TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HACI POLAT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15959)
|
|
Karar Tarihi: 8/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gizem Ceren
DEMİR KOŞAR
|
Başvurucu
|
:
|
Hacı POLAT
|
Vekili
|
:
|
Av. Özden
SALDIRAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, reşit olmayanla cinsel ilişki ve intihara
yönlendirme suçlarına yönelik olarak yapılan şikâyetle ilgili etkili bir
soruşturma yürütülmemesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile
yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
9. 9/4/1996 tarihinde doğan F.N.P. başvurucunun kızı olup
28/7/2013 tarihinde evlerinin balkonundan atlayarak intihar etmiştir.
10. Başvurucu, intiharından bir gün önce 27/7/2013 tarihinde
kızının vücudundaki gelişmelerden şüphelenmeleri üzerine eşiyle birlikte kızını
doktora götürdüklerinde yaklaşık yedi aylık hamile olduğunu öğrendiklerini
ifade etmektedir.
11. Adli tahkikat ve hastane belgelerinden müteveffanın öldüğü
zaman altı yedi aylık hamile olduğu anlaşılmaktadır.
12. Aynı gün anne Z.P., ağabey A.P. ve kardeş M.P. kollukta
ifade vermiştir.
13. Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından intihar olayına
ilişkin soruşturma başlatılmıştır.
14. Başvurucunun 13/8/2013 tarihinde Manavgat Cumhuriyet
Başsavcılığında alınan beyanına göre olaylar şu şekilde gelişmiştir: Kızlarının
vücudundaki gelişme ve değişikliklerden şüphelenmeleri üzerine 27/7/2013
tarihinde kızlarını doktora götürmeleri neticesinde kızlarının yaklaşık yedi
aylık hamile olduğunu öğrenmişlerdir. Sorması üzerine kızı başvurucuya, A.Y.
ile 2012 yılı Kasım ayından itibaren arkadaş olduklarını, bu arkadaşlık
ilerledikten sonra üç kez cinsel birliktelik yaşadıklarını söylemiştir.
Müteveffa F.N.P. aynı gün askerde olan A.Y.yi
telefonla aramıştır ancak ne konuştukları bilinmemektedir. Ertesi gün
başvurucu, eşiyle birlikte kızına A.Y.yi aramasını
söylemiş, kızı telefonda "Babam her
şeyi öğrendi, hamileyim, bu iş nasıl olacak?" demiş, A.Y. ise
"Ne hamilesi, baban her şeyi mi
öğrendi, ben şu an askerdeyim, çocuğu kabul etmiyorum." demiştir.
Başvurucunun eşi, A.Y.nin ablası D.N.yi
aramış, D.N. "Kızın o... edip de
ağabeyimin altına yatmasaydı." diyerek telefonu kapatmıştır. A.Y.nin ailesi ile görüşmeye Gazipaşa'ya gitmek üzere
hazırlandıkları sırada F.N.P. balkona çıkmış, oğlu ve müteveffanın kardeşi olan
M.nin engel olmaya çalışmasına karşın kendini aşağıya
atmıştır. M.nin bağırması üzerine koşup baktıklarında
yerde gördükleri kızlarını hastaneye kaldırmışlar ancak kurtaramamışlardır.
15. Başvurucu aynı beyanında; kızının intihar etmeden yaklaşık
yarım saat kadar önce şüpheli Ahmet ile ikinci kez telefonla görüştüğünü, bu
telefon görüşmesinin içeriğini duymadığını ancak kızından öğrendiğine göre
"Boşuna Gazipaşa'ya gitmeyin, benim
ailem senin aileni kabul etmez, ben zaten yapacağımı yaptım, ne hâlin varsa
gör." dediğini, bu nedenle kızının intihara teşvik edildiğini
düşündüğünü ifade etmiştir. Polis olan başvurucu ayrıca 12/4/2012 tarihinde
A.Y.ye alkollü araç kullanmaktan işlem yapmış olduğunu ve2013 yılı Şubat ayında
kızının peşinde gördüğü A.Y.ye "Benim
kızımın peşini bırak!" diyerek tokat attığını, bu nedenlerle A.Y.nin başvurucunun oğlu A.ya
"Polis çocuğu değil misiniz, siz
kendinizi ne zannediyorsunuz, sizinle daha işim bitmedi."
