TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
MUSTAFA ERCAN BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17045)
|
|
Karar Tarihi: 20/9/2017
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Burhan ÜSTÜN
|
Üyeler
|
:
|
Serruh KALELİ
|
|
|
Hicabi DURSUN
|
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
Raportör
|
:
|
Volkan
SEVTEKİN
|
Başvurucu
|
:
|
Mustafa
ERCAN
|
Vekili
|
:
|
Av. Altan
BALANTEKİN
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, menfi tespit ve alacak davasında usul ve kanuna
aykırı karar verilmesi, Mahkeme ve Yargıtay kararlarında esasa yönelik
savunmalarının karşılanmaması, duruşmalı temyiz talebinin posta pulu eksikliği
gerekçe gösterilerek reddedilmesi ve delillerinin incelenmesi talebi dikkate
alınmadan karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/10/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Birinci Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için 25/3/2016
tarihinde Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş
sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler
çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:
A. Başvuru Konusu Olaya
Dayanak Kira Sözleşmesi ve İddialar
8. Başvurucu, başlangıç tarihi 1/8/2008 olan kira sözleşmesi ile
Ankara Kazım Özalp Mahallesinde yer alan iş yerini S.A. isimli kişiye
kiralamıştır.
9. Kiracı S.A. 6/3/2008 tarihli başvurucuya gönderdiği ihtarname
ile iş yerini karşılıklı anlaşma ile 10/3/2008 tarihinde tahliye ederek
anahtarını teslim etmesi akabinde iş yerinin 3. kişiye kiraya verildiğini,
taşınmazın yeni kiracısı tarafından 2008 yılı Mart ayı kira bedelinin ödendiği
gibi ASKİ aboneliğinin de yeni kiracı adına yaptırıldığını, bu sebeplerle
1/1/2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesine istinaden ödediği 1.200 TL
depozito (güvence bedeli) ile 20 günlük fazla ödenen 800 TL kira bedelinin
şahsi hesabına yatırılmasını ve bir başka ifade ile taşınmazı tahliye ettiğini
belirterek 10/3/2008 tarihi sonrasına ilişkin bir kira borcunun bulunmadığını
iddia etmektedir.
10. Başvurucu ise kiracı S.A. ile arasındaki kira sözleşmesinin
devam ettiğini, fesih bildiriminin salt kira ilişkisini sona erdirmeye yeterli
olmadığını, iş yerinin anahtarlarının usulüne uygun şekilde kendisine teslim
edilmediğini, Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesince 29/4/2010 tarihinde verilen
tahliye kararına kadar ödenmemiş kira bedeli alacaklarının bulunduğunu, kiracı S.A.nın ihtarnamesinde iddia edilen M.H. ve U.T.nin sahibi olduğu yeni kiracı şirkete iş yerinin
kiralandığına ilişkin 12/3/2008 başlangıç tarihli sözleşmedeki imzanın
kendisine ait olmadığını ve sözleşmenin sahte olduğunu ileri sürmektedir.
B. Bireysel Başvuru
Konusu Yapılmayan 2008 Yılına Ait Kira Bedellerine İlişkin İcra Takibi ve
Yargılama Süreci
11. Başvurucu, kiracı S.A. hakkında Ankara 9. İcra Müdürlüğünün
E.2008/8675 sayılı dosyasında ödenmeyen 2008 yılı 4 ila 12. aylara ait kira
bedellerinin toplam tutarı olan 10.800 TL üzerinden icra takibi başlatmıştır.
Kiracının borca itirazı nedeniyle takibin durdurulması üzerine başvurucunun
itirazın kaldırılması ve tahliye talebiyle açtığı davada Ankara 11. İcra Hukuk
Mahkemesi 29/4/2010 tarihli ve E.2010/341, K.2010/614 sayılı kararıyla itirazın
kaldırılmasına, takibin kaldığı yerden devamına ve kiracının tahliyesine karar
vermiştir.
