TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MURAT KURT BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2015/13014)
|
|
Karar Tarihi: 8/3/2018
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Murat KURT
|
Vekili
|
:
|
Av. Cavit
ÇALIŞ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik
rahatsızlık nedeniyle oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın süre
aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal
edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/8/2015 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1990 yılında Türk Silahlı Kuvvetlerinde (TSK) uzman
erbaş olarak göreve başlamış, 1993 yılında astsubaylığa naspedilmiştir.
9. Başvurucu; terörle mücadele faaliyetlerinin yürütüldüğü Elazığ'ın Arıcak ilçesinde 1994 ile 1996, Mardin'in Savur
ilçesinde 1999 ile 2001, Bitlis'in Tatvan ilçesinde 2009 ile 2011 yıllarında
görev yapmıştır.
10. Başvurucu 2011 yılında atandığı Çanakkale Ezine İlçe
Jandarma Komutanlığında görev yaparken psikolojik olarak rahatsızlanması
nedeniyle 5/12/2011 tarihinde Gülhane Askerî Tıp Akademisi Asker Hastanesine
(GATA) sevk edilmiştir. 7/12/2011 tarihinde GATA’ya yatırılan başvurucuya
6/1/2012 tarihli sağlık kurulu raporu ile anksiyete bozukluğu (tanımlanmamış) tanısı konulmuş ve bir ay
istirahat verilmiştir.
11. 6/1/2012 tarihli sağlık kurulu raporu ile verilen
istirahatinin bitmesini müteakiben aynı Hastane tarafından düzenlenen 2/3/2012,
8/5/2012, 26/6/2012, 25/8/2012, 31/10/2012, 28/12/2012, 26/2/2013, 25/6/2013,
24/9/2013 ve 26/3/2014 tarihli sağlık kurulu raporlarıyla başvurucu 26/6/2014
tarihine kadar istirahatli sayılmıştır. Belirtilen sağlık kurulu raporlarında
başvurucu hakkında anksiyete bozukluk, karışık anksiyete ve depresif bozukluk, travma sonrası stres
bozukluğu gibi tanılara yer verilmiştir.
12. Söz konusu istirahatlerinin bitmesi üzerine başvurucu
yeniden sağlık kuruluna sevk edilmiştir. 25/6/2014 tarihinde düzenlenen sağlık
kurulu raporu ile başvurucu hakkında Kronik
nitelik kazanmış travma sonrası stres bozukluğu tanısıyla
"TSK’da görev yapamaz." kararı verilmiştir. Bu raporun 9/7/2014
tarihinde Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından onaylanarak kesinleşmesinin
ardından başvurucunun 11/12/2014 tarihinde TSK’dan ilişiği kesilmiştir.
13. Sosyal Güvenlik Kurumunun (SGK) aylık bağlama işlemine esas
olmak üzere başvurucuyu yeniden GATA’ya sevk etmesi üzerine GATA tarafından
düzenlenen 12/1/2015 tarihli sağlık kurulu raporunda da başvurucuya aynı teşhis
konulmuş, ayrıca hastalığın ortaya çıkmasında askerlik hizmetinin sebep ve
tesiri olduğu tıbbi kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
14. Başvurucu 13/8/2014 tarihinde MSB’ye müracaat etmiş ve
askerlik mesleğinden kaynaklanan psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle oluşan
zararlarının tazminini talep etmiştir. Başvurucu, talebinin cevap verilmemek
suretiyle reddi üzerine 20/10/2014 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde
(AYİM) tam yargı davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; Elazığ, Mardin ve Bitlis illerinde görev yaparken terörle
mücadele kapsamında gerçekleştirilen operasyonlar sırasında aldığı görevler
nedeniyle geçirdiği travma sonucu psikolojisinin bozulduğunu ve TSK’da görev
yapamaz hâle geldiğini, bu sebeple uğradığı zararın idarece tazmin edilmesi
gerektiğini belirtmiştir.
15. AYİM İkinci Dairesi (Mahkeme) 18/2/2015 tarihinde
oyçokluğuyla verdiği kararla davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Kararın
gerekçesinde, başvurucunun terörle mücadele kapsamında değerlendirilebilecek en
son faaliyetinin 3/10/2009 tarihinde Tatvan-Van kara yolunda meydana gelen
terör olayı sonrasında şehit ve yaralıların tahliyesinde görev almak olduğu
belirtilmiştir. Başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığının kaynağı olarak
gösterdiği nitelikteki en son görevi gerçekleştirdiği 3/10/2009 tarihinden
itibaren bir yıl içinde zorunlu idari başvuruda bulunması gerekirken bu süre
geçtikten sonra 13/8/2014 tarihinde idareye başvurduğu ifade edilmiştir.
