TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ADNAN GÜLTEPE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16516)
|
|
Karar Tarihi: 8/3/2018
|
R.G. Tarih ve Sayı: 30/3/2018-30376
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Yusuf Enes
KAYA
|
Başvurucu
|
:
|
Adnan
GÜLTEPE
|
Vekili
|
:
|
Av. Murat
AKBAY
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması
nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, tabii hâkim ilkesine aykırı
davranılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 2/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
4. Başvurucu vekili, eksikliklerin giderimi için öngörülen on
beş günlük kesin süreyi aşarak eksiklikleri tamamlamıştır.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 31/1/2008 tarihinde Osmaniye 1. Sulh Ceza
Mahkemesince tutuklanmıştır.
10. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının 16/6/2008 tarihli
iddianamesiyle başvurucu hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgütü yönetme,
10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler
Hakkında Kanun'a muhalefet etme, tasarlayarak adam öldürmeye azmettirme ve kamu
malına zarar verme suçlarından Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde kamu
davası açılmıştır.
11. Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi 6/6/2012 tarihli kararı ile
başvurucunun mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
12. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesi 26/2/2014
tarihli ilamı ile başvurucunun yargılandığı davada verilen mahkûmiyet kararına
ilişkin kısmen onama, kısmen bozma kararı vermiştir.
13. Bozma kararı sonrasında dava, Adana 7. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2014/190 sayılı esasına kaydedilmiştir. Adana 7. Ağır Ceza
Mahkemesi 27/5/2014 tarihinde 1/2/2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun'un 1.
maddesi ile 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun (CMK)
mülga 250. maddesiyle görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması
üzerine dosyanın Osmaniye Ağır Ceza Mahkemesine devredilmesine karar vermiştir.
14. Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi 4/9/2014 tarihli duruşmada
başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
15. Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen tutukluluğun
devamı kararına başvurucu vekili tarafından itiraz edilmiş, Osmaniye 2. Ağır
Ceza Mahkemesinin 18/9/2014 tarihli kararı ile itiraz reddedilmiştir.
16. Başvurucu 2/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
17. Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruda dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde eksikliklerinin bulunduğu tespit
edilmiştir.
18. Belirlenen eksikliklerin giderilmesi amacıyla başvurucu
vekiline on beş günlük kesin süre verilerek bildirimde bulunulmuştur. Anılan
bildirim, başvurucu vekili Av. Murat Akbay'a 17/11/2014 tarihinde usulüne uygun
olarak tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu vekili, belirlenen eksiklikleri verilen kesin süre
içinde en geç 2/12/2014 tarihine kadar gidermesi gerekirken 5/2/2015 tarihinde
gidermiştir. Başvurucu vekili, anılan dilekçede eksikliklerin süresinde
giderilmemesi ile ilgili mazeret bildirmiş ve buna ilişkin bir sağlık raporu
ibraz etmiştir.
20. Sağlık raporunda; başvurucu vekilinin pertrokanterik
kırık (kalça kırığı) nedeniyle kapalı IMN ameliyatı geçirdiği, taburcu edilme
tarihinden itibaren doksan günlük istirahatin uygun olduğu belirtilmiştir.
Başvurucu vekili, mazeretinin kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
21. Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesi 17/2/2015 tarihli kararıyla başvurucunun
mahkûmiyetine ve tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
22. Bu karar, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 13/6/2016 tarihli
kararıyla düzeltilerek onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. 5271 sayılı Kanun'un "Tutuklulukta
geçecek süre" kenar başlıklı 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrası şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren
işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde,
gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı
geçemez."
24. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında
yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
25. 5271 sayılı Kanun'un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
" Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
26. Mahkemenin 8/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mazeretin
Kabulü Talebinin Değerlendirilmesi
27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru usulü” kenar
başlıklı 47. maddesinin (1), (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Bireysel başvurular, bu Kanunda ve
İçtüzükte belirtilen şartlara uygun olarak doğrudan ya da mahkemeler veya yurt
dışı temsilcilikler vasıtasıyla yapılabilir. Başvurunun diğer yollarla kabulüne
ilişkin usul ve esaslar İçtüzükle düzenlenir.
