TÜRKİYE CUMHURİYETİ
ANAYASA MAHKEMESİ
BİRİNCİ BÖLÜM
KARAR
ABDULLAH BAYBAŞİN BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2014/5161)
Karar Tarihi: 20/9/2017
Başkan
:
Burhan ÜSTÜN
Üyeler
Serruh KALELİ
Hicabi DURSUN
Hasan Tahsin GÖKCAN
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Raportör
Murat ŞEN
Başvurucu
Abdullah BAYBAŞİN
Vekili
Av. Ender YAĞMUR
Av. Serkan DURSUN
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, verilen hüküm sonrası yeni yasal düzenleme nedeniyle tutukluluğun kaldırılması talebinin Cumhuriyet savcısının mütalaası tebliğ edilmeden ve ağır sakatlığı nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine dair Adli Tıp raporu gözetilmeden, klişe gerekçelerle reddedilmesinin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile işkence ve kötü muamale yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 14/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Başvurucunun Tutukluluk Süreci
9. Başvurucu, başvuru tarihinde Silivri 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda hükmen tutuklu olarak bulunmaktadır.
10. Başvurucu, uyuşturucu madde ticareti suçundan 28/1/2011 tarihinde gözaltına alınmış ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 31/1/2011 tarihli kararı ile tutuklanmıştır.
11. Başvurucu hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2/12/2013 tarihli veK.2013/119 sayılı kararı ile suç işlemek için örgüt kurmak ve yönetmek suçundan 3 yıl 6 ay hapis, uyuşturucu madde ithal etmek suçundan 37 yıl 6 ay hapis ve adli para cezasına mahkûmiyetine ve "verilen ceza miktarına ve tutuklu kaldıkları süreye göre, kaçma şüphesi ve tutuklama koşulları devam ettiği" gerekçesiyle tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir.
12. 21/2/2014 tarihli ve 6529 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'na eklenen geçici 14. maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında 3713 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca kurulan mahkemelerin kapatılmasına karar verilmesi üzerine başvurucu, anılan yasal düzenlemeyi ve 3. Adli Tıp İhtisas Kurulunun 13/2/2013 tarihli ve 1612 sayılı raporunu gerekçe göstererek İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde tahliye talep etmiştir.
13. Anılan 13/2/2013 tarihli Adli Tıp raporuna göre 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'unun 105/A maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi kapsamında başvurucunun maruz kaldığı ağır sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceği, bir başkasının desteği ile bakıma muhtaç olduğu mütalaa olunmuştur.
14. Mahkeme 11/3/2014 tarihli kararı ile "sanığa verilen ceza miktarı, sanığın tutuklu kaldığı süre, sanığın kaçma şüphesi ve tutuklama tedbirinin ölçülü olup diğer adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacak olması" gerekçesiyle tahliye talebinin reddine karar verilmiştir.
15. Anılan karar öncesi Cumhuriyet savcısının mütalaasının alınıp alınmadığı kararda belirtilmemiştir.
16. Başvurucu, anılan red kararına karşı İstanbul 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itirazda bulunmuştur.
17. Mahkeme 12/3/2014 tarihli müzekkere ile itiraza ilişkin mütalaa verilmesini istemiştir.
18. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 12/3/2014 tarihli mütalaasında "incelenen dosya kapsamına, tutuklu sanığın atılı suçu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi, kastının yoğunluğu, öngörülen ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, adli kontrol tedbirlerinin yeterli olmayacağı, ibraz edilen raporun başlıbaşına tahliyeyi gerektirir nitelikte olmadığı kanaatine varılmakla, tutuklu sanık Hüseyin Baybaşin müdafiinin yerinde görülmeyen itirazının reddine karar verilmesini" belirtmiştir.
19. Mahkeme 16/3/2014 tarihli kararıyla "İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/03/2014 tarih, 2014/232 sayılı değişik iş sayılı Tutukluluk Halinin Devamına ilişkin kararında, incelenen dosya kapsamına, tutuklu sanığın atılı suçu işlediğine dair somut olguların varlığı, kastının yoğunluğu, öngörülen ceza miktarına göre tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu, adli kontrol tedbirinin yeterli olmayacağı, ibraz edilen raporun başlıbaşına tahliyeyi gerektirir nitelikte olmadığı" gerekçesiyle itirazının reddine karar vermiştir.
20. Başvurucu, karardan 17/3/2014 tarihinde haberdar olduğunu belirtmiştir. Başvurucu 14/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Başvuru inceleme aşamasındayken başvurucunun Mahkememize sunduğu belgeler kapsamında başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet kararı Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 19/11/2015 tarihli kararıyla bozulmuştur. Bunun üzerine başvurucunun yargılaması Bakırköy 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/11 esas sayısına kayden yapılmıştır.
