TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
TAYYAR TERCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/15983)
|
|
Karar Tarihi: 21/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Heysem KOCAÇİNAR
|
Başvurucu
|
:
|
Tayyar
TERCAN
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdulhalim YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, gözaltında fiziksel ve psikolojik baskıya maruz
kalınması nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının; hukuka aykırı
yöntemlerle elde edilen delillerin mahkûmiyete esas alınması, başvurucunun
gözaltında iken müdafii yardımından
yararlandırılmaması ve yargılamanın makul olmayan sürede sonuçlandırılması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 8/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube
Müdürlüğünün İBDA/C isimli terör örgütü hakkında yapmış olduğu çalışmalar
kapsamında 8/5/1996 tarihinde gözaltına alınmış ve 17/5/1996 tarihinde
tutuklanmıştır.
9. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının
13/6/1996 tarihli iddianamesi ile başvurucu hakkında yasa dışı İBDA/C adlı
terör örgütü üyesi olma, patlayıcı madde imal etme ve atma suçlarından
cezalandırılması talebiyle kamu davası açılmıştır.
10. Başvurucu; 8/5/1997 havale tarihli dilekçesiyle hakkındaki
iddiaların gözaltında uygulanan sistemli işkenceler sonucunda elde edildiğini,
kendisine işkence yapıldığı hususunun adli raporlar ile sabit olduğunu,
gözaltındaki beyanları haricinde isnat edilen eylemleri işlediğine dair herhangi
bir delil bulunmadığını savunmuştur.
11. Başvurucu müdafii 8/5/1997 tarihli
dilekçesinde, işkence altında alınan beyanalara
dayalı olarak dava açıldığını, adli hekim raporu ile sabit olduğu üzere
başvurucuya gözaltında işkence yapıldığını ve baskı altında alınan ifadeler
dışında aleyhe delil bulunmadığını belirterek beraat kararı verilmesini talep
etmiştir.
12. İstanbul 5 Nolu Devlet Güvenlik
Mahkemesi 24/6/1997 tarihli karar ile isnat edilen eylemin bir bütün olarak
yasa dışı terör örgütü üyeliğini oluşturduğu gerekçesiyle başvurucuyu 12 yıl 6
ay hapis cezasıyla cezalandırmıştır.
13. Hüküm temyiz edilmiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 4/8/1998
tarihli karar ile patlayıcı madde atma eyleminin örgüt üyeliği suçundan
bağımsız bir suç olup her bir eylem yönünden ayrıca cezalandırılması
gerektiğinden ilk derece mahkemesi kararını bozmuştur.
14. İstanbul 5 Nolu Devlet Güvenlik
Mahkemesi bozma ilamına uymuş ve 22/4/1999 tarihli karar ile başvurucunun
silahlı terör örgütü üyeliğinden 12 yıl 6 ay ağır hapis ve değişik tarihlerde
patlayıcı madde atma suçundan toplam 17 yıl 6 ay hapis ve 1.875.000 TL ağır
para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.
15. Anılan hüküm, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 27/12/1999 tarihli
onama kararıyla kesinleşmiştir.
16. İstanbul (kapatılan) 13. Ağır Ceza (CMK 250. madde ile
görevli) Mahkemesi, 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu'nun
yürürlükten kaldıran 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun
yürürlüğe girmesinin ardından başvurucunun durumunu resen değerlendirmiştir.
Mahkeme yapmış olduğu uyarlama sonucunda 5237 sayılı Kanun hükümlerinin lehe
olduğundan hareketle başvurucunun hapis ve adli para cezasıyla
cezalandırılmasına 11/5/2006 tarihinde karar vermiştir.
17. Bu arada başvurucu hakkındaki ilamın infazı İstanbul
(kapatılan) 13. Ağır Ceza (CMK 250. madde ile görevli) Mahkemesinin 10/9/2007
tarihli kararı ile durdurulmuştur.
