TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
ABDURRAHMAN DÜNDAR BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1681)
|
|
Karar Tarihi: 14/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Nuri
NECİPOĞLU
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Raportör Yrd.
|
:
|
Leyla Nur
ODUNCU
|
Başvurucu
|
:
|
Abdurrahman
DÜNDAR
|
Vekili
|
:
|
Av.
Abdurrahman BAYAR
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, terör olaylarından dolayı köyün terk edilmeye mecbur
kalınması nedeniyle 17/7/2004 tarihli ve 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında yapılan
başvurunun kısmen kabul edilmesi ve idare ile sulhname
imzalanması akabinde başvurunun kabul edilmeyen kısmı için açılmış davanın
reddedilmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının; ret işlemine karşı açılan davaya
ilişkin yargılama işlemlerinin adil olmaması ve oluştuğu iddia edilen manevi
zararların tazmin edilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; terör olayları
sebebiyle köyü terke mecbur kalınması nedeniyle eşitlik ilkesinin, özel hayatın
gizliliği ilkesinin ve yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu, Van ili Başkale ilçesi Beşocak
köyünde ikamet etmekteyken 1991 yılında yaşanan yoğun terör olayları nedeniyle
güvenlik güçleri tarafından göçe zorlandığını iddia etmiştir.
8. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamına giren zararlarının
karşılanması talebiyle Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonuna (Komisyon)
başvurmuştur.
9. 4/3/2010 tarihli ve 2010/1-30100 sayılı Komisyon kararında,
başvurucunun sulak ve biçenek cinsi arazilerini üç yıl kullanamaması sonucunda
mal varlığına ulaşamaması nedeniyle başvurucuya toplam 22.200,27 TL tazminat
ödenmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:
"... Zarar Tespit Komisyonu Alt Çalışma
Grubu, Köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin katılımıyla 26.09.2009 tarihinde
yapılan keşif sonucu düzenlenen tutanakta Beşocak
köyü Çitgeliş mevkiinin yerleşim yeri olmadığı ancak
tarım arazilerinin bulunduğu beyan edilmiştir. Ayrıca Başkale İlçesi Akçalı
Jandarma Karakol Komutanlığınca 21.06.2008 tarihinde düzenlenen tutanakta Beşocak köyünün 1988 yılında meydana gelen kan davası
nedeniyle boşaltıldığı, … belirtilmiştir.
Mevcut bilgi ve belgelerden Beşocak köy
merkezinin 1988 yılında kan davası (sosyal sebeplerden dolayı) sonucu
terkedildiği, söz konusu bölgede terör olaylarının 1997 tarihinde başladığı ve
bu tarihten itibaren komşu köy ve mezralarda yaşayan vatandaşların yerleşim
birimlerini terk ettikleri anlaşılmaktadır. Beşocak
köy merkezinin 1988 yılında kan davası sonucu tamamen boşalması; köy merkezinde
mevcut yapıların yığma kargir olması; teknik yönden
incelendiğinde binaların 1-2 yıl boş kalması sonucu enkaza dönüştüğü; köyün
terk edilme sebebinin kan davası olması (5233 sayılı kanunda geçen terör ve
terörle mücadeleden doğan zararlardan olmaması) nedeniyle bina zararının
ödenmemesine; ancak civar köy ve mezralarının 1997 tarihinden itibaren güvenlik
endişesi ile yerleşim birimlerini terk ettikleri ve sahip oldukları tarım
arazilerini kullanamadıkları dikkate alınarak Beşocak
köyü merkez ve Çitgeliş mevkiinde bulunan tarım
arazilerinin kullanılamadığı 1997 (dahil) - 1999 (dahil) arasında geçen 3
yıllık süreçte oluşan tarım zararının ödenmesine;
...
