TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
OĞUZ ZENGİN BAŞVURUSU (2)
|
(Başvuru Numarası: 2014/156)
|
|
Karar Tarihi: 4/10/2017
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Muammer
TOPAL
|
|
|
M. Emin KUZ
|
Raportör
|
:
|
Ayhan KILIÇ
|
Başvurucu
|
:
|
Oğuz ZENGİN
|
Vekili
|
:
|
Av. Metin
İRİZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ek özel hizmet tazminatı ödenmesi istemiyle yapılan
başvurunun sendikacılık faaliyetlerinden dolayı reddedilmesi nedeniyle
örgütlenme özgürlüğünün; bu işleme karşı açılan davanın reddedilmesi, yargılama
sırasında davalı idarenin savunmalarının tebliğ edilmemesi ve yargılamanın uzun
sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/12/2013 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1957 doğumlu olup İstanbul'da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu olay tarihinde Bahçelievler Belediye Başkanlığı
(Belediye) emrinde teknisyen olarak görev yapmakta olup aynı zamanda Belediye
ve Mahalli İdare Çalışanları Birliği Sendikasının (Sendika) şube yöneticisidir.
10. Belediye tarafından 2005 yılında uygulamaya konulan
"Dijital Ortamda Parmak İzi Tanımalı Kart Okuma Yöntemi ile Personel
Kontrol Sistemi"ne (kart sistemi) Sendika itiraz
etmiş ve kart sisteminin yanlışlığı hakkında görüş beyan etmiştir.
11. Başvurucu, şube yöneticisi olduğu Sendikanın kart sistemine
itirazlarda bulunması nedeniyle kendisine psikolojik taciz (mobbing)
uygulandığını, bu kapsamda çok sık bir şekilde kurum içinde statüsü ve onuruyla
bağdaşmayan görev yeri değişikliği ve görevlendirmelere maruz kaldığını iddia
etmiştir.
12. Başvurucu 3/5/2006 tarihinde teknisyen kadrosu bulunmayan
Hukuk İşleri Müdürlüğü emrinde teknisyen olarak görevlendirilmiştir. Hukuk
İşleri Müdürlüğünün 12/5/2006 tarihli yazısıyla başvurucudan, dava konusu olan
bir taşınmaza ilişkin olarak;
-Taşınmaz üzerinde Belediye tarafından gerçekleştirilen herhangi
bir yol, tretuar, kaldırım ve benzeri işgalin mevcut
olup olmadığının, mevcut ise ne kadar olduğunun ve söz konusu yolun ne zamandan
beri kullanılır olduğunun gerek mahalle muhtarlıklarının ve gerekse bölge
sakinlerinin yazılı ifadeleri ile tespiti ve bunların tutanak altına alınması,
-Taşınmazın bulunduğu bölgedeki piyasa rayiç bedellerinin
taşınmazın bulunduğu bölgeden ve tapu kayıtlarından araştırılması ve
gayrimenkulün rayiç bedelinin tayini,
-Bu bağlamda gün içerisinde yapılmış olan çalışmanın, ilgili
mahkemesine delil olarak sunulmak üzere teferruatlı rapor ile günlük olarak
saat 16.30'a kadar Müdürlüğe teslimi ve Müdürlük makamı tarafından
incelendikten sonra uygunluğu cihetinde tasdikinin sağlanması,
-Her bir taşınmaz için yapılacak çalışmanın müstakil bir dosya
hâlinde Hukuk İşleri Müdürlüğüne tevdii,
-İşbu çalışmanın tebliğ tarihinden itibaren beş iş günü içinde
tamamlanması göreviyle vazifelendirilmiştir.
13. Başvurucu bu ve bunun gibi görevlendirmeler sebebiyle 2006
Temmuz ayı sonuna kadar arazide çalıştığını belirtmektedir.
14. Başvurucu 6/6/2006 tarihinde 160 seri No.lu Devlet Memurları
Kanunu Genel Tebliği (Genel Tebliğ) uyarınca 15/5/2006 tarihinden itibaren büro
dışında gerçekleştirdiği bu çalışmalar nedeniyle ek özel hizmet tazminatından
yararlandırılması isteminde bulunmuştur. Başvuru, cevap verilmeksizin zımnen
reddedilmiştir.
