TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
AYFER EKİN VE METİN FINDIK BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16296)
|
|
Karar Tarihi: 7/2/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucular
|
:
|
1. Ayfer
EKİN
|
|
|
2. Metin
FINDIK
|
Vekili
|
:
|
Av. Mesut
BEŞTAŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun makul süreyi ve kanunda öngörülen azami
süreyi aşması ile tahliye talebi hakkında inceleme yapılmaması nedenleriyle
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, makul sürede yargılama yapılmaması
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 29/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu Ayfer Ekin 25/5/2009 tarihinde gözaltına alınmış,
27/5/2009 tarihinde ise tutuklanmıştır. Diğer başvurucu Metin Fındık ise
17/6/2009 tarihinde gözaltına alınmış ve 18/6/2009 tarihinde tutuklanmıştır.
9. Başvurucular hakkında açılan kamu davası sonucunda Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesi 2/1/2013 tarihli kararıyla başvurucuların terör örgütüne
üye olma suçundan mahkûmiyetlerine ve tutukluluk hâllerinin devamına karar
vermiştir.
10. Anılan kararın temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi
4/7/2014 tarihli ilamıyla ilk derece mahkemesi kararını başvurucular yönünden
bozmuştur.
11. Bozma kararı sonrası başvurucular 8/8/2014 tarihli
dilekçeleriyle tutuklu kaldıkları süre gözönüne
alınarak tahliyelerine karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır.
12. Başvurucuların bu talebi hakkında Diyarbakır 6. Ağır Ceza
Mahkemesi, 8/8/2014 tarihli ve E.2014/272 sayılı ara kararı ile "...6526 Sayılı Yasa'nın 06/03/2014 tarihinde
resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdiği, 6526 Sayılı Yasa'nın 1.maddesi
ile 3713 Sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na geçici 14.maddenin eklendiği, geçici
14.maddenin 1.fıkrasına göre6352 Sayılı Kanunun geçici 2.maddesi uyarınca
görevlerine devam eden ağır ceza mahkemeleri ile bu kanun ile yürürlükten
kaldırılan Terörle Mücadele Kanunu'nun 10.maddesi uyarınca görevlendirilen ağır
ceza mahkemelerinin kaldırıldığı, bu yasal düzenleme karşısında; 6526 Sayılı
Yasa'nın 1.maddesi ile değişik 3713 Sayılı Yasa'nın geçici 14.maddesi ve 6526
Sayılı Yasa'nın 2.maddesi ile değişik 5235 Sayılı Yasa'nın 12.maddesi gereğince
mahkememizin iş bu dosyasının bulunduğu aşamadan itibaren kovuşturmaya devam
edilmek üzere yetkili ve görevli olan mahkemesine gönderilmesinde yasal
zorunluluk bulunduğu ve mahkememizce işin esasına girilerek tutukluluk konusunda
değerlendirme yapılamayacağı, istem konusunun esas mahkemesince karara
bağlanması gerektiği..." gerekçesiyle karar verilmesine yer
olmadığına karar vermiştir.
13. Anılan karara başvurucuların yaptığı itiraz, Diyarbakır 7.
Ağır Ceza Mahkemesinin 14/8/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Bu karar
29/8/2014 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucular 29/9/2014 tarihinde bireysel başvuru
yapmışlardır.
15. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/8/2014 tarihli
görevsizlik kararı üzerine dava, Şırnak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/598
sayılı esasına kaydedilmiştir.
16. Şırnak 1. Ağır Ceza Mahkemesi 20/8/2014 tarihinde
başvurucuların tahliyesine karar vermiş olup dava dosyası ilk derece
mahkemesinde derdesttir.
IV. İLGİLİ HUKUK
17. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Şüpheli veya sanığın salıverilme
istemleri" kenar başlıklı 104. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin
her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin
devamına veya salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına
itiraz edilebilir."
18. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
19. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Karar veya hükümlerin
kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
20. 5271 sayılı Kanun'un
"İtiraz usulü ve inceleme mercileri" kenar başlıklı 268.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme,
itirazı yerinde görürse kararını düzeltir; yerinde görmezse en çok üç gün
içinde, itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderir.”
21. 21/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 1. maddesinin
ilgili bölümü şöyledir:
"... Üçüncü ve dördüncü fıkralar uyarınca
yapılacak devir işlemleri, bu Kanunla kaldırılan ağır ceza mahkemelerinde
görevlendirilen hâkimler ile Cumhuriyet savcıları tarafından bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on beş gün içinde sonuçlandırılır.
Dosyaların devir işlemleri sonuçlandırılıncaya kadar, gecikmesinde sakınca
bulunan hâllerde, devredilen dosyalarla ilgili koruma tedbirleri hakkında karar
vermeye bu mahkemelerin bulunduğu yer hâkim ve mahkemeleri yetkilidir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 7/2/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Tutukluluğun Makul Süreyi ve Kanunda
Öngörülen Azami Süreyi Aştığına İlişkin İddia
a. Başvurucuların
İddiaları
23. Başvurucular; 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2)
numaralı fıkrasında ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren işlerle ilgili
olarak öngörülen azami beş yıllık tutukluluk süresini doldurmalarına rağmen
tahliye edilmediklerini, soyut ve klişe gerekçelerle tutukluluk hâllerinin
devamına karar verildiğini, tutuklama yerine adli kontrol tedbirinin
uygulanmadığını, tutuklu kaldıkları sürenin makul süreyi aştığını ileri
sürmüşler ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
b. Değerlendirme
24. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:
"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır."
25. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının
tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."
26. Yukarıda belirtilen Anayasa ve Kanun hükümleri gereğince
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece
mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun
yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 17).
27. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun kanunda öngörülen azami
süreyi veya makul süreyi aştığı iddiasıyla yapılan bireysel başvurular
bakımından bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla başvurucu tahliye
edilmiş ise asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf
yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma
imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Erkam Abdurrahman Ak, B. No: 2014/8515,
28/9/2016, §§ 48-62; İrfan Gerçek,
B. No: 2014/6500, 29/9/2016,§§ 33-45).
28. Somut olayda bireysel başvuruda bulunduktan sonra 20/8/2014
tarihinde tahliyesine karar verilen başvurucuların tutukluluğun makul süreyi ve
kanunda öngörülen azami süreyi aştığına ilişkin iddiaları, 5271 sayılı Kanun'un
141. maddesi kapsamında açılacak davada da incelenebilir. Bu madde kapsamında
açılacak dava sonucuna göre başvurucuların tutukluluğunun makul süreyi
aştığının tespiti hâlinde görevli mahkemece başvurucular lehine tazminata da
hükmedilebilecektir. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen
dava yolu başvurucuların durumuna uygun telafi kabiliyetini haiz etkili bir
hukuk yoludur ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun
incelenmesi bireysel başvurunun "ikincil niteliği" ile
bağdaşmamaktadır.
29. Açıklanan gerekçelerle başvurucuların tutukluluğun makul
süreyi ve kanunda öngörülen azami süreyi aştığına ilişkin iddialarıyla ilgili
olarak yargısal başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru
yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Tahliye Talebinin İncelenmemesine İlişkin
İddia
a. Başvurucuların
iddiaları
30. Başvurucular; Yargıtayın bozma
kararından sonra yaptıkları tahliye başvurusu hakkında yerel mahkemece hukuka
aykırı olarak karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğini, tahliye
taleplerinin incelenmediğini ileri sürmüşlerdir.
b. Değerlendirme
31. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:
"Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti
kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu
kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla
yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir."
32. Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında, hürriyeti
kısıtlanan kişinin durumu hakkında karar verilmesini talep etmesi hâlinde bu
talebin karara bağlanması için belirli bir süre öngörülmemişse de “kısa sürede”
karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'nin 5. maddesinin (4) numaralı fıkrası, bir karar alınması için
mutlak azami bir süre sınırı getirmemiştir. Kararın gereken süratle alınıp alınmadığı,
her davanın kendi özel koşullarına göre değerlendirilir (Ulaş Kaya
ve Adnan Ataman, B. No: 2013/4128, 18/11/2015, § 71).
33. Ceza muhakemesi hukukumuzda itiraz usulünün düzenlendiği
5271 sayılı Kanun'un 268. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kararına itiraz
edilen hâkim veya mahkemenin itiraz incelemesini en çok üç gün içinde yapması,
itirazı yerinde görmezse yetkili merciye göndermesi
gerektiği belirtilmişse de itiraz merciinin incelemesini ne kadar süre içinde
tamamlaması gerektiğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Anayasa'nın
yukarıda değinilen 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan “kısa sürede” ibaresi, hürriyeti
kısıtlanan kişinin bu kısıtlamanın hukukiliğine karşı yaptığı itirazın mümkün
olan en kısa sürede karara bağlanmasını zorunlu kılmaktadır (Ulaş Kaya
ve Adnan Ataman , § 73).
34. Somut olayda Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi 8/8/2014
tarihli kararıyla başvurucuların tahliye talepleri hakkında dosyanın yetkili ve
görevli olan mahkemesine gönderilmesi gerektiği, Mahkemece işin esasına
girilerek tutukluluk konusunda değerlendirme yapılamayacağı, tahliye talebinin
esas mahkemesince karara bağlanması gerektiği gerekçeleriyle karar verilmesine
yer olmadığı kararı vermiştir. Bu karardan sonra dava dosyası 11/8/2014
tarihinde Şırnak Ağır Ceza Mahkemesine devredilmiş, Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi
20/8/2014 tarihinde başvurucuların tutukluluk durumunu incelemiş ve
tahliyelerine karar vermiştir. Yetki belirsizliği nedeniyle tutukluluk durumu
hakkında on iki gün gibi makul bir süre sonra karar verilmiştir. Bu sürenin
Anayasa'nın 19. maddesinin sekizinci fıkrasında yer alan güvencelere aykırılık
oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekmektedir.
B. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucuların İddiaları
36. Başvurucular, makul sürede yargılama yapılmadığını ileri
sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuşlardır.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
38. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden davalar
yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
39. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
40. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 9 yıllık yargılama
süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
41. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
42. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
43. Başvurucular, 50.000 TL manevi tazminat talebinde
bulunmuşlardır.
44. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
45. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında -yargılamadaki taraf sayısı dikkate alınarak- başvurucuların her
birine ayrı ayrı net 8.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
46. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin
başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
makul süreyive kanunda öngörülen azami süreyi
aştığına ilişkin iddianın başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tahliye
talebinin incelenmediğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı kapsamında makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuların her birine ayrı ayrı net 8.000 TL manevi
tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Şırnak Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2014/598) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
7/2/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.