TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
İBRAHİM UYSAL BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/1711)
|
|
Karar Tarihi: 23/7/2014
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Alparslan ALTAN
|
Üyeler
|
:
|
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep KÖMÜRCÜ
|
|
|
Engin YILDIRIM
|
Raportör
|
:
|
Murat ŞEN
|
Başvurucu
|
:
|
İbrahim UYSAL
|
Vekili
|
:
|
Av. Özel EROĞLU
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, cinsel taciz suçundan mahkûm edildiği 7 ay 15
gün hapis cezasının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmadan infaz edilmesi
nedeniyle kanun önünde eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/2/2014 tarihinde Kdz.
Ereğli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin
idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 25/4/2014 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, cinsel taciz suçundan Kdz.
Ereğli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/3/2011 tarih ve E.2010/607, K.2011/49
sayılı kararı ile 7 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm edilmiş ve karar, Yargıtay
14. Ceza Dairesinin 30/5/2013 tarih ve E.2012/11882, K.2013/6861 sayılı ilamı
ile onanarak kesinleşmiştir.
6. Anılan ilamın infazı sürecinde Kdz.
Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığının 29/8/2013 tarih ve 2013/1428 ilamat sayılı kararı ile başvurucunun dilekçesine istinaden
cezasının infazının 6 ay süre ile ertelenmesine karar verilmiştir.
7. Başvurucu, 5/12/2013 tarihli dilekçesi ile 13/12/2004 tarih
ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'unun 105/A
maddesi kapsamında denetimli serbestlikten yararlandırılmasını talep etmiştir.
8. Zonguldak İnfaz Hâkimliği, 16/12/2013 tarih ve
E.2013/323, K.2013/330 sayılı kararı ile "6291
sayılı Yasa ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfaz Hakkında
Kanun'a eklenen 105/A maddesinde koşullu salıverilmesine 1 yıl ve daha az süre
kalan iyi halli hükümlülerin talebi halinde söz konusu düzenlemeden
yararlanabilecekleri, hükümlü hakkında 6 ay süre ile infazın ertelenmesi kararı
bulunması nedeni ile infazına başlanılmadığı ve kapalı cezaevinde cezasının
1/5'ini infaz etme koşulu oluşmadığı, ayrıcı cinsel taciz suçundan hükümlü
bulunduğu ve cinsel suçlardan hükümlülerin söz konusu düzenlemeden
yararlanamadıkları" gerekçesiyle başvurucunun talebini
reddetmiştir.
9. Anılan karara yapılan itiraz Zonguldak 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 14/1/2014 tarih ve 2014/13 Değişik İş sayılı kararı ile
reddedilmiştir.
10. Karar, başvurucuya 27/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiş ve
başvurucu 6/2/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
11. 5/4/2012 tarih ve 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı
Kanun'a eklenen 105/A maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını
sağlamak, aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek
amacıyla;
a) Açık ceza infaz kurumunda cezasının son
altı ayını kesintisiz olarak geçiren,
b) Çocuk eğitimevinde
toplam cezasının beşte birini tamamlayan,
koşullu salıverilmesine bir yıl veya daha az
süre kalan iyi hâlli hükümlülerin talebi hâlinde, cezalarının koşullu
salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri
uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu idaresince hükümlü hakkında
hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak, infaz hâkimi tarafından karar
verilebilir."
12. 24/1/2013 tarih ve 6411 sayılı Kanun ile 5275 sayılı
Kanun'a eklenen geçici 4. madde şöyledir:
"Bu Kanunun 105/A maddesinin birinci fıkrasının
(a) bendinde ve ikinci fıkrasında belirtilen altı aylık süre şartı ile birinci
fıkrasının (b) bendinde belirtilen cezanın belirli bir süre infaz edilmesine
ilişkin şart 31/12/2015 tarihine kadar uygulanmaz.”
13. 2/7/2012 tarih ve 6352 sayılı Yargı Hizmetlerinin
Etkinleştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması ve Basın Yayın
Yoluyla İşlenen Suçlara İlişkin Dava ve Cezaların Ertelenmesi Hakkında Kanun’un
geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Terör suçları, örgüt faaliyeti
kapsamında işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç
olmak üzere;
a) Kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha
az hapis cezasına mahkûm olanların,
b) Taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha
az süreyle hapis cezasına mahkûm olanların,
c) Adli para cezasının infazı sürecinde tazyik
hapsine tabi tutulanların,
cezaları doğrudan açık ceza infaz kurumlarında
yerine getirilir. Bu fıkra hükümleri 3l/l2/2017 tarihine kadar uygulanır."