şeklinde söylemlerde bulunmuş olduğunu, kızını da bu nedenle anılan şekilde
intihara yönlendirdiğini düşündüğünü, A.Y.den
şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.
16. Anne Z.P.nin 28/7/2013 tarihinde
kollukta alınan ifadesinde; 27/7/2013 tarihinde eşi ile birlikte kızını doktora
götürdüklerini, burada kızının yedi aylık hamile olduğunu öğrendiklerini,
28/7/2013 tarihinde kızının erkek arkadaşı A.Y. ve ablasıyla görüşüldüğünü, A.Y.nin ablasının bir çaresine bakacaklarını söylediğini,
kızının neden intihar ettiğini bilmediğini belirttiği anlaşılmaktadır.
17. Şüpheli sıfatıyla 31/1/2014 tarihinde alınan ifadesinde
A.Y., müteveffa ile askere gitmeden beş altı ay önce tanışarak gönül ilişkisi
yaşadıklarını, müteveffayı ablaları ve ailesiyle tanıştırdığını, evlenmeyi
düşündüklerini, 2013 yılının Nisan ayında askerden izne geldiğinde rıza
dâhilinde cinsel ilişkiye girdiklerini, öncesinde herhangi bir cinsel
birlikteliklerinin olmadığını, ölüm olayından bir gün önce müteveffanın
kendisini arayarak hamile olduğunu söylediğini, kendisinin de "Ailemle konuşalım, nişan söz yapalım."
dediğini, hamileliği ablası D.N.ye söylemesi üzerine ablasının müteveffayı
aradığını, ailelerin konuşarak "Çocukları
nişanlandıralım." şeklinde
konuştuklarını, ailesinin de kabul ettiğini, kendisinin de evlenmeye razı
olduğunu, müteveffanın neden intihar ettiğini bilmediğini beyan etmiştir.
18. Soruşturma kapsamında yapılan DNA incelemesi sonucu
müteveffanın bebeğinin babasının A.Y. olduğu belirlenmiştir.
19. Müteveffanın otopsi raporunda ölüm sebebinin yüksekten
atlama sonucu oluşabilir nitelikte kafa ve genel vücut travmasına bağlı iç
organ harabiyetleri ve kanamaları olduğu tespit
edilmiştir.
20. Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 26/5/2014
tarihinde; suç tarihinde on beş yaşından büyük müteveffa ile şüpheli A.Y.
arasında rızaya dayalı gerçekleşen cinsel birliktelikte cinsel istismar suçunun
yasal unsurunun oluşmadığı, reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan ise bizzat
müteveffa tarafından hak düşürücü süre içinde herhangi bir şikâyetin
bulunmadığından şüpheli A.Y. hakkında cezai takibat yapılmasının mümkün
olmadığı, başvurucunun A.Y. ve D.N.ye yönelik intihara yönlendirme suçu iddiası
açısından ise kamu davasının açılmasını haklı kılacak nitelikte dosyaya
yansıyan somut ve objektif delil bulunmadığı belirtilerek şüpheliler hakkında
kamu adına takibat icrasına mahal olmadığına karar verilmiştir.
21. Başvurucunun itirazı, Manavgat Sulh Ceza Hâkimliğinin
4/8/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. 8/10/2014 tarihinde yapılan bireysel
başvuruda süre aşımı olmadığı tespit edilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun
başvuruya konu suçun işlendiği iddia edilen tarihte yürürlükte olan "Reşit olmayanla cinsel ilişki"
başlıklı 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan
kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
23. 5237 sayılı Kanun'un 73. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Soruşturulması ve kovuşturulması
şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette
bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz."
24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun
172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi
sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde
edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer
olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi
alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı,
süresi ve mercii gösterilir."
25. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/3/2008 tarihli ve
E.2007/5-253, K.2008/52 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
“…
5237 sayılı TCY’nın
6/1-a maddesinde, “henüz 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanan çocuk
kavramının, yasakoyucu tarafından cinsel
dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, “onbeş
yaşını bitirmiş”, “onbeş yaşını tamamlamamış”
şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde
“onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklar ile “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz
yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı
kategoride mütalaa edilmiştir. TCY’nın 103/1-a
maddesinde, “onbeş yaşını tamamlamamış” olan
çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken
aynı maddenin b bendinde ise diğer çocuklar ifadesiyle “onbeş
yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış”
olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya
iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel
davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Yasa
koyucu bu maddede “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı
rızalarıyla yapılan cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış
ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken “onbeş
yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı
rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. TCY’nın 104. maddesinde de, cebir, tehdit ve hile
olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel
ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemiştir.
26. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 1/2/2015 tarihli ve
E.2014/14-198, K.2015/428 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
4721 sayılı Medeni Kanunun 13. maddesinde,
yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk veya
bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden
yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip bulunduğu açıkça vurgulandıktan
sonra, aynı kanunun 16. maddesinde ayırt etme gücüne sahip olan küçüklerin
kanuni temsilcilerinin rızası bulunmadıkça kendi işlemleriyle borç altına
giremeyecekleri belirtilmiş, ancak karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya
bağlı olan hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı hükme bağlanmıştır.
Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte, öğretide
genel olarak; kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına
devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı
bozma, evlat edinme gibi haklar olarak açıklanmaktadır. Bu tür haklar insanın
kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden söz konusu hakların kullanılmasına karar
verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır.
Diğer taraftan, 15.04.1942 gün ve 14-9 sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararı ve Ceza Genel Kurulunun 15.02.1972 gün ve 43-50 ile
02.03.2004 gün ve 44-58 sayılı kararlarında; ayırt etme gücüne sahip (sezgin)
küçüklerin doğrudan doğruya kişiliklerine karşı işlenmiş bulunan suçlardan
dolayı dava ve şikâyet hakkına sahip oldukları belirtilmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 10.06.2014 gün ve
551-311, 12.11.2013 gün ve 511-449 ile 11.03.2008 gün ve 253-52 sayılı
kararlarında vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK'nun
6/1-a maddesinde, "henüz onsekiz yaşını
doldurmamış kişi" olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanun koyucu
tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, "onbeş yaşını bitirmiş", "onbeş
yaşını tamamlamamış" şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı
görülmektedir. Buna göre bu bölümde "onbeş
yaşını tamamlamamış" çocuklar ile "onbeş
yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını
tamamlamamış" çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride
mütalaa edilmiştir. TCK'nun 103/1-a maddesinde "onbeş yaşını tamamlamamış" olan çocuklara karşı her
türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken, aynı maddenin (b)
bendinde; diğer çocuklar ifadesiyle "onbeş
yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını
tamamlamamış" çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit,
hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen
cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir.
Böylece kanun koyucu bu maddede "onbeş yaşını
bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış"
olan çocuklara karşı rızalarıyla işlenen cinsel davranışları cinsel istismar
suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermiş...
cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını
bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak
hüküm altına alınmıştır.
...
27. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2/3/2004 tarihli ve
E.2004/2-44, K.2004/58 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
...15.4.1942 gün ve 14/9
sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; "Temyiz kudretine sahip
küçükler, (kanuni temsilcilerinin rızası olsun olmasın) doğrudan doğruya
kişiliklerine karşı işlenmiş olan suçlardan dolayı dava ve şikayet hakkına
sahiptir........ Kanuni temsilcilerin görevi, sezgin küçükler dava ve şikayette
bulunmadıkları takdirde onların yerine geçerek yararlarını korumaktan
ibarettir." denilmekte, Ceza Genel Kurulunun 18.12.1971 gün ve 43-50
sayılı kararında da, sezgin küçüklerin kanuni temsilcilerinin rızası olsun
olmasın şikayetten vazgeçebileceği belirtilmekte[dir].
..."
28. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 30/1/2006 tarihli ve
E.2005/18695, K.2006/361 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
suçun takibinin şikayete bağlı bulunduğu, mağdurenin ise tüm aşamalarda sanıktan davacı ve şikayetçi
olmadığı nazara alınarak kamu davasının şikayet yokluğu sebebiyleCMK.nun
223/8. maddesi uyarınca düşürülmesi [gerektiği)..."
29. Anayasa Mahkemesinin 26/2/2009 tarihli ve E.2006/17,
K.2009/33 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
" A- İtiraz Konusu Yasa
Kuralı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan
kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
...
