TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
HAKAN OLĞUN BAŞVURUSU (2)
(Başvuru Numarası: 2014/15588)
Karar Tarihi: 25/1/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Recai AKYEL
Raportör
Yücel ARSLAN
Başvurucu
Hakan OLĞUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucuya verilen hücreye koyma disiplin cezası nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağı ile ifade özgürlüğünün; avukat yardımından yararlandırılmama nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
8. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
10. Başvurucu, başvuru tarihinde Tekirdağ 2 No.lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Kurum) hükümlü olarak bulunmaktadır. Başvurucu, başvuru formunun ekinde 12/5/2011 tarihli sağlık kurulu raporunu sunmuştur. Söz konusu raporda; başvurucuya antisosyal kişilik bozukluğu teşhisi konulduğu, mevcut durumuna ek olarak duygu durum bozukluğu veya davranım bozukluğu ortaya çıktığında ayakta tedavi görebileceği belirtilmektedir.
11. Başvurucu 12/5/2014 tarihinde Kuruma hitaben bir dilekçe yazmıştır. Dilekçesinde şu ifadelere yer vermiştir:
"Rahatsızlığım nedeniyle revire çıkmak istiyorum, keyfinize göre beni Perşembe gününe bırakamazsınız, haddinizi bilin ırkçılık, ayrımcılık yapmayın, yazılarım sizi rahatsız ediyorsa heryere diklekçe yazmaya ve başvuru yapmaya devam edeceğim, seni daha önce uyardım bunun için tedavimi engelleyemezsin Perşembe'ye bırakamazsın keyfine göre"
12. Söz konusu dilekçesinin sonuna şu şekilde bir not düşmüştür:
"Perşembeye kalırsam burada sorun çıkar ben hastayım ırkçı beni anladın mı?"
13. Kurum Disiplin Kurulu 21/05/2014 tarihli kararı ile dilekçedeki ifadelerinde Kurum görevlilerine hakaret ve tehditte bulunduğu gerekçesiyle başvurucuya "on beş gün hücreye koyma" cezası vermiştir. Başvurucu hakkında daha önce verilmiş başka bir disiplin cezası bulunduğundan bir üst ceza uygulanmıştır.
14. Kurum, disiplin cezasının infazına başlanabilmesi için kanun gereği İnfaz Hâkimliğinden onama talebinde bulunmuştur. Tekirdağ 1. İnfaz Hâkimliği 23/9/2014 tarihinde disiplin cezasını onamıştır. Başvurucu, disiplin cezasının iptali istemiyle İnfaz Hâkimliğine şikâyet başvurusu yapmıştır. Tekirdağ 2. İnfaz Hâkimliği 14/7/2014 tarihinde, verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle başvuruyu reddetmiştir.
15. Başvurucu ret kararına itiraz etmiş, Tekirdağ 2. Ağır Ceza Mahkemesi 21/8/2014 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Ret kararı başvurucuya 11/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
16. Başvurucu 12/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
17. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 44. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (j) bendi şöyledir:
“(2) Bir günden on güne kadar hücreye koyma cezasını gerektiren eylemler şunlardır ... j) Kurum görevlilerine hakaret veya tehditte bulunma ...”
18. Aynı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Bir eylemden dolayı verilen disiplin cezası kesinleştikten sonra bu cezanın kaldırılması için gerekli süre içinde yeniden disiplin cezasını gerektiren bir eylemde bulunan hükümlü hakkında, her defasında bir üst ceza uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hükümlü ve tutukluların Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) yer alan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Hirst/Birleşik Krallık (No. 2), B. No: 74025/01, 6/10/2005, § 69). AİHM, hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Sözleşme kapsamında koruma altında olduğunu belirtmiştir (Yankov/Bulgaristan, B. No: 39084/97, 11/12/2003, §§ 126-145; Tapkan ve diğerleri/Türkiye, B. No: 66400/01, 20/9/2007, § 68).