15. Başvurucu zımni ret işleminin iptali istemiyle 3/10/2006
tarihinde İstanbul 8. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme
12/12/2007 tarihinde heyet hâlinde verdiği kararla davayı reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde, Genel Tebliğ uyarınca teknik hizmetler kadrosunda görev yapanlara
ek özel hizmet tazminatının ödenebilmesi için bu personelin büro, atölye, ısı
santrali, laboratuvar, tesis (sosyal tesisler dâhil) işletme, fabrika ve hizmet
binaları gibi kapalı mahaller dışında arazi, park, bahçe, şantiye, inşaat,
maden, açık alanlarda kurulu tarım ve hayvancılık uygulama birimleri, yol,
tünel, demiryolu, büyük içme suyu, köprü, kıyı yapıları ve baraj gibi açık
çalışma mahallerinde görevlendirilmiş ve bu mahallerde fiilen çalışmış olması
gerektiği ifade edildikten sonra başvurucunun ofis hizmetlerinde çalışması
nedeniyle ek özel hizmet tazminatına hak kazanmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
16. Kararı temyizen inceleyen Danıştay
İkinci Dairesi (Daire) 28/6/2012 tarihli kararıyla uyuşmazlığın tek hâkim
tarafından çözümlenmesi gerekirken heyet hâlinde karara bağlanmış olması
nedeniyle kararı bozmuştur. Kararın gerekçesinde, idari işlemin toplam 98,05 TL
alacağı içerdiği ve bunun da tek hâkim tarafından çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar
kapsamında olduğu vurgulanmıştır.
17. Bozma kararına uyan Mahkeme, tek hâkim tarafından verilen
19/10/2012 tarihli kararla davayı aynı gerekçeyle reddetmiştir. Mahkeme kararı
İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 4/6/2013 tarihli kararıyla onanmış, karar
düzeltme istemi de aynı Bölge İdare Mahkemesinin 5/11/2013 tarihli kararıyla
reddedilmiştir. Nihai karar 28/11/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
18. Başvurucu 26/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun
152. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“II- Tazminatlar:
Görevin önem, sorumluluk ve niteliği, görev
yerinin özelliği, hizmet süresi, kadro unvan ve derecesi ve eğitim seviyesi
gibi hususlar gözönüne alınarak bu Kanunda belirtilen
en yüksek Devlet Memuru aylığının (ek gösterge dahil) brüt tutarının,
A - ÖZEL HİZMET TAZMİNATI:
...
c) Teknik Hizmetler Sınıfına dahil kadrolarda
görev yapanlardan;
1. Dört yıl ve daha fazla süreli yüksek
öğrenim veren okul mezunları için % 168'ine, (18)
Yüksek Mühendis, Yüksek Mimar, Mühendis, Mimar
ve Şehir Plancısı kariyerlerini haiz olup (Bunlardan Müdür ve daha üst merkez ve
taşra birim yöneticileri dahil) 1-4 üncü derecelerden aylık alan ve
kurumlarınca belirlenen büyük yatırım projelerinde fiilen çalışanlara bu
projelerde çalıştıkları sürece ayrıca % 30'una,
Ancak, bu hükme göre ilave ödeme yapılacak
toplam personel sayısı, ilgili kurumun belirtilen kariyerleri haiz toplam
personel sayısının % 10'unu geçemez. (Hesaplamalarda küsurlar tama iblağ
edilir.)
2. Dört yıldan aşağı yükseköğrenim veren okul
mezunları için % 100 üne,
3. Lise dengi mesleki öğrenim veren okul
mezunları için % 72 sine,
Ancak, Teknik Hizmetler Sınıfına ait
kadrolarda görevli olup da, bu görevleri ile ilgili olmayan bir üst öğrenimi
bitirenler için önceki öğrenim durumlarına ait tazminat oranları esas alınır.
