TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SERBÜLENT GÖKHAN BEYAZ BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/15729)
Karar Tarihi: 25/1/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Recai AKYEL
Raportör Yrd.
Fatih ALKAN
Başvurucu
Serbülent Gökhan BEYAZ
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, kamu görevlisi olan ve romatoloji kliniği bulunan bir şehirde görevlendirilmesi yönünde sağlık raporu bulunan başvurucunun atama talebinin reddedilmesi nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının, açılan davanın makul sürede tamamlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3.Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4.Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde aldığı anesteziyoloji uzmanlık eğitimi sonrasında zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmek üzere 16/11/2007 tarihinde Diyarbakır Çocuk Hastalıkları Hastanesine uzman hekim olarak atanmıştır.
9.Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipliği tarafından başvurucu hakkında 3/3/2008 ve 16/3/2009 tarihlerinde düzenlenen sağlık kurulu raporlarında özetle başvurucunun periyodik aralıklarla hastaneye yatarak "infliscimab infüzyonu" tedavisi görmesi gerektiği ve romatoloji kliniği olan bir merkezde takibinin uygun olduğu belirtilmiştir.
10. Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından düzenlenen 22/5/2009 tarihli sağlık raporunda ise Ağustos 2006 tarihinden itibaren anti-TNF tedavi ve hastalık aktivitesi nedeniyle askerliğine ilişkin bir yıl erteleme verilen başvurucunun hastalığının klinik ve laboratuvar verilere göre hâlen aktif olduğu belirtilerek başvurucunun askerliğe elverişli olmadığı tespit edilmiştir.
11. Başvurucu, sağlık kurulu raporlarında belirtilen sağlık mazeretini gerekçe göstererek tedavisinin yapılmasının mümkün olduğunu belirttiği Ankara veya Bursa illerinden birine naklen atanmak istemiyle Sağlık Bakanlığına başvurmuştur. Anılan başvurunun 21/4/2009 tarihli işlem ile reddedilmesi üzerine başvurucu tarafından 23/6/2009 tarihinde iptal davası açılmıştır.
12. Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 30/11/2010 tarihli kararıyla davanın reddine hükmedilmiştir. Karar gerekçesinde, Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğünden alınan bilgiye göre başvurucunun tedavisini gerçekleştirebilecek niteliği haiz romatoloji alanında uzman bir hekimin Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görev yaptığı ve bu duruma göre başvurucunun tedavisini Diyarbakır ili sınırları içinde de sürdürebileceği belirtilmiştir. Mahkemece, bu durumda naklen atanma talebinin reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
13. Söz konusu karar, Danıştay Beşinci Dairesinin 9/5/2014 tarihli ilamıyla gerekçesi değiştirilmek suretiyle onanmıştır. Karar gerekçesinde, sağlık mazereti nedeniyle yer değiştirme talebinde bulunulabilmesi için sağlık mazeretine ilişkin kurul raporunda sağlık durumunun görev yapılan yerde veya görev yapılan yerin değiştirilmemesi hâlinde tehlikeye gireceğini belirten bir ibareye yer verilmesi gerektiği ancak başvurucunun nakil istemine dayanak olan sağlık kurulu raporunda bu nitelikte bir ibarenin bulunmadığı anlaşıldığından sağlık mazereti nedeniyle naklen atanma talebinin reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.
14.Nihai karar 25/8/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
15.Başvurucu 18/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV.İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu'nun ek 3. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
"İlgili mevzuata göre yurt içinde veya yurt dışında öğrenimlerini tamamlayarak tabip, uzman tabip ve yan dal uzmanlık eğitimini tamamlayarak uzman tabip unvanını kazananlar, her eğitimleri için ayrı ayrı olmak kaydı ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından hazırlanan İlçelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralamasında yer alan;
...
Gün, Sağlık Bakanlığı veya Sağlık Bakanlığınca uygun görülen diğer kuruluşlarda Devlet memuru veya ilgililerin talebi halinde 10.7.2003 tarihli ve 4924 sayılı Kanuna tâbi sözleşmeli sağlık personeli olarak Devlet hizmeti yapmakla yükümlüdürler."