20. AİHM; mahkûmların diğer mahkûmlarla görüşmesinin yasaklanmasının güvenlik, disiplin veya önleyici tedbirlerin gerektirdiği koşullarda Sözleşme'nin 3. maddesinin ihlali olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir (Öcalan/Türkiye, B. No: 46221/99, 12/5/2005, § 191). Dolayısıyla güvenlik nedeniyle ya da disiplinin sağlanması kaygısıyla veya ayrı tutulan kişiyi diğerlerinden korumak kaygısıyla ceza infaz kurumlarında tutulan kişilerin diğerleriyle görüşmesinin engellenmesi tek başına insanlık dışı muamele veya cezalandırma anlamına gelmez (Van Der Ven/Hollanda, B. No: 50901/99, 4/2/2003, § 51; Ilaşcu ve diğerleri/Moldova ve Rusya [BD], B. No: 48787/99, 8/7/2004, § 432).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
22. Başvurucu, Kuruma verdiği dilekçesindeki ifadeleri nedeniyle on beş gün hücreye koyma cezası verilmesi ile bu ceza nedeniyle koşullu salıverme süresinin ertelenmesinin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
23. Bakanlık görüşünde, başvucunun dile getirdiği şikâyetlerin Anayasa'nın 26. maddesinde tanımlanan düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetine ilişkin olduğunun değerlendirildiği belirtilmiştir. Bakanlık tarafından, başvurucu hakkındaki hücreye koyma cezasının 9/10/2014 ile 24/10/2014 tarihleri arasında infaz edildiği, bu cezanın 5275 sayılı Kanun'un 48. maddesine göre kaldırılma tarihinin 24/10/2015 olması nedeniyle disiplin cezasının koşullu salıverme tarihi 17/1/2018 olan başvurucunun koşullu salıverme tarihi ve imkânına herhangi bir etkisinin bulunmadığı ifade edilmiştir.
24. Yine Bakanlık görüşünde; başvurucuya verilen disiplin cezasının Kurumda düzenin ve disiplinin sağlanması meşru amacını taşıdığı, başvurucunun başka disiplin cezasının da bulunması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz olduğunun söylenemeyeceği belirtilerek başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediğine karar verilmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
25. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında Bakanlık görüşünde belirtilen değerlendirmeleri kabul etmediğini belirterek başvuru dilekçesindeki beyanlarını ve taleplerini tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
26. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği şikâyetlerinin özünü, aldığı disiplin cezası oluşturmaktadır. Bu nedenle başvurucunun bu yöndeki iddialarının da Anayasa'nın 26. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
27. Kuruma hitaben yazdığı dilekçede kullandığı ifadelerden dolayı başvurucuya disiplin cezası verilmiştir. Söz konusu disiplin cezası başvurucunun ifade özgürlüğüne müdahale teşkil etmektedir.
28. Anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşulları yerine getirmediği müddetçe Anayasa’nın 26. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.
29. Disiplin cezası verilmesi suretiyle yapılan müdahalenin dayanağı olan 5275 sayılı Kanun’un 44. maddesinin “kanunla sınırlama” ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.
30.Ceza infaz kurumlarında tutulmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin temini gibi ceza infaz kurumunda güvenliğin sağlanmasına yönelik kabul edilebilir makul gerekliliklerin olması durumunda hükümlü ve tutukluların sahip oldukları haklar ölçülülük ilkesi göz ardı edilmeden sınırlandırılabilir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 35; Yusuf Çabuk, B. No: 2013/8858, 23/3/2016, § 28). Somut başvuruda, başvurucuya disiplin cezası verilmesine ilişkin kararın suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi cezaevinde güvenliğin sağlanmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı anlaşılmıştır.
31. Meşru amaç taşıdığı görülen müdahalenin demokratik toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Anayasa Mahkemesi "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğini daha önce pek çok kez açıklamıştır. Buna göre temel hak ve özgürlükleri sınırlayan tedbir, bir toplumsal ihtiyacı karşılamalı ve başvurulabilecek en son çare niteliğinde olmalıdır (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, § 51; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, § 68; Tansel Çölaşan, B. No: 2014/6128, 7/7/2015, § 51).
32. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik herhangi bir sınırlamanın -demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte olmakla birlikte- temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının da incelenmesi gerekir (AYM, E.2007/4, K.2007/81, 18/10/2007; Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 63; Bekir Coşkun §§ 53, 54; ölçülülük ilkesine ilişkin açıklamalar için ayrıca bkz. Abdullah Öcalan [GK], B. No: 2013/409, 25/6/2014, §§ 96-98; Tansel Çölaşan, §§ 54, 55;Mehmet Ali Aydın, §§ 70-72). Bu sebeple başvurucuya verilen disiplin cezasının ulaşılmak istenen meşru amaçla makul bir ölçülülük ilişkisi içinde olması gerekir.
