TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
CELAL ASAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15507)
|
|
Karar Tarihi: 27/12/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Celal ASAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Mehmet
Ali KIRDÖK
|
|
|
Av. Meral
HANBAYAT
|
|
|
Av. Ümit
SİSLİGÜN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru terör olaylarından dolayı köyü terke mecbur kalınması
nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan başvuruda uyuşmazlık
tutanağı düzenlenmesi akabinde açılmış davanın kısmen reddedilmesi nedeniyle
mülkiyet hakkının; davaya ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması, makul
sürede sonuçlandırılmaması, kararların gerekçesiz olması nedenleriyle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından, başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Tunceli ili Ovacık ilçesi Kurukaymak
köyünde ikamet etmekte iken meydana gelen terör olayları neticesinde köyünün
boşaltılmasıyla yerleşim yerlerinden 1994 yılında göç etmek zorunda kaldığını
iddia etmiştir.
9. Başvurucu 7/10/1994 ile 16/10/1994 tarihleri arasında
köyündeki evinin terör nedeniyle yanmasına ilişkin Ovacık Kaymakamlığına
şikâyet dilekçesi verdiğini ancak herhangi bir sonuç alamadığını beyan
etmiştir.
10. Başvurucu, köye dönüşüne izin verilmesi talebiyle 2001
yılında Ovacık Kaymakamlığına başvurduğunu fakat talebinin reddedildiğini ileri
sürmüştür.
11. Başvurucu 11/4/2005 tarihinde 5233 sayılı Kanun kapsamına
giren zararlarının karşılanması talebiyle Tunceli Valiliği Zarar Tespit
Komisyonuna (Komisyon) başvurmuştur.
12. Komisyon 13/10/2009 tarihli ve 2296 sayılı kararında
başvurucuya 88,00 m² ev için 122,10 TL birim fiyatı üzerinden 6.446,88 TL,
88,00 m² ahır için 70,40 TL birim fiyatı üzerinden 3.717,12 TL, 4.00 dönüm
sulak arazi için 53.46 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 1.496,88 TL, 4.67
dönüm kıraç arazi için 27.50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 898.40 TL ve
keşif tutanağında tespiti yapılan ağaçlar ile bu ağaçlara ilişkin fiziksel
değerin hesaplamaya dâhil edilmesi suretiyle toplam 15.039,78 TL ödenmesine
karar verilmiştir.
13. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname örneği
başvurucu vekiline gönderilmiştir.
14. Komisyon tarafından karara bağlanan tazminat miktarı
başvurucu tarafından kabul edilmeyerek 29/1/2010 tarihinde uyuşmazlık tutanağı
düzenlenmiştir.
15. Başvurucu tarafından Komisyon kararında hükmedilen miktarın
gerçek zararını karşılamadığından bahisle Elazığ 1. İdare Mahkemesinde
(Mahkeme) iptal davası ile maddi ve manevi tazminat istemli tam yargı davası
açılmıştır.
16. Mahkemenin 31/7/2012 tarihli kararı ile dava konusu işlemin
iptaline, maddi tazminat istemi yönünden bu aşamada karar verilmesine yer
olmadığına; manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:
"...Ancak, komisyonun sözü edilen re'sen araştırma yükümlüğünün yanında başvuru sahiplerinin
de dilekçelerinde zararın nev'i, tutarı, gerçekleşme şekli, gerçekleştiği yer
ve tarihi belirtmelerinin yanısıra ellerinde varsa bu
hususları kanıtlayan bilgi-belgeleri ibraz etmek suretiyle komisyona yardımcı
olma yükümlülüklerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
...
komisyonların zarar iddialarının araştırılması
konusunda izlediği yöntem ile zarar miktarının hesaplanmasında esas aldığı ölçü
ve kriterlerle ilgili olarak aşağıda sıralanan belli başlı hususlar tespit
edilmiştir:
1-Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’nca her yıl
yayımlanan Mimarlık ve Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak
Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ hükümlerinin esas alınması
suretiyle, Komisyonca, binaların, niteliğine ve yapımında kullanılan malzemeye
göre bir ayrıma tabi tutularak köy tipi ev için I. Sınıf B Grubu'ndaki,
betonarme ev için II. Sınıf B Grubu'ndaki, ahır-samanlık için ise I. Sınıf A
Grubu'ndaki m2 birim maliyet değerlerinin esas alınmasının daha objektif ve
hakkaniyete uygun düştüğü sonucuna ulaşılarak bina zararlarının belirlenmesinde
esas alınabilecek bir kriter olduğu ancak kararın verildiği tarihte geçerli
olan birim fiyatlarının dikkate alınması hususunda hatalar yapıldığı
görülmektedir.