...
(5) Bireysel başvurunun, başvuru yollarının
tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlâlin öğrenildiği tarihten
itibaren otuz gün içinde yapılması gerekir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi
içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle
birlikte başvurabilirler. Mahkeme, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli
görülüp görülmediğini inceleyerek talebi kabul veya reddeder.
(6) Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik
bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için
başvurucu veya varsa vekiline onbeş günü geçmemek
üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin
tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.”
28. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün
(İçtüzük) "Başvuru süresi ve mazeret"
kenar başlıklı 64. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Başvurucu mücbir sebep veya ağır
hastalık gibi haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvurusunu yapamadığı
takdirde, mazeretinin kalktığı tarihten itibaren onbeş
gün içinde ve mazeretini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilir.
Komisyonlar raportörlüğünce mazeretin kabulünün gerekip gerekmediği yönünde
karar taslağı hazırlanır. Komisyon, öncelikle başvurucunun mazeretinin geçerli
görülüp görülmediğini inceleyerek mazereti kabul veya reddeder."
29. İçtüzük'ün "Form ve eklerinin ön incelemesi ve
eksiklikler" kenar başlıklı 66. maddesi şöyledir:
"(1) Bireysel Başvuru Bürosu gelen
başvuruları şeklî eksiklikler bulunup bulunmadığı yönünden inceler. Başvuru
formunda veya eklerinde herhangi bir eksiklik tespit edilmesi hâlinde, bunların
tamamlattırılması için başvurucuya, varsa avukatına veya kanuni temsilcisine onbeş günü geçmemek üzere kesin bir süre verilir.
(2) Eksikliklerin tamamlattırılmasına dair
yazıda başvurucuya geçerli bir mazereti olmaksızın verilen kesin sürede
eksiklikleri tamamlamadığı takdirde başvurusunun reddine karar verileceği
bildirilir.
(3) Başvurunun; süresinde yapılmadığı, 59 uncu
ve 60 ıncı maddelerdeki şekil şartlarına uygun
olmadığı ve tespit edilen eksikliklerin verilen kesin sürelerde tamamlanmadığı
hâllerde Komisyonlar Başraportörü tarafından reddine
karar verilir ve başvurucuya tebliğ edilir. Bu karara tebliğ tarihinden
itibaren yedi gün içinde Komisyona itiraz edilebilir. Bu konuda Komisyonların
verdiği kararlar kesindir."
30. Başvurucular, 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (1)
numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvurularını Kanun'da ve İçtüzük'te belirtilen düzenlemelere uygun olarak yapmak
zorundadır.
31. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (6) ve İçtüzük'ün 66. maddesinin (3) numaralı fıkralarında,
başvuru evrakında herhangi bir eksikliğin bulunması hâlinde bunun giderilmesi
için başvurucu veya varsa vekiline on beş günü geçmemek üzere bir süre
verileceği ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin
tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği öngörülmüştür.
Ayrıca İçtüzük'ün 66. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında da eksikliklerin tamamlattırılmasına dair yazıda, verilen kesin
sürede eksiklikleri geçerli bir mazereti olmaksızın tamamlamadığı takdirde
başvurusunun reddine karar verileceğinin başvurucuya bildirileceği ifade
edilmiştir.