12. Takibin kesinleşmesi üzerine kiracı S.A. başvurucu aleyhine
genel mahkemede menfi tespit davası açarak Ankara 9. İcra Müdürlüğünün
E.2008/8675 sayılı dosyasına konu 10.800 TL kira borcunun bulunmadığına karar
verilmesini talep etmiştir. Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesi 20/7/2011 tarihli
ve E.2010/222, K.2011/318 sayılı kararıyla davanın kabulü ile davacının
(kiracının) Ankara 9. İcra Müdürlüğünün E.2008/8675 sayılı dosyasında dava
konusu yapılan 10.800 TL kira alacağından davalıya (başvurucuya) borçlu
olmadığının tespitine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu
şekildedir:
"...Mahkememiz dosyası
grafoloji uzmanı bilirkişiye tevdi olunarak bilirkişiden 06/05/2011 tarihli
rapor aldırılmış, alınan bilirkişi raporu ile davalı Mustafa Ercan'ın mahkeme
huzurunda alınan imzaları ile mevcut mukayese imzalarının kıyaslandığında
tespit edilen çeşitli fiziki, ihtiyati, kaligrafik, grafolojik ve yapısal
özellikteki farklılıklara atfen tetkik konusu 12/03/2008 başlangıç tarihli 1
senelik kira karşılığı 12.000,00 TL karşılığı olan Öz Modek
Mobilya, kiraya veren Mustafa Ercan adına düzenlenmiş kira sözleşmesindeki
Mustafa Ercan adına atılı bulunan imzanın Mustafa Ercan eli ürünü olmadığı
bildirilmiştir.
Toplanan delillerin taktiri ve
değerlendirilmesi neticesinde, tüm dosya münderecatından, davacının 01/01/2008
başlangıç tarihli kira sözleşmesi ile davalının maliki olduğu, Kazım Özalp
mahallesi Rabat Sokak No. 27/6 Çankaya Ankara adresinde bulunan taşınmazı
kiraladığı ancak davacının 01/03/2008 tarihinde Mart ayı kirasını ödemesine
müteakip 10/03/2008 tarihinde taşınmazı tahliye ettiği, davalının dava konusu mecuru tahliyeden 2 gün sonra 12/03/2008 tarihinde bu defa
dava dışı Öz Modek Mobilya Ltd. Şirketine akdedilen
sözleşme ile kiraya verdiği, dosyaya ibraz olunan sözleşme içerikleri ile beyan
olunmuş ise de davanın ihbar olunduğu Öz Modek Mob.Dek.San.Tic.Ltd.Şti. Şirket ortağı ve mesul müdürü U. T.'un huzurda alınan beyanı ile, dava konusu mecuru kiralamak suretiyle 3-4 ay kadar kullandıklarını
ancak hangi tarihte kullandıklarını hatırlamadığını, ASKİ'ye kendileri
tarafından ibraz edilen bir sözleşme olmadığını, ancak sözleşmedeki kaşenin
şirketlerine ait olduğunu, imzanın kendisine ait olmadığını ifade ettiği, yine
davacı tarafından davalıya gönderilen Ankara 20. Noterliğine ait 02.04.2008
tarih ve 6070 yevmiye numaralı ihtarnamesi ile "01.01.2008 tarihli yazılı
kira sözleşmesi ile mülkiyeti davalıya ait Ankara ili Çankaya ilçesi Kazım
Özalp Mah. Rabat Sk.No:27/6 adresinde bulunan işyerinin kiralandığı, aylık kira
bedelinin 1.200,00 TL olduğu, ancak kiracısı bulunduğu işyerini 06.03.2008
tarihli Ankara 20. Noterliği aracılığı ile gönderdiği ihtarname neticesinde
karşılıklı anlaşma ile 10.03.2008 tarihinde tahliye ederek anahtarını teslim
ettiği, anılan işyerinin M. H. ve U. T.'a aynı gün
kiraya verildiği, kiracılar M. H. ve U. T.'un da Mart
2008 ayı kira bedelini ödediği gibi ASKİ aboneliğini kendi adlarına
yaptırdıkları, bu sebeple 01.01.2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesine
istinaden kendisine ödenen 1.200,00 TL depozito ile 20 günlük fazla ödenen
800,00 TL kira bedelinin şahsi hesabına yatırılmasının talep olunduğu
ihtarnamenin Mustafa Ercan'ın eşine usulüne uygun olarak 08.03.2008 tarihinde
tebliğ olunduğu, Ankara 9. İcra Müdürlüğünün 2008/-8675 E.sayılı
dosyasında ise 2008 yılının 8.(4.) Ayı ile 12. Ayı arasında ....olan kiralardan
dolayı takip yapıldığı, 2008 yılının Mart ayından 2008 yılının 12. ayına kadar
davalının ihtarnamenin tebliğine rağmen bu hususu araştırmamasının hayatın
olağan akışına aykırı olduğu tüm bu olgular birlikte değerlendirildiğinde
davacıdan haksız kira bedellerinin istenilmesinde hukuka uyarlılık bulunmadığı
anlaşılmakla davacının haklı davasının kabulü ile davacının Ankara 9. İcra
Müdürlüğünün 2008/8675 Esas sayılı dosyasında alacak konusu yapılan bedelden
borçlu olmadığının tespitine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olacağı
sonuç ve kanaati ile aşağıdaki şekilde hüküm tesisi cihetine gidilmiştir."
13. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin
24/4/2012 tarihli ve E.2011/17817, K.2012/11033 sayılı kararı ile hüküm
onanmıştır.
14. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 1/10/2012 tarihli ve
E.2012/14804, K.2012/21595 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
C. Bireysel Başvuru
Konusu Olan 2008 Yılı Sonrası Kira Bedellerine İlişkin İcra Takibi ve Yargılama
Süreci
15. Başvurucu, kiracı S.A. hakkında Ankara 2. İcra Müdürlüğünün
E.2010/5048 sayılı dosyasında ödenmeyen 2009 yılı 1 ila 12. aylar ile 2010 yılı
1 ila 4. aylara ait kira bedellerinin tutarı 19.200 TL ve işlemiş faizinden
oluşan toplam 20.329,70 TL alacak üzerinden 12/4/2010 tarihinde ilamsız icra
takibi başlatmıştır.
16. Kiracının borca itirazı sonucu takibin durdurulması üzerine
başvurucunun itirazın kaldırılması istemi ile açtığı davada Ankara 13. İcra
Hukuk Mahkemesi 9/3/2011 tarihli ve E.2010/1133, K.2011/197 sayılı kararıyla
"itirazın kaldırılması isteminin davalı S. A. yönünden kısmen kabulü ile
davalının itirazının 19.200 TL
asıl alacak ve 1.115,51 TL işlemiş faiz yönünden kaldırılmasına, fazlaya
ilişkin talebin reddine" karar vermiştir. Anılan karar Yargıtay 6. Hukuk
Dairesinin denetiminden geçerek 5/7/2012 tarihinde kesinleşmiştir.
17. Takibin kesinleşmesi üzerine kiracı S.A. başvurucu aleyhine
bu defa 29/11/2012 tarihinde açtığı menfi tespit ve alacak davasında; ödenmeyen
1.200 TL güvence bedeli ve iade edilmeyen 800 TL fazla kira ödemesinin tahsili
ile Ankara 2. İcra Müdürlüğünün E.2010/5048 sayılı icra takibi dosyasına konu
19.200 TL kira borcunun bulunmadığına karar verilmesini talep etmiştir.
18. Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) taraf vekillerinin
hazır olduğu 18/3/2013 tarihli ön inleme duruşması sonucunda "güvence
parası ile iade edilmeyen kira bedelinin davalıdan tahsiline, davacının
davalıya Ankara 2. İcra Müdürlüğünün 2010/5048 esas sayılı dosyasında borçlu
olmadığının tespitine" hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şu
şekildedir:
"...Dosyasındaki
delillerden, davacının davalıdan 1.200,00-TL güvence parası ve iade edilmeyen
800,00-TL kira parası alacağı olduğu bu nedenle tahsilinin gerektiği... ve
davacının Ankara 2. İcra Müdürlüğünün 2010/5048 sayılı dosyasındaki borçtan
dolayı borçlu olmadığına karar vermek gerekmiştir."
19. Başvurucu 23/5/2013 tarihli dilekçesinde duruşmalı temyiz
talebinde bulunmuş, aynı tarihte temyiz harç ve posta giderlerini yatırmıştır.
20. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 20/3/2014 tarihli ve
E.62013/10845, K.2014/3463 sayılı kararıyla dosyada "...duruşma pulları
bulunmadığı..." gerekçesiyle duruşma isteminin reddine karar vererek hükmü
onamıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
"...Dosya kapsamına,
toplanan delillere, mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verilmiş
olmasına ve takdirde de bir isabetsizlik bulunmamasına göre yerinde görülmeyen
temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA ve
aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenden alınmasına 20/03/2014 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi."
21. Karar düzeltme talebi aynı Dairenin 8/9/2014 tarihli ve
E.2014/6475, K.2014/9439 sayılı kararı ile reddedilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
22. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu'nun 316. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"(1) Basit yargılama
usulü, kanunlarda açıkça belirtilenler dışında, aşağıdaki durumlarda uygulanır:
a) Sulh hukuk mahkemelerinin görevine giren (m.4) dava ve işler.
…"
23. 6100 sayılı Kanun'un 317. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"Dava açılması ve davaya
cevap verilmesi dilekçe ile olur.
Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap
dilekçesi veremezler."
