logo
Bireysel Başvuru Kararları Kullanıcı Kılavuzu English

(Hacı Polat [1.B.], B. No: 2014/15959, 8/3/2018, § …)
Kararlar Bilgi Bankasında yayınlanan karar metni
editöryal düzeltmelere tabi tutulmuş olabilir.
   


 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HACI POLAT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/15959)

 

Karar Tarihi: 8/3/2018

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Burhan ÜSTÜN

Üyeler

:

Serruh KALELİ

 

 

Nuri NECİPOĞLU

 

 

Hasan Tahsin GÖKCAN

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Başvurucu

:

Hacı POLAT

Vekili

:

Av. Özden SALDIRAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, reşit olmayanla cinsel ilişki ve intihara yönlendirme suçlarına yönelik olarak yapılan şikâyetle ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/10/2014 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. 9/4/1996 tarihinde doğan F.N.P. başvurucunun kızı olup 28/7/2013 tarihinde evlerinin balkonundan atlayarak intihar etmiştir.

10. Başvurucu, intiharından bir gün önce 27/7/2013 tarihinde kızının vücudundaki gelişmelerden şüphelenmeleri üzerine eşiyle birlikte kızını doktora götürdüklerinde yaklaşık yedi aylık hamile olduğunu öğrendiklerini ifade etmektedir.

11. Adli tahkikat ve hastane belgelerinden müteveffanın öldüğü zaman altı yedi aylık hamile olduğu anlaşılmaktadır.

12. Aynı gün anne Z.P., ağabey A.P. ve kardeş M.P. kollukta ifade vermiştir.

13. Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından intihar olayına ilişkin soruşturma başlatılmıştır.

14. Başvurucunun 13/8/2013 tarihinde Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığında alınan beyanına göre olaylar şu şekilde gelişmiştir: Kızlarının vücudundaki gelişme ve değişikliklerden şüphelenmeleri üzerine 27/7/2013 tarihinde kızlarını doktora götürmeleri neticesinde kızlarının yaklaşık yedi aylık hamile olduğunu öğrenmişlerdir. Sorması üzerine kızı başvurucuya, A.Y. ile 2012 yılı Kasım ayından itibaren arkadaş olduklarını, bu arkadaşlık ilerledikten sonra üç kez cinsel birliktelik yaşadıklarını söylemiştir. Müteveffa F.N.P. aynı gün askerde olan A.Y.yi telefonla aramıştır ancak ne konuştukları bilinmemektedir. Ertesi gün başvurucu, eşiyle birlikte kızına A.Y.yi aramasını söylemiş, kızı telefonda "Babam her şeyi öğrendi, hamileyim, bu iş nasıl olacak?" demiş, A.Y. ise "Ne hamilesi, baban her şeyi mi öğrendi, ben şu an askerdeyim, çocuğu kabul etmiyorum." demiştir. Başvurucunun eşi, A.Y.nin ablası D.N.yi aramış, D.N. "Kızın o... edip de ağabeyimin altına yatmasaydı." diyerek telefonu kapatmıştır. A.Y.nin ailesi ile görüşmeye Gazipaşa'ya gitmek üzere hazırlandıkları sırada F.N.P. balkona çıkmış, oğlu ve müteveffanın kardeşi olan M.nin engel olmaya çalışmasına karşın kendini aşağıya atmıştır. M.nin bağırması üzerine koşup baktıklarında yerde gördükleri kızlarını hastaneye kaldırmışlar ancak kurtaramamışlardır.

15. Başvurucu aynı beyanında; kızının intihar etmeden yaklaşık yarım saat kadar önce şüpheli Ahmet ile ikinci kez telefonla görüştüğünü, bu telefon görüşmesinin içeriğini duymadığını ancak kızından öğrendiğine göre "Boşuna Gazipaşa'ya gitmeyin, benim ailem senin aileni kabul etmez, ben zaten yapacağımı yaptım, ne hâlin varsa gör." dediğini, bu nedenle kızının intihara teşvik edildiğini düşündüğünü ifade etmiştir. Polis olan başvurucu ayrıca 12/4/2012 tarihinde A.Y.ye alkollü araç kullanmaktan işlem yapmış olduğunu ve2013 yılı Şubat ayında kızının peşinde gördüğü A.Y.ye "Benim kızımın peşini bırak!" diyerek tokat attığını, bu nedenlerle A.Y.nin başvurucunun oğlu A.ya "Polis çocuğu değil misiniz, siz kendinizi ne zannediyorsunuz, sizinle daha işim bitmedi." şeklinde söylemlerde bulunmuş olduğunu, kızını da bu nedenle anılan şekilde intihara yönlendirdiğini düşündüğünü, A.Y.den şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.