17. 3359 sayılı Kanun'un ek 4. maddesi şöyledir:
"Tıp fakülteleri dekanlıkları ve eğitim hastaneleri baştabiplikleri mezun olan veya uzmanlık ve yan dal uzmanlık öğrenimini tamamlayan tabip ve uzman tabiplerin isim ve adreslerini onbeş gün içinde Sağlık Bakanlığına bildirmekle yükümlüdürler. Diploma ve uzmanlık belgelerinin Sağlık Bakanlığınca tescil işlemlerini müteakip en geç iki ay içerisinde, Devlet hizmeti yükümlülüğü olan personel, atama yerleri ve atama işlemine ilişkin süreç internet sayfasında ilân edilir. Bu ilân tebligat yerine geçer.
Eş durumu ve sağlık mazereti nedeniyle yapılacak atamalar hariç personelin görev yerleri, tercih hakkı verilmek sureti ile kurayla belirlenir. Ancak beşinci ve altıncı grup ilçe merkezlerine bağlı yerleşim yerleri ile Bakanlar Kurulunca tespit edilecek il merkezi ve il merkezlerine bağlı yerleşim yerlerinde Devlet hizmeti yükümlülüğünü yerine getirenler, tekrar Devlet hizmeti yükümlüsü olduklarında istekleri dışında bu yerlere atanamazlar. Atama sonuçlarının internet sayfasında ilânını müteakip, gerekli hallerde belgelerini tamamlamak üzere ilgili personele yirmi gün süre verilir. Devlet hizmeti yükümlülük süresi, personelin atandığı yerde göreve katılması ile başlar.
Devlet hizmeti yükümlülüğü kapsamındaki personel, bu görevlerini tamamlamadan mesleklerini icra edemezler."
18. 8/6/2004 tarihli ve 25486 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan ve işlem tarihinde yürürlükte olan Sağlık Bakanlığı Atama ve Nakil Yönetmeliği'nin "Sağlık Mazereti Nedeniyle Atama" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Kendisinin veya kanunen bakmakla yükümlü olduğu eş, anne, baba veya çocuklarından birinin sağlık durumunun bulunduğu yerde tehlikeye girdiğini veya görev yerinin değişmemesi halinde tehlikeye gireceğini, eğitim ve araştırma hastanelerinden alınacak sağlık kurulu raporu ile belgelendirenler; tedavinin yapılabileceği bir sağlık kurum veya kuruluşunun bulunduğu veya sağlığının olumsuz etkilenmeyeceği bir ilin münhal kadrolarına öncelikli olarak atanırlar."
B. Uluslararası Hukuk
19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir.
2. Bu hakların kullanılmasına ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, suçun veya düzensizliğin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması, başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla, hukuka uygun olarak yapılan ve demokratik bir toplumda gerekli bulunan müdahaleler dışında, kamu makamları tarafından hiçbir müdahale yapılamaz."
20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), yer değişikliği/atama işlemlerinin yerindeliğini değerlendirmenin kendisinin görevi olmadığını vurgulamaktadır. Ancak AİHM, bu tür işlemlerin başvurucuların Sözleşme kapsamında korunan hakları üzerindeki sonuçlarını incelemektedir (Metin Turan/Türkiye, B. No: 20868/02, 14/11/2006, § 28).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
21. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
22. Başvurucu, hastalığı nedeniyle romatoloji kliniği bulunan bir yerde görev yapması gerektiğine ve buna ilişkin sağlık raporları bulunmasına rağmen naklen atanma talebinin reddedilmesi nedeniyle tedavisinin gereği gibi yapılamadığını, devletin kendi çalışanının sağlığını korumadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, bu nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ve Anayasa'nın 18. maddesinde düzenlenen zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
23. Başvurucu tarafından ileri sürülen olguların kişinin beden sağlığı üzerinde neden olabileceği sonuçlar dikkate alındığında başvurunun kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
24. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."
25. Anayasa'nın 5. maddesi uyarınca devletin, bireylerin temel hak ve hürriyetlerinin korunmasını ve maddi ve manevi varlıklarının gelişmesini sağlamaya yönelik tedbirler alması yönünde yükümlülüğünün olduğu açıktır. Bunun yanında Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen sosyal hukuk devleti ilkesini sağlık hizmetleri alanında somutlaştıran Anayasa'nın 56. maddesinde herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, devletin herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi artırarak işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenleyeceği ve devletin bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki sağlık ve sosyal kurumlardan yararlanıp onları denetleyerek yerine getireceği belirtilmiştir (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010).