24. 6100 sayılı Kanun'un 320. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkraları şöyledir:
"Mahkeme, mümkün olan
hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir.
Mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin
incelenmesi ve tahkikat işlemlerinin yapılmasını yukarıdaki fıkrada belirtilen
duruşma hariç, iki duruşmada tamamlar. Duruşmalar arasındaki süre bir aydan
daha uzun olamaz. İşin niteliği gereği bilirkişi incelemesinin uzaması, istinabe
yoluyla tahkikat işlemlerinin yürütülmesi gibi zorunlu hâllerde, hâkim
gerekçesini belirterek bir aydan sonrası için de duruşma günü belirleyebilir ve
ikiden fazla duruşma yapabilir."
25. 6100 sayılı Kanun'un geçici 3. maddesi şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve
başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki
hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine
temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086
sayılı Kanunun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten
önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu
mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı
olmayan hükümleri uygulanır."
26. 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu'nun 5236 sayılı Kanun'un 16. maddesi ile yapılan
değişiklikten önceki 438. maddesi şöyledir:
"Yargıtay temyiz incelemesini dosya üzerinde yapar.
Ancak tüzelkişiliğin feshine veya genel kurul kararlarının iptaline, evlenmenin
butlanına veya feshine, boşanma veya ayrılığa, velayete, nesebe ve kısıtlamaya
ilişkin davalarla miktar veya değeri ikiyüzmilyon
lirayı aşan alacak ve ayın davalarında taraflardan biri temyiz dilekçesi veya
cevap dilekçesinden duruşma yapılmasını istemiş ise, Yargıtayca
bir gün belli edilerek taraflara usulen tebligat yapılır. Tebliğ tarihi ile
duruşma günü arasında en az onbeş gün bulunması
gerekir; taraflar gelmişlerse bu süreye bakılmaz. Tebligat gideri verilmemişse
duruşma isteği dikkate alınmaz.
...
Duruşma günü belli edilen hallerde Yargıtay, tarafları veya gelen
tarafı dinledikten sonra ve taraflardan hiç biri gelmemiş ise dosya üzerinde
inceleme yaparak kararını o gün tefhim eder.
..."
27. 1086 sayılı mülga Kanun'un ek 4. maddesi şöyledir:
"Görev, kesin hüküm, istinaf, temyiz, Yargıtayda duruşma, senetle ispata ve sulh mahkemelerindeki
taksim davalarında muhakeme usulünün belirlenmesine ilişkin maddelerdeki
parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda
uygulanan parasal sınırların; o yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit
ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu
şekilde belirlenen sınırların onmilyon lirayı aşmayan kısımları dikkate alınmaz. Bu uygulama
nedeniyle mahkemelerce görevsizlik kararı verilemez.
Yukarıdaki fıkra uyarınca her takvim yılı başından geçerli olmak üzere
uygulanan parasal sınırların artışı, artışın yürürlüğe girdiği tarihten önce
ilk derece mahkemelerince nihaî olarak karara bağlanmış davalar ile bölge
adliye mahkemesi kararı üzerine yeniden bakılan davalarda ve Yargıtayın bozma kararı üzerine kararı bozulan mahkemece
yeniden bakılan davalarda uygulanmaz."
28. 1086 sayılı mülga Kanun'un geçici 2. maddesi şöyledir:
"Bölge adliye mahkemelerinin, 26.9.2004 tarihli ve 5235 sayılı
Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş,
Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci
maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce
aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 26.9.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla
yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına
devam olunur."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Gerekçeli Karar
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
30. Başvurucu, Mahkeme kararında sadece "dosyasındaki delillerden" denilerek
savunmalarına neden itibar edilmediğinin açıklanmayarak ve aynı şekilde kanun
yolu mercii tarafından da bu husustaki itirazlarına cevap verilmeyerek temyiz
ve karar düzeltme taleplerinin reddedilmesi nedenleriyle gerekçeli karar
hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
31. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak açıkça gerekçeli karar
hakkından söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine
"adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede,
Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan
adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı
fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar
hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında
vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil
yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul
edilmesi gerekir (Alpaslan Yıldırım, B. No: 2014/20301, 11/5/2017, § 18).
32. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli
olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma
yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa
kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde
bulundurulmalıdır (Alpaslan Yıldırım,
§ 19).
33. Gerekçeli karar
hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt
verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine
sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilseler de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013,
§ 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan
anlaşılmalıdır. Kanun yolu incelemesi yapan merciin, yargılamayı yapan
mahkemeyle aynı sonuca ulaşması ve bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya aynı
atıfla kararına yansıtması, kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından
yeterlidir (Yasemin Ekşi, § 57).