18. Hüküm başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 9.
Ceza Dairesi 4/11/2009 tarihli karar ile hükümlüye veya tayin etmiş olduğu
müdafiye usulüne göre tebligat yapılmadan yokluklarında tayin edilen müdafii huzuruyla yapılan yargılamanın savunma hakkını
kısıtladığı gerekçesiyle hükmü bozmuştur.
19. Yargıtay bozma kararına uyan İstanbul (kapatılan) 13. Ağır
Ceza (CMK 250. madde ile görevli) Mahkemesi, 27/12/2011 tarihli ek karar ilebaşvurucunun yasa dışı örgüt üyeliği suçundan 6 yıl 3
ay, patlayıcı madde atma suçundan her bir eylem için 5 ay ve izinsiz patlayıcı
madde imal etme ve nakletme suçlarından her bir eylem için 3 yıl 9 ay hapis ve
300 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir.
20. Hüküm temyiz edilmiş ve Yargıtay 9. Ceza Dairesinin
14/4/2014 tarihli kararıyla kesinleşmiştir. Yargıtay internet sitesinde dosya
üzerindeki işlemlerin tamamlanması nedeniyle 4/6/2014 tarihinde dosyanın
kapatıldığı belirtilmiştir.
21. Nihai kararın başvurucuya tebliğine ilişkin dosya içinde
herhangi bir belge bulunmaktadır. Başvurucu, nihai kararı Yargıtayın
resmî sitesinden yapmış olduğu sorgulama sonucunda 24/9/2014 tarihinde
öğrendiğini bildirmiş ve 8/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 21/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
23. Başvurucu, uyarlama yargılamasının uzun sürmesi nedeniyle
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddiada bulunma ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme)
“Adil yargılanma hakkı” kenar
başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).
25. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve
yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların” ve bir “suç isnadının” esasının
karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu
konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği
gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için başvurucunun ya medeni hak ve
yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya
yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma
hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme kapsamı
dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).
26. Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde değişiklik (uyarlama)
yargılaması, asıl ceza yargılamasının bütünüyle sonuçlanıp hükmün
kesinleşmesinden sonra ancak infazın tamamlanmasından önce yürürlüğe giren bir
ceza yasasının kesinleşmiş mahkûmiyet hükmüne, dolayısıyla infaza etkisi
bulunup bulunmadığının saptanmasına ilişkin ve esas itibarıyla infazı
ilgilendiren ve etkileyen bir yargılama faaliyetidir. Temel özelliği, tali
yargılama olmasıdır. Bu tali yargılamada, asli ceza yargılaması sürecinde
kesinleşmiş bulunan önceki kararın dışına çıkılamayacak, oradaki suça konu
sabit eyleme uygulanması olanağı bulunan yeni yasadaki hükümler bütünüyle
tatbik olunduktan sonra yeni yasanın lehe sonuç doğurduğunun saptanması hâlinde
hükümlünün bu sonuçtan faydalanması için infaza konu olabilecek nitelikte bir
hüküm kurulmasıyla yetinilecektir. Ayrıca, esas itibarıyla yargılamanın
yenilenmesine konu olabilecek biçimde yeni kanıt ileriye sürülmesi ve
toplanması da mümkün olmadığından olay yargılamasının zorunlu olduğu durumlar
dışında sübut sorunu da çözümlenemeyecek, sadece hukuki değerlendirme
yapılabilecektir (Yargıtay Ceza Genel Kurulu, E.2013/8-604, K.2015/204,
9/6/2015).
27. Somut olayda 13/6/1996 tarihli iddianame ile yasa dışı
İBDA/C adlı terör örgütü üyesi olma, patlayıcı madde imal ve atma suçlarından
açılan kamu davasında yargılama İstanbul 5 Nolu
Devlet Güvenlik Mahkemesinin 22/4/1999 tarihli kararının Yargıtay tarafından
onanmasıyla 27/12/1999 tarihinde kesinleşmiştir. İlk derece mahkemesi
kesinleşen hükmün infazı aşamasında suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı
mülga Kanun'u yürürlükten kaldıran 5237 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesi
nedeniyle lehe olan kanun hükümlerinin uygulanması amacıyla 11/5/2006 tarihinde
resen dosyayı yeniden ele almış ve Yargıtayın
14/4/2014 tarihli kararı ile uyarlama sonucu verilen karar kesinleşmiştir.
