TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
SEZEN ACAR ÖZFİDAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/16746)
|
|
Karar Tarihi: 25/1/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Şermin
BİRTANE
|
Başvurucu
|
:
|
Sezen ACAR
ÖZFİDAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Seher
ERTÜRK
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, velayeti başvurucuda olan çocuğun dedesi ve
babaannesiyle arasında şahsi ilişki kurulmasına karar verilmesi nedeniyle aile
hayatına saygı hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucunun 18/7/2006 tarihinde doğan bir kız çocuğu
bulunmaktadır, eşi vefat etmiştir. Başvurucu bir bankada çalışmaktadır.
8. Başvurucunun eşi vefat etmeden önce kardeşleri ve babası ile
birlikte hissedar olduğu aile şirketinde çalışmaktadır. Eşinin vefatından sonra
başvurucu ve çocuğu en yakın mirasçılar olarak terekenin borçları nedeniyle mirasın
reddi talebinde bulunmuşlardır. Aydın 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 3/12/2010
tarihli kararıyla mirasın reddi talebinin kabulüne, terekenin iflas hükümlerine
göre tasfiyesine karar verilmiştir. Tasfiye işlemleri hâlen devam etmektedir.
A. Şahsi İlişki Tesisine Dair Yargılamaya
İlişkin Süreç
9. Başvurucunun eşinin anne ve babası torunlarıyla şahsi ilişki
kurulması talebiyle başvurucuya karşı Aydın 1. Aile Mahkemesinde 19/10/2010
tarihinde dava açmışlardır.
10. Davacılar, daha önce başvurucuyla aralarında olumlu bir
ilişki bulunduğunu, torunlarını sürekli olarak ziyaret ettiklerini, ancak
oğullarının vefatından sonra aile şirketinde iş hayatından kaynaklanan sorunlar
nedeniyle başvurucunun torunlarıyla görüşmelerini engellediğini iddia
etmişlerdir.
11. Başvurucu, davacıların bir aile şirketinin bulunduğunu,
vefatından önce eşinin de bu şirkette hissedar olduğunu, eşine ait kredi
kartının vefatından sonra dahi şirket ödemeleri için kullanıldığını, kendisinin
de bu durum nedeniyle suç duyurusunda bulunduğunu, ayrıca şirketteki eşine ait
hisselerin devri ile harcama ve borçlar nedeniyle de davacılarla arasında
husumet oluştuğunu belirtmiştir. Davacıların tehdit ve baskılarına maruz
kaldığını, çocuğun halası ve amcasının kendisine saldırdığını,-kendisine vurmaya
teşebbüs ettiğini- bütün bu olayın çocuğunun gözü önünde gerçekleştiğini,
çocuğun korktuğunu ve ağladığını ifade etmiştir. Başvurucu, davacıların dava
tarihine kadar torunlarını görmek için istek ve girişimde bulunmadıklarını,
çocukla şahsi ilişki kurma taleplerinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde
olduğunu ve çocuğun huzurunu bozacağını iddia etmiştir.
12. Mahkeme tarafından bir psikolog ve bir pedagogdan oluşan
bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.
13. 1/4/2011 tarihli bilirkişi raporunda; çocuğun, babasının
vefat etmesinden önce davacılarla görüştüğü ve bu süreçte herhangi bir
olumsuzluk yaşanmadığı, bu nedenle davacılarla ilişkisinin kesilmesinin
babaanne ve dedeyi tanımadan büyümesine ve onlara yabancı olmasına neden
olabileceği belirtilmiştir. Taraflar arasında miras nedeniyle karşılıklı
iddialarda bulunulduğu, ancak bu iddiaların açılan davalarla ispat aşamasında
olduğu, davacıların çocuğun hakkını kötüye kullanmadıklarının ispatlanması
hâlinde çocuk ile davacıların anne refakatinde kısa sürelerde görüşebileceği
ifade edilmiştir. Çocuğun yaşının küçük olması ve babasını yeni kaybetmiş
olması nedeniyle anneden uzun süre ayrı kalmasının psikolojik ve sosyal
gelişimini olumsuz etkileyebileceği, bu nedenle çocuğun davacılarda -yatılı
kalacağı şekilde- şahsi ilişki tesisinin uygun olmadığı kanaati bildirilmiştir.