Dolayısıyla idareye süresinde yapılmayan başvurunun zımnen reddi üzerine
20/10/2014 tarihinde açılan davanın süresinde olmadığı kabul edilmiştir.
Kararda ayrıca 25/6/2014 ve 12/1/2015 tarihli raporların ve bu raporlardaki
tespit ve değerlendirmelerin zararın öğrenilmesine ve dava açma süresine bir
etkisinin bulunmadığı da vurgulanmıştır.
16. Karşıoyda ise davanın süresinde
olup olmadığına karar verilebilmesi için öncelikle tıbbi bilirkişi incelemesi
yaptırılması veya başvurucunun GATA'ya sevk edilerek hakkında ayrıca bir rapor
düzenlettirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Buna gerekçe olarak, dava
dosyasındaki bilgi ve belgelerden başvurucunun rahatsızlığına sebep olabilecek
başka faktörlerin de mevcut olabileceğinin anlaşılmasına karşılık 2014 ve 2015
yıllarında düzenlenen sağlık raporlarında buna ilişkin bilgi ve belgelerin irdelenip
irdelenmediğine ilişkin bir tespit bulunmaması gösterilmiştir. Dolayısıyla
yaptırılacak bu inceleme yolu ile başvurucunun rahatsızlığının hangi
nedenlerden oluştuğu, hangi tarihte ortaya çıktığı veya çıkabileceği, 2009
yılında ve sonrasında da başvurucuda bu rahatsızlığın mevcut olup olmadığı,
rahatsızlığa neden olabilecek başka faktörler bulunup bulunmadığı hususlarının
ortaya konulması gerektiği ifade edilmiştir. Karşıoy
görüşünde ayrıca 25/6/2014 tarihli sağlık kurulu raporundan önce başvurucunun TSK’da
görev yapamayacağına ilişkin olarak herhangi bir rapor düzenlenmemiş olduğuna
da dikkat çekilmiştir.
17. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Mahkemenin 1/7/2015 tarihlikararıyla reddedilmiştir.
18. Nihai karar başvurucuya 20/7/2015 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
19. Başvurucu 3/8/2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
20. Bireysel başvurunun incelenme sürecinde 21/1/2017 tarihli ve
6771 sayılı Kanun ile Anayasa'ya eklenen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının
(E) bendiyle AYİM kaldırılmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. İlgili Kanunlar
21. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan
önce, bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır.
Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı
bildirim üzerine veya başka süretle öğrendikleri
tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde
ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri
gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki
işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde
cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi
içinde dava açılabilir."
2. Danıştay İçtihadı
23. Danıştay Onuncu Dairesinin 4/11/2011 tarihli ve E.2008/7182,
K.2011/4711 sayılı kararı şöyledir:
"Bir eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazı durumlarda eylemin
gerçekleşmesiyle, kimi zaman da değişik araştırma ve incelemelerden, hatta ceza
davalarından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta
bulunurken uyulması zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine
izafe edilebilecek nitelikte olmakla birlikte, resmî yetkilerin kullanımı
sırasında gerçekleştiği için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından
doğan zararın tazmini istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği, zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan
mı, görev kusurundan mı kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda
belirlenmesiyle ortaya çıkabilmektedir.
Bu nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 13.
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürelerin eylemin idariliğinin
ve doğurduğu zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur.
Aksi yorumun, dava açma yolunun kullanımını güçleştirerek hak arama hürriyetini
olumsuz etkileyeceğini belirtmek gerekir. Anılan Yasa hükmünde öngörülen tam
yargı davalarının, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik
olması sebebiyle davanın açılabilmesi için eylemin idariliğinin
ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur."
24. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
31/5/2016 tarihli ve E.2016/4241, K.2016/3896 sayılı kararı şöyledir:
"[2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 13. maddesinde], idareye başvuru
için öngörülen en geç beş yıllık sürenin hangi tarihten itibaren başlatılacağı
zaman zaman duraksamalara yol açtığından, bu hususun irdelenmesi gerekmektedir.
Tam yargı davaları, idari eylem nedeniyle
uğranılan zararın tazminini ifade etmektedir. Bu nedenle, tam yargı davasının
açılabilmesi için eylemin idariliğinin ve yol açtığı
zararın ortaya çıkması zorunludur.
İdari eylem, idarenin işlevi sırasında bir
hareketi, bir davranışı, bir tutumu veya hareketsizliği; idari karar ve işlemle
ilgisi olmayan, başka bir deyişle öncesinde, temelinde bir idari karar veya
işlem olmayan salt maddi tasarrufları ifade etmektedir. Söz konusu eylemlerin idariliği ve doğurduğu zarar bazen eylemin yapılmasıyla
birlikte ortaya çıkarken, bazen de çok sonra, değişik araştırma, inceleme ve
hatta ceza yargılamaları sonucu ortaya çıkabilmektedir.