Kanun ve bağlı Yönetmeliğin ilgili hükümleri
uyarınca müracaatçı, yasal mirasçı veya temsilcisinin ağaçlara, ürünlere,
arazi, ev, ahır, ağıl ve tandır evi ile ve diğer taşınır ve taşınmazlara
verilen zararlar için yapmış olduğu müracaat üzerine Van Valiliğinin
31/10/2005-11/02/2008 tarih ve 727-940 sayılı yazıları ile görevlendirilmesi
istenen, Başkale Kaymakamlığı Komisyon Alt Çalışma Grubunun görevlendirilmesi
üzerine söz konusu heyet tarafından keşif mahalli olan Van İli Başkale İlçesi Beşocak Köyüne 11/07/2009 tarihinde gidilmiş, hazır bulunan
müracaatçı, vekili, mahalli bilirkişiler, köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin
katılımıyla taşınır ve taşınmazlara ilişkin tespitler yapılmış olup, adı
geçenin uğradığı zarar miktarlarını gösterir bilgiler dosya içinde bulunan EK-1
Zarar Tablosunda (kişi hesap kartı, taahhütname) mevcuttur.
Yapılan tespitler sonucu; Van İli Başkale İlçesi Beşocak
Köyü’ne sınır köy ve mezra sakinlerinin yerleşim birimlerini 1997-1999 yılları
arasında terör ve terörle mücadele kapsamında güvenlik endişesi ile terk
ettikleri tespit edildiğinden, Beşocak köyünden
müracaat eden başvurucuların sahip oldukları tarım arazilerini 1997 yılı
(dahil) ile 1999 yılı (dahil) arasında geçen 3 yıllık süreç içerisinde terör ve
terörle mücadele kapsamında güvenlik endişesi ile kullanamadıkları kanaatine
varılmıştır.
Mevcut bilgi ve belgeler ışığında; İçişleri
Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 22-24 Kasım 2006 ve 11-14
Şubat 2007 tarihlerinde Ankara ilinde Standardizasyon Oluşturulması’na
yönelik toplantı sonucunda tarım ve hayvancılık zararları ile taşınmazlarla
ilgili zararların hesaplanmasında kullanılacak değer aralıklarına ilişkin
tavsiye niteliğindeki tablolarda belirtilen rakamların dikkate alınmak kaydıyla
ilimiz ürün desenine uygun olarak hazırlanan Van Valiliği Zarar Tespit
Komisyonlarının 26/03/2007 tarih, 2007/128 sayılı kararlarıyla ilimizde
kullanılacak değer aralıkları belirlenmişti. 2009 yılında uygulanan değer
aralıklarına İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 22/03/2010
tarih ve 1802 sayılı yazısında belirtilen ortalama enflasyon rakamı olan
(%6.53) oranında artırılmasının dikkate alınmasının uygun görüldüğünden, 2010
yılında karara bağlanacak dosyalar için Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonları’nın 07/07/2010 tarih ve 5031 sayılı kararında
belirtilen değerlerin esas alınmasına karar verilmiştir. Söz konusu müracaat
sahibinin ortaya çıkan zararlarının yapılan hesaplamalarını gösterir rakamlar
dosya içinde bulunan EK-1 Zarar Tablosunda (kişi hesap kartı-taahhütname)
mevcuttur.
Kanun ve bağlı Yönetmeliğin ilgili hükümleri
uyarınca müracaatçı vekilinin müvekkillerinin yıllardır yaşadığı topraklardan uzak
kalması nedeniyle yaşanılan derin üzüntü ve sıkıntı sonucu oluşan manevi
zararın tazminine yönelik manevi tazminat istemi hususunda yapılan
değerlendirme neticesinde 5233 sayılı yasa ve yasaya bağlı olarak çıkarılan
yönetmeliklerde manevi zarar ödenmesine ilişkin yasal bir düzenleme ve dayanak
bulunmadığı için manevi tazminat talebinin değerlendirilmeyeceği sonucuna
ulaşılmıştır..."
