TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
NİGAR ALMA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2015/2928)
Karar Tarihi: 4/4/2019
Başkan y.
:
Recep KÖMÜRCÜ
Üyeler
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Raportör
Engin GÜNDÜZ
Başvurucular
1. Nigar ALMA
2. Ramazan ALMA
3. Rabia ALMA
4. Recep ALMA
Vekili
Av. Mevlüt KUBAT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tıbbi ihmal sonucu zarara uğranılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 17/2/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, başvuru hakkında görüş sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvuruculardan Nigar Alma 2010 yılı Mart ayında baş ağrısı ve bulantı şikâyeti ile Atatürk Üniversitesi Erzurum Yakutiye-Aziziye Araştırma Hastaneleri Süleyman Demirel Tıp Merkezine başvurmuş, kendisine Arnold-Chiari Sendromu (beyincik sarkması) ve Hidrosefali (kafa içi basınç artışı) teşhisi konulması akabinde 18/3/2010 tarihinde Beyin Cerrahi Servisine yatırılmıştır.
8. Başvurucu Nigar Alma 24/3/2010 ila 4/5/2010 tarihleri arasında dört operasyon geçirmiş, bu operasyonlarda şant (beyin omurilik sıvısının beyinden başka bir vücut boşluğuna aktarımı için kullanılan ince uzun elastik, silikon boru) uygulaması yapılmasına rağmen enfeksiyon geliştiğinden başvurucu bitkisel hayata girmiştir. Bu durum üzerine başvurucu, ilk önce Cerrahpaşa Tıp Fakültesine sevk edilmiş, hasta kabulünün yapılmaması nedeniyle Darıca Devlet Hastanesine, oradan da Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesine sevk edilmiştir.
9. Başvurucu Nigar Alma Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinde yapılan cerrahi müdahaleler neticesinde bitkisel hayattan çıkmış 29/9/2010 tarihli sağlık kurulu raporu ile de başvurucu Nigar Alma'nın %90 oranında vücut fonksiyon kaybına uğradığı tespit edilmiştir.
10. Başvurucular, Atatürk Üniversitesine bağlı hastanede yapılan tedavinin kusurlu olduğu iddiasıyla Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü aleyhine 1/6/2011 tarihinde Erzurum 1. İdare Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat davası açmışlardır. Dava dilekçesinde; kamu hizmetinin doktorların ihmal ve kusuru, meslek ve sanatta acemilik göstermeleri nedeniyle eksik ve hatalı işlediğini, başvuruculara gerekli bilgiler verilmeden yeniden ameliyat edilmesinin haksız fiil teşkil ettiğini ileri sürmüşlerdir. Nigar Alma'nın yaşamını tek başına sürdürmesinin imkânsız hâle geldiğini, bu süreçte eşinin işinden ayrılmak zorunda kaldığını ve ailece mağdur olduklarını belirtmişlerdir.
11. İdare Mahkemesi, bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar vererek olayda idarenin hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı, hizmet kusuru var ise kusur oranı ile meydana gelen iş gücü kaybı oranının tespitine yönelik olarak Adli Tıp Kurumu (ATK) Başkanlığından rapor istemiştir.
12. ATK 2. İhtisas Kurulu (Kurul) tarafından hazırlanan 18/2/2013 tarihli bilirkişi raporunda:
- Dosyanın tetkikinde hastaya konulan chiari malformasyonu ve hidrosefali tanılarının doğru olduğu, mevcut tanılara yönelik yapılan servikal dekompresyon ve ventriküloperitoneal şant operasyonu endikasyonunun bulunduğu, hastanın operasyon sonrası serviste kontrol tomografisinin çekildiği ve şantın hidrosefaliyi azalttığı (beyin omurilik sıvısını karın boşluğuna tahliye ederek) belirtilmiştir.
-Ameliyattan bir hafta sonra kişide şuur bulanıklığı gelişmesi üzerine hastaya tekrar kontrol tomografisi çekilerek şantta disfonksiyon tespit edildiği, söz konusu istenmeyen durumun tıbbi bir hatadan ve özen eksikliğinden kaynaklanmayan bu tarz operasyonlardan sonra gelişebilecek komplikasyon olarak nitelendirildiği ifade edilmiştir.
- Bunun üzerine hastanın acil olarak revizyon amaçlı ameliyata alındığı, revizyon sonrası takipte olan hastada şanttan hızlı tahliyeye bağlı olarak biparyetal subdural efüzyon (beyin zarı altında ödem) geliştiği ve bu kez şantın kapatılıp subdural efüzyonun boşaltıldığı, genel durumunda kısmi düzelme olan hastanın şikâyetlerine yönelik son olarak üçüncü ventrikülostomi uygulandığı tespitine yer verilmiştir.
- Tüm bulgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde, hastada gelişen komplikasyonların zamanında fark edilip vakit geçirilmeksizin müdahalede bulunulduğu ve sonrasında gerekli takibin yapıldığının anlaşıldığı, dolayısı ile ilgili hekimler Prof. Dr. Ç.R.K. ve Yrd. Doç. Dr. G.Ş.ye atfı kabil kusur tespit edilmediği bildirilmiştir.