16. Anne Z.P.nin 28/7/2013 tarihinde kollukta alınan ifadesinde; 27/7/2013 tarihinde eşi ile birlikte kızını doktora götürdüklerini, burada kızının yedi aylık hamile olduğunu öğrendiklerini, 28/7/2013 tarihinde kızının erkek arkadaşı A.Y. ve ablasıyla görüşüldüğünü, A.Y.nin ablasının bir çaresine bakacaklarını söylediğini, kızının neden intihar ettiğini bilmediğini belirttiği anlaşılmaktadır.

17. Şüpheli sıfatıyla 31/1/2014 tarihinde alınan ifadesinde A.Y., müteveffa ile askere gitmeden beş altı ay önce tanışarak gönül ilişkisi yaşadıklarını, müteveffayı ablaları ve ailesiyle tanıştırdığını, evlenmeyi düşündüklerini, 2013 yılının Nisan ayında askerden izne geldiğinde rıza dâhilinde cinsel ilişkiye girdiklerini, öncesinde herhangi bir cinsel birlikteliklerinin olmadığını, ölüm olayından bir gün önce müteveffanın kendisini arayarak hamile olduğunu söylediğini, kendisinin de "Ailemle konuşalım, nişan söz yapalım." dediğini, hamileliği ablası D.N.ye söylemesi üzerine ablasının müteveffayı aradığını, ailelerin konuşarak "Çocukları nişanlandıralım." şeklinde konuştuklarını, ailesinin de kabul ettiğini, kendisinin de evlenmeye razı olduğunu, müteveffanın neden intihar ettiğini bilmediğini beyan etmiştir.

18. Soruşturma kapsamında yapılan DNA incelemesi sonucu müteveffanın bebeğinin babasının A.Y. olduğu belirlenmiştir.

19. Müteveffanın otopsi raporunda ölüm sebebinin yüksekten atlama sonucu oluşabilir nitelikte kafa ve genel vücut travmasına bağlı iç organ harabiyetleri ve kanamaları olduğu tespit edilmiştir.

20. Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 26/5/2014 tarihinde; suç tarihinde on beş yaşından büyük müteveffa ile şüpheli A.Y. arasında rızaya dayalı gerçekleşen cinsel birliktelikte cinsel istismar suçunun yasal unsurunun oluşmadığı, reşit olmayanla cinsel ilişki suçundan ise bizzat müteveffa tarafından hak düşürücü süre içinde herhangi bir şikâyetin bulunmadığından şüpheli A.Y. hakkında cezai takibat yapılmasının mümkün olmadığı, başvurucunun A.Y. ve D.N.ye yönelik intihara yönlendirme suçu iddiası açısından ise kamu davasının açılmasını haklı kılacak nitelikte dosyaya yansıyan somut ve objektif delil bulunmadığı belirtilerek şüpheliler hakkında kamu adına takibat icrasına mahal olmadığına karar verilmiştir.

21. Başvurucunun itirazı, Manavgat Sulh Ceza Hâkimliğinin 4/8/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. 8/10/2014 tarihinde yapılan bireysel başvuruda süre aşımı olmadığı tespit edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

22. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun başvuruya konu suçun işlendiği iddia edilen tarihte yürürlükte olan "Reşit olmayanla cinsel ilişki" başlıklı 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikâyet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

23. 5237 sayılı Kanun'un 73. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suç hakkında yetkili kimse altı ay içinde şikayette bulunmadığı takdirde soruşturma ve kovuşturma yapılamaz."

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir."

25. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11/3/2008 tarihli ve E.2007/5-253, K.2008/52 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

“…

5237 sayılı TCY’nın 6/1-a maddesinde, “henüz 18 yaşını doldurmamış kişi” olarak tanımlanan çocuk kavramının, yasakoyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, “onbeş yaşını bitirmiş”, “onbeş yaşını tamamlamamış” şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklar ile “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCY’nın 103/1-a maddesinde, “onbeş yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken aynı maddenin b bendinde ise diğer çocuklar ifadesiyle “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Yasa koyucu bu maddede “onbeş yaşını bitirmiş olup ta onsekiz yaşını tamamlamamış” olan çocuklara karşı rızalarıyla yapılan cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermişken “onbeş yaşını tamamlamamış” çocuklara karşı yapılan her türlü cinsel davranışı rızaları olsa bile çocukların cinsel istismarı suçu kapsamına almıştır. TCY’nın 104. maddesinde de, cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak düzenlemiştir.

26. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 1/2/2015 tarihli ve E.2014/14-198, K.2015/428 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

4721 sayılı Medeni Kanunun 13. maddesinde, yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk veya bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkesin ayırt etme gücüne sahip bulunduğu açıkça vurgulandıktan sonra, aynı kanunun 16. maddesinde ayırt etme gücüne sahip olan küçüklerin kanuni temsilcilerinin rızası bulunmadıkça kendi işlemleriyle borç altına giremeyecekleri belirtilmiş, ancak karşılıksız kazanmada ve kişiye sıkı sıkıya bağlı olan hakları kullanmada bu rızanın gerekli olmadığı hükme bağlanmıştır. Kişiye sıkı sıkıya bağlı haklar kanunda tek tek sayılmamakla birlikte, öğretide genel olarak; kişinin sadece kendisinin kullanabileceği, başkasına devredilemeyen ve miras yoluyla geçmeyen örneğin; evlenme, nişanlanma, nişanı bozma, evlat edinme gibi haklar olarak açıklanmaktadır. Bu tür haklar insanın kişiliğini yakından ilgilendirdiğinden söz konusu hakların kullanılmasına karar verme yetkisi başkasına bırakılmamıştır.

Diğer taraftan, 15.04.1942 gün ve 14-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve Ceza Genel Kurulunun 15.02.1972 gün ve 43-50 ile 02.03.2004 gün ve 44-58 sayılı kararlarında; ayırt etme gücüne sahip (sezgin) küçüklerin doğrudan doğruya kişiliklerine karşı işlenmiş bulunan suçlardan dolayı dava ve şikâyet hakkına sahip oldukları belirtilmektedir.

Ceza Genel Kurulunun 10.06.2014 gün ve 551-311, 12.11.2013 gün ve 511-449 ile 11.03.2008 gün ve 253-52 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK'nun 6/1-a maddesinde, "henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi" olarak tanımlanan çocuk kavramının, kanun koyucu tarafından cinsel dokunulmazlığa karşı suçların düzenlendiği bölümde, "onbeş yaşını bitirmiş", "onbeş yaşını tamamlamamış" şeklinde iki ayrı dönem olarak ele alındığı görülmektedir. Buna göre bu bölümde "onbeş yaşını tamamlamamış" çocuklar ile "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar farklı kategoride mütalaa edilmiştir. TCK'nun 103/1-a maddesinde "onbeş yaşını tamamlamamış" olan çocuklara karşı her türlü cinsel davranış cinsel istismar olarak tanımlanmışken, aynı maddenin (b) bendinde; diğer çocuklar ifadesiyle "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" çocuklar kastedilerek bunlara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışların cinsel istismar suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Böylece kanun koyucu bu maddede "onbeş yaşını bitirmiş olup da onsekiz yaşını tamamlamamış" olan çocuklara karşı rızalarıyla işlenen cinsel davranışları cinsel istismar suçu kapsamına almamış ve bu kategorideki çocukların rızalarına önem vermiş... cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunmayı şikâyete bağlı bir suç olarak hüküm altına alınmıştır.

...

27. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 2/3/2004 tarihli ve E.2004/2-44, K.2004/58 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

...15.4.1942 gün ve 14/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da; "Temyiz kudretine sahip küçükler, (kanuni temsilcilerinin rızası olsun olmasın) doğrudan doğruya kişiliklerine karşı işlenmiş olan suçlardan dolayı dava ve şikayet hakkına sahiptir........ Kanuni temsilcilerin görevi, sezgin küçükler dava ve şikayette bulunmadıkları takdirde onların yerine geçerek yararlarını korumaktan ibarettir." denilmekte, Ceza Genel Kurulunun 18.12.1971 gün ve 43-50 sayılı kararında da, sezgin küçüklerin kanuni temsilcilerinin rızası olsun olmasın şikayetten vazgeçebileceği belirtilmekte[dir].

..."

28. Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 30/1/2006 tarihli ve E.2005/18695, K.2006/361 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

suçun takibinin şikayete bağlı bulunduğu, mağdurenin ise tüm aşamalarda sanıktan davacı ve şikayetçi olmadığı nazara alınarak kamu davasının şikayet yokluğu sebebiyleCMK.nun 223/8. maddesi uyarınca düşürülmesi [gerektiği)..."

29. Anayasa Mahkemesinin 26/2/2009 tarihli ve E.2006/17, K.2009/33 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

" A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 104. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

Cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş olan çocukla cinsel ilişkide bulunan kişi, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

...

İtiraz konusu kuralla cebir, tehdit ve hile olmaksızın, onbeş yaşını bitirmiş çocukla cinsel ilişkide bulunan kişinin, şikayet üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmektedir. Suçun mağdurunun onbeş yaşını bitirmekle birlikte reşit olmayan bir çocuk olduğu, duruma göre kadın veya erkek olabileceği; belli yaş grubundaki mağdura karşı işlenen fiilin rızayla gerçekleştirilmesi nedeniyle suçun, çocukların cinsel istismarına ilişkin bir önceki maddedeki düzenlemeden farklı ele alındığı, dolayısıyla rızanın, fiilin bu madde kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirilebilmesi için bir unsur işlevi gördüğü, ancak sanığın cezalandırılabilmesi için belli bir süre içerisinde şikayet koşulunun da gerçekleşmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

...

Hukuk devletinde ceza siyasetinin gereği olarak yasakoyucu, Anayasanın ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı da gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağına, bunlara verilecek cezanın türü, miktarı, artırım ve indirim nedenleri ve oranları ile suçun takibine ve yargılama usulüne ilişkin koşullar öngörebilir.

İtiraz konusu kuralın, onbeş yaşını doldurmuş çocukların cinsel farkındalık dönemine girmekle birlikte henüz kişiliklerinin yeterince gelişmemiş olması, başkalarıyla cinsel ilişkiye girmenin sonuçlarını yeterince kavrayacak sorumluluk duygusuna sahip olmayabilecekleri düşüncesiyle ve onların cinsel dokunulmazlıklarını korumak amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır...

..."

30. Anayasa Mahkemesinin 12/11/2015 tarihli ve E.2015/43, K.2015/101 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:

"...

I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ

5237 sayılı Kanun'un, 6545 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik öncesinde yürürlükte bulunan ve bakılmakta olan davada uygulanacak kural olma niteliği taşıyan 103. maddesi şöyledir:

"(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

Anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması halinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması halinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur."

...

17. 5237 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (b) fıkrasında çocuk, henüz onsekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmaktadır. İtiraz konusu kuralın da yer aldığı 103. maddede düzenlenmiş olan çocukların cinsel istismarı suçunda mağdur olabilme yaşı bakımından çocukları iki gruba ayırmak mümkündür. Bunlardan ilkini onbeş yaşını tamamlamamış çocuklar, ikincisini ise onbeş ile onsekiz yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır.

18. Kanun koyucu suçun mağdur üzerinde yaratacağı etkileri dikkate alarak yaptığı ayrımda birinci grup olan onbeş yaşın altındaki çocukların, yeterli psikolojik ve fiziki olgunluğa ulaşmamış olmaları nedeniyle kendilerine yönelik olarak yapılan cinsel davranışların anlamını ve ağırlığını idrak etmelerinin mümkün olmadığını ve bunların cinsel davranışlara ilişkin rızalarının geçersiz olduğunu kabul etmiştir. Bu suretle kanun koyucu onbeş yaşın altındaki çocukları mutlak bir koruma altına almaktadır.

19. Onbeş ilâ onsekiz yaşlarındaki çocuklar bakımından ise kuralla öngörülen suçun oluşabilmesi için mağdurun, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin gelişmemiş olması ya da bu yeteneği gelişmiş olsa da mağdura yönelik olarak cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyecek başka bir nedene dayalı olarak fiilin gerçekleştirilmiş olması şartı aranmaktadır. Bu yaş aralığında bulunan ve suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmiş çocuklarla, cebir, tehdit ve hile olmaksızın gerçekleştirilen cinsel ilişki ise 5237 sayılı Kanun'un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında soruşturması ve kovuşturması şikâyete bağlı "reşit olmayanla cinsel ilişki" suçu olarak düzenlenerek yaptırımı altı aydan iki yıla kadar hapis cezası şeklinde öngörülmektedir. Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında, fiilin yol açması muhtemel zararları da göz önünde bulundurarak düzenlediği itiraz konusu kuralın, amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki kurduğu ve düzenlemenin amacına ulaşmaya elverişli ve orantılı olduğu anlaşıldığından kuralda hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.