14. 5275 sayılı Kanun'un 14. maddesinin (2) ve (3) numaralı
fıkrası şöyledir:
"(2) Hükümlülerin açık cezaevlerine
ayrılmalarına ilişkin esas ve usûller yönetmelikte
gösterilir.
(3) İlk kez suç işleyen ve iki yıl veya daha
az süreyle hapis cezasına hükümlü bulunanların cezaları doğrudan açık ceza
infaz kurumlarında yerine getirilebilir."
15. Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği'nin "Doğrudan açık kuruma alınacak hükümlüler"
başlıklı 5. maddesi şöyledir:
"Terör suçları, örgüt faaliyeti kapsamında
işlenen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar hariç olmak
üzere;
.....
cezaları doğrudan açık kurumlarda yerine
getirilir."
16. Anılan Yönetmeliğin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Hükümlülerden;
a) Toplam cezalarının beşte birini kapalı
kurumlarda iyi hâlli olarak geçiren ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl
veya daha az süre kalanlar,
....
açık kurumlara ayrılabilir."
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
17. Mahkemenin 23/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/2/2014 tarih ve 2014/1711 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
18. Başvurucu, 5275 sayılı Kanun'un 105/A maddesi kapsamında
1 yıl hapis cezasının denetimli serbestlik tedbiri ile infazı mümkünken
kendisinin mahkûm edildiği 7 ay 15 gün hapis cezasının cinsel suçtan
kaynaklanmasından ve anılan Kanun'un cinsel suçlarda denetimli serbestlik
tedbirinin uygulanmasına izin vermediğinden dolayı bu uygulamadan
yararlandırılmadığını belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik
ilkesine aykırı olan 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin iptalini talep
etmiştir.
B. Değerlendirme
19. Başvurucu, cinsel suçtan hakkında kesinleşen cezanın
infazının 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi kapsamında denetimli serbestlik
tedbirinden yararlanmak suretiyle gerçekleştirilmesini yetkili İnfaz
Hâkimliğinden talep etmiş ancak mahkûmiyete esas suçun cinsel suç olması
nedeniyle talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucu, bu durumun
Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan eşitlik ilkesine aykırı olduğunu ileri
sürmüş ve 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin iptalini talep etmiştir.
20. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 'Bireysel başvuru hakkı' kenar
başlıklı 45. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel
başvuru yapılamayacağı kurala bağlanmıştır.
21. Bireysel başvuru, temel hak ihlali
iddialarının incelenmesi ve ihlalin tespiti hâlinde bunun ortadan kaldırılması
için yapılması gerekenlere de karar verilmesine olanak sağlayan bir başvuru
yoludur. Bu kapsamda, bireylere doğrudan yasama işleminin iptalini isteme
yetkisi tanınmamıştır (B.No: 2013/469, 16/4/2013,
.§ 13). Bununla birlikte bir yasama işleminin, temel hak ve özgürlüğün ihlaline
neden olması durumunda, doğrudan yasama işlemi aleyhine değil, ancak yasama
işleminin uygulanması mahiyetindeki işlem, eylem ve ihmallere karşı bireysel
başvuru yapılabilir (B.No:
2013/469, 16/4/2013, .§ 17).
22. Başvuru formunun talep kısmında her ne kadar doğrudan
yasama işleminin iptali talep edilmiş ise de başvuru bir bütün olarak
incelendiğinde başvurucu, yasama işleminin uygulanması sonucu hakkında
kesinleşen cezanın infazında, cezanın cinsel suçtan kaynaklanması nedeniyle,
denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmamasından şikâyetçi olmuştur. Bu
durumda başvurunun, salt yasama işleminin iptali talebini içermediği, yasama
işleminin uygulanması ile ortaya çıkan durumun eşitsizlik doğurduğu iddiasının
da şikâyete konu edildiği kabul edilmelidir.