İtiraz konusu kuralla cebir, tehdit ve hile
olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş çocukla cinsel
ilişkide bulunan kişinin, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılacağı öngörülmektedir. Suçun mağdurunun onbeş yaşını bitirmekle birlikte reşit olmayan bir çocuk
olduğu, duruma göre kadın veya erkek olabileceği; belli yaş grubundaki mağdura
karşı işlenen fiilin rızayla gerçekleştirilmesi nedeniyle suçun, çocukların
cinsel istismarına ilişkin bir önceki maddedeki düzenlemeden farklı ele
alındığı, dolayısıyla rızanın, fiilin bu madde kapsamında kalıp kalmadığının
değerlendirilebilmesi için bir unsur işlevi gördüğü, ancak sanığın cezalandırılabilmesi
için belli bir süre içerisinde şikayet koşulunun da gerçekleşmesi gerektiği
anlaşılmaktadır.
...
Hukuk devletinde ceza siyasetinin gereği
olarak yasakoyucu, Anayasanın ve ceza hukukunun temel
ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek
hangi eylemlerin suç sayılacağına, bunlara verilecek cezanın türü, miktarı,
artırım ve indirim nedenleri ve oranları ile suçun takibine ve yargılama
usulüne ilişkin koşullar öngörebilir.
İtiraz konusu kuralın, onbeş
yaşını doldurmuş çocukların cinsel farkındalık dönemine girmekle birlikte henüz
kişiliklerinin yeterince gelişmemiş olması, başkalarıyla cinsel ilişkiye
girmenin sonuçlarını yeterince kavrayacak sorumluluk duygusuna sahip
olmayabilecekleri düşüncesiyle ve onların cinsel dokunulmazlıklarını korumak
amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır...
..."
30. Anayasa Mahkemesinin 12/11/2015 tarihli ve E.2015/43,
K.2015/101 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ
5237 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanun'la
yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan ve bakılmakta olan davada
uygulanacak kural olma niteliği taşıyan 103. maddesi şöyledir:
"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden
kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel
istismar deyiminden;
a) Onbeş yaşını
tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve
sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen
her türlü cinsel davranış,
b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit,
hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen
cinsel davranışlar,
Anlaşılır.
(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair
bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya
üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen,
vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı
nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki
fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a)
bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle
gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı
oranında artırılır.
(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve
şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca
kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh
sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak
üzere hapis cezasına hükmolunur.
(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine
veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına
hükmolunur."
...
17. 5237 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (b)
fıkrasında çocuk, henüz onsekiz yaşını doldurmamış
kişi olarak tanımlanmaktadır. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı 103. maddede
düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçunda mağdur olabilme yaşı
bakımından çocukları iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan ilkini onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar, ikincisini ise onbeş ile onsekiz yaş arasındaki
çocuklar oluşturmaktadır.
18. Kanun koyucu suçun mağdur üzerinde
yaratacağı etkileri dikkate alarak yaptığı ayrımda birinci grup olan onbeş yaşın altındaki çocukların, yeterli psikolojik ve
fiziki olgunluğa ulaşmamış olmaları nedeniyle kendilerine yönelik olarak
yapılan cinsel davranışların anlamını ve ağırlığını idrak etmelerinin mümkün
olmadığını ve bunların cinsel davranışlara ilişkin rızalarının geçersiz
olduğunu kabul etmiştir. Bu suretle kanun koyucu onbeş
yaşın altındaki çocukları mutlak bir koruma altına almaktadır.