26. Öte yandan kişinin kamu görevlisi olması, kendisine sağladığı birtakım ayrıcalıklar ve avantajların yanında birtakım külfet ve sorumluluklara katlanmayı ve diğer kişilerin tabi olmadığı birtakım sınırlamalara tabi olmayı gerektirmektedir. Kişi, kamu görevine kendi isteği ile girmekle bu statünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanmayı ve külfetlere katlanmayı kabul etmiş sayılmakta olup kamu hizmetinin kendine has özellikleri, bu avantaj ve sınırlamaları zorunlu kılmaktadır (İhsan Asutay, B. No: 2012/606, 20/2/2014, § 38).
27.Bazı kamu görevlilerinin hizmetin niteliği gereği belirli aralıklarla başka yerlere atanmaları, bazılarının ise başka yer veya kurumlara atanmamaları zorunlu olabilir. Bu konuda idareye, belirli bir takdir alanı tanınması makul karşılanmalıdır. Kişilerin birtakım mazeretler çerçevesinde başka yere atanma konusunda talep hakları var ise de atamaya ilişkin mazeretlerini değerlendirip karara bağlayacak olan idarenin kendi mevzuatı çerçevesinde ifa edilen kamu hizmetinin gerekleri, insan kaynaklarının verimli kullanılması, teşkilat yapısının elverişliliği ve benzeri faktörleri dikkate alması kaçınılmazdır. Zira kamu hizmetinin sağlıklı ve kesintisiz bir şekilde yerine getirilmesi için gerekli tedbirleri almak ilgili idarenin öncelikli görevi ve sorumluluğudur (İhsan Asutay, § 39).
28. Somut olayda başvurucu, uzman hekim olarak görevli olduğu Diyarbakır ilinden Bursa ya da Ankara illerine naklen atanması talebiyle yaptığı başvurunun 21/4/2009 tarihinde idare tarafından reddedilmesi nedeniyle romatoloji uzmanı bulunmayan bir şehirde çalışmak zorunda kaldığını, bu nedenle tedavisinin yeterli şekilde yapılamadığını ileri sürmektedir.
29. Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olma hakkı karşısında, ülkenin her yöresinde sağlık hizmetlerinden yararlanılabilmesini sağlamak için hekimler devlet hizmeti ile yükümlü kılınmışlardır. Bu amaca ancak anılan yükümlülüğün yerine getirilmesi ile ulaşılabileceği açıktır (AYM, E.2007/24, K.2010/113, 16/12/2010). Bu nedenle yasa koyucu tarafından anılan yükümlülüğün yerine getirilmesinin sağlanması için alınan önlemler de aynı amacı taşımaktadırlar. Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı kapsamında hekim ihtiyacı yüksek olan yörelerde yeterli uzman hekim istihdamının temini doğrultusunda diğer bazı kamu görevlilerinde olduğu gibi hekimler için de zorunlu hizmet yükümlülüğü getirilmiştir. Başvurucunun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkına yapılan atama talebinin reddi şeklindeki müdahalenin Anayasal bütünlük ilkesi çerçevesinde yurt çapında dengeli ve adil bir şekilde tabip istihdamının sağlanması amacına hizmet ettiği açıktır.
30. Başvurucu hakkında Ankara Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipliği tarafından 3/3/2008 ve 16/3/2009 tarihlerinde düzenlenen sağlık raporlarında, başvurucunun belirli aralıklarla hastaneye yatarak "infliscimab infüzyonu" tedavisi görmesi gerektiği ve romatoloji kliniği olan bir merkezde takibinin uygun olduğu belirtilmiştir. 3/3/2008 tarihli sağlık raporunda tedavi sıklığının iki ayda bir, 16/3/2009 tarihli sağlık raporunda ise ayda bir olması gerektiği belirtilmektedir. Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından düzenlenen 22/5/2009 tarihli sağlık raporunda ise başvurucunun anti-TNF tedavi ve hastalık aktivitesi nedeniyle askerliğe elverişli olmadığı tespit edilmiş; tedavi sürecine ve sıklığına ilişkin bir ifadeye yer verilmemiştir.
31. Başvurucu, görev yaptığı Diyarbakır ilinde romatoloji kliniği bulunmaması nedeniyle tedavisini sürdürebileceği Ankara ve Bursa illerine naklen atanma talebinde bulunmuş, bu talep idarenin 21/4/2009 tarihli işlemiyle reddedilmiştir. Ret işleminin iptali talebiyle açılan davada Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinde romatoloji uzmanının bulunduğunu ve bu başvurucunun tedavisini Diyarbakır ili sınırları içinde sürdürebileceğini belirterek davanın reddine karar vermiştir.