20. Ayrıca itiraz konusu kuralda öngörülen suçun koruduğu hukuki değer, fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş çocuklar ile bu yeteneği gelişmiş olmakla birlikte cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyecek başka bir nedene dayalı olarak kendilerine karşı gerçekleştirilen cinsel istismar nedeniyle mağdur olan çocukların cinsel dokunulmazlığı ile beden ve ruh sağlığıdır.

..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 8/3//2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Yaşam Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu; A.Y. ve ablası D.N.nin sözleri nedeniyle kızının intihar ettiğini, intihara yönlendirme suçu yönünden etkili soruşturma yürütülmemesi nedeniyle etkili başvuru hakkı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık görüşünde; başvurucunun iddialarının yaşam hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği, müteveffanın intiharı üzerine soruşturma başlatıldığı, ölü muayene ve otopsi raporlarının tanzim edilerek ölüm sebebinin tespit edildiği, DNA incelemesi yapılarak bebeğin babasının tespit edildiği, şüpheli A.Y.nin ifadesine ve tanık beyanlarına başvurulduğu belirtilmiştir. Bakanlık, intihara yönlendirme suçu yönünden kamu davasının açılmasını haklı kılacak nitelikte somut ve objektif delil bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile sonuçlanan soruşturmanın yaşam hakkı kapsamında devletin sahip olduğu usul yükümlülüğü açısından yeterli olup olmadığının Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmektedir.

2. Değerlendirme

34. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 "Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

35. Anayasa'nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

37. Anayasa’nın 36. ve 40. maddelerinde güvence altına alınan adil yargılanma ve etkili başvuru hakları ile bağlantı kurularak başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların yaşama hakkının usul -etkili soruşturmaya ilişkin- boyutu kapsamında olduğu değerlendirilmiş olup söz konusu iddialara ilişkin inceleme de bu çerçevede yapılmıştır.

38. Yaşama hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişi açısından bu hakka yönelik bir başvuru ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle ölen kişinin mağdur olan yakınları tarafından yapılabilecektir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41). Başvurucu, somut olayda yaşamını yitiren F.N.P.nin babasıdır. Bu nedenle başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmamaktadır.

39. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

40. Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen yaşama hakkı, Anayasa'nın 5. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde devlete pozitif ve negatif ödevler yükler (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 50).

41. Yaşama hakkı kapsamında devletin yerine getirmek zorunda olduğu pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutu, yaşanan ölüm olayının tüm yönlerinin ortaya konmasına ve sorumlu kişilerin belirlenmesine imkân tanıyan bağımsız bir soruşturmanın yürütülmesini gerektirmektedir. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her ölüm olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 54).

42. Yaşama hakkı kapsamında yürütülmesi gereken ceza soruşturmalarının amacı yaşama hakkını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve vuku bulan ölüm olayında varsa sorumluları ve sorumluluklarını tespit etmek üzere adalet önüne çıkarılmalarını sağlamaktır. Bu, bir sonuç yükümlülüğü değil uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Anayasa'nın 17. maddesi hükümleri, başvuruculara üçüncü tarafları belirli bir suç nedeniyle yargılatma ya da cezalandırma hakkı verdiği tüm yargılamaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlandırma yükümlülüğü verdiği anlamına gelmemektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

43. Soruşturmanın etkililiğini ve yeterliliğini temin etmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçmesi ve ölüm olayını aydınlatabilecek sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delillerin toplanması gerekmektedir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 57).

44. Ölüm olayına ilişkin yapılacak etkili bir soruşturma kapsamında yetkililerin tanıkların ifadelerinin alınması, bilirkişi incelemeleri ve gerektiğinde yaralanmalar ile ilgili eksiksiz ve detaylı bir rapor hazırlanmasına imkân verecek otopsinin yapılması, ölüm sebebinin objektif analizinin yapılması ve söz konusu olaylarla ilgili kanıtların elde edilmesi için mümkün olan tüm tedbirlerin alınması gibi işlemleri yapmaları gerekmektedir. Ölüm sebebinin veya olası sorumlulukların tespit edilmesini olumsuz yönde etkileyecek nitelikteki her türlü eksiklik, etkili bir soruşturma yürütülmesi açısından risk teşkil edebilecektir (Meral Eşkili, B. No: 2013/7586, 4/11/2015, § 89).

