TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
FATMA DÖNER VE MEHMET RAİF DÖNER BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/20167)
Karar Tarihi: 24/1/2018
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Nuri NECİPOĞLU
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat İlter DEVECİ
Başvurucular
1. Fatma DÖNER
2. Mehmet Raif DÖNER
Vekili
Av. Dincel ASLAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince gerçekleştirilen konut yakma fiili nedeniyle mülkiyet hakkının; güvenlik güçlerince meydana getirilen ölüm ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerine, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere ve Hizan Cumhuriyet Başsavcılığından bir örneği elde edilen soruşturma evrakına göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Hizan Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) gönderilmek üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları 7/1/2005 havale tarihli dilekçelerinde, başvurucu Fatma Döner'in eşi, diğer başvurucu Mehmet Raif Döner'in ise kardeşi olan H.D. güvenlik güçleri ve köy korucuları tarafından Bitlis ili Hizan ilçesi Kayadeler köyü Köklü mezrasına yapılan 25/3/1994 tarihli operasyonda öldürüldüğünü ve bu olaya köy halkının tanık olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucular, H.D.nin cesedini köy mezarlığına gömdüklerini, ölüm olayından üç gün sonra köyün yakılarak boşaltılmasından dolayı ilgili mercilere başvuramadıklarını ve nüfus kaydında H.D.nin sağ olarak gözüktüğünü belirtip bu durumun karışıklığa neden olduğunu iddia ederek H.D.nin ölü olduğunun nüfus kaydına işlenmesini ve olayın faillerinin cezalandırılmasını talep etmişlerdir.
10. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların şikâyeti ile ilgili olarakherhangi bir soruşturma kaydı bulunmadığını 14/1/2005 tarihinde tutanağa bağlayarak olay hakkında derhâl bir soruşturma başlatmıştır.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı, Hizan İlçe Jandarma Komutanlığına (İlçe Jandarma Komutanlığı) müzekkere yazarak 25/3/1994 tarihinde Köklü mezrasında operasyon veya çatışma olup olmadığını sormuştur. Aynı müzekkereyle, belirtilen tarihteki muhtarın ve ihtiyar heyetini oluşturan kişilerin kimlik ve adres bilgilerinin gönderilmesi istenmiştir.
12. İlçe Jandarma Komutanlığı 3/2/2005 ve 14/2/2005 tarihli yazılarıyla, 25/3/1994 tarihinde Köklü mezrasında herhangi bir çatışma yaşanmadığı, bununla birlikte 23/4/1994 tarihinde Geyikkayası olarak adlandırılan bölgeye bir operasyon düzenlendiği, bu arada saklandıkları yeri ihbar ettiği iddiasıyla terör örgütü mensuplarının üç köylüyüevlerinden alarak öldürdükleri, ayrıca söz konusu tarihte köy muhtarının S.S., İhtiyar Heyeti azalarının ise İ.E., M.S.Y ve T.K. olduğu bilgisini vermiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığının talebine istinaden Hizan Kaymakamlığı 27/1/2005 havale tarihli yazıyla, Kayadeler köyü ve bağlısı Köklü mezrasının isminin İdare Kurulunun 8/11/1996 tarihli kararıyla Esentepe Mahallesi olarak değiştiğini, mahallenin Kolludere beldesine bağlandığını, Esentepe Mahallesi'nin yerleşime açık olduğunu ve 25/3/1994 tarihinde muhtarlık görevinin vekâleten S.S. tarafından yürütüldüğünü bildirmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığının istinabe talebi üzerine Van İskele Polis Merkezi Amirliği 4/2/2005 tarihinde başvurucu Mehmet Raif Döner'in ifadesini almıştır. Başvurucuifadesinde; olay tarihinde Van'da olduğunu, 25/3/1994 tarihinde güvenlik güçlerinin köy korucuları ile birlikte Kayadeler köyüne operasyon yaptıklarını, operasyon sonrasında H.D.nin askerler veya korucular tarafından bilmedikleri bir yere götürüldüğünü, üç gün sonra H.D.nin Kayadeler köyünün içinden geçen dere yatağında köylüler tarafından ölü olarak bulunduğunu ve köy mezarına gömüldüğünü ifade etmiştir. Başvurucu ifadesinin devamında operasyondan sonra Kaydeler köyü ile civardaki diğer köylerin güvenlik gerekçesiyle boşaltıldığını, H.D.nin güvenlik güçlerince götürüldüğüne kardeşi L.D.nin tanık olduğunu, olay tarihinde köyde bulunan S.S., İ.E., E.Y. ve C.B.nin olayı bildiğini, muhtarın ilgili mercilere başvurduğu düşüncesiyle daha önce H.D.nin ölümüyle ilgili herhangi bir yere başvurmadığını, olay tarihindeki köy muhtarının S.S. olduğunu ve köyün hâlen harabe vaziyette boş olarak durduğunu söylemiştir.
15. Kolluk görevlilerince tutulan 27/2/2005 tarihli tutanaktan, Kayadeler köyü ile Köklü mezrasının terör baskısı nedeniyle 1994 yılında boşaltıldığı ve söz konusu yerlerde ikamet edenin olmadığı öğrenilmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesine başvurulan S.S., olay tarihinde Kayadeler köyü muhtarı olduğunu ve Köklü mezrasında oturduğunu, köyde oturan kişi bulunmadığını, 28/3/1994 tarihinde yapılan yerel seçimlerden iki üç gün önce saat 00.00 sıralarında güvenlik güçlerinin köye geldiğini, 01.00-02.00 sıralarında H.D.nin eşi olan başvurucu Fatma Döner ile H.D.nin kardeşleri Ş.D. ve Ö.D.nin evine gelip H.D.nin güvenlik güçlerince götürüldüğünü söylediklerini beyan etmiştir. Güvenlik güçlerinin kıyafetleri ile ilgili herhangi bir açıklama yapmayan S.S. devamında H.D.nin oğlunun terör örgütüne katılması nedeniyle güvenlik güçlerinin H.D.yi götürmüş olabileceğini, sabahleyin Köklü mezrasının 100 metre ilerisindeki Kunduz Deresi'nin içinde H.D.nin cesedini bulduklarını, H.D.nin kafasından kan aktığını, cesedi köy mezarlığına gömdüklerini, ismini hatırlamadığı bir yüzbaşıya fotoğraf çekimi yapıp yapılmayacağı veya tutanak düzenleyip düzenlenmeyeceğini sorduğunu, yüzbaşının "Cesedi toprağa ver." dediğini, olayla ilgili adli bir makama başvurmadığını ve operasyonu düzenleyen askerleri tanımadığını beyan etmiştir.