22. Anılan dosya Bakırköy 3. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2016/126 sayılı dosyası ile birleştirilmiştir. Mahkemenin 6/5/2016 tarihli duruşmasında başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Mahkeme ayrıca başvurucunun sağlık durumuna uygun bir ceza infaz kurumuna nakledilmesine hükmetmiştir. Anılan karara yapılan itiraz Bakırköy 4. Ağır Ceza mahkemesinin 12/2016 tarihli kararı ile reddedilmiştir.
B. Başvurucunun Sağlık Sorunları
23. Başvurucu yaklaşık otuz yıl önce gerçekleşen ateşli silah yaralanması sonucu fiziksel engelli hâle gelip tekerlekli sandalye kullanmaktadır. Başvurucunun tutukluluğu kapsamında isnat edilen suçların tarihi ise 2010 yılında olup başvurucu engelli olduktan sonradır.
24. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 31/12/2014 tarihli yazısı kapsamında; başvurucu, Ceza İnfaz Kurumuna kabul edildiğinde fiziksel engellilik durumuna göre barındırılması uygun olan bir koğuşa yerleştirilmiştir. Burada tuvalet ve banyo kısımları koğuşun ortak yaşam alanına yakın olup koğuş geneli ortaklaşa kullanabilecek şekilde düzenlenmiştir. Ayrıca koğuşta, başvurucunun fiziksel engeline uyan klozet ve duş alma yeri bulunmaktadır ve başvurucu günlük egzersizlerini yapabilmesi için egzersiz aletlerinden yararlanabilmektedir.
25. Fiziksel engelli olan başvurucu bakıma muhtaç olduğundan kendisine bakıcı veya hizmetli yardımı gerekmektedir. Ancak başvurucunun bu yönde bir talebi olmadığından bakıcı veya hizmetli görevlendirmesi yapılmamıştır. Başvurucunun isteği doğrultusunda, günlük işlerde yardımcı olmaları amacıyla aynı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan oğlu ve yeğeni ile birlikte aynı koğuşta kalması sağlanmıştır. Öte yandan anılan yazıda başvurucunun bakımı yönünden herhangi bir şikâyette bulunmadığı ifade edilmiştir.
26. Başvurucuya her türlü sağlık hizmeti Ceza İnfaz Kurumu revirinde ve gerektiğinde diğer sağlık kuruluşlarında verildiği belirtilmiştir.
27. Öte yandan başvurucunun fiziksel engellilik ve bakıma muhtaç yapısı sebebiyle Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 5/9/2012 tarihli yazısı gereğince başvurucunun hükümlüler için rehabilitasyon merkezi olarak düzenlenen Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna nakil edilmesi için talebinin olması gerekmekle birlikte başvurucu oğlu ve yeğeni ile birlikte kaldığından ve bakımı ile bu yakınları ilgilendiğinden rehabilitasyon merkezine nakil talebinde bulunmamıştır. Başvurucu kendi isteği ile kurumda kalmayı istediğini 31/12/2014 tarihli dilekçesinde de belirtmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
28. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesi şöyledir.
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Uyuşturucu veya uyarıcı Madde imal ve ticareti (Madde 188),
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
(4) Sadece adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
29. 5271 sayılı Kanun’un 101. maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re'sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
30. 5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
31. 6529 sayılı Kanun'un 1. maddesi ile 3713 sayılıKanun'a eklenen geçici 14. maddenin dördüncü fıkrası şöyledir:
"6352 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca görevlerine devam eden ağır ceza mahkemelerinde ve bu Kanunla yürürlükten kaldırılan Terörle Mücadele Kanununun 10 uncu maddesi uyarınca görevlendirilen ağır ceza mahkemelerinde derdest bulunan dosyalar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte bulundukları aşamadan itibaren kovuşturmaya devam edilmek üzere yetkili ve görevli mahkemelere devredilir. Bu mahkemelerce verilip Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında veya Yargıtayın dairelerinde bulunan dosyaların incelenmesine devam olunur."
32. 5275 sayılı Kanun'un 105/A maddesinin üçüncü fıkrasının (b) bendi şöyledir:
"(3) Yukarıdaki fıkralarda düzenlenen infaz usulünden;
...
b) Maruz kaldıkları ağır bir hastalık, engellilik veya kocama nedeniyle hayatlarını yalnız idame ettiremeyen ve koşullu salıverilmesine üç yıl veya daha az süre kalan hükümlüler,
diğer şartları da taşımaları hâlinde yararlanabilirler. Ağır hastalık, engellilik veya kocama hâli, Adlî Tıp Kurumundan alınan veya Adalet Bakanlığınca belirlenen tam teşekküllü hastanelerin sağlık kurullarınca düzenlenip Adlî Tıp Kurumunca onaylanan bir raporla belgelendirilmelidir."