33. İfade özgürlüğünün “herkes”e tanındığı dikkate alındığında yüksek güvenlikli bir ceza infaz kurumuna kapatılmış bulunan bir hükümlü olan başvurucunun da herkes gibi bu özgürlükten yararlanacağı açıktır. Bununla birlikte disiplini bozacak faaliyetleri önlemeye yönelik hukuki düzenlemeler olmadan bir ceza infaz kurumunda düzen sağlanması da düşünülemez. Yine bir kimsenin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararına dayanarak ceza infaz kurumuna kapatılmasındaki amaç da -onu özgürlüğünden mahrum etmek yanında- cezasının infazı bittikten sonra infaz dönemindeki çalışmalarla yeniden topluma kazandırılmasıdır (Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 50).
34. İnfaz hukukuna ilişkin disiplin suç ve cezaları 5275 sayılı Kanun’un sekizinci bölümünde düzenlenmiş; bu çerçevede uygulanacak disiplin suç ve cezalarının amacı, mahiyeti, kapsamı, sınırları ve uygulanma koşulları aynı Kanun’un 37. maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. Kanun’daki disiplin suç ve cezaları yönünden genel hüküm niteliğindeki bu madde uyarınca bu Kanun kapsamındaki bir disiplin suçunun oluşabilmesi ve cezasının uygulanabilmesi için sadece her bir disiplin suçu yönünden belirlenen özel hükümdeki şartların gerçekleşmesi yeterli olmayıp ayrıca 37. maddedeki şartların da gerçekleşmesi gerekmektedir. 5275 sayılı Kanun’un 37. maddesine göre hükümlü hakkında ceza infaz kurumunda düzenli bir yaşamın sürdürülmesi, güvenliğin ve disiplinin sağlanması bakımından kanun, tüzük, yönetmelikler ile idarenin uyulmasını emrettiği veya gerekli kıldığı davranış ve tutumları, kusurlu olarak ihlal ettiğinde eyleminin niteliği ile ağırlık derecesine göre Kanun’da belirtilen disiplin cezaları uygulanacaktır (AYM, E.2013/6, K.2013/111, 10/10/2013).
35. Somut olayda başvurucu, revire çıkma talebini dile getirmek üzere bir dilekçe yazmıştır. Dilekçede yer alan ve ceza infaz kurumlarındaki düzenli yaşamın sürdürülmesini önleyecek şekilde sonuç doğurabilecek veya eyleme dönüşebilecek ifadelerin disiplini bozabileceği, ceza infaz kurumu güvenliği yönünden tehlike oluşturabileceği ve bu nedenle disiplin cezası yaptırımına bağlandığı kabul edilmelidir. Bu bağlamda ceza infaz kurumlarındaki güvenliği veya disiplini bozabilecek ifadelerin disiplin müeyyidesine bağlanması, tek başına ifade özgürlüğünün ihlali sonucunu doğurmayacaktır (Murat Karayel, B. No: 2013/5444, 6/1/2016, § 51)
36. Ceza infaz kurumlarında düzeni ve güvenliği bozabilecek veya olaylara yol açabilecek tehditlere veya tehdide yönelik ifadelere karşı daha hassas olunması gerekmektedir. Disiplin cezasına konu ve tehdit oluşturan eylemin sadece dilekçedeki ifadelerden ibaret olması da bu durumu değiştirmemektedir. Dolayısıyla somut başvuruda söz konusu müdahalenin demokratik toplumda gerekli olduğu sonucuna varılmıştır.
37. Demokratik toplumda gerekli olan bir müdahalenin aynı zamanda ulaşılmak istenen amaçla da ölçülü olması gereklidir. Somut olayda başvurucu, “on beş gün hücreye koyma” cezası ile cezalandırılmıştır. Dilekçedeki ifadelerinden özellikle "Perşembeye kalırsam burada sorun çıkar." ifadesinin tehdit içerdiği ve kurumun düzeni ve güvenliğinin sağlanması ile yakından ilgili olduğu görülmektedir. Başvurucunun daha önce almış olduğu başka bir cezanın kaldırılması için gerekli süre içinde disiplin cezasını gerektiren eylemlerinin tekrar ettiği görüldüğünden verilen disiplin cezasının kurumun düzeninin ve disiplinin sağlanması amacını gerçekleştirmek için ölçüsüz bir müdahale olduğu söylenemez.
