayasa Mahkemesince ifade özgürlüğü bağlamında inceleme yapmayı
gerektirecek nitelikte bir müdahale oluşturmadığı sonucuna varılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle başvurucunun ifade özgürlüğüne bir
müdahalede bulunulmadığının açık olduğu sonucuna vardığımdan, başvurunun açıkça
dayanaktan yoksunluk nedeniyle reddedilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk
görüşüne katılamadım.
___________________________
16352 sayılı Kanun geçici 1. maddesinin
olayda uygulanan kurallarının iptali istemiyle yapılan başvuruda, Anayasa
Mahkemesince iptal istemi reddedilerek kurallar Anayasa'ya aykırı görülmemiştir
(27.03.2014 günlü ve E:2013/99 K:2014/61 sayılı karar).
2Olaya uygulanan kural, derece
Mahkemesine, belirtilen kanun maddesinin kapsamına girdiği değerlendirilen bir
suç isnadı hakkında (ki başvurucuya istinat edilen suçun bu kapsama girmediği
hiçbir aşamada ileri sürülmemiştir) kovuşturmayı sürdürerek ortada gerçekten
işlenmiş bir suç olup olmadığını araştırmak ve değerlendirme yapmak ve neticede
ilgili kişinin beraatına veya mahkûmiyetine karar verebilmek gibi bir seçenek
sunmamaktadır. Zira kuralda “(1) 31/12/2011
tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama
yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibarıyla adlî para cezasını yada üst
sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı;
...b)Kovuşturma evresinde, kovuşturmanın
ertelenmesine, ...Karar verilir. (2)Hakkında...Kovuşturmanın
ertelenmesi kararı verilen kişinin, erteleme kararının verildiği tarihten
itibaren üç yıl içinde birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlememesi
hâlinde, ... düşme kararıverilir. Bu süre zarfında
birinci fıkra kapsamına giren yeni bir suç işlenmesi hâlinde, bu suçtan dolayı
kesinleşmiş hükümle cezaya mahkûm olunduğu takdirde, ertelenen ... kovuşturmaya
devam olunur.” denilmektedir. Durum böyle olunca da olayda bir ihlal tespiti
yapılacaksa da bunun derece Mahkemesince verilen karardan değil (çoğunluk
görüşü paragraf 55) kanun kuralından kaynaklandığını söylemek gerekmektedir.
3
Toplum halinde yaşamanın doğal bir sonucu olarak, bir kimse, bazen, kendisinin
ya da başkalarının bazı davranışları için bir kimseye ya da kuruma davranışları
açıklamak ve bu davranışlar nedeniyle bazı muamelelere katlanmak zorunda
kalabilir.