“…”
B. Uluslararası Hukuk
33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:
“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz.”
34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamıştır. Terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi Sözleşme'nin, mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerden men ettiği belirtilmiştir. Kötü muamele yasağının, Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediği içtihatlarda hatırlatılmıştır (Birçok karar arasından bkz. Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).
35. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin "minimum ağırlık eşiğini" aşması beklenir (Birçok karar arasından bkz. Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35-37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88-90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993 § 30).
36. AİHM, tutuklu ve hükümlülerle ilgili olarak onların korunmasız ve zayıf durumda olduklarını ve en zor şartlarda dahiyetkililerin bu kişilerin fiziksel esenliklerini korumakla sorumlu olduklarını belirtmiştir (Keenan/Birleşik Krallık, B. No. 27229/95,§ 91; Tarariyeva/Rusya, B. No: 4353/03, 14/12/2006, § 73; Vlademir/Romanov/Rusya, B. No: 41461/02, 24/7/2008, § 57).
37. AİHM; hukuka uygun olarak özgürlüğü kısıtlanan herkesin insan onuruna uygun tutukluluk koşullarına sahip olma hakkı bulunduğunu, alınan tedbirlerin uygulanma koşullarının kişiyi sıkıntıya ya da tutukluluğa bağlı kaçınılmaz üzüntü seviyesini aşacak yoğunlukta bir ümitsizliğe sokmaması gerektiğini vurgulamaktadır (Kudla/Polonya, B. No: 30210/96, 26/10/2000, § 94).
38. AİHM ayrıca, Sözleşme’nin tutuklu bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” getirmediğini ancak doğal olarak ortaya çıkan fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklardan kaynaklanan acının, yetkililerin sorumlu tutulabileceği tutukluluk koşullarından dolayı artması ya da artma riski bulunması hâlinde bu durumun Sözleşme’nin 3. maddesi kapsamına girebileceğini belirtmektedir (Mouisel/Fransa, B. No: 67263/01, 14/11/2002, § 38-40; Ürfi Çetinkaya/Türkiye, B. No; 19866/04, 23/7/2013, § 88).
39. AİHM, tutuklu/hükümlülerin zayıf konumda olduklarını ve yetkililerin bunları koruma görevi olduğunu ifade etmektedir. Yetkililerin, engelli bir kişinin yerleştirilmesine ve özgürlüğünden alıkonulmasına devam edilmesine karar verdiği durumlarda engellilikten kaynaklanan özel ihtiyaçları karşılayacak koşulların garanti edilmesinde özel ilgi gösterilmesi gerektiğini kabul etmektedir (Zarzyckı/Polonya , B. No: 15351/03, 12/3/2013, § 102).
40. Bu tür davalarda AİHM, sağlık durumunun endişeye sebep olduğu durumlarda başvurucunun alıkonulmasına devam edilmesinin sağlık durumu açısından uygun olup olmadığının değerlendirilmesinde özellikle üç etkenin dikkate alınmasının gerektiğini belirtmiştir. Bunlar (a) hükümlü/tutuklunun sağlık durumu, (b) sağlanan bakımın kalitesi ve (c) sağlık durumu açısından başvurucunun tutulmasına devam edilmesinin gerekip gerekmediği ( Zarzyckı/Polonya , § 103).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
41. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. İşkence ve Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
42. Başvurucu, tutukluluğuna yönelik yaptığı itirazda Adli Tıp Kurumunun ağır sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceğine dair raporunu da gerekçe göstermesine rağmen ağır sakatlık durumunun gözetilmeyerek tahliye talebinin reddedilmesinin Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
43. Bakanlık görüşünde başvurucunun fiziksel engelli durumu gözetilerek özel koğuşa yerleştirildiği, aynı zamanda oğlunun ve yeğenin yanında kalarak bakımını üstlendikleri, bakımına ilişkin olarak Ceza İnfaz Kurumuna başvurucunun herhangi bir şikâyette bulunmadığı belirtilmiştir. Bununla birlikte başvurucunun üzerine atılı suç kapsamında cezalandırılmasına karar verildiği ve bu nedenle hükmen tutukluluğunun devam ettiği, bu süreçte başvurucunun sağlık durumuna özgü uygulamaların ve gerekli tedavilerin yapıldığı ileri sürülmüştür.