38. Açıklanan nedenlerle ifade özgürlüğüne yönelik bir ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
39. Başvurucu, hasta olmasına rağmen hücre cezası verilmesinin işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu; revir günü olduğu hâlde revire çıkartılmadığını, hastaneye sevk edildiğini ve kendisine iğne yapıldığını, bu durumun da hasta olduğunu gösterdiğini belirtmiştir.
40. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında kimseye işkence, eziyet yapılamayacağı ve kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir.
41. Ceza infaz kurumunda tutulan kişilerin hücre hapsine alınması ya da diğer tutulanlardan ayrılması tek başına Anayasanın 17. maddesine aykırı bir durum oluşturmamaktadır. Disiplinin sağlanması, güvenlik gerekçesi veya ayrı tutulan kişiyi diğer tutulan kişilerden korumak kaygısıyla bu tür uygulamalar yapılabilmektedir (Ahmet Yeter, B. No: 2014/5100, 16/2/2017, § 22).
42. Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde ceza infaz kurumlarında tutulma koşullarını değerlendirirken başvurucular tarafından yapılan somut olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi ve bu kapsamda önlemlerin şiddeti, amacı ve bireyler için sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (Turan Günana, § 38). Dolayısıyla her başvuruda somut olayın özel koşulları, alınan tedbirin niteliği ve süresi, amacı ve söz konusu kişi üzerindeki etkisi değerlendirilmelidir. Somut olayda başvurucu mahkûm olduğu cezayı yüksek güvenlikli kurum olan F tipi ceza infaz kurumunda infaz etmekteyken kurum görevlilerine hakaret ve tehdit eylemi nedeniyle hücre cezasına çarptırılmış olup hasta olmasına rağmen hücre cezası verilmesinin işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
43. Ceza infaz kurumlarında kötü muamele olarak kabul edilecek hususlar farklı şekillerde tezahür edebilir. Bunların birçoğu ceza infaz kurumunun idaresi ve görevlilerinin kasıtlı davranışlarından kaynaklanabileceği gibi yönetimsel hatalar veya yetersiz kaynaklar sebebiyle de ortaya çıkabilir. Bu bağlamda başvurucuların sadece hücreye konulmasına ilişkin iddialar kötü muamele yasağı çerçevesinde incelenebilirse de başvurucuların iddialarının yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilmemiş birtakım karinelerden oluşması gerekmektedir (Ahmet Yeter, § 39). Somut başvuruda başvuru formunda yer alan bilgi ve belgelerde, hücre cezasının uygulanma koşullarının cezanın niteliğinden kaynaklanan acı ve ızdırabın ötesinde başvurucunun özel durumu yönünden kötü muamele teşkil ettiğine ilişkin herhangi bir somut olgu yer almamaktadır (Ahmet Yeter, § 40). Başvuru formu ekinde başvurucunun antisosyal kişilik bozukluğu bulunduğuna dair sağlık raporu sunulmuş olmakla birlikte aynı raporda mevcut durumuna ek olarak duygu durum bozukluğu veya davranım bozukluğu ortaya çıktığında ayakta tedavisinin mümkün olduğu da belirtilmiştir. Nitekim başvurucu -kendi beyanına göre- hastaneye sevk edilmiş ve kendisine gerekli tedavi uygulanmıştır. Yine başvurucu tarafından, sağlık raporunda belirtilen hastalığının ne şekilde hücre cezasını kendisi yönünden kötü muamele seviyesine getirdiği konusunda -soyut iddiası dışında- herhangi bir açıklama da yapılmamıştır.
44. Hücreye koyma cezası 5275 sayılı Kanun'un 44. maddesinde düzenlenmekte, bu cezayı gerektiren fiil ve davranışların neler olduğu tek tek sayılmaktadır. Bu kapsamda ikili bir ayrım yapılarak 1 ile 10 gün ve 11 ile 20 gün arası hücreye koyma cezası gerektiren disiplin cezalarının neler olduğu açıkça belirtilmektedir. Aynı Kanun'un 48. maddesinde de başvurucunun hakları ve disiplin cezasının infazına ilişkin düzenlenen hususlar ile hangi durumlarda bir üst ceza uygulanacağı yer almaktadır. Başvurucunun ileri sürdüğü şikâyet, dilekçesindeki ifadeler ile tekerrür eden eylemleri dikkate alındığında anılan Kanun kapsamında başvurucuya salt hücreye koyma cezası verilmesinin Anayasa'nın 17. maddesi kapsamında bir ihlal oluşturmayacağı açıktır.