17. 21/3/2005 tarihinde istinabe suretiyle ifadesi alınan tanık M.S.Y., olay tarihinde Kayadeler köyü merkezinde oturduğunu, olay gecesinde köy merkezi ile mezralarında güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyon yaptığını ve korkusundan dışarı çıkamadığını söylemiştir. Ayrıca M.S.Y. ertesi günü köylülerin H.D.yi güvenlik güçlerinin aldığından söz ettiklerini, H.D.yi aramaya çıktıklarını, H.D.nin cesedini öğleden sonra derenin içinde bulduklarını, H.D.nin başından tek kurşunla vurulmuş olduğunu ve geceden güvenlik güçlerinin köyden ayrıldıklarını ifade etmiştir. M.S.Y. ifadesine devam ederek muhtarın olayı haber vermek için Uludere'ye gittiğini duyduğunu, muhtar döndükten sonra ertesi günü cesedi köyün mezarına gömdüklerini, olayı görmediğini, oğlu K.D.nin terör örgütüne katılması nedeniyle H.D.nin öldürülmüş olabileceğini ve olaydan bir hafta kadar sonra köyü terk ettiklerini beyan etmiştir.
18. İstinabe suretiyle ifadesine başvurulan bir başka tanık İ.E. 21/3/2005 tarihli ifadesinde; olay tarihinde ailecek Köklü mezrasında oturduklarını, olay gecesi saat 00.00 sıralarında H.D.nin eşi olan başvurucu Fatma Döner ile H.D.nin kardeşleri Ö.D. ve Ş.D.nin evlerine gelip güvenlik güçlerinin H.D.yi zorla götürdüğünden söz ettiklerini, tehlikeli olabileceği için dışarı çıkmadıklarını ifade etmiştir. İ.E. ilaveten sabahleyin muhtara başvurduklarını, güvenlik güçlerinin geceden köyü terk ettiklerini, H.D.nin cesedini öğleden sonra başından tek kurşunla vurulmuş vaziyete dere içinde bulduklarını söylemiştir. Son olarak İ.E., muhtar S.S.nin olayı haber vermek için yanlarından ayrıldığını ve iki üç saat sonra döndüğünü, muhtarın Uludere'ye gidip gitmediğini ve haber verip vermediğini bilmediğini ancak muhtarın olayı yolda gördüğü bir yüzbaşıya haber verdiğini söylediğini, ertesi günü cesedi defnettiklerini ve bir süre sonra mezrayı terk edip İstanbul'a göç ettiklerini beyan etmiştir.
19. 21/3/2005 tarihinde istinabe suretiyle yeniden ifadesi alınan S.S. daha önce verdiği ifadeye benzer yönde beyanda bulunmuştur. Ayrıca olaydan sonraki sabah köyün içinde bulunan güvenlik güçlerine H.D.yi sorduklarını, bilmediklerini söylemeleri üzerine H.D.yi aramaya başladıklarını, olayı Uludere Bölük Komutanlığındaki bir yüzbaşıya anlattığını, yüzbaşının "Hizan'da terör örgütüne yönelik operasyonların devam ettiğini ve Hizan'a gitmenin tehlikeli olduğunu" söylediğini, bunun üzerine köye döndüğünü, H.D.nin öldürülme anına şahit olmadığını ve olaydan sonra köylülerin peyderpey İstanbul'a taşındıklarını söylemiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığının bilgi talebi üzerine Bitlis İl Jandarma Komutanlığı 25/4/2005 tarihli yazıyla, 25/3/1995 tarihinde İlçe Jandarma Komutanının M.A., Hizan Jandarma Komando Bölük Komutanının ise A.K. olduğunu, arşivde saklama süresi on yıl olduğundan 25/3/1995 tarihli operasyona katılan subayların isimlerinin bildirilemediğini, ancak anılan tarihte operasyonların Tatvan 6'ncı Zırhlı Tugay Komutanlığının emir-komutasında yürütüldüğünü ve Hizan'da bulunan 15'inci Taktik Alay Komutanlığı sorumluluğunda planlandığını, bu nedenle konuyla bilgi ve belgelerin 15'inci Taktik Alay Komutanlığından istenebileceğini belirtmiştir.
21. İstinabe suretiyle ifadesine başvurulan ve 25/3/1994 tarihinde İhtiyar Heyeti azası olan tanık T.K., olay tarihinde Örgülü köyünde bulunduğunu, güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyon yaptığını, dışarıda olan bitenden haberlerinin olmadığını fakat silah seslerinin geldiğini ve köyün her tarafından dumanlar yükseldiğini beyan etmiştir. Ertesi günü H.D.nin güvenlik güçlerince götürülüp öldürüldüğünü öğrendiğini söyleyen T.K. ifadesinin devamında öğrendiğine göre civar köylerden de beş kişinin öldürüldüğünü, H.D.nin köyü ile kendi köylerinin bitişik köy olduğunu, ertesi günü H.D.nin cesedin dere kenarında taşlar içerisinde her iki gözüne de kurşun sıkılmış vaziyette köylülerce bulunduğunu ve bir komutanın "Cesedi ne yapıyorsanız yapın." demesi üzerine cesedin defnedildiğini söylemiştir.
22. 25/3/2005 tarihinde istinabe suretiyle dinlenen tanık C.B., olay tarihinde Kaydeler köyünde ikamet ettiklerini, olay gecesi köyün içinde ve mezralarında güvenlik güçlerince terör örgütüne yönelik operasyon yapıldığını, dışarı çıkamadıklarını ve H.D.nin yakınlarının güvenlik güçlerinin H.D.yi götürdüklerini haber verdiğini beyan etmiştir. Ayrıca C.B., sabahleyin askerlere H.D.yi sorduklarını, bilmediklerini söylemeleri üzerine H.D.yi aramaya başladıklarını, H.D.nin cesedini dere içinde kafasından tek kurşunla vurulmuş vaziyette bulduklarını, güvenlik güçlerinin H.D.yi evinden alırlarken gördüklerini fakat peşinden gidemediklerini, H.D.nin kim tarafından ve ne amaçla öldürüldüğünü bilmediğini ifade etmiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı ölü kaydının nüfus kütüğüne işlenmesi için 8/4/2005 tarihinde Hizan asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava açmıştır. Davanın kabulüne ilişkin7/7/2005 tarihli karar 23/8/2005 tarihinde kesinleşmiştir.
