TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
CELAL ASAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/15507)
Karar Tarihi: 27/12/2017
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
M. Emin KUZ
Raportör Yrd.
Leyla Nur ODUNCU
Başvurucu
Celal ASAN
Vekili
Av. Mehmet Ali KIRDÖK
Av. Meral HANBAYAT
Av. Ümit SİSLİGÜN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruda uyuşmazlık tutanağı düzenlenmesi akabinde açılmış davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının; davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul sürede sonuçlandırılmaması, kararların gerekçesiz olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Kurukaymak köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları neticesinde köyünün boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden 1994 yılında göç etmek zorunda kaldığını iddia etmiştir.
9. Başvurucu 7/10/1994 ile 16/10/1994 tarihleri arasında köyündeki evinin terör nedeniyle yanmasına ilişkin Ovacık Kaymakamlığına şikâyet dilekçesi verdiğini ancak herhangi bir sonuç alamadığını beyan etmiştir.
10. Başvurucu, köye dönüşüne izin verilmesi talebiyle 2001 yılında Ovacık Kaymakamlığına başvurduğunu fakat talebinin reddedildiğini ileri sürmüştür.
11. Başvurucu 11/4/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
12. Komisyon 13/10/2009 tarihli ve 2296 sayılı kararında başvurucuya 88,00 m² ev için 122,10 TL birim fiyatı üzerinden 6.446,88 TL, 88,00 m² ahır için 70,40 TL birim fiyatı üzerinden 3.717,12 TL, 4.00 dönüm sulak arazi için 53.46 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 1.496,88 TL, 4.67 dönüm kıraç arazi için 27.50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 898.40 TL ve keşif tutanağında tespiti yapılan ağaçlar ile bu ağaçlara ilişkin fiziksel değerin hesaplamaya dâhil edilmesi suretiyle toplam 15.039,78 TL ödenmesine karar verilmiştir.
13. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.
14. Komisyon tarafından karara bağlanan tazminat miktarı başvurucu tarafından kabul edilmeyerek 29/1/2010 tarihinde uyuşmazlık tutanağı düzenlenmiştir.
15. Başvurucu tarafından Komisyon kararında hükmedilen miktarın gerçek zararını karşılamadığından bahisle Elazığ 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası ile maddi ve manevi tazminat istemli tam yargı davası açılmıştır.
16. Mahkemenin 31/7/2012 tarihli kararı ile dava konusu işlemin iptaline, maddi tazminat istemi yönünden bu aşamada karar verilmesine yer olmadığına; manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Ancak, komisyonun sözü edilen re'sen araştırma yükümlüğünün yanında başvuru sahiplerinin de dilekçelerinde zararın nev'i, tutarı, gerçekleşme şekli, gerçekleştiği yer ve tarihi belirtmelerinin yanısıra ellerinde varsa bu hususları kanıtlayan bilgi-belgeleri ibraz etmek suretiyle komisyona yardımcı olma yükümlülüklerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
...
komisyonların zarar iddialarının araştırılması konusunda izlediği yöntem ile zarar miktarının hesaplanmasında esas aldığı ölçü ve kriterlerle ilgili olarak aşağıda sıralanan belli başlı hususlar tespit edilmiştir:
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca her yıl yayımlanan Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ hükümlerinin esas alınması suretiyle, Komisyonca, binaların, niteliğine ve yapımında kullanılan malzemeye göre bir ayrıma tabi tutularak köy tipi ev için I. Sınıf B Grubu'ndaki, betonarme ev için II. Sınıf B Grubu'ndaki, ahır-samanlık için ise I. Sınıf A Grubu'ndaki m2 birim maliyet değerlerinin esas alınmasının daha objektif ve hakkaniyete uygun düştüğü sonucuna ulaşılarak bina zararlarının belirlenmesinde esas alınabilecek bir kriter olduğu ancak kararın verildiği tarihte geçerli olan birim fiyatlarının dikkate alınması hususunda hatalar yapıldığı görülmektedir.