10. Zarar Tespit Komisyonu kararı akabinde 5233 sayılı Kanun’un
12. maddesi gereğince davet yazısı ile birlikte sulhname
örneği başvurucu vekiline gönderilmiştir.
11. “Yukarıda ayni/nakdi
olarak belirtilen zararımın/zararlarımın karşılanması sonucunda Komisyonun
tespitine esas olay ile ilgili olarak uğradığım zararımın tamamının karşılanmış
olduğunu kabul ve taahhüt ederim.” beyanını içeren sulhname 27/09/2010 tarihinde başvurucu vekili tarafından
imzalanmıştır.
12. Başvurucunun köyünün on dokuz yıl boş kalmasına karşın
Komisyon kararında üç yıl üzerinden hesaplama yapıldığı, başvurucunun evi ve
ahırları olmasına rağmen bunların tespitinin yapılmadığı, hayvancılıktan
kaynaklanan zararlarının ödenmediği, dolayısıyla Komisyon kararında belirtilen
miktarın başvurucunun zararının tamamını karşılamadığı iddiasıyla başvurucu
tarafından Van 1. İdare Mahkemesinde maddi ve manevi tazminat istemli tam yargı
davası açılmıştır.
13. Van 1. İdare Mahkemesinin 9/3/2012 tarihli ve E.2011/25,
K.2012/253 sayılı kararı ile davanın reddine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesi
şöyledir:
"... Dava, Van İli, Başkale İlçesi, Beşocak Köyü'nde ikamet etmekte iken güvenlik kaygısından
ötürü 1991 yılında köyünü boşaltan ve 5233 sayılı Kanun uyarınca idareye yapmış
olduğu başvuru sonucunda 04.03.2010 günlü, 2010/1-30100 sayılı Van Valiliği
Zarar Tespit Komisyonu kararıyla kendisine 22.200,27 TL ödenmesine karar
verilen davacı tarafından, köyünü boşaltması sebebiyle uğradığı ve
karşılanmadığını iddia ettiği zararlarına karşılık olarak 100.000,00 TL maddi
ve 20.000,00 TL manevi tazminatın 5233 sayılı Kanun hükümleri uyarınca davalı
idareden alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkındaki Kanunun Kanun'un 12. maddesinde
"Komisyon, doğrudan doğruya veya bilirkişi aracılığı ile yaptığı tespitten
sonra 8 inci maddeye göre belirlenen zararı, 9 uncu maddeye göre hesaplanan
yaralanma, sakatlanma ve ölüm hâllerindeki nakdî ödeme tutarını, 10 uncu
maddeye göre ifa tarzını ve 11 inci maddeye göre mahsup edilecek miktarları
dikkate alarak, uğranılan zararı sulh yoluyla karşılayacak safi miktarı
belirler. Komisyonca, bu esaslara göre hazırlanan sulhname
tasarısının örneği davet yazısı ile birlikte hak sahibine tebliğ edilir. Davet
yazısında hak sahibinin sulhname tasarısını imzalamak
üzere otuz gün içinde gelmesi veya yetkili bir temsilcisini göndermesi
gerektiği, aksi takdirde sulhname tasarısını kabul
etmemiş sayılacağı ve yargı yoluna başvurarak zararının tazmin edilmesini talep
etme hakkının saklı olduğu belirtilir. Davet üzerine gelen hak sahibi veya
yetkili temsilcisi sulhname tasarısını kabul ettiği
takdirde, bu tasarı kendisi veya yetkili temsilcisi ve komisyon başkanı
tarafından imzalanır. Sulhname tasarısının kabul
edilmemesi veya ikinci fıkraya göre kabul edilmemiş sayılması hâllerinde bir
uyuşmazlık tutanağı düzenlenerek bir örneği ilgiliye gönderilir. Sulh yoluyla
çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları
saklıdır." kuralına yer verilmiş bulunmaktadır.
