TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
İKİNCİ BÖLÜM
KARAR
SEZEN ACAR ÖZFİDAN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/16746)
Karar Tarihi: 25/1/2018
Başkan
:
Engin YILDIRIM
Üyeler
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Recai AKYEL
Raportör
Şermin BİRTANE
Başvurucu
Sezen ACAR ÖZFİDAN
Vekili
Av. Seher ERTÜRK
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayeti başvurucuda olan çocuğun dedesi ve babaannesiyle arasında şahsi ilişki kurulmasına karar verilmesi nedeniyle aile hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucunun 18/7/2006 tarihinde doğan bir kız çocuğu bulunmaktadır, eşi vefat etmiştir. Başvurucu bir bankada çalışmaktadır.
8. Başvurucunun eşi vefat etmeden önce kardeşleri ve babası ile birlikte hissedar olduğu aile şirketinde çalışmaktadır. Eşinin vefatından sonra başvurucu ve çocuğu en yakın mirasçılar olarak terekenin borçları nedeniyle mirasın reddi talebinde bulunmuşlardır. Aydın 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 3/12/2010 tarihli kararıyla mirasın reddi talebinin kabulüne, terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesine karar verilmiştir. Tasfiye işlemleri hâlen devam etmektedir.
A. Şahsi İlişki Tesisine Dair Yargılamaya İlişkin Süreç
9. Başvurucunun eşinin anne ve babası torunlarıyla şahsi ilişki kurulması talebiyle başvurucuya karşı Aydın 1. Aile Mahkemesinde 19/10/2010 tarihinde dava açmışlardır.
10. Davacılar, daha önce başvurucuyla aralarında olumlu bir ilişki bulunduğunu, torunlarını sürekli olarak ziyaret ettiklerini, ancak oğullarının vefatından sonra aile şirketinde iş hayatından kaynaklanan sorunlar nedeniyle başvurucunun torunlarıyla görüşmelerini engellediğini iddia etmişlerdir.
11. Başvurucu, davacıların bir aile şirketinin bulunduğunu, vefatından önce eşinin de bu şirkette hissedar olduğunu, eşine ait kredi kartının vefatından sonra dahi şirket ödemeleri için kullanıldığını, kendisinin de bu durum nedeniyle suç duyurusunda bulunduğunu, ayrıca şirketteki eşine ait hisselerin devri ile harcama ve borçlar nedeniyle de davacılarla arasında husumet oluştuğunu belirtmiştir. Davacıların tehdit ve baskılarına maruz kaldığını, çocuğun halası ve amcasının kendisine saldırdığını,-kendisine vurmaya teşebbüs ettiğini- bütün bu olayın çocuğunun gözü önünde gerçekleştiğini, çocuğun korktuğunu ve ağladığını ifade etmiştir. Başvurucu, davacıların dava tarihine kadar torunlarını görmek için istek ve girişimde bulunmadıklarını, çocukla şahsi ilişki kurma taleplerinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu ve çocuğun huzurunu bozacağını iddia etmiştir.
12. Mahkeme tarafından bir psikolog ve bir pedagogdan oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.
13. 1/4/2011 tarihli bilirkişi raporunda; çocuğun, babasının vefat etmesinden önce davacılarla görüştüğü ve bu süreçte herhangi bir olumsuzluk yaşanmadığı, bu nedenle davacılarla ilişkisinin kesilmesinin babaanne ve dedeyi tanımadan büyümesine ve onlara yabancı olmasına neden olabileceği belirtilmiştir. Taraflar arasında miras nedeniyle karşılıklı iddialarda bulunulduğu, ancak bu iddiaların açılan davalarla ispat aşamasında olduğu, davacıların çocuğun hakkını kötüye kullanmadıklarının ispatlanması hâlinde çocuk ile davacıların anne refakatinde kısa sürelerde görüşebileceği ifade edilmiştir. Çocuğun yaşının küçük olması ve babasını yeni kaybetmiş olması nedeniyle anneden uzun süre ayrı kalmasının psikolojik ve sosyal gelişimini olumsuz etkileyebileceği, bu nedenle çocuğun davacılarda -yatılı kalacağı şekilde- şahsi ilişki tesisinin uygun olmadığı kanaati bildirilmiştir.
