TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
FATMA DÖNER VE MEHMET RAİF DÖNER BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/20167)
|
|
Karar Tarihi: 24/1/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Murat İlter
DEVECİ
|
Başvurucular
|
:
|
1. Fatma
DÖNER
|
|
|
2. Mehmet
Raif DÖNER
|
Vekili
|
:
|
Av. Dincel
ASLAN
|
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, güvenlik güçlerince gerçekleştirilen konut yakma
fiili nedeniyle mülkiyet hakkının; güvenlik güçlerince meydana getirilen ölüm
ve bu olay hakkında etkili bir ceza soruşturması yürütülmemesi nedeniyle yaşam
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6.Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda
bulunmamıştır.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerine, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi
(UYAP) aracılığıyla erişilen belgelere ve Hizan Cumhuriyet Başsavcılığından bir
örneği elde edilen soruşturma evrakına göre ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucular, Hizan Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet
Başsavcılığı) gönderilmek üzere Van Cumhuriyet Başsavcılığına sundukları
7/1/2005 havale tarihli dilekçelerinde, başvurucu Fatma Döner'in eşi, diğer
başvurucu Mehmet Raif Döner'in ise kardeşi olan H.D. güvenlik güçleri ve köy
korucuları tarafından Bitlis ili Hizan ilçesi Kayadeler köyü Köklü mezrasına
yapılan 25/3/1994 tarihli operasyonda öldürüldüğünü ve bu olaya köy halkının
tanık olduğunu ileri sürmüştür. Ayrıca başvurucular, H.D.nin cesedini köy
mezarlığına gömdüklerini, ölüm olayından üç gün sonra köyün yakılarak
boşaltılmasından dolayı ilgili mercilere başvuramadıklarını ve nüfus kaydında
H.D.nin sağ olarak gözüktüğünü belirtip bu durumun karışıklığa neden olduğunu
iddia ederek H.D.nin ölü olduğunun nüfus kaydına işlenmesini ve olayın
faillerinin cezalandırılmasını talep etmişlerdir.
10. Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucuların şikâyeti ile ilgili
olarakherhangi bir soruşturma kaydı bulunmadığını 14/1/2005 tarihinde tutanağa
bağlayarak olay hakkında derhâl bir soruşturma başlatmıştır.
11. Cumhuriyet Başsavcılığı, Hizan İlçe Jandarma Komutanlığına
(İlçe Jandarma Komutanlığı) müzekkere yazarak 25/3/1994 tarihinde Köklü
mezrasında operasyon veya çatışma olup olmadığını sormuştur. Aynı müzekkereyle,
belirtilen tarihteki muhtarın ve ihtiyar heyetini oluşturan kişilerin kimlik ve
adres bilgilerinin gönderilmesi istenmiştir.
12. İlçe Jandarma Komutanlığı 3/2/2005 ve 14/2/2005 tarihli
yazılarıyla, 25/3/1994 tarihinde Köklü mezrasında herhangi bir çatışma
yaşanmadığı, bununla birlikte 23/4/1994 tarihinde Geyikkayası olarak
adlandırılan bölgeye bir operasyon düzenlendiği, bu arada saklandıkları yeri
ihbar ettiği iddiasıyla terör örgütü mensuplarının üç köylüyüevlerinden alarak
öldürdükleri, ayrıca söz konusu tarihte köy muhtarının S.S., İhtiyar Heyeti
azalarının ise İ.E., M.S.Y ve T.K. olduğu bilgisini vermiştir.
13. Cumhuriyet Başsavcılığının talebine istinaden Hizan
Kaymakamlığı 27/1/2005 havale tarihli yazıyla, Kayadeler köyü ve bağlısı Köklü
mezrasının isminin İdare Kurulunun 8/11/1996 tarihli kararıyla Esentepe
Mahallesi olarak değiştiğini, mahallenin Kolludere beldesine bağlandığını,
Esentepe Mahallesi'nin yerleşime açık olduğunu ve 25/3/1994 tarihinde muhtarlık
görevinin vekâleten S.S. tarafından yürütüldüğünü bildirmiştir.
14. Cumhuriyet Başsavcılığının istinabe talebi üzerine Van
İskele Polis Merkezi Amirliği 4/2/2005 tarihinde başvurucu Mehmet Raif Döner'in
ifadesini almıştır. Başvurucuifadesinde; olay tarihinde Van'da olduğunu, 25/3/1994
tarihinde güvenlik güçlerinin köy korucuları ile birlikte Kayadeler köyüne
operasyon yaptıklarını, operasyon sonrasında H.D.nin askerler veya korucular
tarafından bilmedikleri bir yere götürüldüğünü, üç gün sonra H.D.nin Kayadeler
köyünün içinden geçen dere yatağında köylüler tarafından ölü olarak bulunduğunu
ve köy mezarına gömüldüğünü ifade etmiştir. Başvurucu ifadesinin devamında
operasyondan sonra Kaydeler köyü ile civardaki diğer köylerin güvenlik
gerekçesiyle boşaltıldığını, H.D.nin güvenlik güçlerince götürüldüğüne kardeşi
L.D.nin tanık olduğunu, olay tarihinde köyde bulunan S.S., İ.E., E.Y. ve
C.B.nin olayı bildiğini, muhtarın ilgili mercilere başvurduğu düşüncesiyle daha
önce H.D.nin ölümüyle ilgili herhangi bir yere başvurmadığını, olay tarihindeki
köy muhtarının S.S. olduğunu ve köyün hâlen harabe vaziyette boş olarak
durduğunu söylemiştir.
15. Kolluk görevlilerince tutulan 27/2/2005 tarihli tutanaktan,
Kayadeler köyü ile Köklü mezrasının terör baskısı nedeniyle 1994 yılında
boşaltıldığı ve söz konusu yerlerde ikamet edenin olmadığı öğrenilmiştir.
16. Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesine başvurulan S.S., olay
tarihinde Kayadeler köyü muhtarı olduğunu ve Köklü mezrasında oturduğunu, köyde
oturan kişi bulunmadığını, 28/3/1994 tarihinde yapılan yerel seçimlerden iki üç
gün önce saat 00.00 sıralarında güvenlik güçlerinin köye geldiğini, 01.00-02.00
sıralarında H.D.nin eşi olan başvurucu Fatma Döner ile H.D.nin kardeşleri Ş.D.
ve Ö.D.nin evine gelip H.D.nin güvenlik güçlerince götürüldüğünü söylediklerini
beyan etmiştir. Güvenlik güçlerinin kıyafetleri ile ilgili herhangi bir
açıklama yapmayan S.S. devamında H.D.nin oğlunun terör örgütüne katılması
nedeniyle güvenlik güçlerinin H.D.yi götürmüş olabileceğini, sabahleyin Köklü
mezrasının 100 metre ilerisindeki Kunduz Deresi'nin içinde H.D.nin cesedini
bulduklarını, H.D.nin kafasından kan aktığını, cesedi köy mezarlığına
gömdüklerini, ismini hatırlamadığı bir yüzbaşıya fotoğraf çekimi yapıp
yapılmayacağı veya tutanak düzenleyip düzenlenmeyeceğini sorduğunu, yüzbaşının
"Cesedi toprağa ver."
dediğini, olayla ilgili adli bir makama başvurmadığını ve operasyonu düzenleyen
askerleri tanımadığını beyan etmiştir.