14. Mahkemenin 26/5/2011 tarihli duruşmasında ek bilirkişi
raporu alınmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda hazırlanan 22/6/2011 tarihli
sosyal inceleme raporunda, çocuğun davacılara karşı tepki geliştirdiği, bir
önceki raporun düzenlendiği görüşmedekine kıyasla davacılarla ilişki kurmamakta
daha kararlı olduğunun gözlemlendiği belirtilmiştir. Çocuğun dedesini ve
babaannesini görmeyi reddettiği, taraflar arasındaki çekişmenin sağlıklı iletişim
ortamı oluşmasını engellediğinin anlaşıldığı ifade edilmiştir. Çocuğun bu
çekişmeli durumdan ne şekilde olumsuz etkilendiğinin ve niçin böyle tepki
gösterdiğinin anlaşılabilmesi için psikiyatrik değerlendirmeye ihtiyaç olduğu
vurgulanmıştır. Raporda, şayet kişisel ilişki kurulmasına karar verilirse
kişisel ilişki tesis edilmeden önce çocuğun profesyonel bir yardımla
görüşmelere hazır edilmesinin ve eğitilmesinin, gerekirse tarafların da bu tür
eğitime dâhil edilmesinin çocuğun yararına olacağı kanaati bildirilmiştir.
15. Mahkeme, Aydın Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi
Çocuk-Ergen Ruh Sağlığı Bölümünde görevli uzman doktor ve psikolog görüşünü
içeren 27/9/2011 tarihli bilirkişi raporu aldırmıştır.
16. Söz konusu raporda; çocuğun babaanne, dede ve hala ile
görüşmeyi reddettiği, taraflar arasındaki çekişmeden olumsuz olarak etkilenmiş
olduğunun anlaşıldığı, ancak bu etkilenmenin çocuğun ruh sağlığını ve günlük
yaşamını bozacak derecede olmadığı belirtilmiştir. Çocuğun anne ile bağımlı
ilişkisi ve ayrılık kaygısı olduğunun gözlendiği, olumsuz tepkinin anneye olan
düşkünlükten kaynaklanmış olabileceği ifade edilmiştir. Çocuğun yabancılarla
güven ilişkisi kurmakta zorlandığı için yatılı/yatılı olmaksızın davacılarla
şahsi ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceği, bu nedenle
ancak annesi refakatinde, ayda bir kez en az bir saat olmak kaydıyla babaanne
ve dedeyle ev dışı bir ortamda (oyun parkı vb. alanda) görüşmesinin çocuğun
tepkisini azaltabileceği kanaati bildirilmiştir.
17. Mahkeme, 13/12/2011 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
Karar gerekçesinde, taraflar arasındaki çekişme ve husumet ortamı ve çocuğun
davacılar ile görüşmeyi reddetmesi dikkate alındığında kişisel ilişki
kurulmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceği sonucuna varıldığı
belirtilmiştir. Kararda ayrıca her ne kadar bilirkişi raporlarında anne
refakatinde çocuğun davacılarla şahsi ilişki kurması görüşü belirtilmişse de
emsal Yargıtay kararları da dikkate alınarak şahsi ilişkinin çocuğun annesinin
gözetiminde tesisinin beklenen amaca uygun olmadığı ifade edilmiştir.
18. Bu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 23/1/2013 tarihli
kararıyla bozulmuştur. Bozma gerekçesinde, davacıların torunlarını görmek ve
onunla uygun kişisel ilişki kurmak, torun sevgisini tatmak ve çocuğa da bu
sevgiyi vermek haklarının bulunduğu, bu haklarını amaca aykırı kullanacaklarına
dair dosyada bir delil ve olgunun bulunmadığı belirtilmiştir.
19. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 1/7/2013
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
20. Bozma ilamına uyan yerel mahkeme, 12/11/2013 tarihli kararı
ile davayı kabul ederek çocukla davacılar arasında her ayın 1. ve 3. Cumartesi
günleri saat 10.00 ile 16.00 arasında, dini bayramların 2. günleri aynı
saatlerde ve her yılın 1 ila 7 Temmuz günleri arasında kişisel ilişki
kurulmasına hükmetmiştir.