32. 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (6) numaralı fıkrası ve İçtüzük'ün 66. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca on
beş günlük kesin sürenin ancak başvurucunun "geçerli mazeret"i
olması hâlinde aşılabileceği kabul edilmiştir. 6216 sayılı Kanun ve İçtüzük'te geçerli mazeret bildirme yükümlülüğünün muhatabı
olan kişinin başvurucu olduğu ifade edilmekte ise de temsil veya vekâlet
yoluyla yapılan başvurularda temsilci veya avukatın da geçerli mazeretlerinin
dikkate alınması gerekmektedir. Temsilci veya avukatın geçerli mazeretinin
dikkate alınmaması, başvuru süresinin kaçırılmasında hiçbir kusuru bulunmayan
ve bu kişiler aracılığıyla bireysel başvuru yapan başvurucular açısından
mahkemeye erişimi baştan engelleyebileceğinden hakkın telafisi imkânsız biçimde
başvurucuların kaybına neden olabilir (Ramazan
Sönmez, B. No: 2013/6325, 15/4/2014, § 21).
33. İçtüzük'ün 64. maddesinin ikinci
fıkrasında, süresinde yapılmayan başvurulara ilişkin olarak "mücbir
sebep" veya "ağır hastalık" hâli haklı mazeret olarak kabul
edilmiştir. Bu bağlamda hangi hastalığın ağır hastalık sayılacağının ve geçerli
mazeret olarak kabul edileceğinin önceden belirlenmesi mümkün olmadığından
Anayasa Mahkemesi, ileri sürülen mazeretin geçerli olup olmadığını her başvuruda
söz konusu hastalığın özelliklerini dikkate alarak değerlendirmektedir (Benzer
yöndeki bir karar için bkz. Yasin Yaman,
B. No: 2012/1075, 12/2/2013, § 21). Anayasa Mahkemesi, mazeret ileri süren
başvurucu veya vekilinin hastalığının başvuru yapmaya veya eksiklik bildirimine
cevap vermeye engel teşkil edecek nitelikte ağır olduğunun raporundan
anlaşılması gerektiğini kabul etmektedir (Turgut
Kaya ve diğerleri, B. No: 2013/5859, 19/11/2015, §§ 35-39;Ramazan Sönmez, §§ 26-28).
34. Eksiklik bildiriminin süresinde tamamlanmaması hâlinde bu
durum, başvurunun usulüne uygun yapılıp yapılmadığı yönünden bireysel
başvurunun her aşamasında resen gözetilmesi gereken bir husustur. Bu bağlamda
eksikliklerin gideriminin süresinde yapılması
başvurunun esastan incelenebilmesi için ön koşuldur (Mehmet Encu ve diğerleri, B. No:
2014/11864, 24/2/2016, § 36).
35. Temsilci veya avukat aracılığıyla yapılan bireysel
başvurularda, geçerli mazeretlerin bulunması hâlinde mazeretin kalktığı
tarihten itibaren on beş gün içinde yapılan başvuruların süresinde yapılmış
olduğunun 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca
kabul edilmesi gerekeceği belirtilmiştir. Ancak eksikliklerin tamamlanması
hususunda mazeret olması durumunda mazaretin kalktığı
tarihten itibaren kaç gün içinde eksikliklerin tamamlanacağına ilişkin bir
hüküm yoktur. Bu durumda 6216 sayılı Kanun'un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile İçtüzük'ün 64. maddesinin (2) numaralı
fıkrası hükümlerinin burada kıyasen uygulanması gerekir. Diğer bir deyişle
eksikliklerin mazaretin kalktığı tarihten itibaren on
beş gün içinde tamamlanmış olması gerekmektedir.
36. Başvuru konusu olayda 4/11/2014 tarihli eksiklik
bildiriminde; İçtüzük'ün 66. maddesinin (3) numaralı
fıkrası uyarınca on beş günlük kesin süre içinde geçerli bir mazeret olmaksızın
tespit edilen eksikliklerin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddedileceği
hususu, usulüne uygun olarak başvurucu vekiline 17/11/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir. Başvurucu vekiline tebliğ edilen eksikliklerin en geç 2/12/2014
tarihinde tamamlanarak gönderilmesi gerekirken on beş günlük kesin süreden
sonra 5/2/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine gönderildiği anlaşılmıştır.
Başvurucu vekili, mazaret bildirmiş ve buna ilişkin
bir sağlık raporu ibraz etmiştir.