32. Temyiz incelemesi yapan Danıştay Beşinci Dairesi ise sağlık mazereti nedeniyle yer değiştirme talebinde bulunulabilmesi için sağlık mazeretine ilişkin kurul raporunda sağlık durumunun görev yapılan yerde veya görev yapılan yerin değiştirilmemesi halinde tehlikeye gireceğini belirten bir tespite yer verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Daire, başvurucunun nakil istemine dayanak olan sağlık kurulu raporunda böyle bir tespitin bulunmadığı gerekçesiyle naklen atanma talebinin reddine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmadığına hükmetmiş ve gerekçesi değiştirilmek suretiyle Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin kararını onamıştır.
33. Hastalığı ortaya koyan sağlık raporları bulunmasına rağmen bu yöndeki atama talebinin reddedilmesi başvurucunun beden sağlığını etkileyebilecek nitelikte ise de somut olayda devletin başvurucunun sağlık durumunun kötüleşmesini hedefleyen doğrudan bir müdahalesi bulunmamaktadır. Buna karşılık devletin "infliscimab infüzyonu" tedavisi için gereken önlemleri alma ve tedavinin gerçekleşmemesi durumunda meydana gelebilecek olumsuz sonuçlardan başvurucuyu koruma yükümlülüğü bulunmaktadır.
34. Söz konusu pozitif yükümlülük, tedavinin gereği gibi sürdürebilmesi amacı doğrultusunda başvurucunun romatoloji uzmanı bulunan bir yerde görevlendirilmesini gerektirebilir.
35. Başvuru kapsamında yapılan incelemelerde, başvurucunun görev yaptığı Diyarbakır ilinde başvuruya konu iptal davası açılmadan önceki dönemde romatoloji uzmanının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ancak söz konusu pozitif yükümlülüğün yerine getirilip getirilmediği incelenirken belirli aralıklarla tedaviye ihtiyaç duyan başvurucunun naklen atanma talebi hakkında sağlık durumunun görev yaptığı yerde veya görev yaptığı yerin değiştirilmemesi hâlinde tehlikeye girecek derecede acil müdahale gerektirip gerektirmediği yönünden ayrıca bir değerlendirme yapılmalıdır. Acil müdahale gerektirmeyen durumlarda, başvurucunun tedavi dönemlerinde romatoloji uzmanı olan bir sağlık merkezine ulaşıp ulaşamadığı, bu yönde yetkili idari makamlar tarafından kolaylaştırıcı imkânların sağlanıp sağlanmadığı ve böyle bir sağlık merkezine başvurduğu hâlde tedavinin uygun koşullar altında yeterli şekilde yapılıp yapılmadığı hususları söz konusu incelemede gözönünde tutulmalıdır.
36. Somut başvuruda, başvurucunun takipli bir hasta olduğu açık ise de sağlık durumunun görev yaptığı yerde veya görev yaptığı yerin değiştirilmemesi hâlinde tehlikeye girecek derecede acil müdahale gerektirdiğine ilişkin bir tespit bulunmamaktadır. Ayrıca dosya kapsamındaki mevcut bilgi ve belgeler dikkate alındığında, başvurucunun tedavi dönemlerinde romatoloji uzmanı olan bir sağlık merkezine ulaşamadığı, bu yönde yetkili idari makamlar tarafından kolaylaştırıcı imkânların sağlanmadığı ve böyle bir sağlık merkezine başvurduğu hâlde tedavinin uygun koşullar altında yeterli şekilde yapılmadığı söylenemez. Öte yandan dava tarihinden sonra başvurucunun tedavisini gerçekleştirebilme niteliğini haiz romatoloji alanında uzman bir hekimin Diyarbakır ilinde göreve başladığı da görülmektedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde naklen atanma talebinin reddine yönelik işlem nedeniyle başvurucunun yaşamına etkisi bakımından devlet tarafından üstlenilmesi gereken pozitif yükümlülüklerin gerisinde kalınmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
37. Açıklanan gerekçelerle açık ve görünür bir ihlalin saptanamadığı başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
39. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
40. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
41. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
42. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında, iki dereceli bir yargılamada gerçekleşen yaklaşık 4 yıl 11 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
43. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
44. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…"
45. Başvurucu, davanın makul sürede sonuçlanmaması nedeniyle uygun görülecek miktarda tazminat talebinde bulunmuştur.
46. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
47. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya takdiren net 5.400 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harcın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 5.400 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.