Teknik Hizmetler Sınıfına dahil kadrolarda bulunan
personelden kalkınmada öncelikli yörelere sürekli görevle atananlara, bu
yörelerde fiilen çalıştıkları sürece ayrıca 35 puana kadar ilave yapılabilir.
(Ek paragraf: 21/3/2006 – 5473/3 md.) Teknik Hizmetler Sınıfına dahil kadrolarda bulunan
personelden açık çalışma mahallerinde fiilen çalışanlara, bulundukları kadrolar
esas alınmak suretiyle, çalışılan her gün için belirlenecek oranlarda ve üçer
aylık dönemler itibarıyla toplamı 60 puanı aşmayacak şekilde, dönem sonlarında
ödenmek üzere ek özel hizmet tazminatı verilebilir.”
20. Genel Tebliğ'in ilgili bölümü şöyledir:
“C - II Sayılı Cetvele İlişkin Açıklamalar
...
6- II sayılı Cetvelin (E) Teknik Hizmetler
Bölümünün 6 ncı sırasında, Teknik Hizmetler Sınıfına
ait kadrolarda bulunan personelden; büro, atölye, ısı santralı, laboratuar, tesis (sosyal tesisler dahil), işletme, fabrika
ve hizmet binaları dışında olmak şartıyla arazi, şantiye, inşaat, baraj, park,
bahçe, maden, açık alanlarda kurulu tarım ve hayvancılık uygulama birimleri ve
yol gibi açık çalışma mahallerinde fiilen çalışanlara (belirtilen mahallerde
yapılan kontrollük hizmetleri dahil), çalışılan her gün için %3, %2 ve %1,2
oranlarında ek özel hizmet tazminatı ödeneceği; bu şekilde ödenecek ek özel
hizmet tazminatı toplamının üçer aylık dönemler itibarıyla %60, %40 ve %24
oranlarını aşamayacağı, bu ilave tazminatın kimlere ödeneceğinin ise iş
programları ve çalışma mahallerinin özellikleri dikkate alınarak, üçer aylık
dönemler halinde, ilgili birim amirlerince belirleneceği ve ödemelerin görevin
fiilen yerine getirilmesinden sonra üçer aylık dönem sonlarında yapılacağı
hükme bağlanmıştır.
Buna göre, kadroları Teknik Hizmetler
Bölümünün l ila 4 üncü sırasında sayılanlara, söz konusu ek özel hizmet
tazminatının ödenebilmesi için;
a) Bu personelin büro, atölye, ısı santralı, laboratuar, tesis (sosyal tesisler dahil), işletme, fabrika
ve hizmet binaları gibi “kapalı mahaller” dışında arazi, park, bahçe, şantiye,
inşaat, maden, açık alanlarda kurulu tarım ve hayvancılık uygulama birimleri,
yol, tünel, demiryolu, büyük içme suyu, köprü, kıyı yapıları, baraj v.b. açık çalışma mahallerinde görevlendirilmiş ve bu
mahallerde fiilen çalışmış olmaları,
b) Söz konusu görevlendirmelere ilişkin olarak
ilgili birim amirlerince belirlenen görev ve isimleri ihtiva eden listelerin
ibrazı,
yeterli olacaktır."
B. Uluslararası Hukuk
21. İlgili uluslararası hukuk için bakınız (K.V. [GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, §§
25-35).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 4/10/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Örgütlenme
Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu şube yöneticisi olduğu Sendikanın Belediye
tarafından 2005 yılında yürürlüğe konulan kart sistemine itirazda bulunması
sebebiyle uygulanmaya başlanan mobbing kapsamında
yapılan görevlendirme gereği ofis dışında çalıştığı hâlde ek özel hizmet
tazminatı ödenmemesinin örgütlenme özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
25. Anayasa'nın 51. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
"Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin
çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve
geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma,
bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.
Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz.
Sendika kurma hakkı ancak, millî güvenlik,
kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile
başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebepleriyle ve kanunla
sınırlanabilir."