14. Mahkemenin 26/5/2011 tarihli duruşmasında ek bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan 22/6/2011 tarihli sosyal inceleme raporunda, çocuğun davacılara karşı tepki geliştirdiği, bir önceki raporun düzenlendiği görüşmedekine kıyasla davacılarla ilişki kurmamakta daha kararlı olduğunun gözlemlendiği belirtilmiştir. Çocuğun dedesini ve babaannesini görmeyi reddettiği, taraflar arasındaki çekişmenin sağlıklı iletişim ortamı oluşmasını engellediğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Çocuğun bu çekişmeli durumdan ne şekilde olumsuz etkilendiğinin ve niçin böyle tepki gösterdiğinin anlaşılabilmesi için psikiyatrik değerlendirmeye ihtiyaç olduğu vurgulanmıştır. Raporda, şayet kişisel ilişki kurulmasına karar verilirse kişisel ilişki tesis edilmeden önce çocuğun profesyonel bir yardımla görüşmelere hazır edilmesinin ve eğitilmesinin, gerekirse tarafların da bu tür eğitime dâhil edilmesinin çocuğun yararına olacağı kanaati bildirilmiştir.
15. Mahkeme, Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı Bölümünde görevli uzman doktor ve psikolog görüşünü içeren 27/9/2011 tarihli bilirkişi raporu aldırmıştır.
16. Söz konusu raporda; çocuğun babaanne, dede ve hala ile görüşmeyi reddettiği, taraflar arasındaki çekişmeden olumsuz olarak etkilenmiş olduğunun anlaşıldığı, ancak bu etkilenmenin çocuğun ruh sağlığını ve günlük yaşamını bozacak derecede olmadığı belirtilmiştir. Çocuğun anne ile bağımlı ilişkisi ve ayrılık kaygısı olduğunun gözlendiği, olumsuz tepkinin anneye olan düşkünlükten kaynaklanmış olabileceği ifade edilmiştir. Çocuğun yabancılarla güven ilişkisi kurmakta zorlandığı için yatılı/yatılı olmaksızın davacılarla şahsi ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceği, bu nedenle ancak annesi refakatinde, ayda bir kez en az bir saat olmak kaydıyla babaanne ve dedeyle ev dışı bir ortamda (oyun parkı vb. alanda) görüşmesinin çocuğun tepkisini azaltabileceği kanaati bildirilmiştir.
17. Mahkeme, 13/12/2011 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde, taraflar arasındaki çekişme ve husumet ortamı ve çocuğun davacılar ile görüşmeyi reddetmesi dikkate alındığında kişisel ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceği sonucuna varıldığı belirtilmiştir. Kararda ayrıca her ne kadar bilirkişi raporlarında anne refakatinde çocuğun davacılarla şahsi ilişki kurması görüşü belirtilmişse de emsal Yargıtay kararları da dikkate alınarak şahsi ilişkinin çocuğun annesinin gözetiminde tesisinin beklenen amaca uygun olmadığı ifade edilmiştir.
18. Bu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23/1/2013 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, davacıların torunlarını görmek ve onunla uygun kişisel ilişki kurmak, torun sevgisini tatmak ve çocuğa da bu sevgiyi vermek haklarının bulunduğu, bu haklarını amaca aykırı kullanacaklarına dair dosyada bir delil ve olgunun bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 1/7/2013 tarihli kararıyla reddedilmiştir.
20. Bozma ilamına uyan yerel mahkeme, 12/11/2013 tarihli kararı ile davayı kabul ederek çocukla davacılar arasında her ayın 1. ve 3. Cumartesi günleri saat 10.00 ile 16.00 arasında, dini bayramların 2. günleri aynı saatlerde ve her yılın 1 ila 7 Temmuz günleri arasında kişisel ilişki kurulmasına hükmetmiştir.
21. Bu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12/5/2014 tarihli ilamı ile onanmıştır. Bu karar başvurucuya 24/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 23/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. Kredi Kartının İzinsiz Kullanılması Suretiyle Yarar Sağlama Suçu Nedeniyle Açılan Ceza Davasına İlişkin Süreç
23. Başvurucu ile müteveffa eşinin ailesi arasında eşinin ölümünden sonra bazı anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bu kapsamda başvurucu, müteveffa eşine ait kredi kartlarının ölümünden sonra şirket harcamalarında kullanılarak kendisinin borçlu hâle getirildiğini belirterek suç duyurusunda bulunmuştur. Aile şirketinin ortakları ve başvurucunun eşinin kardeşleri olan iki sanık hakkında kamu davası açılmıştır.
24. Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1/4/2013 tarihli kararıyla eylemin sabit olduğu gerekçesiyle sanıkların hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir.
25. Anılan karara yapılan itiraz Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 14/5/2013 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 325. maddesi şöyledir:
"Olağanüstü hâller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle hısımlarına da tanınabilir.