Uyarlama yargısal bir faaliyet olmakla birlikte suç isnadının esası daha
önceden karara bağlandığından uyarlama aşaması Sözleşme'nin 6. maddesinde
düzenlenen adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin sağladığı güvencelerin
kapsamında değildir. Bu itibarla ihlal iddiasının kişinin cezai anlamda
"suç isnadı altında" olduğu bir aşamaya ilişkin olmadığı ve bu
nedenle başvurunun adil yargılanma hakkı kapsamına girmediği anlaşılmaktadır
(Benzer yöndeki bir karar için bkz. İnan
Çoban, B. No: 2014/15208, 19/12/2017).
28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkı
Kapsamındaki Diğer İhlal İddiaları
29. Başvurucu, gözaltında tutulduğu süre boyunca müdafii yardımından yararlanma imkânı tanınmadığını ve
isnat edilen suçu işlemediğini ileri sürmüştür.
30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvurular incelenebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
31. Somut olayda başvurucunun ihlal iddiaları İstanbul 5 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 22/4/1999 tarihli asıl
yargılama sonucunda verdiği karara yönelik olup anılan karar Yargıtay 9. Ceza
Dairesinin 27/12/1999 tarihli onama kararı ile kesinleşmiştir. Bu aşamadan
sonra yapılan yargılama 5237 sayılı Kanun'un 1/6/2005 tarihinde yürürlüğe
girmesi nedeniyle yapılan uyarlamaya ilişkindir. Başvurucu hakkında verilen
cezanın 23/9/2012 tarihinden sonra yerine getirilmesinin kararın kesinleşmesi
üzerinde herhangi bir etkisi bulunmamaktadır (Y.C.K.,
B. No: 2012/889, 26/3/2013, § 19).
32. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin zaman
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Aynı Suçtan İki Kez
Yargılanmama ve Cezalandırılmama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
33. Başvurucu, isnat edilen suçu işlediği kabul edilse dahi
patlayıcı madde atma ve taşıma eyleminin tek bir eylem olup aynı eylem
nedeniyle iki kez cezalandırıldığını ileri sürmüştür.
34. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Anayasa Mahkemesine yapılan
bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından
ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının
yanı sıra Sözleşme'nin veya Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına
da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma
alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
35. Sözleşme’ye ek 7 No.lu Protokol’ün
4. maddesinde aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı
tanınmış ise de başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla anılan protokol
yürürlüğe girmemiştir. Bu itibarla başvurucunun hak ihali
iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı
anlaşılmaktadır (İffet İnci Gültekin, B.
No: 2013/9585, 9/3/2016, § 42).
36. Başvurucunun aynı suçtan iki kez yargılandığı yönündeki
iddiasının adil yargılanma hakkı altında incelenmesi de mümkün değildir. Aksi
bir yaklaşım, belirtilen ilkenin Sözleşme ile teminat altına alınanlardan
farklı bir hak olarak ek 7 No.lu Protokol içinde düzenlenmesiyle ve anılan
Protokol'e taraf olmamak suretiyle ortaya konulan iradeyle bağdaşmaz (İffet İnci Gültekin, § 45).
37. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun iddiasının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. İşkence ve Kötü
Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
38. Başvurucu, ifadelerinin kollukta fiziksel ve psikolojik
baskıyla alındığını, böylelikle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
39. Anayasa’nın "Kişinin
dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"
kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası
şöyledir:
"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.''
40. Anayasa’nın "Devletin
temel amaç ve görevleri" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili
bölümü şöyledir:
"Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi
korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin
temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle
bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri
kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları
hazırlamaya çalışmaktır."
41. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"...
Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması
şarttır."
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
43. 6216 sayılı Kanun’un "Bireysel
başvuru usulü" kenar başlıklı 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru
yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir."
44. Anayasa ve Kanun maddelerinde yer verilen kanun yollarının
tüketilmesi koşulu, bireysel başvurunun temel hak ihlallerini önlemek için son
ve olağanüstü bir çare olmasının doğal sonucudur (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013,
§ 20).
45. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
46. Tüketilmesi gereken başvuru yolları, başvurucunun
şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm
sağlayabilecek nitelikteki kullanılabilir ve etkili başvuru yollarıdır. Ayrıca
başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir
kural olup bu kurala uygunluğun denetlenmesinde somut başvurunun koşullarının
dikkate alınması esastır. Bu anlamda yalnızca hukuk sisteminde birtakım başvuru
yollarının varlığının değil aynı zamanda bunların uygulama şartları ile
başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması
gerekmektedir. Bu nedenle başvurucuların kendilerinden başvuru yollarının
tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediklerinin
başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, §
28).
47. Şikâyetleri konusunda çözüm sağlayabilecek etkili bir
başvuru yolunun mevcut olması hâlinde öncelikle bireysel başvuruda bulunmak,
dava ve başvurularını takip etmek için gerekli özeni gösterme yükümlülüğü
bulunan başvurucular en kısa sürede yetkili makamlara başvurmalıdırlar. Zira
zaman geçtikçe delillerin kaybolma veya bozulma ihtimali artmakta ve
gerçeklerin ortaya çıkması zorlaşmaktadır (Adle Azizoğlu ve Sedat Azizoğlu, B. No: 2014/15732, 24/1/2018, §
84).
48. Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda daha önceden
verdiği kararlarda başvurucuların yetkili makamlara müracaat etmelerine rağmen
uğradıklarını ileri sürdükleri kötü muameleyle ilgili soruşturma
başlatılmamışsa başvurucuların gerekli özeni göstermesi ve şikâyetlerini çok
uzun süre geçirmeden Anayasa Mahkemesine sunmaları gerektiğine karar vermiştir
(Benzer yöndeki bir karar için bkz. Rahil Dink ve diğerleri, B. No: 2012/848, 17/7/2014, § 77).
49. Somut olayda başvurucu, mahkemeye sunmuş olduğu 8/5/1997
tarihli dilekçesinde gözaltında vermiş olduğu beyanın kötü muamele sonucunda
elde edilmiş olması nedeniyle aleyhine delil olarak kullanılamayacağını
bildirmiştir. Başvurucunun gözaltında tutulduğu sırada kolluk görevlileri
tarafından kötü muameleye tabi tutulduğu yönündeki bu beyanları sonrasında
ilgili görevliler hakkında resen bir soruşturma başlatılmamıştır. Başvurucu
hakkındaki asıl yargılama 27/12/1999 tarihinde ve kanun değişikliği nedeniyle
uyarlama yargılaması da 14/4/2014 tarihinde sonuçlanmıştır. İlgili
şikâyetlerini yetkili makamlara iletmede veya bireysel başvuru yapmada güçlük çektiği
yönünde herhangi bir iddiada bulunmayan başvurucu, kötü muameleye ilişkin
iddialarını dile getirdiği 1997 yılından Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başlangıç tarihi olan 23/9/2012 tarihini de aşacak şekilde 10/8/2014
tarihine kadar sessiz kalmıştır. Bu itibarla başvurucunun uğradığını ileri
sürdüğü kötü muamale tarihi ile bireysel başvuruda
bulunduğu tarih arasında geçen oldukça uzun sürenin makul olduğu ve başvurunun
süresinde yapıldığı kabul edilemez.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin süre aşımı
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın konu bakımından yetkisizlik
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki diğer ihlal iddialarının zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin
iddiaların süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.