2- Terör ve terörle mücadelede yürütülen
faaliyetler nedeniyle zarara uğrayan vatandaşların zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, zararların tazminine
ilişkin uygulama farklılıklarından kaynaklanan sorunların giderilmesi vetüm Zarar Tespit Komisyonu kararlarında standardizasyonun
sağlanması amacıyla, tarım, hayvancılık ve taşınmazlara ilişkin zararların
hesaplanmasında kullanılacak değer aralıklarının tablolar halinde düzenlendiği
ve komisyonlarca yapılacak zarar tespitlerinde bu tablolarda gösterilen değer
aralıklarının göz önünde bulundurulmasının gerektiği kararlaştırılmış olup,
özellikle tarımsal zararların hesaplamasına yönelik olarak; birden çok ürün
çeşidi yetiştirilen arazilerde mal varlığına ulaşamamadan dolayı oluşan
zararlar için arazi gelirlerinin hesaplamasında, o arazide/yörede genel olarak
yetiştirilmekte olan ürün çeşitlerine göre komisyonlarca tespit edilen net
gelir değerleri üzerinden ortalama bir gelir hesaplanıp (münavebe sistemi) daha
sonra hesaplanan bu ortalamaya göre zararların karşılanabileceği yönünde
değerlendirmeler yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda genel olarak çerçevesi çizilen
tarımsal zararların yöre koşullarına uygun şekilde karşılanması amacıyla
yapılacak hesaplamalarda uygulamanın standart bir şekilde yürütülmesi amaç
edinilmekte olup, 19 İl verileri toplanarak hazırlanan ve İçişleri Bakanlığı
İller İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 05/03/2007 tarih 1125 sayılı yazısı ve
ekindeki hesap tabloları ile İlin coğrafi,tarımsal
yapısı ve İl Tarım Müdürlüklerinin görüşleri dikkate alınarak hazırlanmasının
hakkaniyete uygun olacağı benimsenmiştir. Bu bağlamda Tunceli İlindeki
uygulamaya bakıldığında; 27/03/2007 tarihli Komisyon toplantısında zararların
tazminine yönelik hesaplama kriterlerinin belirlendiği, ancak bu
değerlendirmeler neticesinde tesis edilen işlemler üzerine açılan davalarda,
Malatya İdare Mahkemesi'nce Tunceli İlinin coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile
yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün çeşidi göz önünde bulundurularak, 1000 m²
sulu ve susuz tarla ile aynı ölçülerdeki meyve bahçesinin ortalama yıllık
gelirinin 2005, 2006, 2007 ve 2008 yılı fiyatlarına göre ne kadar olduğunun
Tunceli İl Tarım Müdürlüğü'ne sorulması üzerine, İlçeler bazında 1 dekar sulu
ve susuz tarım arazisi ile aynı ölçülerdeki karışık meyve bahçesi ve kapama
ceviz bahçesinin yıllık ortalama net gelirine ilişkin fiyatların tablolar
halinde Mahkemeye sunulduğu, gelen veriler ileTunceli
Valiliği bünyesinde kurulan komisyonlarca dayanak alınan veriler arasında büyük
farklılıklar bulunduğunun görülmesi üzerine, yöre koşulları dikkate alınarak ve
kamulaştırmalarda kullanılan değerlere göre tespit edildiği anlaşılan Tarım İl
Müdürlüğü'nce gönderilen tabloların, gerçek zararın tazminine elverişli veobjektif nitelikte olduğu kanaati ile karar verildiği
görülmekte olup, anılan kararlar üzerine davalı idarece yapılan
değerlendirmelerin Mahkeme kararları ile farklılık arz ettiğinin görülmesi
nedeniyle, Mahkememizin E:2012/850 sayılı ve 08/05/2012 tarihli ara kararı ile
"tarımsal zararlarının belirlenmesine yönelik olarak; a- Tunceli İlinin
coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile yörede yoğun olarak yetiştirilen ürün
çeşidi göz önünde bulundurularak, 100m² sulu ve susuz tarla ile aynı
ölçülerdeki meyve bahçesinin ortalama yıllık gelirinin 2005, 2006 .... 2012
yılı fiyatlarına göre ne kadar olduğunun sorulmasına, b- İçişleri Bakanlığı
İller İdaresi Genel Müdürlüğü'nün 05.03.2007 tarih, 1125 sayılı yazısı ve
ekinde yer alan hesap tabloları ile Tunceli İlinin coğrafi ve tarımsal yapısı
ile İl Tarım Müdürlüğü görüşleri dikkate alınarak Zarar Tespit Komisyonu Genel
Koordinatörü Başkanlığında yapılan 27.03.2007 tarihli toplantı neticesinde
hazırlanan değerlendirmeye esas verilerin istenilmesine, c-Yukarıda yer verilen
iki ayrı değerlendirmeye dayanak teşkil eden birim fiyat farklılığının neden