Aktarılan 12. maddenin gerekçesinde ise;
"... Hukukumuzda feragat, kabul ve sulh gibi işlemler, görülmekte olan
davaları sona erdiren işlemlerdir. Sulh işlemi, dava öncesi yapılmışsa dava
açılmasını engelleyici özelliktedir. Sulh işlemine rağmen dava açılırsa bu
durum itiraz olarak ileri sürülebilir ve dava ortadan kaldırılır. Böylece dostane
bir çözüm şekli olan sulh, bağlayıcı niteliktedir." şeklinde açıklamalara
yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacının Van İli,
Başkale İlçesi, Beşocak Köyü'nde ikamet etmekte iken
güvenlik kaygısından ötürü 1991 yılında köyünü boşalttığını ileri sürerek
28.11.2006 tarihinde Van Valiliği Zarar Tespit Komisyonu'na başvuruda bulunduğu
ve malvarlığına ulaşamamasından kaynaklanan zararlarının 5233 sayılı Kanun
hükümleri uyarınca tazmin edilmesini istediği, davacının söz konusu başvuruya
ilişkin dilekçesinde güvenlik kaygısıyla göç etmesinden ötürü "evine,
ahırına, samanlğına, küçükbaş ve büyükbaş hayvanları
ile ağaçlarına ulaşamaması ve kira ödemek zorunda kalması" sebebiyle
280.000,00 TL tutarında maddi tazminat isteminde bulunduğu, davacının bu
isteminin kısmen kabul edildiği ve 04.03.2010 günlü, 2010/1-30100 sayılı Van
Valiliği Zarar Tespit Komisyonu kararıyla davacıya 22.200,27 TL ödenmesine
karar verildiği, davacının bu tutarı kabul ettiği ve "uğradığı zararının
tamamının karşılanmış olduğunu kabul ve taahhüt ederek" 27.09.2010 günlü sulhnameyi imzaladığı, davacının bu kez "idarenin
sadece belirlenen ve ölçülen arazilerinden kaynaklanan tarım zararlarını ödeme
kararı verdiği, köyün 19 yıl boş kalmasına karşın idarece 3 yıl üzerinden
hesaplama yapıldığı, gerekli ölçümlerin yapılmadığı, hayvancılıktan kaynaklanan
zararlarının ödenmediği"ni ileri sürerek
100.000,00 TL maddi ve 20.000,00 TL manevi tazminatın ödenmesine karar
verilmesi istemiyle bakılmakta olan tam yargı davasını açtığı anlaşılmaktadır.
5233 sayılı Kanun'la terör eylemleri veya
terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle maddî zarara
uğrayan kişilerin gerçek zararlarının karşılanması esas olup; 5233 sayılı Kanun
hükümleri uyarınca kişilerin daha önce karşılanmış bulunan ya da karşılandığı
kabul edilen zararlarının tekrar uyuşmazlık konusu yapılması ve böylece
mükerrer ödeme yapılmasına neden olacak şekilde tazmin edilmesine olanak
bulunmamaktadır. Nitekim 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesinde "Sulh yoluyla
çözülemeyen uyuşmazlıklarda ilgililerin yargı yoluna başvurma hakları
saklıdır." kuralına yer verilerek, sulhnamenin
imzalanmasından sonra dava açılamayacağı öngörülmüş bulunmaktadır.
Öte yandan davacının 5233 sayılı Kanun
kapsamında idareye başvururken "evine, ahırına, küçükbaş ve büyükbaş
hayvanları ile ağaçlarına ulaşamaması ve kira ödemek zorunda kalması"
nedeniyle uğradığı zararlarının tazminini istediği ve idarece davacının bu
zararlarının değerlendirilmesi sonucunda davacıya 22.200,27 TL ödeme yapılmasına
karar verildiği, sulhnamenin imzalanmasından sonra
açılan bu davada davacının istemine dayanak olarak "ev, ahır ve
hayvanlarından kaynaklanan zararları" gösterdiği ve idareye sunduğu
başvuru dilekçesinde belirttiğinden farklı herhangi bir zarar kalemine yer
vermediği anlaşılmaktadır.