37. Başvurucu vekilinin Anayasa Mahkemesine sunduğu raporda;
31/10/2014 ile 4/11/2014 tarihleri arasında kalça kırığı ameliyatı geçirdiği,
taburcu edildiği tarihten itibaren doksan günlük istirahatının
sonunda kontrolünün yapılmasının uygun olacağı belirtilmiştir. Başvurucu
vekilinin kalça kırığı ameliyatı geçirdiği ve kendisine doksan günlük istirahat
süresinin önerildiği hususları dikkate alındığında başvurucu vekilinin
rahatsızlığının İçtüzük'ün 64. maddesinin ikinci
fıkrasında belirtilen ağır bir hastalık kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Mazeretin kalktığı tarih ise doksan günlük istirahatin bittiği 4/2/2015
tarihidir. Başvurucu vekili de mazeretin kalktığı tarihten itibaren on beş gün
içinde 5/2/2015 tarihinde eksiklikleri tamamlamıştır.
38. Başvurucu vekili süresi içinde eksiklikleri tamamlamamış ise
de sunduğu sağlık raporlarına göre mazeretinin geçerli olduğu
değerlendirildiğinden mazeretin kabulüne karar vermek gerekir.
B. Özel Yetkili
Mahkemelerde Yapılan Yargılamanın Kanuni Hâkim Güvencesini İhlal Ettiğine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
39. Başvurucu; temyiz süreci devam ederken özel yetkili
mahkemelerin 6526 sayılı Kanun ile kaldırıldığını, temyiz incelemesini yapan
Yargıtay 1. Ceza Dairesinin özel yetkili mahkemelerin kaldırılmasına ilişkin
yasal değişikliği dikkate almadığını, Yargıtayın
görevli olmayan ve kaldırılan mahkemenin verdiği kararı görüşmeden dosyayı görevli
mahkemeye göndermesi gerekirken aleyhe bozma kararı verdiğini, özel yetkili
mahkemenin yaptığı kovuşturma işlemlerinin yok hükmünde olduğunu ileri sürerek
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
40. Başvurucunun başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını
tüketmeden bireysel başvuruda bulunduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru
sürecinde söz konusu hükmün Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiği, somut
olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul edilmesi gerektiği
sonucuna varılmıştır (Abdullah Akyüz
[GK], B. No: 2013/9352, 2/7/2015, § 33). Bu nedenle şikâyetin diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmesi gerekir.
41. Anayasa'nın 37. maddesinde ayrı bir şekilde düzenlenen
kanuni hâkim güvencesi, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma
hakkının zımni bir unsuru niteliğinde olduğundan başvurucunun iddiası bu hak
bağlamında incelenmiştir.
42. Hukuk devletinde kanuni hâkim, tabii hâkim olarak
anlaşılmalıdır. Tabii hâkim kavramı ise dar anlamda, suçun işlenmesinden veya
çekişmenin doğmasından önce davayı görecek yargı yerini yasanın belirlemesi
şeklinde tanımlanmaktadır. Başka bir anlatımla tabii hâkim ilkesi, yargılama
makamlarının suçun işlenmesinden veya çekişmenin meydana gelmesinden sonra
kurulmasına veya hâkimlerin atanmasına engel oluşturur; sanığa veya davanın
yanlarına göre hâkim atanmasına olanak vermez (AYM, E.1990/13, K.1990/30,
20/11/1990).
43. Kanuni hâkim güvencesi ilkesi, olayın niteliğine göre
yargılamanın hangi mahkemede yapılacağının önceden belirlenmiş olması
ilkesidir. Yargılama, tabii hâkimi dışında başka bir hâkim tarafından yapılamaz
(Muhammet Kaplan, B. No:
2013/1586, 18/9/2013, § 31).
44. Özel yetkili mahkemelerin görevlerinin genel mahkemelere
devredilmesi ve anılan mahkemelerin değişiklikle genel mahkeme sıfatı
kazanması, kanun koyucunun usule ilişkin bir tasarrufudur. Usul kuralları
derhâl uygulanır ve geriye yürümez.