2- Terör ve terörle mücadelede yürütülen faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan vatandaşların zararlarının karşılanması amacıyla 5233 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, zararların tazminine ilişkin uygulama farklılıklarından kaynaklanan sorunların giderilmesi vetüm Zarar Tespit Komisyonu kararlarında standardizasyonun sağlanması amacıyla, tarım, hayvancılık ve taşınmazlara ilişkin zararların hesaplanmasında kullanılacak değer aralıklarının tablolar halinde düzenlendiği ve komisyonlarca yapılacak zarar tespitlerinde bu tablolarda gösterilen değer aralıklarının göz önünde bulundurulmasının gerektiği kararlaştırılmış olup, özellikle tarımsal zararların hesaplamasına yönelik olarak; birden çok ürün çeşidi yetiştirilen arazilerde mal varlığına ulaşamamadan dolayı oluşan zararlar için arazi gelirlerinin hesaplamasında, o arazide/yörede genel olarak yetiştirilmekte olan ürün çeşitlerine göre komisyonlarca tespit edilen net gelir değerleri üzerinden ortalama bir gelir hesaplanıp (münavebe sistemi) daha sonra hesaplanan bu ortalamaya göre zararların karşılanabileceği yönünde değerlendirmeler yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda genel olarak çerçevesi çizilen tarımsal zararların yöre koşullarına uygun şekilde karşılanması amacıyla yapılacak hesaplamalarda uygulamanın standart bir şekilde yürütülmesi amaç edinilmekte olup, 19 İl verileri toplanarak hazırlanan ve İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 05/03/2007 tarih 1125 sayılı yazısı ve ekindeki hesap tabloları ile İlin coğrafi,tarımsal yapısı ve İl Tarım Müdürlüklerinin görüşleri dikkate alınarak hazırlanmasının hakkaniyete uygun olacağı benimsenmiştir. Bu bağlamda Tunceli İlindeki uygulamaya bakıldığında; 27/03/2007 tarihli Komisyon toplantısında zararların tazminine yönelik hesaplama kriterlerinin belirlendiği, ancak bu değerlendirmeler neticesinde tesis edilen işlemler üzerine açılan davalarda, Malatya İdare Mahkemesi'nce Tunceli İlinin coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün çeşidi göz önünde bulundurularak, 1000 m² sulu ve susuz tarla ile aynı ölçülerdeki meyve bahçesinin ortalama yıllık gelirinin 2005, 2006, 2007 ve 2008 yılı fiyatlarına göre ne kadar olduğunun Tunceli İl Tarım Müdürlüğü'ne sorulması üzerine, İlçeler bazında 1 dekar sulu ve susuz tarım arazisi ile aynı ölçülerdeki karışık meyve bahçesi ve kapama ceviz bahçesinin yıllık ortalama net gelirine ilişkin fiyatların tablolar halinde Mahkemeye sunulduğu, gelen veriler ileTunceli Valiliği bünyesinde kurulan komisyonlarca dayanak alınan veriler arasında büyük farklılıklar bulunduğunun görülmesi üzerine, yöre koşulları dikkate alınarak ve kamulaştırmalarda kullanılan değerlere göre tespit edildiği anlaşılan Tarım İl Müdürlüğü'nce gönderilen tabloların, gerçek zararın tazminine elverişli veobjektif nitelikte olduğu kanaati ile karar verildiği görülmekte olup, anılan kararlar üzerine davalı idarece yapılan değerlendirmelerin Mahkeme kararları ile farklılık arz ettiğinin görülmesi nedeniyle, Mahkememizin E:2012/850 sayılı ve 08/05/2012 tarihli ara kararı ile "tarımsal zararlarının belirlenmesine yönelik olarak; a- Tunceli İlinin coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün çeşidi göz önünde bulundurularak, 100m² sulu ve susuz tarla ile aynı ölçülerdeki meyve bahçesinin ortalama yıllık gelirinin 2005, 2006 .... 2012 yılı fiyatlarına göre ne kadar olduğunun sorulmasına, b- İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 05.03.2007 tarih, 1125 sayılı yazısı ve ekinde yer alan hesap tabloları ile Tunceli İlinin coğrafi ve tarımsal yapısı ile İl Tarım Müdürlüğü görüşleri dikkate alınarak Zarar Tespit Komisyonu Genel Koordinatörü Başkanlığında yapılan 27.03.2007 tarihli toplantı neticesinde hazırlanan değerlendirmeye esas verilerin istenilmesine, c-Yukarıda yer verilen iki ayrı değerlendirmeye dayanak teşkil eden birim fiyat farklılığının neden kaynaklandığı sorularak, bu hususa ilişkin olarak ayrıntılı (bilimsel ve teknik verilerden yararlanmak suretiyle) bir açıklama yapılmasının istenilmesi" üzerine gelen cevabi yazı ve eklerinde; Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı'nın 13/06/2011 tarih ve 3200 sayılı yazı ile Tunceli İl Tarım Müdürlüğü'ne Tunceli İlinde sulak ve kıraç arazilerde genelde hangi ürün çeşitlerinin yoğun olarak yetiştirildiğinin belirtilmesinin istenilmesi üzerine, 22/06/2011 tarih ve 1291-3373 sayılı Tunceli İl Tarım Müdürlüğü yazısında, Tunceli İlinde sulu arazilerde genelde buğday üretimi, kuru arazilerde ise arpa, buğday üretiminin yapıldığı ifade edilmiş olup, Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonu'nca İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen tarım ve hayvancılıkla ilgili standardizasyon tablolarında yer alan ( buğday ile ilgili ) en üst limitlerinin göz önünde bulundurularak hesaplama yapıldığı ve Malatya İdare Mahkemesi kararlarında esas alınan verilerin kamulaştırmaya esas olarak hazırlanmış ve Tunceli İlinde genelde yetişmeyen ürünlerin münavebesinde oluşan değerler olduğu belirtilmekte ise de, Malatya İdare Mahkemesi tarafından ara kararı ile istenilmesi üzerine Tunceli İl Tarım Müdürlüğü'nce gönderilen tabloda ilçe bazında yapılan hesaplamalarda Merkez, Çemişgezek, Mazgirt ve Pertek İlçelerinde karışık sebze (domates+biber+patlıcan)-buğday münavebesi, Nazimiye, Ovacık ve Pülümür İlçelerinde ise kuru fasulye-buğday münavebesinin, kuru arazilerde ise İl genelinde buğday-nohut münavebesinin esas alındığı görülmekte olup, 2009 ve 2010 yıllarına ilişkin İl Tarım Müdürlüğü verilerinde aynı şekilde münavebe sisteminin esas alındığı,2011 yılına ilişkin verilerde ise Merkez, Çemişgezek, Mazgirt ve Pertek İlçelerinde karışık sebze (domates+karpuz+kavun)-buğday münavebesi, Hozat, Nazimiye, Ovacık ve Pülümür İlçelerinde ise kuru fasulye-buğday münavebesinin esas alındığı, Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı'nın istemi üzerine gönderilen verilerdeki farklılıkların (münavebeyi oluşturan tarımsal ürün çeşidindeki farklılıklar) çelişkiye yol açtığı ve buna bağlı olarak hesaplamada baz alınan münavebe sistemi içerisindeki yer alan ürün çeşitliliğinin (sulu arazilerde buğday üretimi, kuru arazilerde ise arpa, buğday üretimi) yöre koşulları dikkate alınmaksızın bir hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Özetle, tarımsal zararların tazminine yönelik olarak yapılacak değerlendirmelerde; İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan standartizasyon tablolarında yer alan değer aralıkları içinde ve Tunceli İlinin coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün çeşidi (Tunceli İl Tarım Müdürlüğü'nün İlçe bazında hazırlamış olduğu münavebe sistemi) göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılması halinde hakkaniyete uygun bir hesaplama yapılacağı açıktır.
3- Komisyonun, başvuru sahiplerinin uğradığı gerçek zararı belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun göç ettiği esnadaki malvarlığının hangi kalemlerden oluştuğunu ve miktarını net olarak saptaması gerekmektedir. Oysa, bakılan uyuşmazlıklarda Komisyon tarafından, çoğu zaman gerek araştırma heyetinin yaptığı tespitler, gerekse başvuru sahibinin sunduğu tapu senedi, emlak beyanı gibi kanıtlayıcı bilgi-belgeler dikkate alınmadan ve/veya bu veriler arasındaki çelişkiler giderilmeden doğrudan, hiçbir hukuki dayanağı olmayan zarar kalem ve miktarlarının esas alınarak hesaplama yapıldığı görülmektedir. Ancak, yukarıda da açıklandığı üzere araştırma heyetlerinin yaptığı tespitler, resmi ve itibar edilebilir nitelikte olup, komisyonların bu tespitleri doğrudan esas alması gerektiği yönünde zorlayıcı yasal bir hüküm olmamakla birlikte komisyonların mahallinde yapılması gereken araştırma ve incelemeleri bizzat yapmak yerine bu heyetler vasıtasıyla yaptığı durumlarda ya söz konusu tespitleri esas alması ya da tespitlerin sıhhatından kuşku duyuluyor ise yeniden keşif yapmak veya araştırmayı derinleştirerek aksinin ortaya konulması gerekmektedir.