17. 21/3/2005 tarihinde istinabe suretiyle ifadesi alınan tanık
M.S.Y., olay tarihinde Kayadeler köyü merkezinde oturduğunu, olay gecesinde köy
merkezi ile mezralarında güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyon
yaptığını ve korkusundan dışarı çıkamadığını söylemiştir. Ayrıca M.S.Y. ertesi
günü köylülerin H.D.yi güvenlik güçlerinin aldığından söz ettiklerini, H.D.yi
aramaya çıktıklarını, H.D.nin cesedini öğleden sonra derenin içinde
bulduklarını, H.D.nin başından tek kurşunla vurulmuş olduğunu ve geceden
güvenlik güçlerinin köyden ayrıldıklarını ifade etmiştir. M.S.Y. ifadesine
devam ederek muhtarın olayı haber vermek için Uludere'ye gittiğini duyduğunu,
muhtar döndükten sonra ertesi günü cesedi köyün mezarına gömdüklerini, olayı
görmediğini, oğlu K.D.nin terör örgütüne katılması nedeniyle H.D.nin öldürülmüş
olabileceğini ve olaydan bir hafta kadar sonra köyü terk ettiklerini beyan
etmiştir.
18. İstinabe suretiyle ifadesine başvurulan bir başka tanık İ.E.
21/3/2005 tarihli ifadesinde; olay tarihinde ailecek Köklü mezrasında
oturduklarını, olay gecesi saat 00.00 sıralarında H.D.nin eşi olan başvurucu
Fatma Döner ile H.D.nin kardeşleri Ö.D. ve Ş.D.nin evlerine gelip güvenlik
güçlerinin H.D.yi zorla götürdüğünden söz ettiklerini, tehlikeli olabileceği
için dışarı çıkmadıklarını ifade etmiştir. İ.E. ilaveten sabahleyin muhtara
başvurduklarını, güvenlik güçlerinin geceden köyü terk ettiklerini, H.D.nin
cesedini öğleden sonra başından tek kurşunla vurulmuş vaziyete dere içinde
bulduklarını söylemiştir. Son olarak İ.E., muhtar S.S.nin olayı haber vermek
için yanlarından ayrıldığını ve iki üç saat sonra döndüğünü, muhtarın
Uludere'ye gidip gitmediğini ve haber verip vermediğini bilmediğini ancak
muhtarın olayı yolda gördüğü bir yüzbaşıya haber verdiğini söylediğini, ertesi
günü cesedi defnettiklerini ve bir süre sonra mezrayı terk edip İstanbul'a göç
ettiklerini beyan etmiştir.
19. 21/3/2005 tarihinde istinabe suretiyle yeniden ifadesi
alınan S.S. daha önce verdiği ifadeye benzer yönde beyanda bulunmuştur. Ayrıca
olaydan sonraki sabah köyün içinde bulunan güvenlik güçlerine H.D.yi
sorduklarını, bilmediklerini söylemeleri üzerine H.D.yi aramaya başladıklarını,
olayı Uludere Bölük Komutanlığındaki bir yüzbaşıya anlattığını, yüzbaşının
"Hizan'da terör örgütüne yönelik operasyonların devam ettiğini ve Hizan'a
gitmenin tehlikeli olduğunu" söylediğini, bunun üzerine köye döndüğünü,
H.D.nin öldürülme anına şahit olmadığını ve olaydan sonra köylülerin peyderpey
İstanbul'a taşındıklarını söylemiştir.
20. Cumhuriyet Başsavcılığının bilgi talebi üzerine Bitlis İl
Jandarma Komutanlığı 25/4/2005 tarihli yazıyla, 25/3/1995 tarihinde İlçe
Jandarma Komutanının M.A., Hizan Jandarma Komando Bölük Komutanının ise A.K.
olduğunu, arşivde saklama süresi on yıl olduğundan 25/3/1995 tarihli operasyona
katılan subayların isimlerinin bildirilemediğini, ancak anılan tarihte operasyonların
Tatvan 6'ncı Zırhlı Tugay Komutanlığının emir-komutasında yürütüldüğünü ve
Hizan'da bulunan 15'inci Taktik Alay Komutanlığı sorumluluğunda planlandığını,
bu nedenle konuyla bilgi ve belgelerin 15'inci Taktik Alay Komutanlığından
istenebileceğini belirtmiştir.
21. İstinabe suretiyle ifadesine başvurulan ve 25/3/1994
tarihinde İhtiyar Heyeti azası olan tanık T.K., olay tarihinde Örgülü köyünde
bulunduğunu, güvenlik güçlerinin terör örgütüne yönelik operasyon yaptığını,
dışarıda olan bitenden haberlerinin olmadığını fakat silah seslerinin geldiğini
ve köyün her tarafından dumanlar yükseldiğini beyan etmiştir. Ertesi günü
H.D.nin güvenlik güçlerince götürülüp öldürüldüğünü öğrendiğini söyleyen T.K.
ifadesinin devamında öğrendiğine göre civar köylerden de beş kişinin
öldürüldüğünü, H.D.nin köyü ile kendi köylerinin bitişik köy olduğunu, ertesi
günü H.D.nin cesedin dere kenarında taşlar içerisinde her iki gözüne de kurşun
sıkılmış vaziyette köylülerce bulunduğunu ve bir komutanın "Cesedi ne yapıyorsanız yapın." demesi
üzerine cesedin defnedildiğini söylemiştir.
22. 25/3/2005 tarihinde istinabe suretiyle dinlenen tanık C.B.,
olay tarihinde Kaydeler köyünde ikamet ettiklerini, olay gecesi köyün içinde ve
mezralarında güvenlik güçlerince terör örgütüne yönelik operasyon yapıldığını,
dışarı çıkamadıklarını ve H.D.nin yakınlarının güvenlik güçlerinin H.D.yi
götürdüklerini haber verdiğini beyan etmiştir. Ayrıca C.B., sabahleyin
askerlere H.D.yi sorduklarını, bilmediklerini söylemeleri üzerine H.D.yi
aramaya başladıklarını, H.D.nin cesedini dere içinde kafasından tek kurşunla
vurulmuş vaziyette bulduklarını, güvenlik güçlerinin H.D.yi evinden alırlarken
gördüklerini fakat peşinden gidemediklerini, H.D.nin kim tarafından ve ne
amaçla öldürüldüğünü bilmediğini ifade etmiştir.
23. Cumhuriyet Başsavcılığı ölü kaydının nüfus kütüğüne
işlenmesi için 8/4/2005 tarihinde Hizan asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde dava
açmıştır. Davanın kabulüne ilişkin7/7/2005 tarihli karar 23/8/2005 tarihinde
kesinleşmiştir.
24. Olaytarihindeki İlçe Jandarma Komutanı M.A.nın şüpheli
sıfatıyla ifadesi11/5/2005 tarihinde istinabe suretiyle alınmıştır. M.A.
ifadesinde, iddiaya konu operasyona katılıp katılmadığını hatırlamadığnı ancak
katıldığı opersyonlarda evinden alınma ve öldürülme olayı
olmadığınısöylemiştir.
25. Tatvan 6'ncı Zırhlı Tugay Komutanlığı bilgi talebi üzerine
Cumhuriyet Başsavcılığına yazdığı 18/5/2005 tarihli yazıda, on yıllık arşiv
saklama süresinindolmasından dolayı 25/3/1994 tarihli operasyona katılan
subaylara ve astsubaylara ait listenin gönderilemediğini bildirmiştir.