23. Bu kapsamda,
başvurunun konusu, koşullu salıverme tarihine bir yıl ve daha az kalan
hükümlülerin denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilmeleri için ön şart
olan açık ceza infaz kurumuna ayrılmak için mahkûmiyete esas suç temelinde
sınırlama yapılmasıdır. Bu sınırlamanın sonucu olarak da başvurucunun ceza
infaz kurumu dışında cezasını infaz etmesinin engellenmesidir.
24. 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Kanun’a eklenen 105/A maddesi,
cezaların infazına ilişkin olarak belirli şartlar altında koşullu salıverme
tarihinden bir yıl önce hükümlüleri denetimli serbestlik tedbirinden
yararlandırarak bazı yükümlülükler altında erken tahliyesini öngörmektedir.
Anılan kuralın uygulanması, mahkûmiyet kararının infazının bir kısmının ceza
infaz kurumu dışında yapılmasını öngördüğünden hükümlülerin ceza infaz
kurumunda kalacağı sürenin belirlenmesi açısından önemlidir.
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), hükümlü olup
olmadığına bakılmaksızın herkesin Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında kişi
özgürlüğü ve güvenliğine sahip olduğunu, bunun da 5. maddenin birinci
fıkrasında belirlenen istisnalar dışında özgürlükten yoksun bırakmama veya
yoksun bırakmanın devamının engellenmesi ve uygun olduğu ölçüde tutuklama veya
gözetim altına alınma durumlarında 5. maddenin (2), (3) ve (4) fıkralarının
sağladığı çeşitli koruma mekanizmalarının sağlanması anlamına geldiğini
belirtmiştir. Hükümlülerin infaz rejimi kapsamında yararlandıkları koşullu
salıverme gibi cezanın infazının ceza infaz kurumları dışında
gerçekleştirilmesine dair bir uygulama da Sözleşme’nin 5. maddesi kapsamında
değerlendirilmiştir (Bkz. Weeks/Birlesik Krallık,
B.No. 9787/82, 2 Mart 1987, § 40).
26. Bu çerçevede hükümlülerin, ceza
infaz kurumlarında kalacağı süreyi doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen
durumların Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve güvenliği
hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Başvurucunun şikâyet biçimi dikkate
alındığında, başvurucunun iddialarının özü, hakkında denetimli serbestlik
tedbirinin uygulanamaması nedeniyle ceza infaz kurumunda kalacağı sürenin
kendisiyle aynı süre hapis cezası alan mahkûmlara göre daha fazla olması hususu
ile ilgili olduğundan başvurucunun bütün
iddiaları aşağıda kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekir. Diğer taraftan başvurucunun, başka bir suçtan
hükümlü bulunanlardan farklı bir infaz rejimine tabi olmasına ilişkin iddiaları
ise kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı bağlamında Anayasa’nın 10. maddesinde
tanımlanan kanun önünde eşitlik ilkesi kapsamında incelenmelidir. Bu nedenle
başvuru aşağıda iki başlık altında incelenmiştir.
1. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkı
Yönünden
27. Anayasa’nın 19.
maddesi şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine
sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı
cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse
hürriyetinden yoksun bırakılamaz.”
28. Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına
sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun
olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:
a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından
verilmiş mahkûmiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;
…”
29. Anayasa'nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konduktan sonra,
ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla
kişilerin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak
sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması
ancak Anayasa'nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi
birinin varlığı halinde söz konusu olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
30. Anayasa’nın 19. maddesinde tanımlanan kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ilk istisnası “Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda yargı organlarınca
verilecek mahkûmiyet kararlarının sonucu olarak hapis cezası veya güvenlik
tedbirlerinin uygulanması kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali kabul
edilmeyecektir. Diğer taraftan “suç şüphesine bağlı
tutma” kapsamında olan durumdan farklı olarak anılan istisna “bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutmayı” ifade
etmektedir. (Benzer kararlar için bkz. B. No: 2012/338, 2/7/2013, § 41,
B. No: 2014/912, 6/3/2014, § 70).
31. “Bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutma”nın infazına ilişkin uygulamaların da
kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında kalıp kalmayacağı anılan meşru
sınırları belirlemek için elzemdir
32. Bir mahkûmiyet kararının infazına ilişkin olarak
Anayasa’nın 19. maddesi ve AİHS’nin 5. maddesi açık bir hüküm içermemektedir.