45. Somut olayda başvurucunun özel yetkili mahkeme tarafından
yargılanması ve aleyhinde hüküm kurulması sırasında yürürlükte olan maddi ceza
hukukuna ilişkin hükümler esas alınmış ve mahkûmiyet hükmü kurulmuştur. Ne var
ki başvurucunun yargılandığı dosya temyiz incelemesi aşamasındayken usule
ilişkin olarak söz konusu mahkemelerin yetkisi sonlandırılmıştır. Sadece bu
durum nedeniyle söz konusu mahkemelerin verdiği kararların tabii hâkim ilkesine
uygun olmadığı sonucuna ulaşılması mümkün değildir. Somut olayda başvurucunun
kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılmadığı ve
uyuşmazlığın esasını çözecek olan mahkemenin ihtilafın doğmasından sonra
kurulan bir mahkeme olmayıp görev ve yetkileri daha önceden kanunla belirlenmiş
bir mahkeme olduğu dikkate alındığında kanuni hâkim güvencesi yönünden bir
ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
47. Başvurucu; yedi yıldır tutuklu olmasına rağmen tahliye
talebinin reddedildiğini, tutukluluğunun kanunda öngörülen azami süreyi aşması
nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş ve tahliye
talebinde bulunmuştur.
2. Değerlendirme
48. Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."
49. Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinde güvence
altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
50. Tutukluluk hâli sona ermiş olan başvurucuların -devam eden
tutukluluk hâlinden farklı olarak- tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
ya da makul süreyi aştığı şikâyetleri yönünden iddia edilen ihlalin tespitini
ve tazminat ödenmesini sağlayabilecek bir hukuk yolu mevcut ise öncelikle bu
yolunu tüketmeleri gerekir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı
fıkrası ile öngörülen tazminat yolu, bir yandan başvurucuların maruz kaldığı
tutukluluk nedenleri ve süresinin uzunluğunun tespiti, diğer yandan da
uğranılan zararın tazmini imkânı sağladığından anılan şikâyetler açısından
erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı
sunmaktadır (Hamit Kaya, B. No:
2012/338, 2/7/2013, §§ 46-48).
51. Bununla birlikte tüketilmesi gereken başvuru yollarının her
şeyden önce ulaşılabilir olması gerekmektedir. Dolayısıyla mevzuatta bu yollara
yer verilmesi tek başına yeterli değildir. Anayasa Mahkemesi, tutukluluğun
makul süreyi aştığı iddiasına ilişkin olarak bireysel başvurunun karara
bağlandığı tarih itibarıyla tazminat talebinde bulunulması için kanunda
öngörülen sürenin geçtiği durumlarda bu tazminat yolunun ulaşılabilir
olmadığını ve tüketilmesinin gerekmediğini belirtmiştir (Abdullah Akyüz §§ 45-50).
52. Somut olayda hakkındaki mahkûmiyet hükmü 13/6/2016 tarihinde
kesinleşen başvurucunun bireysel başvurunun karara bağlandığı tarih itibarıyla
tazminat talebinde bulunması için 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinde
öngörülen dava açma süresi geçmiş bulunmaktadır (bkz. § 25). Bu nedenle söz
konusu tazminat yolunun başvurucu yönünden ulaşılabilir olmadığı ve dolayısıyla
başvurucunun mağduriyetini giderebilecek nitelikte tüketilmesi gereken bir
başvuru yolunun bulunmadığı açıktır (Benzer yöndeki bir değerlendirme için bkz. Halas Aslan, B. No: 2014/4994, 16/2/2017,
§ 49).
53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
54. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında, şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin hürriyetlerinden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 42).
55. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa'nın 19. maddesinin (Galip Öğüt [GK],
B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 35) kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân
tanıdığı durumlardan biri de üçüncü fıkrada düzenlenen tutuklama tedbiridir (Halas Aslan, § 65).
