TÜRKİYE CUMHURİYETİ
|
ANAYASA MAHKEMESİ
|
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
HAYDAR ÇAKA BAŞVURUSU
|
(Başvuru Numarası: 2014/17305)
|
|
Karar Tarihi: 9/1/2018
|
|
İKİNCİ BÖLÜM
|
|
KARAR
|
|
Başkan
|
:
|
Engin
YILDIRIM
|
Üyeler
|
:
|
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ
|
|
|
Recai AKYEL
|
Raportör
|
:
|
Gülbin AYNUR
|
Başvurucu
|
:
|
Haydar ÇAKA
|
Vekili
|
:
|
Av. Yusuf
YILMAZ
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerliğe elverişli olunmadığı hâlde askerlik
hizmeti yaptırılmasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan tam
yargı davasının süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 4/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucunun Askerlik Şubesi Başkanlığı askerlik meclisince
yapılan muayenesi sonucunda askerliğe elverişli olduğuna karar verilmiştir.
Başvurucu bireysel başvuru formunda, düztaban olması nedeniyle askerliğe
elverişli olmadığını askere sevk işlemlerinin yürütüldüğü süreçte yetkililere
söylediğini ancak bu iddiasının dikkate alınmadığını belirtmektedir.
9. Başvurucu 16/10/2009 tarihinde askere sevk edilmiş, askerlik
hizmetini tamamlayarak 17/1/2011 tarihinde terhis edilmiştir.
10. Askerlik hizmeti sırasında başvurucu hakkında emre
itaatsizlikte ısrar suçundan Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır. Söz konusu dava başvurucunun
terhisinden sonra da bir müddet devam etmiştir.
11. Mahkeme yargılama sürecinde başvurucunun, askerliğe
elverişlilik durumunun tespiti için İstanbul Gümüşsuyu Asker Hastanesine sevk
edilmesine karar vermiştir.
12. Anılan Hastane tarafından yapılan muayenesi sonucunda
başvurucu hakkında düzenlenen 13/2/2013 tarihli sağlık kurulu raporunda,
başvurucunun küçüklükten beri düztabanlık şikâyetinin mevcut olduğunu
belirttiği ifade edilmiş, "düztaban (kazanılmış)" tanısıyla "Suç tarihinde ve hâlen
barışta askerliğe elverişli değildir. Seferde görev yapar." tespiti yapılmıştır. Söz konusu rapor
26/4/2013 tarihinde Millî Savunma Bakanlığı (MSB) tarafından onaylanarak
kesinleşmiştir.
13. Mahkeme 3/7/2013 tarihinde başvurucunun yokluğunda yapılan
duruşmada, 13/2/2013 tarihli sağlık raporuna istinaden askerliğe elverişli
olmadığı tespit edilen başvurucunun suç tarihinde asker kişi sıfatını
taşımadığından emre itaatsizlikte ısrar suçunun unsurlarının oluşmadığı
gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. 25/7/2013 tarihinde kesinleşen söz konusu
karar 5/8/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
14. Başvurucu, söz konusu hastalık nedeniyle doğuştan askerliğe
elverişli olmadığı hâlde idarece yeterli muayene yapılmadığı için bu durumun
tespit edilememesi sonucu kendisine askerlik yaptırıldığını belirterek bu
sebeple uğradığı zararların tazmini istemiyle 4/10/2013 tarihinde Askeri Yüksek
İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
15. AYİM İkinci Dairesi (Daire) oybirliğiyle verdiği kararla
davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. 2/4/2014 tarihli kararın gerekçesinde
öncelikle davanın idari işlemden (askerliğe elverişli olmadığı hâlde askere
alma işlemi) doğan bir tam yargı davası niteliğinde olduğu tespit edilmiştir.
Başvurucunun en geç, askerliğe elverişli olmadığının tespit edildiği sağlık
raporunun onaylanarak kesinleştiği 26/4/2013 tarihinde bu işlemi öğrendiği
kabul edilmiştir. Dolayısıyla 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca davanın en geç, raporun
onay tarihinden itibaren altmış gün içinde doğrudan veya aynı Kanun'un 35.
maddesi uyarınca davalı idareye ihtiyari müracaatta bulunularak ve bu müracaat
üzerine idarenin cevabının niteliğine göre yine aynı maddede öngörülen usul
uyarınca hesaplanacak süre içinde açılması gerektiği belirtilmiştir. Bu
itibarla başvurucunun 4/10/2013 tarihinde açtığı davanın süresinde olmadığı
ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucunun hakkındaki beraat kararıyla da
söz konusu rapordan haberdar olduğu, dolayısıyla öğrenme tarihi olarak beraat
kararının kesinleştiği 25/7/2013 tarihi esas alınsa bile altmış günlük dava
açma süresinin geçirildiği belirtilmiştir.
16. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 10/9/2014
tarihli kararıyla reddedilmiştir.
17. Nihai karar başvurucuya 8/10/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu 4/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. 1602 sayılı mülga Kanun’un 35. maddesinin "İhtiyarı müracaat" kenar başlıklı (a)
bendi şöyledir:
"Kesin
işlem yapmaya yetkili makamlarca tesis edilen idari işlemlerin geri alınması,
kaldırılması, değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması; üst makamdan, yoksa
işlemi yapmış olan makamdan idari dava açmak için belli olan süre içinde
istenebilir. Bu müracaat işlemeye başlamış olan dava açma süresini durdurur.
Altmış gün içinde cevap verilmez ise, istek
reddedilmiş sayılır.
İsteğin reddi üzerine dava açma süresi başlar
ve müracaat tarihine kadar geçmiş olan süre de hesaba katılır."
20. Aynı Kanun’un "Dava
açma süresi" kenar başlıklı 40. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesi şöyledir:
"Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit işlemlerde yazılı bildirim
tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmeyen hallerde altmış
gündür."
21. Aynı Kanun’un "İptal
ve tam yargı davaları" kenar başlıklı 42. maddesi şöyledir:
"İlgililer,
haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinde doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davaları
ile birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara
bağlanması üzerine bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması
halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan
zararlardan dolayı, icra tarihinden itibaren altmış gün içinde tam yargı davası
açabilirler. Bu halde de ilgililerin 35 inci madde uyarınca idareye başvurma
hakları saklıdır."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
"Herkes davasının,
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar
verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına
sahiptir..."
2. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi İçtihadı
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6.
maddesinin birinci fıkrasının açık bir biçimde mahkeme veya yargı merciine
erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak
dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna
ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70,
21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim
hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama,
Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6.
maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve
hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına
dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrası,
herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme
hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
24. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya
da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasıyla
uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem
Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013,
§ 19; Edificaciones March Gallego
S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
25. AİHM, dava hakkını süre sınırına bağlayan iç hukuk
hükümlerinin yorumlanmasının öncelikli olarak kamu otoritelerinin ve özellikle
mahkemelerin görevi olduğunu belirtmekte; AİHM'in
rolünün bu yorumun etkilerinin Sözleşme'yle uyumlu
olup olmadığının tespitiyle sınırlı olduğunu ifade etmektedir. Süre sınırı
getiren kuralların uygun adalet yönetiminin güvence altına alınması amacına
dayandığına işaret eden AİHM, bu kuralların veya bunların uygulanmasının
ilgililerin ulaşılabilir başvuru yollarına müracaatlarını engelleyecek
mahiyette olmaması gerektiğini değerlendirmektedir. AİHM, bu bağlamda her bir
olayın somut başvuru yolunun özellikleri ışığında ve Sözleşme'nin 6. maddesinin
birinci fıkrasının amaç ve hedefleri çerçevesinde değerlendirilmesi
gerektiğinin altını çizmektedir (Eşim/Türkiye,
§ 20).
26. AİHM; bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi
için öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin
zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda
öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı
esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirlilik
ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi
hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını
önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmesi durumunda mahkemeye
erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 9/1/2018 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucu; askerliğe elverişli olmadığı hâlde idare
tarafından yeterli muayene yapılmadığı için bu durumun tespit edilememesi
sonucu ağrı ve acı içinde kendisine zorla askerlik yaptırıldığını, nitekim
rahatsızlığı nedeniyle hizmeti gereği gibi yerine getiremediği için çoğu zaman
hürriyeti bağlayıcı nitelikte disiplin cezalarına muhatap kaldığını
belirtmektedir. Bu sebeple uğradığı zararın tazmini istemiyle açtığı davanın
süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişiminin engellendiğini ifade
eden başvurucu ayrıca, yargılama sürecinde haksız şekilde dilekçe ret kararı
verilmesinin usul ekonomisine aykırı olduğunu belirtmekte; keza karar düzeltme
isteminin reddine dair kararın gerekçesiz olduğundan, bu karara muhalif kalan
hâkimin görüşüne dahi kararda yer verilmediğinden şikâyet etmektedir.