24. Olaytarihindeki İlçe Jandarma Komutanı M.A.nın şüpheli sıfatıyla ifadesi11/5/2005 tarihinde istinabe suretiyle alınmıştır. M.A. ifadesinde, iddiaya konu operasyona katılıp katılmadığını hatırlamadığnı ancak katıldığı opersyonlarda evinden alınma ve öldürülme olayı olmadığınısöylemiştir.
25. Tatvan 6'ncı Zırhlı Tugay Komutanlığı bilgi talebi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı 18/5/2005 tarihli yazıda, on yıllık arşiv saklama süresinindolmasından dolayı 25/3/1994 tarihli operasyona katılan subaylara ve astsubaylara ait listenin gönderilemediğini bildirmiştir.
26. Olay tarihindeki Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanı A.K., şüpheli sıfatıyla ve istinabe suretiyle alınan 30/5/2005 tarihli ifadesinde; H.D.yi tanımadığını, böyle bir operasyona birlik olarak katılmadıklarını ve köy muhtarını da tanımadığını söylemiştir.
27. Cumhuriyet Başsavcılığının istinabe talebi üzerine 7/7/2005 tarihinde Van İskele Polis Merkezi Amirliğince yeniden ifadesi alınan başvurucu Mehmet Raif Döner, önceki ifadesiyle benzer yönde ifade vermiş ancak bilgi kaynağından söz etmedenoperasyonu Bolu Jandarma Komando Tugayının yaptığını ileri sürmüştür. Ayrıca İhtiyar Heyeti üyelerinin M.S.Y., T.K. ve L.D. olduğunu beyan etmiştir.
28. Bilinen adresinde tanınmaması nedeniyle daha önce ifadesine başvurulamayanbaşvurucu Fatma Döner'in beyanı 29/6/2006 tarihinde istinabe suretiyle alınmıştır. Başvurucu Fatma Döner ifadesinde; can güvenliğinin tehlikede olduğunu düşündüğü için eşinin öldürülmesiyle ilgili 7/1/2005 tarihine kadar başvurmadığını, eşi öldürüldükten sonra köylerinin yakıldığını, olay tarihinde köy muhtarının S.S., İhtiyar Heyeti üyelerinin ise C.B., L.D., İ.E ve İ.Ç. olduğunu, İ.Ç.nin Kayadeler Mahallesi'nde ikamet ettiğini, eşini öldüren ve köylerini yıkan kişilerden şikâyetçi oduğunu ifade etmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen karar üzerine 30/9/2006 tarihinde S.S. ve İ.E.nin yer göstermesi sonucunda H.D.nin cesedinin gömülü olduğu iddia edilen mezar kazılmış ve cesedin iskelet hâlinde olduğu tespit edilmiştir. Yapılan ölü muayenesinde, kafatasının arka kısmının tamamen dağılmış olduğu, sağ göz yan tarafta bulunan kemiğin kafatasından ayrılmış olduğu, kafatasında ön frontal (alın) kemikte orta hattın sağ tarafında 10-15 cm uzunluğunda çatlak bulunduğu ve kamurga kemiklerinden ikisinde fraktür (kırık) bulunduğu saptanmıştır. Kesin ölüm sebebi ölü muayenesinde tespit edilemediğinden ceset, klasik otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumuna (ATK) gönderilmiştir.
30. ATK Morg İhtisas Dairesinin 19/10/2006 tarihli raporunda; kafatası ve yüz kemiklerinin büyüklü küçüklü kırık parçalara ayrılması ve çok sayıda kemik parçasınıneksik olması nedeniyle kafatasının bütün olarak monte edilemediği, mevcut kafatası kemiklerinde ateşli silah giriş ve çıkış lezyonunun tefrik edilemediği, cesetle birlikte gönderilen toprağın ve iskeletin skopi (radyoskopi) altında yapılan incelemesinde metalik cisim imajı görülmediği ve ölüm sebebi konusunda 1. İhtisas Dairesinden görüş alınmasının uygun olduğu belirtilmiştir.
31. ATK 1. İhtisas Kurulunun 29/11/2006 tarihli raporunda; kafatasının çok sayıda büyüklü küçüklü kemik parçaları hâlinde dağılmış olduğu dikkate alındığında bu görünümün "ateşli silah yaralanmalarında su basıncı bulgusu" ile uyumlu bulunduğu, dolayısıyla kafa bölgesinin yüksek kinetik enerjili bir ateşli silah atışına maruz kalmış bulunduğu, ölümün ateşli silah yaralanmasına bağlı çok sayıda parçalı kemik kırıkları ile birlikte seyreden kafa içi değişimlerden ileri geldiği sonucuna varılmıştır.
32. Cumhuriyet Başsavcılığı 5/2/2007 tarihinde asker kişilerce işlendiği iddia olunan eylemlerin askerî yargının görev alanına girdiği gerekçesiyle 17/4/2007 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir. Bu karar sonrasında soruşturma evrakı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî Savcılığına (Askerî Savcılık) gönderilmesine karar vermiştir.
33. Askerî Savcılık Bitlis İl Jandarma Komutanlığından 25/3/1994 tarihinde Kayadeler köyünde ve mezrasında operasyon, pusu-devriye ve arama-tarama faaliyeti yapılıp yapılmadığını sormuş ve terörle mücadele kasamında yürütülen bir faaliyet söz konusu ise görevlendirme emirlerinin ve faaliyete katılan parsonelin isim listesinin gönderilmesini istemiştir. Söz konusu yazıya verilen cevaptan konuyla ilgili bilgi ve kayıt bulunmadığı anlaşılmıştır.