26. Olay tarihindeki Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanı
A.K., şüpheli sıfatıyla ve istinabe suretiyle alınan 30/5/2005 tarihli
ifadesinde; H.D.yi tanımadığını, böyle bir operasyona birlik olarak
katılmadıklarını ve köy muhtarını da tanımadığını söylemiştir.
27. Cumhuriyet Başsavcılığının istinabe talebi üzerine 7/7/2005
tarihinde Van İskele Polis Merkezi Amirliğince yeniden ifadesi alınan başvurucu
Mehmet Raif Döner, önceki ifadesiyle benzer yönde ifade vermiş ancak bilgi
kaynağından söz etmedenoperasyonu Bolu Jandarma Komando Tugayının yaptığını
ileri sürmüştür. Ayrıca İhtiyar Heyeti üyelerinin M.S.Y., T.K. ve L.D. olduğunu
beyan etmiştir.
28. Bilinen adresinde tanınmaması nedeniyle daha önce ifadesine
başvurulamayanbaşvurucu Fatma Döner'in beyanı 29/6/2006 tarihinde istinabe
suretiyle alınmıştır. Başvurucu Fatma Döner ifadesinde; can güvenliğinin
tehlikede olduğunu düşündüğü için eşinin öldürülmesiyle ilgili 7/1/2005
tarihine kadar başvurmadığını, eşi öldürüldükten sonra köylerinin yakıldığını,
olay tarihinde köy muhtarının S.S., İhtiyar Heyeti üyelerinin ise C.B., L.D.,
İ.E ve İ.Ç. olduğunu, İ.Ç.nin Kayadeler Mahallesi'nde ikamet ettiğini, eşini
öldüren ve köylerini yıkan kişilerden şikâyetçi oduğunu ifade etmiştir.
29. Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen karar üzerine 30/9/2006
tarihinde S.S. ve İ.E.nin yer göstermesi sonucunda H.D.nin cesedinin gömülü
olduğu iddia edilen mezar kazılmış ve cesedin iskelet hâlinde olduğu tespit
edilmiştir. Yapılan ölü muayenesinde, kafatasının arka kısmının tamamen
dağılmış olduğu, sağ göz yan tarafta bulunan kemiğin kafatasından ayrılmış
olduğu, kafatasında ön frontal (alın) kemikte orta hattın sağ tarafında 10-15
cm uzunluğunda çatlak bulunduğu ve kamurga kemiklerinden ikisinde fraktür
(kırık) bulunduğu saptanmıştır. Kesin ölüm sebebi ölü muayenesinde tespit
edilemediğinden ceset, klasik otopsi yapılmak üzere Adli Tıp Kurumuna (ATK)
gönderilmiştir.
30. ATK Morg İhtisas Dairesinin 19/10/2006 tarihli raporunda;
kafatası ve yüz kemiklerinin büyüklü küçüklü kırık parçalara ayrılması ve çok
sayıda kemik parçasınıneksik olması nedeniyle kafatasının bütün olarak monte
edilemediği, mevcut kafatası kemiklerinde ateşli silah giriş ve çıkış
lezyonunun tefrik edilemediği, cesetle birlikte gönderilen toprağın ve
iskeletin skopi (radyoskopi) altında yapılan incelemesinde metalik cisim imajı
görülmediği ve ölüm sebebi konusunda 1. İhtisas Dairesinden görüş alınmasının
uygun olduğu belirtilmiştir.
31. ATK 1. İhtisas Kurulunun 29/11/2006 tarihli raporunda;
kafatasının çok sayıda büyüklü küçüklü kemik parçaları hâlinde dağılmış olduğu
dikkate alındığında bu görünümün "ateşli silah yaralanmalarında su basıncı
bulgusu" ile uyumlu bulunduğu, dolayısıyla kafa bölgesinin yüksek kinetik
enerjili bir ateşli silah atışına maruz kalmış bulunduğu, ölümün ateşli silah
yaralanmasına bağlı çok sayıda parçalı kemik kırıkları ile birlikte seyreden
kafa içi değişimlerden ileri geldiği sonucuna varılmıştır.
32. Cumhuriyet Başsavcılığı 5/2/2007 tarihinde asker kişilerce
işlendiği iddia olunan eylemlerin askerî yargının görev alanına girdiği
gerekçesiyle 17/4/2007 tarihinde görevsizlik kararı vermiştir. Bu karar
sonrasında soruşturma evrakı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askerî
Savcılığına (Askerî Savcılık) gönderilmesine karar vermiştir.
33. Askerî Savcılık Bitlis İl Jandarma Komutanlığından 25/3/1994
tarihinde Kayadeler köyünde ve mezrasında operasyon, pusu-devriye ve
arama-tarama faaliyeti yapılıp yapılmadığını sormuş ve terörle mücadele kasamında
yürütülen bir faaliyet söz konusu ise görevlendirme emirlerinin ve faaliyete
katılan parsonelin isim listesinin gönderilmesini istemiştir. Söz konusu yazıya
verilen cevaptan konuyla ilgili bilgi ve kayıt bulunmadığı anlaşılmıştır.
34. Askerî Savcılık, 17/4/2007 tarihli yazıyla İlçe Jandarma
Komutanlığı ile Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığından 25/3/1994
tarihinde icra edilen operasyon, pusu-devriye ve arama-tarama faaliyetlerinin
listesini, bu görevlere ilişkin görevlendirme emir ve belgelerinin ve görevlere
katılan personelin açık kimlik bilgileriningönderilmesini istemiştir. Aynı
yazıda, 25/3/1994 tarihinde görevlisubay, astsubay,uzman personel ile er ve
erbaşların listesi ve bu kişilerin kayıtlı oldukları künye defterlerinin ilgili
sayfalarının örnekleri de istenmiştir. Bahse konu yazıya verilen cevaptan subay
künye defterinin 1998 yılından itibaren, er ve erbaşlara ait künye defterinin
ise 2001 yılından itibaren tutulmaya başlandığı, arşiv kayıtlarında 25/3/1994
tarihli bir operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyetlerine ilişkin
herhangi bir görevlendirme emri veya belgesinin bulunmadığı öğrenilmiştir. Öte
yandan İlçe Jandarma Komutanlığı 25/3/1994 tarihi itibarıyla görev yapan
astsubay ve uzman çavuşların künye defterindeki kayıtlarını çıkartıp Askerî
Savcılığa göndermiştir. Kayıtlarda yer alan kişi sayısı otuz olsa da bu
kişilerden beşinin olay tarihinden önce başka yere atandığı, bir kişinin olay
tarihinden sonra göreve başladığı ve on altı kişinin Bitlis'teki görevlerinin
sona erme tarihinin kayıtlarda yer almadığı anlaşılmaktadır.
35. Askerî Savcılık 25/3/1994 tarihinde İlçe Jandarma
Komutanlığında ve Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığında görevli subay,
astsubay ve uzman personelin açık kimlik bilgileri ile hâlen görev yaptıkları
yerlerin listesini Jandarma Genel Komutanlığı Personel Dairesi Başkanlığından
istemiştir. Bahse konu askerî birliklerin komutanları da dâhil 31 kişiden
oluşan liste 7/5/2007 tarihinde gönderilmiştir. Söz konusu listede yer alan üç
kişinin Hizan İlçe Jandarma Komutanlığınca Askerî Savcılığa gönderilen astsubay
ve uzman çavuşların künye defterindeki kayıtlarında da yer aldığı
anlaşılmıştır. Elde edilen bilgi ve belgelere göre 25/3/1994 tarihinde Hizan
İlçe Jandarma Komutanlığı ve Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığında göre
yapan subay, astsubay ve uzman çavuş sayısı 58'dir.