Bununla birlikte herkesin, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olması ve
bu hakka getirilebilecek sınırlamaların ayrıntılı olarak madde metinlerinde
belirtilmesi, “keyfi bir biçimde”
bu haktan kimsenin mahrum bırakılmamasını amaçlamaktadır. Yetkili bir mahkeme
tarafından verilen bir mahkûmiyet kararının infazının sağlanması ve ceza infaz
kurumunda tutma süresi de bu hak kapsamında değerlendirmelidir. Ceza
mahkemelerinin kararına uygun hareket edilmesi de hakkın korunması açısından
bir zorunluluktur. Dolayısıyla hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları
sürenin mahkûmiyet kararına uygun olması Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi ve AİHS’nin 5. maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendi kapsamında güvence altına alınmıştır.
33. Diğer taraftan, Anayasa‘nın 19.
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi ve AİHS’nin 5. maddesi birinci
fıkrasının (a) bendi bir mahkûmun af yasasından ya da erkenden şartlı tahliye
veya kesin tahliye durumlarından yararlanması gibi hususları güvence altına
almamaktadır (Mouesca/Fransa, B.No.:52189/99, 18 Ekim 2001, İrfan Kalan/Türkiye, B.No.
73561/01, 2 Ekim 2001, Çelikkaya/Türkiye (kabul
edilebilirlik hakkında karar), B.No: 34026/03, 1
Haziran 2010, § 60, Alican Demir/Türkiye,
B.No: 41444/09, 25 Şubat 2014, § 89). Ancak AİHM,
ulusal mahkemelerin, bu tür bir tedbirden faydalanmak için kanunda belirtilen koşulları
yerine getiren herkese, herhangi bir takdir yetkileri bulunmadan, bu tedbiri
uygulamakla yükümlü olmaları halinde durumun farklı olacağını belirtmektedir (Del Rio Prada/İspanya
[BD], B.No: 42750/09, 10 Temmuz 2012, § 126, Hıdır Durmaz/Türkiye (No. 2), B.No. 26291/05, 12 Temmuz 2011, § 26). AİHM’in
yukarıda belirtilen Alican Demir/Türkiye
kararında, şartla tahliyenin süre ve iyi hale ilişkin şartları gerçekleştikten
sonra hâkimin şartla tahliyeye karar vermekle yükümlü olduğunu ve bu kapsamda
hâkimin görevi bu koşulların bir araya gelip gelmediğini incelemekle sınırlı
olup tahliyenin uygun olup olmadığını değerlendirme imkânına sahip olmadığını
ve dolayısıyla hâkimin takdir yetkisinin bulunmadığını belirtmiştir. Bu
çerçevede şartla tahliyeye kadar olan sürenin hesaplanmasını AİHS’in 5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında
incelenmiştir (Alican Demir/Türkiye,
§§ 91-92).
34. Başvurucu,
mahkûmiyetine ilişkin hukuki bir temelin olmadığına dair herhangi bir iddia
belirtmemiştir. Başka bir ifade ile başvurucu, Kdz.
Ereğli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 18/3/2011 tarihli kararı ile hakkında verilen
7 ay 15 gün hapis cezasına ilişkin olarak herhangi bir iddia ileri sürmemiştir.
35. Başvurucu, mahkûmiyetine esas olan cinsel taciz suçundan
aldığı hapis cezasını 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi kapsamında denetimli
serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilmesi talebinin
reddedilmesinden şikâyetçi olmuştur.
36. 6291 sayılı Kanun ile 5275 sayılı
Kanun’a eklenen 105/A maddesi, hükümlülerin dış dünyaya uyumlarını sağlamak,
aileleriyle bağlarını sürdürmelerini ve güçlendirmelerini temin etmek amacıyla
şartla tahliyelerine bir yıl veya daha az süre kalan iyi hâlli hükümlülerin
talebi halinde, cezalarının şartla tahliye tarihine kadar olan kısmının
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına, ceza infaz kurumu
idaresince hükümlü hakkında hazırlanan değerlendirme raporu dikkate alınarak,
infaz hâkimi tarafından karar verilebileceğini hükme bağlamaktadır. Sonuç
olarak anılan maddenin, hükümlülerin ceza infaz kurumunda geçirecekleri süreyi
kısalttığı açıktır.