45. Soruşturmanın etkililiğini sağlayan en alt seviyedeki inceleme, başvuruya konu soruşturmanın kendine özgü koşullarına göre değişir. Bu koşullar, ilgili bütün olay ve olgular temelinde ve soruşturmanın pratik gerçekleri gözönünde bulundurularak değerlendirilir. Bu nedenle soruşturmanın etkililiği bakımından her olayda geçerli olmak üzere bir asgari soruşturma işlemler listesi veya benzeri bir asgari ölçüt belirlemek mümkün değildir (Fahriye Erkek ve diğerleri, B. No: 2013/4668, 16/9/2015, § 68).

46. Soruşturma kapsamında yürütülecek soruşturma işlemlerinin belirleyicisi yetkili soruşturma makamlarıdır. Soruşturma makamları, her bir somut olayın koşullarını ayrıca değerlendirerek makul olan bir yöntem belirleyecektir (Yavuz Durmuş ve diğerleri, B. No: 2013/6574, 16/12/2015, § 62).

47. Somut olayda müteveffanın intihar etmesinden sonra derhâl soruşturma başlatılmış, müteveffanın aile bireyleri ile tanıkların beyanları alınmış, ölü muayenesi ve otopsi tutanakları ile müteveffanın ölüm sebebi tespit edilmiştir. Yapılan DNA incelemesi ile müteveffanın bebeğinin babası tespit edilmiş ve babanın ifadesine başvurulmuştur. Başka bir ifade ile yapılan soruşturma kapsamında ölüm sebebi tespit edilmiş ve üçüncü kişilerin ölüm olayında sorumluluğu bulunup bulunmadığı araştırılmıştır. Başvurucu, her ne kadar kızının intiharından sorumlu oldukları iddiası ile A.Y. ve D.N.den şikâyetçi olmuşsa da toplanan deliller ışığında müteveffanın intiharında bu kişilerin sorumluluğu bulunduğuna ilişkin delile rastlanmadığı anlaşılmaktadır.

48. Yaşama hakkının usul boyutuna ilişkin ilkeler karşısında başvuru konusu olayda, soruşturma makamının olayı aydınlatmaya yönelik işlemlerinden kuşku duyulmasını gerektirecek bir durumun veya yürütülen soruşturmanın derinliği ve ciddiyeti üzerinde etki gösterecek bir eksikliğin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Başvurucunun da toplanan deliller dışında başka bir delile işaret etmediği anlaşılmaktadır.

49. Açıklanan gerekçelerle somut olayda yürütülen ceza soruşturmasında yaşam hakkının usule ilişkin boyutu yönünden bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

50. Başvurucu; kızının hamile olduğunu öğrendiği tarihten itibaren süresi içinde şikâyetçi olmasına karşın reşit olmayanla cinsel ilişki suçu yönünden müteveffa tarafından hak düşürücü süre içinde şikâyetçi olunmadığı gerekçesiyle ceza takibatının mümkün olmadığına karar verilmesi nedeniyle etkili başvuru hakkı, adil yargılanma hakkı, maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile kızının cinsiyeti nedeni ile ayrımcılık yapılmış olduğu iddiasıyla eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

51. Bakanlık, başvurunun bu kısmına ilişkin görüş bildirmemiştir.

2. Değerlendirme

52. Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup bu düzenlemede yer verilen maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme'nin 8. maddesi çerçevesinde özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel bütünlük hakkı ile bireyin kendisini gerçekleştirme ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir. Başvurucunun iddialarının maddi ve manevi varlığın korunması hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

53. Reşit olmayanla cinsel ilişki suçu yönünden yürütülen soruşturmanın etkili şekilde yapılmadığı iddiasıyla müteveffanın babası tarafından yapılan başvuruda öncelikle mağdur statüsünün değerlendirilmesi gerekmektedir.