44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında ceza infaz kurumunun zor şartlarında hayatını sürdürme mücadelesi verdiğini, iki kişinin yardımı olmadan tuvalet ve yıkanma ihtiyacını karşılayamadığını, hastalığı nedeniyle her gün çamaşırlarının yıkanması gerektiğini ancak idarenin koğuşa çamaşır makinesi almasına izin vermediğini belirtmiştir.
45. Anayasa’nın 17. maddesi şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
….
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.
…”
46. Anayasa’nın 17. maddesi cezaevinde tutulan bir hükümlü veya tutuklunun içinde bulunduğu şartların insan onuruna yakışır bir şekilde olmasını da koruma altına almaktadır. İnfazın yöntemi ve infaz sürecindeki davranışların mahkûmları, özgürlükten mahrum kalmanın doğal sonucu olan kaçınılmaz elem seviyesinden daha fazla sıkıntılı veya eziyetli bir duruma sokmaması gerekir. Cezaevinde tutulmanın pratik gerekleri çerçevesinde mahkûmların sağlık ve esenlikleri gibi hususların yeterli bir şekilde güvence altına alınması ve mahkûmlara gerekli tıbbi yardımın sağlanması da insan onuruna yakışır koşulların sağlanması için gereklidir (Turan Günana, B. No: 2013/3550, 19/11/2014, § 39).
47. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası çerçevesinde cezaevinde tutulma koşullarını değerlendirirken başvurucular tarafından yapılan somut olaylara ilişkin iddialarla birlikte koşulların bir bütün olarak gözetilmesi vebu kapsamda önlemlerin şiddeti, amacı ve bireyler için sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerektiğini kabul etmiştir (Turan Günana, § 38).
48. Başvurucunun sağlık durumuyla ilgili yukarıda belirtilen kurul raporu dikkate alındığında, başvurucunun fiziksel engellilik durumunun her şart ve durumda, cezaevinde bulunma nedeniyle tek başına yaşamsal risk oluşturacak bir nitelik taşıdığı belirtilmemektedir. Raporda belirtilen husus başvurucunun maruz kaldığı ağır sakatlık nedeniyle hayatını yalnız idame ettiremeyeceğini, bir başkasının desteği ile bakıma muhtaç olduğudur. Bu kapsamda başvurucu özel koğuşa konulduğu gibi oğlu ve yeğeni de yanına verilerek başvurucunun bakımı karşılanmaya çalışılmıştır. Başvurucunun engellilere özgü Metris R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna (R Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumlarının özellikleri için bkz. Ergin Aktaş, B. No: 2014/14810, 21/9/2016, §§ 37-46) nakil edilmesini talep etmediği gibi başvuru tarihinde tutulduğu Silivri 2 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz kurumunda kalmak yönünde dilekçe vermiştir.
49. Başvurucu, rahatsızlığının cezaevi şartları veya yetkililerin uygulamalarından kaynaklanan nedenlerle kötüleştiği ve bu nedenlerle doğal olarak özgürlükten yoksun bırakılma nedeniyle ortaya çıkan ızdırap ve acının ötesinde bir ızdırap ve acıya maruz kaldığı yönünde bir delil ortaya koymamıştır. Başvurucunun diğer rahatsızlıklarına yönelik olarak tedavi veya kontrollerinin ihmal edilmesi nedeniyle hastalığının ilerlediği yönünde bir tespit de bulunmamaktadır. Başvurucu her aşamada engellilik durumuyla ilgili hususlar dikkate alınarak hakkındaki dava nedeniyle devam eden özgürlükten yoksun bırakılma hâlinin sonlandırılmasını yargılama makamından talep etmiştir.
50. Suç isnadına veya mahkûmiyet kararına bağlı olarak özgürlüğünden yoksun bırakılan bir kimsenin sağlık gerekçesiyle serbest bırakılması için hiçbir “genel zorunluluk” bulunmadığı, engelli bir kişinin cezaevinde tutulmasının ancak cezaevi şartları veya uygulanan tedbirlerin kişiyi olağanın üzerinde sıkıntıya sokacak nitelikte olması hâlinde insanlık dışı veya aşağılayıcı bir muamele olarak nitelendirilebileceği ve bu kapsamda da somut bir delil olmadığı dikkate alındığında başvurucunun rahatsızlığına rağmen cezaevinde tutulmasına ilişkin şikâyetlerinin somut bir olguya dayanmaması nedeniyle kötü muamele yasağı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir (Benzer kararlar için bkz. Hayati Kaytan, B. No: 2014/19527, 16/11/2016; Ergin Aktaş).