...
Bu itibarla, 2577 sayılı Kanun'un 13'üncü
maddesinde öngörülen 1 ve 5 yıllık sürenin, eylemin idariliğinin
ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun, zarara
yol açan eylemin idariliğinin ortaya çıkmasıyla
kullanılması mümkün olan dava açma hakkını ortadan kaldıracağı, hak arama
özgürlüğüyle bağdaşmayacağı açıktır."
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan, ... bir mahkeme tarafından, ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) ilgili içtihadı
için bkz. Alpay Dinç ve diğerleri,
B. No: 2014/12678, 6/7/2017,§§ 27-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 8/3/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu, geçirdiği psikiyatrik rahatsızlık nedeniyle
TSK'da görev yapamaz hâle geldiğinin ancak 2014 yılında düzenlenen sağlık
raporuyla anlaşıldığını; söz konusu rapor üzerine süresi içinde idari başvuru
yaparak dava açtığını belirtmiştir. Mahkemenin aynı nitelikteki uyuşmazlıklarda
farklı yönde verdiği kararlar olduğunu hatırlatan başvurucu; Mahkemenin dava
açma süresini psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olay
tarihinden başlatarak davayı süre aşımından reddetmesi nedeniyle eşitlik
ilkesinin, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
2. Değerlendirme
29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
"Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü Mahkemenin
dava açma süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını
hatalı değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının
incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
31. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim
hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd.
Şti., B.No: 2014/13156,
20/4/2017,§ 34).
33. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi
için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir.
Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden
yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
34. Somut olayda idari eyleme dayalı tam yargı davasının süre
aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
ii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
35. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
36. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
37. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen
ve somut başvuruya uygun düşen, kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe
dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının
belirlenmesi gerekir.
(1)Kanunilik
38. Başvurucunun idari eylemden doğan zararının tazmini
istemiyle açtığı davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesine ilişkin Mahkeme
kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 43. maddesine dayandığı görülmektedir.
Dolayısıyla somut olayda başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.
(2) Meşru Amaç
39. Dava açmanın bir süreye bağlanmasının meşru amacının ne
olduğu hususu benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi bu incelemelerinde, idari işlem
ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel
ifadesiyle idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacı bulunduğuna
işaret etmiştir (Daha ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Ayşe Yıldırım, B. No: 2014/5, 25/10/2017,
§§ 54, 55; Fatma Altuner,
B. No: 2014/17714, 26/10/2017, §§ 48, 49; Çölbeyi Lojistik Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi, B. No: 2014/12354,
9/11/2017, § 52).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
40. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
41. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş.
Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
42. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır (Yaşar Çoban [GK],
B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 66). Dava açma süresinin hangi tarihte
başlayacağını belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece
mahkemelerine aittir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava açma
süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin
bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol,
dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili
derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut
olayın koşulları ışığında incelemektir (Ahmet
Yıldırım, B. No: 2014/18135, 20/9/2017, § 46). Bu kapsamda dava açma
süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının doğduğundan haberdar olmadığı ve
somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun kabulünü haklı kılan nedenlerin
bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava hakkının varlığını anlamsız
kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
(b) İlkelerin Olaya
Uygulanması
43. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak
psikiyatrik rahatsızlığa neden olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarihin
esas alınmasının mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
44. Yukarıda yer verilen (bkz. §§ 23, 24) Danıştay içtihadında
ortaya konulduğu üzere idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazmini
istemiyle açılan tam yargı davasında idarenin tazminle yükümlü tutulabilmesi
için ortada idari eylem ve zarar olmalı, ayrıca zararla idari eylem arasında
illiyet bağı bulunmalıdır. Bu çerçevede eylemin idariliğinin
veya yol açtığı zararın ya da arasındaki illiyet bağının eylemden çok sonra
anlaşıldığı veya ortaya konulabildiği durumlarda dava açma süresinin bu
tarihlerden sonra başlayacağı kabul edilmektedir.
45. Bu bağlamda bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun
psikiyatrik rahatsızlığının sağlık raporlarının düzenlenmesinden daha önce
başladığında ve hastalığa neden olduğu ileri sürülen olayların da çok zaman
önce yaşandığında tartışma bulunmamaktadır. Bununla birlikte fiziksel
rahatsızlıklarda, rahatsızlığın ilk defa bilindiği veya bilinmesi gerektiği
tarihten itibaren zararın değerlendirilebileceği kabul edilebilir ise de
psikiyatrik rahatsızlıklar açısından rahatsızlığı doğuran olayın bilindiği
tarihte uğranılan zararın değerlendirilebilmesi çoğunlukla mümkün olmayabilir.