13. Başvurucular; bilirkişi raporuna itiraz ederek ilk operasyonda uygulanan şantın doğru çalışmadığı ve enfeksiyona yol açtığını, buna rağmen sonraki operasyonlarda ısrarla aynı uygulamaya devam edildiğini, oysa Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinde deri altı şant sistemi uygulanarak hastanın bitkisel hayattan çıkarıldığını iddia etmişlerdir. Diğer taraftan dosyanın beyin cerrahi uzmanlarınca incelenmesi ve başvurucunun bizzat muayene edilmesi gerekirken bu hususlara riayet edilmediğini, heyette konunun uzmanlarının bulunmadığını belirtmişlerdir.
14. Mahkemenin 24/5/2013 tarihli kararıyla dava reddedilmiştir. Karar gerekçesinde dosya içindeki tüm doktor raporları, tıbbi bilgi ve belgelerin değerlendirilmesi sonucunda Kurulca hazırlanan 18/2/2013 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı belirtilmiştir. Bu rapor uyarınca idareye atfı kabil bir kusurun bulunmadığı sonucuna ulaşılmış ve tazminat talebi hukuka uygun bulunmamıştır.
15. Başvurucular karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuşlardır. Temyiz dilekçesinde; başvurucunun bizzat muayene edilmediğini, Kurulda beyin cerrahisi uzmanının bulunmadığını, bilirkişi raporunda iddialarının cevaplanmadığını ve çelişkilerin giderilmediğini, sonuç olarak raporun tıbbi yeterlilikte olmadığını ileri sürmüşlerdir.
16. Temyize konu karar, Danıştay 15. Dairesinin 10/9/2014 tarihli toplantısında bir üyenin muhalefetiyle onanmıştır. Karşı oy gerekçesinde "Mahkemece, Adli Tıp raporu hükme esas alınmış olmakla birlikte; dosyadaki belgelerden davacının intaniye bölümünde de tedavi gördüğü anlaşıldığından meydana gelen zararda enfeksiyonun etkisi olup olmadığının araştırılmadığı ve bu konu irdelenmediğinden, söz konusu raporun bu yönüyle yeterince açıklık getirici nitelikte bulunmadığı, bu durumda, idarenin tazmin sorumluluğu açısından, hizmet kusurunun bulunup bulunmadığı hususunun saptanması için dosyanın yeniden Adli Tıp Kurumuna gönderilerek, dosya üzerinden yaptırılacak yeni bir inceleme sonucu hazırlanacak rapor incelendikten sonra bir karar verilmesi gerektiği" belirtilmiştir.
17. Nihai karar 30/1/2015 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.
18. 17/2/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunulmuştur.
19. Başvurucuların karar düzeltme istemleri Danıştay 15. Dairesinin 17/12/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
20. İlgili hukuk için bkz. Fesih Aydar, B. No: 2015/4259, 10/1/2019, §§ 24, 26-30.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 4/4/2019 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
22. Başvurucular; uygulanan tedavinin hatalı ve eksik olduğunu, bilirkişi heyetinde yeteri kadar uzman bulunmadığını, düzenlenen raporda iddialarının karşılanmadığını, enfeksiyona maruz kalma yönünden inceleme yapılmadığını, mahkemenin rapora yaptıkları itirazları dikkate almadığını, Danıştay kararında itirazlarının gerekçelendirilmediğini belirtmişlerdir. Başvurucular bu nedenlerle yaşam ve adil yargılanma hakları ile hak arama hürriyeti ve kanuni hâkim güvencesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
B. Değerlendirme
23. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, ... maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
24. Anayasa'nın 56. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler."
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
26. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup söz konusu düzenleme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. maddesi çerçevesinde özel hayata saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlüğün korunması hakkına karşılık gelmektedir.
27. Anayasa Mahkemesi daha önceki kararlarında, kasıt söz konusu olmaksızın hekim kusuru nedeniyle vücut bütünlüğünün zarar gördüğü şeklindeki tıbbi ihmale dair şikâyetleri Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelemiştir (Melahat Sönmez, B. No: 2013/7528, 9/9/2015; Ahmet Sevim, B. No: 2013/474, 9/9/2015; Hilmi Düzgüner, B. No: 2014/9690, 11/5/2017).
28. Anılan kararlar doğrultusunda somut olayda başvurucuların tıbbi ihmale dayalıtüm şikâyetlerinin Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında incelenmesi gerekmektedir.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Genel İlkeler
30. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Bu kapsamda anılan Anayasa hükmü ile kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğü gerek kamusal yetkilerle donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına alınmıştır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 40).
31. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, esas olarak bireylerin maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî müdahalelerin önlenmesidir. Bunun yanı sıra devletin tıbbi müdahaleler nedeniyle kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif yükümlülüğü de bulunmaktadır (Ahmet Acartürk, B. No: 2013/2084, 15/10/2015, § 49). Nitekim Anayasa’nın 56. maddesinde de belirtildiği üzere pozitif yükümlülük, sağlık alanında yürütülen faaliyetleri de kapsamaktadır (İlker Başer ve diğerleri, B. No: 2013/1943, 9/9/2015, § 44).
