TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
NADİR KAHYA BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/16754)
Karar Tarihi: 9/11/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Ayhan KILIÇ
Başvurucu
Nadir KAHYA
Vekili
Av. Ali Hıdır SAN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, özelleştirme kapsamında yapılan görev yeri ve unvan değişikliği sonrası özlük haklarının önceki kurumundaki kadrosuna bağlı güncel değerleriyle ödenmemesi sebebiyle açılan davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 23/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, bu aşamada başvuru hakkında bir görüş bildirilmeyeceğini ifade etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1962 doğumlu olup İzmir'de ikamet etmektedir.
9. Başvurucu, Ziraat Bankasında 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye ekli I sayılı cetvele tabi bölge müdür yardımcısı olarak görev yapmakta iken istihdam fazlası personel olarak 24/5/2002 tarihinde Ege Üniversitesi Rektörlüğüne araştırmacı olarak atanmıştır.
10. Başvurucu atama işleminden sonra parasal haklarının eksik ödendiğinden bahisle idareye yaptığı 19/8/2004 tarihli başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ve parasal farkların yasal faizi ile birlikte ödenmesi istemiyle İzmir 4. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. Anılan Mahkemece 29/12/2005 tarihli kararla işlemin iptaline karar verilmiştir. Bu karar üzerine idare 25/5/2006 tarihinde parasal farkları yasal faiziyle birlikte banka hesabına yatırılmak suretiyle başvurucuya ödemiştir.
11. Başvurucu bu karar uyarınca ödemelerin idareye başvuru tarihi olan 19/8/2004 tarihi yerine atama tarihi olan 24/5/2002 tarihi esas alınarak yapılması, ayrıca atama tarihinden sonra 15/12/2002 tarihinde 1. dereceye terfi ettiğinden atandığı tarihteki derece ve kademesine göre ödenmekte olan özel hizmet tazminatının yükseldiği derece için geçerli oran dikkate alınarak ödenmesi istemiyle 19/6/2006 tarihinde idareye başvurmuştur. Başvuru cevap verilmeksizin zımnen reddedilmiştir.
12. Başvurucu zımni ret işleminin iptali istemiyle İzmir 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) 9/10/2006 tarihinde dava açmıştır. Mahkemece 6/12/2007 tarihli kararla idari işlemin hukuka uygun olduğu sonucuna ulaşılarak dava reddedilmiştir. Kararda 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun'un 22. maddesi hükmü uyarınca, atanılan kadrodaki derece yükselmeleri veya kademe ilerlemelerinin eski kadronun derecelerinin yükseltilmesi veya kademelerinin ilerletilmesi sonucunu doğuramayacağı belirtilmiş ve başvurucunun araştırmacı kadrosuna atandığı tarihten sonra yapmış olduğu terfi nedeniyle özel hizmet tazminatının, yükseldiği derece için geçerli oran esas alınarak ödenmesi isteminin yasal bir temelinin bulunmadığı açıklanmıştır. Kararda ayrıca atama işlemine bağlı olarak maaş güncellemesi sonucunda oluşan parasal farkların ise İzmir 4. İdare Mahkemesinin 29/12/2005 tarihli kararı doğrultusunda 19/8/2004 tarihi esas alınarak yasal faiziyle birlikte başvurucuya ödendiği vurgulanmış ve bu nedenle tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı kanaatine varıldığı ifade edilmiştir.
13. Başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine Danıştay Beşinci Dairesi (Daire) 22/10/2010 tarihli kararla Mahkeme kararını, davanın süresinde açılmadığı gerekçesine dayanarak onamıştır. Daire, 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesi uyarınca; bir idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması amacıyla üst makama, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makama başvurulmasının işlemeye başlamış olan dava açma süresini durduracağını ve isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması hâlinde de dava açma süresinin, durduğu günden itibaren yeniden işlemeye başlayacağını belirtmiştir. Daire 25/5/2006 tarihinde yapılan ödemenin eksik olduğu gerekçesiyle 19/6/2006 tarihinde idareye yapılan başvurunun 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca yapılan bir başvuru olduğunu değerlendirmiştir. Daire, ödeme tarihinden itibaren işlemeye başlayan dava açma süresinin, başvurunun yapıldığı 19/6/2006 tarihinde 25. günde durduğunu ve başvuruya cevap verilmeyerek zımnen reddedilmiş sayıldığı 18/8/2006 tarihinden itibaren yeniden işlemeye başladığını belirtmiş, bu durumda geriye kalan otuz beş gün içinde en son 22/9/2006 tarihinde açılması gerekirken 9/10/2006 tarihinde açılan davanın süresinde açılmadığı sonucuna ulaşmıştır.
14. Başvurucunun karar düzeltme istemi, Dairenin 17/6/2014 tarihli kararıyla reddolunmuştur. Nihai karar başvurucuya 23/9/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
15. Başvurucu 23/10/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
16. 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
“1. Dava açma süresi,... Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış... gündür.