kaynaklandığı sorularak, bu hususa ilişkin olarak ayrıntılı (bilimsel ve teknik
verilerden yararlanmak suretiyle) bir açıklama yapılmasının istenilmesi"
üzerine gelen cevabi yazı ve eklerinde; Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonu
Başkanlığı'nın 13/06/2011 tarih ve 3200 sayılı yazı ile Tunceli İl Tarım
Müdürlüğü'ne Tunceli İlinde sulak ve kıraç arazilerde genelde hangi ürün
çeşitlerinin yoğun olarak yetiştirildiğinin belirtilmesinin istenilmesi
üzerine, 22/06/2011 tarih ve 1291-3373 sayılı Tunceli İl Tarım Müdürlüğü
yazısında, Tunceli İlinde sulu arazilerde genelde buğday üretimi, kuru
arazilerde ise arpa, buğday üretiminin yapıldığı ifade edilmiş olup, Tunceli
Valiliği Zarar Tespit Komisyonu'nca İçişleri Bakanlığı tarafından gönderilen
tarım ve hayvancılıkla ilgili standardizasyon tablolarında yer alan ( buğday
ile ilgili ) en üst limitlerinin göz önünde bulundurularak hesaplama yapıldığı
ve Malatya İdare Mahkemesi kararlarında esas alınan verilerin kamulaştırmaya
esas olarak hazırlanmış ve Tunceli İlinde genelde yetişmeyen ürünlerin
münavebesinde oluşan değerler olduğu belirtilmekte ise de, Malatya İdare
Mahkemesi tarafından ara kararı ile istenilmesi üzerine Tunceli İl Tarım
Müdürlüğü'nce gönderilen tabloda ilçe bazında yapılan hesaplamalarda Merkez,
Çemişgezek, Mazgirt ve Pertek İlçelerinde karışık sebze (domates+biber+patlıcan)-buğday
münavebesi, Nazimiye, Ovacık ve Pülümür İlçelerinde ise kuru fasulye-buğday
münavebesinin, kuru arazilerde ise İl genelinde buğday-nohut münavebesinin esas
alındığı görülmekte olup, 2009 ve 2010 yıllarına ilişkin İl Tarım Müdürlüğü
verilerinde aynı şekilde münavebe sisteminin esas alındığı,2011 yılına ilişkin
verilerde ise Merkez, Çemişgezek, Mazgirt ve Pertek İlçelerinde karışık sebze (domates+karpuz+kavun)-buğday münavebesi, Hozat, Nazimiye,
Ovacık ve Pülümür İlçelerinde ise kuru fasulye-buğday münavebesinin esas
alındığı, Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonu Başkanlığı'nın istemi üzerine
gönderilen verilerdeki farklılıkların (münavebeyi oluşturan tarımsal ürün
çeşidindeki farklılıklar) çelişkiye yol açtığı ve buna bağlı olarak hesaplamada
baz alınan münavebe sistemi içerisindeki yer alan ürün çeşitliliğinin (sulu
arazilerde buğday üretimi, kuru arazilerde ise arpa, buğday üretimi) yöre
koşulları dikkate alınmaksızın bir hesaplama yapıldığı anlaşılmaktadır.
Özetle, tarımsal zararların tazminine yönelik
olarak yapılacak değerlendirmelerde; İçişleri Bakanlığı'nca hazırlanan standartizasyon tablolarında yer alan değer aralıkları
içinde ve Tunceli İlinin coğrafi, iklim ve toprak yapısı ile yörede yoğun
olarak yetiştirilen ürün çeşidi (Tunceli İl Tarım Müdürlüğü'nün İlçe bazında
hazırlamış olduğu münavebe sistemi) göz önüne alınarak bir değerlendirme
yapılması halinde hakkaniyete uygun bir hesaplama yapılacağı açıktır.
3- Komisyonun, başvuru sahiplerinin uğradığı
gerçek zararı belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun göç ettiği esnadaki
malvarlığının hangi kalemlerden oluştuğunu ve miktarını net olarak saptaması
gerekmektedir. Oysa, bakılan uyuşmazlıklarda Komisyon tarafından, çoğu zaman
gerek araştırma heyetinin yaptığı tespitler, gerekse başvuru sahibinin sunduğu
tapu senedi, emlak beyanı gibi kanıtlayıcı bilgi-belgeler dikkate alınmadan
ve/veya bu veriler arasındaki çelişkiler giderilmeden doğrudan, hiçbir hukuki
dayanağı olmayan zarar kalem ve miktarlarının esas alınarak hesaplama yapıldığı
görülmektedir. Ancak, yukarıda da açıklandığı üzere araştırma heyetlerinin
yaptığı tespitler, resmi ve itibar edilebilir nitelikte olup, komisyonların bu
tespitleri doğrudan esas alması gerektiği yönünde zorlayıcı yasal bir hüküm
olmamakla birlikte komisyonların mahallinde yapılması gereken araştırma ve
incelemeleri bizzat yapmak yerine bu heyetler vasıtasıyla yaptığı durumlarda ya
söz konusu tespitleri esas alması ya da tespitlerin sıhhatından
kuşku duyuluyor ise yeniden keşif yapmak veya araştırmayı derinleştirerek
aksinin ortaya konulması gerekmektedir.