34. Somut olayda "dosyadaki delillerden" taraflar
arasında görülen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen, 1/1/2008
başlangıç tarihli kira sözleşmesinden kaynaklanan 2008 yılı kira bedellerinin
uyuşmazlık konusu yapıldığı davadaki hüküm ve gerekçeye (bkz. §§ 11, 12) göre
"başvurucuya ait iş yerinin 10/3/2008 tarihinde kiracısı tarafından
tahliye edildiği" maddi bir vakıadır. Aynı kira sözleşmesine dayanılarak
bu defa 2009 yılı 1 ila 12. aylar ile 2010 yılı 1 ila 4. aylar kira bedellerine
ilişkin açılan başvuruya konu dava sonunda Mahkeme, kabul edilen bu vakıayı
esas alarak karar vermiştir. Başvurucu temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde
2008 yılı kira bedellerine ilişkin ilk yargı kararının hatalı olduğunu
belirtmiş ise de Yargıtay tarafından, ilk derece mahkemesince dosyadaki
deliller kapsamında karar verildiği ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmadığı belirtilerek hüküm onanmış, karar düzeltme istemi de uygun
bulunmayarak reddedilmiştir (bkz. §§ 20, 21). Dolayısıyla somut olayda Mahkeme
ve Yargıtay kararının gerekçesiz olduğundan söz edilemez.
35. Açıklanan nedenlerle gerekçeli karar hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurucunun bu yöndeki iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Duruşmalı Yargılama
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
36. Başvurucu; temyiz aşamasında posta giderlerini yatırdığını
ancak mahkeme kaleminden kaynaklanan hata nedeniyle pul yokluğu gerekçesiyle
murafaa talebinin reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
37. Anayasa Mahkemesi; benzer konuda yapılan başvurularla ilgili
kararlarında, ilk derece mahkemeleri önünde duruşmalı yargılama yapılıp karar
verildikten sonra kanun yolu incelemesinin dosya üzerinden yapılması hâlinde
temyiz aşamasında sözlü yargılama imkânının sunulmamasının yargılamayı bütün
hâlinde adil olmaktan çıkarmayacağını belirterek adil yargılanma hakkının
ihlalinden söz edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır ( Mehmet Soysal ve diğerleri, B. No: 2014/2678, 16/11/2016, §§
42-44; Mustafa Doğan, B. No:
2014/1836, 28/9/2016, §§ 66-68).
38. Somut olayda başvurucunun posta giderini yatırdığı hâlde
posta pulu yokluğu nedeniyle temyiz incelemesi duruşmasız yapılmış ise de ilk
derece mahkemesinde -sözlü savunmaların dile getirildiği- ön inceleme duruşması
yapılmıştır. Basit yargılama usulünün uygulandığı davada; dava dosyasının
içeriği, yazılı belgeler ve başvurucunun kanun yolunda sunduğu dilekçelerindeki
beyanlarına istinaden Yargıtayın uyuşmazlığı hakkaniyete
uygun bir şekilde sonlandırma imkânına sahip olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Bunun yanında başvurucunun temyiz incelemesinde sözlü yargılama yapılması
hâlinde dosyaya daha önce sunduğu belge ve delillerin dışında yargılamanın
sonucunu etkileyebilecek nitelikte, esasa yönelik hangi beyan veya delilleri
sunacağına ilişkin bir açıklamada bulunmadığı
anlaşılmıştır.
39. Açıklanan nedenlerle duruşmalı yargılama hakkına yönelik bir
ihlalin olmadığı açık olduğundan başvurunun bu yönü itibariyle açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama
İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
40. Başvurucu; iş yerinin yeniden kiralandığına ilişkin
12/3/2008 başlangıç tarihli sözleşmedeki imzanın kendisine ait olmadığını ve
sözleşmenin sahte olduğunu ancak bu hususta bilirkişi incelemesi yapılmadan ön
inceleme duruşmasında tahkikata geçilmeksizin karar verildiğini belirterek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Başvurucunun belgedeki sahte imza iddiasına bağlı olarak
bilirkişi inceleme talebi dikkate alınmadan ön inceleme duruşmasında karar
verilmesi yönündeki şikâyetleri silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama
ilkeleri kapsamında değerlendirilmiştir.
42. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme
yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi veAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı ışığında
yorumlamak suretiyle Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve
çelişmeli yargılama ilkeleri gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (Güher Ergun ve
diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
43. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların
eşitliği ilkesidir. Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usul
hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin
diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını
makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına
gelmektedir (Yaşasın Aslan, B.
No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).
44. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli
yargılanma ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara,
gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla
ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir (Faik
Gümüş, B. No: 2012/603, 20/2/2014, § 47).
45. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın
yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri
ışığında taraflara tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve
inceletme noktasında da uygun imkânların tanınması gerekir. Bu anlamda,
delillere ilişkin dengesizlik veya hakkaniyetsizlik iddiaları da yargılamanın
bütünü ışığında değerlendirilecektir (Yüksel
Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).
46. Basit yargılama usulü 6100 sayılı Kanun’un 316. maddesinde
yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda uygulanan ve
yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa bir
incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek
dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür.
47. 6100 sayılı Kanun'un 317. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkralarında, basit yargılama usulüne tabi davalarda dava açılması ve davaya
cevap verilmesinin dilekçe ile olacağı, tarafların cevaba cevap ve ikinci cevap
dilekçesi veremeyecekleri, aynı Kanun'un 320. maddesinin (1) ve (3) numaralı
fıkralarında ise mahkemenin mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet
etmeden dosya üzerinden de karar verebileceği hususları düzenlenmiştir.
48. Başvuru konusu basit yargılama usulünün uygulandığı davada
başvurucu cevap dilekçesini sunmuş, delillerini bildirmiş, sözlü savunmalarını
dile getirildiği ön inceleme duruşmasında karar verilmiş, bir başka ifade ile
savunma yapma ve delil bildirme imkânından mahrum bırakılmamıştır. Başvurucunun
cevap dilekçesinde beyan ettiği gibi Ankara 25. Asliye Hukuk Mahkemesinde
görülen E.2010/222 sayılı davada bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve 6/5/2011
tarihli bilirkişi raporu ile 12/3/2008 başlangıç tarihli kira sözleşmesindeki
başvurucu adına atılan imzanın başvurucunun eli ürünü olmadığı tespit edilmiş
ancak dosyada yer alan tüm deliller birlikte değerlendirilerek başvurucu
aleyhine hüküm verilmiştir (bkz. § 12).
49. Mahkemenin toplanan delilleri takdiri ve değerlendirmesi
neticesinde, taraflar arasındaki ilk yargılamada bilirkişi incelemesi yaptırılan
aynı konuda yeniden bilirkişi incelemesi yaptırmaması ve ön inceleme
duruşmasında karar vermesinin yargılamanın bütünü dikkate alındığında başvurucu
aleyhine dezavantajlı br durum meydana getirmediği
anlaşılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle silahların eşitliği ve çelişmeli
yargılama ilkelerine yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu
anlaşıldığından başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
D. Yargılamanın Sonucunun Adil Olmadığına
İlişkin İddia
51. Başvurucu, Mahkemenin eksik inceleme sonucu hakkaniyete
aykırı bir karar verdiğini ve kanun yolu merciince hukuka aykırı verilen bu
kararın onanması suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
52. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular açıkça keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz, Recep Gündüz, B. No:
2012/1027, 12/2/2013, § 26).
53. Somut olayda Ankara 6. Sulh Hukuk Mahkemesinde başvurucu
aleyhine açılan davada dosya kapsamındaki delillere göre değerlendirme
yapılarak, güvence parası ile iade edilmeyen kira bedelinin tahsili ve menfi
tespit taleplerinin kabul edildiği, Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 20/3/2014
tarihli kararıyla hükmün onandığı ve aynı Dairenin 8/9/2014 tarihli kararı ile
karar düzeltme talebinin reddedildiği anlaşılmıştır.
54. Başvurucunun yargılama sürecinde sunduğu davaya cevap
dilekçesi, bildirdiği deliller, temyiz ve karar düzeltme dilekçeleri birlikte
incelendiğinde, taraflar arasında görülen ilk davada verilen karar
doğrultusunda uyuşmazlık konusu iş yerinin 10/3/2008 tarihinde tahliye
edildiğinin kabul edilerek aleyhine karar verilmesinin hatalı olduğuna ilişkin
başvurucunun iddiaların özünün, Mahkeme tarafından delillerin
değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve
esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmıştır.
55. Açıklanan nedenlerle başvurucunun belirtilen iddiasının
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının
açık bir keyfîlik veya bariz takdir hatası da
içermediği anlaşıldığından başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama
giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE
karar verildi.