2. Bu süreler;
a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,
...
Tarihi izleyen günden başlar.”
17. 2577 sayılı Kanun’un 11. maddesi şöyledir:
“1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.
2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.
3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır.”
B. Uluslararası Hukuk
18. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, §§ 31-35.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 9/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
20. Başvurucu 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağını belirtmiş ve kendisine herhangi bir bildirim yapılmadığını, paranın banka hesabına yatırıldığı tarihin dava açma süresinin işleyeme başladığı tarih olarak kabulünün adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini vurgulamıştır. Başvurucu, mahkeme kararının uygulanması zorunluluğunun belli bir sürenin geçmesiyle ortadan kalkmayacağını ifade etmiştir. Süre aşımı kararının yerleşik Danıştay içtihadına aykırı olduğunu savunan başvurucu ayrıca dava konusu ettiği idari işlemin yoklukla malul olduğunu ve bu nedenle süre sınırı olmaksızın dava konusu edilebileceğini iddia etmiştir. Başvurucu sonuç olarak mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
21. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
22. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu tarafından açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmiş olması nedeniyle öne sürülen iddiaların mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
24. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun'un, Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma hakkı" ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde, "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesinde herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu ibaresinin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban, B. No: 2014/6673, 25/7/2017,§ 53).
25. Mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer almaktadır (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28; Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 51; Ş.Ç., B. No: 2012/1061, 21/11/2013, § 28; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 41).
26. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2014/76,K.2014/142, 11/9/2014). Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, § 52).
27. Dava konusu edilen uyuşmazlığın esasının incelenmesini engelleyen yasal düzenleme ve uygulama, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil eder. Somut olayda başvurucu tarafından açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Davanın süre aşımı yönünden reddedilmesi nedeniyle uyuşmazlığın esasının incelenememiş olmasının, mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
28. Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılması mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
29. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
30. Anılan madde uyarınca mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlandırmaların da kanuna dayanması, hakkın özünü zedeleyecek şekilde hakkı kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38; İbrahim Can Kişi, B.No:2012/1052, 23/7/2014, § 36). Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özkan Şen, § 52).
31. Mahkeme tarafından 2577 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 11. maddesine dayanılarak davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla müdahalenin yasal dayanağı bulunmaktadır.
32. İdari işlemlere karşı dava açmanın belli bir süreyle sınırlanması idari istikrar gerekçesine dayandırılmaktadır. İdari istikrarın sağlanması Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Dolayısıyla kanun koyucunun idari istikrarın sağlanması gayesiyle idari işlemlere karşı dava açılmasını belli bir süreyle sınırlamasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
33. Son olarak müdahalenin ölçülü olup olmadığı irdelenmelidir. Ölçülülük ilkesi, öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını ve bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, maliki olağan dışı ve aşırı bir yük altına sokması durumunda müdahalenin ölçülü olduğundan söz edilemez (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2013/15, K.2013/131, 14/11/2013; E.2013/158, K.2014/68, 27/3/2014; E.2013/66, K.2014/19, 29/1/2014; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2015/101, 12/11/2015; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38). Müdahalenin ölçülülüğü değerlendirilirken ilgili yasal düzenlemelerle birlikte somut olayın koşulları ve başvurucunun tutumu da gözönünde bulundurulmalıdır (Ahmet Ersoy ve diğerleri, B. No: 2014/4212, 5/4/2017, § 50).
34. 2577 sayılı Kanun'un 7. maddesi uyarınca idari işlemlere karşı idare mahkemelerinde dava açma süresi altmış gün olup bu süre, kural olarak idari işlemin yazılı tebliğinden itibaren işlemeye başlar. Bununla birlikte anılan Kanun'un 11. maddesi uyarınca ilgililerin idari yargıda dava açmadan önce ve dava açma süresi içinde idari işlemin kaldırılması, geri alınması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılmasını üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan istemeleri mümkündür. Tebliğ ile işlemeye başlamış olan dava açma süresi idareye başvurulduğu tarihte durur ve isteğin reddedilmesi veya altmış gün içinde cevap verilmeyerek reddedilmiş sayılması hâlinde kaldığı yerden işlemeye devam eder.
35. Somut olayda Daire, mahkeme kararı uyarınca hesaplanan parasal hakların başvurucunun banka hesabına yatırılmak suretiyle ödendiği 25/5/2006 tarihinde başvurucunun eksik ödeme işleminden haberdar olduğunu ve dava açma süresinin bu tarihten itibaren işlemeye başladığını kabul edilmiştir. Başvurucu ise kendisine yazılı bir bildirim yapılması gerektiğini öne sürmüştür.
36. Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında, idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin, yazılı bildirim/tebligat tarihinden itibaren başlayacağı belirtilmiştir.