34. Askerî Savcılık, 17/4/2007 tarihli yazıyla İlçe Jandarma Komutanlığı ile Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığından 25/3/1994 tarihinde icra edilen operasyon, pusu-devriye ve arama-tarama faaliyetlerinin listesini, bu görevlere ilişkin görevlendirme emir ve belgelerinin ve görevlere katılan personelin açık kimlik bilgileriningönderilmesini istemiştir. Aynı yazıda, 25/3/1994 tarihinde görevlisubay, astsubay,uzman personel ile er ve erbaşların listesi ve bu kişilerin kayıtlı oldukları künye defterlerinin ilgili sayfalarının örnekleri de istenmiştir. Bahse konu yazıya verilen cevaptan subay künye defterinin 1998 yılından itibaren, er ve erbaşlara ait künye defterinin ise 2001 yılından itibaren tutulmaya başlandığı, arşiv kayıtlarında 25/3/1994 tarihli bir operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyetlerine ilişkin herhangi bir görevlendirme emri veya belgesinin bulunmadığı öğrenilmiştir. Öte yandan İlçe Jandarma Komutanlığı 25/3/1994 tarihi itibarıyla görev yapan astsubay ve uzman çavuşların künye defterindeki kayıtlarını çıkartıp Askerî Savcılığa göndermiştir. Kayıtlarda yer alan kişi sayısı otuz olsa da bu kişilerden beşinin olay tarihinden önce başka yere atandığı, bir kişinin olay tarihinden sonra göreve başladığı ve on altı kişinin Bitlis'teki görevlerinin sona erme tarihinin kayıtlarda yer almadığı anlaşılmaktadır.
35. Askerî Savcılık 25/3/1994 tarihinde İlçe Jandarma Komutanlığında ve Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığında görevli subay, astsubay ve uzman personelin açık kimlik bilgileri ile hâlen görev yaptıkları yerlerin listesini Jandarma Genel Komutanlığı Personel Dairesi Başkanlığından istemiştir. Bahse konu askerî birliklerin komutanları da dâhil 31 kişiden oluşan liste 7/5/2007 tarihinde gönderilmiştir. Söz konusu listede yer alan üç kişinin Hizan İlçe Jandarma Komutanlığınca Askerî Savcılığa gönderilen astsubay ve uzman çavuşların künye defterindeki kayıtlarında da yer aldığı anlaşılmıştır. Elde edilen bilgi ve belgelere göre 25/3/1994 tarihinde Hizan İlçe Jandarma Komutanlığı ve Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığında göre yapan subay, astsubay ve uzman çavuş sayısı 58'dir.
36. Askerî Savcılık, olay tarihinde İlçe Jandarma ve Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlıklarını yürüten kişiler dışında kalan ve Jandarma Genel Komutanlığı Personel Dairesi Başkanlığınca gönderilen listede yer alan 29 kişiden 22'sini istinabe suretiyle dinlemiştir.
İfadesi alınanlardan tanık M.Ç. 22/5/2007 tarihinde verdiği ifadesinde, terör örgütü mensuplarının başvurduğu yöntemlerden birinin de askere karşı düşmanlık uyandırmak amacıyla asker gibi giyinerek gasp ve öldürme olayları gerçekleştirmek olduğunu ifade etmiştir.
Tanık D.A. 28/5/2007 tarihli ifadesinde; operasyona katılmadığını, H.D.yi dere kenarında ölü vaziyette bulduklarını, Cumhuriyet savcısının gelip inceleme yaptığını, o tarihlerde terör örgütü mensuplarının da kamuflaj giydiğini beyan etmiştir.
Tanık A.S., 1/6/2007 tarihli ifadesinde; bölgede beş yıl kadar görev yaptığını, bölgedeki yolların mart ayında kapalı olduğunu, yollar açılmadan da operasyon yapılamadığını, iklim şartları nedeniyle operasyona mayıs ayında başladıklarını söylemiştir.
İfadesi alınan diğer on dokuz tanık, ölüm olayı hakkında bilgileri olmadığına ve operasyondan haberdar olmadıklarına dair beyanda bulunmuşlardır.
37. Askerî Savcılık 20/11/2007 tarihinde isnat edilen suçları işlediklerine dair kamu davası açılması için yeter derecede şüphe oluşturacak delil elde edilemediği gerekçesiyle şüpheliler M.A. ile A.K. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına, soruşturmaya konu olayda asker bir kişinin kasti eyleminin veya bir başka kusurunun bulunduğuna dair herhangi bir bilgi, bulgu ve emarenin mevcut olmadığı gerekçesiyle askerî yargının görevli olmadığına karar vermiştir.
38. Başvurucular vekilleri aracılığıyla karara itiraz etmiştir.
39. Ağrı 12'nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askerî Mahkemesi (Askerî Mahkeme) 22/1/2008 tarihinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yönünden itirazı reddetmiştir. Ancak eylemin asker kişilerce işlendiğinin iddia edildiği, bu nedenle söz konusu iddiaların araştırılması gerektiği, başvurucu Mehmet Raif Döner'in operasyonun Bolu Komando Tugayınca yapıldığına dair iddiasının ise araştırılmadığı gerekçeleriyle görevsizlik kararı yönünden itiraz kabul edilmiş ve soruşturmanın genişletilmesine karar verilmiştir.
40. Askerî Savcılığın bilgi talebi üzerine İlçe Jandarma Komutanlığı; ellerinde H.D.nin ölümüyle ilgili belge bulunmadığı, koruculuk görevini yürüten şahıslar bulunmakla birlikte bu şahısların 25/3/1994 tarihinde korucu olmadığı ve korucuların 23/12/1994 tarihinde göreve başladıkları bilgisini vermiştir.
41. Askerî Savcılık 25/3/1994 tarihli bir operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp yürütülmediği konusunda Kayseri 1'inci Komando Tugay Komutanlığına ve Siirt 3'üncü Komando Tugay Komutanlığına müzekkere yazmış ve anılan tarihlerde bahse konu askerî birliklerin Bitlis'te görev yapmadığı cevabını almıştır.
42. Askerî Savcılık 25/3/1994 tarihli bir operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp yürütülmediği konusunda Bolu 2'nci Komando Tugay Komutanlığına müzekkere yazmış ve 12/11/1999 tarihli depremde kalorifer boru ve peteklerin patlaması nedeniyle arşivin sular altında kaldığı ve konuyla ilgili herhangi bir belgeye ulaşılamadığı bilgisini almıştır.
