TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MEHMET NECİP KURTCEBE BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16544)
|
|
Karar Tarihi: 7/6/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Kadir ÖZKAYA
|
|
|
Rıdvan GÜLEÇ
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Gökçe
GÜLTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Mehmet Necip
KURTCEBE
|
Vekili
|
:
|
Av. Yusuf
Kenan ALTAN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutukluluğun makul süreyi aşması nedeniyle kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkının; başvurucuya yüksek bir ceza verilmesi, mahkeme
kararlarının yeterli gerekçe ihtiva etmemesi ve makul sürede yargılanma
yapılamaması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 15/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
gönderilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 11/10/2008 tarihinde gözaltına alınmış, 15/10/2008
tarihinde tutuklanmış ve 13/12/2011 tarihinde tahliye edilmiştir.
9. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 25/12/2008 tarihli
iddianamesi ile silahlı terör örgütüne üye olma, örgüt içindeki hiyerarşik
yapıya dâhil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme
suçlarını işlediği iddiasıyla26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun 220. maddesinin yedinci fıkrası delaletiyle 5237 sayılı Kanun'un
314. maddesinin ikinci fıkrası ve 11/5/1994 tarihli ve 3713 sayılı Terörle
Mücadele Kanunu'nun 5. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle başvurucu
hakkında kamu davası açılmıştır.
10. (Kapatılan) İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK mülga
250. madde ile görevli) 13/3/2012 tarihli kararıyla başvurucunun dokuz yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinin
ilgili kısımları şöyledir:
"Mahkememizce yapılan yargılama, iddia,
mütalaa, sanık savunmaları, tanık beyanları, olay, yakalama, arama ve el koyma
tutanakları, tespit tutanakları, fotoğraf teşhis tutanakları, iletişimin
tespiti tutanakları, ekspertiz raporları ve yukarıda belirtilen diğer delillerin
birlikte değerlendirilmesi sonucunda;
...
M.S.A.'nın bombalı
eylem için gelen G.E'yi sınırdan geçirip Türkiye
içine soktuğu, Türkiye'de Özalp ilçesinde karşıladığı, buradan Van'a götürdüğü,
Van'dan İstanbul iline 27/09/2008 tarihinde götürdüğü, burada H.İ.'ye teslim ettiği ve 29/09/2008 tarihli THY uçağı ile
Van'a geri döndüğü, diğer sanık T.S.'nin ise sanık
G.'nin kalacağı İstanbul'daki yerlerin
organizasyonunu yaptığı, sanık G.E.'nin en son eylem
günü Mehmet Necip KURTCEBE'nin Gaziosmanpaşa ilçesindeki
adresinde ikamet ettiği, bu evde yapılan aramada 20/02/2009 tarihli inceleme
raporuna göre el yapısı bombalarda kullanılan materyallerin ele geçirildiği ve
sanık G.E.'nin yakalandığı gün bu evden çıktığına
dair dizi 212'de tespit tutanağının bulunduğu, sanık Mehmet Necip KURTCEBE'nin aşama ifadelerinin tutarlı olmadığı ve G.E.'nin üzerinde bu eve ait anahtarın ele geçirildiği, Mehmet
Necip KURTCEBE ile G.E.'nin 07/10/2008 tarihinde Eyüp
ilçesinde buluştuklarına dair dizi 212 de tespit tutanağının bulunduğu, Mehmet
Necip KURTCEBE' nin klasör 1 dizi 79, 80, 81'deki görüşmelerive M.S.A.'nın klasör 1
dizi 90, 93, 146, 166, 167, 168, 169, 170, 174'te yer alan iletişim tespit
tutanaklarına göre her iki sanığın G.E.'nin
yakalanması ile ilgili görüşmeler yaptıkları, sanık M.S.A.'nın
sanık G.'nin yakalanmasını Sıddık isimli şahıstan
duyduğunda savunmasını doğrulayacak nitelikte tepki vermediği, aksine sanık G.'nin konumunu bildiğinin anlaşıldığı ve bu işte tek
olmadığını, başkalarının da bulunduğunu belirttiği, sanık M.S.A.'nın sanık G.'nin yakalandığını
öğrenince G.E.'nin ve T.S.'nin
telefonlarını aradığı, ancak diğer sanıkların telefonları kapalı olduğu için
görüşme yapamadığı, daha sonra sanıkların yakalandıkları, bu suretle sanıkların
üzerlerine atılı suçu işledikleri anlaşılmıştır.
...