37. Tebligat, yetkili makamlarca birtakım hukuki işlemlerin, bu işlemin hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kişilere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin usulüne uygun olarak yapıldığının belgelendirilmesi işlemidir. Usulüne uygun işlemlerin kendilerine bağlanan hukuki sonuçları doğurabilmesi için muhatabına bildirilmesi gerekir. Usulüne uygun olarak yapılan tebligat, Anayasa'da güvence altına alınmış olan iddia ve savunma hakkının tam olarak kullanılabilmesinin ve bireylere tanınan hak arama hürriyetinin önemli güvencelerinden biridir (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).
38. Anayasa'nın 125. maddesinin üçüncü fıkrasında dava açma süresinin yazılı bildirim tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı belirtilmiş, ancak yazılı bildirimin yapılış usulüne ilişkin herhangi bir sınırlayıcı hükme yer verilmemiştir. Bu durumda, dava açma süresinin, her durumda idari işlemin imza karşılığında bilfiil muhatabına tebliğ edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağının söylenmesi mümkün değildir. Olayın somut koşullarının, idari işlemin ilgilisine yazılı olarak bildirilmesini gereksiz kıldığı durumlarda veya ilgilinin, tüm yönleriyle idari işlemin içeriğinden zaten haberdar olduğu hâllerde dava açma süresinin işlemeye başlaması için muhatabına imza karşılığı yapılmış bir bildirimin bulunması gerekmeyebilir. Zira bu durumlarda, yazılı bildirim ile amaçlanan, muhatabın işlemden haberdar olması hususu zaten sağlandığından dava açma süresinin işleyebilmesi için ayrıca yazılı bildirimin şart koşulması, idari işleme karşı dava açılmasının bir süreye bağlanmış olmasını anlamsız kılabilir.
39. İdare tarafından mahkeme kararının gereği olan parasal haklar 25/5/2006 tarihinde başvurucunun banka hesabına yatırılmıştır. Paranın bankaya yatırıldığı hususu başvurucuya bildirilmemiş ise de Mahkeme kararı başvurucunun bilgisi dâhilindedir. İzmir 4. İdare Mahkemesinin 29/12/2005 tarihli kararı, başvurucunun talep ettiği parasal farkların yasal faiziyle birlikte başvurucuya otuz gün içinde ödenmesini gerektirdiğinden başvurucunun anılan Mahkemeye bildirdiği banka hesabını kontrol etme yükümlülüğü ve sorumluluğu bulunmaktadır. Başvurucunun, kendi hâkimiyeti altında bulunan banka hesabını kontrol etmesi başvurucuya aşırı ve olağanın ötesinde bir külfet de yüklememektedir. Öte yandan paranın bankaya yatırıldığına dair ayrıca bir tebligat yapılmasının anlamsızlığı da ortadadır. Dolayısıyla paranın başvurucunun banka hesabına yatırılmak suretiyle ödendiği tarihte eksik ödeme işleminden haberdar olduğunun kabulü suretiyle eksik ödenen tutarlar için dava açma süresinin bu tarihten itibaren hesaplanmış olmasının başvurucuya aşırı ve katlanılamaz bir külfet yüklenmediği sonucuna ulaşılmaktadır.
40. Öte yandan başvurucu Mahkeme kararının uygulanması zorunluluğunun belli bir sürenin geçmesiyle ortadan kalkmayacağını ileri sürmekte ise de somut olayda eksik ödendiği iddia edilen parasal hakların İzmir 4. İdare Mahkemesinin 29/12/2005 tarihli kararının kapsamında olup olmadığı, diğer bir ifadeyle anılan kararın başvurucunun iddia ettiği parasal hakların da ödenmesini gerektirip gerektirmediği hususu açık değildir. İlk derece mahkemesi tarafından davanın reddine hükmedilmekle İzmir 4. İdare Mahkemesinin 29/12/2005 tarihli kararının, eksik ödendiği iddia edilen parasal hakları kapsamadığı kabul edilmiştir. Daire tarafından da ilk derece mahkemesinin bu kanaatinin aksine bir görüş açıklanmamıştır. Bu koşullar çerçevesinde, İzmir 4. İdare Mahkemesinin 29/12/2005 tarihli kararının, başvurucunun iddia ettiği parasal hakların da ödenmesini gerektirdiği sonucuna ulaşılması mümkün görülmemiştir.
41. Sonuç olarak mahkemeye erişim hakkına yönelik açık bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmaktadır.
42. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
43. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).
46. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
47. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda yaklaşık 7 yıl 8 aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
48. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. Diğer İhlal İddiaları
49. Başvurucu eşitlik ilkesi ve çalışma hakkının da ihlal edildiğini öne sürmüş ise de başvurunun eşitlik ilkesiyle bir ilgisi görülmediğinden ve çalışma hakkı ise Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruması kapsamında bulunmadığından bu haklar yönünden bir inceleme yapılmamıştır.
D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden
50. 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
51. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmamıştır.
52. Başvuruda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
53. Başvurucu tazminat talebinde bulunmadığından tazminata hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucunun diğer iddialarının incelenmesine GEREK OLMADIĞINA,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.