36. Askerî Savcılık, olay tarihinde İlçe Jandarma ve Jandarma
Asayiş Komando Bölük Komutanlıklarını yürüten kişiler dışında kalan ve Jandarma
Genel Komutanlığı Personel Dairesi Başkanlığınca gönderilen listede yer alan 29
kişiden 22'sini istinabe suretiyle dinlemiştir.
İfadesi alınanlardan tanık M.Ç. 22/5/2007 tarihinde verdiği
ifadesinde, terör örgütü mensuplarının başvurduğu yöntemlerden birinin de
askere karşı düşmanlık uyandırmak amacıyla asker gibi giyinerek gasp ve öldürme
olayları gerçekleştirmek olduğunu ifade etmiştir.
Tanık D.A. 28/5/2007 tarihli ifadesinde; operasyona
katılmadığını, H.D.yi dere kenarında ölü vaziyette bulduklarını, Cumhuriyet
savcısının gelip inceleme yaptığını, o tarihlerde terör örgütü mensuplarının da
kamuflaj giydiğini beyan etmiştir.
Tanık A.S., 1/6/2007 tarihli ifadesinde; bölgede beş yıl kadar
görev yaptığını, bölgedeki yolların mart ayında kapalı olduğunu, yollar
açılmadan da operasyon yapılamadığını, iklim şartları nedeniyle operasyona
mayıs ayında başladıklarını söylemiştir.
İfadesi alınan diğer on dokuz tanık, ölüm olayı hakkında
bilgileri olmadığına ve operasyondan haberdar olmadıklarına dair beyanda
bulunmuşlardır.
37. Askerî Savcılık 20/11/2007 tarihinde isnat edilen suçları
işlediklerine dair kamu davası açılması için yeter derecede şüphe oluşturacak
delil elde edilemediği gerekçesiyle şüpheliler M.A. ile A.K. hakkında
kovuşturmaya yer olmadığına, soruşturmaya konu olayda asker bir kişinin kasti
eyleminin veya bir başka kusurunun bulunduğuna dair herhangi bir bilgi, bulgu
ve emarenin mevcut olmadığı gerekçesiyle askerî yargının görevli olmadığına
karar vermiştir.
38. Başvurucular vekilleri aracılığıyla karara itiraz etmiştir.
39. Ağrı 12'nci Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Askerî
Mahkemesi (Askerî Mahkeme) 22/1/2008 tarihinde, kovuşturmaya yer olmadığına
dair karar yönünden itirazı reddetmiştir. Ancak eylemin asker kişilerce
işlendiğinin iddia edildiği, bu nedenle söz konusu iddiaların araştırılması
gerektiği, başvurucu Mehmet Raif Döner'in operasyonun Bolu Komando Tugayınca
yapıldığına dair iddiasının ise araştırılmadığı gerekçeleriyle görevsizlik
kararı yönünden itiraz kabul edilmiş ve soruşturmanın genişletilmesine karar
verilmiştir.
40. Askerî Savcılığın bilgi talebi üzerine İlçe Jandarma
Komutanlığı; ellerinde H.D.nin ölümüyle ilgili belge bulunmadığı, koruculuk
görevini yürüten şahıslar bulunmakla birlikte bu şahısların 25/3/1994 tarihinde
korucu olmadığı ve korucuların 23/12/1994 tarihinde göreve başladıkları
bilgisini vermiştir.
41. Askerî Savcılık 25/3/1994 tarihli bir operasyon,
pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp yürütülmediği konusunda
Kayseri 1'inci Komando Tugay Komutanlığına ve Siirt 3'üncü Komando Tugay
Komutanlığına müzekkere yazmış ve anılan tarihlerde bahse konu askerî
birliklerin Bitlis'te görev yapmadığı cevabını almıştır.
42. Askerî Savcılık 25/3/1994 tarihli bir operasyon,
pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp yürütülmediği konusunda Bolu
2'nci Komando Tugay Komutanlığına müzekkere yazmış ve 12/11/1999 tarihli
depremde kalorifer boru ve peteklerin patlaması nedeniyle arşivin sular altında
kaldığı ve konuyla ilgili herhangi bir belgeye ulaşılamadığı bilgisini
almıştır.
43. Tatvan 6'ncı Zırhlı Tugay Komutanlığı ve Siirt İl Jandarma
Komutanlığı, Askerî Savcılığın talebi üzerine Kayadeler bölgesinde 25/3/1994
tarihinde operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti yürütülüp
yürütülmediğine ilişkin kayıt bulunmadığını bildirmiştir.
44. Askerî Savcılığın bilgi talebi üzerine Kara Kuvvetleri
Harekât Başkanlığı, 19/3/1993 ile 20/11/1994 tarihleri arasında Bitlis'te
yürütülen iç güvenlik harekâtlarının Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı
tarafından sevk ve idare edildiği bilgisini vermiştir.
45. Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı, Askerî Savcılığın
talebi üzerine 25/3/1994 tarihinde operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama
faaliyeti yürütülüp yürütülmediğine ilişkin kayıt bulunmadığını bildirmiştir.
46. Askerî Savcılık soruşturma dosyasını tamamlamış ve Askerî
Mahkemeye göndermiştir. Askerî Mahkeme, eylemin asker kişilerce işlendiğine
dair iddiaların araştırılmadığı, ifadelerin ikmal edilmediği ve arşivlerinin
sular altında kalması nedeniyle Bolu 2'nci Komando Tugay Komutanlığının 25/3/1994
tarihinde bölgede operasyon düzenleyip düzenlemediğinin üst komutanlıklardan
sorulması gerektiği gerekçesiyle soruşturmanın genişletilmesine karar
vermiştir.
47. Hizan İlçe Jandarma Komutanlığının astsubay ve uzman
çavuşlara ait künye defterinde kaydı bulunan M.O. istinabe suretiyle alınan
11/2/2009 tarihli ifadesinde, Hizan ilçesindeki görevinin 2/8/1993 tarihinde
sona erdiğini beyan etmiştir.
48. İstinabe suretiyle 27/4/2009 tarihinde ifadesine başvurulan
C.A., H.D.nin asker kişilerce evinden alınıp öldürülmesi gibi bir olayın
olmadığını ve H.D.nin öldürülmesi hakkında bilgi sahibi olmadığını ifade
etmiştir.
49. Başvurucular 2009 yılı içinde verdikleri bila tarihli
dilekçe ile Askerî Savcılıktan İ.E., S.S., M.S.Y., Ö.D., M.Ş.D., K.D. ve
başvurucu Fatma Döner'in ifadelerinin alınmasını talep etmiştir.