19. Onbeş ilâ onsekiz yaşlarındaki çocuklar bakımından ise kuralla
öngörülen suçun oluşabilmesi için mağdurun, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını
algılama yeteneğinin gelişmemiş olması ya da bu yeteneği gelişmiş olsa da
mağdura yönelik olarak cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyecek başka bir
nedene dayalı olarak fiilin gerçekleştirilmiş olması şartı aranmaktadır. Bu yaş
aralığında bulunan ve suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği
gelişmiş çocuklarla, cebir, tehdit ve hile olmaksızın gerçekleştirilen cinsel
ilişki ise 5237 sayılı Kanun'un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı "reşit olmayanla cinsel
ilişki" suçu olarak düzenlenerek yaptırımı altı aydan iki yıla kadar hapis
cezası şeklinde öngörülmektedir. Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında,
fiilin yol açması muhtemel zararları da göz önünde bulundurarak düzenlediği
itiraz konusu kuralın, amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki kurduğu
ve düzenlemenin amacına ulaşmaya elverişli ve orantılı olduğu anlaşıldığından
kuralda hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
20. Ayrıca itiraz konusu kuralda öngörülen
suçun koruduğu hukuki değer, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama
yeteneği gelişmemiş çocuklar ile bu yeteneği gelişmiş olmakla birlikte cebir,
tehdit, hile veya iradeyi etkileyecek başka bir nedene dayalı olarak
kendilerine karşı gerçekleştirilen cinsel istismar nedeniyle mağdur olan
çocukların cinsel dokunulmazlığı ile beden ve ruh sağlığıdır.
..."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
31. Mahkemenin 8/3//2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşam Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
32. Başvurucu; A.Y. ve ablası D.N.nin
sözleri nedeniyle kızının intihar ettiğini, intihara yönlendirme suçu yönünden
etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle etkili başvuru hakkı ile adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
33. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iddialarının yaşam hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği, müteveffanın intiharı üzerine soruşturma
başlatıldığı, ölü muayene ve otopsi raporlarının tanzim edilerek ölüm sebebinin
tespit edildiği, DNA incelemesi yapılarak bebeğin babasının tespit edildiği,
şüpheli A.Y.nin ifadesine ve tanık beyanlarına
başvurulduğu belirtilmiştir. Bakanlık, intihara yönlendirme suçu yönünden kamu
davasının açılmasını haklı kılacak nitelikte somut ve objektif delil
bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanan
soruşturmanın yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu usul yükümlülüğü
açısından yeterli olup olmadığının Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi
gerektiğini ifade etmektedir.
2. Değerlendirme
34. Anayasa’nın “Kişinin
dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir."
35. Anayasa'nın “Devletin
temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü
şöyledir:
“Devletin temel amaç ve görevleri, …
Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve
mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti
ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve
sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için
gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
37. Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan
adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile bağlantı kurularak başvurucu
tarafından ileri sürülen iddiaların yaşama hakkının usul -etkili soruşturmaya
ilişkin- boyutu kapsamında olduğu değerlendirilmiş olup söz konusu iddialara
ilişkin inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.
38. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden
kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle
ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No:
2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu, somut olayda yaşamını yitiren F.N.P.nin babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından
bir eksiklik bulunmamaktadır.
39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin
olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya
zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul
edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
40. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı,
Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve
negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).
41. Yaşama hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda
olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm
yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan
bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü
çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini
ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma
yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve
diğerleri, § 54).
42. Yaşama hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza
soruşturmalarının amacı yaşama hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir
şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve
sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır.
Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın
17. maddesi hükümleri, başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle
yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya
da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına
gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri,
§ 56).
43. Soruşturmanın etkililiğini ve yeterliliğini temin etmek için
soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek
sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir
(Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, §
57).
44. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma
kapsamında yetkililerin tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi
incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir
rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif
analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi
için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları
gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini
olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma
yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586,
4/11/2015, § 89).
45. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki
inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir.
Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik
gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir.
Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere
bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek
mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri,
B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).
46. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin
belirleyicisi yetkili soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir
somut olayın koşullarını ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem
belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri,
B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).
47. Somut olayda müteveffanın intihar etmesinden sonra derhâl
soruşturma başlatılmış, müteveffanın aile bireyleri ile tanıkların beyanları
alınmış, ölü muayenesi ve otopsi tutanakları ile müteveffanın ölüm sebebi
tespit edilmiştir. Yapılan DNA incelemesi ile müteveffanın bebeğinin babası
tespit edilmiş ve babanın ifadesine başvurulmuştur. Başka bir ifade ile yapılan
soruşturma kapsamında ölüm sebebi tespit edilmiş ve üçüncü kişilerin ölüm
olayında sorumluluğu bulunup bulunmadığı araştırılmıştır. Başvurucu, her ne
kadar kızının intiharından sorumlu oldukları iddiası ile A.Y. ve D.N.den şikâyetçi olmuşsa da toplanan deliller ışığında
müteveffanın intiharında bu kişilerin sorumluluğu bulunduğuna ilişkin delile
rastlanmadığı anlaşılmaktadır.