4- Konu ile ilgili olarak değinilmesi gereken
bir diğer husus ise, başvuru sahiplerinin meyve, kavak ve söğüt ağaçları ile
ilgili zarar iddialarının araştırılması yöntemidir. Bakılan uyuşmazlıkların
çoğunda araştırma heyetlerince, başvurucunun sahip olduğunu iddia ettiği ağaç
varlığının araştırılması ile ilgili olarak sadece bu yöndeki iddia ve
beyanların tutanağa geçirilerek başvurucu ve mahalli bilirkişilere
imzalatılmasıyla yetinildiği; araştırma heyeti üyelerinin, söz konusu formu
imzalamadığı gibi forma geçirilen iddialarla ilgili olarak mahallinde herhangi
bir araştırma yapmadığı, kendi gözlem ve kanaatlerini belirtmedikleri görülmüş
olup, bu haliyle söz konusu tutanakların bu duruma yönelik zarar hesabında esas
alınmasına imkan bulunmamaktadır.
Oysa, araştırma heyetlerinin mahallinde keşif
yapmasındaki maksat, başvuru sahiplerinin zarar iddiaları ile ilgili olarak
yerinde araştırma ve inceleme yapmak suretiyle gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır.
Bu nedenle, ağaç varlığı ile ilgili iddilarda da
yerinde araştırma ve inceleme yapılarak bu kapsamda başvuru sahiplerinden ve
mahalli bilirkişilerden yer gösterme talep edilmeli ve gösterilen yerlerde
iddia konusu ile ilgili iz, emare araştırması yapılarak bunun sonucunda varılan
nihai kanaat ve düşüncenin belirtilmesi gerekmektedir.
İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen
standardizasyon tablolarında belirtildiği üzere; meyve ağaçlarının tahrip
olması durumunda, fiziksel değeri için komisyonca tespit edilen ortalama yıllık
gelirin 2 katı bedel ödeneceğinin kurala bağlanmasına karşın, komisyonca
yapılan değerlendirmelerde ağaçların fiziksel değeri için belirlenen birim
fiyatının standart bir değer üzerinden alındığı ve ağaç cinsinin dikkate
alınmadığı görülmektedir.
Öte yandan, meyve ağaçları zararlarının
tazminine ilişkin olarak davalı idarece yapılan değerlendirmeye bakıldığında;
İçişleri Bakanlığı tarafından belirlenen standardizasyon tablolarında yer alan
değer aralıkları içerisinde kalan birim fiyatlarının uygulandığı görülmektedir.
5- Başvurucuların malvarlıklarına
ulaşamadıkları sürenin belirlenmesinde öncelikle aynı yerleşim yerinde ikamet
eden kişilerin farklı tarihlerde göç etmiş olabilecekleri gerçeği karşısında
sürenin başlangıcı olarak köyün tamamen boşaldığı tarihin esas alınması
gerektiği, bu tarih ile ilgili resmi makamlarca yapılmış bir tespit varsa öncelikle
bunun, şayet köyün tamamen boşaldığı tarih ile ilgili somut resmi bir tespit
yok ise bu takdirde bölgede göçlerin yoğun olarak yaşandığı 1994 yılı
sonbaharının esas alınması gerektiği; malvarlığına ulaşamama durumunun son
bulduğu tarih ile ilgili olarak ise yine aynı şekilde öncelikle bu konuda resmi
makamlarca (valilik, kaymakamlık, araştırma heyeti v.b.)tespit
edilmiş bir tarihin olup olmadığına bakılmalı, şayet bu yönde resmi tespit yok
ise bu durumda olağanüstü hal uygulamasının kaldırıldığı tarihin esas alınması
gerektiği sonucuna varılmıştır.
Diğer taraftan, hayatın olağan akışına göre
menkul malların kolayca ve hızla elden çıkarılabilecek mahiyette olması
karşısında; davacının uğradığını iddia ettiği hayvan ve ot, saman, odun gibi
sair zararlarına ilişkin iddialarına bakıldığında; davacıya ait menkul malların
bulunup bulunmadığı, köyü terk ederken beraberinde götürüp götürmediği, satıp
satmadığı, özetle menkul zararının oluşup oluşmadığı hususlarında ispat yükünün
davacıya ait olduğu ve bu durumu belgelenendirilemediği
görüldüğünden, dava dilekçesinde yer alan iddiaların soyut ve afaki olduğu,
ayrıca manevi zararlarının tazminine ilişkin olarak da; 5233 sayılı Yasada
manevi zararın tazminine yönelik herhangi düzenlemeye yer verilmediği dikkate alındığında,
talep edilen 3.000,00TL manevi zararın bu Yasa kapsamında karşılanma olanağı
bulunmamaktadır.