51. Açıklanan nedenlerle başvurucunun kötü muamele yasağının ihlal edildiğine dair iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
52. Başvurucu; tutuklu olarak yargılandığı yargılama sonunda tutuklulukhâlinin devamına karar verildiğini, yapılan yasal düzenlemeler uyarınca özel yetkili mahkemelerin kapatılması üzerine tahliye talebinde bulunduğunuancak Mahkemenin savcılık mütalaasını tebliğ etmeden, genel geçer ve klişe gerekçelerle talebini reddettiğini belirterek Anayasa'nın 19. ve 36. maddesinde tanımlanan kişi özgürlüğü ve güvenliği ile adil yargılanma hakkının bir unsuru olan silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri ileri sürmüş ve tazminat talebinde bulunmuştur.
53. Bakanlık görüşünde başvurucunun kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar yönünden görüş sunulmamıştır.
54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiaları Anayasa'nın 19. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
55. Anayasa'nın 19. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; ... halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz."
56. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
57. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
58. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan Anayasa'nın 19. maddesinin, kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanıdığı durumlardan biri de maddenin ikinci fıkrasında "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" olarak belirlenmiştir. Bu nedenle yargı organlarınca verilecek mahkûmiyet kararları kapsamında hapis cezasının veya güvenlik tedbirlerinin infaz edilmesi kişi hürriyeti ve güvenliği hakkını ihlal etmez (Tahir Canan (2), B. No: 2013/839, 5/11/2014, § 33).
59. Mahkemelerce verilmiş mahkûmiyet kararlarının yerine getirilmesi dolayısıyla ortaya çıkan özgürlükten yoksun bırakma hâlleri, Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası kapsamına dâhil ise de anılan kural, mahkûmiyet kararının değil tutmanın hukuka uygun olmasını güvence altına almaktadır. Dolayısıyla bu güvence kapsamında, kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamaz (Günay Okan, B. No: 2013/8114, 17/9/2014, § 18).
60. Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" ile bağlantılı bir ihlal iddiası söz konusu ise Anayasa Mahkemesinin görevi kişinin hürriyetten yoksun bırakılmasının kısmen ya da tamamen bu koşullarda gerçekleşip gerçekleşmediğini tespit etmekle sınırlıdır. Bir kimse Anayasa'da yer alan diğer sebepler (yakalama, gözaltı ve tutuklama gibi) dışında ancak "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakılabilir. Eğer tutmanın kısmen veya tamamen bu koşulları taşımadığı tespit edilirse bu durumun meşru bir amacının olduğundan veya ölçülü olduğundan söz edilemez, doğrudan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ihlal edilmiş olur.
61. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak Anayasa'nın 19. maddesi açık bir hüküm içermemektedir. Bununla birlikte Anayasa'nın 19. maddesinin amacı kişileri keyfî bir şekilde hürriyetten yoksun bırakılmaya karşı korumak olup maddede öngörülen istisnai hâllerde kişi hürriyetine getirilecek sınırlamaların da maddenin amacına uygun olması gerekir (Abdullah Ünal, B. No: 2012/1094, 7/3/2014, § 38). Bir kimsenin "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi" kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi gereklir. İkinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir.
62. Somut olayda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi 2/12/2013 tarihinde açıklanan kararıyla başvurucunun hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir (bkz.§ 11). Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki bu tutma hâli, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi” kapsamındadır.
63. Başvurucunun hüküm sonrasına ait kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin tutuklulukla ilgili kararların gerekçelerinin ilgili ve yeterli olmadığı, tutukluluk hâlinin devamına ilişkin karara karşı yapılan itiraz incelemesinin etkin bir şekilde yapılmadığı ve başvuruya konu yaptığı tutukluluk incelemesine ilişkin Cumhuriyet savcısının mütalaasının kendisine bildirilmediği gibi şikâyetlerinin Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki "mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların yerine getirilmesi" kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvuru konusu olayda mahkûmiyet kararına bağlı olarak hürriyetinden yoksun bırakılan başvurucunun serbest bırakılma talebinin incelenmesi sırasında çelişmeli yargılama ilkesinin uygulanması, dolayısıyla da savcılık görüşünün tebliğ edilmediği iddiasının incelenmesi mümkün değildir (Aynı yönde kararlar için bkz. Neytullah Bayram, B. No: 2014/10339, 15/4/2015, §§ 43-44; Galip Öğüt [GK], B. No: 2014/5863, 1/3/2017, § 43).
64. Açıklanan nedenlerle başvurucunun hüküm sonrası kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin şikâyetleri yönünden açık bir ihlal tespit edilmediğinden başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. İşkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.