Ana ve baba için öngörülen sınırlamalar üçüncü kişiler için kıyas yoluyla uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde düzenlenen aile hayatına saygı hakkı, hâlihazırda mevcut olan ve hakiki aile yaşamı oluşturan fiilî, yakın ve şahsi bağların kurulduğu aile ilişkilerini korumaktadır. Bu hüküm kapsamında aile kavramı, evliliğe dayalı ilişkilerle sınırlı değildir ve tarafların evlilik olmadan bir arada oturduğu fiilî "aile" bağlarını da kapsayabilir. Sözleşme'nin 8. maddesinin amaçları bakımından "aile hayatı"nın varlığı ya da yokluğu her somut olayda yakın kişisel bağların mevcut olup olmadığına bağlı olan olgusal bir sorundur (K. ve T./Finlandiya [BD], B. No: 25702/94, 12/7/2001, § 150; Marckx/Belçika, B. No: 6833/74, 13/6/1979, § 31).
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), aile hayatının sadece ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerle sınırlı olmadığını, örneğin büyükanne ve büyükbaba ile torun ilişkisinde olduğu gibi yakın akrabalar arasındaki ilişkilerin de aile hayatına dâhil olabileceğini kabul etmektedir (Marckx/Belçika, § 45). AİHM, devletlerin bu şekildeki yakın akrabalar arasındaki aile ilişkilerinin normal bir şekilde sürdürülmesine izin verecek şekilde davranma yükümlülüğü olduğunu belirtmektedir (Marckx/Belçika, § 45; Bronda/İtalya, B. No: 22430/93, 9/6/1998, § 51).
29. AİHM'e göre çocuğun üstün menfaatlerine aykırı olmadıkça ailesi ile bağlarını sürdürmesi çocuğun hakkıdır. Aile bağları ancak istisnai durumlarda koparılabilir ve aile bağlarının koptuğu durumlarda, kişisel ilişkinin sürdürülmesi ve koşullar uygun olduğunda ailenin yeniden bir araya gelmesi için gerekli tüm tedbirler alınmalıdır (Gnahore/Fransa, B. No: 40031/98,19/9/2000, § 59).
30. AİHM kararlarında aile bağlarının sürdürülmesi konusunda kamu makamlarına düşen yükümlülüğün mutlak olmadığı, her olayın özel koşullarına bağlı olarak alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamının farklılaşabileceği belirtilmiştir. AİHM'e göre kamu makamlarınca konuyla ilgili tüm tarafların hukuki menfaatlerinin gözetilmesi, özellikle çocuğun üstün menfaati dikkate alınarak tarafların menfaatleri arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (M.P. ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 22457/08, 15/11/2011, § 128).
2. Diğer Uluslararası Belgeler
31. 9/11/2010 tarihli ve 6066 sayılı Kanun'la onaylanması uygun bulunan ve 17/11/2011 tarihli ve 28115 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'nin "Çocukla ana ve babası dışındaki şahıslar arasında kişisel ilişki" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"1) Çocuğun yüksek yararına bağlı olarak, çocukla, ana ve babası dışındaki aile bağları bulunan şahıslar arasında kişisel ilişki kurulabilir.
2) Taraf Devletler, bu hükmün kapsamını, 1. fıkrada sözü edilen kimselerden başkalarına da genişletmekte serbesttirler ve böyle bir genişletme durumunda, devletler, 2. maddenin (a) bendinde tanımlanan kişisel ilişki türlerinden hangisinin uygulanacağı hususunda serbestçe karar verebilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, davacıların miras hisselerini bedelsiz olarak devretmesi için tehditlerde bulunduklarını, müteveffa eşine ait kredi kartlarını ölümünden sonra şirket harcamalarında kullanarak kendisini ve çocuğunu borçlandırdıklarını, alacaklıları çalıştığı işyerine ve evine gönderdiklerini, çocuğun gözü önünde kendisine şiddet uyguladıklarını iddia etmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporunda yatılı/yatılı olmaksızın davacılarla şahsi ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceğinin bildirilmesine rağmen şahsi ilişki tesisine karar verilmesinin çocuğun üstün menfaatine aykırı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu bu nedenlerle kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz."
35. Anayasa’nın "Ailenin korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
37. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında çocukla şahsi ilişki kurulmasına yönelik şikayetler aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde ele alınmıştır (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016; Selim Adıyaman, B. No: 2013/8846, 9/3/2016; Dalga Eda Yıldırım ve Özgün Yıldırım, B. No: 2014/5974, 26/12/2017).