Başvurucu; işkence ve kötü muamele ile kölelik ve zorla çalıştırma
yasaklarının, ayrıca kişi hürriyeti ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının
ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
B. Değerlendirme
29. Anayasa’nın "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).
31. Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü,
askerliğe elverişli olunmadığı hâlde askerlik hizmeti yaptırılmasından dolayı
uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davada mahkemenin dava açma
süresinin başlangıcını tespit etme noktasında hukuk kurallarını hatalı
değerlendirmesi ve uygulaması neticesinde uyuşmazlığın esasının
incelenememesidir. Bu nedenle belirtilen ihlal iddialarının tümü mahkemeye
erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.
32. Başvurucunun ayrıca, AYİM’in
kuruluş ve yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığından, AYİM’in kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz
merciinin olmamasından ve karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelenmesinden de şikâyet ettiği görülmektedir. Bununla birlikte belirtilen
şikâyetler benzer nitelikteki başvurularda Anayasa Mahkemesi tarafından
müteaddit defa incelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, bu incelemelerinde AYİM'in bağımsız ve tarafsız bir mahkeme olmadığı
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması; iki dereceli yargılanma hakkının
ihlal edildiği iddiasının ise belirtilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi Sözleşme’nin ve buna ek
Türkiye’nin taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmediği
gerekçesiyle konu bakımından yetkisizlik nedenleriyle kabul edilemez olduğuna
istikrarlı bir şekilde karar vermiştir (Ayrıntılı bilgi için bkz. Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134,
16/5/2013; Mahir Akarsu, B. No:
2012/1096, 20/2/2014). Bu sebeple işbu bireysel başvuruda belirtilen şikâyetler
yönünden ayrıca inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Hakkın Kapsamı ve
Müdahalenin Varlığı
34. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı,
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir
unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine
dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan
AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını
içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur.
San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017,§ 34).
35. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden
gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili
güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi
ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden fayadalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya
koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil
yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No:
2013/8896, 23/2/2016, § 33).
36. Somut olayda idari işlemden doğan zararın tazmini istemiyle
açılan davanın süre aşımından reddedilmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
37. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz."
38. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde
belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin
ihlalini teşkil edecektir.
39. Bu sebeple müdahalenin somut başvuruya ilişkin olarak
Anayasa’nın 13. maddesinde düzenlenmiş olan kanun tarafından öngörülme, haklı
bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir.
i. Kanunilik
40. Başvurucunun idari işlemden doğan zararının tazmini
istemiyle açtığı davanın altmış günlük dava açma süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle
reddedilmesine ilişkin Mahkeme kararının 1602 sayılı mülga Kanun'un 35., 40. ve
42. maddelerine dayandığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye
erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu
anlaşılmıştır.
ii. Meşru Amaç
41. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü güvence
altına alınmıştır. Maddede, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni
öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu
kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama
nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan
kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma
hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak
arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm
alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın
13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (AYM, E.2015/96, K.2016/9,
10/2/2016, § 10).
42. İdarenin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında
kalmasını engellemek, kamu hizmetinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde
yürütülmesini sağlamak düşüncesi ile idariişlem ve
eylemlere karşı yapılacak başvurular ve açılacak davalar kanunlarla belli
sürelere bağlanmıştır (Aynı yönde karar için bkz. Mohammed Aynosah, § 39). Diğer yandan
idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalar için tanınan süreler,
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik ya da
ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17). Dolayısıyla bu tür durumların
önlenmesi bakımından idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre
koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
iii. Ölçülülük
(1) Genel İlkeler
43. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı
değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya
mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını
önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal
edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen,
B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
44. Dava açma ya da kanun yollarına başvuru için belli sürelerin
öngörülmesi, bu süreler dava açmayı imkânsızlaştırmadıkça -hukuki belirlilik
ilkesinin gereği olarak- mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz. Ancak
mevzuatta öngörülen süre kurallarının hukuka açıkça aykırı olarak yanlış
uygulanması veya bu sürelerin hatalı hesaplanması nedenleriyle kişilerin dava
açma ya da kanun yollarına başvuru haklarını kullanmasına engel olunması
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş.
Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., §
38).
45. Hukuki güvenlik ve istikrarın sağlanması bakımından dava
açma hakkının belli bir süreyle sınırlandırılması tek başına mahkemeye erişim
hakkını ihlal etmemekte ise de öngörülen sürenin makul olması, diğer bir
ifadeyle haktan yararlanılmayı imkânsız kılacak veya aşırı derecede
zorlaştıracak derecede kısa olmaması gerekir. Dava açma süresininmakul
olup olmadığı değerlendirilirken dava ile elde edilecek hakkın niteliği,
davanın konusu ve kişinin dava hakkının doğduğunu öğrenme imkânına sahip olup
olmadığı gibi hususlar gözönünde bulundurulmalıdır.