50. Askerî Savcılığın istinabe talebi üzerine Bakırköy
Cumhuriyet Savcılığı 2/11/2009 tarihinde emrindeki kolluk aracılığıyla
başvurucu Fatma Döner'in ifadesini almıştır. Başvurucu Fatma Döner ifadesinde; olay
gecesi evde eşi H.D., gelini E.D. ve gelinin küçük çocuğu ile birlikte
oturduklarını, evin tahta olan dış kapısını kıran asker kıyafetli yaklaşık
yirmi kişinin eşi H.D.yi alıp götürdüğünü, bu kişilerin yanında muhtar S.S. ile
kardeşi L.D.nin de olduğunu ve bu kişilerin üzerilerinde herhangi bir işaret
olmadığını beyan etmiştir. Ayrıca başvurucu Fatma Döner tüm köylülerin bu
kişilerce köy meydanında toplandığını, bu kişilerin evlerini yaktığını, ertesi
gün de tüm köyü yakıp boşaltıklarını, ismini hatırlamadığı bir kişinin H.D.nin
cesedini iki gün sonra dere kenarında taşların arasında görüp kendilerine haber
verdiğini, Kuludere Jandarma Karakoluna olayı haber verdiklerini, cenazeyi
gömebileceklerinin söylenmesi üzerine eşini defnettiklerini ve iki üç ay sonra
Cumhuriyet Başsavcılığına verdikleri olaya ilişkin dilekçenin kabul
edilmediğinisöylemiştir.
51. Askerî Savcılığın istinabe talebi üzerine Bakırköy
Cumhuriyet Başsavcılığı, 6-7 Nisan 2010 tarihlerinde emrindeki kolluk
aracılığıyla M.Ş.D.nin, M.S.Y.nin, H.D.nin oğlu K.D.nin, H.D.nin kardeşi
Ö.D.nin ve olay tarihinde muhtar vekili olan S.S.nin ifadelerini almıştır.
M.Ş.D., H.D. ile kardeş olduklarını, olay zamanında Köklü
mezrasında ikamet ettiğini, H.D.nin öldürülmesinden bir gün sonra seçim
yapıldığını, bu nedenle bölgede çok sayıda asker bulunduğunu, zaman zaman silah
sesi duyduklarını, köyün içinde herhangi bir çatışma olmadığını, geceleyin
köylülerin dışarı çıkamadığını, sabah saatlerinde başvurucu Fatma Döner'in
kendisine H.D.yi askerlerin gece 23.00 gibi götürdüklerini söylediğini, ailecek
H.D.yi aradıklarını, mezarlığa yakın bir yerde dere kenarında H.D.nin cesedini
bulduklarını ve 3-3,5 saat sonra defnettiklerini, karakola haber vermediklerini
ve H.D.yi götüren kişileri görmediğini ifade etmiştir.
M.S.Y., olaydan bir gün önce seçim olduğunu, köyün etrafında çok
sayıda asker olduğunu, gece silah ve top sesleri duyduklarını, köyün içinde bir
çatışma yaşanmadığını, olayı köylülerden duyduğunu, buldukları gün H.D.nin
cesedini defnettiklerini ve H.D.yi götüren kişileri görmediğini söylemiştir.
K.D. ifadesinde, olay tarihinde İstanbul'da öğrenci olduğunu ve
olay hakkında görgüsü olmadığını beyan etmiştir.
Ö.D., olay tarihinde Köklü mezrasında ikamet ettiğini, H.D. ile
evlerinin karşı karşıya olduğunu, H.D.nin öldürülmesinden bir gün önce seçim
olduğunu, bu nedenle bölgede çok sayıda asker bulunduğunu, zaman zaman silah
sesleri duyulduğunu, köyün içinde çatışma olmadığını ve köy ahalisinin gece
dışarı çıkmadığını söylemiştir. Ö.D. ifadesinin devamında,saat 06.00
sıralarında ablası F.D.nin gelerek H.D.nin evde olmadığını söylediğini, H.D.nin
eşi başvurucu Fatma Döner'in gece sekiz dokuz kişilik bir asker grubunun H.D.yi
götürdüğünü söylediğini, H.D.yi ölü vaziyette bulduklarını ve H.D.yi götüren
kişileri görmediğini ifade etmiştir.
S.S. daha önce verdiği ifadelere benzer mahiyette beyanda
bulunmuş ancak ilave olarak olay gecesi köyün etrafından silah ve top sesleri
geldiğini ve olayı Kolludere Belediye binasında rastladığı bir yüzbaşıya
söylediğini beyan etmiştir.
52. Askerî Savcılık soruşturma evrakını 25/5/2010 tarihinde
Askerî Mahkemeyegöndermiştir. Askerî Mahkeme, 26/5/2010 tarihinde H.D.nin
herhangi bir asker şahıs tarafından kasten veya taksirle öldürüldüğü veya
ölümünden bir şekilde askerî şahsın sorumlu olduğuna dair somut bir bilgi,
belge ve bulgu bulunmadığı gerekçesiyle Askerî Savcılık tarafından verilen
20/11/2007 tarihli görevsizlik kararına yapılan itirazı reddetmiştir.
53. Görevsizlik kararının
kesinleşmesi sonrasında soruşturmaya devam edenCumhuriyet Başsavcılığı
12/11/2010 tarihinde, 25/3/1994 tarihinde görev yapan tüm subay, astsubay ve
uzman çavuşlara ait künye defterini İlçe Jandarma Komutanlığından getirtmiştir.
54. Cumhuriyet Başsavcılığınca 21/9/2010 tarihinde yeniden
ifadesine başvurulan S.S., H.D.yi almaya gelenlerin yanında bulunmadığını beyan
etmiştir.
55. Cumhuriyet Başsavcılığı, bilinen adresinde tanınmaması
nedeniyle daha önce istinabe suretiyle ifadesini alamadığı L.D.yi 21/9/2010
tarihinde dinlemiştir.L.D. ifadesinde 25/3/1994 tarihinde saat 22.00-23.00
sıralarında evinde eşi ve çocuklarıyla uyumakta iken kapının çalındığını,
açmaması üzerine kapının kırıldığını, bir kısmı kar maskeli bir kısmı asker
şapkalı olan asker kıyafetli 20-25 kişilik grubun H.D.nin evini sorması üzerine
bu kişilere H.D.nin evini gösterdiğini, bu kişilerin aksansız ve akıcı biçimde
Türkçe konuştuğunu, köyün etrafının askerlerle çevrili olması ve terör örgütü
mensuplarının köye yaklaşamayacak olmaları nedeniyle bu kişilerin asker
olduğunu düşündüğünü söylemiştir. İfadesinin devamında L.D., askerlerin H.D.nin
evinde arama yapıp H.D.yi götürdüklerini, ertesi gün köylerinin boşaltılıp
yakıldığını ve olay gecesi sabaha kadar top ve mermi atıldığını ifade etmiştir.
56. Başvurucu Fatma Döner'in vekili, İ.E.nin dinlenmesi için
3/12/2010 tarihinde dilekçe vermiştir.
57. Cumhuriyet Savcılığı, olayın gerçekleştiği yıl ve yakın
yıllarda İlçe Jandarma Komutanlığında görev yapan subay, astsubay ve uzman
çavuşlara ait vesikalık resimleri içeren künye defterini 11/1/2011 tarihinde
tanık L.D.ye göstermiş ve teşhis işlemi yaptırmıştır. L.D., olayın gece ve
karanlıkta gerçekleştiğini, kendisine gösterilen resimlerdeki kişilerin olay
yerinde olup olmadığını teşhis edemediğini, olaydaki şahısları da
hatırlamadığını beyan etmiştir.