21. Bu karar, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 12/5/2014 tarihli
ilamı ile onanmıştır. Bu karar başvurucuya 24/9/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 23/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Kredi Kartının İzinsiz Kullanılması
Suretiyle Yarar Sağlama Suçu Nedeniyle Açılan Ceza Davasına İlişkin Süreç
23. Başvurucu ile müteveffa eşinin ailesi arasında eşinin
ölümünden sonra bazı anlaşmazlıklar yaşanmıştır. Bu kapsamda başvurucu,
müteveffa eşine ait kredi kartlarının ölümünden sonra şirket harcamalarında
kullanılarak kendisinin borçlu hâle getirildiğini belirterek suç duyurusunda
bulunmuştur. Aile şirketinin ortakları ve başvurucunun eşinin kardeşleri olan
iki sanık hakkında kamu davası açılmıştır.
24. Aydın 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 1/4/2013 tarihli kararıyla
eylemin sabit olduğu gerekçesiyle sanıkların hapis ve adli para cezasıyla
cezalandırılmalarına, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir.
25. Anılan karara yapılan itiraz Aydın 1. Ağır Ceza Mahkemesinin
14/5/2013 tarihli kararıyla reddedilmiş ve karar kesinleşmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
26. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
325. maddesi şöyledir:
"Olağanüstü hâller mevcutsa, çocuğun menfaatine uygun düştüğü ölçüde
çocuk ile kişisel ilişki kurulmasını isteme hakkı diğer kişilere, özellikle
hısımlarına da tanınabilir.
Ana ve baba için öngörülen sınırlamalar üçüncü
kişiler için kıyas yoluyla uygulanır."
B. Uluslararası Hukuk
1. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 8. maddesinde
düzenlenen aile hayatına saygı hakkı, hâlihazırda mevcut olan ve hakiki aile
yaşamı oluşturan fiilî, yakın ve şahsi bağların kurulduğu aile ilişkilerini
korumaktadır. Bu hüküm kapsamında aile kavramı, evliliğe dayalı ilişkilerle
sınırlı değildir ve tarafların evlilik olmadan bir arada oturduğu fiilî
"aile" bağlarını da kapsayabilir. Sözleşme'nin 8. maddesinin amaçları
bakımından "aile hayatı"nın varlığı ya da
yokluğu her somut olayda yakın kişisel bağların mevcut olup olmadığına bağlı
olan olgusal bir sorundur (K. ve
T./Finlandiya [BD], B. No: 25702/94, 12/7/2001, § 150; Marckx/Belçika, B. No: 6833/74, 13/6/1979, §
31).
28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), aile hayatının sadece
ebeveyn ve çocuk arasındaki ilişkilerle sınırlı olmadığını, örneğin büyükanne
ve büyükbaba ile torun ilişkisinde olduğu gibi yakın akrabalar arasındaki
ilişkilerin de aile hayatına dâhil olabileceğini kabul etmektedir (Marckx/Belçika, § 45). AİHM, devletlerin bu
şekildeki yakın akrabalar arasındaki aile ilişkilerinin normal bir şekilde
sürdürülmesine izin verecek şekilde davranma yükümlülüğü olduğunu
belirtmektedir (Marckx/Belçika, § 45; Bronda/İtalya, B. No: 22430/93, 9/6/1998, § 51).
29. AİHM'e göre çocuğun üstün
menfaatlerine aykırı olmadıkça ailesi ile bağlarını sürdürmesi çocuğun
hakkıdır. Aile bağları ancak istisnai durumlarda koparılabilir ve aile
bağlarının koptuğu durumlarda, kişisel ilişkinin sürdürülmesi ve koşullar uygun
olduğunda ailenin yeniden bir araya gelmesi için gerekli tüm tedbirler
alınmalıdır (Gnahore/Fransa, B. No: 40031/98,19/9/2000, § 59).
30. AİHM kararlarında aile bağlarının sürdürülmesi konusunda
kamu makamlarına düşen yükümlülüğün mutlak olmadığı, her olayın özel
koşullarına bağlı olarak alınacak tedbirlerin nitelik ve kapsamının
farklılaşabileceği belirtilmiştir. AİHM'e göre kamu
makamlarınca konuyla ilgili tüm tarafların hukuki menfaatlerinin gözetilmesi,
özellikle çocuğun üstün menfaati dikkate alınarak tarafların menfaatleri
arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (M.P. ve diğerleri/Bulgaristan, B. No: 22457/08, 15/11/2011, §
128).