Bu durumda davacının Van İli, Başkale İlçesi, Beşocak Köyü'nde meydana gelen terör olaylarından
kaynaklanan imzalanan sulhname ile daha önce
karşılandığı bizzat davacı tarafından kabul edilen zararlarının uyuşmazlık
konusu edilmesi 5233 sayılı Kanun'un 12. maddesi uyarınca mümkün
bulunmadığından, davacının tazminat isteminin reddedilmesi gerektiği sonucuna
ulaşılmıştır.
Ayrıca, 5233 sayılı Yasa kapsamında yalnızca
maddi zararların karşılanması öngörülmüş olup, anılan Yasa'nın manevi
zararların karşılanması hususunda bir düzenleme içermemesi karşısında;
davacının manevi tazminat isteminin reddi gerekmektedir..."
14. Başvurucunun temyizi üzerine Danıştay Onbeşinci
Dairesinin 1/10/2013 tarihli ve E.2012/11730, K.2013/6587 sayılı ilamıyla onama
kararı verilmiştir. Bu karar 31/1/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 5/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 5233 sayılı Kanun’un 1., 2., 4., 6., 7., 8., 12., 13.,
geçici 1. ve geçici 4. maddeleri.
17. 20/10/2004 tarihli ve 25619 sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanarak yürürlüğe giren Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların
Karşılanması Hakkında Yönetmelik’in 11., 16. ve 27. maddeleri.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
18. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Eşitlik İlkesinin,
Özel Hayatın Gizliliği İlkesinin, Yerleşme ve Seyahat Hürriyetinin İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
19. Başvurucu, kendi iradesi dışında yerleşim yerini terk etmeye
mecbur kalması nedeniyle eşitlik ve özel hayatın gizliliği ilkelerinin;
kişilerin meskûn köylerinde yaşama arzusuna uygun olarak hayatlarına devam
edebilmelerinin devlet tarafından sağlanmadığını belirterek yerleşme ve seyahat
hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
20. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun, bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması ve bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni
göstermiş olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
21. Başvuru konusu olayda başvurucunun Van Valiliğine verdiği
başvuru dilekçesi, dava dilekçesi ve temyiz talebi incelendiğinde başvurucunun
köyü terk etmeye mecbur kalması nedeniyle özel hayatın gizliliği ilkesinin,
köyde yaşama koşullarının sağlanamaması nedeniyle yerleşme ve seyahat
hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin herhangi bir iddia ileri sürmediği
görüldüğünden anılan iddiaların Anayasa Mahkemesince incelenmesi -bireysel
başvurunun ikincillik ilkesi gereği- mümkün değildir.
22. Açıklanan nedenlerle anılan ihlal iddialarının başvuru
yolları usulüne uygun şekilde tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu 5233 sayılı Kanun kapsamında yapmış olduğu
başvurunun kısmen kabul edildiğini, kısmen reddedildiğini; zararının kabul
edilen kısmı için idare ile sulhname imzalanmakla
birlikte kabul edilmeyen kısım için tam yargı davası açtığını, zararının hesabında
birçok zarar kalemi mevcut olduğundan sulhnamenin
kapsamının kabul edilen zararlarla sınırlı olduğunu, dolayısıyla kabul
edilmeyen kısım için mal varlığına ulaşamamaktan kaynaklanan dava açma hakkının
saklı bulunduğunu fakat açtığı davanın reddedildiğini, zararının yirmi üç yıl
üzerinden hesaplanması gerekmesine rağmen üç yıl üzerinden değerlendirme
yapıldığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
24. Başvurucu, ayrıca yerleşim yerini terk etmek zorunda kalması
nedeniyle konutunun bakımsızlıktan kullanılamaz hâle gelmesi sonucunda konut
dokunulmazlığının ihlal edildiğini beyan etmiştir.