Öngörülen sürenin dava açmak için gerekli araştırma ve hazırlıkların yapılmasına,
gerekiyorsa hukuki ve teknik yardım alınmasına yetecek ve hakkın önemiyle
orantılı bir uzunlukta olmaması durumunda ölçüsüz olduğu söylenebilir (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673,
25/7/2017, § 65).
46. Dava açma süresinin işlemeye başladığı an da mahkemeye
erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem
taşımaktadır. Bu kapsamda dava açma süresinin hak sahibinin henüz dava hakkının
doğduğundan haberdar olmadığı ve somut koşullar çerçevesinde haberdar olduğunun
kabulünü haklı kılan nedenlerin bulunmadığı bir dönemde işlemeye başlaması dava
hakkının varlığını anlamsız kılabileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Yaşar Çoban, § 66).
47. Öte yandan mahkemeler, dava açma süresi öngören kanun
hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı
şekilcilikten kaçınmalı ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı
ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsemelidir. Bununla birlikte mahkemelerin
sürenin varlık sebebini anlamsız kılma pahasına yorum kurallarının sınırlarını
zorlayarak kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmesi hukuki güvenlik
ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabilir. Bu nedenle süreye ilişkin
kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim
hakkı arasındaki hassas denge gözetilmelidir (Yaşar
Çoban, § 67).
(2) İlkelerin Olaya
Uygulanması
48. Başvurucu, dava açma süresinin başlangıç tarihi olarak
sağlık raporunun (terditli olarak beraat kararının)
kesinleşme tarihinin esas alınmasının ve ayrıca 1602 sayılı mülga Kanun'un 43.
maddesinde öngörülen bir yıllık dava açma süresinin uygulanmamasının mahkemeye
erişim hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.
49. İdarenin birtakım işlemler tesis etmek veya eylemlerde
bulunmak suretiyle yürüttüğü kamu hizmetlerinin düzenliliğini ve sürekliliğini
sağlamak amacıyla getirilen dava açma süresinin hangi tarihte başlayacağını
belirlemek ve mevzuatı bu yönüyle yorumlamak görevi esasen derece mahkemelerine
aittir. Bireysel başvuruda ikincillik ilkesi gereği, dava açma süresinin
başlatılacağı tarihin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, dava açma
süresinin hangi tarihten itibaren başlatılması gerektiğiyle ilgili derece
mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın
koşulları ışığında incelemektir.
50. Bu bağlamda mahkemelerin dava açma süresinin başlatılması
gereken tarih ile ilgili yorumlarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki
güvencelerden mahkemeye erişim hakkı yönünden dava açmayı imkânsız kılmaması ya
da aşırı derecede zorlaştırmaması gerekir. Bu yoruma ilişkin değerlendirmenin
yapılmasında ise başvurucuların dava açılmasına sebep olan ve uyuşmazlığın
temelini teşkil eden olgudan ne zaman haberdar olduğu ya da haberdar olması
gerektiğinin gerçekçi bir yaklaşım izlenerek makul ve kabul edilebilir ölçüt ve
tespitlerle ortaya konulmuş olup olmadığı hususu önem taşımaktadır.
51. Bu itibarla derece mahkemelerinin uyuşmazlığın dayanağını
teşkil eden olgunun öğrenildiği tarih ile ilgili her somut olay özelinde
bireyselleştirilmiş bir değerlendirme yapma yolunu tercih etmeleri mahkemeye
erişim hakkının korunmasına yönelik en uygun yaklaşım tarzı olacaktır. Aksi
düşüncenin kabulü ile sadece uyuşmazlığın konusuna ya da davanın türüne göre
genel ve ilkesel bir yaklaşım benimsenerek varsayımdan hareketle olgunun
öğrenildiği, dolayısıyla dava açma süresinin başlatılacağı tarihin belirlenmesi
ve bu yoruma göre geçen süreden sonra öğrenilmiş bir olguya dayalı olarak dava
açılamayacağının kabul edilmesi, dava açılmasını aşırı derecede zorlaştıracak
ve hatta imkânsız hâle getirebilecektir.
52. Olayda başvurucu, zorunlu askerlik hizmetini tamamlayarak 17/1/2011
tarihinde terhis edilmiştir. Askerlik hizmeti sırasında emre itaatsizlikte
ısrar suçundan Diyarbakır 2. Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askerî Mahkemesinde
hakkında dava açılmış; bu dava, terhisinden sonraki süreçte de devam etmiştir.