Dava konusu uyuşmazlığın yukarıda sıralanan
genel saptamalar ışığında değerlendirilmesi neticesinde; davacıya ait ev ve
ahıra ilişkin zarar tespitine yönelik olarak yapılan hesaplamada, köy tipi ev
için I. Sınıf B Grubu'ndaki, ahır-samanlık için ise I. Sınıf A Grubu'ndaki m2
birim maliyet değerlerinin esas alınması suretiyle 2009 yılı Mimarlık ve
Mühendislik Hizmet Bedellerinin Hesabında Kullanılacak Yapı Yaklaşık Birim
Maliyetleri Hakkında Tebliğinin esas alınmadığı, davacıya ait arazilere ilişkin
birim fiyatının düşük hesaplandığı, araştırma heyetince tespiti yapılan
ağaçların fiziksel değerinin ayrı ayrı hesaplanması gerekirken (ceviz ağaçları
ile meyve ağaçları ayrı ayrı) ağaçların fiziksel değerine yönelik
hesaplamaların usule uygun olmadığı bu nedenle hesaplamanın doğru yapılmadığı
görülmektedir.
Buna göre, yukarıda yer verilen açıklamalar
uyarınca eksik ve yanlış araştırma ve hesaplama sonuçlarına dayanan dava konusu
komisyon kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davacının, ev ve ahırının zarar görmesi
nedeniyle 20.000,00TL, hayvancılık yapamamadan kaynaklanan zararı nedeniyle
12.000,00TL, ağaçlarında meydana gelen zarar ile arazilerine ulaşamama nedeniyle
nedeniyle 15.000,00TL olmak üzere toplam 47.000,00TL'
maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte
ödenmesi istemine gelince;
Davacının ev ve ahır zararı ile hayvancılık
yapamaması sebebiyle oluşan zarar miktarının, davalı idare tarafından yukarıda
belirtilen eksiklikler giderilerek hakkaniyete ve günün ekonomik koşullarına
göre Komisyon tarafından doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığıyla
belirleneceği, buna göre davacının başvurusu ile ilgili yapılacak araştırma ve
inceleme neticesinde ortaya çıkan yeni duruma göre tazminat talebinin öncelikle
Komisyon tarafından değerlendirilmesi gerekeceğinden, bu aşamada davacının
maddi tazminat isteminin bu kısmı hakkında karar verilmesine olanak
bulunmamaktadır."
17. Davalı idarenin ve başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci Dairesinin 12/12/2013 tarihli ilamı ile ilk
derece mahkemesi kararının onanmasına hükmedilmiştir.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 26/6/2014
tarihli ilamı ile reddedilmiştir. Karar düzeltme isteminin reddi kararı
başvurucu vekiline 18/8/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. İptal kararı akabinde Komisyonca yapılan yeniden inceleme
sonunda Komisyonun 8/11/2012 tarihli ve 62/01/2012/482 sayılı kararında
başvurucuya amortisman oranları da dikkate alınarak 88,00 m² ahşap, taş duvarlı
ev için 140,00 TL birim fiyatı üzerinden 6.160,00 TL; 88,00 m², ahşap, taş
duvarlı ahır için 80,00 TL birim fiyatı üzerinden 3.520,00 TL; 4.00 dönüm,
sulak arazi için 109,97 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 3.079,16 TL; 4.67
dönüm, kıraç arazi için 67,13 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 2.194,48 TL;
15 adet ceviz ağacı için 78,50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için 8.242,50
TL; 10 adet karışık meyve ağacı için 39,50 TL birim fiyatı üzerinden 7 yıl için
2.765,00 TL; 20 adet kavak ağacının fiziksel değeri için 14,00 TL birim fiyatı
üzerinden 280,00 TL olmak üzere toplam 26.241,14 TL ödenmesine karar verildiği
tespit edilmiştir. Komisyon kararında ayrıca başvurucunun hayvan zararlarına
ilişkin ise şahsın hayvan, ot, saman, odun gibi zararlarına ilişkin iddialarına
bakıldığında köyü terk ederken hayvanlarının ve menkul mallarının bulunup
bulunmadığını, bunları başvurucunun beraberinde götürüp götürmediğini, satıp
satmadığını, zararının oluşup oluşmadığını kişinin ispatlaması gerektiği ve bu
durumu belgelendiremediği görüldüğünden sadece bu iddialarının soyut ve afaki
olduğu dikkate alındığında talep edilen zararın karşılanma olanağı bulunmaması gözönüne alınarak hesaplamaların yapıldığı belirtilmiştir.
20. Komisyon kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un 12. maddesi
gereğince davet yazısı ile birlikte başvurucu vekiline sulhname
tasarısı gönderilmiş "Yukarıda
ayni/nakdi olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda
Komisyonun tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının
karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederim" beyanını içeren sulhname, başvurucu vekili tarafından 2/5/2013 tarihinde
imzalanmıştır.