58. İfadesi 2/5/2011 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığınca
istinabe suretiyle alınan İ.E., olay gecesi H.D. ile birlikte camiden
çıktıklarında uzaktan silah sesleri gelmeye başladığını, H.D.nin oğlu K.D.nin
okuldan kaçıp kaybolması nedeniyle H.D.yi kendi evine davet ettiğini ancak
H.D.nin bunu kabul etmemesi sebebiyle ayrıldıklarını, evine gittiğinde de silah
seslerinin gelmeye devam ettiğini, saat 01.00 sıralarında H.D.nin ablası
G.G.nin evine gelip H.D.yi asker ve korucuların götürdüğünden söz edip peşlerinden
gitmek için yardım istediğini ve kabul etmeyince ayrılan G.G.nin beş dakika
kadar sonra geri döndüğünü söylemiştir. İ.E. ifadesinin devamında kapı kırılma
sesi duymadığını, asker kıyafetli şahıslar görmediğini, bağrışma veya tartışma
duymadığını, sadece silah sesleri duyduğunu, sabaha kadar evde beklediğini,
sabah H.D.nin kapısını kırık vaziyete gördüğünü beyan etmiştir. Ayrıca İ.E.,
saat 07.00-08.00 sıralarında köyün etrafının asker ve korucular tarafından
sarıldığını, köyün içinde de üzerilerinde askerî kıyafet bulunan 100-150
kişilik bir grubun bulunduğunu, bu grubun kıyafetlerinde herhangi bir işaret ve
rütbe olmadığını, bu kişilerdenbirinin Türkçe konuşarak arama yapacaklarından
söz ettiğini ve evlerine dönmelerini istediğini ifade etmiştir. Son olarak
İ.E., bazı evlerden duman çıkmaya başladığını, köyü yakan askerlerin saat 11.00
gibi köyü terk ettiklerini, soy ismini hatırlamadığı köyün imamı H. ve birkaç
kişiyle birlikte H.D.yi aramaya çıktılarını, dere kenarında suyun üstüne atılan
çalılar ve ağaç dallarını gördüklerini, dalları kaldırınca üzerinde büyük bir
taş bulunan H.D.nin cesedini gördüklerini, H.D.nin cesedinin çene altından
vurulmuş ve kafatası parçalanmış hâlde olduğunu ve cesedi ertesi gün
defnettiklerini söylemiştir.
59. Cumhuriyet Başsavcılığının faillerin tespiti için araştırma
yapılması talebi üzerine İlçe Jandarma Komutanlığı emrindeki kolluk görevlileri
tarafından düzenlenen 15/7/2011 tarihli tutanakta, araştırma neticesinde terör
örgütüne yardım ve yataklık yaptığı bilinen H.D.nin güvenlik güçlerine
muhbirlik yaptığı gerekçesiyle terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğü
belirtilmiştir.
60. Cumhuriyet Başsavcılığının H.D.nin kaçırılıp terör örgütü
mensuplarıncaöldürüldüğüne tanık olanların beyanlarının alınması talebi üzerine
İlçe Jandarma Komutanlığı K.G.nin ifadesine başvurmuştur. K.G. 9/10/2011
tarihli ifadesinde, 1994 yılında Hizan'da bulunan ceza infaz kurumunda
olduğunu, H.D.nin bir oğlunun daha önce terör örgütüne katıldığını ve H.D.nin
kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini ifade etmiştir.
61. Cumhuriyet Başsavcılığı, Hizan İlçe Jandarma Komutanlığının
terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığı bilinen H.D.nin güvenlik güçlerine
muhbirlik yaptığı gerekçesiyle terör örgütü mensuplarınca öldürüldüğünün
bildirildiği gerekçesiyle fezleke düzenleyip soruşturma evrakını 14/2/2012
tarihli kararla Van Cumhuriyet Başsavcılığına (CMK 250. madde ile görevli)
göndermiştir.
62. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli)
21/11/2013 tarihinde Bitlis İl Jandarma Komutanlığı, Bitlis İl Emniyet
Müdürlüğüne ve İlçe Jandarma Komutanlığına müzekkere yazarak zamanaşımı
süresinin dolmasına az bir zaman kalması nedeniyle faillerin tespitine
çalışılmasını ve Geyikkayası mevkiinde meydana gelen öldürme olayıyla
bağlantılı olarak olayın araştırılmasını istemiştir.
Bitlis İl Jandarma Komutanlığı ve İlçe Jandarma Komutanlığı
verdikleri cevapta, faillerin tespit edilemediğini ancak olay yerlerinin
birbirine yakın olması nedeniyle H.D.nin terör örgütüne mensup aynı kişilerce
öldürülmüş olabileceğini belirtmişlerdir.
Bitlis İl Emniyet Müdürlüğü 4/12/2013 tarihli yazıyla konuyla
ilgili ellerinde herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığını bildirmiştir.
63. Van Cumhuriyet Başsavcılığı (TMK 10. madde ile görevli)
21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun uyarınca 12/4/1991 tarihli ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemeler ile
Cumhuriyet başsavcılıklarının görevine son verildiği ve soruşturma yetkisinin
yetkili Cumhuriyet başsavcılığına ait olduğu gerekçesiyle 17/3/2014 tarihinde
görevsizlik kararı vermiş ve soruşturma evraklarını Bitlis Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiş; Bitlis Cumhuriyet Başsavcılığı da yetkisiz olduğu
gerekçesiyle 13/8/2014 tarihinde yetkisizlik kararı vermiş ve soruşturma
evrakını Cumhuriyet Başsavcılığına göndermiştir.
64. Cumhuriyet Başsavcılığınca faillerin tespiti konusunda
yazılan müzekkere üzerineİlçe Jandarma Komutanlığı, olay hakkında bilgileri
olmadığı anlaşılan ve Kolludere köyünde koruculuk yapan iki korucunun beyanına
başvurmuş ve şüphelilerin tespit edilemediğine dair tutanak tutmuştur.
65. Cumhuriyet Başsavcılığı 24/9/2014 tarihinde kasten öldürme
suçu için kanunda öngörülen zamanaşımı süresinin 25/3/2014 tarihinde dolduğu
gerekçesiyle olay hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermiştir.
66. Zamanaşımı süresinin dolmadığı iddiasıyla yapılan itiraz,
Bitlis Sulh Ceza Hâkimliğinin 21/11/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
67. Nihai karar 3/12/2014 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş
olup bireysel başvuru 25/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
IV.İLGİLİ HUKUK
68. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş
olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya
başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi
halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek
hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”
69. 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun’un 1. maddesi
şöyledir:
“Bu Kanunun amacı, terör eylemleri veya terörle mücadele kapsamında
yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara uğrayan kişilerin, bu zararlarının
karşılanmasına ilişkin esas ve usulleri belirlemektir.”
70. 13/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun
102. ve 104. maddelerinin ilgili bölümleri şöyledir:
“Madde 102 - Kanunda başka türlü yazılmış olan
ahvalin maadasında hukuku amme davası:
1 - Ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis ve
müebbed ağır hapis cezalarını müstelzim cürümlerde yirmi sene,
2 - Yirmi seneden aşağı olmamak üzere muvakkat
ağır hapis cezasını müstelzim cürümlerde on beş sene,
... geçmesiyle ortadan kalkar.