38. Bireysel başvuru formunda, çocuğun velisi olan annesi, büyükanne ve büyükbabayla şahsi ilişki kurulmasına dair mahkeme kararının çocuğun üstün menfaatlerine aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
39. Bu bağlamda başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasındaki kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında incelenmesi ihtimali de düşünülebilir. Ancak zaten çocukla şahsi ilişki kurulmasına yönelik başvurularda incelemenin odak noktasını çocuğun üstün menfaatlerinin korunması oluşturmaktadır. Çocuğun maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesinin, çocuğun üstün menfaatleri arasında yer aldığı konusunda ise şüphe bulunmamaktadır.
40. Bu nedenle mevcut başvuruda Anayasa Mahkemesinin şahsi ilişki kurulmasına yönelik şikayetlerin aile hayatına saygı hakkı içinde inceleneceğine dair önceki kararlarından ayrılmaya gerek bulunmamaktadır. Bu durumda her ne kadar başvurucu, adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun çocukla şahsi ilişki kurulmasına yönelik şikayetinin Anayasa Mahkemesinin belirtilen kararları dikkate alınarak aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde ele alınması gerekmektedir (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Dalga Eda Yıldırım ve Özgün Yıldırım, § 63).
1. Genel İlkeler
41. Anayasa'da aile hayatı kapsamında korunan aile ilişkileri temel olarak anne, baba ile çocuk arasındaki ilişkilerdir. Anayasa’nın 20. ve 41. maddeleri anne, baba ve çocuk arasındaki bağın devamlılığını sağlamak üzere tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri alma konusunda pozitif yükümlülüğünü içermektedir (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 67; Selim Adıyaman, B. No: 2013/8846, 9/3/2016, § 45).
42. Bununla birlikte çocuğun üstün menfaatine aykırı olmadıkça aile içinde önemli rolü bulanabilecek büyükanne, büyükbaba gibi yakın akrabalar ile ilişkilerin de "aile hayatı" kapsamında korunabilmesi mümkündür.
43. Öte yandan çocuk ile yakın akrabalar arasında şahsi ilişkiler yönünden "aile hayatının sağlanması ve sürdürülmesi" konusunda devletin geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. 4721 sayılı Kanun’un 325. maddesinde olağanüstü hâllerin varlığı durumunda ve çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde ana ve baba dışında üçüncü kişilere de çocukla kişisel ilişki kurma hakkı tanınabileceği düzenlenmiştir.
44. Kamusal makamlarca olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre birey menfaatleri ile toplum menfaatleri ve çocuk ile hısımların menfaatleri arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Bu dengenin tesisinde niteliği gereği çocuğun menfaatlerine özel bir önem verilmesi gerektiği açıktır (Selim Adıyaman, § 61; N.Ö., B. No: 2014/19725, 19/11/2015, § 53).
45. Ayrıca çocuğun söylemlerinin dikkate alınabileceği belirli bir olgunluk düzeyine erişmiş olması durumunda ve üstün menfaatine aykırı olmamak koşulu ile kişisel ilişki sürecinde çocuğun istek ve söylemlerinin de dikkate alınması zaruridir (M.M.E. ve T.E., B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 84).
46. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit, bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Bu bağlamda ilgili taraflarla doğrudan temas hâlinde olan yargısal organların, belirtilen hususun tespiti noktasında daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerinin yerine geçerek kişisel ilişki tesisine ilişkin davalarda belirtilen hususun bizzat tanzim ve tespiti olmayıp ilgili anayasal normlar bağlamında, derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış olan takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesidir (Selim Adıyaman, § 62; N.Ö., § 54).
47. Derece mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu bir şekilde kullanıp kullanmadıklarını değerlendirecek olan Anayasa Mahkemesi, bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığını inceler(Selim Adıyaman, § 63; N.Ö., § 55).
2. İlkelerin Olaya Uygulanması
48. Somut olayda babaanne ve dedenin daha önce çocuğun babası hayattayken "aile hayatı" çerçevesinde çocukla görüştükleri ve bu kişilerle çocuk arasında yakın kişisel bağların fiilen mevcut olduğu konusunda bir tartışma bulunmamaktadır.
49. Somut olayda torunlarıyla aralarında şahsi ilişki kurulması talebiyle açılan davada, çocuk ile dede ve babaanne arasındaki kişisel ilişkilerinin yerel mahkeme tarafından gözlemlendiği, tarafların ve tanıkların beyanlarının dinlendiği anlaşılmıştır. Ayrıca uzman psikolog ve pedagog ile çocuk-ergen ruh sağlığı konusunda uzman doktorun hazırladığı bilirkişi raporlarının değerlendirildiği görülmüştür.