26. Anayasa’nın 51. maddesinde güvenceye bağlanan sendika hakkı,
demokratik toplumun temeli olan örgütlenme özgürlüğünün bir parçasıdır.
Örgütlenme özgürlüğü, bireylerin kendi menfaatlerini korumak için kollektif oluşumlar meydana getirerek bir araya gelebilme
özgürlüğüdür. Bu özgürlük, bireylere topluluk hâlinde siyasal, kültürel, sosyal
ve ekonomik amaçlarını gerçekleştirme imkânı sağlar. Sendika hakkı da çalışanların,
bireysel ve ortak çıkarlarını korumak amacıyla bir araya gelerek örgütlenebilme
serbestliğini gerektirmekte ve bu niteliğiyle örgütlenme özgürlüğünün bir
parçası olarak görülmektedir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
27. Sendika hakkı, çalışanların ve çalıştıranların sadece
istedikleri sendikaları kurmaları ve bunlara üye olmaları yolunda bir hakla
sınırlı kalmamakta, aynı zamanda oluşturdukları tüzel kişiliklerin varlığının
ve bu tüzel kişiliklerin kendine özgü faaliyetlerinin de garanti altına
alınmasını içermektedir. Üyelerinin ekonomik, sosyal ve kültürel ortak
menfaatlerini korumak ve geliştirmek amacıyla kurulan sendikalar ve bunların
üst kuruluşlarının serbestçe sendikal faaliyetlerde bulunabilmesi, bu kapsamda
iş uyuşmazlığı çıkarması, toplu görüşme ve toplu sözleşme yapması, grev ve
lokavt kararı vermesi ve uygulaması da sendika hakkının gereklerindendir (AYM,
E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
28. Sendika hakkı, sendika üyesinin gerek sendikaya üye olması
gerekse mensubu bulunduğu sendikanın faaliyetlerine katılması nedeniyle
yaptırıma uğramamasını da güvence altına almaktadır. Bu durumda bir çalışanın
herhangi bir sendikaya üye olması veya mensubu bulunduğu sendikanın
faaliyetlerine katılması sebebiyle yaptırıma maruz kalması, örgütlenme
özgürlüğüne müdahale oluşturabilir.
29. Derece mahkemelerinde görülen davanın konusu, başvurucuya ek
özel hizmet tazminatı ödenmesi isteminin reddine ilişkin işlemdir. Hukuk İşleri
Müdürlüğünün 12/5/2006 tarihli yazısı, görülen davanın konusunu
oluşturmamaktadır. Başvurucu tarafından sendikacı kişiliğiyle ilgili olarak
ileri sürülen iddiaların daha çok Hukuk İşleri Müdürlüğünün 12/5/2006 tarihli
görevlendirme yazısıyla alakalı olduğu anlaşılmaktadır. Başvuru dilekçesinde
ileri sürülen iddialar, başvurucunun yürüttüğü sendikacılık faaliyeti ile
başvurucuya ek özel hizmet tazminatı ödenmemesi yolunda tesis edilen işlem
arasında bağ kurulabilmesi bakımından yeterli bir temel sağlamamaktadır. Zira
başvurucu tarafından açılan dava, başvurucunun ofis dışında çalışmış olması
koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucunun ofis
dışında çalışma koşulunu sağlamadığı hususu sendikacı kişiliğinden bağımsız
olarak yapılan hukuki bir değerlendirmedir. Derece mahkemelerinin, başvurucunun
sendikacı kişiliğini dikkate alarak bu sonuca ulaştığı yolunda bir iddiası
bulunmadığı gibi bu kanaate varılmasını temin edecek herhangi bir veri de
dosyada yer almamaktadır. Bu durumda başvurucuya ek özel hizmet tazminatı
ödenmemesinin sendikal faaliyette bulunması sebebine dayandığı iddiasının ve
dolayısıyla örgütlenme özgürlüğüne müdahalenin varlığının kanıtlanamadığı
sonucuna ulaşılmaktadır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu, Hukuk İşleri Müdürlüğünün 12/5/2006 tarihli
yazısıyla kendisine verilen görevlerin ofis dışında çalışmayı gerektirdiğini ve
bu çerçevede 2006 yılı Temmuz ayı sonuna kadar sahada çalıştığını ileri
sürmüştür. Genel Tebliğ uyarınca da ek özel hizmet tazminatı ödenmesinin
koşullarının oluştuğunu savunan başvurucu, Mahkemenin yeterli inceleme yapmadan
ofis hizmetlerinde çalışıldığı gerekçesiyle davayı reddetmesinin hukuka aykırı
olduğunu belirterek adil yargılanmadığına dair şikâyette bulunmuştur. Başvurucu
ayrıca davalı idarenin savunma yazılarının tebliğ edilmediğini belirtmiştir.