21. Belirlenen tazminat miktarına ilişkin çeki, başvurucu vekili
elden almış ve bu duruma ilişkin evrakı 10/5/2013 tarihinde imzalamıştır.
22. Başvurucu 17/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., 12., 13.,geçici
1., geçici 4. maddeleri; 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 12. ve 13. maddeleri.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
24. Mahkemenin 27/12/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
25. Başvurucu; 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun 13/10/2009 tarihli Komisyon kararında kısmen kabul edildiğini,
kısmen reddedildiğini, zarar kalemleri için öngörülen birim fiyatlarının idare
tarafından tek taraflı olarak belirlendiğini ve birim fiyatı miktarlarının
düşük olduğunu iddia etmektedir. Başvurucu ayrıca yerleşim yerinden ayrı
kaldığı ve dolayısıyla başvurucunun mülküne erişemediği süre dokuz yıl olmasına
rağmen Komisyon kararında bu sürenin yedi yıl olarak değerlendirildiğini ve
birim fiyatları üzerinden yapılan hesaplamanın yedi yıl üzerinden yapıldığını,
Komisyon kararında belirtilen tazminat miktarının düşük olduğunu düşündüğü için
sulhname tasarısı kabul edilmediğinden iptal ve tam
yargı davası açtığını, köyünü terk etmesi sonucunda hayvan varlığından ve
hayvancılık gelirinden mahrum kaldığını, 5233 sayılı Kanun'un 7. ve 8.
maddelerinin Komisyon ve derece mahkemelerince yanlış yorumlandığını belirterek
mülkiyet haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Başvurucu her ne kadar 31/7/2012 tarihli iptal kararı
akabinde Komisyonca yeniden maddi tazminata hükmediliğini,
idare ile sulhname imzalandığını ve maddi tazminat
miktarının tahsil edildiğini bireysel başvuru formunda belirtmemiş ya da ek
beyan dilekçesi ile bu durumlara ilişkin bir beyanda bulunmamış olsa da Anayasa
Mahkemesi tarafından yapılan incelemede 8/11/2012 tarihinde Komisyonun
başvurucuya 26.241,14 TL ödenmesine karar verdiği (bkz. § 19), tazminat miktarı
başvurucu tarafından kabul edilerek başvurucu vekili tarafından 2/5/2013
tarihinde idare ile sulhname imzalandığı (bkz. § 20),
sulhnamede belirtilen 26.241,14 TL'lik tazminat
miktarına ilişkin çekin başvurucu vekili tarafından 10/5/2013 tarihinde elden
alındığı (bkz. § 21) tespit edilmiştir.
27. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarda idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
28. Komisyonca hükmedilen tazminatta birim fiyatlarının düşük
olması sonucu tazminat miktarının az hesaplanması nedeniyle mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddia daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve
Anayasa Mahkemesi bu konudaki kararında terör nedeniyle zarar görenlere 5233
sayılı Kanun’un kapsamına ilişkin hükümler içeren 2. maddesi gereğince tazminat
ödenmesinde Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından belirlenen Yıllık Yapı
Yaklaşık Birim Maliyetine yönelik değerlerin 2007 yılından sonra İçişleri
Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünce yayımlanan yazıyla 5233 sayılı
Kanun’un uygulandığı tüm illerde geçerli olmak üzere yeniden belirlendiği,
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün birim fiyat aralıklarının
değiştirilmesine ilişkin 5/3/2007 tarihli yazıları ile İçişleri Bakanlığınca
konuya ilişkin sunulan 10/6/2015 tarihli yazıda değişikliğin amacının Kanun’un
ülke genelinde aynı şekilde anlaşılmasını ve uygulanmasını sağlamak, gerek
farklı illerde gerekse aynı il içinde faaliyet gösteren farklı komisyonların
zararların tespitinde ve karşılanmasında aynı kıstasları kullanmasını temin
etmek ve böylece uygulama birliğini sağlamak, uygulama farklılıkları neticesinde
oluşacak suistimal ve mağduriyetleri engellemek,
vatandaşların enflasyon nedeniyle oluşacak kayıplarını önlemek olduğunun ifade
edildiğini dikkate almıştır. Anayasa Mahmekesince
yıllık yapı yaklaşık birim maliyet oranlarına ilişkin değişikliğin yapılmasında
kamu yararının bulunduğu açık olduğu, bu çerçevede kamu yararı amacına dayanan
düzenlemenin başvurucuyu ağır ve tahammül edilemez bir yük altına sokmadığı,
müdahalenin amacı ile başvurucuya yüklenen külfetin orantılı olduğu, yapılan
değişikliğin başvurucunun taraf olduğu uyuşmazlığa özgü olmadığı, ülkenin geniş
bir coğrafyasında söz konusu olan somut ve acil bir sorunu çözmeye yönelik
olduğu sonucuna varılmış; mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığı açık
olduğundan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmiştir (Abbas Emre,