Madde 104 - Hukuku amme davasının müruru
zamanı, mahkumiyet hükmü, yakalama, tevkif, celb veya ihzar müzekkereleri, adli
makamlar huzurunda maznunun sorguya çekilmesi, maznun hakkında son tahkikatın
açılmasına dair olan karar veya C. müddeiumumisi tarafından mahkemeye yazılan
iddianame ile kesilir.
Bu halde müruru zaman, kesilme gününden
itibaren yeniden işlemeğe başlar. Eğer müruru zamanı kesen muameleler müteaddid
ise müruru zaman bunların en sonuncusundan itibaren tekrar işlemeğe başlar.
Ancak bu sebepler müruru zaman müdetini 102 nci maddede ayrı ayrı muayyen olan
müddetlerin yarısının ilavesi ile baliğ olacağı müddetten fazla uzatamaz.”
71. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 7.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe
giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve
infaz olunur.”
72. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından kabul edilen
(11/12/2010 tarihli ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na
6524 sayılı Kanun’un 39. maddesi ile eklenen geçici 4. maddenin (6) numaralı
fıkrası gereğince yürürlükten kaldırılmış olan ancak başvuruya konu
soruşturmanın yürütüldüğü periyotta yürürlükte olan) 18/10/2011 tarihli ve
faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturma usul ve esaslarına ilişkin
Genelge'nin ilgili bölümü şöyledir:
“…
50.
Faili meçhul olay ve cinayetlerin soruşturulmasında,
...
g) Soruşturma evraklarının ilgili Cumhuriyet savcısı tarafından sık sık
gözden geçirilmesi, ancak sadece soruşturma evrakının en üstündeki müzekkereye
cevap verilmiş olup olmadığı ile yetinilmeyerek içeriği itibarıyla başkaca
eksik kalmış bir husus varsa onun da tamamlanması için gerekli yazının
yazılması, sonucunun uygun aralıklarla takip edilmesi,
…”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
73. Mahkemenin 24/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
74. Başvurucular, H.D.ye ve başvurucu Mehmet Raif Döner'e ait
evlerin güvenlik güçlerince yakıldığını belirterek mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşlerdir.
75. Bakanlık, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ilgili
görüş bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
76. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
77. Somut olayda başvurucular, mülkiyet haklarının ihlal
edildiği iddiasıylaidareye başvurduklarına ve aldıkları olumsuz cevap üzerine
idari yargıda zararlarının telafisi için tam yargı davası açtıklarına dair
bireysel başvuru formunda herhangi bir açıklama yapmamış ve bu hususta herhangi
bir delil ortaya koymamışlardır. Dolayısıyla başvurucuların hukuk sisteminde
mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda bulundukları
sonucuna varılmıştır.
78. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların
İddiaları ve Bakanlık Görüşü
79. Başvurucular, güvenlik güçlerince yapılan bir operasyon
sırasında H.D.nin gözaltına alınıp öldürüldüğünü ve ölümüyle ilgili etkili bir
ceza soruşturması yürütülmeyerek soruşturmanın zamanaşımına uğratıldığını
belirterek yaşam hakkının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
80. Bakanlık görüşünde; başvurucuların iddialarını olay
tarihinden yaklaşık on bir yıl sonra yetkili makamlara taşımalarının olayın tüm
koşulları ile ortaya çıkarılamamasınında ana etken olduğu, başvurucuların
şikâyetlerini çok uzun bir süre geçirmeden adli mercilere taşımaları
gerektiğine ilişkin özen yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, uzun süre
hareketsiz kaldıkları için başvurucuların iddialarının artık dinlenemeyeceği,
başvurucuların 2005 yılından öne sürülmeyen, o tarihte öğrenilen veya yeni elde
edilen herhangi bir delil de sunmadıkları dile getirilmiştir. Ayrıca Bakanlık
görüşünde; başvurucu Fatma Döner'in H.D.nin gözaltına alınmasıyla ilgili
çelişkili iddialarının bulunduğu, soruşturmada tanık olarak ifade veren
kişilerin görgüye dayalı bilgilerinin olmadığı, olay tarihinde operasyon
yapıldığına ve bu sırada H.D.nin gözaltına alındığına ilişkin somut herhangi
bir delil olmadığı, Cumhuriyet savcılarının kararlarında bariz takdir hatası
veya açık bir keyfîlik bulunmadığıve bu nedenle başvurunun açıkça dayanaktan
yoksun olduğu belirtilmiştir.
2. Değerlendirme
81. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
82. Anayasa’nın 17. maddesi bağlamında yapılan şikâyetlerin
incelenmesinde anılan maddede güvence altına alınan yaşam hakkı ve kötü muamele
yasağı ihlali ile ilgili iddialarda bulunulduğu zaman Anayasa Mahkemesi, bu
konu hakkında tam bir inceleme yapmalıdır (Hamdiye
Aslan, B. No: 2013/2015, 4/11/2015 § 93).
83. Somut olayda başvuru formu ve eklerinde sunulan belgeler ile
başvuruya konu ceza soruşturmasında yer alan bilgi ve belgeler, yaşam hakkının
maddi boyutunun ihlal edilip edilmediği konusunda bir değerlendirme yapılmasına
imkân sağlayacak nitelikte veri içermemektedir. Olayın gerçekleştiği koşullar,
başka bir ifadeyle ölenin iddia edildiği gibi kamu görevlilerince mi
öldürüldüğü yoksa üçüncü kişilerce mi öldürüldüğü bir değerlendirme yapılmasına
imkân sağlayacak nitelikte belirlenebilmiş değildir. Bu nedenle inceleme, yaşam
hakkının etkili soruşturma yükümlülüğüne ilişkin usul boyutu ile sınırlı olarak
yapılmıştır.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
84. Yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi
açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen
kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvuru konusu olayda başvurucular, ölen kişinin
eşi ve kardeşidir. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik
bulunmamaktadır.
85. Bakanlık görüşünde iddiaların olay tarihinden yaklaşık on
bir yıl sonra yetkili makamlara taşınmasının olayın tüm koşulları ile ortaya
çıkarılamamasında ana etken olduğu ve başvurucuların özen yükümlülüklerini
yerine getirmedikleri belirtilerek başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olduğu
ileri sürülmüş ise de söz konusu şikâyet üzerine Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma başlatılmış, olayın aydınlatılabilmesi ve faillerin tespit
edilebilmesi için pek çok soruşturma işlemi yapılmıştır (bkz. §§ 9-67). Bu
sebeple başvurucuların yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetlerinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığı sonucuna varılmıştır.
86. O hâlde açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul
edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı
anlaşılan yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
87. Ceza soruşturmasının etkili olması için soruşturma
makamlarının resen ve derhâl harekete geçerek ölüm olayını aydınlatabilecek ve
sorumluların belirlenmesini sağlayabilecek bütün delilleri tespit etmeleri
gerekir. Soruşturmada ölüm olayının nedeninin veya sorumlu kişilerin
belirlenmesi imkânını zayıflatan bir eksiklik, etkili soruşturma yükümlülüğüne
aykırılık oluşturabilir (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 57).
88. Kamu görevlilerinin, güç kullanımı sonucu gerçekleşen ya da
gerçekleştirildiği iddia edilen ölümlere ilişkin soruşturmaların etkili
olabilmesi için soruşturma makamlarının olaya karışmış olabilecek kişilerden
bağımsız olması gerekir. Soruşturma makamlarının sadece hiyerarşik ve kurumsal
bağımsızlığı yeterli olmayıp aynı zamanda soruşturmanın da fiilen bağımsız
olarak yürütülmesi gerekir (Cemil Danışman,
B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 96).