43. Tatvan 6'ncı Zırhlı Tugay Komutanlığı ve Siirt İl Jandarma Komutanlığı, Askerî Savcılığın talebi üzerine Kayadeler bölgesinde 25/3/1994 tarihinde operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp yürütülmediğine ilişkin kayıt bulunmadığını bildirmiştir.
44. Askerî Savcılığın bilgi talebi üzerine Kara Kuvvetleri Harekât Başkanlığı, 19/3/1993 ile 20/11/1994 tarihleri arasında Bitlis'te yürütülen iç güvenlik harekâtlarının Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı tarafından sevk ve idare edildiği bilgisini vermiştir.
45. Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı, Askerî Savcılığın talebi üzerine 25/3/1994 tarihinde operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp yürütülmediğine ilişkin kayıt bulunmadığını bildirmiştir.
46. Askerî Savcılık soruşturma dosyasını tamamlamış ve Askerî Mahkemeye göndermiştir. Askerî Mahkeme, eylemin asker kişilerce işlendiğine dair iddiaların araştırılmadığı, ifadelerin ikmal edilmediği ve arşivlerinin sular altında kalması nedeniyle Bolu 2'nci Komando Tugay Komutanlığının 25/3/1994 tarihinde bölgede operasyon düzenleyip düzenlemediğinin üst komutanlıklardan sorulması gerektiği gerekçesiyle soruşturmanın genişletilmesine karar vermiştir.
47. Hizan İlçe Jandarma Komutanlığının astsubay ve uzman çavuşlara ait künye defterinde kaydı bulunan M.O. istinabe suretiyle alınan 11/2/2009 tarihli ifadesinde, Hizan ilçesindeki görevinin 2/8/1993 tarihinde sona erdiğini beyan etmiştir.
48. İstinabe suretiyle 27/4/2009 tarihinde ifadesine başvurulan C.A., H.D.nin asker kişilerce evinden alınıp öldürülmesi gibi bir olayın olmadığını ve H.D.nin öldürülmesi hakkında bilgi sahibi olmadığını ifade etmiştir.
49. Başvurucular 2009 yılı içinde verdikleri bila tarihli dilekçe ile Askerî Savcılıktan İ.E., S.S., M.S.Y., Ö.D., M.Ş.D., K.D. ve başvurucu Fatma Döner'in ifadelerinin alınmasını talep etmiştir.
50. Askerî Savcılığın istinabe talebi üzerine Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı 2/11/2009 tarihinde emrindeki kolluk aracılığıyla başvurucu Fatma Döner'in ifadesini almıştır. Başvurucu Fatma Döner ifadesinde; olay gecesi evde eşi H.D., gelini E.D. ve gelinin küçük çocuğu ile birlikte oturduklarını, evin tahta olan dış kapısını kıran asker kıyafetli yaklaşık yirmi kişinin eşi H.D.yi alıp götürdüğünü, bu kişilerin yanında muhtar S.S. ile kardeşi L.D.nin de olduğunu ve bu kişilerin üzerilerinde herhangi bir işaret olmadığını beyan etmiştir. Ayrıca başvurucu Fatma Döner tüm köylülerin bu kişilerce köy meydanında toplandığını, bu kişilerin evlerini yaktığını, ertesi gün de tüm köyü yakıp boşaltıklarını, ismini hatırlamadığı bir kişinin H.D.nin cesedini iki gün sonra dere kenarında taşların arasında görüp kendilerine haber verdiğini, Kuludere Jandarma Karakoluna olayı haber verdiklerini, cenazeyi gömebileceklerinin söylenmesi üzerine eşini defnettiklerini ve iki üç ay sonra Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri olaya ilişkin dilekçenin kabul edilmediğinisöylemiştir.
51. Askerî Savcılığın istinabe talebi üzerine Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, 6-7 Nisan 2010 tarihlerinde emrindeki kolluk aracılığıyla M.Ş.D.nin, M.S.Y.nin, H.D.nin oğlu K.D.nin, H.D.nin kardeşi Ö.D.nin ve olay tarihinde muhtar vekili olan S.S.nin ifadelerini almıştır.
M.Ş.D., H.D. ile kardeş olduklarını, olay zamanında Köklü mezrasında ikamet ettiğini, H.D.nin öldürülmesinden bir gün sonra seçim yapıldığını, bu nedenle bölgede çok sayıda asker bulunduğunu, zaman zaman silah sesi duyduklarını, köyün içinde herhangi bir çatışma olmadığını, geceleyin köylülerin dışarı çıkamadığını, sabah saatlerinde başvurucu Fatma Döner'in kendisine H.D.yi askerlerin gece 23.00 gibi götürdüklerini söylediğini, ailecek H.D.yi aradıklarını, mezarlığa yakın bir yerde dere kenarında H.D.nin cesedini bulduklarını ve 3-3,5 saat sonra defnettiklerini, karakola haber vermediklerini ve H.D.yi götüren kişileri görmediğini ifade etmiştir.
M.S.Y., olaydan bir gün önce seçim olduğunu, köyün etrafında çok sayıda asker olduğunu, gece silah ve top sesleri duyduklarını, köyün içinde bir çatışma yaşanmadığını, olayı köylülerden duyduğunu, buldukları gün H.D.nin cesedini defnettiklerini ve H.D.yi götüren kişileri görmediğini söylemiştir.
K.D. ifadesinde, olay tarihinde İstanbul'da öğrenci olduğunu ve olay hakkında görgüsü olmadığını beyan etmiştir.
Ö.D., olay tarihinde Köklü mezrasında ikamet ettiğini, H.D. ile evlerinin karşı karşıya olduğunu, H.D.nin öldürülmesinden bir gün önce seçim olduğunu, bu nedenle bölgede çok sayıda asker bulunduğunu, zaman zaman silah sesleri duyulduğunu, köyün içinde çatışma olmadığını ve köy ahalisinin gece dışarı çıkmadığını söylemiştir. Ö.D. ifadesinin devamında,saat 06.00 sıralarında ablası F.D.nin gelerek H.D.nin evde olmadığını söylediğini, H.D.nin eşi başvurucu Fatma Döner'in gece sekiz dokuz kişilik bir asker grubunun H.D.yi götürdüğünü söylediğini, H.D.yi ölü vaziyette bulduklarını ve H.D.yi götüren kişileri görmediğini ifade etmiştir.