2. Diğer Uluslararası
Belgeler
31. 9/11/2010 tarihli ve 6066 sayılı Kanun'la onaylanması uygun
bulunan ve 17/11/2011 tarihli ve 28115 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan Çocuklarla Kişisel İlişki Kurulmasına Dair Avrupa Sözleşmesi'nin "Çocukla ana ve babası dışındaki şahıslar
arasında kişisel ilişki" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"1) Çocuğun yüksek
yararına bağlı olarak, çocukla, ana ve babası dışındaki aile bağları bulunan
şahıslar arasında kişisel ilişki kurulabilir.
2)
Taraf Devletler, bu hükmün kapsamını, 1. fıkrada sözü edilen kimselerden
başkalarına da genişletmekte serbesttirler ve böyle bir genişletme durumunda,
devletler, 2. maddenin (a) bendinde tanımlanan kişisel ilişki türlerinden
hangisinin uygulanacağı hususunda serbestçe karar verebilirler."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
32. Mahkemenin 25/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
33. Başvurucu, davacıların miras hisselerini bedelsiz olarak
devretmesi için tehditlerde bulunduklarını, müteveffa eşine ait kredi
kartlarını ölümünden sonra şirket harcamalarında kullanarak kendisini ve
çocuğunu borçlandırdıklarını, alacaklıları çalıştığı işyerine ve evine
gönderdiklerini, çocuğun gözü önünde kendisine şiddet uyguladıklarını iddia
etmiştir. Başvurucu, bilirkişi raporunda yatılı/yatılı olmaksızın davacılarla
şahsi ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceğinin
bildirilmesine rağmen şahsi ilişki tesisine karar verilmesinin çocuğun üstün
menfaatine aykırı olduğunu belirtmiştir. Başvurucu bu nedenlerle kişi hürriyeti
ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
34. Anayasa’nın 20. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, özel hayatına ve aile hayatına
saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının
gizliliğine dokunulamaz."
35. Anayasa’nın "Ailenin
korunması ve çocuk hakları" kenar başlıklı 41. maddesi
şöyledir:
"Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe
dayanır.
Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların
korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için
gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.
Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça
aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme
hakkına sahiptir.
Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu
tedbirleri alır."
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
37. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında çocukla şahsi
ilişki kurulmasına yönelik şikayetler aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde
ele alınmıştır (Serpil Toros, B.
No: 2013/6382, 9/3/2016; Selim Adıyaman, B.
No: 2013/8846, 9/3/2016; Dalga Eda Yıldırım
ve Özgün Yıldırım, B. No: 2014/5974, 26/12/2017).
38. Bireysel başvuru formunda, çocuğun velisi olan annesi,
büyükanne ve büyükbabayla şahsi ilişki kurulmasına dair mahkeme kararının
çocuğun üstün menfaatlerine aykırı olduğunu ileri sürmektedir.
39. Bu bağlamda başvurunun Anayasa'nın 17. maddesinin birinci
fıkrasındaki kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı
kapsamında incelenmesi ihtimali de düşünülebilir. Ancak zaten çocukla şahsi
ilişki kurulmasına yönelik başvurularda incelemenin odak noktasını çocuğun
üstün menfaatlerinin korunması oluşturmaktadır. Çocuğun maddi ve manevi
varlığının korunması ve geliştirilmesinin, çocuğun üstün menfaatleri arasında
yer aldığı konusunda ise şüphe bulunmamaktadır.
40. Bu nedenle mevcut başvuruda Anayasa Mahkemesinin şahsi
ilişki kurulmasına yönelik şikayetlerin aile hayatına saygı hakkı içinde
inceleneceğine dair önceki kararlarından ayrılmaya gerek bulunmamaktadır. Bu
durumda her ne kadar başvurucu, adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun çocukla şahsi ilişki
kurulmasına yönelik şikayetinin Anayasa Mahkemesinin belirtilen kararları
dikkate alınarak aile hayatına saygı hakkı çerçevesinde ele alınması
gerekmektedir (Benzer yönde değerlendirme için bkz. Dalga Eda Yıldırım ve Özgün Yıldırım, § 63).
1. Genel İlkeler
41. Anayasa'da aile hayatı kapsamında korunan aile ilişkileri
temel olarak anne, baba ile çocuk arasındaki ilişkilerdir. Anayasa’nın 20. ve
41. maddeleri anne, baba ve çocuk arasındaki bağın devamlılığını sağlamak üzere
tedbirler alınmasını isteme hakkını ve kamusal makamların bu tür tedbirleri
alma konusunda pozitif yükümlülüğünü içermektedir (Serpil Toros, B. No: 2013/6382, 9/3/2016, § 67; Selim Adıyaman, B. No: 2013/8846,
9/3/2016, § 45).