50. Olay bu kapsamda incelendiğinde, öncelikle davada avukat tarafından temsil edilen başvurucunun, bilirkişi raporlarına karşı beyan ve itirazlarını yargılama sırasında sunabildiği, mahkeme kararlarına karşı temyiz ve karar düzeltme haklarını kullanabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı görülmüştür.
51. Mahkeme kararında, Yargıtay'ın bozma kararındaki gerekçenin kabul edildiği, bu çerçevede miras konularında başvurucu ile çocuğun dedesi ve babaannesi arasında birtakım anlaşmazlıklar olduğu ifade edilmekle birlikte, çocukla dedesi ve babaannesi arasındaki iletişimin bu sorunlardan ayrı tutulması gerektiği kabulüyle davacıların şahsi ilişki konusundaki haklarını amacına aykırı kullanacakları yönünde bir delil bulunmadığı gerekçesine yer verildiği anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda aile mahkemesi tarafından yapılan değerlendirme neticesinde çocuğun menfaatleri ile dedesi ve babaannesinin kişisel ilişki kurma hakkı arasında adil bir denge kurulmak suretiyle karar verildiği, yargısal makamlarca takdirlerinin gerekçelerinin ayrıntılı şekilde ortaya konulduğu anlaşılmıştır.
53. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun ileri sürüğü iddialar hakkında verilen derece mahkemesi kararının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği anlaşılmaktadır. Kararda yer verilen tespit ve gerekçe itibarıyla çocuğun üstün menfaatinin korunması ile aile hayatına saygı hakkı yönünden yargısal makamların takdir yetkilerinin sınırının aşılmadığı, dolayısıyla bu hakka yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 25/1/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
1. Anayasa Mahkemesinin aile hayatının korunması kapsamında verdiği daha önceki kararlarında ve bu kararlara emsal alınan AİHM kararlarında (Serpil Toros, B.No:2013/6382 ve adı geçen kararda atıf yapılan çok sayıdaki AİHM kararları) vurgulandığı üzere, aile hayatı kapsamında velayeti elinde bulundurmayan eski eş veya büyükanne-büyükbaba gibi kişilerin ilke olarak çocukla şahsi temas kurma hakları bulunmakta ise de, bu hakkın kullanılması;
-çocuğun üstün menfaatlerine aykırı olmaması, özellikle çocuğun bu ilişkiye zorlanmaması,
- somut olayın özelliklerinin dikkate alınması,
- derece mahkemelerinin çocukla ve taraflarla doğrudan temas halinde bulunmaları nedeniyle somut olayın koşullarını daha doğru bir şekilde değerlendirebilecekleri, bu nedenle görüşlerine daha fazla ağırlık verilmesi
gibi ilkelerle birlikte uygulanabilecek bir haktır.
2. Başvuru konusu olayda başvurucunun eşinin vefatı üzerine başvurucu ile eşinin anne-babası ve diğer aile yakınları arasında parasal konulardan kaynaklı hukuki ve cezai uyuşmazlıklar çıktığı, bu durumda taraflar arasında karşılıklı sevgi-saygı ilişkilerinin devam ettiğinin söylenemeyeceği, bilirkişi raporlarında çocuğun babaanne, dede ve hala ile görüşmeyi istemediği, davacılarla doğrudan şahsi ilişki kurmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceğinin belirtildiği ve ilk derece mahkemesince çocuk ile davacılar arasında şahsi ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu bozacağı kanaatine varılarak davanın reddedildiği anlaşılmaktadır.
3. Buna karşın Yargıtay Dairesince “torun sevgisini tatmak ve çocuğa da bu sevgiyi vermek hakkı” şeklinde formüle edilen soyut bir gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararı bozulmuş, yeniden karar veren mahkeme de kişisel ilişki tesisine dair hüküm vermiştir.
4. Uzman bilirkişilerin ve çocuk ile tarafların durumunu en iyi değerlendirmek imkanına sahip olan derece mahkemesinin ilk başta ulaştığı sonuçların tersine çevrilmesiyle sonuçlanan nihai kararın, çocuğun menfaatlerinim üstün tutulması temeline dayanan AİHM içtihatlarına uymadığı, çocuktan ziyade dede ve babaanne tarafının hakkına üstünlük tanındığı, bu nedenle başvurucunun aile hakkının İHLAL EDİLDİĞİ kanaatiyle Bölüm çoğunluğuna katılmamaktayım.
Üye