S.S. daha önce verdiği ifadelere benzer mahiyette beyanda bulunmuş ancak ilave olarak olay gecesi köyün etrafından silah ve top sesleri geldiğini ve olayı Kolludere Belediye binasında rastladığı bir yüzbaşıya söylediğini beyan etmiştir.
52. Askerî Savcılık soruşturma evrakını 25/5/2010 tarihinde Askerî Mahkemeyegöndermiştir. Askerî Mahkeme, 26/5/2010 tarihinde H.D.nin herhangi bir asker şahıs tarafından kasten veya taksirle öldürüldüğü veya ölümünden bir şekilde askerî şahsın sorumlu olduğuna dair somut bir bilgi, belge ve bulgu bulunmadığı gerekçesiyle Askerî Savcılık tarafından verilen 20/11/2007 tarihli görevsizlik kararına yapılan itirazı reddetmiştir.
53. Görevsizlik kararının kesinleşmesi sonrasında soruşturmaya devam edenCumhuriyet Başsavcılığı 12/11/2010 tarihinde, 25/3/1994 tarihinde görev yapan tüm subay, astsubay ve uzman çavuşlara ait künye defterini İlçe Jandarma Komutanlığından getirtmiştir.
54. Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/9/2010 tarihinde yeniden ifadesine başvurulan S.S., H.D.yi almaya gelenlerin yanında bulunmadığını beyan etmiştir.
55. Cumhuriyet Başsavcılığı, bilinen adresinde tanınmaması nedeniyle daha önce istinabe suretiyle ifadesini alamadığı L.D.yi 21/9/2010 tarihinde dinlemiştir.L.D. ifadesinde 25/3/1994 tarihinde saat 22.00-23.00 sıralarında evinde eşi ve çocuklarıyla uyumakta iken kapının çalındığını, açmaması üzerine kapının kırıldığını, bir kısmı kar maskeli bir kısmı asker şapkalı olan asker kıyafetli 20-25 kişilik grubun H.D.nin evini sorması üzerine bu kişilere H.D.nin evini gösterdiğini, bu kişilerin aksansız ve akıcı biçimde Türkçe konuştuğunu, köyün etrafının askerlerle çevrili olması ve terör örgütü mensuplarının köye yaklaşamayacak olmaları nedeniyle bu kişilerin asker olduğunu düşündüğünü söylemiştir. İfadesinin devamında L.D., askerlerin H.D.nin evinde arama yapıp H.D.yi götürdüklerini, ertesi gün köylerinin boşaltılıp yakıldığını ve olay gecesi sabaha kadar top ve mermi atıldığını ifade etmiştir.
56. Başvurucu Fatma Döner'in vekili, İ.E.nin dinlenmesi için 3/12/2010 tarihinde dilekçe vermiştir.
57. Cumhuriyet Savcılığı, olayın gerçekleştiği yıl ve yakın yıllarda İlçe Jandarma Komutanlığında görev yapan subay, astsubay ve uzman çavuşlara ait vesikalık resimleri içeren künye defterini 11/1/2011 tarihinde tanık L.D.ye göstermiş ve teşhis işlemi yaptırmıştır. L.D., olayın gece ve karanlıkta gerçekleştiğini, kendisine gösterilen resimlerdeki kişilerin olay yerinde olup olmadığını teşhis edemediğini, olaydaki şahısları da hatırlamadığını beyan etmiştir.
58. İfadesi 2/5/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığınca istinabe suretiyle alınan İ.E., olay gecesi H.D. ile birlikte camiden çıktıklarında uzaktan silah sesleri gelmeye başladığını, H.D.nin oğlu K.D.nin okuldan kaçıp kaybolması nedeniyle H.D.yi kendi evine davet ettiğini ancak H.D.nin bunu kabul etmemesi sebebiyle ayrıldıklarını, evine gittiğinde de silah seslerinin gelmeye devam ettiğini, saat 01.00 sıralarında H.D.nin ablası G.G.nin evine gelip H.D.yi asker ve korucuların götürdüğünden söz edip peşlerinden gitmek için yardım istediğini ve kabul etmeyince ayrılan G.G.nin beş dakika kadar sonra geri döndüğünü söylemiştir. İ.E. ifadesinin devamında kapı kırılma sesi duymadığını, asker kıyafetli şahıslar görmediğini, bağrışma veya tartışma duymadığını, sadece silah sesleri duyduğunu, sabaha kadar evde beklediğini, sabah H.D.nin kapısını kırık vaziyete gördüğünü beyan etmiştir. Ayrıca İ.E., saat 07.00-08.00 sıralarında köyün etrafının asker ve korucular tarafından sarıldığını, köyün içinde de üzerilerinde askerî kıyafet bulunan 100-150 kişilik bir grubun bulunduğunu, bu grubun kıyafetlerinde herhangi bir işaret ve rütbe olmadığını, bu kişilerdenbirinin Türkçe konuşarak arama yapacaklarından söz ettiğini ve evlerine dönmelerini istediğini ifade etmiştir. Son olarak İ.E., bazı evlerden duman çıkmaya başladığını, köyü yakan askerlerin saat 11.00 gibi köyü terk ettiklerini, soy ismini hatırlamadığı köyün imamı H. ve birkaç kişiyle birlikte H.D.yi aramaya çıktılarını, dere kenarında suyun üstüne atılan çalılar ve ağaç dallarını gördüklerini, dalları kaldırınca üzerinde büyük bir taş bulunan H.D.nin cesedini gördüklerini, H.D.nin cesedinin çene altından vurulmuş ve kafatası parçalanmış hâlde olduğunu ve cesedi ertesi gün defnettiklerini söylemiştir.
59. Cumhuriyet Başsavcılığının faillerin tespiti için araştırma yapılması talebi üzerine İlçe Jandarma Komutanlığı emrindeki kolluk görevlileri tarafından düzenlenen 15/7/2011 tarihli tutanakta, araştırma neticesinde terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı bilinen H.D.nin güvenlik güçlerine muhbirlik yaptığı gerekçesiyle terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü belirtilmiştir.