Söz konusu davada, suçun unsurlarının oluşup oluşmadığının tespiti amacıyla
gerekli görülmesi üzerine askerliğe elverişlilik durumunun tespiti için
başvurucu, hastaneye sevk edilmiştir. 26/4/2013 tarihinde kesinleşen sağlık
kurulu raporunda düztaban (kazanılmış) tanısıyla başvurucunun askerliğe
elverişli olmadığı tespit edilmiştir. Bu rapora istinaden başvurucu hakkında
verilen beraat kararı 25/7/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu, askerliğe
elverişli olmadığı hâlde idarece yeterli muayene yapılmadığı için bu durumun tespit
edilememesi sonucu askerlik yaptırıldığı iddiasıyla tazminat ödenmesi istemiyle
4/10/2013 tarihinde doğrudan (idareye başvurmaksızın) AYİM'de
dava açmıştır.
53. AYİM'in somut uyuşmazlığı, idari
işlemden -askere alma işleminden- doğan bir tam yargı davası olarak nitelediği
ve yargılamada uygulayacağı dava açma süresine ilişkin Kanun hükümlerini de bu
nitelemeye uygun olarak belirlediği görülmektedir (bkz. § 15). AYİM ilgili
Kanun hükümlerini uygularken de başvurucunun en geç, askerliğe elverişli olmadığı
tespitini içeren sağlık raporunun kesinleştiği 26/4/2013 tarihinde; lehine bir
yorumla ise beraat kararının kesinleştiği 25/7/2013 tarihinde uyuşmazlığın
temelini teşkil eden idari işlemden haberdar olduğunu, bu tarihten itibaren
yasal süresi içinde idareye başvurarak ya da doğrudan dava açmadığını
belirtmiştir.
54. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun tam yargı davası
açmasının sebebi, askerliğe elverişli olmadığı hâlde kendisine zorunlu askerlik
hizmetinin yaptırılmış olmasıdır. Dolayısıyla uyuşmazlığın temelini teşkil eden
"askerliğe elverişli olmama" olgusunun AYİM tarafından dava açma
süresine esas alınan sağlık raporunun (ya da beraat kararının) kesinleşme
tarihi itibarıyla başvurucu tarafından bilinip bilinmediğinin ya da bilinmesi
gerekip gerekmediğinin ortaya konulması, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edilip edilmediğinin tespiti açısından önem arz etmektedir.
55. Başvurucu, beraat kararının 5/8/2013 tarihinde tebliğ
edilmesiyle birlikte askerliğe elverişli olmadığına dair sağlık raporundan
haberdar olduğunu belirtmektedir. Bununla birlikte başvuruya konu olayda
düztaban olduğu hususunun gerek askere sevki sırasında gerekse askerlik
hizmetini yürüttüğü ve terhis olduğu sırada başvurucunun bilgisi dâhilinde
olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucu bireysel başvuru formunda, düztaban
olması nedeniyle askerliğe elverişli olmadığını askere sevk işlemlerinin
yürütüldüğü süreçte yetkililere söylediğini ancak bu iddiasının dikkate
alınmadığını belirtmiştir (bkz. § 8). Keza 13/2/2013 tarihli sağlık raporunda
da başvurucunun küçüklükten beri düztabanlık şikâyetinin bulunduğunu belirttiği
yönünde açıklamaya yer verildiği görülmektedir (bkz. § 12). Buna göre somut
olayın koşulları çerçevesinde başvurucunun AYİM'in
dava açma süresinin başlangıcına esas aldığı, sağlık raporunun ya da beraat
kararının kesinleştiği tarihler itibarıyla askerliğe elverişli olmadığı
olgusunu bildiği, dolayısıyla idari işlemden kaynaklı tam yargı davası açılması
için gerekli olan idari işlemin varlığı, zarar ve işlem ile zarar arasında
illiyet bağı koşullarının tümünün oluştuğundan haberdar olduğu sonucuna
varılmıştır.
56. Bu durumda somut olayın özel koşullarında AYİM'in gerek tam yargı davasının dayanağını teşkil eden
uyuşmazlığın hukuki nitelemesiyle gerekse bu nitelemeye göre 1602 sayılı mülga
Kanun'da düzenlenen dava açma süresini ve bu sürenin başlatılacağı tarihi
belirlemesiyle ilgili yorumunun başvurucunun dava açmasını aşırı derecede
zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yorum olmadığı
değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik
müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın
KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamında mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
9/1/2018 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.