45. Açıklanan nedenlerle işkence ve kötü muamele yasağına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
46. Başvurucu, talep etmesine rağmen müdafi yardımından yararlandırılmadığını ileri sürmüştür.
47. Başvurucunun iddialarına benzer hususlar daha önce Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kararlarında değerlendirilmiştir (İki ay süre ile haberleşme veya iletişim araçlarından yoksun bırakma ile ziyaretçi kabulünden yoksun bırakma cezaları yönünden bkz. Giyasettin Aydın, B. No: 2013/1852, 25/3/2015, §§ 31-37;yirmi gün hücreye koyma cezası yönünden bkz. Cihan Yeşil, B. No: 2013/8635, 6/5/2015, §§ 42, 43;üç ay süre ile bazı etkinliklere katılmaktan alıkoyma cezası yönünden bkz. Metin Yamalak (2), B. No: 2013/9450, 13/4/2016, §§ 53-59). Bu kararlarda başvuruculara verilen disiplin cezaları" medeni hak" niteliğinde kabul edilerek adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
48. Somut başvuruda da başvurucunun hücre hapsi cezasının infazı ile haberleşme veya iletişim araçlarından ve ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılması sonucu ortaya çıkacağından disiplin cezasının kişisel hak ve bu bağlamda "medeni hak" niteliğinde olduğu kabul edilmelidir (Cihan Yeşil, § 35). Dolayısıyla yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi içtihadından ayrılmayı gerektirecek bir sebep bulunmamaktadır.
49. Bu çerçevede başvurucunun disiplin cezasına karşı yaptığı itirazlarda uygun düştüğü ölçüde "kıyasen" Sözleşme'nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (c) bendinin tanıdığı usule ilişkin güvencelere sahip olduğu kabul edilmelidir (Metin Yamalak (2), § 66).
50. Hükümlülere uygulanan disiplin yaptırımlarına 16/5/2001 tarihli ve 4675 sayılı İnfaz Hâkimliği Kanunu'nun 6. maddesi gereğince infaz hâkimliğine şikâyet hususu kabul edilmiştir. Bu çerçevede disiplin cezasına karşı yapılan şikâyet üzerine infaz hâkimi, hükümlü veya tutuklunun savunmasını aldıktan ve talep edilen diğer delilleri toplayıp değerlendirdikten sonra kararını verir.
51. Şikâyet konusu olayda niteliği itibarıyla isnat edilen suçlamanın anlaşılması, savunma hazırlamak için ilgilisine yeterli süre ve imkân verilmesi gibi hususlarda bir eksiklik veya özensizlik tespit edilememiştir. Buna benzer disiplin suçu olaylarında müdafi yardımından yararlandırılma, bir zorunluluk olarak kabul edilmemiş; "adaletin yerine getirilmesi için gerekli olma" şeklinde formüle edilen bir şarta bağlanmıştır. Bu kapsamda değerlendirme yapılırken itiraza konu ceza infaz kurumu disiplin işlemine yönelik olarak savunma hazırlamak için teknik veya hukuki bilgi gerektirecek karmaşık olaylar bulunup bulunmadığı ve infaz hâkimliği şikâyet değerlendirme sürecinin basit usul kuralları ile yürütüldüğü dikkate alınmalıdır (Metin Yamalak (2), § 73).
52. Yukarıdaki tespitler çerçevesinde infaz hâkimliğinin Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca başvurucunun kendisini savunması için gerekli olan kolaylıkları sağlamadığını söylemek mümkün değildir. Ayrıca disiplin soruşturmasına konu olayın delil toplama ve araştırma gerektirecek karmaşıklıkta olmaması, itiraz inceleme sürecinin basit usul kuralları ile yürütülmesi nedeniyle müdafi yardımının adaletin yerine gelmesi için zorunlu bir durum olmadığını somut olay itibarıyla ortaya koymakta olup adil yargılanma hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Metin Yamalak (2), § 74).
53. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Adli yardım talebinin kabulü ile geçici olarak muaf tutulan 206,10 TL harçtan ibaret yargılama giderinin, 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucudan TAHSİLİNE 25/1/2018tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.