60. Cumhuriyet Başsavcılığının H.D.nin kaçırılıp terör örgütü mensuplarıncaöldürüldüğüne tanık olanların beyanlarının alınması talebi üzerine İlçe Jandarma Komutanlığı K.G.nin ifadesine başvurmuştur. K.G. 9/10/2011 tarihli ifadesinde, 1994 yılında Hizan'da bulunan ceza infaz kurumunda olduğunu, H.D.nin bir oğlunun daha önce terör örgütüne katıldığını ve H.D.nin kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini ifade etmiştir.
61. Cumhuriyet Başsavcılığı, Hizan İlçe Jandarma Komutanlığının terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı bilinen H.D.nin güvenlik güçlerine muhbirlik yaptığı gerekçesiyle terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğünün bildirildiği gerekçesiyle fezleke düzenleyip soruşturma evrakını 14/2/2012 tarihli kararla Van Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile görevli) göndermiştir.
62. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 21/11/2013 tarihinde Bitlis İl Jandarma Komutanlığı, Bitlis İl Emniyet Müdürlüğüne ve İlçe Jandarma Komutanlığına müzekkere yazarak zamanaşımı süresinin dolmasına az bir zaman kalması nedeniyle faillerin tespitine çalışılmasını ve Geyikkayası mevkiinde meydana gelen öldürme olayıyla bağlantılı olarak olayın araştırılmasını istemiştir.
Bitlis İl Jandarma Komutanlığı ve İlçe Jandarma Komutanlığı verdikleri cevapta, faillerin tespit edilemediğini ancak olay yerlerinin birbirine yakın olması nedeniyle H.D.nin terör örgütüne mensup aynı kişilerce öldürülmüş olabileceğini belirtmişlerdir.
Bitlis İl Emniyet Müdürlüğü 4/12/2013 tarihli yazıyla konuyla ilgili ellerinde herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını bildirmiştir.
63. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli) 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun uyarınca 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile Cumhuriyet başsavcılıklarının görevine son verildiği ve soruşturma yetkisinin yetkili Cumhuriyet başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 17/3/2014 tarihinde görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma evraklarını Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiş; Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı da yetkisiz olduğu gerekçesiyle 13/8/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
64. Cumhuriyet Başsavcılığınca faillerin tespiti konusunda yazılan müzekkere üzerineİlçe Jandarma Komutanlığı, olay hakkında bilgileri olmadığı anlaşılan ve Kolludere köyünde koruculuk yapan iki korucunun beyanına başvurmuş ve şüphelilerin tespit edilemediğine dair tutanak tutmuştur.
65. Cumhuriyet Başsavcılığı 24/9/2014 tarihinde kasten öldürme suçu için kanunda öngörülen zamanaşımı süresinin 25/3/2014 tarihinde dolduğu gerekçesiyle olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
66. Zamanaşımı süresinin dolmadığı iddiasıyla yapılan itiraz, Bitlis Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
67. Nihai karar 3/12/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş olup bireysel başvuru 25/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV.İLGİLİ HUKUK
68. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
69. 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”
70. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 102. ve 104. maddelerinin ilgili bölümleri şöyledir:
“Madde 102 - Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
... geçmesiyle ortadan kalkar.
Madde 104 - Hukuku amme davasının müruru zamanı, mahkumiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar. Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
71. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.”
72. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen (11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na 6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu soruşturmanın yürütüldüğü periyotta yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturma usul ve esaslarına ilişkin Genelge'nin ilgili bölümü şöyledir:
“…
50. Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sık sık gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma evrakının en üstündeki müzekkereye cevap verilmiş olup olmadığı ile yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca eksik kalmış bir husus varsa onun da tamamlanması için gerekli yazının yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,
…”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
73. Mahkemenin 24/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
74. Başvurucular, H.D.ye ve başvurucu Mehmet Raif Döner'e ait evlerin güvenlik güçlerince yakıldığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.
75. Bakanlık, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
76. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
77. Somut olayda başvurucular, mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiasıylaidareye başvurduklarına ve aldıkları olumsuz cevap üzerine idari yargıda zararlarının telafisi için tam yargı davası açtıklarına dair bireysel başvuru formunda herhangi bir açıklama yapmamış ve bu hususta herhangi bir delil ortaya koymamışlardır. Dolayısıyla başvurucuların hukuk sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulundukları sonucuna varılmıştır.
78. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü
79. Başvurucular, güvenlik güçlerince yapılan bir operasyon sırasında H.D.nin gözaltına alınıp öldürüldüğünü ve ölümüyle ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmeyerek soruşturmanın zamanaşımına uğratıldığını belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
80. Bakanlık görüşünde; başvurucuların iddialarını olay tarihinden yaklaşık on bir yıl sonra yetkili makamlara taşımalarının olayın tüm koşulları ile ortaya çıkarılamamasınında ana etken olduğu, başvurucuların şikâyetlerini çok uzun bir süre geçirmeden adli mercilere taşımaları gerektiğine ilişkin özen yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, uzun süre hareketsiz kaldıkları için başvurucuların iddialarının artık dinlenemeyeceği, başvurucuların 2005 yılından öne sürülmeyen, o tarihte öğrenilen veya yeni elde edilen herhangi bir delil de sunmadıkları dile getirilmiştir. Ayrıca Bakanlık görüşünde; başvurucu Fatma Döner'in H.D.nin gözaltına alınmasıyla ilgili çelişkili iddialarının bulunduğu, soruşturmada tanık olarak ifade veren kişilerin görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı, olay tarihinde operasyon yapıldığına ve bu sırada H.D.nin gözaltına alındığına ilişkin somut herhangi bir delil olmadığı, Cumhuriyet savcılarının kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik bulunmadığıve bu nedenle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu belirtilmiştir.
81. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
82. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin incelenmesinde anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi, bu konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır (Hamdiye Aslan, B. No: 2013/2015, 4/11/2015 § 93).