56. Anayasa'nın 13. maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin ancak
kanunla sınırlanabileceği hükme bağlanmıştır. Öte yandan Anayasa'nın 19.
maddesinde, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi kuralına yer verilmiştir. Anayasa'nın
13. maddeyle tüm temel ve hak özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin getirdiği
"kanunilik" şartını kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden 19.
maddede ayrıca belirttiği görülmektedir. Bu bağlamda birbiriyle uyumlu olan
Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri uyarınca kişi hürriyetine ilişkin müdahale
olarak tutuklamanın kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (Murat Narman, § 43; Halas Aslan, § 55).
57. 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde tutukluluk süresinin
en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek
uzatılabileceği ancak uzatma süresinin toplam üç yılı geçemeyeceği
belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk süresinin
azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır (Hamit
Kaya, § 40).
58. Tutukluluk süresinin belirlenmesinde ilk derece mahkemesi
önünde yargılama aşamasında geçen sürenin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse bu
kişinin hukuki durumu "bir suç isnadına bağlı olarak tutuklu" olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme
bağlı olarak tutma hâline dönüşmektedir (Hamit
Kaya, § 41). Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süre, tutukluluk
süresinin değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre, değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42).
59. Somut olayda başvurucu 31/1/2008 tarihinde tutuklanmıştır.
Tutuklu olarak sürdürülen yargılamada ilk derece mahkemesince başvurucu
hakkında verilen 6/6/2012 tarihli mahkûmiyet kararı, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 26/2/2014 tarihli ilamıyla 2 yıl 1 ay ve 10 ay hapse ilişkin suçlar
yönünden onanırken diğer suçlar yönünden bozulmuştur. Bozma ilamına konu suçlar
yönünden tutuklu olarak devam olunan yargılamada Mahkeme 17/2/2015 tarihinde
yeniden başvurucunun mahkûmiyetine karar vermiş; anılan karar, Yargıtay 1. Ceza
Dairesinin 13/6/2016 tarihli ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.
60. Bu belirlemelere göre başvurucu 31/1/2008 ile 6/6/2012 ve
26/2/2014 ile 17/2/2015 tarihleri arasında bir suç isnadına bağlı olarak hürriyetinden yoksun kalmış iken 6/6/2012
ile 26/2/2014 tarihleri arasında ve 17/2/2015 tarihinden sonra ilk derece
mahkemesince verilen hükme bağlı olarak tutulmuştur.
61. Başvurucu, bir suç isnadına bağlı olarak 31/1/2008 ile
6/6/2012 tarihleri arasında 4 yıl 4 ay 5 gün, 26/2/2014 ile 17/2/2015 tarihleri
arasında 11 ay 21 gün olmak üzere toplam 4 yıl 15 ay 26 gün süreyle
hürriyetinden yoksun bırakılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun bir suç isnadına
bağlı olarak tutulduğu süre, 5271 sayılı Kanun'un 102. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında ağır cezalık işler için öngörülen beş yıllık azami tutukluluk
süresini aşmıştır.
62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
63. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar"
kenar başlıklı 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak
üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki
yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir."
64. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
65. Başvuruda, tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi
aşması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine
karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince başvurucu hakkında mahkûmiyet kararı
verilmekle (bkz. § 21) başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiş, anılan
mahkûmiyet hükmü temyiz merciince onanarak kesinleşmiştir. Bu durumda ihlalin
tespiti dışında ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gereken bir hususun bulunmadığı anlaşılmaktadır.
66. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.186,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurucu vekilinin eksikliklerin giderimi için verilen kesin
süreye ilişkin mazeretinin KABULÜNE,
B.1. Özel yetkili mahkemelerde yapılan yargılamanın kanuni hâkim
güvencesini ihlal ettiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun
kanunda öngörülen azami süreyi aştığına ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
C. Tutukluluğun kanunda öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle
Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.186,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen
süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesine
(E.2014/233) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.