Başvurucu son olarak yargılamanın makul süreyi aştığından da yakınmıştır.
.
2. Değerlendirme
32. 6216 sayılı Kanun'un "Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi" kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, Anayasanın uygulanması
ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı
başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar
verebilir."
a. Anayasal ve Kişisel
Önemden Yoksun Olma Kriterine İlişkin Genel İlkeler
33. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasında herkesin
bireysel başvuru hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık yukarıda
yer verilen Kanun maddesinde (bkz. § 32) anayasal ve kişisel önemi düşük olan
veya bulunmayan başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm
altına alınmıştır. Anılan düzenlemenin kaynağı, hâkimin küçük/önemsiz işlerle
uğraşmaması gerektiğini ifade eden kadim "De minimis
non curat praetor" ilkesidir. Bu ilkenin temelinde yatan
düşüncelerden biri mahkemelerin asıl işlevlerine odaklanmalarını sağlamak ve
buna engel teşkil edecek olan önem derecesi düşük davaların ve başvuruların iş
yükü oluşturmasını önlemektir (K.V.,
§ 47).
34. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun
başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan kabul edilebilirlik ek
kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini
taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek
nitelikte olsa bile Kanun’da belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez
bulunabilecektir (K.V., § 55).
Kanun’da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemez
bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür: “Anayasal önem” olarak
adlandırılabilecek olan birinci koşul "başvurunun Anayasa’nın uygulanması
ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi
açısından önem taşımaması”, “kişisel önem” olarak adlandırılabilecek olan
ikinci koşul ise “başvurucunun önemli bir zarara uğramaması”dır
(K.V., § 57).
35. Anayasal önem koşulunun uygulanmasıyla ilgili olarak kanun
koyucu “Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma”, “Anayasa’nın
yorumlanması açısından önem taşıma” ve “temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından önem taşıma” şeklinde üç unsur belirlemiş olmakla
birlikte temel hak ve özgürlüklerle ilgili Anayasa hükümlerinin yorumlanması
işin doğası gereği temel hak ve özgürlüklerin kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesini de içermektedir. Bu nedenle anayasal önemin, temel hak ve
özgürlüklere ilişkin Anayasa hükümlerinin “yorumlanması” ve “uygulanması”
açısından önem taşıma şeklinde ifade edilebilecek iki unsurunun bulunduğunu
kabul etmek gerekir (K.V., § 61).
36. İşin doğası ve kanun metni dikkate alındığında bir
başvurunun anayasal öneminin bulunduğu sonucuna varılabilmesi için onun bu iki
unsurdan biri açısından önem taşımasının yeterli olduğu anlaşılmaktadır (K.V., § 62). Anayasa hükümlerinin
yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin
bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku
bulunmamaktadır. Bununla birlikte Mahkeme, bir meseleyle ilgili olarak daha
önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları
dikkate alarak yeniden yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye
ilişkin başvurunun anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir(K.V., § 63).
37. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsuru ise
özellikle Mahkemenin Anayasa hükümleriyle ilgili yorumu ile kamu makamları ve
derece mahkemelerinin uygulamaları arasındaki farklılıkta kendisini gösterir.
Ancak her uygulama farklılığı, başvurunun Anayasa’nın uygulanması açısından
“önemli” olduğu anlamına gelmez. Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından
başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve derece
mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi
yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması gerekir (K.V., § 64).