37. Hükümlülerin denetimli serbestlik tedbirlerinden
yararlanmaları anılan madde kapsamında bazı şartlara bağlanmıştır. Bu
şartlardan biri hükümlünün, cezasının son altı ayını kesintisiz olarak açık
ceza infaz kurumunda geçirmesidir. Ancak altı aylık süre şartı 6411 sayılı
Kanun ile 5275 sayılı Kanun'a eklenen geçici 4. madde kapsamında 31/12/2015
tarihine kadar uygulanmayacaktır. Bununla birlikte 6352 sayılı Kanun’un
31/12/2017 tarihine kadar geçerli olan geçici 3. maddesinin (2) numaralı
fıkrası ve 5275 sayılı Kanun’un 14. maddesinin (2) numaralı
fıkrası kapsamında çıkarılan Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma
Yönetmeliği'nin 5. maddesi doğrudan açık ceza infaz kurumuna ayrılacak
hükümlüleri belirlemiş ve terör suçları, örgüt faaliyeti kapsamında işlenen
suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçları istisna bırakmıştır.
38. Anılan kural kasıtlı suçlardan toplam üç yıl veya daha az
hapis cezasına mahkûm olanların, taksirli suçlardan toplam beş yıl veya daha az
süreyle hapis cezasına mahkûm olanların, adli para cezasının infazı sürecinde
tazyik hapsine tabi tutulanların cezaların infazı doğrudan açık ceza infaz
kurumlarında yapılabilecek ve şartla tahliye tarihine bir yıl veya daha az bir
sürenin olması durumunda denetimli serbestlik tedbirinden yararlanmak suretiyle
serbest bırakılabilmelerine imkan sağlamaktadır. Diğer taraftan cinsel taciz
suçundan mahkûmiyet halinde açık ceza infaz kurumuna ayrılabilmek için anılan
Yönetmeliğin 6. maddesi uyarınca cezanın 1/5’ini kapalı ceza infaz kurumunda
geçirmek gerekmektedir.
39. 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi uyarınca bir
hükümlünün, kapalı ceza infaz kurumunda geçirmesi gereken süreyi geçirdikten
veya doğrudan açık ceza infaz kurumuna ayrıldıktan sonra denetimli serbestlik
tedbirinden yararlanmasına infaz hâkimi tarafından karar verilebilir ve şartla
tahliye tarihinden önce serbest kalabilir. Bu durumda denetimli serbestlik
tedbiri uygulanmasına karar verilmesinin yetkili infaz hâkiminin takdirine
bırakılıp bırakılmadığının tespiti, denetimli serbestlik tedbirinden
yararlanarak şartla tahliye tarihinden önce hükümlünün serbest kalmasının
Anayasa‘nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi kapsamında güvence
altına alınıp alınmadığı hususu açısından önemlidir.
40. 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi infaz hâkiminin takdir
yetkisi ve belirlenecek yükümlülükler çerçevesinde hükümlülerin infaz rejiminin
şeklini belirleyip cezalarının bir kısmının denetimli serbestlik tedbiri
uygulanarak ceza infaz kurumu dışında geçirmelerini sağlamaktadır. Anılan kural
uyarınca, hükümlünün talebi ve kanuni şartlar oluşmuş olsa dahi infaz hâkimi
keyfi olmadığı sürece tedbirin uygulanması talebini reddedebilecektir.
Dolayısıyla bütün hükümlüler için Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında hapis
cezasının tamamının veya bir kısmının denetimli serbestlik tedbirinin
uygulanması suretiyle infaz edilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Başka bir
ifade ile denetimli serbestlik tedbiri kararının yetkili infaz hâkiminin takdir
yetkisinde olduğundan Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci
cümlesi ve AİHS’nin 5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında güvence
altına alındığından bahsetmek mümkün değildir (Bkz., § 33). Ancak bu durumun
kişi hürriyeti ve güvenliği açısından infaz hâkimlerine açıkça keyfi bir
şekilde karar vermesi sonucunu doğurduğu da söylenemez. Öte yandan başvurucunun
denetimli serbestlikten yararlanamaması hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün
süresini de uzatmamaktadır.