B. No: 2014/5005, 6/1/2016, §§ 44-65) .
29. Başvurucunun eksik hesaplandığını beyan ettiği zarar miktarı
dikkate alındığında başvurucunun 2/5/2013 tarihinde idareyle anlaşma sağlayarak
sulhnameyi imzalamasıyla Komisyonun tespitine esas
olan olay ile ilgili Komisyonca karara bağlanan zarar kalemleri konusunda maddi
mağduriyetinin açıkça orantısız olmayacak şekilde giderildiği sonucuna
varılmıştır. Başvurucunun, Komisyonun tespitinde belirlenen ve zararlarının
tamamını karşıladığını beyan ettiği alacağını 10/5/2013 tarihinde tümüyle
davalı idareden tahsil etmesiyle mülkiyet hakkına ilişkin mağduriyeti bu tarihte
giderilmiş ve bu hak yönünden başvurucunun mağdurluk statüsü de sona ermiştir.
Öte yandan başvurucu, Komisyon tarafından ödenmesine karar verilen tazminat
tutarlarının kendisine ödenmediği ya da eksik ödendiği yönünde bir iddiada da
bulunmamıştır.
30. Açıklanan nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddia yönünden başvurucunun mağdurluk statüsünü kaybettiği
anlaşıldığından anılan iddianın diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar
1. Manevi
Tazminat Talebinin Reddedilmesi Nedeniyle Gerekçeli Karar Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; Tunceli'nin Ovacık ilçesi Kuşluca
köyünde ikamet etmekte iken terör olayları nedeniyle yerleşim yerini terk etmek
zorunda kaldığını, manevi tazminat talebinin araştırma yapılmadan, yeterli
gerekçe gösterilmeden reddedildiğini, 5233 sayılı Kanun kapsamında olmadığının
belirtilmesi ile yetinilerek manevi zararlarının karşılanmadığını iddia
etmektedir.
b. Değerlendirme
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa
Mahkemesinin benzer iddialara ilişkin kararında yaptığı değerlendirme (Abbas Emre, § 28) dikkate alınarak anılan
iddialar Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkı kapsamında
yer alan gerekçeli karar hakkı açısından incelenmiştir.
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
34. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından birisi olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır (Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm
Pazarlama Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2013/1213,
4/12/2013, § 26).
35. Kanun yolu mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin
ayrıntılı olmaması, ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin
onama kararlarında kabul edilmiş olduğu şeklinde yorumlanmakla beraber (Aziz Turhan, B. No: 2012/1269, 8/5/2014, §
53), başvurucuların dile getirmesine rağmen ilk derece mahkemesinin de
tartışmadığı esaslı hususlara ilişkin temyiz başvurularıyla başvurucuların
usule ilişkin haklarının ihlal edildiğine yönelik somut şikâyetlerinin temyiz
incelemesinde tartışılmaması veya yargı mercileri tarafından resen dikkate
alınması gereken hükümlerin gerekçesi açıklanmaksızın uygulanmaması gerekçeli
karar hakkının ihlali olarak görülebilir (Mustafa
Kahraman, B. No: 2014/2388, 4/11/2014,§ 37).
36. Somut olayda başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında kurulan
Tunceli Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna başvuruda bulunmuştur. Başvurucunun
oluşan zararları için başvurucuya toplam 15.039,78 TL tazminat ödenmesine karar
verilmiştir. Başvurucu, tazminat miktarının eksik hesaplandığı gerekçesiyle İdare
Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat talebiyle tam yargı davası ve iptal
davası açmıştır.
37. Mahkeme 31/7/2012 tarihli hükmüyle maddi tazminat miktarına
ilişkin dava konusu Komisyon kararının iptaline, 5233 sayılı Kanun kapsamında
düzenlenmediği gerekçesiyle başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine
karar vermiş, temyiz merciince de bu karar onanmış, karar düzeltme talebi
reddedilmiştir. (bkz. §§ 16-18).
38. Bir davada, maddi olguları bildirmek tarafların; bunları
hukuksal nitelendirmeye tabi tutmak ise hâkimin görevidir. Taraflarca
bildirilip iddia ve savunmaya dayanak yapılan maddi olgular mahkemece tam
olarak saptanmalı, dayanılan maddi olguların hukuksal nitelendirmesi ve ilgili
hukuk kuralının uygulanması ise mahkemece yapılmalıdır (Nurten Esen, B. No: 2013/7970, 10/6/2015,
§ 51).