38. Kişisel önemin bulunmaması koşulu, başvurucunun önemli bir
zarara uğramamış olmasını ifade eder. Bu koşul, somut olayın başvurucunun
kişisel durumu üzerindeki olumsuz etkisinin derecesiyle ilgilidir. Somut olayda
ortaya çıkan kişisel zararın önemli olup olmadığını başvurucunun subjektif algısı belirlemez. Bu husus başvurucunun içinde
bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere her olayın kendine özgü koşulları
dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi
tarafından değerlendirilir (K.V.,
§§ 66, 67).
b. İlkelerin Olaya
Uygulanması
39. Başvuru konusu olayda başvurucu tarafından ek özel hizmet
tazminatı ödenmesi istemiyle yapılan idari başvurunun zımnen reddine ilişkin
işleme karşı açılan davada verilen kararın sonucu itibarıyla hukuka aykırı
olması, bu davada davalı idarenin savunmalarının tebliğ edilmemesi ve
yargılamanın uzun sürmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
şikâyetinde bulunulmuştur.
40. Anayasa Mahkemesi daha önce önüne gelen birçok başvuruda,
mahkeme kararlarının sonucu itibarıyla hukuka aykırı olduğuna ilişkin
şikâyetler ile çelişmeli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve yargılamada
makul sürenin aşıldığına ilişkin şikâyetleri incelemiş; bu şikâyetler bağlamında
adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğini belirlemiş; bu konuda uygulamaya
yön verebilecek zenginlikte içtihat oluşturmuştur (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013; Faik Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014; Abdullah Özen, B. No: 2013/4424, 6/3/2014;
Güher Ergun ve diğerleri, B. No:
2012/13, 2/7/2013; B.E., B. No:
2012/625, 9/1/2014; Selahattin Akyıl,
B. No: 2012/1198, 7/11/2013; Nesrin Kılıç,
B. No:2013/772, 7/11/2013; Mehmet Salih
Ayyıldız, B. No: 2012/397, 17/11/2014).
41. Somut başvuruda dile getirilen benzer şikâyetlerin Anayasa
Mahkemesince daha önce incelendiği ve ilgili Anayasa kurallarının yorumlandığı
anlaşılmaktadır. Buna göre Mahkemenin sıklıkla uygulanmış açık bir içtihadının
bulunduğu, mahkeme kararının sonucu itibarıyla hukuka aykırı olduğu şikâyeti
ile çelişmeli yargılanma hakkının ihlal edildiği ve yargılamanın makul süreyi
aştığı şikâyetlerini içeren başvurunun genel bir soruna işaret etmediği gibi
Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının
belirlenmesi açısından da önem taşıdığının ortaya konulamadığı sonucuna
varılmaktadır.
42. Başvurucu tarafından dava konusu edilen idari işlemin
içeriğindeki ek özel hizmet tazminatının miktarı 98,05 TL'dir. Objektif olarak
bakıldığında bu tutarın yasal faiz eklenmiş hâlinin dahi yüksek olmadığı
açıktır. Başvurucu tarafından da bu miktarın, mali durumunu ciddi anlamda
etkilediği ve kendileri için önemli olduğu hususunda herhangi bir açıklama
yapılmamıştır. Bu nedenle başvuru konusu miktarın başvurucu açısından önemli
bir zarara yol açtığı kanaati edinilememiştir. Tüm bunlar birlikte
değerlendirildiğinde 98,05 TL ek özel hizmet tazminatının başvurucular
açısından önemli bir zarar doğurmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.
43. Öte yandan davanın konusunu teşkil eden 98,05 TL ek özel
hizmet tazminatının ödenmemesinin önemli zarara neden olmadığı sonucuna
ulaşılmış olması karşısında, bu tutara ilişkin yargılamanın makul süreyi
aştığına ve yargılamada çelişmeli yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
şikâyetler yönünden de aynı sonuca ulaşmak gerekir.
44. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun
olduğu anlaşılan başvurunun diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Örgütlenme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
4/10/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.