42. Bununla birlikte çocuğun üstün menfaatine aykırı olmadıkça
aile içinde önemli rolü bulanabilecek büyükanne, büyükbaba gibi yakın akrabalar
ile ilişkilerin de "aile hayatı" kapsamında korunabilmesi mümkündür.
43. Öte yandan çocuk ile yakın akrabalar arasında şahsi
ilişkiler yönünden "aile hayatının sağlanması ve sürdürülmesi"
konusunda devletin geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. 4721 sayılı Kanun’un
325. maddesinde olağanüstü hâllerin varlığı durumunda ve çocuğun menfaatine
uygun düştüğü ölçüde ana ve baba dışında üçüncü kişilere de çocukla kişisel
ilişki kurma hakkı tanınabileceği düzenlenmiştir.
44. Kamusal makamlarca olayın bağlamı ve müdahalenin türüne göre
birey menfaatleri ile toplum menfaatleri ve çocuk ile hısımların menfaatleri
arasında adil bir denge kurulmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Bu
dengenin tesisinde niteliği gereği çocuğun menfaatlerine özel bir önem
verilmesi gerektiği açıktır (Selim Adıyaman,
§ 61; N.Ö., B. No: 2014/19725,
19/11/2015, § 53).
45. Ayrıca çocuğun söylemlerinin dikkate alınabileceği belirli
bir olgunluk düzeyine erişmiş olması durumunda ve üstün menfaatine aykırı
olmamak koşulu ile kişisel ilişki sürecinde çocuğun istek ve söylemlerinin de
dikkate alınması zaruridir (M.M.E. ve T.E.,
B. No: 2013/2910, 5/11/2015, § 84).
46. Şüphesiz çocuğun üstün yararının ne olduğuna ilişkin tespit,
bu tür davalarda dikkate alınması gereken en önemli unsurdur. Bu bağlamda
ilgili taraflarla doğrudan temas hâlinde olan yargısal organların, belirtilen
hususun tespiti noktasında daha avantajlı konumda olduğu açıktır. Bu nedenle
Anayasa Mahkemesinin görevi, derece mahkemelerinin yerine geçerek kişisel
ilişki tesisine ilişkin davalarda belirtilen hususun bizzat tanzim ve tespiti
olmayıp ilgili anayasal normlar bağlamında, derece mahkemelerinin kendilerine
tanınmış olan takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin
denetlenmesidir (Selim Adıyaman, §
62; N.Ö., § 54).
47. Derece mahkemelerinin takdir yetkilerini makul ve sağduyulu
bir şekilde kullanıp kullanmadıklarını değerlendirecek olan Anayasa Mahkemesi,
bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve
yeterli olup olmadığını inceler(Selim
Adıyaman, § 63; N.Ö.,
§ 55).
2. İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Somut olayda babaanne ve dedenin daha önce çocuğun babası
hayattayken "aile hayatı" çerçevesinde çocukla görüştükleri ve bu
kişilerle çocuk arasında yakın kişisel bağların fiilen mevcut olduğu konusunda
bir tartışma bulunmamaktadır.
49. Somut olayda torunlarıyla aralarında şahsi ilişki kurulması
talebiyle açılan davada, çocuk ile dede ve babaanne arasındaki kişisel
ilişkilerinin yerel mahkeme tarafından gözlemlendiği, tarafların ve tanıkların
beyanlarının dinlendiği anlaşılmıştır. Ayrıca uzman psikolog ve pedagog ile
çocuk-ergen ruh sağlığı konusunda uzman doktorun hazırladığı bilirkişi
raporlarının değerlendirildiği görülmüştür.
50. Olay bu kapsamda incelendiğinde, öncelikle davada avukat
tarafından temsil edilen başvurucunun, bilirkişi raporlarına karşı beyan ve
itirazlarını yargılama sırasında sunabildiği, mahkeme kararlarına karşı temyiz
ve karar düzeltme haklarını kullanabildiği ve bu surette meşru çıkarlarının
korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının
sağlandığı görülmüştür.