39. 5233 sayılı Kanun; AİHM, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay İdari
Dava Daireleri Kurulunun verdiği kararlarda da belirtildiği üzere maddi
zararların özel bir giderim usulü olmakla birlikte manevi zararların karşılanmasına
da engel olmayan bir yasadır. 2577 sayılı Kanun'un 12. ve 13. maddelerinde,
idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları ihlal edilenlere
tazminat talebinde bulunabilme imkânı tanınmaktadır. Bu yol, 5233 sayılı Kanun
dışında idari yargıda genel hükümlere başvurularak uğranılan zararın tazminine
imkân sağlamaktadır (Abbas Emre,
§ 81).
40. Başvurucu; Mahkemenin ret gerekçesinin 2577 sayılı Kanun’a,
tazminat hukukunun genel prensiplerine aykırı olduğunu belirtmiştir. Anayasa
Mahkemesi 25/6/2009 tarihli ve E.2006/79, K.2009/97 sayılı kararında (Abbas Emre, § 78) da belirtildiği üzere
5233 sayılı Kanun; genel hükümlere göre manevi tazminat talep edilmesine engel
teşkil etmemektedir. Başvurucu, anılan iddialarını Mahkeme önünde ileri sürmüş
ise de kararın gerekçesinden (bkz. § 16) iddialarının tam olarak karşılanmadığı
anlaşılmakta olup kanun yolu merciince de anılan konu hakkında değerlendirme
yapılmamıştır.
41. Bir mahkeme kararının gerekçesi o davaya konu maddi
olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve
hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyar; maddi olgular ile hüküm
arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterir. Tarafların hangi nedenle haklı veya
haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve hukuka uygunluk
denetimini yapabilmeleri için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta
gösteren bir gerekçe bölümünün bulunması zorunludur (Nurten Esen, § 57).
42. Bu durumda başvurucunun 1994 yılında terörle mücadeleden
dolayı köyünün boşaltılması neticesinde manevi zarara uğradığından bahisle
açtığı tam yargı davasında, ayrı ve açık bir yanıt verilmesini gerektiren,
uyuşmazlığın çözümü için esaslı bir iddia olan manevi tazminat talebine ilişkin
şikâyetlerin sadece 5233 sayılı Kanun kapsamında değerlendirilip
gerekçelendirilmesi yeterli görülmemektedir. Anılan iddianın AİHM, Anayasa
Mahkemesi ve Danıştay içtihatlarında (Abbas
Emre, §§ 77-79, 84) da belirtildiği üzere 2577 sayılı Kanun
kapsamında usul kurallarına ve esasa yönelik değerlendirilmesi yapılarak
başvurucuların manevi tazminatı hak edip etmediğinin tartışılması gerekirken
5233 sayılı Kanun’da manevi zararların karşılanmasına ilişkin herhangi bir
düzenlemeye yer verilmediği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine
karar verilmesi adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yargılama süreci bir bütün olarak
değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
43. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
2. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
44. Başvurucu, 5233 sayılı Kanun kapsamında ileri sürdüğü
giderim talebinin değerlendirilmesi hususundaki idari süreç ve yargılama
prosedürlerinin makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
b. Değerlendirme
i. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Esas Yönünden
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak
davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198,
7/11/2013, §§ 45, 47).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
48. Bu hususlara ek olarak Anayasa Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yapılan yargılamalarda komisyonların belli bir dönem içinde geçici
olarak olağanüstü iş yükü artışı ile karşılaşmasından kaynaklanan gecikmelerde
kamu otoritelerince zamanında ve yeterli tedbirlerin alınmış olup olmadığını da
gözönünde bulundurmaktadır. Gerekli tedbirler
alınmışsa makul sürenin hesaplanmasında olağan yargılamalara kıyasla daha esnek
bir yaklaşım benimsenmektedir (Sabri Çetin,
B. No: 2013/3007, 6/2/2014, §§ 60-72; Mahmut
Can Arslan, B. No: 2013/3008, 6/2/2014, §§ 59-71; Mehmet Gürgen, B. No: 2013/3202, 6/2/2014,
§§ 57-67; Celal Demir, B. No:
2013/3309, 6/2/2014, §§ 57-69).
49. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında Komisyona başvuru tarihi (11/4/2005) ile
kararın kesinleştiği tarih (26/6/2014) arasında geçen ve toplam 9 yıl 2 ay olan
süreçte, başvurucu açısından farklı karar verilmesini gerektiren bir yön
bulunmadığı ve söz konusu yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin
olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
51. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
52. Başvurucu, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Somut olayda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
54. Gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması
için yeniden yargılamasında hukuki yarar bulunduğundan ihlal kararının bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ 1. İdare Mahkemesine
(E.2012/537, K.2012/1444) gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
55. Somut olayda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
56. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğinin tespit edilmiş olması nedeniyle
yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında
başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Manevi tazminat talebinin reddedilmesi nedeniyle gerekçeli
karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin gerekçeli karar hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Elazığ
1. İdare Mahkemesine (E.2012/537, K.2012/1444) GÖNDERİLMESİNE,
D. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
27/12/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.