2. Değerlendirme
25. Başvurucunun konut dokunulmazlığının ihlal edildiğine
ilişkin şikâyetinin mal varlığının zarar görmesi ve bu zararların tazmin
edilmemesi neticesinde mülkiyet hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından
başvurucunun iddiasının Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında değerlendirilmesi
uygun görülmüştür.
26. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurularda idare ile sulhname imzalanması nedeniyle bakiye zarar iddiasına
ilişkin davanın reddedilmesi daha önce bireysel başvuruya konu olmuş ve Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği kararlarında idari ve yargısal süreci müteakip
ihlali tespit eden ve makul bir tazminata hükmedilmesini temin eden etkili bir
giderim yolu bulunduğundan hareketle başvurucunun mağdur sıfatının ortadan
kalkmış olması sebebine dayanılarak kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verilmiştir (Zübeyit Kaya, B. No: 2013/7674, 21/5/2015, §§ 29-43; Faris Arslan, B. No: 2014/1026, 20/5/2015, §§
45-58).
27. Somut başvuruda başvurucu, terör ve terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle oluşan zararlarının karşılanması
amacıyla 5233 sayılı Kanun kapsamında Komisyona başvurmuş; Komisyon tarafından
başvurucu, vekili, mahallî bilirkişiler, köy muhtarı ve köy ihtiyar heyetinin
katılımıyla 26/9/2009 tarihinde yapılan keşif ile gerçekleştirilen araştırma ve
inceleme sonucunda başvurucunun tarım arazileri yönünden tespit edilen
zararları, öngörülen birim fiyatlara tabi tutularak ve başvurucunun mal
varlığına ulaşamaması üç yıl üzerinden hesaplanarak 22.200,27 TL tazminat
miktarı belirlenmiş; başvurucu vekiline kararlaştırılan tazminat miktarını
içerir sulhname örneği ile birlikte sulha davet
yazısı gönderilmiştir. Sulh teklifi başvurucu tarafından kabul edilmiştir.
28. Başvuru formunun incelenmesi neticesinde başvurucunun eksik
hesaplandığını beyan ettiği zarar kalemlerini ve miktarlarını açıkça
belirtmediği tespit edilmiştir. Başvuru formunda "Ev ve ahırları olmasına rağmen bunlar ölçülmemiştir.", "Köyde yaşayan insanların kira giderleri gibi
mevcut bir zarar hiç göz önüne alınmamıştır.", "Hayvancılıktan doğan zararlar ... ödenmemiş",
"Köyün ortak merası vardır. Bu mera
varlığına göre müvekkilimiz koyun veya keçi besleyebilir.",
"Bazı başvurucuların evleri, ahırları
ve hayvan yemlikleri sahipsiz kalmış." gibi genel ifadelerle
başvurucu sulhname kapsamında olmayan zararlarının
bulunduğunu iddia etmiştir. Ayrıca dava ve temyiz dilekçelerinin incelenmesinde
başvurucunun, yerleşim yerinin on dokuz yıl boş kaldığını, zararının on dokuz
yıl üzerinden hesaplanması gerektiğini iddia etmekle birlikte bireysel başvuru
formunda yerleşim yerinin yirmi üç yıl boş kaldığını iddia ettiği; başvurucunun
anılan bu iddialarının başvurucunun soyut beyanına dayalı olduğu tespit
edilmiştir.
29. Başvurucunun değerlendirmeye elverişli zarar iddiaları
dikkate alındığında idareyle anlaşma sağlayarak ve 27/9/2010 tarihli sulhnameyi itirazi kayıt
koymaksızın imzalayarak Komisyonun tespitine esas olan olay ile ilgili
başvurucunun maddi mağduriyetinin açıkça orantısız olmayacak şekilde
giderildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu, Komisyon tarafından ödenmesine
karar verilen tazminat tutarının kendisine ödenmediği ya da eksik ödendiği
yönünde bir iddiada da bulunmamıştır.