51. Mahkeme kararında, Yargıtay'ın bozma kararındaki gerekçenin
kabul edildiği, bu çerçevede miras konularında başvurucu ile çocuğun dedesi ve
babaannesi arasında birtakım anlaşmazlıklar olduğu ifade edilmekle birlikte,
çocukla dedesi ve babaannesi arasındaki iletişimin bu sorunlardan ayrı
tutulması gerektiği kabulüyle davacıların şahsi ilişki konusundaki haklarını
amacına aykırı kullanacakları yönünde bir delil bulunmadığı gerekçesine yer
verildiği anlaşılmaktadır.
52. Bu durumda aile mahkemesi tarafından yapılan değerlendirme
neticesinde çocuğun menfaatleri ile dedesi ve babaannesinin kişisel ilişki
kurma hakkı arasında adil bir denge kurulmak suretiyle karar verildiği,
yargısal makamlarca takdirlerinin gerekçelerinin ayrıntılı şekilde ortaya
konulduğu anlaşılmıştır.
53. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucunun
ileri sürüğü iddialar hakkında verilen derece
mahkemesi kararının konuyla ilgili ve yeterli gerekçe içerdiği anlaşılmaktadır.
Kararda yer verilen tespit ve gerekçe itibarıyla çocuğun üstün menfaatinin
korunması ile aile hayatına saygı hakkı yönünden yargısal makamların takdir
yetkilerinin sınırının aşılmadığı, dolayısıyla bu hakka yönelik bir ihlalin
olmadığının açık olduğu sonucuna varılmıştır.
54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
25/1/2018 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
1. Anayasa Mahkemesinin aile hayatının korunması kapsamında
verdiği daha önceki kararlarında ve bu kararlara emsal alınan AİHM kararlarında
(Serpil Toros, B.No:2013/6382 ve adı geçen
kararda atıf yapılan çok sayıdaki AİHM kararları) vurgulandığı
üzere, aile hayatı kapsamında velayeti elinde bulundurmayan eski eş veya
büyükanne-büyükbaba gibi kişilerin ilke olarak çocukla şahsi temas kurma
hakları bulunmakta ise de, bu hakkın kullanılması;
-çocuğun üstün menfaatlerine aykırı olmaması, özellikle çocuğun
bu ilişkiye zorlanmaması,
- somut olayın özelliklerinin dikkate alınması,
- derece mahkemelerinin çocukla ve taraflarla doğrudan temas
halinde bulunmaları nedeniyle somut olayın koşullarını daha doğru bir şekilde
değerlendirebilecekleri, bu nedenle görüşlerine daha fazla ağırlık verilmesi
gibi ilkelerle birlikte uygulanabilecek bir haktır.
2. Başvuru konusu olayda başvurucunun eşinin vefatı üzerine
başvurucu ile eşinin anne-babası ve diğer aile yakınları arasında parasal
konulardan kaynaklı hukuki ve cezai uyuşmazlıklar çıktığı, bu durumda taraflar
arasında karşılıklı sevgi-saygı ilişkilerinin devam ettiğinin söylenemeyeceği,
bilirkişi raporlarında çocuğun babaanne, dede ve hala ile görüşmeyi istemediği,
davacılarla doğrudan şahsi ilişki kurmasının çocuğun huzurunu tehlikeye düşüreceğinin
belirtildiği ve ilk derece mahkemesince çocuk ile davacılar arasında şahsi
ilişki kurulmasının çocuğun huzurunu bozacağı kanaatine varılarak davanın
reddedildiği anlaşılmaktadır.
3. Buna karşın Yargıtay Dairesince “torun sevgisini tatmak ve çocuğa da bu sevgiyi vermek hakkı”
şeklinde formüle edilen soyut bir gerekçe ile ilk derece mahkemesi kararı
bozulmuş, yeniden karar veren mahkeme de kişisel ilişki tesisine dair hüküm
vermiştir.
4. Uzman bilirkişilerin ve çocuk ile tarafların durumunu en iyi
değerlendirmek imkanına sahip olan derece mahkemesinin ilk başta ulaştığı
sonuçların tersine çevrilmesiyle sonuçlanan nihai kararın, çocuğun
menfaatlerinim üstün tutulması temeline dayanan AİHM içtihatlarına uymadığı,
çocuktan ziyade dede ve babaanne tarafının hakkına üstünlük tanındığı, bu
nedenle başvurucunun aile hakkının İHLAL EDİLDİĞİ kanaatiyle Bölüm çoğunluğuna
katılmamaktayım.
|
|
|
|
Üye
Osman Alifeyyaz
PAKSÜT
|