41. Somut olayda başvurucu, 6352 sayılı Kanun’un geçici 3.
maddesi ve Açık Ceza İnfaz Kurumuna Ayrılma Yönetmeliğinin 5. maddesi gereğince
doğrudan açık ceza infaz kurumuna ayrılamadığından cinsel taciz suçundan aldığı
7 ay 15 günlük hapis cezasını denetimli serbestlik tedbirinden yararlanarak
infaz edememektedir. Ancak anılan Yönetmeliğin 6. maddesi kapsamında toplam
cezasının beşte birini kapalı ceza infaz kurumunda iyi hâlli olarak geçirdikten
sonra açık ceza infaz kurumuna ayrılabilecek ve denetimli serbestlik
tedbirinden yararlanmak için infaz hâkimliğine başvurabilecektir. İnfaz
hâkiminin takdiri kapsamında cezasından şartla tahliyeye kadar geri kalan
kısmını denetimli serbestlik tedbiri kapsamında ceza infaz kurumu dışında infaz
edebilecektir.
42. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun işlediği suç temelinde
açık ceza infaz kurumuna ayrılamamasının hakkındaki mahkûmiyet kararını
uzatmadığı gibi sadece infaz hâkiminin takdiri kapsamında uygulanabilecek bir
tedbirinin uygulanmamasına ilişkin açık bir keyfilik de tespit edilmemiştir.
Dolayısıyla açık ve görünür bir ihlal olmadığı anlaşılmakla başvurunun “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Eşitlik İlkesinin İhlali
İddiası Yönünden
43. Başvurucu, hakkında verilen mahkûmiyet kararının cinsel
suç olması nedeniyle 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesi kapsamında hapis
cezasının infazının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle ceza
infaz kurumu dışında infaz edilmeyerek kendisine karşı ayrımcılık yapıldığını
belirterek Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen “kanun önünde eşitlik ilkesi”nin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
44. Anayasa’nın “Kanun
önünde eşitlik” kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.”
45. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Ayırımcılık yasağı” kenar başlıklı 14.
maddesi şöyledir:
“Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din,
siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa
aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır.”
46. Başvurucunun, Anayasa’nın 10. maddesinde düzenlenen
eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine yönelik iddialarının, bahsi geçen
maddelerdeki ifadeler dikkate alındığında, soyut olarak değerlendirilmesi
mümkün olmayıp, mutlaka Anayasa ve AİHS kapsamında yer alan diğer temel hak ve
özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (B. No: 2012/1049,
26/3/2013, § 33).
47. Yukarıda kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden
yapılan değerlendirmede hükümlülerin ceza infaz kurumunda kalacakları sürenin
mahkûmiyet kararına uygun olmasının Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasının birinci cümlesi ve AİHS’nin 5. maddesi birinci fıkrasının (a)
bendinde güvence altına alınmıştır (Bkz., § 32). Dolayısıyla başvurucunun
iddiaları Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi
bağlamında Anayasa’nın 10. maddesinde tanımlanan kanun önünde eşitlik
kapsamında incelenmelidir.
48. Hükümlülerin hapis cezalarının bir kısmını veya tamamını
denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infaz edilmesi, Anayasa’nın
19. maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi ve AİHS’in
5. maddesi birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında güvence altına alınmamasına
rağmen (Bkz. § 40) belirlenen ceza politikasının bireyleri ayrımcı bir şekilde
etkilemesi halinde Anayasa’nın 10. maddesi kapsamında kanun önünde eşitlik
ilkesine aykırı bir durum teşkil edebilecektir (Bkz. Gerger/Türkiye, B.No:24919/94, 8 Temmuz 1999, § 69).
49. Başvurucunun mahkûm olduğu cinsel taciz suçu 6352 sayılı
Kanunun geçici 3. maddesinin (2) numaralı fıkrası ve Açık Ceza İnfaz Kurumlarına
Ayrılma Yönetmeliği’nin 5. maddesi kapsamında doğrudan açık ceza infaz kurumuna
ayrılmayı engelleyen ve dolayısıyla farklı bir infaz rejimine tabi olmayı
gerektiren ve sonuçta 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinden doğrudan
yararlanmasını engelleyen bir durumdur. Bu hususa dayalı olarak, suçun türüne
göre yasama meclisi görüşlerine uygun olarak farklı insan grupları arasında
değil de farklı suç türleri arasında ayrım yapılmasının kanun önünde eşitlik
ilkesini ihlal etmediği açıktır.
50. Açıklanan nedenlerle açık ve görünür bir ihlal
olmadığından başvurunun “açıkça dayanaktan
yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlali iddiası yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması”,
2. Eşitlik
ilkesinin ihlali iddiası yönünden “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu
üzerinde bırakılmasına,
23/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE
karar verildi.