4- Konu ile ilgili olarak değinilmesi gereken bir diğer husus ise, başvuru sahiplerinin meyve, kavak ve söğüt ağaçları ile ilgili zarar iddialarının araştırılması yöntemidir. Bakılan uyuşmazlıkların çoğunda araştırma heyetlerince, başvurucunun sahip olduğunu iddia ettiği ağaç varlığının araştırılması ile ilgili olarak sadece bu yöndeki iddia ve beyanların tutanağa geçirilerek başvurucu ve mahalli bilirkişilere imzalatılmasıyla yetinildiği; araştırma heyeti üyelerinin, söz konusu formu imzalamadığı gibi forma geçirilen iddialarla ilgili olarak mahallinde herhangi bir araştırma yapmadığı, kendi gözlem ve kanaatlerini belirtmedikleri görülmüş olup, bu haliyle söz konusu tutanakların bu duruma yönelik zarar hesabında esas alınmasına imkan bulunmamaktadır.
Oysa, araştırma heyetlerinin mahallinde keşif yapmasındaki maksat, başvuru sahiplerinin zarar iddiaları ile ilgili olarak yerinde araştırma ve inceleme yapmak suretiyle gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu nedenle, ağaç varlığı ile ilgili iddilarda da yerinde araştırma ve inceleme yapılarak bu kapsamda başvuru sahiplerinden ve mahalli bilirkişilerden yer gösterme talep edilmeli ve gösterilen yerlerde iddia konusu ile ilgili iz, emare araştırması yapılarak bunun sonucunda varılan nihai kanaat ve düşüncenin belirtilmesi gerekmektedir.
İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen standardizasyon tablolarında belirtildiği üzere; meyve ağaçlarının tahrip olması durumunda, fiziksel değeri için komisyonca tespit edilen ortalama yıllık gelirin 2 katı bedel ödeneceğinin kurala bağlanmasına karşın, komisyonca yapılan değerlendirmelerde ağaçların fiziksel değeri için belirlenen birim fiyatının standart bir değer üzerinden alındığı ve ağaç cinsinin dikkate alınmadığı görülmektedir.
Öte yandan, meyve ağaçları zararlarının tazminine ilişkin olarak davalı idarece yapılan değerlendirmeye bakıldığında; İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen standardizasyon tablolarında yer alan değer aralıkları içerisinde kalan birim fiyatlarının uygulandığı görülmektedir.