83. Somut olayda başvuru formu ve eklerinde sunulan belgeler ile başvuruya konu ceza soruşturmasında yer alan bilgi ve belgeler, yaşam hakkının maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte veri içermemektedir. Olayın gerçekleştiği koşullar, başka bir ifadeyle ölenin iddia edildiği gibi kamu görevlilerince mi öldürüldüğü yoksa üçüncü kişilerce mi öldürüldüğü bir değerlendirme yapılmasına imkân sağlayacak nitelikte belirlenebilmiş değildir. Bu nedenle inceleme, yaşam hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
84. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular, ölen kişinin eşi ve kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.
85. Bakanlık görüşünde iddiaların olay tarihinden yaklaşık on bir yıl sonra yetkili makamlara taşınmasının olayın tüm koşulları ile ortaya çıkarılamamasında ana etken olduğu ve başvurucuların özen yükümlülüklerini yerine getirmedikleri belirtilerek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu ileri sürülmüş ise de söz konusu şikâyet üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatılmış, olayın aydınlatılabilmesi ve faillerin tespit edilebilmesi için pek çok soruşturma işlemi yapılmıştır (bkz. §§ 9-67). Bu sebeple başvurucuların yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı sonucuna varılmıştır.
86. O hâlde açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
87. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).
88. Kamu görevlilerinin, güç kullanımı sonucu gerçekleşen ya da gerçekleştirildiği iddia edilen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
89. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 58).
90. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
91. Olaya ilişkin soruşturmada, yukarıda genel ilkeler bölümünde ifade edilen yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasından haberdar olan soruşturma makamlarının derhâl harekete geçmesi, başvurucuların meşru menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması ve soruşturma makamlarının bağımsızlığı konularında başvurucular tarafından herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de bulunmadığı görülmektedir. Gerçekten de H.D.nin öldürüldüğünden haberdar olan Cumhuriyet Basşavcılığı derhâl soruşturma başlatmış, başvurucular şikâyetlerini soruşturma makamları önünde dile getirebilmiş, toplanması istedikleri delilleri soruşturma makamlarına iletebilmiş, soruşturma makamlarınca verilen kararlara itiraz edebilmiş ve soruşturmaya katılımları konusunda herhangi bir engelle karşılaşmamışlardır. Ayrıca soruşturma, olaya karıştığı iddia edilen kolluk biriminin emrindeki görevliler eliyle değil Cumhuriyet Başsavcılığı ve Askerî Savcılıkça yürütülmüştür.
92. Diğer taraftan olayın tüm yönlerinin aydınlatılması ve varsa sorumluların tespit edilebilmesi için bütün delillerin toplanması ve soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi konuları yönünden de soruşturmanın etkililiğinin incelenmesi gerekmektedir. Ne var ki inceleme yapılırken başvurucuların olayın üzerinden yaklaşık on bir yıl geçtikten sonra soruşturma makamlarına başvurdukları, olayın nasıl gerçekleştiğine ve faillerinin kimler olduğuna dair herhangi bir tanık bulunmadığı, H.D.nin evini faillere gösterdiği ve H.D.nin güvenlik güçlerince alınıp götürüldüğü yönünde beyanlarda bulunan L.D. ve başvurucu Fatma Döner'in ölenin yakınları olduğu, H.D.yi evinden alıp götüren kişileri başkalarından ayırt edecek fiziksel özelliklerin de L.D. ve başvurucu Fatma Döner tarafından dile getirilemediği hususları hatırda tutulmalıdır.
93. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68)
94. Somut olayda, başvurucuların 7/1/2005 havale tarihli dilekçeleri ile başlayan soruşturma sürecinde başvuruya konu olayın gerçekleşme koşulları ile faillerin tespiti içinbaşvurucuların, olay tarihinde muhtar ve İhtiyar Heyeti azaları olduğu kolluk araştırması ile tespit edilen kişilerin, İlçe Jandarma Komutanlığı ile Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığında görevli olanlardan yirmi ikisinin ve başvurucuların 2009 yılında verdikleri dilekçe ile dinlenmesini talep ettikleri kişilerin ifadelerine başvurulmuştur. Cumhuriyet Başsavcılığı ve Askerî Savcılıkça olay tarihinde Köklü mezrasında operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti olup olmadığının tespiti için askerî birliklerle yazışmalar yapılmıştır. H.D.ye ait olduğu ileri sürülen mezar açılmış, ölü muayenesi ve otopsi işlemi yapılıp ATK 1. İhtisas Kurulu raporuyla ölüm nedeni tespit edilmiştir. H.D.ye ait evi güvenlik güçlerine gösterdiği iddia edilen L.D.ye künye defteri gösterilerek teşhis işlemi yaptırılmıştır. Bunların dışında somut olayın koşullarında hangi maddi delilin veya tanık beyanının elde edilmemesinin soruşturmanın ilerlemesine engel olduğunu ortaya koyacak bir veri Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır.
95. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu her bir olayın kendi koşullarına, soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
96. Başvuruya konu soruşturmanın herhangi bir somut gelişmeye rağmen soruşturma makamlarının hareketsiz kalmaya devam ettiklerini ortaya koyan bir tespitte bulunmasını sağlayacak bir yönü bulunmadığı gibi başvurucuların da bu husus açısından herhangi somut bir iddialarının olmadığı görülmektedir. O hâlde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi, soruşturmanın makul bir süratte yürütülmediğinin tespit edilebilmesi için yeterli değildir.
97. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve öldürme olayını çevreleyen koşullar gözönünde bulundurulduğunda soruşturma makamlarının delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli işlemleri yerine getirdiğine kanaat getirilen durumlarda, sadece bir kişiyi öldürenlerin kimliklerinin tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın etkisiz olduğu sonucu çıkarılması mümkün değildir (İsmail Yıldırım ve diğerleri, B. No: 213/9332, 20/4/2016, § 75).
98. Mevcut durumda ölüm olayının nedenini aydınlatmak için gerekli adımların zamanında atıldığı, sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması konusunda gerekli özenin gösterildiği ve soruşturmanın derinliği ile ciddiyeti üzerinde önemli etki gösterecek nitelikte eksik yönlerinin bulunmadığı, bu haliyle de başvurucuların yakınlarının ölümü hakkında yürütülen soruşturmanın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği yeterlilikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
99. Açıklanan nedenlerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 24/1/2018 tarihinde karar verildi.