2-Sanık MEHMET NECİP KURTCEBE'nin
yasadışı silahlı terör örgüt üyesi olmak suçu sabit olduğundan eylemine uyan
5237 sayılı TCK.nun 314/2. Maddesi gereğince suçun
işleniş şekli ve özellikleri ile kastının derecesine göre takdiren
ve artırılmak suretiyle 6 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına,
3713 sayılı Yasanın 5. maddesi gereğince
cezasının 1/2 oranında artırımı ile 9 YIL HAPİS CEZASI İLE
CEZALANDIRILMASINA..."
11. Temyiz üzerine hüküm Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 25/11/2013
tarihli kararıyla başvurucu yönünden onanmıştır.
12. Karar 16/9/2014 tarihinde başvurucunun vekiline tebliğ
edilmiştir.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
13. Mahkemenin7/6/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve
Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
14. Başvurucu, hakkında yürütülen yargılamada kanuni tutukluluk
süresinin aşıldığını belirterek Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
15. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1. maddesinin (8)
numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin
başlangıcı 23/9/2012 tarihi olup Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen
nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilir (Zafer Öztürk, B. No: 2012/51, 25/12/2012,
§ 17).
16. Tutukluluk nedeniyle yapılan bireysel başvurunun temel
amacı, özgürlükten yoksun bırakmanın hukuka aykırı olduğunun ya da devamını
haklı kılan sebeplerin bulunmadığının tespitidir (Mehmet Emin Kılıç, B. No: 2013/5267, 7/3/2014, § 24).
Tutuklulukta sürenin başlangıcı, kişinin ilk kez yakalandığı tarih veya
doğrudan tutuklandığı durumlarda tutuklama tarihidir. Tutukluluk süresinin sonu
ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince
hüküm verildiği tarihtir (Mehmet Emin Kılıç,
§ 27).
17. Somut olayda başvurucu, (kapatılan) İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin (CMK mülga 250. madde ile görevli) 13/12/2011 tarihli kararıyla
tahliye edilmiştir. Tutukluluk hâli Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin başlangıç tarihi olan 23/9/2012 tarihinden önce sona erdiğinden
başvurunun bu kısmı Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dışında
kalmaktadır.
18. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
19. Başvurucu; hakkında açılan ceza davasına ilişkin iddianamede
5237 sayılı Kanun'un 220. maddesinin yedinci fıkrası delaletiyle denilmesi
suretiyle silahlı terör örgütüne yardım suçundan davanın açıldığını, hakkında
hükmedilen cezanın yüksek olduğunu, İlk Derece Mahkemesi ve Yargıtay
kararlarının açık ve gerekçeli olmadığını iddia etmiştir.
20. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) birçok
kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen
adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının
kabul edilmesi gerekir.
21. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır.
22. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde
yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme
sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip
incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına
verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de
gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK],
B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
23. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No:
2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu
gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.
24. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği
davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut
bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması,
başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde
davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile
yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve
diğerleri, § 35).
25. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu
kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız
bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
26. Somut olayda, yapılan açık yargılama sonunda tarafların
davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmalarının tartışılarak
verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir
(bkz. § 10). Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme
konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli
karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
28. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
30. Ceza yargılamasının süresi tespit edilirken sürenin
başlangıç tarihi olarak bir kişiye suç işlediği iddiasının yetkili makamlar
tarafından bildirildiği veya isnattan ilk olarak etkilendiği arama ve gözaltı
gibi birtakım tedbirlerin uygulandığı tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak
ise suç isnadına ilişkin nihai kararın verildiği, yargılaması devam eden
davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (B.E., B. No: 2012/625, 9/1/2014, § 34).
31. Ceza yargılamasının süresinin makul olup olmadığı
değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların
ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın
süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate
alınır (B.E., § 29).
32. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvurucunun gözaltına
alındığı 11/10/2008 tarihinden yaklaşık iki ay sonra düzenlenen 25/12/2008
tarihli iddianameyle kamu davasının açıldığı, Mahkemece on bir kez duruşma
yapıldığı, duruşmaların yaklaşık üç ay ara ile gerçekleştirildiği, 13/3/2012
tarihinde nihai kararın verildiği, temyiz incelemesinin ise yaklaşık 1 yıl 8
ayda sonuçlandırıldığı, bombalı terör faaliyetine ilişkin yargılama konusunun
karmaşık nitelikte olduğu hususları değerlendirildiğinde yaklaşık 5 yıl 1 aylık
yargılama süresinin makul olduğu sonucuna varmak gerekir.
33. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
7/6/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.