32. Devlet, bireylerin yaşam hakkı ile maddi ve manevi varlıklarını koruma hakkı kapsamında ister kamu isterse özel sağlık kuruluşları tarafından yerine getirilsin sağlık hizmetlerini hastaların yaşamları ile maddi ve manevi varlıklarının korunmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınabilmesini sağlayacak şekilde düzenlemek zorundadır (Ahmet Acartürk,§ 51).
33. İlke olarak tıbbi ihmallere ilişkin şikâyetler konusunda temel başvuru yolu, hukuki sorumluluğu tespit adına takip edilecek olan hukuk veya idari tazminat davası yoludur (Nail Artuç, B. No: 2013/2839, 3/4/2014, § 38).
34. Maddi ve manevi varlığı koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).
35. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018, § 47). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015, § 44).
36. Bu bağlamda derece mahkemelerinin gerekçeleri, tarafların kanun yoluna başvuru imkânını etkili şekilde kullanabilmesini sağlayacak surette ayrıntılı olarak ortaya konulmalı; ulaşılan sonuçlar yeterli açıklıktaki bilimsel görüş ve raporlar gibi somut, nesnel verilere dayandırılmalıdır (Murat Atılgan, § 45).
b. İlkelerin Olaya Uygulanması
37. Anayasa Mahkemesi yukarıda değinilen Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında devlete düşen pozitif yükümlülüklerin somut olay bağlamında yerine getirilip getirilmediğini denetlemek durumundadır (Tevfik Gayretli, § 36). Bu sebeple başvuruya konu olay, devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına ilişkin pozitif yükümlülüğü kapsamında incelenmiştir.
38. Somut olayda derece mahkemesince hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ATK'ya bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. ATK inceleme sırasında başvurucuyu bizzat muayene etmemiş, bunun yerine başvurucunun bir üniversite hastanesinin beyin cerrahi kliniğinde muayene edilmesi suretiyle düzenlenen rapor ile yeni tarihli MR sonucundan yararlanmıştır. İncelemeyi yapan Kurul olayın niteliğine göre biri nöroloji alanında, diğeri de nöroşirurji alanında profesör olan sekiz uzmandan oluşmuştur. Kurulda nöroşirurji uzmanı bulunmadığından Kurumda bu alanda görev yapan uzman kişi davet usulüyle Kuruldaki değerlendirme ve oylamaya katılmıştır.
39. Kurul tedavi sürecinin her aşamasını detaylı olarak inceledikten sonra yaptığı değerlendirmede, öncelikle başvurucuya konulan tanıda hata veya eksiklik bulunmadığı, tedaviye yönelik olarak yapılan şant operasyonu sonrasında kafa içi basıncın azaldığı yönünde görüş bildirmiştir. Hazırlanan raporda, ameliyattan bir hafta sonra yapılan kontrolde şantın çalışmadığı tespit edilmiş ise de bu durumun tıbbi bir hatadan ve özen eksikliğinden kaynaklanmayan, bu tarz operasyonlardan sonra gelişebilecek komplikasyon olarak nitelendirildiği, hastada gelişen komplikasyonların zamanında fark edilip vakit geçirilmeksizin müdahalede bulunulduğu ve sonrasında gerekli takibin yapıldığı ifade edilmiştir.
40. Başvurucunun tedavi sürecinde kusur ve ihmal gösterildiği iddiasının araştırılması ve durumun açıklığa kavuşturulması için alınan ve kararın gerekçesine dayanak yapılan bilirkişi raporunda; alınan tıbbi kararların uygun olduğu, gelişen komplikasyonlara doktor müdahalesinin yeterli ve yerinde olduğu belirtilerek doktora veya Hastaneye atfedilebilecek bir kusur bulunmadığı tespit edilmiştir.
41. Yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucuların, bilirkişi raporlarına ve kararlara karşı kanuni yollara başvurabildikleri ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımlarının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildikleri, toplanan delillerden haberdar edildikleri anlaşılmaktadır.
42. Anayasa Mahkemesinin bilirkişilerin vardığı sonuçların doğru olup olmadığını irdeleme görevi bulunmamakla birlikte, başvurucuların iddialarının bilirkişi raporlarıyla açıklanmış olduğu ve başvurucuların anayasal haklarını koruma amacına yönelik yeterli güvenceleri içeren bir usul çerçevesinde inceleme yapıldığı gözlenmektedir.
43. Sonuç olarak başvurucuların tıbbi ihmale yönelik iddialarını karşıladığı anlaşılan bilirkişi raporuna dayanılarak verilen derece mahkemesi kararı, konuyla ilgili ve yeterli bir gerekçe içermektedir. Bu durumda uyuşmazlığın çözümü için esaslı olan iddiaların derece mahkemelerince Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özen ve derinlikte incelendiği anlaşılmaktadır. Somut olay bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerinin yerine getirilmediği söylenemeyeceğinden kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.
44. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 4/4/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.