30. Açıklanan nedenlerle başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik
şikâyet yönünden mağdurluk statüsünü kaybettiği anlaşıldığından başvurunun
diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
31. Başvurucu; Komisyon kararında karşılanmaması nedeniyle sulhname kapsamına dâhil olmayan zarar kalemleri için
açtığı davada tazminata hükmedilmesi gerekirken davasının reddine karar
verildiğini, dolayısıyla zararlarının tazmini konusunda yargılamanın sonuçsuz
kaldığını, bu nedenle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
2. Değerlendirme
32. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca
derece mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen
başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve kanun tarafından Mahkemenin
yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır. Bu kapsamda
bireysel başvuruya konu davadaki olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması, yargılama sırasında delillerin kabul
edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir uyuşmazlığa derece
mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil olup olmaması
bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz. Anayasa'da yer
alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece vederece
mahkemelerinin kararları bariz takdir hatası içermedikçe kararlardaki maddi ve
hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz takdir hatası bulunmadıkça Anayasa
Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 25-26).
33. Başvurucu tarafından koşulsuz şekilde sulhname
tasarısının kabul edildiği tespitinden ve terör eylemleri veya terörle mücadele
kapsamında yürütülen faaliyetler nedeniyle başvurucunun uğramış olduğu
ayni/nakdi tüm zararlarının İlk Derece Mahkemesince karşılandığı kabul
edildiğinden (bkz. § 13) ve 5233 sayılı Kanun’un sulh yoluyla çözülmeyen
uyuşmazlıklar için yargı yolunun saklı olduğu kuralını içeren 12. maddesinin
açık hükmünden hareketle başvurucunun davasının reddiyle sonuçlanan
yargılamada, Mahkemece bariz bir takdir hatası yapıldığı yönünde bir bulguya
rastlanmamıştır.
34. Açıklanan nedenlerle başvurucunun anılan iddialarının kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, Derece Mahkemesi
kararlarının bariz bir takdir hatası ve açık bir keyfîlik
içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
D. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
35. Başvurucu, yerleşim yerine dönüşüne izin verilmemesi sonucunda
meydana geldiğini iddia ettiği manevi zararlarının karşılanmaması nedeniyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuştur.
2. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesinin Abbas Emre kararında (B. No.2014/5005,
6/1/2016, §§ 66-85) yaptığı değerlendirme dikkate alınarak başvurucunun şikâyetinin
gerekçeli karar hakkı kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
37. Başvurucu, Mahkeme kararlarında talep sonucuna etki eden
hususlara dair yeterli gerekçeye yer verilmediğini iddia etmiştir.
38. Gerekçeli karar hakkı adil yargılanma hakkının somut
görünümlerinden biridir (Muhittin Kaya ve
Muhittin Kaya İnşaat Taahhüt Madencilik Gıda Turizm Pazarlama Sanayi ve Ticaret
Limited Şirketi, B. No: 2013/1213, 4/12/2013, § 25).
39. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma
olanağını etkili kullanabilmek ve mahkemelere güveni sağlamak açısından hem
tarafların hem kamunun menfaatini ilgilendirmekte olup kararın gerekçesi
hakkında bilgi sahibi olunmaması, kanun yoluna müracaat imkânını da işlevsiz
hâle getirecektir. Bu nedenle mahkeme kararlarının dayanaklarının yeteri kadar
açık bir biçimde gösterilmesi zorunludur (Tahir
Gökatalay, B.No:
2013/1780, 20/3/2014, § 67).
40. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması adil yargılanma
hakkının unsurlarından biri olmakla beraber bu hak, yargılamada ileri sürülen
her türlü iddia ve savunmaya ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi şeklinde
anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın
niteliğine göre değişebilir. Bununla birlikte başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddialarının cevapsız
bırakılmış olması bir hak ihlaline neden olacaktır. Bunun yanı sıra kanun yolu
mahkemelerince verilen karar gerekçelerinin ayrıntılı olmaması da bu hakkın
ihlal edildiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Kanun yolu mahkemelerince verilen bu
tür kararların ilk derece mahkemesi kararlarında yer verilen gerekçelerin kabul
edilmiş olduğu şeklinde yorumlanması uygun olup bu durumda üst dereceli mahkeme
tarafından önceki mahkeme kararının gerekçesinin benimsendiği kabul edilmelidir
(Muhittin Kaya ve Muhittin Kaya Ltd. Şti,
§ 48).
41. 5233 sayılı Kanun kapsamında yapılan başvurular akabinde
açılan davalarda manevi tazminat istemlerinin değerlendirilmesine ilişkin
verilen kararlar hakkında Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede 5233 sayılı
Kanun'un, maddi zararların özel bir giderim usulü olduğu; bu özel yolun
6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 12. ve
13.maddeleri uyarınca idarenin işlem veya eyleminden kaynaklı olarak hakları
ihlal edildiğini iddia edenlerin tazminat talebinde bulunabilme imkânlarını
engeller mahiyette olmadığı belirtilmiştir (bkz. Abbas Emre, § 81, 82). Bu bakımdan dava ve taleplerini genel
hükümlere de dayandıran 2577 sayılı Kanun'un 12 ve 13. maddeleri uyarınca da
dava açmış olan başvurucuların talep ve davaları yönünden genel hükümler
kapsamında ayrıca inceleme ve değerlendirme yapılması gerekmektedir.
42. Başvuru konusu olayda başvurucunun manevi tazminat isteminin
kabul edilip edilmeyeceği noktasında İlk Derece Mahkemesi, 5233 sayılı Kanun
kapsamında yalnızca maddi zararların karşılanmasının öngörüldüğünü, manevi
zararların karşılanması hususunda anılan Kanun'da bir düzenlemenin yer
almadığını belirterek başvurucunun manevi tazminat isteminin reddine karar
vermiştir. İlk Derece Mahkemesi kararı kanun yollarında denetlenerek
onanmıştır.
43. Başvurucunun manevi tazminat talebi açısından sunduğu dava
dilekçesinin incelenmesinde dilekçenin sonuç ve istem kısmında "5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan
Zararların Karşılanması Hakkında Kanun uyarınca müvekkilimin zararlarına
karşılık olarak 100.000 (yüz bin) TL maddi ve 20.000 (yirmi bin) TL manevi
tazminat..." ifadesi ile 5233 sayılı Kanun kapsamında manevi
tazminat talebinde bulunduğu anlaşıldığından başvurucunun davasını 5233 sayılı
Kanun kapsamında açtığı ve taleplerini anılan Kanun'a dayandırdığı
görülmektedir.
44. Başvurucunun dava dilekçesindeki talepleri ve dayanakları
bağlamında inceleme yapan Van 1. İdare Mahkemesi, başvurucunun anılan
iddialarına yönelik "5233 sayılı Yasa
kapsamında yalnızca maddi zararların karşılanması öngörülmüş olup, anılan
Yasa'nın manevi zararların karşılanması hususunda bir düzenleme içermemesi
karşısında; davacının manevi tazminat isteminin reddi gerekmektedir." değerlendirmesini
yaparak 5233 sayılı Kanun kapsamına göre talep edilen, 2577 sayılı Kanun'un
genel hükümlerine göre talep edilmeyen manevi tazminat isteminin reddine karar
vermiştir. İlk Derece Mahkemesince oluşturulan karar ve gerekçenin, hukuka
uygun bulunmak suretiyle kanun yolu mahkemelerinin denetiminden geçerek
kesinleştiği anlaşılmaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurucunun gerekçeli karar hakkına
yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Eşitlik ilkesinin, özel hayatın gizliliği ilkesinin ve
yerleşme ve seyahat hürriyetinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kişi bakımından yetkisizlik nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
4. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.