54. 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinde kimlerin bireysel başvuru yapabileceği sayılmış olup anılan maddenin (1) numaralı fıkrasına göre bir kişinin Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmesi için üç temel ön koşulun birlikte bulunması gerekmektedir. Bu ön koşullar başvuruya konu edilen ve ihlale yol açtığı ileri sürülen kamu gücü eylem veya işleminden ya da ihmalinden dolayı başvurucunun "güncel bir hakkının ihlal edilmesi", bu ihlalden dolayı "kişisel olarak" ve "doğrudan" etkilenmiş olması ve bunların sonucunda başvurucunun kendisinin mağdur olduğunu ileri sürmesidir (Fetih Ahmet Özer, B. No: 2013/6179, 20/3/2014, § 24).

55. Başvurucu baba; kızının hamile olduğunu, dolayısıyla cinsel ilişkiyi kendisinin öğrendiği tarihten itibaren süresinde yaptığı şikâyet üzerine kovuşturma başlatılmamasından şikâyetçidir.

56. "Reşit olmayanla cinsel ilişki" suçu, 5237 sayılı Kanun'da "kişilere karşı suçlar"ı hüküm altına alan ikinci kısmın “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar” başlığı altında düzenlenmektedir. Suçun basit hâlinin takibi şikâyete tabidir. Şikâyet hakkı ise kişiye sıkı surette bağlı bir hak olup korunan hukuki değerin sahibi olan çocuğa aittir. Ayırt etme gücüne sahip (sezgin) küçükler, mağduru oldukları suç yönünden doğrudan doğruya şikâyet hakkına sahiptirler. Çocuğun kanuni temsilcisi olmaları nedeniyle ebeveynlerinin de şikâyet hakkı bulunmaktadır. Ancak ebeveynin şikâyet hakkı suçun mağduru çocuğun şikâyet hakkından bağımsız bir hak değildir. Ebeveyn ile çocuğun iradelerinin çatışması durumunda çocuğun iradesine üstünlük tanınmaktadır (Bu yöndeki Yargıtay kararları için bkz. §§ 25-28).

57. Başvuruya konu olayda, reşit olmayanla cinsel ilişki suçu yönünden bizzat müteveffa tarafından hak düşürücü süre içinde yapılmış bir şikâyet bulunmaması nedeniyle ceza takibatının mümkün olmadığına karar verilmiştir. Mağduru olduğu suç yönünden doğrudan doğruya şikâyet hakkına sahip olan müteveffanın hak düşürücü süre içinde fiil ve faili bilmesine karşın cezai takip yapılması yönünde bir irade beyan etmediği anlaşılmakta olup bireysel başvuru yapma yönünde bir iradesi oluştuğundan da söz edilemeyecektir.

58. Kişiye sıkı surette bağlı olan, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar arasında yer alan reşit olmayanla cinsel ilişki suçunun etkili şekilde soruşturulmadığı iddiası yönünden başvurucunun şikâyetin konusundan doğrudan etkilenmiş olduğu, başka bir ifade ile bireysel başvuru anlamında mağdur olduğu söylenemez.

59. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/3//2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

I. KARAR KİMLİK BİLGİLERİ

Kararı Veren Birim Birinci Bölüm
Karar Türü (Başvuru Sonucu) Kabul Edilemezlik vd.
Künye
(Hacı Polat [1.B.], B. No: 2014/15959, 8/3/2018, § …)
   
Başvuru Adı HACI POLAT
Başvuru No 2014/15959
Başvuru Tarihi 8/10/2014
Karar Tarihi 8/3/2018

II. BAŞVURU KONUSU


Başvuru, reşit olmayanla cinsel ilişki ve intihara yönlendirme suçlarına yönelik olarak yapılan şikâyetle ilgili etkili bir soruşturma yürütülmemesi nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile yaşam hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

III. İNCELEME SONUÇLARI


Hak Müdahale İddiası Sonuç Giderim
Maddi ve manevi varlığın korunması hakkı Fiziksel ve ruhsal bütünlük (şiddet, kazalar vs) Kişi Bakımından Yetkisizlik
Yaşam hakkı Üçüncü kişiler arası eylemler sonucu ölüm/Ağır yaralanma - Usul yükümlülüğü Açıkça Dayanaktan Yoksunluk

IV. İLGİLİ HUKUK



Mevzuat Türü Mevzuat Tarihi/Numarası - İsmi Madde Numarası
Kanun 5237 Türk Ceza Kanunu 104
73
5271 Ceza Muhakemesi Kanunu 172
  • pdf
  • udf
  • word
  • whatsapp
  • yazdir
T.C. Anayasa Mahkemesi