48. Yaşama hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında
başvuru konusu olayda, soruşturma makamının olayı aydınlatmaya yönelik
işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen
soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek bir eksikliğin
bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun da toplanan deliller dışında
başka bir delile işaret etmediği anlaşılmaktadır.
49. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza
soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutu yönünden bir ihlalin
olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Maddi ve Manevi
Varlığın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
50. Başvurucu; kızının hamile olduğunu öğrendiği tarihten
itibaren süresi içinde şikâyetçi olmasına karşın reşit olmayanla cinsel ilişki
suçu yönünden müteveffa tarafından hak düşürücü süre içinde şikâyetçi
olunmadığı gerekçesiyle ceza takibatının mümkün olmadığına karar verilmesi
nedeniyle etkili başvuru hakkı, adil yargılanma hakkı, maddi ve manevi varlığın
korunması hakkı ile kızının cinsiyeti nedeni ile ayrımcılık yapılmış olduğu
iddiasıyla eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
51. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş
bildirmemiştir.
2. Değerlendirme
52. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi
ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte
olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme
hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında
güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile bireyin kendisini
gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık
gelmektedir. Başvurucunun iddialarının maddi ve manevi varlığın korunması hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
53. Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu yönünden yürütülen
soruşturmanın etkili şekilde yapılmadığı iddiasıyla müteveffanın babası
tarafından yapılan başvuruda öncelikle mağdur statüsünün değerlendirilmesi
gerekmektedir.
54. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru
yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir
kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön
koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya konu edilen
ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da
ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi",
bu ihlalden dolayı "kişisel olarak" ve "doğrudan"
etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu
ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer,
B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).
55. Başvurucu baba; kızının hamile olduğunu, dolayısıyla cinsel
ilişkiyi kendisinin öğrendiği tarihten itibaren süresinde yaptığı şikâyet
üzerine kovuşturma başlatılmamasından şikâyetçidir.
56. "Reşit olmayanla cinsel ilişki" suçu, 5237 sayılı
Kanun'da "kişilere karşı suçlar"ı hüküm
altına alan ikinci kısmın “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında
düzenlenmektedir. Suçun basit hâlinin takibi şikâyete tabidir. Şikâyet hakkı
ise kişiye sıkı surette bağlı bir hak olup korunan hukuki değerin sahibi olan
çocuğa aittir. Ayırt etme gücüne sahip (sezgin) küçükler, mağduru oldukları suç
yönünden doğrudan doğruya şikâyet hakkına sahiptirler. Çocuğun kanuni
temsilcisi olmaları nedeniyle ebeveynlerinin de şikâyet hakkı bulunmaktadır.
Ancak ebeveynin şikâyet hakkı suçun mağduru çocuğun şikâyet hakkından bağımsız
bir hak değildir. Ebeveyn ile çocuğun iradelerinin çatışması durumunda çocuğun
iradesine üstünlük tanınmaktadır (Bu yöndeki Yargıtay kararları için bkz. §§
25-28).
57. Başvuruya konu olayda, reşit olmayanla cinsel ilişki suçu
yönünden bizzat müteveffa tarafından hak düşürücü süre içinde yapılmış bir
şikâyet bulunmaması nedeniyle ceza takibatının mümkün olmadığına karar
verilmiştir. Mağduru olduğu suç yönünden doğrudan doğruya şikâyet hakkına sahip
olan müteveffanın hak düşürücü süre içinde fiil ve faili bilmesine karşın cezai
takip yapılması yönünde bir irade beyan etmediği anlaşılmakta olup bireysel
başvuru yapma yönünde bir iradesi oluştuğundan da söz edilemeyecektir.
58. Kişiye sıkı surette bağlı olan, cinsel dokunulmazlığa karşı
suçlar arasında yer alan reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun etkili şekilde
soruşturulmadığı iddiası yönünden başvurucunun şikâyetin konusundan doğrudan etkilenmiş
olduğu, başka bir ifade ile bireysel başvuru anlamında mağdur olduğu
söylenemez.
59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
8/3//2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.