89. Ceza soruşturmasının etkililiğini sağlayacak hususlardan
biri de fiilen hesap verilebilirliği sağlamak için soruşturma sürecinin kamu
denetimine açık olmasıdır. Ayrıca her olayda, ölen kişinin yakınlarının meşru
menfaatlerini korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmaları
sağlanmalıdır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 58).
90. Soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi gerekir. Bazı
durumlarda soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlükler bulunabilir. Ancak
böyle bir durumda dahi yetkililerin süratle hareket etmeleri olayın
aydınlatılabilmesi, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ve hukuka aykırı
eylemlere müsamaha gösterildiği veya kayıtsız kalındığı görünümü verilmemesi
açısından kritik bir öneme sahiptir (Deniz
Yazıcı, B. No: 2013/6359, 10/12/2014,§ 96).
ii. İlkelerin Olaya Uygulanması
91. Olaya ilişkin soruşturmada, yukarıda genel ilkeler bölümünde
ifade edilen yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasından haberdar olan soruşturma
makamlarının derhâl harekete geçmesi, başvurucuların meşru menfaatlerini
korumak için bu sürece gerekli olduğu ölçüde katılmalarının sağlanması ve
soruşturma makamlarının bağımsızlığı konularında başvurucular tarafından
herhangi bir iddia ileri sürülmediği gibi bu konularda bir eksikliğin de
bulunmadığı görülmektedir. Gerçekten de H.D.nin öldürüldüğünden haberdar olan
Cumhuriyet Basşavcılığı derhâl soruşturma başlatmış, başvurucular şikâyetlerini
soruşturma makamları önünde dile getirebilmiş, toplanması istedikleri delilleri
soruşturma makamlarına iletebilmiş, soruşturma makamlarınca verilen kararlara
itiraz edebilmiş ve soruşturmaya katılımları konusunda herhangi bir engelle
karşılaşmamışlardır. Ayrıca soruşturma, olaya karıştığı iddia edilen kolluk
biriminin emrindeki görevliler eliyle değil Cumhuriyet Başsavcılığı ve Askerî
Savcılıkça yürütülmüştür.
92. Diğer taraftan olayın tüm yönlerinin aydınlatılması ve varsa
sorumluların tespit edilebilmesi için bütün delillerin toplanması ve
soruşturmaların makul bir süratle yürütülmesi konuları yönünden de
soruşturmanın etkililiğinin incelenmesi gerekmektedir. Ne var ki inceleme
yapılırken başvurucuların olayın üzerinden yaklaşık on bir yıl geçtikten sonra
soruşturma makamlarına başvurdukları, olayın nasıl gerçekleştiğine ve
faillerinin kimler olduğuna dair herhangi bir tanık bulunmadığı, H.D.nin evini
faillere gösterdiği ve H.D.nin güvenlik güçlerince alınıp götürüldüğü yönünde
beyanlarda bulunan L.D. ve başvurucu Fatma Döner'in ölenin yakınları olduğu,
H.D.yi evinden alıp götüren kişileri başkalarından ayırt edecek fiziksel
özelliklerin de L.D. ve başvurucu Fatma Döner tarafından dile getirilemediği
hususları hatırda tutulmalıdır.
93. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın
etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma
işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No:
2013/4668, 16/9/2015, § 68)
94. Somut olayda, başvurucuların 7/1/2005 havale tarihli
dilekçeleri ile başlayan soruşturma sürecinde başvuruya konu olayın gerçekleşme
koşulları ile faillerin tespiti içinbaşvurucuların, olay tarihinde muhtar ve
İhtiyar Heyeti azaları olduğu kolluk araştırması ile tespit edilen kişilerin,
İlçe Jandarma Komutanlığı ile Jandarma Asayiş Komando Bölük Komutanlığında
görevli olanlardan yirmi ikisinin ve başvurucuların 2009 yılında verdikleri
dilekçe ile dinlenmesini talep ettikleri kişilerin ifadelerine başvurulmuştur.
Cumhuriyet Başsavcılığı ve Askerî Savcılıkça olay tarihinde Köklü mezrasında
operasyon, pusu-devriye veya arama-tarama faaliyeti olup olmadığının tespiti
için askerî birliklerle yazışmalar yapılmıştır. H.D.ye ait olduğu ileri sürülen
mezar açılmış, ölü muayenesi ve otopsi işlemi yapılıp ATK 1. İhtisas Kurulu
raporuyla ölüm nedeni tespit edilmiştir. H.D.ye ait evi güvenlik güçlerine
gösterdiği iddia edilen L.D.ye künye defteri gösterilerek teşhis işlemi
yaptırılmıştır. Bunların dışında somut olayın koşullarında hangi maddi delilin
veya tanık beyanının elde edilmemesinin soruşturmanın ilerlemesine engel
olduğunu ortaya koyacak bir veri Anayasa Mahkemesinin elinde bulunmamaktadır.
95. Soruşturmanın makul bir özen ve süratle yapılıp
yapılmadığına ilişkin tespit başvuruya konu her bir olayın kendi koşullarına,
soruşturmadaki şüpheli veya sanık sayısına, suçlamaların niteliğine, olayın
karmaşıklık derecesine ve soruşturmanın ilerlemesine engel olan unsurlar ya da
güçlüklerin bulunup bulunmadığına göre farklılık gösterebilecektir (Fahriye Erkek ve diğerleri, § 91).
96. Başvuruya konu soruşturmanın herhangi bir somut gelişmeye
rağmen soruşturma makamlarının hareketsiz kalmaya devam ettiklerini ortaya
koyan bir tespitte bulunmasını sağlayacak bir yönü bulunmadığı gibi
başvurucuların da bu husus açısından herhangi somut bir iddialarının olmadığı
görülmektedir. O hâlde zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle kovuşturmaya
yer olmadığına dair karar verilmesi, soruşturmanın makul bir süratte
yürütülmediğinin tespit edilebilmesi için yeterli değildir.
97. Anayasa Mahkemesi açısından bir soruşturma dosyasında yer
alan unsurlar, taraflarca soruşturma hakkında sunulan bilgiler ve öldürme
olayını çevreleyen koşullar gözönünde bulundurulduğunda soruşturma makamlarının
delillerin toplanması ve soruşturmanın yönlendirilmesi konusunda gerekli
işlemleri yerine getirdiğine kanaat getirilen durumlarda, sadece bir kişiyi
öldürenlerin kimliklerinin tespit edilememesine bağlı olarak soruşturmanın
etkisiz olduğu sonucu çıkarılması mümkün değildir (İsmail Yıldırım ve diğerleri, B. No: 213/9332, 20/4/2016, §
75).
98. Mevcut durumda ölüm olayının nedenini aydınlatmak için
gerekli adımların zamanında atıldığı, sorumluların tespitine yarayabilecek
bütün delillerin toplanması konusunda gerekli özenin gösterildiği ve
soruşturmanın derinliği ile ciddiyeti üzerinde önemli etki gösterecek nitelikte
eksik yönlerinin bulunmadığı, bu haliyle de başvurucuların yakınlarının ölümü
hakkında yürütülen soruşturmanın Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği
yeterlilikte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
99. Açıklanan nedenlerle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Yaşam hakkının usul boyutunun İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
24/1/2018 tarihinde karar verildi.