Zira somut olayda olduğu gibi psikiyatrik hastalıklar, hastalığa sebep olduğu
ileri sürülen olaylarla aynı tarihlerde ortaya çıkmamakta; çok sonraki bir
tarihte ve anılan olaylara bağlı olarak ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla
psikiyatrik hastalığa neden olan olayların yaşandığı anda başvurucuların
uğradıkları zararı öğrenmeleri ve değerlendirmeleri her zaman beklenemez
(benzer mahiyette bir olaya ilişkin aynı yönde değerlendirme için bkz. Alpay Dinç ve diğerleri, § 66).
46. Somut olayda başvurucu; Mahkeme tarafından dava açma
süresinin başlangıcına esas alınan, askerlik mesleğinin ifası sırasında terörle
mücadele faaliyetleri kapsamında katıldığı en son görev tarihi olan 3/10/2009
tarihinden sonra da TSK'da görevini sürdürmüştür. Başvurucunun rahatsızlığı
sebebiyle TSK'daki görevini sürdüremeyeceği25/6/2014 tarihinde, hastalığının
ortaya çıkmasında askerlik mesleğinin sebep ve tesiri olduğu ise 12/1/2015
tarihinde düzenlenen sağlık kurulu raporlarıyla tespit edilmiştir.
47. Dolayısıyla başvurucunun psikiyatrik rahatsızlığa neden
olduğu ileri sürülen olayların yaşandığı tarih itibarıyla anılan
rahatsızlığının bulunduğunu ve bu rahatsızlığın muvazzaf askerlik görevi
kapsamındaki olayların sebep ve etkisinden kaynaklandığını mutlak suretle
bildiğinden ya da bilmesi gerektiğinden söz edilemez. Başvurucunun anılan
hastalığının askerlik mesleğinin sebep ve etkisinden kaynaklandığını ortaya
koyan sağlık raporunun ardından zararını değerlendirebildiği söylenebilir. Bu
itibarla olay tarihi esas alınarak uğradığı zararla ilgili tazminat davası
açmasının beklenmesi başvurucuya orantısız bir külfet yüklemektedir.
48. Tüm bu açıklamalar çerçevesinde Mahkemenin, başvurucunun
uğradığı zararı öğrenmesine ve değerlendirmesine imkân tanımayan olay tarihini
(başvurucunun katıldığı enson operasyon tarihi) esas
alarak dava açma sürelerini belirlemesine ilişkin yorumunun başvurucunun
mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir yorum olduğu ve bu yorumun
başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede güçleştirerek neredeyse
imkânsız hâle getirdiği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla bu yorumdan hareketle
davanın süre aşımından reddedilmesi suretiyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına
yönelik müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır.
49. Öte yandan bireysel başvuruya konu olan uyuşmazlıkta
idarenin kısmen veya tamamen tazmin sorumluluğu bulunup bulunmadığı hususu
ancak davanın esastan incelenmesi sonucu Mahkemenin belirleyeceği bir husustur.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda aktarılan değerlendirmesi ve vardığı sonuç
yalnızca mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin olup davanın
esasına ilişkinbir değerlendirme içermediği açıktır.
50. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye
erişim hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
Yönünden
51. Başvurucu; karar düzeltme talebinin reddedilmesi nedeniyle aleyhine
para cezasına hükmedilmesinin ve yüksek miktarda yargılama giderlerini ödemek
zorunda bırakılmasının kendisine ağır bir külfet yüklediğinden, bu nedenlerle
de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etmektedir.
52. Başvurucu ayrıca, bireysel başvuruda bulunduktan sonra
Anayasa Mahkemesine verdiği 9/8/2016 tarihli dilekçesinde davasını süre
aşımından reddeden askerî hâkimler hakkında FETÖ/PDY üyeliği nedeniyle işlem
yapıldığını belirtmektedir. Bu itibarla yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından yürütüldüğünden söz edilemeyeceğini ifade eden başvurucu,
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
53. Somut başvuruya konu Mahkeme kararının Anayasa’nın 36.
maddesi kapsamında mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varıldığından
başvurucunun ileri sürdüğü diğer şikâyetler hakkında ayrıca değerlendirme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun'un
50. Maddesi Yönünden
54. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
55. Başvurucu, yeniden yargılama yapılmasına hükmedilerek
ihlalin giderilmesi ve uğradığı zararın tazminine karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
56. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
57. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
58. Mahkemeye erişim hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu
sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.
59. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç ve 1.980
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.206,90 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için -Anayasa'nın geçici 21. maddesinin
birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi gereğince- yetkili idari yargı
merciine GÖNDERİLMESİNE (Karar, AYİM İkinci Dairesinin 18/2/2015 tarihli ve
E.2015/243, K.2015/274 sayılı kararıyla ilgilidir.)
D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,
E. 226,90 TL harç ve 1.980 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.206,90 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
8/3/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.