5- Başvurucuların malvarlıklarına ulaşamadıkları sürenin belirlenmesinde öncelikle aynı yerleşim yerinde ikamet eden kişilerin farklı tarihlerde göç etmiş olabilecekleri gerçeği karşısında sürenin başlangıcı olarak köyün tamamen boşaldığı tarihin esas alınması gerektiği, bu tarih ile ilgili resmi makamlarca yapılmış bir tespit varsa öncelikle bunun, şayet köyün tamamen boşaldığı tarih ile ilgili somut resmi bir tespit yok ise bu takdirde bölgede göçlerin yoğun olarak yaşandığı 1994 yılı sonbaharının esas alınması gerektiği; malvarlığına ulaşamama durumunun son bulduğu tarih ile ilgili olarak ise yine aynı şekilde öncelikle bu konuda resmi makamlarca (valilik, kaymakamlık, araştırma heyeti v.b.)tespit edilmiş bir tarihin olup olmadığına bakılmalı, şayet bu yönde resmi tespit yok ise bu durumda olağanüstü hal uygulamasının kaldırıldığı tarihin esas alınması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, hayatın olağan akışına göre menkul malların kolayca ve hızla elden çıkarılabilecek mahiyette olması karşısında; davacının uğradığını iddia ettiği hayvan ve ot, saman, odun gibi sair zararlarına ilişkin iddialarına bakıldığında; davacıya ait menkul malların bulunup bulunmadığı, köyü terk ederken beraberinde götürüp götürmediği, satıp satmadığı, özetle menkul zararının oluşup oluşmadığı hususlarında ispat yükünün davacıya ait olduğu ve bu durumu belgelenendirilemediği görüldüğünden, dava dilekçesinde yer alan iddiaların soyut ve afaki olduğu, ayrıca manevi zararlarının tazminine ilişkin olarak da; 5233 sayılı Yasada manevi zararın tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmediği dikkate alındığında, talep edilen 3.000,00TL manevi zararın bu Yasa kapsamında karşılanma olanağı bulunmamaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığın yukarıda sıralanan genel saptamalar ışığında değerlendirilmesi neticesinde; davacıya ait ev ve ahıra ilişkin zarar tespitine yönelik olarak yapılan hesaplamada, köy tipi ev için I. Sınıf B Grubu'ndaki, ahır-samanlık için ise I. Sınıf A Grubu'ndaki m2 birim maliyet değerlerinin esas alınması suretiyle 2009 yılı Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğinin esas alınmadığı, davacıya ait arazilere ilişkin birim fiyatının düşük hesaplandığı, araştırma heyetince tespiti yapılan ağaçların fiziksel değerinin ayrı ayrı hesaplanması gerekirken (ceviz ağaçları ile meyve ağaçları ayrı ayrı) ağaçların fiziksel değerine yönelik hesaplamaların usule uygun olmadığı bu nedenle hesaplamanın doğru yapılmadığı görülmektedir.
Buna göre, yukarıda yer verilen açıklamalar uyarınca eksik ve yanlış araştırma ve hesaplama sonuçlarına dayanan dava konusu komisyon kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davacının, ev ve ahırının zarar görmesi nedeniyle 20.000,00TL, hayvancılık yapamamadan kaynaklanan zararı nedeniyle 12.000,00TL, ağaçlarında meydana gelen zarar ile arazilerine ulaşamama nedeniyle nedeniyle 15.000,00TL olmak üzere toplam 47.000,00TL' maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemine gelince;
Davacının ev ve ahır zararı ile hayvancılık yapamaması sebebiyle oluşan zarar miktarının, davalı idare tarafından yukarıda belirtilen eksiklikler giderilerek hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına göre Komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığıyla belirleneceği, buna göre davacının başvurusu ile ilgili yapılacak araştırma ve inceleme neticesinde ortaya çıkan yeni duruma göre tazminat talebinin öncelikle Komisyon tarafından değerlendirilmesi gerekeceğinden, bu aşamada davacının maddi tazminat isteminin bu kısmı hakkında karar verilmesine olanak bulunmamaktadır."
17. Davalı idarenin ve başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/12/2013 tarihli ilamı ile ilk derece mahkemesi kararının onanmasına hükmedilmiştir.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 26/6/2014 tarihli ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi kararı başvurucu vekiline 18/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. İptal kararı akabinde Komisyonca yapılan yeniden inceleme sonunda Komisyonun 8/11/2012 tarihli ve 62/01/2012/482 sayılı kararında başvurucuya amortisman oranları da dikkate alınarak 88,00 m² ahşap, taş duvarlı ev için 140,00 TL birim fiyatı üzerinden 6.160,00 TL; 88,00 m², ahşap, taş duvarlı ahır için 80,00 TL birim fiyatı üzerinden 3.520,00 TL; 4.00 dönüm, sulak arazi için 109,97 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 3.079,16 TL; 4.67 dönüm, kıraç arazi için 67,13 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 2.194,48 TL; 15 adet ceviz ağacı için 78,50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 8.242,50 TL; 10 adet karışık meyve ağacı için 39,50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 2.765,00 TL; 20 adet kavak ağacının fiziksel değeri için 14,00 TL birim fiyatı üzerinden 280,00 TL olmak üzere toplam 26.241,14 TL ödenmesine karar verildiği tespit edilmiştir. Komisyon kararında ayrıca başvurucunun hayvan zararlarına ilişkin ise şahsın hayvan, ot, saman, odun gibi zararlarına ilişkin iddialarına bakıldığında köyü terk ederken hayvanlarının ve menkul mallarının bulunup bulunmadığını, bunları başvurucunun beraberinde götürüp götürmediğini, satıp satmadığını, zararının oluşup oluşmadığını kişinin ispatlaması gerektiği ve bu durumu belgelendiremediği görüldüğünden sadece bu iddialarının soyut ve afaki olduğu dikkate alındığında talep edilen zararın karşılanma olanağı bulunmaması gözönüne alınarak hesaplamaların yapıldığı belirtilmiştir.
20. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte başvurucu vekiline sulhname tasarısı gönderilmiş "Yukarıda ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim" beyanını içeren sulhname, başvurucu vekili tarafından 2/5/2013 tarihinde imzalanmıştır.
21. Belirlenen tazminat miktarına ilişkin çeki, başvurucu vekili elden almış ve bu duruma ilişkin evrakı 10/5/2013 tarihinde imzalamıştır.
22. Başvurucu 17/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., 12., 13.,geçici 1., geçici 4. maddeleri; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 12. ve 13. maddeleri.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 27/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu başvurunun 13/10/2009 tarihli Komisyon kararında kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini, zarar kalemleri için öngörülen birim fiyatlarının idare tarafından tek taraflı olarak belirlendiğini ve birim fiyatı miktarlarının düşük olduğunu iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca yerleşim yerinden ayrı kaldığı ve dolayısıyla başvurucunun mülküne erişemediği süre dokuz yıl olmasına rağmen Komisyon kararında bu sürenin yedi yıl olarak değerlendirildiğini ve birim fiyatları üzerinden yapılan hesaplamanın yedi yıl üzerinden yapıldığını, Komisyon kararında belirtilen tazminat miktarının düşük olduğunu düşündüğü için sulhname tasarısı kabul edilmediğinden iptal ve tam yargı davası açtığını, köyünü terk etmesi sonucunda hayvan varlığından ve hayvancılık gelirinden mahrum kaldığını, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8. maddelerinin Komisyon ve derece mahkemelerince yanlış yorumlandığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Başvurucu her ne kadar 31/7/2012 tarihli iptal kararı akabinde Komisyonca yeniden maddi tazminata hükmediliğini, idare ile sulhname imzalandığını ve maddi tazminat miktarının tahsil edildiğini bireysel başvuru formunda belirtmemiş ya da ek beyan dilekçesi ile bu durumlara ilişkin bir beyanda bulunmamış olsa da Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede 8/11/2012 tarihinde Komisyonun başvurucuya 26.241,14 TL ödenmesine karar verdiği (bkz. § 19), tazminat miktarı başvurucu tarafından kabul edilerek başvurucu vekili tarafından 2/5/2013 tarihinde idare ile sulhname imzalandığı (bkz. § 20), sulhnamede belirtilen 26.241,14 TL'lik tazminat miktarına ilişkin çekin başvurucu vekili tarafından 10/5/2013 tarihinde elden alındığı (bkz. § 21) tespit edilmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§ 45-58).
28. Komisyonca hükmedilen tazminatta birim fiyatlarının düşük olması sonucu tazminat miktarının az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararında terör nedeniyle zarar görenlere 5233 sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesi gereğince tazminat ödenmesinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından belirlenen Yıllık Yapı Yaklaşık Birim Maliyetine yönelik değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce yayımlanan yazıyla 5233 sayılı Kanun’un uygulandığı tüm illerde geçerli olmak üzere yeniden belirlendiği, İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007 tarihli yazıları ile İçişleri Bakanlığınca konuya ilişkin sunulan 10/6/2015 tarihli yazıda değişikliğin amacının Kanun’un ülke genelinde aynı şekilde anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek farklı illerde gerekse aynı il içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların zararların tespitinde ve karşılanmasında aynı kıstasları kullanmasını temin etmek ve böylece uygulama birliğini sağlamak, uygulama farklılıkları neticesinde oluşacak suistimal ve mağduriyetleri engellemek, vatandaşların enflasyon nedeniyle oluşacak kayıplarını önlemek olduğunun ifade edildiğini dikkate almıştır. Anayasa Mahmekesince yıllık yapı yaklaşık birim maliyet oranlarına ilişkin değişikliğin yapılmasında kamu yararının bulunduğu açık olduğu, bu çerçevede kamu yararı amacına dayanan düzenlemenin başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı, müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, yapılan değişikliğin başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş bir coğrafyasında söz konusu olan somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik olduğu sonucuna varılmış; mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Abbas Emre, B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 44-65) .
29. Başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı dikkate alındığında başvurucunun 2/5/2013 tarihinde idareyle anlaşma sağlayarak sulhnameyi imzalamasıyla Komisyonun tespitine esas olan olay ile ilgili Komisyonca karara bağlanan zarar kalemleri konusunda maddi mağduriyetinin açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucunun, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağını 10/5/2013 tarihinde tümüyle davalı idareden tahsil etmesiyle mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyeti bu tarihte giderilmiş ve bu hak yönünden başvurucunun mağdurluk statüsü de sona ermiştir. Öte yandan başvurucu, Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat tutarlarının kendisine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
30. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddia yönünden başvurucunun mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından anılan iddianın diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Manevi Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; Tunceli'nin Ovacık ilçesi Kuşluca köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek zorunda kaldığını, manevi tazminat talebinin araştırma yapılmadan, yeterli gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığının belirtilmesi ile yetinilerek manevi zararlarının karşılanmadığını iddia etmektedir.
b. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesinin benzer iddialara ilişkin kararında yaptığı değerlendirme (Abbas Emre, § 28) dikkate alınarak anılan iddialar Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan gerekçeli karar hakkı açısından incelenmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
34. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 26).
35. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, § 53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa Kahraman, B. No: 2014/2388, 4/11/2014,§ 37).
36. Somut olayda başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulan Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun oluşan zararları için başvurucuya toplam 15.039,78 TL tazminat ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucu, tazminat miktarının eksik hesaplandığı gerekçesiyle İdare Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat talebiyle tam yargı davası ve iptal davası açmıştır.
37. Mahkeme 31/7/2012 tarihli hükmüyle maddi tazminat miktarına ilişkin dava konusu Komisyon kararının iptaline, 5233 sayılı Kanun kapsamında düzenlenmediği gerekçesiyle başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar vermiş, temyiz merciince de bu karar onanmış, karar düzeltme talebi reddedilmiştir. (bkz. §§ 16-18).
38. Bir davada, maddi olguları bildirmek tarafların; bunları hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015, § 51).
39. 5233 sayılı Kanun; AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına da engel olmayan bir yasadır. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13. maddelerinde, idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine imkân sağlamaktadır (Abbas Emre, § 81).
40. Başvurucu; Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı Kanun’a, tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir. Anayasa Mahkemesi 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararında (Abbas Emre, § 78) da belirtildiği üzere 5233 sayılı Kanun; genel hükümlere göre manevi tazminat talep edilmesine engel teşkil etmemektedir. Başvurucu, anılan iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş ise de kararın gerekçesinden (bkz. § 16) iddialarının tam olarak karşılanmadığı anlaşılmakta olup kanun yolu merciince de anılan konu hakkında değerlendirme yapılmamıştır.
41. Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
42. Bu durumda başvurucunun 1994 yılında terörle mücadeleden dolayı köyünün boşaltılması neticesinde manevi zarara uğradığından bahisle açtığı tam yargı davasında, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren, uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin şikâyetlerin sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip gerekçelendirilmesi yeterli görülmemektedir. Anılan iddianın AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında (Abbas Emre, §§ 77-79, 84) da belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun kapsamında usul kurallarına ve esasa yönelik değerlendirilmesi yapılarak başvurucuların manevi tazminatı hak edip etmediğinin tartışılması gerekirken 5233 sayılı Kanun’da manevi zararların karşılanmasına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmediği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
44. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
48. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin, B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014, §§ 57-67; Celal Demir, B. No: 2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).
49. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında Komisyona başvuru tarihi (11/4/2005) ile kararın kesinleştiği tarih (26/6/2014) arasında geçen ve toplam 9 yıl 2 ay olan süreçte, başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön bulunmadığı ve söz konusu yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
52. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Somut olayda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2012/537, K.2012/1444) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Somut olayda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine (E.2012/537, K.2012/1444) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 27/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.